AYYUK – No.4, 15 Ağustos 2000

AYYUK

——————————————————

Anarşizm Adına Yapılan

Yanlışlara Dikkat Çekme Enstitüsü

——————————————————

No.4, 15 Ağustos 2000

Yanlışların Ayyuka Çıktığını Hissettikçe Çıkar

——————————————————

“Efendisiz Öncü Partisi” Üzerine…

Burada, esas olarak, Efendisizler’in programı niteliğinde olan “Biz Efendisizler…” (sayı:1) başlıkla makalenin hemen arkasına konmuş olan ve aşağı yukarı aynı çevrenin tüzüğü niteliğindeki “Ne Yapmalı?” (sayı:1) adlı manifesto üzerinde duracağız.

Bu makalenin başlığının, Lenin’in, Bolşevik Partisinin örgütlenme esaslarını tartıştığı ünlü kitabıyla aynı başlığı taşıması ne kadar rastlantısaldır bilemiyoruz tabii. Belki de, “öncü parti” türü örgütlenmeye gidenler, aynı mantık silsilesini izlediklerinden, aynı konuda aynı başlığı attıklarının farkında bile olmamışlardır.

Aynı mantık silsilesi izlenmektedir, ama, şunu net bir şekilde belirleyelim ki, “Efendisizler Öncü Partisi”nin tüzüğü, Lenin’in Bolşevik Partisi’nden daha sert kıstaslara ve ayrım çizgilerine sahiptir:

“Efendisizler bildirgeyi (yani “Biz Efendisizler” adlı makaledeki ilkeleri, AYYUK) kabul eden herkesi yoldaşımız olarak görüyoruz ve onlarla örgütlenmeye başlayabiliriz.” (Agm, s.18)

“Ya yoldaşımız olursunuz, ya devletin yurttaşı” (Agm, s.18)

Yani, devletin vatandaşı olmamak için Efendisizler’in bildirgesini kabul edip, onların “yoldaşı” mertebesine yükselmemiz, daha doğrusu Efendisizler çevresi tarafından yoldaş “kabul edilmemiz” gerekmektedir. Efendisizler’in ilkelerini kabul ederek, şimdilik devletin tebası olmaktan paçayı kurtarmış sayılabiliriz. Ama şimdilik! Çünkü, biraz ilerde değineceğimiz gibi, Efendisiz çevresinin sıkı örgütlenme ilkelerine uymakta sürçersek, kendimizi bir anda yeniden devletin tebası konumunda bulmamız işten bile değildir.

Efendisizler çevresinin tüzüğü, birbiriyle bağlantılı iki tür örgütlenme öngörüyor: “Ezilenlerin öz-örgütlenmesi” ve “anarşistlerin örgütlenmesi”. Ezilenlerin öz-örgütlenmesi için önerilen, “her yaşam biriminde” bir dernek örgütlenmesidir. “Anarşistlerin örgütlenmesinin çatısı ise yaşam birimlerinde (semt ve köyler) örgütlenmiş otonomların federatif birliği”ne (Agm, s.18) dayanacaktır. Bu makalede söz konusu olan, “ezilenlerin öz-örgütlenmesi” değil, işte bu “anarşist örgütlenme”dir.

Sözü geçen makalenin bir yerinde “aşağıdan yukarı bir devrimci toplumsal örgütlenme”nin gerçekleştirilmesi gereğinden söz edilmekle birlikte, bunu söylemenin tek başına hiçbir şey ifade etmediği belirtilmekte ve bu tür örgütlenmenin şu andaki adımı olarak yapılması gereken, şu cümleyle ortaya konulmaktadır:

“Genel etkisi olmayan bir hareketin yerel etkinliği de olmuyor. Bu yüzden genel etki yaratmaya yönelik bir çabanın içine girmeliyiz.” (Agm, s.18)

