Kendimi her zaman “unpopüler” bir yazar olarak gördüm ve bunu zaman zaman belirttim de. Yani günlük gazeteci aktüelliğinden genellikle uzak dururum. Fakat günümüzde öyle ilginç gelişmeler oluyor ki, insan ister istemez kendini bu tür şeylere bulaşmaktan alıkoyamıyor.
Örneğin, dün gece (23 Haziran 2025) HalkTV’de hayli ilginç bir program vardı. Kürşad Oğuz’un yönetiminde, İsmail Saymaz ve Akif Beki’nin yer aldığı, konuk olarak da C.Başkanı Tayyip Erdoğan’ın (ve başkalarının da) yıllarca danışmanlığını yapmış İlnur Çevik’in bulunduğu program, bence HalkTV’nin her zamanki “sen ben bizim oğlan” programlarından farklıydı. Çünkü gerçek bir tartışma cereyan etti bu programda.
“Tartışma” dedim ama tam da öyle değil. “Devlet danışmanı” İlnur Çevik’in üzerine, başta İsmail Saymaz olmak üzere “şarladı” katılımcılar. Adamın söylediği de ne? İmamoğlu’na yapılanların (başta diploma iptali olmak üzere bütün diğer gayri hukuki uygulamalar) haksızlığını belirtmekle birlikte, İlnur Çevik, İmamoğlu’nun vaktinden önce “ortalığa döküldüğü”nü söyleyiverdi. Vay efendim sen misin bunu söyleyen! Yani “sen” cumhurbaşkanlığına aday olmayı “suç” olarak mı görüyorsun? Yoksa AKP iktidarının yaptığı haksızlıkları görmezden mi geliyorsun? vb vb.
Oysa Çevik sadece “taktik bir hata”dan söz etmek istemişti bence. “Zamanı kollasaydı”, “erken öten horoz” olmasaydı, belki de iktidarı gafil avlayacaktı demek istemişti. Bu, en azından tartışılmaya değer, dikkate alınmayı hak eden bir öneri ya da bu saatten sonra artık eleştiri. Fakat ne yazık ki, bizim muhalif gazeteciler, özellikle İsmail Saymaz hop oturup hop kalktılar bu görüş karşısında. Ve İ. Çevik’in C. Başkanlığı danışmanlığından edindiği deneyimleri rahatça ortaya dökmesini engellediler. Kürşad Oğuz da baktı işler “kötüye gidiyor”, mülakatı kısa kesmek gereğini duydu.
Haklılık da kimi zaman bağnazlığa ve tahammülsüzlüğe yol açıyor ne yazık ki!
***
Bir de son günlerin bir başka tartışması var ki, bu konu daha da girift: Talat Paşa tartışması.
Ben tartışmadan, Londra’dan çok iyi tanıdığım Day-Mer adlı örgütün (1990’lı yıllarda 1 Mayıs yürüyüşünde dövmek için üzerime saldırmıştı bu örgütün bazı şefleri, (Sığınmacılar, -iletişim, 2011, s. 270-) Haringey’in Clissold Park’ında düzenlenen bir festivale çağırdıkları Sabahat Akkiraz’ın programını iptal etmeleriyle haberdar oldum. Neden iptal etmişler? Çünkü Akkiraz, Talat Paşa’yı savunan sözler etmiş. Akkiraz bunu festivalde yapmış değil, kendisi bir tvit atmış. Evet ama, insanlar fikirlerini kendi platformlarından özgürce savunma hakkına sahip değil mi? Öte yandan, Stalinist Day-Mer’in (Emep yanlısıdırlar) “kitle katliamcılığına” karşı o kadar da duyarlı olmadığını bağnaz Stalin savunuculuğundan biliyorum. Talat Paşa bu konuda Stalin’in eline su bile dökemez!
Neyse, Serbestiyet’te çıkan bir yazıdan tartışmanın içeriğine ve taraflarına vakıf oldum. Mesele şu: Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş Ankara’ya İttihatçı önderlerden ve Ermeni katliamının baş sorumlularından biri olarak bilinen Talat Paşa’nın bir heykelini dikmiş. Bunun üzerine TBMM’de DEM Parti’li bir milletvekili kalkıp Talat Paşa’nın “Ermeni soykırımının baş sorumlularından” olduğunu belirterek Mansur Yavaş’ı kınamış. Bunun ardından Sabahat Akkiraz ve ulusalcı saflardan birçokları Atatürk’ün, Talat Paşa’nın suikast yoluyla öldürüldüğünü duyunca üzüntüsünü ifade ettiğini ve “inkılap büyük bir teşkilatçısını kaybetti” dediğini dillerine pelesenk ettiler. Karşı taraf da (daha çok liberal cephe) Atatürk’ün böyle bir sözü olmadığını, bunun uydurma olduğunu iddia etti. Evet ama, tarihe baktığımız zaman “büyük bir inkılapçı” olmakla soykırımcı olmanın pek de çelişmediğini görüyoruz. Kaldı ki, kendisi de “büyük bir inkılapçı” olan Atatürk’ün Ermeni katliamını kınayan tek bir cümlesi var mı? Tarihçi değilim ama ben böyle bir cümleye rastlamadım. Dolayısıyla Atatürk’ün Talat Paşa hakkında bu lafları etmiş olmasında anormal bir şey yok. Anormal olan, ulusalcıların kendilerini haklı çıkaran bir kuran ayeti bulmuşçasına bu sözlere sarılıp taarruza geçmeleri.
Mansur Yavaş’ı biliyoruz. CHP içinde tam bir Truva Atı. Kürtlere karşı daha önce de provokasyonlar yaptı. İğrenç laflar etti de Özgür Özer devreye girip son anda toparladı ve Yavaş’ı “yavaşça” geri plana çekti. Yavaş, demek “yavaşlamayıp” bu sefer de bu heykel meselesini ortaya sürmüş. Fakat bence daha tuhaf olanı, DEM Parti milletvekilinin, ulusalcı arı kovanına fütursuzca çomak sokması ve adamları (veya kadınları) zıvanadan çıkartması. Dursana be adam. Ortada bir plan var görmüyor musun? Nitekim plan hemen yürürlüğe kondu. İYİP Genel Başkanı ve ZP yetkilileri CHP’yi ziyaret ettiler ve “Atatürk’ün partisi” genel başkanı Özgür Özel’le “gözyaşları” içinde kucaklaştılar. Böylece “ulusal cephe” DEM Partinin öngörüsüzce çıkışı sayesinde kurulmuş oldu. “Konuşma ishali”nden muzdarip Özgür Özel de bu sefer bu kucaklamaya direnemedi ve “ulusal cephe”ye dahil olan bir profil vermek zorunda kaldı. Bütün bu olanlara en fazla el oğuşturanın ise, CHP-DEM Parti zımni ittifakına bir darbe daha indirilmesine aşırı sevinen iktidar çevreleri olduğuna kuşku yok.
Şu heykel meselesinde de birkaç laf edeyim. İsteyen istediği heykeli diker kardeşim. Diyarbakır’da Şeyh Sait’in, Dersim’de Seyit Rıza’nın heykeli varsa (ki ulusalcıların buna da nasıl gıcık olduğunu biliyoruz) ulusalcılar da Topal Osman’ın ya da Talat Paşa’nın heykelini dikecektir, ne var ki bunda!
Önemli olan heykeller değil, bunların neyi sembolize ettiğidir. Heykellerle uğraşmak yerine onların gerisindeki zihniyeti hedef almak ya da savunmaktır önemli olan.
Gün Zileli
24 Haziran 2025
Gerçekten güzel elinize sağlık hocam
sizinle o kadar çok konuşmak istediğim şeyler var ki, sormak istediğim sorular..(ispanya, bakunin, 1 Mayıs 77, ve şuan aklıma gelmeyen bir ton şey) ah keşke bir gün sizle konuşma fırsatı yakalasam. elinize sağlık.
elinize sağlık
hocam yangına ne diyorsunuz
ne diyebilirim ki…