Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Gezi Notları (8) Kim Bunlar?

Direnişler

 

 

Yalan, ağdalı bir salyadır televizyon, çabucak sızar odaya; bürokratların kravatına sıçrayan kanı temizler.

Umay Umay

 

Devrim martiri Ethem Sarısülük’ün anısına…

 

Şu anda bir yandan CNN Türk’ü izliyorum, bir yandan da Twitter’i. Aklım da Gezi’de. Ara sıra oradan arkadaşlar telefon edip haberleri soruyorlar. Ben de onlara oradaki durumu. CNN’de AKP’li Hüseyin Çelik’in, ne idüğü belirsiz birtakım kişilerle Başbakanın görüşmesinin ardından yaptığı açıklama, ardından hiçbirini tanımadığım, tanımak da istemediğim başbakan görüşmecilerinin açıklamaları, onun da ardından TV’lerin değişmez kafa ütüleyicilerinin lafları… lafları… Daha doğrusu boş lafları. Twitter ise zımba gibi. Çelik’in referandum açıklamasına karşı anında esprili ve öfkeli tweetler yağıyor. Ben de onları retweet yapıp duruyorum. Bir de bakıyorum, tam karşımda oturan Ceren’den de bu konuda üç tweet gelmiş. Gülüyorum. Çünkü o arada ben de aynı konuda üç tweet çekmiştim. Birbirimize söylemeye bile zaman bulamadan tüfeklerimizi (tweetlerimizi) doldurup ateşlemişiz demek. Yaşa be Ayça, yaşa be Süleyman. Atışlar tam hedefte. Diren Gezi. Yanındayız. Ne yapıyorsunuz orada. Melih’i bir arasam mı? Atilla, Bülent, Ramazan, Neslihan, Cem de, diğerleri de oradadır. Işıl daha yeni geldi oradan. Burhan’ın ışığı yanmıyor. Henüz gelmemiş. Irmak da orada bu gece. Giderken, telefonda, “baba beni oradan alırsın” diyerek güldü, Vali’nin “çocuklarınızı oradan alın” sözlerine atıfta bulunarak.

İşte iki ayrı dünya. Bir yanda, Ankara’dan, İzmir’den, Adana’dan, Dersim’den, Gazi’den vb. yükselen sesleri kendine katan Gezi devriminin tok sesi. Sapanını atan o güzel ve genç teyze, bayrakları çelişse de gaz dumanlarının içinden el ele ilerleyen isimsiz kahramanlar, “marjinal-akıllı çocuk” ayrımına gülüp geçen ve barikatlarda üstlerine mermi gibi yağan gaz tüplerine hep birlikte, omuz omuza göğüslerini geren, onları yerden alıp suya kapatan veya geri atan çelik yürekli gençler. Dakika başı “sedye” bağırtılarına koşturan sedyeciler, yaşlı, genç, kadın, erkek korku duvarını aşmış bir halk. Artık öncü-artçı yok. Asil üye-sempatizan yok. Herkes öncü. Herkes kahraman. Herkes üye. Bunun için bir örgütün rahle-i tedrisinde yıllarını harcamak gerekmiyor. Sadece yürek yeterli. Eski devrim paradigması yeni bir devrimle paramparça olmuş. Gezi Parkı’nda nöbet tutacakların listesi yok. Bu, halkın kendiliğinden sirkülasyonu ile hallediliyor. Gece orada kalıp yorulanlar evlerine dinlenmeye giderken tazelenmiş bir güçle yerlerini yenileri alıyor. Hiçbir örgüt, hiçbir nöbet cetveliyle bu kendiliğinden görev değişimini sağlayamazdı.

