TÜSİAD yöneticilerinin hükümetin emriyle soruşturmaya uğraması solda yer alan arkadaşlar arasında büyük bir tartışmaya yol açtı.
Bir kısım arkadaş, iktidar kaynaklarının da telaşla sarıldıkları bir argümanı ileri sürerek, özetle TÜSİAD’ın 12 Eylül darbesini desteklediğini, dolayısıyla böyle bir örgütün bugün iktidara yönelttiği eleştirilerin hiçbir değeri olmadığını ve iktidarın karşısında bu örgüt yöneticilerini savunmamak gerektiğini söylemekteler. Daha birçok şey söylüyorlar ama özü bu.
TÜSİAD’ın Türkiye sanayi patronlarının örgütü olduğu biliniyor. Bu örgütün, geçmişinin pek temiz olmadığı, en vahim tutumunun 12 Eylül darbesini destekleyen bildiriler yayınlamak olduğu da malum. Öyle ki, iktidar mensupları bu geçmişten yararlanarak bugünkü TÜSİAD’ı köşeye sıkıştırmak için, başkanlarının ağzından bizlere, eski MDD’ci solcuların ağzıyla onun “komprador burjuvazi”nin temsilcisi olduğunu bile “hatırlatmak” gereğini duydular. Böylece, iktidar trolleriyle bazı solcu arkadaşlarımızın tuhaf bir ağız birliği çıktı ortaya.
TÜSİAD, Türkiye sanayi patronlarının örgütü olduğunu hiçbir zaman inkâr etmiş değil. Dolayısıyla bu örgütle bizler arasında elbette keskin bir sınıf karşıtlığı söz konusu. Bununla birlikte, 12 Eylül’ü destekleyen TÜSİAD yönetimiyle bugünkü TÜSİAD yönetimi arasında çok önemli bir tutum farklılığı olduğunu saptamak zorundayız. O günkü TÜSİAD sınıf çıkarları öyle gerektirdiği için, o zamanki 12 Eylül diktatörlüğünü desteklemişti. Bugünkü TÜSİAD ise, yine sınıf çıkarları gereği, kendisiyle birlikte var olan düzeni de batağa sürükleyen bugünkü AKP iktidarına karşı çıkıyor. Bu durumda, eğer “sen palavradan karşı çıkıyorsun” gibi kof ve mesnetsiz bir tutuma girmeyeceksek, 12 Eylül’ü destekleyen TÜSİAD’ı kınadığımız gibi, bugünkü iktidara karşı çıkan TÜSİAD’la aynı safta yer almamız ve onların uğradığı baskıya karşı çıkmamız gerekiyor. Eğer sol, özgürlükçü saflardaysa ikircimsiz bir şekilde bu tutumu almak durumundadır.
Bu, TÜSİAD’la aramızdaki sınıfsal karşıtlığı unutmamız anlamına gelmez. Tam tersine, sınıfsal tutumumuz nasıl TÜSİAD’la bizi karşı karşıya getiriyorsa, sınıfsal tutumumuzla özdeşlik içinde olan özgürlükçü tutumumuz da bugünkü iktidarın baskısı karşısında onun yanında yer almamızı zorunlu kılıyor.
Bir kısım solcu arkadaşımız, olur olmaz “diyalektik”ten çok söz ediyorlar ama bu felsefenin hayata tam da uygulanacağı şu kritik anda somut durumu göz ardı eden ve hayatın çelişkilerini inkâr eden metafiziğin peşinden gidiyorlar.
İktidarın baskısı karşısında TÜSİAD’la aynı safta olmak ve onu savunmak bizi patron düzeniyle aynı safa düşürmez, tersine düzenin güçleri karşısındaki duruşumuzun sağlamlığını ortaya koyar.
