Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Öcalan’ın Çağrısı

Gün Zileli, Kürt Sorunu, Milliyetçilik, Ulusalcılık

Elbette yorum yapmak için çok erken ama bu girişim ve çağrı öncesindeki farklı siyasi güçlerin tutumları için bir şeyler söyleyebiliriz.

Kısaca belirtecek olursam, bu konuda iktidarın da muhalefetin de tutumu olumsuz.
Muhalefet, Öcalan’ın “silah bırakma” açıklaması konusunda biraz da şaşkın ama esasen tepkisel. Öyle ki, bu tepkisellik, ulusalcı ve milliyetçi çevrelerin zaten bilinen Kürt aleyhtarı tepkilerinin bir tekrarı niteliğinde ama buna bir de “iktidarın çevirdiği dümenler” karşısında uyanık olma güdüleri ekleniyor. Örneğin YRP, iktidar partisiyle DEM Partinin anayasa değişikliği için işbirliği yapacağından kuşkulanıyor. CHP yönetimi bu konuda ihtiyatlı bir tutum alırken, CHP muhalefet çevrelerinin yaklaşımı pek parlak değil. CHP’li kimi meclis üyeleri “bebek katili” söylemlerine dönmüş, HalkTV ise “terörist başı” gibi tanımlamaları yeniden piyasaya sürmüş bulunuyor ki, bu çok tekinsiz bir gelişme. İYİP ve ZP gibi aşırı reaksiyoner partilerden hiç söz etmesem daha iyi olacak. DEM Parti ise, muhalefetini, sadece kendi belediyelerine kayyum atamayla kısıtlayarak asgari düzeye indirmiş durumda.

Öte yandan iktidar, “silah bırakma” girişiminden bu yana iyiden iyiye sertleşmekte. İktidar, bir yandan Öcalan’ın açıklama yapması için DEM Parti heyetinin İmralı’ya gitmesine olanak tanıyor ama diğer yandan, hem DEM Parti’li hem de CHP’li belediyelere kayyum atamayı, belediye başkanlarını tutuklayıp içeri atmayı sürdürüyor. Bu bir yana, iktidar, sanki PKK’ye yönelik açılımının toplumda “yanlış anlaşılması”nı önleme güdüsüyle, ortada fol yok yumurta yokken sola yönelik geniş tevkifatlara girişiyor. Sabaha karşı kapılar kırılıyor, “terörle mücadele” vb. ekipleri sabahın esselatında ortalığa dehşet salan görüntüler sergiliyor. Öyle ki, insana, “barış bu tür dehşet görüntüleriyle ve geniş tevkifatlarla gelecekse, hiç gelmesin daha iyi” dedirtecek bir baskı ortamı.

Sonuç olarak, iktidarıyla muhalefetiyle egemen siyasi güçlerin hiç de barışa hazır olmadıkları gözlemleniyor. Buna rağmen, sonunda Öcalan, beklenen açıklamasını yaptı. Nasıl bir açıklamaydı bu?
Şahsi kanaatimi söyleyecek olursam, diliyle, üslubuyla ve içeriğiyle tam da Abdullah Öcalan’a göre, beklediğim bir açıklamaydı. Sonuç olarak şaşırtmadı. Olumlu yanı, 26 yıldır hapiste ve tecrit altında tutulan bir insanın muhakeme yeteneğini yitirmemiş olması ve bu muhakeme çerçevesinde, kurduğu örgüte kendini dağıtma, silahları bırakma, sonuç olarak barış için tayin edici bir adım atma önerisinde bulunabilmesiydi.

Bununla birlikte, Öcalan’ın açıklamasında, belki ayrıntı olarak görülecek ama tartışılması, hatta eleştirilmesi gereken noktalar var. Eğer açıklamasını ciddiye alıyorsak, ki alınmalı, eleştirilecek noktaları da belirtmek zorunlu. Yazımın bundan sonraki kısmında bunu yapmaya çalışacağım.

Öcalan, PKK’nin varlık nedeninin ortadan kalkmasını birincil olarak “reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü”ne bağlıyor. Buradan benim çıkarttığım sonuç, Öcalan’ın ya da PKK’nin, mücadelesini “reelsosyalizme” fazlasıyla bağlamış olduğudur. Öcalan’ın üstü örtülü olarak ifade ettiği bence bu. Eğer böyleyse, bunun boş bir beklenti olduğu açıktır. Çünkü “reel sosyalizm” onların umduğu gibi bir şey değildi. Size ulusal çıkarları gerektirdiği için şurada destek verirler, şurada da, yine ulusal çıkarları gerektirdiği için anında satıverirler. (Örnek: 1946’da başında Sovyet desteğiyle kurulan Ortadoğu’daki Mahabad Cumhuriyeti’nin, 1946 sonunda Sovyetlerin çekilmesiyle yıkılması).

Öcalan, “ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler”den söz ediyor. Fazlasıyla iyimser bir görüş. Elbette, Kürt sorunu eskisine göre daha çok ve daha rahat tartışılabilmektedir. Bu kadarını söz konusu etseydi itirazım olmazdı. Ama genelde ifade özgürlüğünde gelişmeler olduğunu söylemek, bugün sırf fikirlerinden dolayı içeri atılan ve yıllardır içeride tutulan insanlara haksızlık oluyor. Kısaca belirtecek olursam, Türkiye’de “ifade özgürlüğü” konusunda eğer bir “gelişme” olmuşsa, bu gerileme yönünde bir “gelişme”dir. Bunun en iyi kanıtı, Öcalan’ın açıklamasından hemen sonra Kürt medyasının kimi hesaplarına anında yayın yasağı konmasıdır.

Öcalan, “Kapitalist modernitenin son 200 yılı”nın “Türk-Kürt ittifakını” “parçalamayı esas gaye edindiğini” söylüyor. Böyle kısıtlı bir metinde bir hayli iddialı ve kanıtlanması zor bir iddia. Ulusalcı unsurların bu “tespit”e fazlasıyla kafa salladıklarını görür gibiyim. Elbette “kapitalist modernite” kendi çıkarları gereği bu meseleye de parmak sokmuştur ama bu, böyle bir metinde araya sıkıştırılacak bir şey değil. Bence Öcalan, bu görüşü, Türk devletinin hoşuna gitsin diye ortaya atmış gibi görünüyor.

Öcalan, “Aşırı milliyetçi savruluşun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” demiş. Bu da aceleci ve toptancı bir yargı ve ezilen bir ulusa egemen devletle kayıtsız şartsız bütünleşmekten başka bir yol bırakmıyor. Oysa saydıklarının her biri, ezilen uluslar tarafından gündeme getirilmiş, çoğunlukla başarı kazanamamış ama gündemden de kalkmamıştır. Örneğin, Bask’lıların hâlâ sürdürdükleri özerklik mücadelesini nasıl görmezden gelebiliriz. Ya da Sözcü adlı kanalın sunucusunun, Öcalan’ın açıklamasının Kürtçe okunmasına bile tahammül edememesi, en azından “kültüralist” tutumların bugün de haklılığa sahip olduğunu göstermiyor mu? “Ben bunları doğru bulmuyorum” demek başkadır, “toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” diye kestirip atmak başka.

Metnin sonunda Öcalan’ın “devletle… bütünleşmek”ten söz etmesi görüşlerinin en zaaflı yanıdır. “Devletle bütünleşmek” ulusal köleliğin ötesinde bireysel köleliğin de zeminidir. İki yüz yıldır toplumlar ve devrimler tarihinin tekrar tekrar kanıtladığı bu gerçeği bir kenara atmasını, Öcalan’ın içinde bulunduğu koşullara bağlamaktan başka bir şey gelmiyor aklıma.

Gün Zileli
28 Şubat 2025
www.gunzileli.net
gunzileli@hotmail.com

——————————————–

Öcalan’ın açıklamasının tam metni
27/02/2025 17:20
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın tam metni yayınlandı.
DEM Parti heyeti İmralı Adası’nda Öcalan’la. Fotoğraf: DEM Parti
Tam metin şöyle:

“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı
PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.
Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.
Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.
Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.
Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.
Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.
Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.
Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.
Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.“

3 Comments

  1. Ateşi Çalan

    “Hizmetinizdeyim”… Olmak ve olmamak, işte bütün mesele bu! Esaret, esirciye yaklaştırır.
    Nasıl esir edilerek din değiştirme; nasıl Kızılderililerin mısırla doymaya rızası; nasıl kendini aç ve donsuz bırakana biat varsa, her şey, her şey vardır!
    Kurt mücadelesine geçmis olsun.
    Daha çook Sefil Bilo, Hakkari’de Dört Mevsim filmleri filan çekilir.
    Sayın Zileli’nin yazısında aklı, Yaşar Kemal’deki sezgiyi gordüm. Gün Zileli, çok dürüst bir insan.

  2. Anonim

    Ulus-Devlet Karşıtlığı Egemen Devlet(ler)e Hizmettir!