Diğer tarafta bir başka dünya daha var. Yukarıda sözünü ettiğim, akil insanlar, uzmanlar, seçkinler, akıl vericiler, danışmanlar, heyetler, akıldaneler, kanaat önderleri, fikir oluşturucular, program yapıcılar vb. kalabalığından oluşan bir başka dünya. Kısacası tuzu kurulardan oluşan kâzıp şöhretler dünyası. Bu dünya başbakanlarına yalvarıyor, Allahaşkına aklını başına topla diye. Toplamazsan eğer, bu gemi batacak ve hepimiz boğulacağız. Haşmetli başbakanın öfkesinden korkmayıp onunla görüşme “cesaretini” gösterenler de var aralarında. Ne büyük bir fedakârlık yaptıkları! İnsanın gözleri yaşarıyor. Ve ardından, aslında kalabalık gözükseler de bir azınlıktan ibaret olan bu yığın, Gezi Parkı’ndaki, “marjinal” diye tecrit edilmeye çalışılan o zıpkın gibi korkusuz insanların tırnağına değişmeyeceğim akıldaneler, itidal tavsiyelerinden ibaret gürültüleriyle TV ekranlarını dolduruyorlar. Onları bir araya getirmek için az çaba sarf etmedi haşmetli ve öfkeli başbakan ve danışmanları. Yoğun bir telefon trafiği sonucunda bir araya getirildiler, derlenip toparlandılar, makyajlarını tamamladılar ve sahaya sürüldüler. Şiddete karşı olan bu beyefendilerimiz ve hanımefendilerimiz “makul” önerileri ve yumuşatıcı rolleriyle eh işte biraz etkili olmuş olmalılar ki, sonunda akılsız akıl bir çözüm bulduğunu sanmış: Referandum. İstanbul halkına danışacaklarmış. Bakalım İstanbul halkı ne diyecekmiş bu Gezi konusunda. Tehdide bakın. Demokrasi demiyor musunuz? Öyleyse gelin halka soralım. İşte bunların demokrasi anlayışı bundan ibaret. Peki istanbul’un dışındakiler ne olacak? Onlar da genel seçimi beklesinler…

İşte devrimin yarattığı büyük mizah patlamasına hükümet kanadından yapılmış bir katkı. Madem planlarımıza karşı çıkan, Gezi Parkı için dakika başına bir ağır yaralı vermeyi, gözünü kaybetmeyi, sakat kalmayı, beyin ölümünü, ölümü göze almış bilinçli bir çoğunluk var, o zaman biz de olayla hiçbir şekilde ilgilenmeyen, Gezi Parkı’nın nerede olduğunu bile bilmeyen, bu gürültü patırtıya başını bile döndürüp bakmayan, işinde gücündeki daha büyük bir çoğunluğa “Gezi Parkı’nın Topçu kışlası olmasını istiyor musun, istemiyor musun” diye sorarız olup biter demek, mizah değildir de nedir?

Hitler türü bir plebisit rejimini diriltmeye çalışmak sadece güldürmeyen bir mizah olarak ele alınabilir.

 

Gün Zileli

12 Haziran 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

24 Comments

  1. Anonim

    e gözün aydin zileli , öncü parti anlayisli sol örgütlerden elbirligi ile kurtuldunuz, simdi asil tiyatro basliyor….senin icin bisey ifade edermi bilmiyorum ama, sana olan saygimi geri aliyorum….

  2. ortalama biri

    Ya şu ana kadar yapılan her icraatı referandumla mı yaptılar da bütün gücümüzü koyduğumuz gezi parkı için referandum yapılacak. Bunu da vurgulasaydın keşke Gün.

    Ayrıca ben referandum yapacaklarına da inanmıyorum. “Referandum olabilir” dediler gördüğüm kadarıyla bu bir karar değil vaat bile değil. Referandumlar her zaman iktidarlar için risklidir ve rıza üretimi için son tercihleridir. Çünkü arzuladıklarının tersi karar çıkabilir.

    Bu saatten sonra zaten ne sadece gezi parkı üzerinden uzlaşmak mümkündür ne de herhangi bir iktidar temsilcisinin sözüne güvenmek mümkündür. Faşist valinin Orwellian bir karaktere dönüştüğü (1984’te sevgi bakanlığındaki işkencehaneler gibi), başbakanın kova kova yalan söylediği, soytarılardan oluşan bir heyet kumpanyası kurulduğu bir ortamda, iktidar ağızlarından çıkanlar tamamen aldatmaya, bölmeye, kafa karıştırmaya yöneliktir. En iyisi tüm bu maskaralığı tamamen göz ardı etmektir.

    Önümüzdeki 24 saat bu mücadeledeki son kavgamız olacak.
    Parkı tutsak da yitirsek de başarımız muazzamdır.
    Diren Gezi Parkı.

