Devlet-Özgürlük İlişkisi

Artıgerçek

Akbelen direnişi için…

Bundan 1,5 yıl kadar önce genç bir arkadaşla, Negri’nin, Lenin Üzerine 33 Ders (Otonom, 2014) kitabı üzerine mektuplaşmamız olmuştu. Arkadaş bana, Negri’nin bu kitabını okumamı önermiş, ben de kitabı bulup okumuştum ama kitap bende tam bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Negri’nin, 1970’lerin ilk yarısında basılmış, erken dönemi sayılabilecek bu kitabını fazlasıyla “Leninist” bulduğumu yazmıştım genç arkadaşa.

ESKİ FORMÜL: “DEVLET VARSA ÖZGÜRLÜK YOK, ÖZGÜRLÜK VARSA DEVLET YOK”

Lenin’den yapılan alıntılarda en dikkate çekenlerden biri de şuydu:

“Devlet var olduğu sürece özgürlük olamaz. Özgürlüğün olduğu yerde de devlet olmayacaktır.” (Devlet ve Devrim’den naklen, s. 291)

Bu alıntının ardından şunları yazmıştım:

“Bu fikir anarşistlerden alınmadır ama anarşistler bunu söylerken hiçbir zaman devlet kurmayacaklarını, tersine devleti acilen yıkacaklarını ileri sürmüşlerdi.

“Lenin gibi, “sosyalizm kuruculuğu”nda devlete büyük ağırlık veren birinin ağzında bu, elbette özgürlüklerin devlet mağrifetiyle ilga edilmesi anlamına gelir ve gerçekten de öyle olmuştur. Devleti yeniden kurar kurmaz Lenin’in ilk yaptığı iş özgürlükleri topyekûn ilga etmek olmuştur.”

YENİ FORMÜL: “DEVLET EGEMENSE ÖZGÜRLÜK ALANLARI DA VAR; ÖZGÜRLÜK EGEMENSE DEVLET KALINTILARI DA VAR”

Bugün bu yazdıklarıma, o zamanki anarşistlerin ve onları o sırada (1917 Ekim’inin hemen öncesinde) kendi amaçları için yankılayan Lenin’in, “devlet varsa özgürlük yok, özgürlük varsa devlet yok” diye de kısaltılarak ifade edilebilecek görüşünün fazlasıyla kestirmeci ve mutlakçı olduğunu eklemek istiyorum.

Evet, devletle özgürlük büyük bir karşıtlık içindedir; devlet özgürlüğü, özgürlük de devleti yok etmek ister ama bu, onların her şeye kadir olduğu anlamına gelmez.

Devlet, özgürlüklerin üzerine bütün gücüyle yüklenir ama onları tamamen yok edemez; yok edemediği noktada da kısıtlamaya, belli alanlara sıkıştırmaya, özünü boşaltmaya çalışır.

Özgürlüklerin egemen olduğu bir toplumda da keza devlet tamamen yok edilemeyecektir. Geçmişten bir kalıntı olarak çeşitli kurumlarda varlığını sürdürecek, en azından insanların geçmiş alışkanlıklarında var olmaya devam edecektir. Devlet kurum olarak yok edilse bile, onun asırlar sürmüş varlığının devasa gölgesinin toplumun üzerinde bir hayalet gibi kendini hissettirmeye devam edeceği öngörülebilir.

Bugünkü duruma bakacak olursak, her yerde, bütün ülkelerde, ayrıntıda farklılıklar gösterse de genelde birbirine benzer devletler hâkimdir. Bu, özgürlüklerin varlığı için gerçekten çok kısıtlayıcı bir tehdittir. Bununla birlikte, devlet düzenlerinin var olduğu her yerde, özgürlüğü kısıtlayan devlet varsa, ona karşı özgürlük ve özgürlük alanları da vardır.