TÜSİAD ne yapmış? Kalkmış, hükümetin son zamanlardaki uygulamalarını, özellikle de yargıya müdahalesini hedef almış. Kötü mü yapmış? Yanlış mı söylemiş? Hayır, doğruyu söylemiş. Bu yüzden de yine yargı müdahalesi sonucu, aynı diğer örgütlere yapıldığı gibi polisiye tedbirlerle karşı karşıya kalmış. Ne diyeceğiz? Onlar patron, geçmişte de patron düzeni için şöyle şöyle yapmışlardı, oh olsun mu diyeceğiz? Sanırım böyle rezil bir duruma düşmeyi hiçbir solcu arkadaş istemeyecektir.
Tam da TÜSİAD yöneticileri polis kordonu altında savcıya götürülürken bazı arkadaşlar, attıkları TÜSİAD karşıtı twitlerle ne duruma düştüklerinin, dahası kimin yanına düştüklerinin farkındalar mı acaba? Doğrudan AKP’nin internet trolleri ordusunun yanına. Dahası, 12 Eylül’e destek veren o zamanki TÜSİAD’ın yanına.
Düştükleri bu kuyunun dipsiz olduğunu bilseler iyi olur. Bu kuyudan gerisin geri çıkmaları neredeyse imkânsız olacaktır. Zaman geçmeden, Kıvılcımlı’nın ünlü broşürüne anıştırmayla, uyarılmak için uyandırılmalı, uyandırılmak için uyarılmalıdırlar.
Gün Zileli
20 Şubat 2025
www.gunzileli.net
gunzileli@hotmail.com
“ TÜSİAD’ın, yöneticilerinin dillendirdiği eleştirilerin arkasında ne kadar duracağını zaman gösterecek. Bugün eleştirdikleri rejimin işlediği suçların bazılarında kendilerinin de doğrudan sorumlu olduğunu, diğerlerine ise sessiz kalarak yol verdiklerini biliyoruz. Demokratik haklar budanırken, grevler yasaklanırken, asgari ücret ortalama ücret haline getirilip sefalet ücretine dönüştürülürken hiç seslerini çıkarmadılar, bilakis iktidarı şen kahkahalarla ve sırıtan suratlarla tebrik ettiler. İktidarın sağladığı teşvikler ve uyguladığı politikalar sonucunda trilyonları cebe indirmenin keyfini sürdüler. Şimdi ise hem ekonomik krizin şiddetlenmesinden hem de büyüyen toplumsal tepkiden dolayı bu durumun daha fazla böyle sürdürülemeyeceği yönündeki endişelerinin arttığı görülüyor. Ayrıca, konuşmalarda da vurgulandığı gibi, TMSF’ye verilen yetkilerin şirketlere kayyum atamayı da içermesi örneğinde olduğu gibi, rejimin TÜSİAD sermayesine yönelik muhtemel çökmeler için zemin hazırlamasının da kaygı yarattığı anlaşılıyor.”
https://marksist.net/marksist-tutum/rejimden-topyekun-saldiri-dalgasi
Merkez medya TÜSİAD meselesine gözünü kapattı, kabusun geçmesini bekliyor
Patronların sözcülüğünü yapan merkez medya, adliye koridorlarındaki patronları görmedi. Bloomberg HT’den CNBC-e’ye, Hürriyet’ten Milliyet’e birçok yayıncı sessizce iktidar ve TÜSİAD arasındaki krizin sonlanmasını bekliyor.
TÜSİAD ve iktidar restleşmesi, bir haftadır ülke gündeminin ilk sırasında.
İlk hamleyi yapan patronlar kulübü, uzun zamandır tercih etmediği sert bir üslupla “yönetemiyorsunuz, kendinize çekidüzen verin” mesajını iletti.
Karşılığında iktidarın iki ortağı TÜSİAD’ı yanıtsız bırakmadı. Erdoğan, partisinin grup toplantısını neredeyse bu konuya ayırdı, “haddinizi bileceksiniz” dedi.
TÜSİAD yöneticilerinin polis nezaretinde mahkemeye çıkarıldıkları görüntülerle birlikte kriz yeni bir boyuta ulaştı.
Ancak tüm bu yaşananlar merkez medyada ağırlığınca yer bulmadı.
Televizyonlar suskun, gazeteler geçiştiriyor
Piyasaları ve patronları yakından takip eden iki büyük yayıncı Bloomberg HT ve CNBC-e, TÜSİAD yönetimine açılan soruşturmayı herhangi bir adli olaydan farksız gibi yansıttı.
İki kanal da hem televizyon yayınlarında hem internet sitelerinde meseleye oldukça sınırlı yer verdi. Son günlerde altına yönelen rağbet veya Trump’ın açıklamalarının piyasalara etkisi, adliye koridorlarındaki büyük sermaye temsilcilerinden daha geniş yer buldu.
TÜSİAD yöneticilerine ne olduğunu merak edenler, bu sorunun yanıtını Hürriyet ve Milliyet’in sayfalarında bulmakta bir hayli zorlandı.
Hürriyet Gazetesi, “TÜSİAD başkanlarına adli kontrol talebi” başlığını küçük puntolarla ve tek satır halinde sundu. Milliyet Gazetesi’nin ilk sayfasında Erdoğan’ın açıklamaları öne çıkarıldı, TÜSİAD yöneticilerine yönelik soruşturmaya kibrit kutusu büyüklüğünde yer verildi.
Berat Albayrak istifasının hatırlattıkları
Medyanın kifayetsizliğini gözler önüne seren olay, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasının ardından yaşananları akıllara getirdi.
Döviz kuru ve enflasyonu rekor seviyelere taşıdıktan sonra koltuğunu bırakan Albayrak, istifasını sosyal medya hesabından duyurmuştu.
Ancak Bakan’ın bizzat beyan ettiği istifa saatlerce iktidara yakın medya tarafından görülmedi.
Hatta Albayrak Grubu’nun gazetelerinden Yeni Şafak, haberi yalnızca İngilizce edisyonunda yayınlayıp, dakikalar sonra sildi. Haber, ertesi gün iktidara yakın gazetelerin birinci sayfalarında kutu bile olamadı.
O zaman merkez medyadaki suskunluğun nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan beklenen açıklamaydı.
Bugün TÜSİAD ve iktidar arasındaki gerilimdeyse tüm taraflar açıklamalarını yapmış, tavırlarını ortaya koymuş durumda. Ancak krizin, siyaset ve ekonomideki potansiyel maliyeti medyayı korkutuyor. Her şey herkesin gözü önünde seyrederken, merkez medya yaşananlara değinmek dahi istemiyor.
https://haber.sol.org.tr/haber/merkez-medya-tusiad-meselesine-gozunu-kapatti-kabusun-gecmesini-bekliyor-396276
Okuyan AKP-TÜSİAD gerilimini yorumladı: ‘Çok önemli bir kampanya yaptılar’
TKP Genel Sekreteri Okuyan “TÜSİAD bu kadar yoksulluk olan ülkede kendi sorumluluğundan sıyrılıyor. AKP de zenginler kulübüne kafa tutmuş oldu, hem de sermaye sınıfına hizmeti gizlendi. Kazan kazan. İki tarafın da işine geldi” dedi.
https://haber.sol.org.tr/haber/okuyan-akp-tusiad-gerilimini-yorumladi-cok-onemli-bir-kampanya-yaptilar-396226
Cumhurbaşkanı Erdoğan: TÜSİAD’ın açıklamaları haddini aştı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) açıklamalarına tepki göstererek “Yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz. İş adamı derneğiyseniz iş adamı derneği gibi davranmayı öğreneceksiniz. Milleti kışkırtmayacak, yargıyı baskı altına almaya kalkışmayacaksınız.” dedi.
–
““Üst akıl” demagojisini tamamlayan söylem de “Ey…” diye başlayan, “Sen kimsin? Haddini bil”le süren lümpen söylemdir.”