  3. özgürlükçü

    gazımız,tomamız,copumuz,sopamız,tabancamız,molotofumuz,yalanımız yok tek silahımız Özgür İrademiz Var.
    şu saaten itibaren geziyi başarmanın tek yolu asıl gezi platformunun çağrısıyla bütün kimlikleri,inançları,düşüncesiyle,farklılığı ile kendi olarak samimiyetle gezi destekçilerinin taksimde milyon insanla geziye desteğimizi gösterebiliriz.tek cümle ile biz gidince parka yapılacak her türden saldırıdan sonra 1 yerine 3 milyonla geleceğimizi söylemeliyiz.seçilmiş görüşmeci rezaletiyle çiş kaçıran kaçmazla ile devlet-iktidar-sistem yalakalığından şaşmazın tv açıklamalarından sonra gülmekten öldüm.bunlar 90 kuşağının toplumsal devrimci gençlerinin zekasından hiç bir şey öğrenememişler.utanmasalar özgürlüğüde referanduma sunacaklar hala insan olabilmenin temel karakterini bilmeyen seviyede insanların iktidar olabilip yönetiyor olmasının utancını bizim kuşağa yaşattık umarım 90 kuşağının gençleri bütün bunları aşan bir gelecek perspektifine sahip olduğunu gösterecektir

  4. (X)

    Ne yani gercekten bu isyanin amaci o parkmiydi??!
    Gelde gülme! cesit,cesit gülerim…
    O bir Hükümetin hakimiyetine karsi semboldü..
    Tabiki bu durum aylar sürecek degildi..Abartmaga gerek yok.
    Cekilmenin zamanida olacak..En önemlisi signalde gene baslariz gerekirse olmalisidir.
    Zafer kazanilmistir..Gerisini gecin..

  5. care drogba

    bugun geziye geldim senin flamani gordum gun abi ama gun zileli buradami diyenedim cekindim belkide baska derdin yokmu demelerinden oysa yarilmayi havarileri konusmak isterdim

  6. Gün Zileli

    bir gün karşılaşırız be…

  7. mikail firtinaci

    cok guzel bir yazi olmus, elinize saglik.

  8. mikail firtinaci

    ufak bir itiraz: demokratik kapitalist ulkelerin basarisi bu tarz sandik oyunlarini ne zaman meydana cikaracaklarini iyi bilmeleri. Bence o acidan fasizan ya da stalinist rejimlerin zaafi bu tarz secimleri kullanamamalari, esneyemeyip kirilmalari. O yuzden Hitleryan degil de demokratik bir rejim bu.

    Ama hic bir secim meydanda olusan kardeslik ruhunu ve dayanismayi bir nicelige indirgeyemez; o konuda kesinlikle katiliyorum…

  9. antiochia

    Mikail arkadaşa katılmıyorum. Demokrisiyi sandık zannedenler. Kapitalist devletin yönetemediği, rızayı inşa edemediği anda nasıl da bu sandıkları bile yok ettiklerini sadece çıplak şiddetin kaldığını göremiyorlar. Seçimler demokjrasiye yol açmaz. Bilakis otoriterliğe ve faşizme de yol açabilir. Bunun bir çok örneği var. Hitler de referandumla Avusturya’yı ilhak etmedi mi? Yapılacak referandum bundan farklı olamayacaktır. İsterse %100 çıksın sonuç. Referandum’a hayır direnişe devam…

  10. mikail firtinaci

    antiochia;

    cikardigin sonuca katiliyorum bende. Sorun bence demokrasi kavraminin kurdugumuz dayanismayi ve kardesligi tanimlamakta yetersiz kalmasi. Demokrasi nihayetinde bir “bicim”. Ama gezi olayinin ruhu en “ileri” demokrasiden bile oteye gitti.

    Hic bir secim olmadan, serbest tartismalar yapiyoruz ve yoldas olarak, kardes olarak yani rakip olarak degil. Hic bir burokratik mekanizmayi guclendirmeden kendiliginden inisiyatifimizle mucadeleyi diri tutuyoruz. Bu ne demokrasi ne diktatorluk bence bu baska bir sey.