Yazar, her ne kadar “genel etki”, “yerel etki” gibi terimlerin arkasına gizlenerek, anarşistlerin, örgütlenme konusundaki, temel ademimerkeziyetçi inanç ve anlayışlarını rencide etmemeye çalışmışsa da, burada söylenen şey açıktır. Aşağıdan yukarı, yerelden genele dayalı bir örgütlenme anlayışının yerine, aynı Bolşevikler gibi, öncelikle “genel etki” yaratmaya yönelik, merkezi bir örgüt önerilmektedir. Söylenmek istenen, şudur: bugüne kadar yerelden genele gidilmeye çalışıldı ve hiçbir örgütlenme sağlanamadı. Şimdi yapılması gereken önce genel etki yaratmak, bu yolla yerel örgütlenmeleri geliştirmektir. Yerel örgütlenmelerin gelişemediği koşullarda “genel etki” yaratmanın tek yolu ise merkeziyetçi, yukardan aşağı bir örgütü devreye sokmaktır. Eğer mantığımızda bir sakatlık varsa, ya da Efendisizler çevresine “iftira” ediyorsak, arkadaşlar bizi uyarsınlar, ne demek istediklerini daha açık ifade etsinler, düzeltmeye hazırız.

Yanlış anladığımızı hiç sanmıyoruz, çünkü biraz ilerde, bu konuda daha da açık ifadeler yer alıyor:

“Amacımız, yerel etkinliklerin önünü açacak genel bir düşünsel etkinlik yaratmak.” (Agm, s.18)

Yani, yerel faaliyet ve örgütlenmelerin önünü açacak olan, bizatihi yerel örgütlenme ve faaliyetler değil, ülke çapında genel bir etki yapacak olan genel bir propaganda faaliyetidir. Bu da ancak merkezi planda propagandayı esas alan bir örgütlenmeyle olur. Yani, anarşizmin bugüne kadarki genel geçer örgütlenme anlayışı değiştirilmiş oluyor. Allah kelamı değil ya bu! Değiştirilir değiştirilir. Bu anlamda bir itirazımız yok. İtirazımız, “anarşizm” adı altında Bolşeviklerin merkeziyetçi örgütlenme modelinin esas alınması ve bunun, Bolşeviklerden de daha sert kıstaslarla gündeme getirilmesidir.

” ‘Ben Efendisizim’ diyenlerle derhal tanışmak istiyoruz. Bu tanışma örgütlenmenin de ilk adımı olacaktır.” (Agm, s.18)

Neden? Bu ipini koparmış “efendisizleri”, hemen yeniden efendili haline getirmek için mi? Şaka bir yana, buradaki üslup bile merkeziyetçi bir örgüt anlayışını ortaya koyuyor. Bunu yazanlar, eğer gerçekten anarşist ilkeleri benimsemiş olsalardı şöyle demeleri gerekirdi: “Anarşist ilkeleri benimseyenler     -”Efendisiz” gibi özel bir parolayı benimseyenler değil- bulundukları yerlerde bir araya gelip propaganda grupları oluşturmalıdırlar.” Oysa yazar bunu demiyor, örgütlenmenin ilk adımını atmak için bizim, sizinle tanışmamız şart diyor. Yani bir merkez, yukardan gelerek kendi üyelerini bulacak ve örgütleyecektir. Bunun dışında öz-insiyatifle yapılmış örgütlenmeler, Efendisiz çevresinin örgütlenme anlayışının dışında kalmaktadır.