“DARBE” RİVAYETLERİ VE DEMAGOJİLER
[Kitlenin Güdülenmesi ve Yönlendirilmesi]
KURTULUŞ CEPHESİ
http://anadolusanat.org/kc/kurcep1/kc151_3.html
“Sevim Belli”, 100 yaşında hayatını kaybetti.
https://t24.com.tr/haber/sosyalist-yazar-ve-cevirmen-sevim-belli-nin-cenaze-programi-aciklandi,1221421
Soru : “Öncelikle Ali Koç’un “Kapitalizmin ortadan kalkması gerek” konuşması uzun süre konuşuldu. Elbette bunun samimi bulunduğu söylenemez, hatta kapitalistlerin bu tür yorumları zaman zaman sistemin devamlılığı için gereklidir. Siz ne düşünüyorsunuz?”
Cevap: Sanırım soru ve sorudaki cevap pek doğru değil. Ali Koç’unki gibi veya benzeri başka ifadeler, “samimi” olup olmadıkları bakımından değerlendirilemez ve değerlendirilmemeli.
Önce hem genel olarak; hem de prensip olarak, herkesin samimi ve içten olduğu; ama önyargılar, bilgisizlik vs. gibi nedenlerle yanlış bir konumda bulunduğu veya yanlış görüşleri savunduğu gibi bir varsayımdan hareket etmek gerekir. Esas olarak her durumda böyle davranmak gerekir. Aksi takdirde tartışma o kişilerin görüşleriyle değil; ahlakıyla, kişiliğiyle ilgili bir tartışmaya döner. Biz ise insanlarla ve onların ahlakıyla değil; sistemlerle, yapılarla, görüşlerle uğraşmalıyız. Bu çok temel, ama maalesef Türkiye’nin her konuyu kişiselleştiren kültürü içinde pek az görülen bir duruştur.
Soruna böyle bakılınca, burada, “Bir kapitalisti böyle konuşmaya iten nedir?” diye sormak ve bunun ardındaki sosyolojik nedenleri aramak gerekir.
Şöyle bir baktığımızda, bunun bir istisna olmadığını, dünya çapında bu yönde bir eğilim olduğunu görürüz. Yani ortada istisnai olmaktan öte eğilimsel bir olgu var. Görülen şudur: birçok kapitalist, şirket yöneticisi vs. var olan sermayesini veya mevkiini terk ederek örneğin bir çiftlik alıp orada bedenen çalışmaya; ahırdaki hayvanlarının pisliklerini küremeye başlayabiliyor veya kapitalizmin dizginlenmesi gerektiğinden söz edebiliyor.
Kanımca bunlar rastlantısal olgular değildir. Bir sistemin, bir uygarlığın tarihsel olarak ömrünü doldurmuşluğunun ve krizinin, burjuva uygarlığının krizinin ifadesidirler. İnsan olarak kapitalistleri; egemen sınıfları bile isyan ettiren bir durum var demektir.
Şunu unutmamak gerekir, sermayenin mantığı başkadır; kapitalist olarak sermayenin mantığıyla düşünen insan; aynı zamanda yaşayan bir insandır, insan olarak insani ihtiyaçların mantığı başkadır. Bunların arasında bir çelişki de olabilir ve vardır. Zaten bu çelişkiyi modern toplumda herkes yaşar. Bürokratlar da yaşar. Ve bu çelişki de bizzat o sistemin krizinin bir yansımasıdır. Modern toplumda insan olan herkes, şizofrenik bir durumdadır. Para kazanmak için bir yaralıya yardım edecek yerde onun resmini çeken bir muhabir de bu çelişkiyi yaşar. Bu çelişkiyi yaşamıyorsa zaten o zaman ciddi sorun var demektir.
Ben Ali Koç’un o sözlerinin, sistemin devamı için yapılmış bir savaş hilesi veya düşmanı aldatma manevrası olarak değil; sistemin insanlara, bizzat kapitalistlere bile akıldışı, insanlık dışı görünmesinin, ömrünü doldurmuşluğunun, bir ifadesi olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Engels’in dediği gibi, bir sistem ömrünü doldurduğunda insanlara akıl ve ahlak dışı görünmeye başlar.
(“Kapitalizmin Geleceği Üzerine” Sorulara Cevaplar / Demir Küçükaydın)
https://demirden-kapilar.blogspot.com/2015/12/kapitalizmin-gelecegi-uzerine-sorulara.html