  11. Anonim

    su ermeni türk kürt fikrasindaki biz önce ermeniyi dövdürtmiyecegiz hesabi, arkadas biz önce su tas atan marjinalleri gayri mesru ilan etmiyecektik, SDP yi yedirmiyecektik.hicbirsey eskisi gibi olmayacak demistik, hersey eskisinden beter olacak. manevi bir kazanim bile birakmayacak akp… taksimde baret maske tasiyanlari aliyor polis iceriye, 68 in taslari simgeydi. Istanbul un gecikmis 68 inde ise yasak böyle olur yurdum insaninin isyani…yasasin apolitigin övülecek hicbir tarafini göremiyorum, aaaa direnisciler ne kadar dayanismaci ama gibi bisey demek yahu ?? ya ne olacaklardi ??bumu yani direnise karakterini veren??? direnisciler ne güzellikler yarattilar..Lay lay loooooom. Ve Ethem kanini döktü,, Chp li vekil sokakta tas atan marjinal tekmeliyo, yasasin orgutsuz marjinal olmayan buyuk cogunluk diye bagiriyor egmenler, anarsistlerimizde ruya goruyor , aha tam bizim arzuladigimiz devrim. gülermisin aglarmisin..:)

  12. m.aliŞér

    referandum gibi geçici, günübirlik tedbirler yerine, yerel yönetimler reformu çözüm önerimiz olmalı ve bunun için anayasa meselesi ve barış sürecinin işlerliği için gerekirse muhalefetle işbirliğinin yapılması ve hatta avrupa birliği kurumlarından arabuluculuk ve işbirliği istenmeli…

    çok da radikal bir öneri gibi durmuyor olabilir ama, bu süreçte düğümü çözer diye ısrar ediyorum.

    gezinin kalıcı bir mirasa ihtiyacı var. eğer bu olmazsa moral bozucu etkisi, sonraki eylemlere katılımı çok zora sokar.

  13. MaMe

    Sapanla taş atan teyzeyi övmeniz, önceki yazınızdaki şu yorumunuzla çelişmiyor mu:

    “Bu doğru olabilir. Benim yazdıklarımda buna ters bir şey yok. Çatışanlar bazı “öncü gruplar” veya polis… fark etmez. Hepsi iktidara hizmet eder.”

  14. Gün Zileli

    hayır bir çelişme yok. O sabahki molotof kokteylli çatışma gerçekten provokasyon kokmaktadır. Yoksa insanların özsavunma için taş atmalarının hiçbir sakıncası yok. Hatta gerekli.

  15. özgürlükçü

    sırrı süreyya ve ertuğrul kürkçü gibilerin sahne almasından rahatsız olan arkadaşların sitede yoldaşça kardeşçe toplumsal devrimi anlamaya çalışıp çok seviyeli ve verimli tartışmamızdan da rahatsız olup milli duygu ve hassasiyetlerinin gereğini yapmaları şeklinde durmaktadır.bu seviyede korku duvarlarını aşabilip yığınların toma ve gazların önüne dikilmesini sağlayacak seviyede isyan ve direniş ikliminin asıl toplumsal devrimci öznelerinden rahatsız olanların kısır politik duygu ve hassasiyetlerinden olduğu gibi olup biten toplumsal devrimi hiç anlamayanlar olmalıdır.onu bunu itibarsızlaştırma yeri değil sitede varsa yetenek ve marifetlerinizi sergileyebilirseniz belkide olup bitene katkınız olabilir

  16. Anonim

    Polise tas atan birini sokak ortasinda Provakator diye tekmeleyen CHP milletvekiline, sana mi dustu provakatoru ayirmak diye kinamayan, Alinteri dergisi okuru Ethem Sarisuluk un aidiyetini adeta gormezden gelerek, mustereklerini marjinal sol provakator gruplar noktasinda birlestiren bir ruh halinden birakin devrimi kazanimi, yenilenmis baska bir baskicilik cikar…. Orta sinifin kaypak muhalefeti ve apolitiklik tapinci tiksindiriyor……..sanki ilk direnis gecesi barikatlari sevgi seli icinde kurdu barikattakiler… Yine dökülen bizim kanimiz kanimizin üstünde dans ediyor ortaburjuvazi marjinal gruplar diye iktidarla ayni sarkiyi soyleyerek….

  17. Anonim

    Tas atmayi ovmek yada ovmemek tartismasi yapan bir kafa gercek bir devrim görse ne yapar allah bilir….

  18. Anonim

    arabuluculuk ,dugumu cozmek, baris sureci oyle kafayi bozmus ki, tum ulkede kitlelr devleti yerle bir edecek kadar ayaklanmis olsa bile, bu kafa arabulucu ve sorunun cozumunu tartisacak, neden dugum cozulsun arkadas, birak halkin ofkesi tirmansin, kursunu egemenler atiyor senin gorevin yatistirmakmi????, zalim iktidarlarin oldugu yerde yatistirmak uzerine bi söz vardi kim unutturdu? celigin ucunu sola bukmek zamani gelmedimi…agzini acan tovbe biz apolitik salak direniscileriz demek gibi yeni ve guclu bir yasak saglamlastiriliyor, akp iktidari 12 eylulcu anlayisi mesrulastiriyor baska bir duzeyde yeniliyor, bizler bagiriyoruz bizler apolitik salak direniscileriz lay lay loooooom.

  19. Anonim

    umudunu ABD ,AB ve Fethullah in Tayyibe olan destegini cekmesine baglamis ODA TV , TKP ,YURT GAZETESI ; CHP periferisi nin ulusalci olmasi, Polat alemdarin biseyler söylemesinden daha komik gelior bana…

  20. Anonim

    referandumu tartismak devlet ve polis terorunu tartismayi birakmak gibi bir tuzagida iceriyor ,dikkat ediniz. ne yani onca iskence cinayetin sonucunda referandum demek, gezi parkindan öte Ethemin katlini referanduma koymak demektir bir yerde, akp ile referandumu bu düzeyde tartisarak referandumu red etmek bile tuzaga düsmek demektir…..

  21. Anonim

    m.aliser arkadas yazdiklarinizin hesapsiz içtenligine hakkini teslim etmemk elde degil. zaten ertugrul sirri ve diger bdp liler alanda boy gösterince benimde aklima bu dahice çözüm gelmisti. yazdiklarinizda tek eksiklik yorumunuzun sonunda biji seroooook yazmamaniz…

  22. Anonim

    Polis marifetiyle ruhunu bulen devrim….

    http://www.radikal.com.tr/turkiye/gezi_parki_ruhunu_buldu-1137507

  23. Yusuf Cemal

    Güzel bir tartışma varmış burada. Bana kalırsa, plebisit tartışmasını demokrasinin ne zırva bir şey olduğunu göstermek için güzel fırsat. Şimdi şunu düşünelim.

    Gezi parkında AVM yapmak isteyen zengin = 1 oy
    Gezi parkında AVM yapılmasın diyen her bir birey = 1 oy
    Gezi parkına hayatta gitmemiş AKP’li birey = 1 oy
    Gezi parkına hayatta gitmemiş diğer partilerden birey = 1 oy
    Gezi parkı eyleminden zarar gören esnaf = 1 oy
    Gezi parkı eyleminde biber gazı sallayan polis = 1 oy

    Listeyi uzatmak mümkün, ama şurası açık ki, bu insanların hepsinin faklı mağduriyetleri, farklı istekleri, farklı amaçları var. Ve bunlar, sanki aynı mağduriyette, aynı öfkede, aynı durumdaymış gibi eşit oy kullanıyorlar.

    Eğer toplumun olabildiğince az gerilimle yönetilmesi ana amaçsa, toplumda gerilimin had safhaya ulaşması, çatışmalar ve sonuçta toplumun “gerilemesi” istenmiyorsa demokrasi en kötü üçüncü seçenek olabilir. Daha kötüsü mutlakiyet iken, en kötüsü Tayyip’tir, Putin’dir, Esad’dır.

    Mutlakiyette bir adamın herkes adına konuşması zaten saçma sapan bir şeydir ve kapitalist toplum gibi karmakarışık bir toplumu bu şekilde idare edemezsiniz. Cromwell’den sonra krallığın restorasyonu için uğraşılmadı değil. Luis Bonaparte’tan sonra kral isteyenler sıfırlanmadı. Sonuçta kapitalist toplum, bir kişinin başa çıkabileceğinden çok daha karmaşık bir yapıya sahip.

