Aşağıdaki yazı, Radikal gazetesinin Kitap ekinde, 1 Nisan 2011 tarihinde, yayımlanmıştır, ancak yazının önemli bir kısmı yazarından izin alınmadan çıkartılmıştır. Yazının tamamı aşağıdadır. Radikal Kitap ekinin çıkarttığı bölüm siyaha boyanmıştır.
G.Z.
Dağ Bozumu Romanı:
Örgütsel Bozulmanın Anatomisi
Gün Zileli
Bazı eserler, insanlığın önündeki büyük bir sorunu çözerler ve o alandaki temel taşı oluştururlar. Kendilerinden sonra gelenler hep onları referans alır. Darwin, Türlerin Kökeni eseriyle türlerin anatomisini yapmış ve türlerin evrimini temel noktalarıyla açıklamıştır. Marx, Kapital adlı eseriyle kapitalizmin anatomisini yapmış ve kapitalizmin temellerini ortaya koymuştur. Bu büyük eserlerin ardından yapılan analiz ve katkılar sadece bunlara ilişkin kısmi düzeltmeler veya sonraki gelişmelere bağlı olarak yapılan ekler anlamını taşır.
İşte Aytekin Yılmaz’ın romanı Dağ Bozumu da, kesinlikle tek bir örgütün anatomisi değil, özel ideolojili tüm örgütlerin anatomisi niteliğindedir. Kanımca, bundan böyle Dağ Bozumu, güzel bir roman olarak okunmanın ötesinde, özel ideolojili örgütlerin yapısına, bu örgütlerin bozucu ve baskıcı karakterine ilişkin bir temel bir referans kitabı olarak da hak ettiği yeri alacaktır.
Aşk ve Devrim
Genç bir radikalken, özel ideolojili devrimci örgütlerde belli deneyler yaşayıp orta yaşlara gelen çoğu devrimcinin dillendirdiği bir mevzudur bu: Örgütler aşkla devrimi neden birbirinden kopartırlar? Roman dilini çok güzel kullanan Aytekin Yılmaz elbette bu soruya doğrudan bir yanıt vermiyor ama romanını bu soru ekseninde kuruyor.
Örgütün şehir çalışmaları içinde birbirine aşık olan iki genç, bu aşkın romantik ortamını dağda sürdürülen özgürlük ve devrim mücadelesiyle taçlandırmak ister ve birlikte dağa koşarlar. Gerçi daha şehirdeyken örgütün aşka pek hoş bakmadığının farkındadırlar ve aşklarını şehirde de gizli yaşamaktadırlar ama bu kadarı, bulundukları kültürel çevrenin aşka hor bakışından kaynaklanmış olabilir diye düşünülebilir. Ne var ki, dağdaki kampa gider gitmez ilk karşılaştıkları şey aşk yasağı olur. Bunun örgüt dilindeki adı “yoz ilişki”dir. Tüm roman, bu aşk yasağının iki genci tamamen ayrı alanlara savurması ve bu savrulmanın ardından (romanda Evin’in durumunu çok az izleyebilmekteyiz) Yusuf Can’ın Evin’e ulaşma çabası üzerine kuruludur. Elbette, sadece bu değil. Yusuf Can, bireysel aşkından kopartmadığı devrime de aşıktır ve devrimi örgütle özdeşleştirmiştir. Örgütün başarısı, devrimin başarısıdır. Örgüt için yapılan her şey devrime hizmet eder. İşte bu özdeşleştirme, Yusuf Can’ın yaşadığı acılı dilemmayı ve trajediyi belirler: Ya bireysel aşk ya da devrim (ve/veya) parti aşkı.
Yusuf Can, tamamen sezgisel olarak, birini diğerine feda etmez. Ne bireysel aşkı uğruna partinin saflarından kaçmayı düşünür, ne de parti aşkı uğruna bireysel aşkını feda etmeyi. Aşk ve devrimin birbirinden kopartılamayacağının sezgisel olarak farkındadır ama bunu açıkça savunacak gücü de yoktur, olanakları da. Çünkü, militanlarının bedeni ve zihni gibi ruhlarını da tamamen kendine ait kılabilmek için bireysel aşkı saflarından mümkün olduğu kadar kovalamak zorunda olan örgüt gelip karşısına bir heyüla gibi dikilmiştir.
Örgüt ve Önder
Özel ideolojili bütün örgütlerde olduğu gibi örgüt karizmatik bir liderin etrafında birleşmek ve kendi varlığını sürdürebilmek için önderi (hatta bazen) onun bile iradesini zorlayacak ölçüde yüceltip tanrılaştırmak zorundadır. Önder, diyelim ki, buna direnmeye çalışsa bile direnemez, çoğunlukla da böyle bir niyeti olmaz zaten; örgütle kendi bireysel varlığının özdeşleştirilmesini teşvik eder hatta. Ne var ki, önderin hemen altında bulunan önderlik kadrosu, bu tanrılaştırmadan kendi hesabına yararlanmasını, nemalanmasını bilecektir elbette. Önder, büyük, esas tanrıysa, önderlikte yer alan yerel önderler de kendi bölgelerinde “tanrının o bölgedeki temsilcileri”dirler. İşte Dağ Bozumu‘nda geçen “Hogır kişiliği”dir bu. Elbette “Hogır kişiliği” nitelemesi, Hogır tasfiye olduktan sonra örgütün ya da örgüt liderinin ona taktığı kötüleme sıfatıdır. Tasfiye olmadan önce Hogır, “tek başına karakol basan” “Hogır yoldaş”tır. Önder, nasıl genelde tanrılaştırılıyorsa, yerel önder de onun adına ama aynı zamanda kendine atfedilen kahramanlık özellikleriyle tanrılaştırılır.