    Toplumların gelişimi de bireylerin gelişimi gibi zorunlu bazı evreler barındırıyor. Bu zorunluluk toplumsal yasalardan kaynaklanıyor…

    Kürdlere, “devletleşme evresini yaşamayın, kötüdür! Devlet özgürleştirmez ve sürekli yeni sorunlar yaratır. Biz yaşadık da ne oldu” demek ile bir bireye, “Ergenlik evresini yaşama kötüdür; biz yaşadık biliyoruz. İnsanın dengesini bozan sorunlu bir dönemdir” demek arasında hiçbir fark yoktur…

    Nesnel yasaları ortadan kaldıramayız ama onların bilincine vararak olumsuz etkilerinden korunabiliriz ancak!

    Bir bireye, “ergenlik evresini yaşama” demek yerine, ergenlik evresinin özellikleri, artı ve eksileri anlatılarak/öğretilerek en az zararla bu evreyi geçirmesi sağlanabilir.

    Aynı şekilde sömürge bir halka, “ulus-devlet evresini yaşama” demek yerine, kurulacak devletin en az sorun barındıracak şekilde olması için gerekli bilgi, deneyim aktarılabilir…

    Sorunsuz hiçbir ergenlik evresi olmadığı gibi sorunsuz hiçbir devlet de yoktur!

    Ergenlik nasıl ki bireyin gelişiminde yaşanması gereken zorunlu bir evre ise, devlet de toplumların gelişiminde yaşanması gereken zorunlu bir evredir.

    Her türlü otoriteye karşı bir duruş gibi gösterilmeye çalışılan ve entelektüel bir görüntüyle süslenen “Ulus-devlet” karşıtlığı, doğanın, toplumun ve düşüncenin gelişim yasalarını yok sayan tutucu, gerici bir anlayıştır. Dahası, mevcut egemen/sömürgeci devletlerin politikalarına açıkça hizmet etmek demektir ulus-devlet karşıtlığı…

    Bir şeyin aşılması için önce var olması gerekiyor…

    Sınırların ortadan kalkması için de önce sınırların varlık kazanması gerekiyor…

    Olmayan bir şey aşılamayacağı gibi olmayan sınırlar da kaldırılamaz…

    Kürdler ve tüm devletsiz halklar için devletin gerekliliğini savunmak, devlet tapımcılığı değildir. Devletin gerekliliğini savunanlar, en az devlet karşıtları kadar devletin ne olduğunu/olmadığını biliyorlar.

    Şayet Jean-Jacques Rousseau’ya özeniyorsanız; uygarlığı mahkûm edip doğa/ilkel yaşamı kurtuluş olarak görüyorsanız önce var olan (iki yüzden fazla) devletleri yıkmaya çalışırsınız.

    Var olan devletlere dokunmayıp, olmayan Kürd devletinin doğal gelişimi gereği varlık kazanmasını “felaket” olarak sunuyorsanız sizin derdiniz özgürlük veya başka toplumsal bir kaygı olamaz.

    Özgürlük(!) adına “ulus-devlet” karşıtlığına soyunanların unuttuğu, bilmediği ya da bilerek çarpıttığı bir gerçeklik vardır. Bu gerçeklik, ‘özgürlüğün, zorunluluğun bilincine varmakla’ olanaklı olduğu gerçeğidir…

    Ulus-devlete karşı çıkmakla, nesnel yasalara karşı çıkmış oluyorsunuz…

    Özgürlük, zorunluluğun bilincine varmaksa eğer, zorunluluğu yok sayarak özgürlükten dem vuramazsınız.

    Bu gerçekliğe rağmen özgürlük havarisi kesilirseniz, tüm süslü laflarınıza, gelişmiş egonuza, ukalalığınıza rağmen doğru bilginin ışığında maskara olmaktan kurtulamazsınız…

    Açıkça “biz devlete hizmet etmeye hazırız” demeniz, maskara olmaktan daha iyidir. En azından açık sözlü, mert bir hizmetkâr olursunuz ve ulusal duygularından yararlandığınız insanları daha fazla kandırmamış olursunuz.

    Merak etmeyin! Siz devlete hizmet etmeye hazır olduğunuzu açıkça söyleseniz de, oluşturduğunuz saltanat sayesinde yine birileri Kürdlük adına sizinle “birlik” kuracaktır. Siyaset arenasında bu kadar kaygan bir zemin varken hiç yalnız kalmazsınız korkmayın!…

    Berzan Boti (Nasname) / 31.01.2013

  3. Anonim

    https://www.youtube.com/watch?v=TME0xubdHQc

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