    Ama mutlakiyetten daha da kötü olanı, seçilmişlerin diktatörlüğü. Çünkü, “halk” denen, “millet” denen soyutlamayı, seçim denen saçmalıkla birleştirip, herkesin buna saygı göstermesi gerektiğini “ideolojik” olarak kabul ettiriyor. Böylelikle tek adam tarafından yönetilemeyecek bu karmaşıklık, ideoloji üreten laf ebesi tarafından belli kalıplarla bir süre için yönetilebiliyor. Üç çocuk dendiği zaman, otomatik olarak birileri buna ilişkin düzenlemeler yapmaya başlıyıveriyor.

    Zamanında bir manken, ulusalcıların aklında olan zırva bi laf etmişti: Dağdaki çobanla benim oyum nasıl aynı olur? AKP bu saçmalığı doya doya kullandı. Kullanmakta da dibine kadar haklıydı.

    Ama o mankene verilmesi gereken sol cevap şu olmalıydı: Günde 12 saat çalışan benle, bir çekime gidip, benim yıllık maaşımı bir günde çıkaran senin oyun nasıl aynı olur? Ben, kapitalist sistemin esas olayını üretenim, artı-değer üretiyorum. Sense, benden çalınan paraları, sağa sola harcayan burjuvazinin cebinden para çalıyorsun. Benim mağduriyetimle, senin mağduriyetin nasıl aynı olabilir? Sen, keyfin yerinde diye, buna buna oy veriyorsun, bense berbat hayatım belki düzelir diye şuna şuna oy veriyorum. Sen sistemin sabit kalmasını istiyorsun, kaostan ölümüne korkuyorsun, bense Serçeparmak’a öykünerek diyorum ki “kaos bir çukur değildir, kaos bir merdivendir.”

    Demokrasi, her sınıftan, her gelir düzeyinden insanı, her bireyi tekil olarak ele alarak, seçim hücresinde atomize eder ve zenginlerin daha da zengin olması için gerekli sistemin stabil kalmasını sağlar. Kır bir adama güvendiği için hiç bir derdini, sorununu bilmediği kente, o adamın politika dikte etmesine izin verir. Kent, aynı şekilde eline orağı almamış züppeler bir demagogun arkasından gittiği için, kıra tarım politikaları dikte eder. Burjuva, altında porche’la benle birlikte aynı oyu kullanır, oysa o araba benden çalınanlarla alınmıştır. Plakası olan taksicinin keyfi yerindedir, başkasının arabasında ekmek parası peşinde olansa kıvranıp durur ama aynı oyu kullanırlar. Sonuçta Afyon’da yetişmiş adam benim çektiklerimi bilmeden bana karşı oy kullanır, polis kılığında bana biber gazı sıkar, ama burjuvazinin zenginliği hep daha da artar durur.

    Bu anlattığım, aslında bireyin birey olmamasından, toplumda başkalarıyla işbirliği ya da rekabet içinde bir yer işgal etmesinden kaynaklanan problem. Diğer problemse, bireylerin bir değil, birden fazla insan olmasından kaynaklanan problem. Tayyip’i delikanlı görürüm ve bi de şuna oy vereyim derim ama içimden bir ses biraz daha fazla oy alırsa iyice kendini hükümdar sanacağını söyler. Seçim hücresine giderim ve orada kuantalanmış, yani şu şu ya da şuna oy atacaksın denilerek kısıtlanmış bir zırvayla karşılaşırım. “Tayyip’in ekonomi politikalarını destekliyorum ama bireylere ne yapacağını söylemesini beğenmiyorum” diye bir seçenek yoktur. “Madenlerin özelleştirilmesini destekliyorum ama devletin daha az vergi almasını istiyorum” diye bir seçenek de yoktur. Yalnızca ampül, altı ok, CCC reyiz, sarı zeminde yeşil ağaç vs vardır. Bana, illa o sırada en önemli derdini seç ve ona göre oy vereceğin adamlara güven, gerisi Allah kerim denir.

    Sonuçta, Gezi parkıyla alakası bile olmayan ve sırf vitrin görmeyi sevdiği ve hatta onu da bırakın, sırf Teyyip’i sevdiği için oy kullanacak adamla benim oyum aynı sayılıyor. Benim canım yanıyor, ben o ağaçların yok edilmesini istemiyorum. Ama o elemanın umrunda değil bu. Onun umrunda olan, poh pohlanmak. İşte bu sebeplerle Gezi parkı referandum önerisi bir saçmalıktan ibaret. Saçmalık olması, reddedilmesi anlamına gelmiyor tabi ki. Eğer Kasımpaşa’da derdimi birebir anlatabileceğim bir ortam varsa, bunun saçmalık olduğunu bin yerde ifade edip, kaybetmeyi göze alarak buna plebisite evet diyebilirim. Gücümün neye yeteceğini, bu direnişi daha uzun süre sürdürüp sürdüremeyeceğimi düşünüp, buna ok de diyebilirim.

