1990 yılının Nisan ayında, İtalya’nın Trieste kentinde toplanan bir uluslararası konferans, Doğu Avrupa, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’lı 350’den fazla anarşisti bir araya getirdi. Doğu: Bir Özgürlük Atölyesi adlı bu toplantı, Trieste Germinal Grubu ve İtalyan Anarşist Federasyonu (FAI) tarafından örgütlendi. Konferansın ana teması, Polonya, Doğu Almanya, Çekoslovakya, Macaristan, Bulgaristan ve Romanya’da, 1989 yılında çöken baskıcı hükümetlerden sonra bu ülkelerde ortaya çıkan durumdu.
ÇEKOSLOVAKYA
Çekoslovak Anarşist Topluluğu (CAS), 1925’de kurulan Çekoslovak Anarşist Federasyonunun ardılıdır. Bu konfederasyonun hedefi, anarşistleri hayatın bütün alanlarında birleştirmektir.
CAS, ilkelerini ilk kez 1989 Ekim’inde açıkladı. Bu grup, bireysel insiyatif ve işbirliğinin, akılcı bir toplumun en önemli iki veçhesi olduğuna inanmaktadır. Bu grubun başlıca hedefleri şunlardır:
* Anarşist grupları örgütlemek ve bireyler arasındaki bağlantı ve işbirliğini kolaylaştırmak;
* Anarşist yayınlar basmak (hem propaganda yayınları, hem de teorik çalışmalar);
* Anti-militarist ve anti-milliyetçi grupları desteklemek;
* Terörizme karşı çıkmak.
Bir anarşist grubun büyüklüğü, üyelerinin düşünce ve yorum yapma kalitesinden daha az önemlidir.
Moravya’nın başkenti Olomouc’dan bir CAS delegesi, komünist kontrolü altındaki Çekoslovakya’da anarşistler tarafından yaşanan çeşitli problemlere dikkat çekti. “Doğu” Konferansında, politik faaliyetleri nedeniyle üniversiteye girmesinin engellendiğini söyledi. İhtilal başladığında, iki yıllık zorunlu askerliğini yapmaktaydı ve asker arkadaşlarına anti-hükümet görüşlerini açtığı için hapse atılmıştı.
Konferansta, CAS temsilcileri, Komünist Hükümet devrildikten sonra Çekoslovakya’daki politik durumu ve faaliyetlerinin ana hatlarını izah ettiler.
1989 Kasım’ındaki ihtilalden bu yana Çekoslovakya’daki politik durum son derece karmaşık bir hal almıştır. Şu anda otuz farklı parti faaliyet halindedir.
Anarşistler ilk kez açık ve legal olarak çalışmaya başlamışlardır, ancak İçişleri Bakanlığının, yakında bu çalışmaları yasaklayacağı yolunda söylentiler dolaşmaktadır.
İhtilal sırasında halk politik partilerin yanında saf tuttu. Sivil Forum iktidara geldiğinden beri halk, politik partilerin kendilerin uzak olduğunu düşünerek politik hayattan çekilmeye başladı. Bu da göstermektedir ki, gerçek demokrasi, parlamentoda oturmakta olan bir politik parti tarafından yaratılamaz.
Sivil Forum, Komünistler gibi davranmaya başladı. Başkan Vaclav Havel’in ilk konuşmaları, Çekoslovakya’nın dev adımlarla demokrasiye doğru ilerleyeceği izlenimini veriyordu, fakat CAS, Sivil Forum hükümetinin sağcı bir çizgi izleyeceğine inanmaktadır. Örneğin yeni seçim yasası tasarısı anti-demokratiktir, çünkü bu tasarı, “sol alternatifi” temsil eden daha küçük partilerin ve grupların faaliyetlerini sınırlamaktadır.
Çekoslovakya’da Liberter Faaliyet
CAS, anarşist grupların, esas olarak Prag’a dayanan Çekoslovakya çapında konfederasyonudur. Bohemya ve Slovakya’daki küçük kasabalar da dahil, bütün ülke çapında 200 üyeye sahibiz.
Prag’daki diğer sol kanat örgütlerle yakın bağlantı içindeyiz. CAS, çok sayıda “yeşil” grupla, Anti-Militarist Lig’le ve son zamanlarda kurulan gay örgütüyle de işbirliği halindedir. Polonya, Batı Almanya, Doğu Berlin ve Batı Berlin’deki anarşist gruplarla yakın ilişkilerimiz var.
Faaliyetlerimizde salt anarşistler olarak hareket etmeyip, CAS’la işbirliği yapan ve konuyla ilgili diğer farklı gruplarla ortak çalışmalar yapıyoruz.
Örneğin, Prag’daki bir parkın altından tünel geçirmeyi planlayan hükümete karşı girişilen geniş çaplı bir protestoda yer aldık. Bu eyleme halkın verdiği destek, hükümeti bu plandan vazgeçmeye zorladı.
