Doğu Avrupa’da Anarşistler* -2

POLONYA

Polonya’daki Anarşist Gruplar

Rzessow Grubunun gelişmesi

“Özgürlük ve Barış” diye bilinen (Polonya’daki kısaltılmış haliyle WIP) modern Polonya anarşizminin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. WIP, zorunlu askerliğe ve SB’nin (gizli polis) faaliyetlerine karşı girişilen protestolar sırasında, 1985 yılında oluşmuştur.
1989’da, Rzeszow şehrinde bir şube kuruldu ve Anarşist Şehir örgütüyle işbirliği halinde aşağıdaki faaliyetlerde bulundu:

* “Polam” fabrikası tarafından Rzeszow üzerine çıkarılan merküri tahvillerine karşı bir protesto;
* Orduya katılmamanın olanakları üzerine bilgi sağlayan bir servisin oluşturulması;
* Nükleer enerjiye karşı protestolar;
* Ölüm cezasına karşı bir dilekçe kaleme almak;
* Ordunun, eğitim üzerindeki etkisine karşı bir protesto. Bu eylem, askeri derslerin uzun bir boykotunu da içeriyordu.

WIP, broşür, afiş ve öğrenciler için çıkan Kominat adlı bir dergi dağıtmaktadır. WIP aynı zamanda ALE denilen bir yerel bültenle Deprawacja adlı anarşist bir edebiyat gazetesini desteklemektedir.
Anarşist Federasyon, 1989 Haziran’ında Dobrzen’de bir anarşist toplantı başlattı.
Rzeszow WIP grubu, bir avuç insan, eski bir daktilo ve $ 50 ile Anarşist Federasyona katıldı. Onlar, Lublin’deki bir anarşist grupla bağlantı kurdular ve Komünist Partisi karargâhının işgalinden elde edilen yerden bir ofis almalarına yardımcı oldular.
Gelişmesinin bu aşamasında, grubun faaliyetleri şunlardı:
* “General Jaruzelski gitmelidir” gösterisi düzenlemek;
* Lech Walesa ve Solidarity’89’a karşı bir protesto;
* Bir seçim boykotu;
* “Devrim”- Sovyet devriminin hicivsel bir anılışı;
* “SS-20” – Polonya ordusuna karşı bir protesto;
* Gdansk işçileriyle hükümet arasında yapılan Temmuz sözleşmesi üzerine bir anma toplantısı, şehrin en büyük fabrikalarında bildiri dağıtıldı.
Bu eylemlerden bazıları basının ilgisini çekti, bazıları hakkında tahkikat açıldı ve yerel yöneticilerin baskısına uğradı.
Rzessow grubu, şehirlerinin merkezinde ofis açabilmek için Komünist Partisi ve Genç Komünistler tarafından kullanılan binaları işgal etti. Kent başkanı, Anarşist Federasyonun odaları kullanmasına izin verdi, fakat bu odalara çok yüksek kira biçti. Kira bedelinin bir kısmı, odalardan bazıları, Özgür Polonya Federasyonu adlı milliyetçi bir grubu verilerek karşılandı. Binada, anarşist bir kütüphane de bulunmaktadır.
Grup, Zmowa adlı bir bülten ve broşürler çıkartmaktadır. “Alter” adı altında videolar çırkartmakta ve konserler düzenlemektedir. Grubun bundan sonraki planı, Askere Alma Komitesi tarafından kullanılan ofisleri işgal etmektir.

Anarşist Federasyon

Anarşizm, ancak geçmiş iki yılda ulusal düzeyde örgütlenebilmiştir.
Anarşist Şehir örgütü (“MA” olarak bilinir), anarşizm hakkında bilgi sağlamak, anarşist faaliyetler göstermek ve daha küçük sayıdaki grupların faaliyetlerini birleştirmek hedefiyle 1988 Ağustos’unda kuruldu. Bu küçük gruplar şunlardır:
* Alternatif Toplum Hareketi (RSA). Gdansk’da kurulan RSA’nın Szczecin, Poznan, Varşova ve Bialystok’da şubeleri vardır. Bu grup, Gdansk’da Homek’i, Varşova’da Rewolta’yı basmaktadır.
* Ekolojik ve pasifist hareketler içindeki liberterler.
* Özgürlük ve Barış (WIP). Gdansk WIP grubu en fazla satan anarşist dergi olan Cappella’yı basmaktadır. (Polonya’da 500 ilâ 5000 arasında dağıtılan yirmi düzenli anarşist yayın vardır.)
* “Alternatif Portakal” gibi karşı-kültür grupları içindeki anarşistler.

İlk kurulduğu zaman MA, gerçek bir örgüt olmaktan çok bir iletişim ağına benziyordu. Temmuz 1989’da bu gurup, bir iç bülten çıkartmaya, bir mali komite oluşturmaya, Varşova’da bir bilgilendirme bürosu açmaya ve Polonya çapında bir anarşist gazete çıkartmaya karar verdi. Örgütün temel ilkeleri ve örgütsel yapısı tartışıldı ve ismi “Anarşist Federasyon” olarak değiştirildi.
Bugün Anarşist Federasyon, Polonya’daki 50 şehirde bağlantı halindedir ve açık bağlantı adresleri yayınlanan yirmiden fazla büyük grubu içermektedir.
Şu anda Federasyon içinde çalışan gruplar çeşitli eylemlere katılarak yayınlarını yapmakta ve propaganda faaliyetlerini sürdürmektedirler:

* 1988 Ekim: Grupların üyeleri ABD anarşistleriyle işbirliği halinde Reagan’ın Nikaragua’ya müdahalesine karşı bir protestoya giriştiler.
* 1989 Mart: RSA/MA, Kronstadt ayaklanmasının yıldönümünde Gdansk’da bir gösteri düzenledi. Gösterinin sloganı, “Kronstadt’ın başlattığını Gdansk bitirecek”ti. Bu gösteriye üç bin kişi katıldı.
* 1989 Nisan/Mayıs: Klempicz ve Zarnowiec’de nükleer santral kurulmasına karşı Poznan ve Gdansk’da haftalık gösteriler.
* 1989 Temmuz: Başta Silesian anarşist gruplarının üyeleri olmak üzere bir Sovyet askeri üssünün 100 kişi tarafından kuşatmaya alınması.
* 1989 Ağustos: Macar anarşist grubu “Otonomi” ile işbirliği halinde yapılan gösteriler. Gdansk ve Budapeşte’de yapılan bu gösterilerde Berlin Duvarı ve diğer sınırlar protesto edildi.

Federasyon, yurtdışındaki gruplarla sağlam bağlar kurmuştur, çünkü bütün anarşistler, fikirler, faaliyetler ve halkın hayat tarzı hakkında uluslararası bir bilgi alışverişinden yararlanmaktadırlar.

Polonya’daki ekonomik zorluklar, Federasyonun müthiş bir mali destek ihtiyacı içinde olduğu anlamına gelmektedir.

Polonya’da anarşizm üzerine tartışmanın sunuşları Anarşist Federasyon, Alternatif Toplum Hareketi ve Pila Kültür Kulübü üyeleri tarafından yapıldı.

Anarşist Federasyon’dan bir konuşmacının sunuşu

1980’lerde gençlik gruplarında ve öğrencilerde anarşizme ilgi başladı. Bugün, Anarşist Federasyon içindeki hemen hemen her grubun kendi yayını vardır ve keza bu grupların anarşizme yaklaşımlarında birçok farklılıklar söz konusudur. Örneğin, şiddet kullanma konusunda farklı fikirler vardır.
Anarşizme geniş ilgi olduğundan fikirlerimizi dıştaki gençlik gruplarına ve “alternatif” gruplara ulaştırmak ve daha geniş toplulukların içine girmek durumundayız. Kültürel eylemlere katılmak kadar ekonomik eylemlere katılmak da önemlidir.
Anarşist olmayan gruplarla bağlantılar kurmak önemli bir sorundur. Örneğin, Demokratik Devrim İçin Polonya Sosyalist Partisi (SRD), anarşist eğilimli politikalara sahiptir. Onların işsizliğe ve pahalılığa karşı protestolarına katıldık.

Aletnatif Toplum Hareketinden konuşmacının sunuşu

Alternatif Toplum Hareketi (RSA) 1983’de kuruldu. Bu hareket, 1985’de Danzica’daki gösteri sırasında polisle çıkan çatışmalardan sonra büyük ilgi topladı.
RSA, anti-militarist bir tavır alan ilk gruptur ve askerlik hizmetinin sosyal hizmetle yer değiştirmesi için bir kampanya başlatmıştır.
Faaliyetimiz esas olarak, kültürel alandadır. Polonya’da bütün sosyal ve kültürel faaliyetler, Komünist Partisi’nin kontrolünde olduğundan alternatif bir kültür geliştirmek son derece hayatidir. Polonya’da anarşist faaliyetlerin yeniden ortaya çıkışı konserler, oyunlar ve diğer sanat biçimleriyle başlamıştır.
Endüstride öz-yönetim fikrinin öncüsü olan SRD adlı radikal sol grupla bağlantılarımız var.
Son zamanlardaki politik gelişmeler halkta, Polonya’nın sorunlarına yalnızca kapitalizmin çözüm getirebileceği inancına yol açmıştır. Anarşistlerin sık sık komünistler gibi görüldüğü olmaktadır. Hükümete muhalefet eden herkes eski komünist olarak görülmektedir.
Bugün Polonya’da politik sol ve sağ arasında farklılık yoktur. Kapitalizmin değerleri sorgulanmamakta ve sağ kanat milliyetçilik politik zoru tırmandırmaktadır.
Halk, polis ve ordunun, kendisine karşı kullanılabileceğini anlamamaktadır. Hükümet, orduyu yeniden yapılandırmakta ve Polisin adını Polis Milisi olarak değiştirmektedir. Gizli Servise eskiden Güvenlik Servisi denirdi, fakat şimdi Devlet Güvenliği denmektedir. Bu kurumlar yerli yerinde durmaktadır, değişen sadece adlarıdır.

Pila Kültür Kulübü’nden konuşmacının sunuşu

Pila kentindeki Kültür Kulübünde gençler toplantılar düzenlemekte ve çeşitli faaliyetler yapmaktadırlar. Üyelerden bazıları anarşist, bazıları ise pasifisttir, fakat Kulüp, zamanlarını farklı şeylerle geçirmek isteyen “yeraltı” gençliği için bir yerdir. Kulüp, Pila’da konserler ve gösteriler düzenlemektedir ve insanları diğer şehirlerde de benzer kulüpler kurmaları için teşvik etmektedir.
Benim anarşizme ilgim, müzikle, pro-anarşist lirik şarkıları dinlediğim zaman başladı. Gittiğim festivallerde kara ve kızıl renkli bayrakların anlamını merak ettim. Daha sonra, anarşist ideoloji hakkında bilgi aradım ve bu ideolojinin hayata ilginç ve zekice bir yaklaşım olduğuna karar verdim.
Pila, II. Dünya Savaşından önce Polonya’nın Almanya tarafından alınmış bir parçasıdır. Birleşmeden sonra bazı Almanlar eski topraklarına geri dönmek istediler ve eski evlerini görmek için Pila’yı ziyarete geldiler. Bu durum Polonya’daki birçok insanı telaşlandırdı.
Pila’da yalnızca 100 Alman yaşamaktadır. Ülke çapında Polonyalılarla Alman azınlık arasında iyi ilişkiler mevcuttur: Bir kasabada bir Alman senatoya seçilmiştir.
Polonya’da Anarşist gruplar yasa dışı sayılmaktadır, bu yüzden biz batı Avrupa’daki örgütlerle aynı düzeyde faaliyet gösteremiyoruz. Şu andaki hükümet, önceki kadar baskıcı değildir, sonuç olarak, oluşan anarşist örgütler güçlenmeye başlamıştır.
Yeni hükümet daha demokratiktir ve politik durum, geçen iki yılda büyük ölçüde iyiye gitmiştir.
Geçen yazki seçimlere katılıp katılmama konusunda farklı görüşler çıktı. Bir görüşe göre, demokratik olmadıkları için hiçbir şart altında seçimlere katılamayacağımız şeklindeydi. Bazıları Dayanışma’ya oy vermekten yanaydı, çünkü onlar, önceliğin komünist sistemin yıkılmasında olduğunu düşünüyorlardı. Diğerleri ise, seçimleri gözlememizi, fakat aktif olarak katılmamamızı savunuyorlardı.
“Savaşçı Dayanışma” denen radikal bir grup, bir fraksiyon halinde Dayanışma’dan kopmuş ve Polonya Bağımsızlık Konfederasyonu ile bağlantıya geçmiştir. Savaşçı Dayanışma, Rus ordusunun Polonya’dan çıkmasını istemektedir. Bu grup, iktidardaki Dayanışma grubundan çok daha radikaldir, ekoloji gruplarıyla birlikte çalışmaktadır ve ordunun iktidarına karşı mücadele etmektedir. Onlar aynı zamanda, Çin’de ayaklanan öğrencileri desteklemek için gösteri düzenlemişlerdir. Bu parti, Polonya parlamentosunda temsil edilmemektedir.
Polonyalıların politikaya karşı tavrı geçmiş tarihimizden kök almaktadır: Biz hükümetin söylediği hiçbir şeye inanmama eğilimindeyizdir, fakat aynı zamanda politik faaliyete de katılmayız. Kişisel olarak, Dayanışma’nın kazanmasından memnunum, çünkü bu, eski Komünist Partisi’nin ölümü anlamına gelmektedir.
İki yıl önce, herkes iki yıl askere gitmek zorundaydı. Eğer birisi askere gitmeyi reddederse hapsi boylardı. Bugün bu hizmet 18 aya indirilmiştir ve askerlik yapmak istemeyenlere hastanelerde ya da başka sosyal hizmetlerde görev verilmektedir. Savaşçı Dayanışma ve Anarşist Şehir örgütü gibi grupların çalışması askerliğin reddedilmesi yönündedir.
Nüfusun yüzde doksanı Katoliktir. Katolik olmayan azınlığa sıksık yabancı muamelesi yapılmaktadır. Kilisenin zenginliği ve iktidarı ortaçağdaki gibidir. Politik değişiklikten beri kilisenin hükümet üzerindeki etkisi artmıştır. Bir zamanlar sokaklar komünist liderlerin ismini taşırdı, şimdi azizlerin ismini taşıyorlar. Kilisenin yaygın iktidarı, onun görevlilerinin halktan uzaklaşması anlamına gelmektedir. Onlar bizim sorunlarımızı, ilgilerimizi ve fikirlerimizi anlayamıyorlar. Din adamlarının bütün ilgisi politika ve iktidardır.
Pila Kültür Kulübünün bazı anarşist olmayan üyeleri Katoliktir ve onların kafalarını yeni fikirlerle açmak çok zordur. Kilise, Dayanışma’nın iktidarı almasına yardımcı olmuştur ve bir süre için onun iktidarını garanti etmektedir. Kilisenin politik rolüne karşı çıkmak, bir ahlaki suç olarak görülmektedir.

BULGARİSTAN

Bulgaristan Anarşist Hareketinin Tarihi
(Vladimir Bojanev tarafından çıkarılan bir yayından iktibas edilmiştir)

1923’de A.Zarkov tarafından yapılan faşist darbeden, 1989 Kasım’ında Todor Jivkov’un komünist diktatörlüğünün devrilmesine kadar Bulgar anarşist hareketi yeraltında çalışmak zorunda kaldı. Bu dönemde çok sayıda devrimci ve entellektüel öldürüldü ya da sürgün edildi. Anarşistler ölüm kamplarına gönderildiler, hapsedildiler ve sürekli taciz edildiler. Bu baskılara rağmen özgürlük mücadelesini asla bırakmadılar ve hareket son zamanlarda yeniden bir canlanma içindedir.
Bulgar anarşizminin kökleri, 10. Yüzyıldaki anti-feodal sosyal ve dinsel bir hareket olan Bogomillere kadar gider. Albigensiyanlar, Catharlar, Anabaptistler ve Hussiteler gibi radikal hareketlere ilham veren bu grup politik iktidar mücadelesi vermedi.
Modern Bulgaristan’daki anarşist hareketin dramatik tarihi ise 100 yıl önce başlar. O zamandan beri bu hareket hem Bulgar burjuvazisinin, hem de Stalinist terörün zulmüne karşı savaşmak zorunda kalmıştır.