Yusuf Can’ı kurtaran, aslında doğaçlama bir kuşkuculuğa sahip olması olmuştur ve belki biraz da büyük öndere duyduğu hayranlığın sonucunda yerel önderlerin nitelikleriyle kafasında hayal ettiği büyük önderin gerçek ya da gerçek dışı niteliklerini karşılaştırma alışkanlığı. Daha önce geldiği bir uğrak kampındaki yerel önderi beğenir Yusuf Can; onun niteliklerini, tavırlarını samimi bulur ve aynı zamanda da onu büyük önder ile özdeşleştirir. Ama daha baştan Hogır’da bu özellikleri göremez. Öte yandan Hogır’ın birbirine aşık iki genci yargılayıp onları en ağır cezaya (ölüm cezası) çarptırması da Yusuf Can’ın Hogır’a karşı kuşkularını arttırır. Yusuf Can, henüz örgütle ya da büyük önderle çatışacak bir bilinç düzeyinde değildir ama yerel önderle çatışmayı göze alarak büyük bir adım atmıştır.
Örgütün Ruhların Çevresine
Ördüğü Bariyer
Bu çatışmayla birlikte Yusuf Can’ın acılı ceza seferi başlar. Bu aynı zamanda uzun bir bilinçlenme seferidir. Çünkü yerel önderle çatışmak, otomatikman örgütle ve büyük önderle çatışmaktır. Örgütle çatıştığının kısmen bilincindedir ama büyük önderle çatıştığının kesinlikle bilincinde değildir. Örgütle çatışması da genel olarak örgüt fikriyle çatışmak anlamına gelmez. Yerelde karşılaştığı dar bakış açısına sahip yönetici ya da sorumlulardır henüz hedefi. Gerçi kısa sürede, onlarla çatışmasının o alandaki tüm örgüt üyeleriyle de çatışmak anlamına geldiğini görür ama onun umudu yukarlarda, büyük önderdedir. Oraya bir ulaşabilse, gerçekleri bir anlatabilse her şey hallolacaktır ama büyük öndere ulaşmasının önünde büyük engeller, sıradağlar vardır. Büyük öndere ulaşmakla büyük bireysel aşkına ulaşmak özdeşleşmiştir beyninde. Uzun yıllar bu ilüzyonla yaşar.
Elbette bu yıllar içinde Yusuf Can, örgütün üye yapısına ilişkin de epey deneyim yaşar ve bilinçlenir. Aslında örgütün genel üye yapısı konusunda çok iyimser olmadığı başından itibaren bellidir. Üyelerden pek umutlu değildir. Onların, yukardan söylenen her şeye köle gibi itaat ettiklerini görür ve onları ikna etmek için pek bir çabası olmaz. Zaten bu konuda da çok fazla olanak yoktur. Örgüt, üyelerin ruhları arasına demirden barikatlar kurmuştur. O barikatları aşıp gerçek ruha değmek belki de her şeyden zordur.
Adım adım Yaklaşırken
Aytekin Yılmaz’ın romanında müthiş bir tempo vardır. Uzaklara, hem sevgiliden, hem de önderden çok uzaklara fırlatılıp atılmış Yusuf Can, adım adım onlara yaklaşma mücadelesi verir ve sonunda bunu başarır da. Bunu başarmasında en belirleyici adım Hogır’ın devlete sığınmasıdır. Hogır’a karşı çıktığı için örgüt tarafından yıllar yılı tecrit edilen Yusuf Can, örgütün Hogır’la çatışmaya girmesiyle, örgüt nezdinde bir anda aklanıvermiştir. Bu olay, aynı zamanda, önderin, yeryüzünün bir parçasındaki elçileri olan yerel önderlerin konumunu anlamamızı da sağlar. Önderin yolundan bir santim bile şaşmadıkları sürece sorun yoktur, önderlik ayrıcalıklarından azami ölçüde yararlanabilirler ve küçük önderler olarak o bölgede mutlak iktidarlarını sürdürebilirler ama şu veya bu nedenle önderin yolundan bir santim ayrılırlarsa ya da böyle bir izlenim verirlerse, hatta bazen bunların hiçbirini yapmadıkları halde, öndere olan sonsuz bağlılıkları sürerken bile bir anda en zirveden uçurumun dibine düşüverirler. Bu noktada ara yol yoktur çoğunlukla. Bir “özeleştiri” yapma çabası bile pek sonuç vermez. Yerel önderi bekleyen iki ölümden biridir: Ya devlete sığınıp büyük önderin haklılığını bir kere daha kanıtlayarak ruhen ölmeyi ya da liderin yargılarına teslim olarak fiziki olarak da ölmeyi kabullenmek.
Ne var ki, öndere adım adım yaklaşmakta olan Yusuf Can, bunların hiçbirinin farkında değildir. Önder, bireysel aşkı kadar temizdir gözünde hâlâ ve onlara ulaşırsa her iki aşk da zafere ulaşacaktır.