Bu yüzden bugün, geçmişteki anarşistlerin ve onların görüşünü kullanan Lenin’in ileri sürdüğü mutlak devlet-özgürlük karşıtlığı fikri artık düşünsel tarihin raflarına kaldırılmalıdır.

Yeni formül şu olmalıdır: Devlet egemense, onun karşısında özgürlük ve özgürlük alanları; özgürlük egemense, onun karşısında devlet kalıntıları ve devletçi zihniyet de var olacaktır. Uzun, çok uzun sürecek özgürlükçü dönemler boyunca bu tür devletsel kalıntılar da varlıklarını sürdürecektir.

Birinin tamamen yok olduğu ya da öldüğü yerde diğeri de yok olur ya da ölür.

Eğer “diyalektik” ve “zıtların birliği” diye bir şey varsa, devlet-özgürlük ilişkisi bugün böyle ele alınmalıdır.

Gün Zileli

30 Temmuz 2023

www.gunzileli.net

gunzileli@hotmail.com

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

1 Comment

  1. “Özgürlüklerin egemen olduğu bir toplumda da keza devlet tamamen yok edilemeyecektir.”

    Şimdi veya yazılı tarihte, özgürlüklerin egemen olduğu devletli bir toplum örneğiniz var mı?

    Doğru ki devletli toplumların içinde olup bazı tavizler vererek yaşayanların tarihi ulaşım ve kontrol teknolojisi ile çok sıkı bağlı ama o hususları işin içine katmıyorum. Örneğin şimdi orta sınıflılar için televizyon eğlencesi, Lenin ve diğer solcu devrimci politikacılar için taraftar toplama türküsü “ferman padişahınsa, dağlar bizimdir!” artık tarihten bir yaprak. Avrupa’da da Orta Çağ’da sıradanlarla kovboyların evliliği (“marriage of convenience”) aslında kolaylık veya avantajlı durum elde etme evliliği idi. Kısacası sıradanlar can derdinde, büyük beyinliler et derdinde.

    Kaldığım şehirde ki dünyanın 5 başta gelen en zengin ve en mutlu ülkeleri arasında, en çok gördüğüm duvar yazılarından biri özgürlükle ilgili. Bu benim için özgürlük olmadığının en kuvvetli kanıtıdır. Devlet ve merkez şehirlerden uzaklar arasında bu saplantıya (hastalık demek daha doğru ama büyük beyinli politika yazarlarının kıyma makinesinde çekilmek istemem!) rastlanmaz.

    Şu da doğru ki sonsuz güçlü devletli Batı toplumlarında şu an egemen olan özgürlük Nazilerden öğrenilen özgürce boyun eğme özgürlüğü. Yine de sürüyü sürenler sürekli özgürlük olduğu propagandası yapıyorlar. Bence, bu da yokluğuna işaret eder

    Gözünüzü Lenin ve benzerleri gibi gözlerini yoğun güç birikimlerine dikmiş olanlardan ve/veya mutluluk ölçenlerden sıradan insanlara çevirirseniz başka manzaralar ortaya çıkar.

    Örneğin gözlerinizi son 5-6 yıldır mutlulukta şampiyon olan Finlandiya sıradanlarını şahane canlandıran Aki Kaurismäki’ye çevirin, bakın neler göreceksiniz? Sabırsızlık içinde Kaurismäki’nin sonsuz beğendiğim bir sözünü aktarayım: “İnsanları severim ama İnsanlıktan nefret ederim.” Kaurismäki, İnsanlık adına cambazlık yapanların şarlatanlığını çok güzel dile getirir.

    Benzerini eşsiz William Blake de söyledi: “Başkasına iyilik yapmak isteyen bunu küçük ayrıntılarla yapmalıdır; genel iyilik alçakların, ikiyüzlülerin ve dalkavukların savunmasıdır: Çünkü Sanat ve Bilim varlığını ancak ve ancak küçük ayrıntılarla düzenleyerek sağlar.”

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir