AKP’li iş arkadaşlarımıza…
Dasein sitesinden alınmıştır
İki aydır, elimizden geldiğince hem bulunduğumuz yerlerde, hem twitterda, hem de bu blogda Gezi olaylarının potansiyelini işyerlerine çevirmek gerektiğini anlattık durduk. İlk reaksiyonlar, “Gezi’de sokağa çıkmış insanları yine işyerlerine kapatmaya çalışıyorsunuz” türünden saçmalıklar oldu. Oysa biz, hem “Gezi’den sonra ne olacak?” sorusunun cevabını kendi düşüncelerimiz üzerinden anlatmaya çalışıyorduk, hem de Gezi’nin özgürleştirici potansiyelini işyerlerine yöneltmek için çaba sarfediyorduk.
Şu sıralar Gezi olayları çoğu yerde dindi. Hala yapılan gösteriler, çoğunlukla 31 Mayıs günü sokaklara çıkan milyonlarca insanın onda biri insanla yapılıyor. Görmek isteyen herkes bunun farkında. Yalnızca AKP’nin pis reaksiyonu başladığı için değil, aynı zamanda Gezi’nin önemli bir handikapı ortaya çıktığı için: Peki ya sonra?
Düşünce olarak gelinen yer ise çoğunluk için şu nokta: Sırrı Süreyya belediye başkanı olsun. Yok yok, Şafak Pavey olsun. Yok İhsan Eliaçık olsun. Vesaire. Yani demokrasi denen oyunun bizi götürdüğü en son nokta. Oysa en başından beri yapılması gereken önemli bir görev vardı. AKP’nin asla ulaşamayacağı, ulaştığı noktalarda asla taviz veremeyeceği, AKP’nin canını yakabilecek o biricik noktada örgütlenmek: Gezi ruhunu işyerlerine taşımak. Şu sıralar, yani bir anlamda iş işten geçtikten sonra, bir bölüm siyasetin nihayet isyanı işyerlerine yaymalıyız yazıları ortaya çıkmaya başladı. Geç olsun da güç olmasın diyebilirdik ama şu anda problem artık, “isyan”ın işyerlerine yayılması değil. Problem AKP’li çalışanları da kapsayacak işyerleri odaklı muhalefet ağları kurulması. Muhalefet dediysek, yalnızca AKP’ye karşı muhalefetten bahsetmiyoruz. AKP’nin 11 yılı boyunca, semirdikçe semiren patronlara karşı da bir muhalefet ağından bahsediyoruz.
İşte bu sebeple bu yazıyı kaleme aldık. Örneklerimiz eksik olabilir. Çalışan arkadaşların işyerlerindeki kendi deneyimlerini bize yazıp, örnekleri çoğaltmalarını arzuluyoruz. Tabi bunun için, AKP’li çalışan arkadaşlarıyla iletişime geçmiş ve işyeri sorunları üzerine konuşuyor olması ön şart. Yoksa, Sırrı’ya oy vermek üzerine yapılan konuşmaların AKP’li arkadaşlarımızı kazanmakta pek de işe yaramayacağını görmemiz gerekiyor.
AKP’ye oy vermiş iş arkadaşım,
Senin nasıl düşündüğünü ve Tayyip’e ya da senin deyişinle AK Parti’ye neden bu kadar destek olmak istediğini anlıyorum. Ama artık biraz da senin beni anlaman, dinlemen gerek.
Belki 2001 krizini hatırlıyorsun. Belki de o zamanların hikayelerini duymuşsundur. Yok Sezer kafasına anayasa fırlattı, kriz patladı, yok Ecevit’i korumaları yürütüyordu, ülkeyi krize sürüklediler vs. O dönem ülkede büyük bir istikrarsızlık vardı. Ve o istikrarsızlık AKP tarafından bitirildi. AKP’yi hedef alan bir çok hareket çıktı. Bir bölümü işi askeri darbe planı yapacak kadar ileri götürdü. Çok büyük ihtimal, eğer başladıkları işi bitirebilselerdi, korkunç bir kaosun arasında kalacaktık. AKP bu girişimlere, uluslararası konjonktürün de yardımıyla karşı koydu. Ve sonuçta kazandı. Her kazandığı zaferden daha da güçlenerek çıktı ve 2009 referandumunu kazandıktan sonra artık onun önünde hiç kimse kalmamıştı.
Senin bu başarı öyküsünden etkilendiğini biliyorum. AKP’yi desteklemekteki devamlılığın, bu başarı öyküsünün devamından yana olduğunu gösteriyor. Bense böyle düşünmüyorum.
Ben Gezi olaylarına katıldım. Senin kandırılmışlar, hainler olarak düşündüğün insanlardanım. Gerçekte olan, sen ne düşünürsen düşün, aldığı emirlerden şehvete düşmüşlerin, bizi ellerindeki gaz bombası atan silahlarla öldürmeye çalışmalarıydı. Aldıkları emirler yasa dışıydı, çünkü gösteri özgürlüğü engellenemez. O emirleri uygulayışları barbarcaydı, çünkü 5 arkadaşım öldü ve onlarca insan gözünü yitirdi. Zulümleri hala devam ediyor. Buldukları yerlerde bizi ezmeye çalışıyorlar.