Ve Ulaşınca…
Sonunda gerçekleşir bu. Önderin de bulunduğu kampta Evin’e ulaşır Yusuf Can. Ama ulaşma anı aynı zamanda bitiş anıdır. Hem de her iki aşkın birden bitiş anı. Orada öğrendikleriyle, Yusuf Can’ın on yıldır çektiklerinin, ayrılıkların, hapis içinde hapisliklerin, zulmün ardında hep o tapınılan önder olduğu sonunda ortaya çıkar. Bilmece çözülmüştür. Tapılan önder, yaşananların baş sorumlusudur. Önder aşkı ile birlikte bireysel aşk da son bulmuştur. Artık Evin, o eski Evin değil, önderin tam denetimi altında bir örgüt sorumlusudur. Bu noktada belki devrim inancı, aşk inancı bitmemiştir ama örgütte ve önderde somutlaşan devrim, Evin’de somutlaşan bireysel aşk bitmiştir.
“Olumlu Kahraman” Yerine
Çelişkileriyle Gerçek İnsan
Bu ana noktaların dışında, romanın en başarılı yanı, Aytekin Yılmaz’ın, sosyal gerçekçiliğin “olumlu kahraman” saplantısından uzak durmasıdır. Her şeyin doğrusunu bilen “olumlu kahraman” tipinden tamamen uzak biridir Yusuf Can. Her fani gibi yanılgıları, takıntıları, tereddütleri, kuşkuları, gelgitleri, korkuları, önyargıları, saplantıları olan genç bir insandır. İşte böyle olduğu içindir ki, gerçek hayatta olduğu gibi onun bilinci asla tam bir bilinç değildir. Sürekli ve sonu gelmez bir bilinçlenme süreci içindedir. Roman bittiği zaman bile bu bilinçlenme sürecinin tamamlandığını söyleyemeyiz. Öte yandan, Yusuf Can, hep iyi olan “olumlu kahraman” tipinden farklı olarak hep iyi değildir. Bunun en tipik örneğine, eline intikam alma fırsatı düştüğünde nasıl kötücül intikamcı duygulara kapıldığını gördüğümüzde rastlarız. O da sonuç olarak iyi ve kötü duygulara sahip, karmaşık ruhsal yapısıyla bir insandır. Bu yüzden de, bir süre için bile olsa Hacer’den intikam alma fırsatını kaçırmak istemez.
Tartışılacak Noktalar
Aytekin Yılmaz’ın, yazıya girerken belirtiğim, özel ideolojili örgütlerin anatomisine ilişkin çözümlemeleri, en temel noktalarda gerçekten son derece kafa açıcı ve bundan sonraki yıllarda hep referans alınacak çözümlemeler olmakla birlikte, zaman zaman roman kişileri aracılığıyla aktarılan kimi çözümsel düşünceler (Aytekin Yılmaz, burada da objektif olmayı ve yazar müdahalesinden azami ölçüde uzak kalmayı becermiştir) oldukça tartışmalıdır. Örneğin, Yusuf Can’ın, örgütün, “köylülüğe” ilişkin olumsuz söylemiyle, köylülüğe dayanan yapısı arasındaki çelişkiye dikkat çekmenin de ötesine gidip köylülüğü olumsuzlayan tavrı; ya da üniversite veya şehir kökenlilerle köylü kökenliler arasındaki çelişkiyi fazlasıyla vurgulaması; ya da Kadir Usta’nın, konuyu daha teorik planda açıklarken, adeta Troçkist bir bakış açısıyla, işçi ve köylüler arasındaki çelişkiye dikkat çekmesi, romanın kimi yerlerinde örgütün temel zaafının köylülükten, hatta yoksul köylülükten kaynaklandığı gibi bir izlenimi güçlendirmektedir. Kanımca bu hayli tartışmalı bir noktadır; örgütün günahlarını köylülüğün sırtına yıkmak bana hiç de adil ve doğru bir yargı gibi gelmiyor.
Bir Cesaret Örneği
Aytekin Yılmaz, daha önce İçimizdeki Hapishane-Labirentin Sonu (İletişim-2003) kitabıyla açtığı bir mecrayı bu kez güzel bir romanla deşelemiş, iyi de yapmış. Örgütlerinden geçmişe ilişkin dürüst bir muhasebe bekleyenlere tavsiyem bu romanı okumalarıdır. Bu arkadaşlar, böyle bir muhasebe ya da özeleştiriyi örgütlerinden boşuna beklemesinler. Örgütler ve şefleri bunu asla yapmayacaklardır. Yaşamaktan vaz geçmeyen hiçbir canlı varlık kendi intiharı anlamına gelecek saptamalara bile bile imza atmaz. Bunu ancak ve ancak hiçbir örgüte veya kişiye “eyvallahı” kalmamış, bir anlamda “ipini kopartmış” ama bir anlamda da mücadelenin yükünü çekmiş isimsiz kahramanlara sorumlulukla bağlanmış bireyler yapabilir. İşte bunun en güzel örneğini Aytekin Yılmaz vermiştir… Büyük bir cesaret ve özveriyle.
22 Nisan 2010
Kalemine sağlık dostum. Kitabın yazarının da ellerine sağlık.
Bizim kültür gelenegimizde kisinin kendi kisiligi yaninda bir de “nefis” kavrami vardir. Kisi nefsinin esiri olmayacaktir, ama nefsine eziyet de etmeyecektir. Hangi amaç için olursa olsun nefsine iskence edenler sapkinlik içindedir. Kisinin nefsine karsi görevleri vardir, bu insan tabiatindan gelir, Hiristiyan kesis gelenekleri ile kadim Iran kültüründeki mecusilikten kalma asetizm uygulamalari hurafedir. Pir ü pak insan kategorisi yoktur, imam i masum isbati da her ne kadar Sia’da mevcutsa da bizde çogunluk tarafindan reddedilmistir, bizde mutlak olarak masum bir yetiskinin mevcut bulunmadigi anlayisi vardir. Hazreti Peygamber bile insanlara elçilik yapmakla görevlendirilmis bir insan ogludur, o kadar. Demek ki kusursuz insan olamayacagi gibi, üstün insan da yoktur. Bu da agirlikta olan gelenegin bazi tarikat ve cemaat sapmalarina karsi aldigi demokratik tutumdur. Velayeti faki sistemi totaliter bir sistemdir, Islam alimleri de yanlis yapabilir, ayni konuda degisik görüsler dogru/yanlis siniflamasinin disinda da birlikte var olabilir. Hangi gerekçeyle olursa olsun ‘aciliyet kesbeden savas hali veya tabii afet durumu’ disinda insanlara evlenmeyi, her ne türde olursa olsun insani iliskiler kurmayi yasaklamak sapkinliktir. Bu noktada olay örgütün militanlari robotlastirmak istemesi ve insanliktan çikarma amaci gütmesidir. Bu da aslinda örgütün kendisinin insanlik disi oldugunu kanitlar. Nitekim Stalinist ve Nasyonal Sosyalist örgütler insanlik disidir. Malum Stalinist örgüt de bu çizgidedir, ama son dönemlerde belli bir evrimlesme var, kitlesellestikçe, sivillestikçe evrimlesmekte ve totaliterligi asinmaktadir, Allah onlari da Islah etsin.
Genelkurmay internet sitesinde yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
”7 Mart 2003 tarihinde 1’inci Ordu Komutanlığında yapılan bir plan semineri ve bu seminerle ilişkilendirilmeye çalışılan ve bir darbe planı olduğu iddia edilen planla ilgili olarak başlatılan kovuşturma işlemi devam etmektedir.
Halen tutuklu bulunan 163 askeri personelin, tutuksuz yargılanmak üzere yaptıkları müracaat 5 Nisan 2011 tarihinde itiraz mahkemesi tarafından ikinci kez reddedilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
Devam eden yargı sürecine müdahale anlamına gelebilecek davranışlardan özellikle kaçınan Türk Silahlı Kuvvetleri, yargılamayı etkilemeyecek şekilde, çeşitli defalar açıklamalar yaparak, ilgili makamları bilgilendirerek, yapılan seminerin ne olduğunu, nasıl yapıldığını, neleri kapsadığını ve kimlerin hangi emirlerle katıldığını tereddüte yer bırakmayacak şekilde izah etmiştir. Benzer hususlar, savcılık makamlarınca görevlendirilen bilirkişi raporlarında da açık bir şekilde yer almaktadır.
Hal böyle iken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevli ve emekli 163 personelinin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir.
Bu nedenle, dün verilen tutukluluk halinin devamına ilişkin kararı kamuoyunun bilgisi için olduğu gibi yayınlıyoruz.”
Bizim kültür gelenegimiz
agirlikta olan gelenek
Neymis bu gelenek? Sifreli mi konusuyoruz? Türkiye’deki tarikatlarin ve cemaatlerin hepsi tasavvufi akimlar. Naksibendilik’in cesitli kollari, ayni akimdan gelen Nurculuk (daha modernist olani) ve nihayet Gülen cemaati (daha post-modernist olani). Agirlikta olan gelenek bu. Ve bu gelenekte “nefis” ile mücadele edilir. Evlenmenin yasaklanmamis olmasi bu akimlarda “nefis”e eziyet edilmedigini göstermez. “Örgüt”teki liderin yerini “seyh” alir. Militanin yerini “mürid” alir.
Bu akimlarda kabul gören tasavvuf adetlerinin hepsi “nefsi” öldürmek, uyandirmamak, gafletten korumak üzere kurgulanmistir. Detaylari icin bakiniz
http://www.turandursun.com/index.php?option=com_content&view=article&id=888:islami-tarikatlar-cemaatler-1-tarihsel-miras&catid=67:nevzat-altintas&Itemid=165
Hûş der dem, Nazar ber kadem, Sefer der vatan, Yâd kerd vb. uygulamalar nefsi öldürmek icin degil mi?
Ayrica islami gelenekte “lider” yada “seyh” solculardaki “örgüt liderleri”nden daha dokunulmazdir. Mürit mürşidine intisap ederek ona bağlı olduğuna, sadık kalacağına, kayıtsız şartsız teslim olacağına, hiçbir emir ve tavsiyesine karşı çıkmayacağına, hiçbir sırrını şeyhinden saklamayacağına Allah ve peygamber üzerine yemin eder.
Bu yüzden yukardaki yazi icin diyorum ki: Dinime küfreden bari müslüman olsa 🙂
Ayrica tarikatlar da Turan Dursun’un anlattigi gibi degil. üstelik tarikatlar müslümanlar içinde azinlik gruplardir, Islam geleneginde bu tür egilimler azinliktir. Yazidaki nefret, kin, düsmanlik tonu keske Islam’a degil de egemenlere yönelseydi.
Evet, İslam’da evlenmemek yok. 4 kere ve hatta bakabildiğin -bu da ne demekse- sürece çok kere evlenmek var. Erkek açısından elbette. İddia ediyorum, AKP’li milletvekillerinin neredeyse hepsinin evlilik dışı ilişkileri var. Bunu evlilik kurumunu matah bir şey gördüğümden veya evlilik dışı ilişkiyi küçümsediğimden değil, gözlerimle görüp bildiğim için söylüyorum.
2 yıl öncesine kadar Kıbrıs’ta bir otelde çalışıyordum. Yaz tatillerinde bu bürokratlar sevgilileriyle buraya doluşurlar…
AKP’li olduğunuzu sandığım için yazmadım bunları (bir üstteki yorumcuya cevaben) bu gün tarikat geleneğinin ‘modern yaşama’ uyarlanmışı olarak görüyorum hükümeti. Baksanıza üniversite sınavının doğru cevaplarını şifreleyerek vermişler. Kime? Elbette kendi cemaatleri içinde bulunan ailelerin ileride kadrolara alacakları çocuklarına. Paranoya mı? Bence paranoya dışında doğru bir savunma yok artık.
Asıl İslam’ı yani sorunsalın kökenini, siz eğer inancın sömürüldüğünü-çarpıtıldığını düşünüyorsanız da yine böyle bu, doğrudan İslam’ı sorgulamak gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı bir bölge içinde oluşmaya başlamış bir örgütü irdelerken inancı, soyal, kültürel yapısı ve coğrafi yapısı vs.. yapıları irdelemek gerektiği gibi. Bu gün egemenler, İslamcılığa oynuyor. Demek ki İslam’da sömürülmeye açık bir kapı var…
Teker teker her katilimciya ayri ayri cevap siralamasi verilen bir imtihanda sorularin cevaplarinin sifrelendigine inandiniz ya, demek ki Dogan Medya ne yazsa inanacaksiniz. Bu hastlaikli ruh halini, bu gereksiz ve yararsiz Islamofobyayi birakin.
Hiristiyanlikta da sömürülmeye açik bir kapi var, Yahudilikte , Budizmde, Marksizmde, anarsizmde, her yerde kapi bulabilirsiniz, neden sadece Islam, cidden soruyorum bu rahatsizlik neden?
Simdi Genelkurmay ergenekon davasiyla ilgili bildiri yayinladi. Bu güne dek Dogan Medya, dogan medya çizgisindeki sol gruplar, ergenekonun siyasal kanadi CHP ve kuskucu ve sulandirmaci tüm çevrelerin amaci ortaya çikti, takke düstü, hepsinin askerin adami oldugu ortaya çikti, zaten günü geldiginde bunu itiraf da edeceklerdi ama erken zamanda iyot gibi açiga çiktilar. Amaaaaa, Islamofobya var ya, bir taraf bir sekilde ergenekon davasina açikça cephe alirken, görevli sol ise diyecek ki, “bu aslinda numaradir, ordu ile AKP anlasti, esas egemenler AKP’dir” vs. vs. Vs; Adamlarin partisi kapatilip hepsi içeri atilse yine bunu diyecekler, en fazlasi “ne seriat, ne darbe “deyip isin içinden çikarlar. Ama bu ihanettir, ajanliktir, kallesliktir ve halk (onlar için maalesef diyelim.) gerçegi görüyor. Beyefendi Kibris’ta otelde calisirmis da (çalisirmismismis mi, taildeymismismis mi) oraya sevgilileriyle gelen AKP’li bürokratlari görmüsmüs… bunu ben yazsam , ne özgür ask kalir, ne kadin haklari, ne özel hayat, ne ask ve devrim ve ben gerici ilan edilirim. Tipki laikçi kadinlarin “sekerin, bu türbanli kizlar ne findiklar kiriyor” demeleri gibi.
Benim İslam fobim yok arkadaşım, İslam’ı ve senin de saydığın her türden akıma-inanca sırtını dayayıp kendi bireysel kompleks ve çıkarlarını alttan alta verenlerle sorunum var.
İçinde doğup büyüdüğümüz kültür zaten İslami kültür. Alevi, Ortodoks, Katolik, Hanefi, Şafi, Sunni, Şii, Caferi… olarak adlandırılsak da İslam sarıp sarmalamış bu coğrafyada hepimiz payımıza düşeni aldık alıyoruz. İnsanı rahat bırakmıyor faşizan sistem. Hep bir dayatma ve üstten bir bastırma hali..
Senin egemenler, İslam’ı sırtına dayayanlardan olduğu için de sözüm onlara. Yarın bir başka akım-inanç sistem içinde iktidar olsun, muhakkak hedef eleştiri onlar olacaktır.
Şifre mevzuunu tekrar tekrar tartışmayacağım. Bana son derece doğru geliyor, istediğin kadar paranoya de. Doğru dürüst bir açıklama ve değilleme yoluna bile gidemiyorlar fena açık verildi anlayacağın. Kıbrıs meselesinde de neye sinirlendiğini ve neyi eleştirdiğini anlamadım. Ben gördüğümü söyledim sana. Bu ‘küçük’ tatil ‘kaçamakları’ Akpli milletvekilleriyle sınırlı değil elbette ama en çok aileyi üç çocuğu dillendirdikleri için kendileri daha bir komik duruma düşüyor. Haberiniz ola.
Bu arada artık Doğan medya diye bir şey kalmadı, Radikal de sizin… (Doğan’ın olması da umrumda değildi ya…)
E. Can başbakan olma yolunda, farkında değil misin?
Anlamayacak ne var? A,B,C,D,E siklari tüm sorularda her bir aday için degisik siralanmis. Örnek: Ahmet’in sinav kagidi. Soru 1. Eksi meyva hangisidir A. Elma B. Üzüm.C.Limon D. Kavun E.Muz (Dogru cevap:C) Mehmet’in sinav kagidi;Soru 1. Eksi meyva hangisidir A. Limon B. Üzüm.C.Elma D. Kavun E.Muz Hasan’in sinav kagidi:Soru 1. Eksi meyva hangisidir A. Elma B. Üzüm.C.Muz D. Kavun E.Limon….böyle gidiyor ve çok sayida soru var ve tek tek her katilimcinin A B C D E siralamasi degisik. Demek ki tek bir sifre imkansiz, katilimci sayisi kadar sifre gerek. AKP kendi adamlarinin herbirine ayri ayri sifreler verdi desek, bu da saçma çünkü binlerce sifre yerine (ki kime hangi siralamanin düsecegi belli degil zaten) sorulari vermesi yeterdi. Bir tek örnekten yola çikarak 120 sorudan 30’u sifreyle çözülüyor hile var demek kusura bakmayin ama mantiksizliktir. Bana bir soru kagidi ve cevap anahtari verin size hemen bir sifre çikarayim, matematik formülleriyle yapilmayacak sey degil, kaldi ki ben matematikçi de degilim. Konu önyargisiz bakilirsa kolayca anlasiliyor, ama zannedersem siz üzerinde hiç düsünmeden, sadece Dogan Medya’nin basliklarina bakarak karar vermissiniz. Zaten iddiayi ortaya atan avukat bile ikna oldu da Dogan Medya ikna olmadi. Hilton arazisi insaat projesine verilirse ikna olacak, bazilari da burada kullanilacak. Radikal’e gelince, Radikal okumuyorum hayatta en nefret ettigim sey sahtekar, oportünist solculardir ve Radikal’in yazar taifesinin çogunun sunun veya bunu adami olduguna inaniyorum, tabii elimde bir delil yok, ama tavirlari çok samimiyetsiz, eskiden sadece Perihan Magden için okurdum, bana samimi gelirdi, baska da olumlu bir yani hiç olmadi bence.
”bunu ben yazsam , ne özgür ask kalir, ne kadin haklari, ne özel hayat, ne ask ve devrim ve ben gerici ilan edilirim. Tipki laikçi kadinlarin “sekerin, bu türbanli kizlar ne findiklar kiriyor” demeleri gibi.”
Bu konuda sanırım haklısın, önyargı içimize işlemiş. Senin İslami çizgide olman böyle bir yoruma sebep olurdu, belki de. Özür dilerim.
Diğer konu, şifre… hadi bu anlattığın doğru olsun. Onda da önyargımız olsun. Geçmişteki kpss ne olacak? Soruların çalınması ne olacak? Demek istediğim şey şu, ben medyanın kulağıma su kaçırmasına durabildiğim kadar karşı durmaya çalışıyorum. Ama bu konular bu kadar üstüste gelen soru çalınması, şifreli kitapçık dağıtılması çok üstüste geldi ve sağcı bir hükümet olduğu için değil, tüm iktidarlar her dönem kendi cemaatini kadrosunu kurar. Şimdiki hükümet de bunu yapıyor ama bu kadar cesaretli olmalarına çok şaşırıyorum. Bu konuda hiç bir zaman ikna olamam. İktidar kendi devletini kurmuş zahir.
Aydýn Doðan medya devi deðil artýk…
Kanal D, CNN-Türk ve Star televizyonlarý ile,
Milliyet, Vatan ve Posta gazeteleri Ülker Grubunun oldu.
Doðan Grubu’nun yýlan hikâyesine dönen satýþýnda, sonunda imzalar atýldý.
Edinilen bilgilere göre üç yabancý grubun yarýþtýðý satýþta ipi, Amerikalý KKR ile Ülker Grubu’ndan (Yýldýz Holding) oluþan konsorsiyum göðüsledi.
Resmi açýklamanýn önümüzdeki hafta, büyük olasýlýkla pazartesi günü yapýlmasý bekleniyor. Vatana millete hayýrlý olsun… Artýk medya özgür… Bundan sonra muhalif haber sýkýntýsý yaþanmayacak. -Yaþasýn yandaþ medya-
duydunuz mu aydın doğan yok artık…….yukarı anlaşıldı mı..
sonra da uyamadıydı demeyin.
Aydin Dogan çok para istemis de, Murat Ülker ‘bi biskrem versem” demis, medya geyigi bunlar, dezenformasyon.
Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi, kişilik bölünmesi yaşayan ve alçalmış benliğini başkaları tarafından kaale alınmak isteyerek tatmin etmeye çalışan psikolojik vakalara yardım etmeyi sürdürüyor mu?