İlk Gelişmeler ve Uluslararası Etkiler

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında tanınmış yayıncı ve yazar Liuben Karavelov ve şair-devrimci Chiristo Botov, Bakunin’le ilişkiye geçtiler. Bakunin’in etkisi altındaki anarşist hareketimiz, Bulgar liberterlerinin, Birinci Enternasyonal, Paris Komünü ve 1875’deki Hertzegovina isyanları gibi olaylara katılmalarına yol açtı.
Bakunin, Bulgaristan’daki anarşist-komünizmin ilk gerçek temsilcisi olan Botov’un hayatını ve eserlerini derinden etkiledi. Botov’un anarşizmi, onun şiirlerinde, ataizminde, Paris komününü savunmasında ve otoriter kontrol dışında bir toplum görüşünde belirgindir.
Bulgaristan 1879’da Türk egemenliğinden kurtulduktan sonra sosyalist fikirler, Rusya’dan sürgün edilen ikinci öğrenci olan Blagoev ve Culapçev tarafından yayıldı. Onların fikirleri otoriter Marxizme dayanıyordu, fakat sonradan anarşizme yöneldiler.
Ondokuzuncu yüzyılın son on yılında anarşist hareket daha örgütlü hale geldi. 1894’de, Dr. Dimitar Boichinov, Plovdiv’de ilk Bulgar anarşist gazetesi olan Borba’yı (Mücadele) çıkardı.
İsviçre’deki çok sayıda Bulgar öğrenci “Cenevre Çevresi”ni oluşturdu. Onlar Makedonya’daki Ulusal İhtilalci harekete katıldılar ve iki gazete çıkardılar; Otmashtenia (İntikam) ve Makedonya Gizli İhtilalci Komitesi.
İhtilalci anarşistler, ulusal kurtuluş mücadelesinin liberter komünizm davasına fırsat sağlayacağına inanıyorlardı. Bir çoğu Makedonya kurtuluş mücadelesinde yer aldı ve 60’ı öldü.
Cenevre Çevresinin üyelerinden biri olan Mihail Ghegikov, 1903’deki ünlü Preobrasensko Vastanie ayaklanmasına katıldı. Bu, Bulgaristan’da bir liberter komünist toplum kurma yolundaki ilk girişim olan “Strangianska Komünü”nü ortaya çıkardı.
Tramvay ve demiryolu işçileri grevinin içindeki anarşist hareketin bir sonucu olarak Ghergikov hapse atıldı ve çıkarttığı Özgür Toplum dergisi yasaklandı.

Verban Kilifarksi’nin çalışması

Yirminci yüzyılın başında anarşizmin etkisi, sendikalist yönelişle genişledi. Nikola Stionov ve Verban Kilifarksi adlı iki anarşist, tarım işçileri için bir sendika kurdular.
Yine 1900’lerin başlarında anarşist yayın faaliyetinde esas olarak, Besvlastie adlı bir yayın çıkaran Kilifarksi’nin kararlılığı sayesinde bir artış gözlendi ve çok sayıda anarşist eser Bulgarcaya çevrildi. 1912’de, Bulgaristan’da savaşın başlamasıyla, Kilifarksi Fransa’ya sığındı ve Sebastien Faure tarafından Paris yakınlarında kurulan ilerici bir okul olan Koscera’da çalıştı.
Fransa, İtalya ve İsviçre’deki işçi sınıfı mücadelesinde aktif olarak yer aldı ve sonunda tutuklanıp birçok defa hapse atıldı. Arkadaşları arasında, Faure, Grave, Malatesta ve Rocker’in aralarında bulunduğu, Avrupa anarşizminde tanınmış birçok sima vardır.
Kilifarksi, bozulan sağlığına rağmen özgür toplum mücadelesine devam etmek üzere I. Dünya Savaşından sonra Bulgaristan’a döndü.
Savaştan sonraki yıllarda, aralarında Robotniceska, Missal, Comuna, Probuda ve Liberation’un da bulunduğu çok sayıda anarşist gazete yayınlandı. Çok sayıda anarşist, militarizme karşı mücadeleye katıldı. Onlar savaşa katılmayı reddettiler ve çalışmalarına gizli yollardan devam etmek zorunda kaldılar. 1918’de askeri mahkemeler, 40 anarşisti, anti-savaş propaganda yapmaktan suçlu buldular.

Büyüme Dönemi (1918-1923)

Savaş sonrası dönem, hareketin büyüme ve birleşmesi dönemidir: burjuva hükümeti, yeraltında çalışan çok sayıda anarşist gruba karşıydı. Ünlü yazar ve yayıncı Gheorghi Zecev, bu gruplardan birinin gizli bir üyesiydi. Zecev, anti-hükümet faaliyetlerinden dolayı iki kere Fransa’ya sığınmak zorunda kaldı.
Anarşistler, 1919’da demiryolu işçilerinin grevine katılarak ilerici güçlerin Beyaz General Wrangel’in güçlerine karşı savunulmasına katıldılar.
1919 Haziran’ında, Bulgar Anarko-Komünist Federasyonu (ACFB) Sofya’da bir kongre topladı. Anarşistler, güçlü bir sosyal ve politik hareket haline gelmişler ve diğer devrimci gruplarla güçlü bağlar kurmuşlardı. Stanbolinski tarafından liderlik edilen Tarım-Köylü Partisinin iktidarı döneminde anarşist örgütler legalize oldular. Bu, açık çalışmayı mümkün kıldı ve anarşist faaliyetlerin gelişmesine yol açtı. ACFB beş kongre yaptı. 1920’lerin başlarında anarşist yayınlar iyice arttı ve Anarchista, Purpur, Burevestnik, Bunnt ve diğerleri gazete bayilerinde açıkça satıldılar.
Bulgar anarşist faaliyetlerinin bu gelişmesi devam ederken, reaksiyon güçleri de gittikçe güçlenmekteydiler. 1923 Mart’ında, Bulgaristan anarşist hareketinin merkezlerinden biri olan Jambol’da bir askeri darbe oldu: Aralarında yirmi altı anarşistin de bulunduğu birçok kişi yargılanmadan idam edildi.