“Ben gruba katılmak istiyorum diyen herkes, daha önce açık ahlaksızlık olarak tanımlanabilecek (Abç, AYYUK) bir tavrı yoksa gruba katılabilecektir.” (Agm, s.18)

Yine ölçütleri önceden koyan “birileri” var. Yerel anarşistlerin buna yanıtı şöyle olmalıdır: “Siz kim oluyorsunuz da bizi grubunuza katıyorsunuz? Siz bizim grubumuza katılmak istiyorsanız buyrun katılın.” (Ya da o zamana kadar bir grup kurulmamışsa)… “Tamam, gelin birlikte bir grup oluşturalım. Neden sizin önceden belirlenmiş ve kerameti kendinden menkul grubunuza katılacak mışız ki…” (Şu “ahlâk” meselesi burada da karşımıza çıktı. Efendisizler çevresi “açık ahlâksızlık”tan söz ediyor, toplumun genel geçer “ahlâk” anlayışına rahatlıkla sırtını dayayarak. Neymiş “açık ahlâksızlık”? Örneğin, dükkân hırsızlığı “açık ahlâksızlığa” giriyor mu, girmiyor mu? Ya eşcinsellik? Ya uyuşturucu kullanmak? Ya fahişelik? [Efendisiz’in bir başka yerde kullandığı “iktidar fahişesi” deyimi, bu çevrenin bu konuya ilişkin bakışını ele verecek nitelikte] Kim “tanımlayacak” bu “ahlaksızlığı”? Bunun için de “ahlâk kurallarını va’zeden” bir heyet ve bu heyetin yönergeleri doğrultusunda faaliyet gösteren bir “Efendisiz Ahlâk Zabıtası” gerekmeyecek midir?)

Efendisiz’e katılımın Bolşevik Partisi’nden bile sert kuralları olduğunu söylemiştik. Şöyle ki:

“Bize [Bize!] katılım herhangi bir sol örgüte ya da partiye katılımdan farklıdır. Kişi bütün yaşamıyla Efendisiz olmaya karar vermelidir. Özel hayatını, iş yaşamını (abç, AYYUK) dışında tutarak sadece söylem ve politik söylemler dahilinde Efendisiz olunmaz.” (Agm, s.18)

Aşkolsun doğrusu! Lenin, mezarından kalksa da görse ne çocuklar yetiştirdiğini! Onların, kendisini bile yaya bıraktıklarını! Lenin, Bolşevik partisinin en aktif kesiminin “profesyonel devrimci”lerden oluşmasını planlamıştı. Bu profesyonel devrimciler, yaşamlarının 24 saatini parti çalışmalarına adayacak, partiyi işçi kitleleri içinde örgütleyeceklerdi. Yine de Bolşevik partisinin bütünü bu profesyonellerden oluşmuyordu. Kaldı ki, Lenin bile, bu profesyonellerin özel yaşamlarını bütünüyle partiye bağlamayı önermeye cesaret edememişti. Ne de olsa aklı başında bir adam olan Lenin, bunun pratik hayatta mümkün olamayacağını biliyordu. Bu profesyonellerin bile, robot değil, yiyen, içen, uyuyan, aşık olan, çoluk çocuk sahibi olan, birilerini geçindirmek zorunda olan somut insanlar olduklarını biliyor ve bunların geçiminin parti tarafından sağlanacağını söylüyordu. Bizim aklıevvel yazarımız ise, bunu bile hesap etmiyor, bireylerden örgüte herşeyleriyle kölece bir bağlılık bekliyor. Özel hayatınız olmayacak, örgütün dışında geçim yollarınız olmayacak. Tam bir tekke müridi (tekkeler bile bu kadar ileri gitmiyor) gibi örgütle bütünleşeceksiniz. Yanılıp da böyle bir bağlılık içine girmiş bir bireyin, gerektiğinde örgütü eleştirebileceğini, ona kafa tutabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Böylesi tekkelerde tekke şefinin borusu öter ancak. Bu boruyu öttürmeyenler ise, örgütün dışına atılıp sudan çıkmış balığa dönerler. Nitekim, bu tür tekkelere girmenin koşulları ne kadar ağırsa, bu tekkelerden atılmak da o kadar kolaydır, o kadar sudan nedenlere bağlıdır. Şimdi sıkı durun:

“(Grupta)… İşlevsel bir işbölümü var, ekonomik koordinatör, genel koordinatör, proje sorumluları vs. Bütün kararlar genel toplantıda alınıyor. Üyeliğe alma ve çıkarma yetkisi genel toplantıya ait. Üzerlerine aldığı işi yapmayanlar üyelikten çıkartılıyor (abç, AYYUK).” (Agm, s.18)

Yazarın, bu “genel ve ekonomik koordinatörlü, proje sorumlulu” örgütlenme modelini hangi bankanın koordinasyon müdüründen ya da personel şefinden yürüttüğünü bilmiyoruz. Ama, özel yaşamını, geçim kaynaklarını vb. feda ederek örgüte katılan üyenin, sırf “üzerine aldığı işi yapmadı” diye üyelikten atılması, hepimize “hayretler mütemadiyen” dedirtecek niteliktedir. Bu, inanın, Bolşevik tipte örgütlenmiş partilerin liderlerine bile parmak ısırttırır. Bu örgütlerde “üzerine alınan işi yapmayan”a verilecek en ağır ceza, “ihtar”dan öteye gitmez. Bu yaklaşımıyla Efendisiz çevresi, “öncünün de öncüsü çelik çekirdek” payesini fazlasıyla haketmiş oluyor!

Efendisiz’in örgütlenme anlayışına ilişkin eleştirimizi burada bitirirken, anarşistlerin örgütlenme anlayışı konusunda temel bir kaç noktayı hatırlatmayı gerekli görüyoruz. Anarşistler, salt fikirlerinin propagandasını yapmak için kurdukları propaganda gruplarının dışında, özel anarşist örgütler kurmazlar. Anarşistlerin bütün çabası, kitlelerin öz-örgütlenmelerini geliştirmektir ve bu yaklaşımlarıyla Marxistlerden ayrılırlar. Marxistler, ne kadar devrimin “kitlelerin eseri” olacağını söylerlerse söylesinler, aslında kitleleri güdecek ve devrim olduğunda iktidara el koyacak bir “öncü parti”den asla vazgeçemezler. Anarşistlerin ise iktidara el koymak diye bir amaçları yoktur, olamaz. Onların bütün çabası, kitlelerin kendi insiyatifleriyle örgütlenmesini ve insiyatiflerini ortaya koymasını sağlamaktır. İsmi “anarşist” de olsa, özel üyeli bir anarşistler örgütü de kitleden kopar ve bir “öncü” partiden farksız hale gelir. Anarşistler, “anarşist bir düzen” için mücadele etmezler. Onlar, kitlelerin kendi yaşamlarını devrimci bir tarzda örgütlemeleri için mücadele ederler ve bu yüzden onlardan ayrı değil, onlarla birlikte örgütlenirler. Ne yapacaklarını, özgürlüğü nasıl kazanacaklarını ve nasıl elde tutacaklarını kitleler kendi öz deneyimleriyle, yanılgı ve hatalarıyla öğreneceklerdir. Anarşizmi, diğer bütün devrimci fraksiyonlardan farklı kılan bu temel anlayıştır. Anarşistleri bir “öncü” örgütlenmesi içine soktuğumuz zaman, bu örgütün diğer Marxist ya da Stalinist örgütlerden hiçbir farkı kalmadığını görmemiz kaçınılmazdır.

Gelecek sayı: Uyuşturucu sorununa bakış

——————————————————

AYYUK

——————————————————

PO Box 2474

London N8

——————————————————

1. Sayı: Üniversiteler ve burjuvalar üzerine…
2. Sayı: Demokrasi ve Başka Bazı Şeyler Üzerine…
3. Sayı: “Özgürlük Alanları” Yaratmak!

AYYUK’un sayfaları, kendini ifade etmek , başta AYYUK’a yönelik olmak  üzere her türlü eleştiriyi dile getirmek isteyen herkese açıktır.

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

Comments are closed.