Bakirköy’de oldukça hummali bir çalisma var: Ak Parti’nin iktidara geçmesi’nin yarattigi travma neticesinde kisilik bölünmesi yasayan solcu Kemalistlerin bazen ulusalci, bazen sosyalist kisilikler takinmalari ve freud kompleksleri nedeniyle Atatürkçü hanimlarin eteginin altinda laikçilik ve cumhuriyetçilik oynamalari psikiyatri çevrelerini oldukça mesgul etmise benziyor. Hele, babalarinda Sevr paranoyasi bulunan subay çocuklarinda görülen obsesyon kompülsif oldukça ilginç bir konu. öte yandan 50 yasini geçmis ve bu yasa kadar en az 4 darbe görüp de hâlâ darbe pesinde kosan sol kemalistlerin psikopatik egilimleri de önemli bir arastirma konusu. Tabii bir yandan islami geçmisini tam olarak inkar edemeden diger yandan kendini Avrupali sanan endiseli modernlerin sizofrenik durumlari ve endiseden kaynaklanan nevrotik rahatsizliklar. En önemli hastaliklardan biri de fikirlerini ifade etme kapasitesinden yoksun olanlarin sürekli küfür etmesi.
Alem adamsın valla, yine beni güldürdün. Şaklabanlık yapmak yerine neden sen de bizler gibi kendi öznel fikirlerini kendi cümlelerinle yazmayı denemiyorsun? Kişilik bölünmesine uğrayarak ve her seferinde farklı siyasi görüştenmiş ayağına yatarak nasıl bir haz duyduğunu anlamak zor; herhalde teşhisi biz koyamayız. Hasta olmak, psikolojik sorunlara sahip olmak hiç de ayıp değil. Lakin insanları aptal sanmak ve cin olmadan adam çarpmaya kalkmak epeyce ayıp. Yok eğer kendini akıllı birisi sanıp, buraya yazdıklarınla insanları aldatıp maytap geçtiğin kanaatine kapılıyorsan, büyük yanılgı içerisinde olduğunu bilmelisin.
Saklabanlik yaptim, polis ve AKP’li oldugum için baska birsey yapamazdim zaten. Kisilik bölünmesine ugradim, bu sitedeki insanlar benim AKP’li oldugumu bilemediler, beni solcu, marksist, anarsist zannettiler. Onlari yanilttigim için , kendimi solcu olarak gösterdigim için özür dilerim. Bana bu kadar toleransli davranan, agabeylik yapan, ciddi, kararli, babacan bir tavir takinan Can beni gerçekten mahçup etti. Gerçi “polis” olarak niteledigi birine bu kadar babacan davranmasinin nedenlerini tam olarak anlamadiysam da bu benim bilinç noksanlimgindan geliyor. Arkadaslarin yardimiyla bunu da asacagima, kendimi yenileyecegime inaniyorum. Düzelmek için halkin arasina gidecegim, bir kaç ay fabrikada “bir isçi” olarak çalisacagim (iki isçi olarak degil, vallahi artik iki kisi olmayacagim). Can Baba, bana karsi bu kadar anlayisli olman gerçekten gözlerimi yasartti, hasta oldugumu bugüne kadar saklamistim, hatta annem babam bile bunu bilmiyordu. Bilseler beni evden kovarlardi, ben de o zaman Istanbul’da Beyoglu’nda çalismak zorunda kalirdim. Ama artik rahatladim, hasta olmanin ayip bir sey olmadigini, insanlarin hasta olma egilimlerini kendilerini seçtigini Can Baba sayesinde ögrendim. Artik kimseyi aptal sanmayacagim, onlar benim hep ayni AKP’li oldugumu anladilar, herhalde yazidaki benzer imla hatalarindan olsa gerek, yoksa bu kadar özgür bir sitede baska sekilde bir kontrol oldugunu asla düsünemem,kimsenin cüzdanini da çarpmayacagim, kimseyle de alay etmeyecegim. Sahi Can Baba, siz disarda kaç kisisiniz?
teşekkürler sevgi kelebeği. gel kostarikaya… bekliyoruz.
Aman Can, delidir deli de geç. Uğraşma. Sana eski bir Dersim atasözünü hatırlatayım: Boku ne kadar karıştırırsan o kadar koku çıkar…
http://dersim.uzerine.com'dan alinmistir
:YILAN YAVRUSU AHUSUZ OLMAZ:DEDE PİR SOYUNDAN GELEN BİR KİMSE ÇOCUK DAHİ OLSA O DEDENİN ÖZELLİKLERİNİ TAŞIR
2:YILDIRIM ŞAŞKINI DERYAYA DÜŞER:NE YAPACAĞINI BİLMEYEN,KARARSIZ HAREKET EDEN KİŞİLER BÜYÜK HATALAR YAPARLAR
3:PALAMUT AĞAÇTAN DÜŞMÜŞ AĞACI YEMİŞ:KENDİNİ BEĞENMİŞ KİMSELER YERİ GEL DİMİ KENDİ SOYUNU BİLE İNKAR EDİP KÜÇÜMSEMEKTEN GERİ KALMAZLAR
4:YAĞ YİYEN KÖPEK YİN GÖZÜNÜN ÖNÜNDE BEN OLUR:BİR KİMSE KÜTÜLÜK YAPACAKSA BUNU SÖZLE İFADE ETMEZ O DÜŞÜNCESİNİ SİNSİCE PRATİĞE DÖKER
5:BALIK SUYUN,SOLUCAN TOPRAĞIN PEYGAMBERİDİR:İNSAN İSE BU İKİ PEYGAMBERİN CELLADIDIR
6:DEĞİRMEN SUDA GİDİYOR SEN ŞAKŞAK ANIN PEŞİNE DÜŞMÜŞSÜN:BÜYÜK KAYIPLARIN FARKINA VARMAYAN OLUMSUZ KOŞULLARDA KÜÇÜK KAYIPLARIN PEŞİNE DÜŞER(ŞAKŞAKA:SU İLE ÇALIŞAN DEĞİRMENLERDE TAŞIN DÖNME HIZINI AYARLAYAN TAHTADAN YAPILMIŞ AYGITTIR)
7:ÇARIK AYAĞI,URGAN BOĞAZI,GÜNAH YÜREĞİ SIKAR:SUÇ İŞLEMİŞ KİŞİLER BİR MUTLAKA VİCDANLARIYLA BAŞ,BAŞA KALIRLAR
8:TİLKİ İNİNE GİREMEMİŞ,ÇALIYI KUYRUĞUNA BAĞLAMIŞ:YETENEKLERİNİN ÜSTÜNDE SORUMLULUK ALTINA GİRMEK
9:KART AĞACIN BÜKÜLMESİ ÇETİN OLUR:İNSAN KÜÇÜKKEN İYİ EĞİTİM ALMAMIŞSA BU EKSİKLİĞİNİN GİDERMESİ ZAMANLA ZORLAŞIR
10:SÜRÜYE DEĞNEK ZORUYLA GİDEN İTTEN HAYIR GELMEZ:BİR İŞİ İSTEKSİZ YAPAN KİŞİNİN YAPTIĞI İŞTEN OLUMLU BİR SONUÇ ALAMAZ
11:DÜŞEN ÖKÜZÜN ÜSTÜNDE BIÇAK ÇOK OLUR:GÜÇLÜ BİR KİŞİ GÜCÜNÜ,ERKİNİ YİTİRDİĞİ ZAMAN FIRSATÇI İNSANLAR BU DURUMDAN İSTİFADE EDERLER.
12:EŞEK YONCA YEMESİNİ BİLMEZ:CAHİL İNSAN ELİNDEKİ VARLIĞIN KIYMETİNİ BİLMEZ
13:KUZUYU KORKAK KURTTAN KURTALAN,BOYNUNDAKİ ÇANDIR:MASUM GÖRÜNÜŞTE GÜÇSÜZ OLAN İNSANLARI KÜTÜ İNSANLARA KARŞI KORUYAN AKILDIR
14:FARE TOPRAĞI EŞER ÜZERİNE KOYAR:KÜTÜ İNSANLAR SERGİLEDİKLERİ OLUMSUZ DAVRANIŞLARI İLE FARKINDA OLMADAN KENDİLERİNE ZARAR VERİRLER
15:DAVARIN İÇİNDE TEKENİN SAKALINDAN TUTARLAR:SAYGIN,BİLGİLİ KİŞİLER TOPLUM NAZARINDA HER ZAMAN ÖNEMLİ BİR YERE SAHİPTİRLER
16:YETİMLER HIRSIZLIĞA ÇIKMIŞ,AY DOĞMUŞ:BİR İNSANI TALİHİ KÖTÜ İSE HANGİ İŞİ YAPARSA YAPSIN MUTLAKA BİR TERSLİKLE KARŞILAŞIR
17:HIRSIZ EVİN HALKINDAN İSE KAPIN KİLİT TUTMAZ:SENİN OLUMSUZ YERE ELEŞTİREN YAKININ İSE YAPACAK BİR ŞEY OLMAZ
18:BOYNUZSUZ KEÇİNİN AĞI BOYNUZLU KEÇİYE KALMAZ:HAKSIZLIĞA UĞRAYAN KİŞİNİN AĞI BİR GÜN ONA ZULMEDENDEN ÇIKAR
19:ECELİ GELEN AZGIN KEÇİ ÇOBANIN DEĞNEĞİNE SÜRTÜNÜR:ARAYAN BELASINI BULUR
20:KÖR ODUR Kİ GÜZÜNÜN ÖNÜNDE ÇÖPÜ GÖRSÜN:ÖNCE KENDİ HATANI GÖR ,SONRA BAŞKASINI ELEŞTİR
21:KEÇİYİ BOYNUZUNDAN,KADINI KALÇASINDAN YAKALAYACAKSIN:HER İNSANIN BİR ZAYIF NOKTASI VARDIR
22:KADININ ŞEYTANI SAÇ BAĞININ ALTINDA SAKLIDIR:KADININ UYANIKLIĞI,ZEKASI ÖZÜNDE GİZLİDİR
23:AÇLARIN MEZARI YOKTUR:KİMSE AÇLIKTAN ÖLMEZ
Zülfü Livanleli’nin Vatan’daki makalesi:
1996’da anlaşmayla sonuçlanan ölüm oruçlarının, 2000’de ‘Hayata Dönüş’ adı altında utanç verici bir katliama dönüşmesinin, önceden alınmış bir karara göre düzenlendiğini anlamak için fazla kafa yormaya gerek yok.
Alın iki dönemin gazetelerini, karşınıza koyun ve bakın.
Biri çözümü, öbürü katliamı teşvik ediyor.
Umarım bir gün basının kitabı yazılır ve Türkiye’nin kritik dönemlerinde bazı basın mensuplarının takındığı tutum belgelenerek, gelecek kuşaklara aktarılır.
Kendilerinin utanacağından pek umudum yok ama belki çocukları ve torunları utanır.
Çünkü en kritik dönüm noktalarında şaşmaz bir biçimde, kurbanın değil katilin yanında yer tuttular.
http://www.ulusalkanal.com.tr/%E2%80%9Cotekiler%E2%80%9Ddeki-pkk-gercek-pkk-degil-makale,1747.html