    Zizek’in Churchill’den alıntıladığı şu “Demokrasi en kötü rejimdir, ama ondan daha iyisi henüz icat edilmedi” mealindeki düşüncenin hayal gücü eksikliğiyle mağdur olduğunu görmek gerek. Daha iyisi var. Bütün iletişim kanallarının açık olacağı, dolayısıyla herkesin mağduriyetinin diğerleri tarafından bilinmeye başlanacağı, aynı zamanda her “yönetsel görevlere” seçilenin istendiği an geri alınabileceği, bu hayatta, bu toplumda nasıl bir yer işgal ediyorsak, oradakilerle birlikte yaşamımızı doğrudan belirleyebileceğimiz doğal bir sistem. Bu sistemin ortaya çıkması içinse, sermaye ve iktidar soyutlamalarının var olmaması gerekiyor.

  24. özgürlükçü

    devlet-iktidar egemenlerince kabül edilip garanti altına alınmış somut bir kazanım görünmemesine rağmen zilelinin bu iş oldu gezi kazanıldı şeklindeki yazısı esasen hem bizim hem kabül etmemesine rağmen devlet-iktidar efendilerinin hemen hepimizin zihninde başarıldı başardık hatta nihayet kedi olalı bir kezde olsa fareyi yakaladık seviyesinde duygu ve heyecanı devrimci romantizm ile açıklamak mümkün değildir bu duygunun gezi direnişi destekçilerinin hepsinde olması bile amacına ulaşıp başardığı şeklinde okumamız doğrudur.aslında başlangıçtaki gezi direnişinin taleplerinin istifa,sorumluların yargılanması gibi gerçekleşmemiş olmasına rağmen bizimde beklemediğimiz seviyede toplumsal devrim direnişi isyan seviyesinde beklenmedik sonuçları hatta içinde çürümüş sistem kapitalizm ve paradigmaya egemen hegemonyaya itiraz ve isyanı barındırması seviyesinde ülke nufusunun değişik ölçülerde 1/4 inin katılmış olması tarihimizde ilki başarması ilede hafızamıza başarı öyküsü olarak kazınmıştır.benzetmek olmasada bu kadim topraklarda bu seviyede toplumsal devrim kalabalıkları ile sokaklara toplumun çıkması 1908 yurttaşlık talepleri ile anayasal yurtaşlık hakkı için yaşasın özgürlük sesleriyle üsküpten atinaya izmirden izmit ve istanbul sokaklarına çıkan 105 yıl öncekinide aşan seviyede hem sistemi egemen paradigmayı hem hepimizi derinden etkileyip sarsan seviyedeki devrimin 20 günü tamamlayıp 15-16 hazirana kendini taşıması sadece gezi talepleri değil onuda aşan seviyede toplumsal ve politik sonuçlar doğuracağını şimdiden görmemek için kör olmak lazım.yukarda katılımcıları listesinde önem sırası gibi kısır tartışmalara girmeden hatta devrimin asıl meşruiyetini sağlayan sırrı ertuğrul gibilerini itibarsızlaştırmadan öğrettiklerinden bir miktarda hedefindeki reel iktidar kadar kendi iktidarlarımızdan da ders alabilip toplumsal olanın politik dinamiklerin bileşkesi ve bütünü olduğu gerçeğiyle yüzleşip kendimizden kalkmadan politik dersler çıkarabilirsek gelecek beklentimizdekinin engelleyeni değil kolaylaştırıp daha büyük hedeflerde başaranı olabiliriz.bu devrimin en büyük kazanımlarından biride ne tanrı ne efendiden günümüze bizde bir türlü rüştünü isbat edemeyen özgürlükçü anarşizmin bizdede bilinenin aksine önemli bir toplumsal dinamik olduğunu görmemizi sağlayıp en büyük katkısının bu geleneklere olabileceğini göstermiştir

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