Moravya’daki yoldaşlarımız Olomouc’da yeni örgütlenen milliyetçi/ayrılıkçı partiye karşı halk tarafından girişilen bir eyleme katıldılar. Bu protesto son derece başarılı oldu.
Komünistler, 40 yıldır kendilerini sol bir parti olarak sunmaktadırlar. Ne var ki onlar, faşist değillerse bile, son derece sağcı bir partidirler, bu yüzdendir ki, sosyalistlerde ve diğer sol kanat hareketlerde derin bir nefret uyandırmışlardır. 1 Mayıs 1990’da, CAS’ın da içinde bulunduğu çeşitli sol grupların katılacağı gösterinin, halkın düşüncelerinde bir değişikliğin başlangıcı olacağını umut ediyoruz.
DOĞU ALMANYA
Doğu Almanya’dan bir kadın konuşmacı, ülkesindeki politik ortamda meydana gelen değişiklikleri ve anarşist faaliyetleri anlattı. (Konferans, iki Alman devletinin yeniden birleşmesinden önce yapılmıştı.)
Faşizmin yükselişinden önce anarko-sendikalizme katılmış insanlar yeni bir hareketin gelişmesine büyük katkılarda bulundular.
Anarko-sendikalist grupların federasyonu olan Frei Arbeiter Una Deutchland (FRUD), Doğu Berlin’de bir liberter merkezin kurulmasına yardımcı oldu. Bu örgüt aynı zamanda, bütün Doğu Alman anarşistlerinin kullanımı için baskı makinası, bilgisayar ve diğer malzemeler sağladı.
Demokratik Alman Cumhuriyetindeki en büyük anarko-sendikalist grup, Berlin’e 30 Km. uzaklıktaki Saydinick’dedir. Bu grubun yirmibeş üyesi vardır ve Batı Almanya’dan yapılan malzeme ve kağıt bağışlarıyla desteklenmektedir.
1 Mayıs 1990’da, onbeş gün sürecek anarşizm günleri başlayacaktır. “Kara Günler” olarak anılan festivalde otuzun üzerinde etkinlik yer alacaktır ve FRUD’un gazetesinin 20.000 nüshası Berlin’in her iki tarafında da dağıtılacaktır.
Son zamanlarda Almanya’nın her tarafında milliyetçi ve faşist faaliyetlerde bir artış söz konusudur. “Dazlak”larla başımız belâdadır. Bir seferinde 300 faşist, bir işgal evine saldırmıştır. Bu, Doğu ve Batı Almanya’daki anti-faşist gruplar arasında işbirliğinin gelişmesine yol açmıştır. Neo-faşizme karşı son olarak yapılan bir gösteriye 3.000 kişi katılmıştır.
Demokratik Alman Cumhuriyetinde anarşistler ilk kez fikirlerini halk önünde açıkça savunabilmektedirler. Berlin’de 54 ev işgal edilerek iletişim merkezlerine, basımevlerine, toplantı salonlarına ve cafelere dönüştürülmüştür. Bazı evlerde çocuk odaları da vardır, bazı evler kadın sığınma evlerine dönüştürülmüştür. Almanya’nın bütün şehirlerindeki işgal evlerinin büyük çoğunluğu anarşistler tarafından işgal edilmiştir.
Doğu Alman anarşistlerinin büyük çoğunluğu, ülkenin NATO’ya katılmasına karşı protestoda bulunmuştur. Dresden ve Postdam’da NATO’ya karşı gösteriler yapılmıştır.
Bir zamanlar bir çok anarşist, “Kabilecilik” eğilimindeydi, fakat Demokratik Alman Cumhuriyetindeki, reaksiyoner unsurlar gibi daha güçlü faktörler, bu tip “alternatif hayat stili” gruplarının önüne büyük güçlük çıkartmaktadır.
Doğu Almanya’da muhafazakârların gittikçe güçlenmesi, kısmen Batı Alman hükümetinin etkisinden gelmektedir. Diğer bir faktör ise, Stalinist hükümetin kendini “sosyalist” olarak taktim etmesidir. Bugün sosyalist politikalardan söz eden herkesin eski hükümetlerle bazı bağlantıları olduğu farzedilmektedir. Bu sorun, Doğu Almanya’nın “yeni başlangıcında”, önümüze çıkan bir zorluktur.
ROMANYA
Romanya’yı, sürgünde yaşayan bir anarşist temsil etmiştir.
Anarşizm, Romanya’da önemli bir rol oynayamamıştır. Bulgaristan’da ve Sovyetler Birliği’nde, politik ve sosyal hayatta liberter düşüncenin bir rolü vardır, fakat Romanya’da durum böyle değildir.
Macaristan’da, Polonya’da ve daha az boyutlarda Rusya’da gençler radikalleşmektedirler. Bu, yeni modalarda ve müzikte görülebilen liberter tavırların gelişmesine yol açmaktadır. Romanya’da Çavuşesko, gençlerin her türlü toplumsal faaliyete katılmasını önlemiştir. 60’ların sonlarında ve 70’lerin başlarında alternatif hayat stillerine yönelen gençler (örneğin hippy elbiseleri giyenler) resmi makamların baskısına uğramışlardır.
Son zamanlardaki politik gelişmelerde büyük kargaşalık söz konusudur.
1989 Aralık olayları tam bir ihtilale dönüşemedi. Sokaktaki mücadeleye katılan ve Çavuşesko rejimine karşı muhalefeti örgütleyen insanlar, derhal yeni bir siyasal iktidarın kurulduğunu gördüler.
İhtilal, Çavuşesko iktidara geldikten sonra doğan gençler tarafından başlatıldı. Sokak savaşları sırasında, kırsal alanlardan gençler hayati bir rol oynadılar. Güçlü bir öğrenci hareketi vardı, fakat bunlar, genç işçilerden ayrı durma eğilimindeydiler.
Şu anda iktidarı tutanlar liberal görüşleri benimsemişlerdir. Bu durum şu anda olumlu bir nokta olarak görülse de, gelecekteki değişiklerde itici gücü zayıflatan bir etkendir.
İktidardaki Ulusal Kurtuluş Cephesi, ülkedeki milliyetçi duyguları sömürmektedir ve bu, Transilvanya’da Macarlarla Romenler arasındaki kavganın kızışmasına yol açmaktadır. Transilvanya, 1000 yıldan fazla bir zamandır ırksal çatışmalardan rahatsızdır, fakat Çavuşesko Romen kültürünü bölgeye hakim kılmaya çalışarak yarayı daha da derinleştirmiştir. Romenler, eğer şiddetin sona ermesini istiyorlarsa, bölgedeki Macarların ihtiyaçlarına saygı göstermelidirler.
Çavuşesko’nun tasfiyesinde ordunun, düzenli polisin ve güvenlik polisinin bir komplosu söz konusudur. Bükreş’deki sokak çarpışmaları sırasında bazı ordu mensupları halkın üzerine rastgele ateş açmış, fakat birçok genç asker ayaklanmayı desteklemiştir. Ordu, şu anda, artık komünist politik ve ekonomik sistemi desteklemeyen olumlu bir güç durumundadır.
Romanya’da en güçlü dinsel kurum Ortodoks Kilisesidir. Bir keresinde bu kilisenin başı, Çavuşesko’ya bir mektup göndererek partisinin yeniden seçilmesini kutladığı için halkın nazarındaki bütün saygınlığını yitirmiştir. İhtilalin başladığı sırada bu adam televizyona çıkartılmış ve halkı Çavuşesko rejimini desteklemeye çağırmıştır. Neyse ki çağrısının bir etkisi olmamış ve olaylar yatışıncaya kadar bir manastıra saklanmıştır. Ortodoks kilisesi faşist bir örgüttür ve Romanya’daki etkisi son derece güçlüdür.
İşçi hareketi, eski rejimde varlığını sürdürdü, fakat işçiler, Çavuşesko düşünceye kadar bağımsız sendikalarını örgütlemeyi asla başaramadılar. Bugün sendikalizm, özgür sendikalar olarak yeniden oluşmaya başlamıştır.
Uzun süren baskı dönemi işçilerin politik olgunlaşmasını önlemiştir. Ne zaman güçlenseler baskıya uğradılar. Çavuşesko’nun en güçlü saldırıları, en etkili işçi gruplarına karşı olmuştur.
Çavuşesko tarafından kontrol edilen resmi sendikaların devasa mal varlığının yeniden dağıtımı karmaşık bir problemdir. Yeni sendikalar, Polonya’da Dayanışma’nın akıbetine uğramak istememektedirler. Ekonomik yeniden yapılanma programının bir parçası olan endüstrinin özelleştirilmesiyle yüzyüze geldiklerinde büyük bir zorluk içine girecekleri açıktır.
YUGOSLAVYA
Yugoslavya anarşizmi üzerine tartışma, A!, Otonomi ve Kamov gruplarının temsilcileri tarafından sunuldu.
Politik Sahne
Yugoslavya’da en önemli politik gelişme, federasyonun altı bağımsız devlet halinde çözülmesidir. Bu gelişme, 1970’lerin başlarında başlamıştı, şu anda ise hızlanmış bulunuyor. Yugoslavya’nın varlığının sona ermesi gerekli değildir, fakat federasyonun her üyesi yeni bir ulusal yapının oluşturulması görüşmelerinde pozisyonlarını güçlendirmeye çalışmaktadırlar. Yeni Yugoslavya’nın ne çeşit bir devlet olacağını tahmin etmek zordur. Politik arena, kendi ulusal devletlerini kurmak için çalışan güçlü milliyetçi gruplar tarafından belirlenmektedir; ve Komünist Partisi, demokrasi için en iyi alternatifleri sunmakta, daha geniş bir Yugoslavya bakış açısı edinmektedir.
Yeni politik çoğulculuk Yugoslavya’nın birliği pahasına milliyetçi grupları onaylamaktadır ve altı cumhuriyet arasındaki ekonomik, kültürel ve sosyal bağlar tehdit altındadır. Bu eğilim, bütün ulusal sınırların sona erdiğini görmek isteyen anarşistleri özellikle rahatsız etmektedir.
Bazı bölgelerde milliyetçi gruplar arasında tehlikeli çatışmalar olmaktadır. Örneğin, Güney Sırbistan’da Arnavut ve Çingene topluluklarının hakları çiğnenmektedir. Yugoslavya’nın her yerinde politik ve seksüel azınlıklara karşı ayrımcılık uygulanmaktadır.
Bazı kasabalarda gençlik grupları, dövmek için sokaklarda homoseksüel avına çıkmaktadırlar.
Bütün Doğu Avrupa’da muhafazakârlık güçlenmektedir. Örneğin, Hırvat Cumhuriyetinde politik arenayı sağ kanat gelenekçiler belirlemeye başlamıştır. Hırvatistan’da geçenlerde yapılan seçimlerde en güçlü partilerden biri, seçildiği taktirde, kürtajı yasa dışı ilan etmeyi vaad etti. Bazı anarşist grupların üyeleri kürtaj hakkı için ülke çapında sürdürülen kampanyaya katıldılar.
Hırvat halkı, her fırsatta Sırpları suçlamaktadır. Sırbistan’da Hırvatlar ve Arnavutlar günah keçisidir. Irkçı saldırılar artmaktadır ve kolektif bir paranoya dalgası ülkeyi kasıp kavurmaktadır.
Doğu’nun bir “özgürlük labaratuvarı” olduğunu söyleyenler, milliyetçiliğin eski nosyonunun hakim ideoloji olarak yeniden ortaya çıktığını kafalarına yerleştirmelidirler.
Çeşitli fikirlerin komünist partisi tarafından istismarı, anarşist hareket için bir problemdir. Örneğin, “öz-yönetim”in tamamen gözden düşmesine yol açmışlardır. Otuz yıllık devlet sistemi, “Komünist Partisi’nin öz-yönetimi” olarak bilinmektedir. Şimdi anarşistler, öz-yönetimin gerçek anlamını açıklamak zor göreviyle yüzyüzedirler.
Yugoslav Anarşist Hareketinin Tarihi
Yugoslavya’daki anarşizmin kökleri ondokuzuncu yüzyıldaki Avusturya-Macaristan ve Türk imparatorluklarının tiranlıklarına karşı verilen mücadelelere kadar gider.
Bu kurtuluş mücadeleleri sırasında Balkan Yarımadasındaki liberterler, Proudhon ve Malatesta gibi simalarla bağlantı kurmuşlardı. Alman anarko-sendikalisti Johann Most’un Slav anarşistleriyle bazı ilişkileri olmuştu. Cenevre’ye gelen Sırp anarşistleri, Bakunin’in yardımıyla bir örgüt kurmuşlardı. Makedonya’da bir grup, Yugoslavya’nın güney sınırından Bulgaristan’daki güçlü bir anarşist grupla bağlantıya geçmişti. Bu Bulgar örgütü Türk hakimiyetine karşı mücadele ediyordu ve ilk Balkan Cumhuriyetlerinden birinin yaratılmasına katkıda bulunmuştu.
Avusturya Arşidükü Ferdinand’a, 1914’de Sarajevo’da yapılan suikastı “Genç Bosna” adlı bir anarşist grup gerçekleştirmiştir. Bu grup, Balkan Yarımadasındaki “Direniş” adlı bir Hırvat gençlik örgütüyle ve “Kara El Örgütü” olarak bilinen Sırp cumhuriyetçileriyle bağlantı halindeydi.
I. ve II. Dünya savaşları arasındaki dönemde, Kral I. Alexander’ın monarşisi altında anarşist hareket zayıfladı. 1945’ten sonra ise hareket, Komünist Partisi’nin otoriter yönetimi altında çalışmak zorunda kaldı.
1960’lı yıllarda, öğrenci hareketinin kıvılcımıyla anarşist bir canlanma yaşandı. Amsterdam, Fransa, İtalya ve İspanya’daki gruplarla ilişkiye geçildi ve 1968’de İtalya, Carrara’da toplanan Anarşist Federasyon Konferansına bir temsilci yollandı.
Yasalar bir anarşist örgütün kurulmasını önlüyordu ve bu yüzden bireyler arası bir şebeke oluşturduk. Sivil, politik ve etnik özgürlükler için verilen mücadelelere katıldık. Ekoloji hareketiyle ve feminist hareketle yakın bağlar kuruldu. Ayrıca özgür sendikaların yaratılması için sürdürülen çabalara anarşistler de katıldılar.
Bugün anarşist propaganda profesyonel olarak çıkan gazetelerde, gençlik yayınlarında ve çok sayıda öğrenci örgütünde yayılmaktadır.
Bugünkü Yugoslav Anarşizmi
Toplantıda, gelişmelerini, ilgi alanlarını ve faaliyetlerini açıklayan Yugoslav anarşist gruplarından üçünün temsilcileri hazır bulunuyordu.
A! Grubunun Sunuşu (Ljubljana ve Slovenya temelli)
“A!” Ljubljana’lı genç anarşistlerin oluşturduğu bir gruptur. Geçen Mart ayında A!’nın dört üyesi, ABD ve Avrupa’daki sol örgütler üzerine, “Bizim Projemiz” denilen bir araştırma başlattılar.
Yurtdışındaki yoldaşların bize bilgi yollayacağını umut ediyoruz: Eğer makale, kitap, fotoğraf, dergi ve kişisel anlatılar alırsak sevineceğiz. Bu araştırmanın hedefi solun tarihini, solun ve sağın iktidara gelme koşullarını ve aşırı solun etkisini dengelemek üzere aşırı sağın eyleme geçtiği fikrini incelemektir.
Geçen on yıl içinde Yugoslavya’da en etkili gençlik kültürü “punk” hareketi olmuştur. Punk müzik toplulukları, Slovenya’da anarşist fikirlerin yayılmasında muazzam bir katkıda bulunmuştur.
Otonomija Grubunun sunuşu (Zagreb ve Hırvatistan temelli)
Otonomija, geçmiş on yıllarda birlikte çalışmış eski bir arkadaş grubunun yeni adıdır. Yunancadaki nomos’un anlamı yasa ya da ilke yönetimidir ve oto nomi’nin anlamı da çalışmanızı kendi ilkelerinize göre özgürce düzenlemenizdir. Bu adı, özgürlük bizim temel değerimiz olduğu için seçtik.
İtalya’daki Otonomi adlı Marxist-Leninist grupla herhangi bir ilişkimiz yoktur. Biz, Batı Almanya’daki bazı anarşist grupların benzeriyiz.
Grup, 1980’lerin başlarında biçimlendiği zaman üyeleri sosyal bilimler öğrencileriydi. Şunun net bir şekilde bilinmesini isteriz ki, biz sol bir grubuz, fakat lafta sol resmi örgütlerden bağımsısız.
Profesörlerimizin kapalı akademik tartışmalarından bıktık ve felsefe dergisi “Praxis”i çıkaranların fikirleriyle ilgilenmeye başladık. Grup, oluştuktan kısa süre sonra gösterilere katılmaya başladı ve devlet tarafından yargılanan insanlarla dayanışmaya girdi.
Daha sonra kültürel faaliyetlere yöneldik, politik tiyatroyla uğraştık ve “sokak” tiyatrosu yaptık. Örneğin boş flamalar gererek gösteri yapıyor ve bir saksafon eşliğinde anayasamızı okuyorduk.
Grubun bundan sonraki adımı “Svarog” adını alması oldu. Svarog, güneş ışığını ve doğayı temsil eden eski bir Slav pagan Tanrısıdır. Bu aşamada biz, Otonomija olarak devam ederken, diğer grupları da içeren geniş bir örgütte çalıştık.
Ekoloji ve barış hareketine, feminist harekete yoğunlaştık – liberter temelde Zagreb’de örgütlenen ilk gruptuk. Bu sırada gençlerin katılabileceği, Sosyalist Gençlik Ligi’nin dışında tek örgüt buydu, çünkü hükümet diğer bağımsız politik hareketlerin hepsini yasaklamaya çalışıyordu. Diğer gruplar bizim örneğimizi izlediler ve hiyerarşik olmayan tipteki örgütleri benimsemeye başladılar.
Bugün Otonomija adı altında bizler küçük ve resmi olmayan bir arkadaş grubuyuz. Grup kimliğinin bu ıskalada kalmasını istiyoruz, çünkü resmi ve gayri-resmi hiyerarşilerin gelişmesini önlemenin en iyi yolunun bu olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan, Zagrep’deki diğer otonom gruplarla bağlantı kurmuş olmaktan memnunuz.
Yugoslavya’nın bu zor ve karmaşık politik koşullarında anarşistler mesajlarını ulaştırabilmek için çeşitli yöntemler uygulamak zorundadırlar. Bazı yoldaşlar seçim politikalarına katılmak zorunda olduğumuzu düşünmektedirler ve bazıları da görüşlerini televizyonla yayma yolunu seçmiştir. Bir çok liberter ise, kuruluşundan başlayarak kontrol altında olan bir politik sisteme katılmanın, örgütü mutlaka yıkıma götürmese de, yozlaştıracağını söyleyecektir. Hırvatistan’daki şu korkunç politik koşullarda önerilerimizi her yoldan ulaştırarak halkı anarşist alternatife ikna etmek zorundayız.
En son eylemimiz, Zagreb’deki Gençlik Kültürel Merkezinin yönetimine karşı giriştiğimiz eylemdi. Onlar, kendilerini hoş gösterecek yeterli paraya sahip olmayan (punklar, freaklar, heavy-metal fanlar ve skinler) herkesi atmaya kalkışınca bir gösteri örgütledik.
Bundan sonraki eylemimiz, Zagreb’deki “EuroVision”da olacak. Bir kültürel protesto olarak “karşıVision” örgütleyeceğiz.
Kamov grubunun sunuşu (Fransa temelli ve Yugoslav gruplarıyla iletişim halinde)
Kamov grubu, Fransa’da yaşayan ve Yugoslavya ile bağlarını sürdüren Yugoslav anarşistlerinden oluşmaktadır. Adımızı, 24 yaşında Barselona’da ölen, yazar ve şair Hırvat anarşisti Kamov’dan alıyoruz.
Kamov, Fransa’ya gelmiş genç Yugoslav anarşistleri tarafından kuruldu, bu grup Fransız Anarşist Federasyonu ve CNT gibi diğer örgütlerin üyesi yoldaşlardan oluşuyordu. Üç başlıca hedefimiz vardır:
* Yugoslavya’da anarşist fikirlerin yayılmasına yardımcı olmak;
* Yugoslavya’daki koşulları karşılayan militan eylemler örgütlemek;
* Fransız kamuoyunu, özellikle Fransız anarşist hareketini, Yugoslavya’daki durum hakkında bilgilendirmek.
Şu andaki ulusal çatışma döneminde ve merkezi devletin çöktüğü ortamda, Yugoslavya dışında ulusal önyargılardan arınmış bilgilendirme çok önemlidir. Milliyetçi gruplar yalnız Yugoslavya içinde birbirleriyle çatışmakla kalmamakta, yurtdışında da propaganda yürütmektedirler.
Kamov grubu, her çeşit milliyetçiliğe karşı mücadele etmektedir. Biz, Hırvat, Slovak, Arnavut ayrılıkçı-milliyetçiliğine olduğu gibi, Yugoslav ve ve Sırp yayılmacı-milliyetçiliğine de karşıyız.
Yugoslavya’daki çeşitli insan hakları ve barış komitelerini destekliyoruz. 1988’de, dört Slovak pasifisti Ljubljana’da askeri mahkemede yargılandıkları zaman, onları desteklemek üzere Fransa’da bir komite kurduk. Yugoslav elçiliğinin önünde, ilk kez ulusal bayraklar taşımayan bir protesto düzenledik: bu gösteri aynı zamanda ilk kez, milliyetçi sığınmacılardan çok sol örgütler tarafından düzenleniyordu. Gösteri, Yugoslavya’daki bütün ulusal gruplardan insanları içeriyordu: Slovaklar, Hırvatlar, Sırplar ve Arnavutlar, diğer Doğu Avrupalı ve Fransız liberterleriyle birlikte uyum içinde çalışıyorlardı.
Kamov, Paris’teki anarşistler tarafından çalıştırılan “Radyo Liberter” adlı FM radyo istasyonuna Yugoslavya hakkında bilgi sağlamaktadır. Aynı zamanda, içlerinde anarşist haftalık dergi Le Monde Libertaire’nin de bulunduğu liberter ve alternatif basına aktif olarak katkılarda bulunmaktayız.
Bir ay boyunca Yugoslav ordusu ve polisi her gün bir Arnavut öldürmüştür. Bunu teşhir etmek üzere Paris Üniversitesinde bildiri dağıttık.
Kamov’un Yugoslavya’da da sempatizanları vardır ve biz Slovakya’daki muhalif gruplarla güçlü bağlara sahibiz. Bütün liberter gruplara destek veriyoruz, fakat Marxistlerle işbirliği yapmıyoruz.
Parlamenter demokrasiyi ve serbest market ekonomisini bütünüyle reddediyoruz ve Yugoslavya’da polis, ordu ve politikacı egemenliğinin sona ermesi için çalışıyoruz.
Batıdaki yaşam deneylerimiz bize, parlamenter demokrasinin Yugoslavya’nın ekonomik problemlerine çözüm olamayacağını göstermiştir. Aynı şekilde ulusal soruna da çözüm değildir: Kuzey İrlanda ve Filistin/İsrail çatışması gözönüne alınsın. Kapitalizm, komünist diktatörlükten daha iyi değildir.
Hırvatistan’daki seçimlerden, eski bir generalin liderlik ettiği aşırı milliyetçi bir grup en güçlü parti olarak çıktı. Ve hâlâ bir çok insan, çok parti sisteminin yerleşmesinin problemlerinin çözümü olduğuna inanmaktadır. Gelecekteki gelişmeler konusunda iyimseriz. Çalışmalarımızın çoğunun teorik düzeyde kaldığı ve milliyetçi faaliyetlerin sokağa taştığı şu koşullarda, liberterler bir an önce örgütlenmelidirler.
SOVYETLER BİRLİĞİ
Will Firth, “SSCB’de Anarşist Canlanış” adlı sunuşunda, Sovyetler Birliği’nde, 1989’un “bir anarşist faaliyetler patlama”sına tanıklık ettiğini belirtti. Devamla, ülke çapında anarşist grupların bağlantılarının oluşturduğu bir konfederasyon olan KAS’ın faaliyet ve gelişmelerinin anahatlarını anlattı.
1989 Ocak ayında çıkan tek anarko-sendikalist yayın, Moskova’da 200 nüsha yayınlanan aylık Obschina (Commune) dergisiydi. Aynı yılın Eylül ayında Leningrad, Gorky ve Kharkov’da çıkmaya başlayan yayınların toplam baskısı 30.000’i geçiyordu. KAS özellikle SSCB’nin Avrupa bölümünde ve Sibirya’nın bazı bölgelerinde güçlüdür. Rusya ve Ukrayna’nın dışında çok az tanınmaktadır. Will Firth bunun, Sovyetler Birliği’nin ulusal azınlıklarının ulusal kimlik ve bağımsızlık mücadeleleriyle meşgul olmasından ileri geliyor olabileceğini ileri sürmüştür. SSCB’den daha az monolitik olan egemen devletlerini yaratma mücadelesi verirlerken onların hedefleri, anarşistlerin devleti, sınırları ve milliyetçi görüşü reddeden tutumlarıyla uyuşmamaktadır.
KAS Konfederasyonunun başlıca faaliyetleri, eğitim ve bilgi akışını sağlamadır. Moskova grubunda çok sayıda öğretmen ve öğrenci vardır ve “Kanguru” adlı eğitsel bir bülten çıkarmaktadır. Konferans sırasında, KAS’ın, genç işçiler için bir Pazar okulu kurmayı planladığı duyurulmuştur.
KAS içindeki hiçbir grup endüstriel eyleme doğrudan katılmamakla birlikte bu gruplar işçi gruplarıyla bağlantı içindedirler ve bağımsız sendikaların oluşması için bilgi sağlamaktadırlar. Bazı üyeler, son günlerde “Soprotivlenie” (Direniş) denen özgür sendikaların oluşturulması tartışmasına katıldılar.
KAS, resmi sendikaların içine sızmış reformist bir örgüt olan “Sotsprof”un ve yıllardır yer altında çalışıp emek haberlerini toplayan ve yayan küçük bir grup olan SMOT’un üyeleriyle bağlantı içindedir.
Bir diğer muhalif grup, şu anda aktif olan Demokratik Birlik’tir. KAS üyeleri politik şiddetten sakınmanın daha olumlu sonuçlar alınmasına yol açacağına inanırken, bu örgüt, gösterilerde otoriteleri kışkırtma taktiklerine başvurmaktadırlar.
Firth, KAS programının bazı yönlerinin batılı anarşistleri şaşırtacağına dikkat çekmiştir. Bu grup, ademimerkezileştirilmiş öz-yönetim sisteminin gelişmesi için pazar ekonomisi fikrinin benimsenmesinin gerekli olduğunu düşünmektedir.
Gerçi, konferans tutanakları okunduğu zaman KAS’ın kullandığı “serbest pazar” teriminin Milton Friedman tarafından ortaya atılan anlamından bir hayli farklı olduğu anlaşılmaktadır. KAS temsilcisi Vladimir Gubarev bu terimi işçi denetimi ve endüstrinin kolektif yönetimi anlamında kullanmaktadır. Böylesi felsefi bir “serbest pazar” herhalde John Major, Norman Lamont ve Britanya Endüstriyel Konfederasyonu (CBI) tarafından benimsenmeyecektir!
KAS’ın endüstriyi dönüştürmü önerisi açık bir şekilde anarşist bir çerçeve içermektedir. Devlet yönetimi ve kapitalist üretim kontrolü, işyeri örgütleri ağıyla önlenecektir.
KAS’ın faaliyetleri ve Sovyetler Birliği’nin koşulları üzerine sunuşu, Moskova’da çıkan Obschina editörü Vladimir Gubarev tarafından yapıldı. Gubarev, Will Firth’e, KAS’ın özelliklerini şöyle özetledi:
“KAS dogmatik değildir. Biz halkla birlikteyiz: ne pahasına olursa olsun halkı hattımıza çevirmeye çalışan bir öncü değiliz.”
Politik durum, Sovyetler Birliği’nde çok karmaşıktır.
O, dünyanın en büyük imparatorluğudur ve ekolojik, sosyal, kültürel, ekonomik ve ulusal problemler içindedir.
Şu günlerde Başkanın şerefinin korunması adlı yeni yasa üzerine tartışmalar sürmektedir. 1917 devriminden önce, Çarın şerefini koruyan bir yasa vardı.
KAS denen bir anarşist Rus örgütü, 1920’lerin başlarında mevcuttu, fakat bu örgüt 1926’da hükümet tarafından dağıtıldı. Aynı adı taşıyan bir grup, ilk konferansını Moskova’da, 1989 Mayıs’ında yaptı. Yeni KAS örgütü, Rusya, Ukrayna, Sibirya ve Uzak Doğu’daki 34 şehir şubesinden 1000 kadar üyeye sahiptir.
1917 ayaklanmasının ardından yaşanan hayalkırıklığı, bize, bir daha bu çeşit bir devrim istememeyi öğretti: bizim için en önemli konular, insan hakları, insanların yaşamları ve sağlıklarıdır. İdeallerimizin yayılması daha az öncelik taşır.
Biz federalist bir örgütüz. Her bölgesel şube otonomdur: merkezi kontrol söz konusu değildir ve her yerel grup kendi yapısını yaratır. Kararlar, çoğunluğun oylarına göre değil, konsensüs ilkesine göre alınır. Sovyet basını bizden bir parti olarak söz etmektedir, ancak biz politik iktidar hedefine sahip olmadığımızdan bir parti değiliz.
Feminizm, Sovyetler Birliği’nde henüz pek yaygın değildir ve bin üyemizden ancak otuzu kadındır. Bazı bölgelerde yerel seçimlere katıldık. Bu bize, televizyondan, radyodan ve resmi basından milyonlarca insana propagandamızı ulaştırma fırsatı verdi. Bir kasabada, üyelerimizden ikisi belediyeye seçildi.
(Editörün notu: Will Firth, belediyedeki bu etki sayesinde KAS’ın daha geniş özgürlük elde ettiğine ve şu anda devlet kontrolünde olan komünal kurumlara ve basım araçlarına doğrudan giriş olanağı tanıdığına işaret etmektedir.)
Parlamento seçimlerine boykot çağrısı yaptık, çünkü bu ülkede artık merkezden herhangi bir şeyi değiştirme olanağı yoktur. SSCB, tepeden kararlarla bir şey yapmak için çok büyüktür: Baltık Cumhuriyetinde geçerli olacak bir çözüm, Ukrayna, Rusya ya da Orta Asya Devletlerinde hiçbir şey ifade etmeyecektir. Etkili değişiklikler, ancak yerel düzeyde söz konusu olabilir.
Geçen yıl (1989), Bakunin’in Kalinin şehrinin yakınındaki doğum yerinde, bir anma toplantısı düzenledik. Nestor Mahno’nun yüzüncü doğum yıldönümü münasebetiyle Ukrayna’da düzenlediğimiz bir anma toplantısına bin kişi katıldı. Bu toplantıda bazı Mahnovist partizanların çocukları da hazır bulundular.
Bizim için bütün insanlar işçidir. Marxistler, insanları işçi ve entellektüeller olarak bölerler ve resmi görevlilerin ayrıcalık ve rüşvetlerle ödüllendirildikleri bir sistem yaratırlar. KAS, insanların başka bir ırka ya da sınıfa sokulmasına karşı çıkarken, her çeşit ayrımcılığı reddetmektedir.
1990’da yapılan en son kongremizde, hedeflerimizi gerçekleştirmek için şiddete başvurulmasını bir çözüm olarak görmemeyi kararlaştırdık. Biz pasifistiz. Bu, Sovyetler Birliği’ndeki anarşistler için en önemli konudur. Ülkemizin tarihi bir iç savaş tarihidir. Eğer iç savaşa eğilim gösterirsek, bu, toplumumuzda var olan totaliter yapıları güçlendirerek liberter hedeflerimizi yenilgiye uğratacaktır.
Bir bireyin, kendini savunmak amacıyla şiddet kullanması fikrini kabul ediyoruz, fakat politik mücadelede şiddetin bir taktik olarak kullanılması ahlakî olarak kabul edilemez.
KAS, ordu ve polis gibi devlet kurumlarına karşıdır. Sovyet ordusuna hizmet etmeyi reddeden genç Litvanyalıları destekliyoruz. Yayınladığımız dergilerden biri bütünüyle pasifizme ayrılmıştır. Pasifizm fikrini halk devletinin her bölümünde savunduğumuz için bu konu SSCB’de son derece karmaşıktır. Grubumuzun içinde zorunlu askerliğe kaydolup olmama konusunda farklı fikirler vardır. Son günlerde, çok sayıda KAS üyesi askere gitmeyi reddetmiştir.
Bir pazar ekonomisine girmeden bizim toplumumuzda normal bir ekonomik gelişmeye ulaşmanın mümkün olmadığı görüşündeyiz. Her çeşit tekelciliğe karşıyız.
Sahipliğin (örneğin fabrikalar) kolektif biçimleri olmalıdır ve kolektifler arasında işbirliği bulunmalıdır. “Devlet mülkiyeti” fikrine karşıyız, ancak “kolektif mülkiyet” fikrini destekliyoruz. Serbest pazar ekonomisini desteklememiz, bir devlet tekeli altında yaşamamız gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Sovyetler Birliği’ndeki hayatın gerçeği şudur ki, eğer serbest pazar ekonomisini reddedersek, bu, tekelci sistemi savunmak anlamına gelecektir.
SSCB’deki zorlukları yenmek için tek geçerli yaklaşım, bugün ekonominin ademimerkezileştirilmesine ve yerel hükümetlerin, belediyesel yönetimlerin, endüstrinin ve sendikaların öz-yönetimine katılmaktır.
Çeviren: Gün Zileli
Yeni Zamanlar, Nisan-Mayıs-Haziran 2000