Faşizm Altında Anarşistler (1923-1944)

1923 Haziran’ındaki Zarkov’un liderlik ettiği faşist darbeden sonra anarşistler Kilifarksi ayaklanmasını örgütlediler. Bir çoğu, faşist gruplara karşı savaşta hayatını kaybetti. Darbeden sonraki dönem, Bulgar halkı için en karanlık dönemdi.
Avrupa’daki ilk anti-faşist ayaklanma 1925’de Bulgaristan’da meydana geldi. Stara Pkaninna ve Sredna Gora’daki partizan grupları, hükümete karşı gerilla savaşına giriştiler. Faşist diktatörlük ayaklanmayı ezdi. Komünistlerin, 1925 Paskalya bayramı arifesinde örgütledikleri Sveta Nedelia Katedraline saldırıdan sonra çok sayıda işçi sınıfı devrimcisi yargılanmadan idam edildi: Kanlı baskının kurbanları arasında komünistler, anarşistler, ünlü yazarlar, şairler, yayıncılar ve entellektüeller vardı.
Anarşistler, faaliyetlerini yeraltında sürdürmeye bir kere daha zorlandılar. 1927 ve 1932’de ACFB gizli kongreler topladı. 1934’de Kimon Gheovghiev’in liderliğindeki faşist darbeden sonra anarşist hareket için durum daha da karmaşık bir hal aldı.
Kral Boris’in faşist rejiminin kurulmasıyla birçok anarşist öldürüldü, hapsedildi ve göç etmek zorunda kaldı. Bu baskıya rağmen, Bulgar anarşistleri İspanya İç Savaşında yer aldılar. Bir çoğu Hitler’e karşı savaştı ve 1944 Eylül’ünde Hitler’in kuklası Bulgar Hükümetinin yıkılmasına katkıda bulundu.
Bu dönemin en popüler anarşist simalarından biri, Stalinist hükümet tarafından 1967 yılında öldürülünceye kadar yirmi iki yıl yeraltında faaliyet gösteren Manol Vassev’dir.

Komünist Hükümet (1944-1989)

İlk başta Bulgar anarşistleri, yeni bir dönemin başlangıcı olacağı umuduyla 1944’de kurulan Komünist Hükümeti olumlu karşıladılar. Çok geçmeden gözleri açıldı. ACFB, Ekim 1944’de yeniden kuruldu, fakat bu çok sürmedi. Yasaklanmadan önce Rabotnicezka Missal’in ancak dört sayısını basabildiler.
1945 Mart’ında ACFB’nin düzenlediği konferansın birinci gündem maddesi, Komünist Partisi tarafından liderlik edilen Halk Cephesi koalisyon hükümeti ile anarşistler arasındaki ilişkilerdi. Konferans başlamadan önce milis, doksan delegenin hepsini tutukladı. Tutuklananlar “Körün Evi” diye bilinen hapishaneye kondular ve daha sonra da özel toplama kamplarına gönderildiler. Bu, Komünist Hükümetin anarşist harekete yaptığı ilk saldırıydı.
İç ve dış baskılar sonucunda anarşist tutuklular bırakıldılar ve ACFB’nin gazetesi 30.000 adet basıldı. Hareketin daha da popüler olması üzerine hükümet telaşlandı ve daha şiddetli ve zalimce kontrol yöntemlerine başvurdu.
Gazete sekiz sayı çıktıktan sonra sürekli olarak yasaklandı. Hareket bir kere daha yeraltına indi ve 1946 Ağustos’unda Sofya’da gizli bir konferans topladı.
Komünist Partisi 5. Kongresinin Aralık 1948’de açılmasından iki gün önce 600 anarşist tutuklandı ve Dabune yakınlarındaki Belene toplama kampına gönderildi. Bu baskının amaçlarından biri, Komünist Parti kongresinde liberter fikirleri dile getirecek delegelere gözdağı vermekti.
Anarşist hareket tamamen yasa dışı ilan edildi ve 1940’ların ve 1950’lerin sonlarında birçok liberter ülkeyi terketti. Sınırlar daha sıkı bir kontrol altına alındıktan sonra ise ülkeden ayrılamadılar, hapse ve toplama kamplarına atıldılar, psikolojik tacize uğradılar.

Bir umut dönemi (1989- )

Totaliter komünist Todor Jivkov rejimi sonunda devrildi. Bu, yalnızca bir başlangıçtır. “Sosyalist” devletin temel yapılarına dokunulmadı: Baskı aygıtları aynen yürürlüktedir.
Geniş bir partiler yelpazesi söz konusudur; ve çeşitli gruplar, sendikalar ve hareketler ortaya çıkmıştır. Aşırı sağ da dahil olmak üzere birçok geleneksel parti yeniden kurulmuştur.
Başlangıçta kitlelerin kurtuluşunun popülerlik kazanması gibi bir manzara vardı, fakat bugün Bulgaristan toplumunun geleceği için olumlu bir programa sahip çok az örgüt vardır.
Son günlerde Anarşist Federasyon yeniden kuruldu. Özgür bir toplumun yaratılmasında net olan tek grup budur: bu örgütün devletin ilgası ve bölgesel temelde işbirliği yapan özgür komünler kurma hedefi vardır. Örgüt aynı zamanda, yeni değerlerin yaratılması için ulusal ve uluslararası çapta işbirliği olanakları aramakta ve herkese refahı garanti etmektedir.
Çok sayıda Bulgar anarşisti ülke dışında çalışmaktadır, örneğin Sürgündeki Bulgar Anarşistleri Birliği ve İş Konfederasyonu gibi örgütler söz konusudur. Paris’te kurulmuş olan Yolumuz Yayınevi, 1952’de kurulan Yolumuz adlı gazeteyi çıkarmaktadır. Bu yayınevi Bulgar anarşizminin yeniden doğuşunda hayati bir rol oynayan bir çok kitap yayınlamıştır.

MACARİSTAN

1988 Kasım’ında yayınlanan kuruluş deklarasyonunda Budapeşte Otonomi Grubu, hedeflerinin, insanların özbilinçlerine dayanan özgürlük ve sorumluluk ahlaki ilkelerinin yol gösterdiği tavırlarıyla başarılacak kuralsız bir toplum olduğunu belirtmektedir. Bu toplum, ademimerkezi bir federasyon içindeki öz-yönetim topluluklarına dayanacaktır.
Bu döküman, baskının her biçiminin sona erdirilmesi yolunda bir çağrıdır:
* Baskıya son! Sömürüye son!
* Her türlü politik, ulusal, ırksal, dinsel, seksüel vb. ayrımcılığa son!
* Pederşahiliğe son! Bütün kadınların, çocukların ve yaşlıların tam kurtuluşu.
İşçilerin öz-yönetimi, topluluk meclislerinin doğrudan demokrasisi ve ekolojik konular üzerine özel vurgu.
“Doğu” konferansında, Otonomi, Macar anarşist hareketinin faaliyetlerini ve yüzyüze geldikleri promlemleri ortaya koymuştur…

Toplum ve Politik Sahne

Macar anarşistlerinin baş problemi, Komünist Partisinin mutlak iktidarı döneminde bütün alternatif hareketlerin baskı altına alınmış olmasıdır. Parti bütün politik faaliyetleri kontrolü altına almış ve toplum parçalara ayrılmıştır. Sonuç olarak işçiler kendilerini örgütleme olanağından yoksun kalmışlardır.
Bürokratik devlet iktidarına karşı muhalefet, anti-hükümet yayınlar basan dağınık entellektüel gruplardan gelmiştir.
Kesintiye uğramayan gerçek bir gelenekten söz edilemez: I. Dünya Savaşı ve 1919 komünü sırasında anarşist gruplar kurulmuştur, fakat 1945’den bu yana bir anarşist faaliyet görülmemiştir. Anarşist düşüncenin sistematik bir açımlanışı olmamakla birlikte, 1956 ayaklanması sırasında işçiler liberter duygularını ifade etmişlerdir.
Komünist konrolü altındaki Macaristan’ın bir “işçi devleti” olduğu farzedilir, ancak işçilerin çıkarları asla düşünülmez bu ülkede. Biz, “sosyalizm” adına hükümetimiz tarafından sömürülürüz, gerçeklikte olan ise devlet kapitalizmidir.
Muhalefete karşı illegal muhalefetin içinde öz-yönetim, insan hakları ve ekoloji hareketleri de vardır. Ekoloji hareketi 1980’lerin sonlarında güçlenmiştir. Bu gelişme Gorbaçov reformlarıyla değil, özel bir konuyla ilgilidir. Hükümet devasa bir hidro-elektrik santral kurma önerisini geliştirdi, ancak muhalefet gruplarının oluşturduğu geniş çaplı direnişle karşılaşınca plan tuzla buz oldu. Bu dava için oluşturulan halk kampanyası giderek netleşti ve bir halk muhalefet hareketinin biçimlenmesine yol açtı.
Komünist Partisinin iktidar tekelini kaybetmesi, Batı’nın, Macaristan gibi ülkelerde demokrasiye doğru bir hareket yönünde değişiklikleri teşvik etmesini getirdi. İşin gerçeği şudur ki, bu toplumun değişmesi yöneticilerimizin iktidarlarını bütünüyle kaybetmeleri ile mümkün olabilecektir. Değişimin barışçı karakterde olması, yöneticilerin politik gelişmelerin kontrolünü gerçekten asla kaybetmediklerini ve devletin iktidar kurumlarının aynen devam ettiğini göstermiştir.
Ne yazık ki, bir çok Macar, parlamentonun güçlenmesine ve herşeyin onun hazırlıklarına bağlı olduğuna inanmaktadır.
Son seçimler demokrasi için bir zafer olmamıştır. Macaristan’da şu anda çok parti sistemi söz konusudur, ancak bu yeni partiler ilk başta gözüktükleri kadar radikal olmadıklarını kanıtladılar. Bunların çoğu eski sistemin muhafazakâr özelliklerini kabul etmektedir ve halkın kendi insiyatifiyle harekete geçmesinde ısrarlı değildir. İki dünya savaşı arasında var olan partiler yeniden kurulmuştur ve bunlar aşırı milliyetçilik eğilimindedirler. Modern dünyada onların fikirlerine yer yoktur.
Muhafazakârların parlamentoda çok temsilcisi vardır. Geleneksel politik gruplara karşı alternatif sunan “Yeşil” gruplar yoktur. Eski muhalefet hareketlerinden iki etkili parti çıkmıştır. Macaristan Demokratik Forumu (HDF) son seçimleri kazanmıştır ve Özgür Demokratlar Ligi (FDL) ikinci parti durumundadır. Diğer daha küçük muhafazakâr partilerle birlikte bu iki parti Macaristan’da kapitalist bir ekonomik yapıyı geliştirmeyi hedeflemektedirler: onlar batının ekonomik yapısını kopya etmek ve ülkede Batı parasına izin verilmesini istemektedirler.
Sosyal eşitsizlik ve yarışma genel bir kabul görmektedir. Önde gelen partiler, “güçlü olan hayatta kalır ve çok para kazanır. Yarışmada başarısız olan ise fakir düşer ve bu da umurumuzda değildir,” demektedirler.
Şu anda, kapitalizme yönelme konusunda coşku göstermeyenler yalnızca anarşistlerdir. Birçok insan yalnızca yerel sorunlarını düşünmektedir. İşçi meclislerinden çoğu özelleştirmeye karşı değildir, onlar yalnızca yeni kapitalist Macaristan’da çıkarlarının iyi bir şekilde temsil edildiğini görmek istemektedir.
Politikacılar, işçilerin refahıyla ilgilenmemektedirler. Onların politikaları, fabrikaların ve toprakların özelleştirilmesinden ibarettir ve hatta, II. Dünya Savaşından sonra el konan kilise topraklarının geri verilmesinden bile söz edilmektedir. Kilise bir kere daha güç kazanmakta ve muhafazakâr partilerden destek almaktadır.
İşçi sınıfı temsil edilmemektedir. Kadınların son derece zayıf bir gücü vardır ve azınlık gruplarının çıkarları hesaba katılmamaktadır.
“Feminizm” terimi ne yazık ki, Macaristan’da bir çok insana kadınların çalışmaya zorlanmasını çağrıştırmaktadır. Kadınlar işgücü alanına girdikleri zaman sosyal yapı bu gelişmeye uygun bir değişiklik yapmadığı gibi erkek davranışında da bir değişme olmadı ve kadınlar iki işi birden yürütmek zorunda kaldılar; günde sekiz ya da dokuz saat çalışıyorlar ve sonra da evde dört saat ücretsiz iş yapıyorlardı. Ne var ki, Batı kadınlarının mücadelesini verdikleri analık dolayısıyla işten ayrılma burada gerçekleşmiş bulunmaktadır. Anneler düşük bir ücretle de olsa üç yıl için analık dolayısıyla işyerinden ayrılabilmektedirler. Devlet bu önlemi, kadınlardan gelen baskıyla almamıştır, devletin amacı, yalnızca iş gücünde yer alan insanların sayısını düşürmektir. Gerçek feminizm doğuşunun başlangıcındadır.

İşçi Grupları

Eskiden “sendika” dediğimiz örgütler bütünüyle Komünist Partisi bürokrasisinin denetimindeydi. İşçilerin bu örgütlere girmesi zorunluydu, fakat bunlar, işçilerin çıkarları doğrultusunda hiçbir şey yapmıyorlardı.
Bu örgütlerde reform yapmak yerine, onları dağıtıp yeni sendikalar kurmak daha iyi olacaktır. Geçen yılki politik değişikliklerden sonra, sendika patronları örgütlerine yeni adlar koydular ve onlardan “bağımsız sendikalar” diye söz etmeye başladılar. Bu insanlara güven olmaz – onların ilgilendikleri tek şey iktidarlarını sürdürmektir.
Macaristan’ın özellikle bu azınlık grupların yönetimi altında kapitalist bir ülkeye dönüştürülmesi, işçilerin koşullarını daha da kötüye götürecektir. Komünist sistemde iktidarda olan bu insanların çoğunluğu, kendilerini “menajer” olarak tanımlayıp daha demokratik bir yaklaşım içinde bulunacaklarına söz vererek eski pozisyonlarını korumaya çalışmaktadırlar: “Artık ben bir komünist değilim – Ben bir fabrika sahibiyim.”
Gerçek şudur ki, bu insanlar iktidardaki konumlarını sürdürmekte ve son derece hiyerarşik ve otoriter hattaki örgütlenmeyi sürdürerek toplumumuz üzerinde hâlâ etkili olduklarını göstermektedirler. Gerçi, kırk yıldır işçi hareketinde gerçekten bir gelişmenin olması, iyimserliğin gelişmesine de elvermektedir. İki çeşit işçi örgütlenmesi söz konusudur. Bu örgütlenmelerden biri, işveren karşısında işçi çıkarlarını temsil eden sendikalardır, diğeri ise kollektif sahiplik ve fabrikaların kontrolü talebini ileri süren örgütlenmedir.
İşçi gruplarının geleneksel örgütlenmesinin sürdüğü ağır endüstri, gerileme içindedir, fakat yeni tip üretim ortaya çıkmıştır. Bu, işçi hareketinin bu gelişmeleri benimsemesi için bir umut oluşturmaktadır.

Macaristan’da Anarşizm: Hedefler, Faaliyetler ve Sorunlar

Otonomi, Budapeşte’de 1988’de kuruldu. Bizim anarşizm anlayışımız hoşgörü, şiddetin reddi, doğrudan demokrasi ve öz-örgütlenme temeline dayanır. Azınlık gruplarına ve kadın gruplarına destek olmakta, yurt içinde ve dışında diğer anarşist gruplarla bağlantı kurmakta kararlıyız.
Budapeşte’de ilk haftalık toplantılarımızı yaptığımız zaman esas olarak öğrenciler katıldı, fakat daha sonra işçiler ve işsizler de katıldı. Yeşil partinin ve Bağımsız Çingene örgütünün de içinde bulunduğu diğer çeşitli gruplarla yaygın bağlar kurduk.
Otonomi, çok sayıda geniş çaplı anarşist faaliyet örgütledi:
* Ağustos 1989 – Berlin Duvarına karşı bir gösteri.
* Ocak 1990 – Genel sayıma karşı daha büyük bir gösteri.
* Mart 1990 – Ulusal kimlik kartlarına karşı, sergi, tartışma, toplantı, video gösterisi ve bir yürüyüşü de içeren ve “Ekstra Legal Günler” denen on günlük uzun bir programın gerçekleştirilmesi. Bu, basında yer aldı ve katılanlar, “bir Cuma akşamı yapacak daha iyi bir şeyi olmayanlar” olarak nitelendirildi.
Otonomi’nin, Nyirogyhaza’daki, 1989 Ocak ayında kurulan Özgür Demokratlar Birliği’ne bağlı Liberal Derneğinde bir fraksiyon olarak bulunan “Portre” adlı anarşist grupla bağı vardır. Bu grup, büyük bir sefalet ve işsizlik içinde bulunan ve muhafazakâr gelenekle sarılmış bir alanda faaliyet göstermektedir. Onlar, pahalılığa karşı gösterilere katıldılar ve özgür sendikalar ve işçi meclisleri hareketini geliştirdiler. Ayrıca bu grup, Başka Yol adlı bir gazete de çıkarmaktadır.
Macaristan’ın iktidar partisi HDF, özellikle Nyiregyhaza bölgesinde güçlüdür ve Portre’nin faaliyetleri seçimlerden beri burada yoğunlaşmıştır.
Otonomi Kadın İnsiyatifi de faaliyete geçmek üzeredir. Bu, kâr amacı gütmeyen bir örgüt olacaktır. Kitap yayınları yaparak ve Batıdan feminist eserler çevirerek kamuoyunun kadın konularındaki fikrini değiştirmeyi umuyoruz.

