Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına karşı çıkmam, sosyal medyada her zaman olduğu gibi kimi solcu (onlara Kürt kökenli bazı arkadaşlar da eklendi bu sefer) arkadaşların bana karşı büyük itirazlarına yol açtı. Burada argümanlarını özetlemeye çalışacak değilim ama mantıkları son derece ibretlikti. Kısaca belirtecek olursam, Ümit Özdağ bir ırkçı ve yabancı (özellikle Suriyeli) ve aynı zamanda Kürt düşmanıydı, bu yüzden tutuklanması iyi olmuştu. Ben tutuklamaya karşı çıkarak “faşizmin savunmasına” girişmiştim. Zaten bu “anarşistler böyleydi” (Nasıldı?) ve bazılarına göre benim tutumum anarşizmi bağlamazdı (bu doğru, tek tek bireylerin tutumları sadece kendilerini bağlar.) Arkadaşlara cevaben bazı şeyleri izah etmeye çalıştım ama sanırım yeterli olmadı.
Soru ve argümanlardan yola çıkarak ve onların tabirlerini kullanarak söyleyecek olursam, beni bu tutumumdan dolayı eleştiren arkadaşlar, bir faşistin, bir ırkçının, bir Nazi’nin, bir yabancı düşmanının bırakın tutuklamayı, “katlinin vacip” olduğunu”, “kazığa oturtulması” ya da “eşek cennetine yollanması” gerektiğini düşünmektedirler. Bazıları, “Nurnberg yargılamalarına da mı karşısın?”; bazıları, benim Stalin karşıtlığımı bildiklerinden “Stalin yargılansa ona da karşı çıkacak mısın?”; bazıları, “Zaten Çar’ın ve ailesinin öldürülmesine de karşı çıkmıştın” vb. gibi epeyce alaycı olduğunu sandıkları sorular yönelttiler. Ama bence ne kadar alaycı olmaya çalışırlarsa çalışsınlar, soruları çok yararlıydı.
Onları, “evet, Nurnberg yargılamalarına da karşıyım”; “Stalin tutuklansa buna da karşı çıkardım”; “Çar ve ailesinin hunharca öldürülmesine karşıyım” diye cevapladım. Soran olsaydı, Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idamlarına; Ergenekon davasına ve tutuklamalarına; “Fetöcü” sürek avına vb. vb. da karşı olduğumu söylerdim (Herkesin hemfikir olduğu yargılama ve idamlara karşı çıkmayı elbette söz konusu bile etmiyorum).
Burada özetle belirtecek olursam, faşizme karşı faşist yöntemlerle mücadele edilemeyeceğidir. Örneğin “… faşizme mezar olacak” sloganı anti-faşizmin mezarını kazmaktan başka bir işe yaramaz. Faşisti “kazığa oturtan” bir zihniyet aslında faşistten de daha faşisttir ve sonuç olarak faşisti “mağdur” pozisyonuna soktuğu için farkında olmadan faşizme hizmet eder. Bu karakterdeki kişiler, aynı Çarlık Okhrana polisi işkencecilerin anında Çeka’nın hizmetinde işlerine devam etmeleri gibi, ne yazık ki, her an herhangi bir faşist kliğin “sopa”sı rolüne soyunabilirler.
Gelelim Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına neden karşı olduğuma? Bunun en büyük nedeni, halihazır devlet örgütünün “hukuk”unun tamamen iktidar güdülerinin belirlediği bir hukuksuzluk olmasıdır. Irkçı ideolojiye sahip birini, mesela Ümit Özdağ’ı tutuklamalarının nedeni onun ırkçılığına karşı olmaları değil (kendileri de ondan geri kalmazlar), iktidar hesapları açısından, “sağ”dan gelen bir muhalefeti bastırmak, susturmaktır. Ben ise, bastırılanın görüşü ne olursa olsun, iktidarın her türlü bastırma girişimine ve hukuksuzluğuna karşı olduğum için bu tür şeylere toptan karşıyım. Eğer söz konusu olan, Ümit Özdağ’ın ırkçılığı ise, bırakın, tutuklama tehdidi falan olmadan fikirlerini serbestçe ifade etsin, biz de bu fikirlerle gerektiği şekilde tartışalım ve mücadele edelim. Kısacası, fikri ve politik alandan devletin adli ve kolluk kuvvetleri kesinlikle uzak tutulmalıdır. Eğer bu yapılmazsa, bundan kârlı çıkacak olan sadece ırkçılık, faşizm, devlet zoru ve bizzat tutuklanan Ümit Özdağ olacaktır.
Bazı arkadaşlar, “merak etme, bu tutuklamaya en çok sevinen Ümit Özdağ olmuştur” diyorlar. İyi ya, eğer söyledikleri gibiyse, bu tutuklamaya karşı çıkmak iyice gereklilik olmuş demektir.
Voltaire’ye atfedilen ama aslında ona ait olmadığı ileri sürülen şu vecize (kime ait olursa olsun) meselenin özünü ortaya koymaktadır: “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm.”
Özgürlük, siyasi tercihlere göre savunulduğu an özgürlük olmaktan çıkar. Tabii bunu, özgürlüğü gerçekten dert edinenler için söylüyorum. İnsanları “anti-faşizm” adına kazığa oturtmayı tahayyül edenler için değil.
Gün Zileli
22 Ocak 2025
www.gunzileli.net
gunzileli@hotmail.com
Nurnberg yargılamaları hariç tüm dediklerinize katılıyorum ancak Nurnberg yargılamalarındaki adaletsizlikler nelerdir? Müttefiklerin işlediği savaş suçlarının da yargılanmaması mı? Aydınlatırsanız sevinirim.
Galiplerin yaptığı her yargılama tek yanlı ve sahtedir. Siz cevabı vermişsiniz zaten, “Müttefiklerin işlediği savaş suçlarının da yargılanmaması mı?” diyerek. Tek bir örnek vereyim. Sovyetlerin işlediği “Katin ormanı katliamı”nı bile bile örtbas ettiler. Churchill ve Roosevelt Katin’i örtbas etmekete anlaştılar. Dresden’de Şubat 1945’de ABD-İngiltere hava kuvvetlerinin bombalamasıyla 35.000 insan öldürüldü ama Nurnberg’de bunlar söz konusu bile edilmedi. Saedece Almanların savaş suçları ve katliamları yargılandı. Daha pek çok örnek verilebilir.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Katyn_Katliam%C4%B1
https://tr.wikipedia.org/wiki/Dresden_Bombard%C4%B1man%C4%B1
Faşist yöntem sokakta Suriyeli linç etmek, sağda solda solcuları sıkıştırmak, metroda bayrak koparanları onlarca kişiyi gaza getirip dövdürmektir. Tutup hapse atmak kendi başına faşist yöntem değildir. Dolayısıyla faşizmle faşist yöntemlerle mücadele edilmemektedir. Henüz!
Hukuksuzluğa karşı olmak, aynı zamanda cezayı tanımak demektir. Yoksa hukuk hukuk olmazdı, ahlak olurdu. “Kurallara uysan iyi edersin, uymazsan sen bilirsin.”
45’den, hele hele de Nurnberg’den- 46’dan sonra Almanya’da ceza yasaları olmasa acaba Nazizim kaç yıl sonra kendini toparlardı? Hele hele de devletin içinde hala Naziler var olsaydı. Hele hele de post-truth daha erken icat olsaydı? 10 yıl dayanır mıydı Batı Almanya?
Türkiye’de Ümitgiller devletin içinde değil mi? Ortalıkta eşit fikir tartışması mı var da ırkçılarla tartışıp onları “yeneceğiz”? Yüzlerce gazetesi, internet sitesi, televizyonu, parası yok mu bunların? Toplumda tamamen hegemonya kurmadılar mı? Gıkımızı çıkarsak bizi içeri attırmazlar mı?
İktidar – bir anarşistin kulaklarını acıtsa da iktidar- ele geçer, o zaman gerçekten ırklar arasında bir fark var mı konuşuruz rahat rahat. Türkçenin güzelliklerini de, Orta Asya kültürlerinin hikmetini de. Ama şimdi kendi aralarında birbirlerine hırlaşmalarını neden çekirdek çitleterek izlemeyeyim? Neden iki tarafı da teşhir etmek varken taraf tutayım?
Sakın “Bugün ona yarın sana!” demeyin. Zaten dün de banaydı, yarın da bana. O halde bırakınız birbirlerini yesinler, bırakınız birbirlerini hapse atsınlar.
Bunların arasında taraf maraf tutmuyorum, çünkü kendi tarafımı tutuyorum. Hepsinin köküne kibrit suyu.
Yanıt:
Maalesef bir ideolojiye karşı mücadeleyi desteklemek, o ideolojiye karşı işlenmiş haksızlıkları da korkunç şekilde görünmez kılabiliyor. Galip yargılamalarının ikiyüzlülüğünü hatırlattığınız için teşekkür ediyorum.
Kutuplaşmış 2020’lerde İkinci Dünya Savaşı hakkındaki bu açıyı resmen unutmuşum ve daha kötüsü tam olarak adaletsizlik olarak tanımlayamamışım. Tekrardan teşekkür ederim.
Stalin bile Gün’den iyidir. Liberal gönül yönüyle maşallah inşallah konformist artist. Halka nedir kürtmüş,lazmış.,Türk’müş… Aç insanlar aç! Felsefe okumuşluğun var, sosyolojin sıfır.
Söz özgürlüğü, hakaret hariç, saçmalamaları da kapsar.
her şeye de karşı oluyorsunuz GÜn bey, eğer ki toplum devlet tutuklama yapıyorsa, belki de tutuklamasa bence de daha iyi. ama tutuklamışsa vardır bi bildiği. öyle villalarda oturup,elinde fiski kadehiyle köşe yazısı yazmayın.
Olur 🙂
hocam lüküs içinde gezerek yazılan hiçbir yazının kıymeti olmaz . Rahnetli babam ,oğlum ne yaparsan yap kusursuz yap, eksiksiz yap derdi. bazı konularda olur ama sizin yaptığınız gibi ,kusursuz ve mutlak bir özgürlüğü savunurken hatalar yapılır. lanetli babamı buradan saygıyla anmak isterim
Gün bey,
Sizin nesnel görüşünüzü soruyorum:
İnsanlar, yavaş yavaş, gıdım gıdım, aşama aşama, “faşizm”e alışıyor olabilir mi?
Böyle bir risk var mı?
Faşizmden neyi kastediyorsunuz? Her şeye “faşizm” demek doğru değil. Ama bugünkü otoriter baskı rejimini kastediyorsanız, elbette baskının insanların nezdinde sıradanlaşaması söz konusu ne yazık ki.
Zileli sonuna kadar haklıdır!
İlaveten, ben de özgürlükçü bir anarşist olarak, Hitler’in Birahane Darbesi sonrası tutuklanmasına karşı çıkardım.
Neyse ki tutukluluğu uzun sürmemiş ve Özgürlükçü Sol’un herkes için tutarlı bir şekilde savunduğu özgürlüğe kavuşmuş. Buna da şükretmeliyiz aslında.
Ya Hitler bu olaydan sonra tutuklanmakla kalmayıp Anadolu çocuklarını Kore’de NATO emperyalizmi için öldürten Menderes’ler gibi idam edilseydi? Düşünmesi bile korkunç!
İyi ki zamanında idam edilmemiş. Yoksa muhtemelen bütün dünya o dönemde korkunç bir kan gölüne dönerdi. Bu sayede insanlık çok büyük bir felaketten kurtulmuş oldu büyük ihtimalle.
Voltaire’e atfedilen o vecizeyi de hatırlatmanız iyi oldu. Çerçeveletilip, duvara asılacak bir söz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın fikirlerine katılmıyorum, ama onun fikirlerini ifade edebilmesi için canımı bile veririm!
“Atilla Yayla’ya yönelik tepki ve uygulamaları eleştirmek üzere yazılan yazıların, vicdan sahibi birçok insanın imzasını taşıyan bildirilerin hemen hepsinde, şu ünlü “görüşlerinize katılmıyorum ama… onları savunmanız için…” klişesi yer almaktaydı. Voltaire’in olsa olsa karşısındakinin daha fazla aptallaşmadan susmasını kibarca buyuran sinizminin özgürlüklerin hatırlatılmasında kullanılmasında, özgürlük bahsinin geçtiği her yerde neredeyse ikinci doğamız hâline gelen baskıcı bir hoşgörünün izlerini bulmak da şaşırtıcı değil. Marcuse, ayrım gözetmeyen bir hoşgörünün, nesnelere ve toplum düzenine bahşedilen genel bir ‘bırakınız yapsınlar’ hâlinden kaynaklanması durumunda, varolanı olumlamaya yönelik bir edilgenliğe dönüşeceğini belirtir. Bu durumda, hoşgörü, bilinçli bir edimin değil, genel bir tutumun parçası olarak a priori tanınmakta, buna karşılık, nesnesinin hakikat muhtevasına duyarsız kalmaktadır. Bir özgürlüğün hatırlatılması, yahut, baskıdan müşteki olmak durumu, kendisini, karşısındakinin görüşlerine ‘katılmadığını’ belirterek yola koyulamaz. “Düşünceleriniz benim için kabul edilemez ama yine de onları savunmanızı istiyorum” demek, baskı altındakilerle dayanışmayı, Türkiye’de hep rastlandığı üzere, imza istemekle özdeş kılan bir küçük burjuva ahlâkçılığına indirgemek demektir.”
Atilla Yayla, Hoşgörü ve Üniversite
Ahmet Çiğdem
Birikim
https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-212-aralik-2006-sayi-212-aralik-2006/2395/atilla-yayla-hosgoru-ve-universite/5977
Ahmet Altan’ın Atilla Yayla olayına değinen köşe yazısından (Nokta – 07.12.2006)
“Geçenlerde bir profesör, “Kemalizm’in gericilik” olduğunu söyledi.
Bir profesör bilgileri ışığında dilediği sonucu çıkarır. Bunun tam tersini düşünen profesörler de var.
Peki, bunu söyleyen profesörün ders verdiği üniversitenin rektörü ne yaptı?
Ne yapacak, koca bir toplumu utandırmayı göze alarak profesörün derslerini durdurdu. O rektör gibi düşünmeyenlerin üniversitede yeri olmayacağını cihanı âleme gösterdi.
Türkiye’de üniversitede ders vereceksen “Kemalizm ilericiliktir” demek zorundasın. Kemalizm’i öveceksin.
Yeryüzünde kaç ülke kaldı böyle?
Bir Kuzey Kore, “Kim İl Sung” öğretisini sorgulayamazsın; bir İran, Humeyni hakkında konuşamazsın; bir de bizim Türkiye, ne Atatürk’le ne de Kemalizm’le ilgili eleştirel bir söz söyleyemezsin.
Benzediğimiz ülkeleri gördüğünüzde, bu gerçek sizi utandırmıyor mu?
Hem her tarafa “en hakiki mürşit ilimdir” diye yazacaksın hem de Mustafa Kemal’e de Kemalizm’e de bilimsel bir gerçekçilikle bakamayacaksın.
Şaşkınlık mı bu, ikiyüzlülük mü, ne söylediğini bilmemek mi?
…
Ayrıca nedir bu Kemalizm meselesi? Kemalizm diye bir şey var mı gerçekten? Varsa ne?
Mustafa Kemal her söylediğinin bir de tersini söylemiş, her yaptığının bir de tersini yapmış, çok çalkantılı bir dönemde yeni bir cumhuriyet kurabilmek için sürekli ittifak değiştirmiş bir lider.
Nasıl onun sözlerinden ve davranışlarından bir ideoloji çıkartabilirsiniz? Tutarlılığı yok ki sözlerinin.
Zaten bana sorarsanız Kemalizm diye de bir şey yok. Olabilmesi de mümkün değil.
Kemalizm’in günümüzde bir tek anlamı var:
“Ordu politikanın içinde ve merkezinde dursun.”
Bunun dışında Kemalizm’in orijinal bir fikrini bilen varsa söylesin, daha önce söylenmemiş ne söylüyor Kemalizm, bir anlatsın.
Kemalizm, gericilik değildir bence.
Kemalizm diye bir şey yoktur.”
[Krş;
“Erdoğan her söylediğinin bir de tersini söylemiş, her yaptığının bir de tersini yapmış, çok çalkantılı bir dönemde yeni bir rejim kurabilmek için sürekli ittifak değiştirmiş bir lider.
Nasıl onun sözlerinden ve davranışlarından bir ideoloji çıkartabilirsiniz? Tutarlılığı yok ki sözlerinin.
Erdoğanizm, gericilik değildir bence.
Erdoğanizm diye bir şey yoktur.”]
İroni yapmak espri duygusunun oldukça gelişmiş olmasını gerektirir. Yoksa sarkasm olur.
https://www.youtube.com/watch?v=12mwsOSzzuI
“Atatürk açıklaması (Atatürk Türk’ün Atası mı)” ya ek:
George Washington, ABD’nin atasıdır. ABD tarihi George Washington’la başlamıştır.
Simon Bolivar, Bolivya’nın atasıdır. Bolivya tarihi Simon Bolivar’la başlamıştır.
İbn Suud, Suudi Arabistan’ın atasıdır. Suudi tarihi İbn Suud’la başlamıştır.
Özbek Han, Özbekistan’ın atasıdır. Özbek tarihi Özbek Han’la başlamıştır.
Osman Bey, Osmanlıların atasıdır. Osmanlı tarihi Osman Bey’le başlamıştır.
Mustafa Kemal, Türklerin değil, Kemalistlerin atasıdır. Çünkü Türklerin değil, Kemalistlerin tarihi Mustafa Kemal’le başlamıştır.