* * *

Grubumuzdan bazıları, Tolstoy ve Gandi’nin mutlak pasifizmini savunmaktadırlar, fakat bizim şiddet karşıtlığımız doğrudan eylemi bütünüyle dışlamamaktadır. Bir ev işgaline girişeceğiz, fakat anarşistlere karşı gayet hoşgörülü bir tavır içinde bulunan polisi kasıtlı olarak kışkırtmayacağız. Mücadelemizde şiddet kaçınılmaz değildir. Nesnel bir başarıya ulaşmakta şiddet kullanılamaz ve kullanıldığında da karşı şiddeti besler.
Batı’da anarşistler ve sosyalistler uzun bir tarihi dönem boyunca kapitalizme karşı mücadele etmektedirler, fakat Doğu Avrupa’da insanlar bunun ne anlama geldiğini anlamakta güçlük çekmektedirler. Bu yüzden onlar bu karşı çıkışın sebeplerini görememektedirler. Macaristan, teknolojik gelişmede Batı’dan 10-15 yıl geri kalmıştır. Otonominin bazı üyeleri kültürel bir gelişme için kapitalizmin gerekli olduğunu ileri sürerken, diğerleri bu fikri reddetmektedirler.
Anarşist hareket içindeki bir diğer farklılık, legal seçimlere katılma sorunudur. Bazı gruplar kamuoyunu ve parlamenter kararları etkilemek için bu tür çalışmalara katılmak gerektiği düşüncesindedirler.
Macar anarşizminin başta gelen zorluklarından biri de Stalinizmden uzaklık sorunudur: Stalinizm gibi anarşizm de “serbest pazar” ideolojisine karşı çıkmaktadır. “Sosyalizm” terimi Stalin’in otoritarizmi ile özdeş görülmektedir, bu yüzden bu terimi kullanmaya cesaret edemiyoruz. Yeni bir dil geliştirmenin ihtiyacını duyuyoruz!
Otonomi, Marxist-Leninist ideoloji tarafından ortaya konan, ihtilalin yalnızca işçi sınıfı tarafından başarılabileceği fikrini onaylamamaktadır. Modern toplumda işçi sınıfının devrimciliği bir zorunluluk değildir: işçilerin çoğunluğu, durumlarından hoşnut gözükmektedir. Devrimci bir değişiklikte önemli bir rol oynayabilirler, ama işçiler sömürülen tek sınıf değildir. Anarşist ihtilalde ilk adım, bir devrim hakkındaki kendi düşüncelerimizi ortaya koymaktır. Hem Batı’da, hem Doğu’da insanların beyni yıkanmaktadır. Devletin bize verdiği düşünce tarzını yıkmaya ve yeni fikirler üretmeye ihtiyacımız var. Ancak daha geniş bir ıskalada herşeyi başarabiliriz.

Anarşist Toplumsal Deney

Biz, uluslararası bir anarşist şehir yaratmayı hedefliyoruz. Hiyerarşik olmayan bir topluluk kurarak insanlar arasındaki görünmez duvarları yıkacağız. Devlet sınırlarının ve merkezileşmiş devlet iktidarının yıkıldığı günleri sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu şehir, insani, ekolojik ve şiddet karşıtı ilkelere göre yaşayacaktır.
Bu maksatla, büyük bir ihtimalle Avusturya, Macaristan ve Slovenya sınırları üzerinde bir bölge satın alınacak. Bu proje, Hırvatistan ve Slovenya’dan arkadaşlarla da tartışılmıştır.
Bu toplumsal deney, yaklaşık beş yıl içinde başlayacak ve her yıl basılacak yıllık raporlarla bu yeni tip toplumsal örgütlenmenin gelişmesi ve başarıları taraftarlara bildirilecektir. Benzeri deneylere katılanlardan gelen tavsiye, mali desteğin çok önemli olduğu yolundadır.

Çeviren: Gün Zileli
Yeni Zamanlar, Nisan-Mayıs-Haziran 2000

_______________________________
* İngiltere’de üç ayda bir çıkan Anarşist dergi Raven’in Ocak-Mart 1991 tarihli 13. sayısında yayınlanan “Bir Rapor- Doğu: Bir Özgürlük Atölyesi” adlı yazının Doğu Avrupa ülkelerindeki anarşistlerle ilgili bölümünün çevirisidir. Yazının başına konan başlık, derginin kapağındaki başlığın aynısıdır. G.Z.

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

Comments are closed.