Mısır’daki vahşetin, ABD ve Avrupa izliyor diye yumuşatılmış versiyonunu yaşadık. Eğer Mısır’a katliam derken, bize yapılanlara “oh olmuş, hak etmişsiniz” diyorsan, iki yüzlüsün demektir. Eğer “Orada seçilmiş hükümete karşı yapılan darbenin katlettiği insanlar var, burada ise seçilmiş hükümete karşı darbe yapmaya çalışanlar var.” diyorsan, saçmalama derim. Burada darbe yapabilecek bir ordu yok. Burada sivil darbe yapabilecek bir parti bile yok. Boş boş konuşma da saksıyı çalıştırmaya başla. Bu bildiğin muhalefet hareketi. 11 yıldır süren iktidarın giderek büyüyen despotluğuna karşı, çoktan ortaya çıkması gereken sokak muhalefeti. Senin tuttuğun partiye karşı diye, yok Yahudi komplosu, yok faiz lobisi, yok dış mihraklar, yok Türkiye’yi çökertmeye çalışanların hareketi felan gibi birbiriyle çelişen küfürleri ardı ardına kullanman, bu gerçeği değiştirmeyecek. Bu dibine kadar haklı ve dibine kadar meşru bir halk hareketi.
Senin AKP’yi savunma gerekçeni biliyorum.
Sen, Türkiye’nin çektiği dertlerin kararlı bir liderlik tarafından yok edilebileceğini düşünüyorsun. Tayyip’in “Yüzyılda bir gelen” lider olduğunu söylemen bunu gösteriyor zaten. Sana göre, bugüne kadar olan olaylar da bunun doğru olduğunu gösterdi. İsrail’e atılan postalar, Tayyip’in dış ülkeler tarafından kahraman gibi karşılanması, IMF’yle bitirilen dış borç, herkes global bir kriz içinde inlerken, Yunanistan kaos içinde debelenirken Türkiye’nin bir istikrar adası olması vs.
Ben, senin kararlı ve kendine güvenen bir lider tarafından kurtarılan Türkiye formülünün saçmalık olduğunu düşünüyorum. Bunun, Kurtuluş savaşı sırasında iktidarı alıp, sonra da bütün sorunları (Kürt sorunu, Aleviler, İslami muhalefet, komünistler vs.) baskı yoluyla halının altına süpüren ve şu anda hala çözülememesinin nedeni olan kadrolara delicesine tapan kemalistlerin düşüncelerinden farkı yok. Onlar da aynı senin gibi, kararlı bir liderin tüm toplumu güzel günlere götürdüğünü söylüyorlar.
Türkiye’nin geçmiş deneyimleri tartışmaya açık. Kemalistler hala o problemlerin varlığını ve baskı yoluyla halının altına süpürüldüğünü inkar ediyorlar. O sebeple gel seninle, modern Türkiye ile benzer dönemlerde ortaya çıkmış benzer düşüncelerin sonları tartışılmaz olanlarını inceleyelim. Hitler Almanya’sı bunun için güzel bir örnek. Orada da “Ein Volk, Ein Partei, Ein Fuhrer!” şiarı göze çarpıyordu. Yani “Tek halk, tek parti, tek lider!” Senin formülüne çok benziyor. Sen de tek bir lider çevresinde birleşmiş bir halk istediğin malum. Naziler 1933’de iktidara geldiklerinde gerçekten de halkı bir amaç ve bir lider etrafında birleştirerek, 1918’den beri Almanya’yı istikrarsız hale getiren tüm güçleri ortadan kaldırdıkları ve bilimde, teknolojide, sanatta vs. bir yükseliş gösterdikleri biliniyor. Sen bu noktaya kadar tek lider formülünün güzel şeyler yarattığını düşünebilirsin. Ama işin sonunu pek düşünmediğin belli oluyor. Almanya bu yükselişi sağlamak için, solculara ve ardından Yahudilere karşı çok büyük bir teröre girişiyor. İstikrar sağlanıyor ama solcular temizlendiği için değil. Muhalefet eden herkes sindirildiği için.
“Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim. Çünkü komünist değildim. Sonra yahudiler için geldiler ve bir şey demedim. Çünkü yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldiler ve bir şey demedim. Çünkü sendikacı değildim. Sonra Katolikler için geldiler ve bir şey demedim. Çünkü katolik değildim. Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı.”
Ve bundan sonra, Almanya o kadar büyüyor ve kendine güveniyor ki, orduları hem Batı’da Fransa’da, hem Doğu’da Rusya’da, hem Güney’de Afrika’da savaşıyor. Sonunda da aşağılık bir şekilde yeniliyorlar. Çünkü, bu kadar büyük bir savaş kampanyasının kazanılmayacağını Hitler ve Nazi partisine söyleyecek kadar yürekli kimse kalmamış durumda.
Burada olanı iyi anlaman gerek. Ben sana söylüyorum: Gezi direnişine katılanların çoğunluğu hayatlarında ilk kez eyleme katılan yüzbinlerdi. Gezi eylemcileri polise saldırmadı. Olsa olsa bir kaç insan artık yeter demiştir, o kadar. Zaten polise gerçekten saldırılsaydı, o zaman kan gövdeyi götürürdü. Yani Tayyip’in de kurmaylarının da medyasının da anlattıkları baştan aşağı yalan. Bu nokta çok önemli. Sen hani kararlı lider istiyorsun ya, kararlı lider yalnızca dediğim dedik lider değildir. Aynı zamanda yalan söylediğini asla itiraf etmeyen, asla yenildiğini kabullenmeyen, asla taviz vermeyen liderdir.
Gelecek Kriz
Şimdi şunu iyi düşün: Bu kararlı lider, Türkiye’de ekonomik kriz başladığında nasıl davranacak? Tabi ki, asla yanlış yaptığını itiraf edemeyeceği için “Kriz yok!” diyecek. Kriz için gerekli önlemler alınmayacak, alınsa bile piyasayı sakin tutmak adına sanki hiç bir şey yokmuş gibi davranılacak. Sonra kriz daha da derinleşecek, bu adamlar hep bir ağız “Kriz yok kriz yok” diye bağıracaklar. Kriz var diyenleri bozgunculukla suçlayacaklar. Oysa şirketler bir bir iflas etmeye başlayacak. Çarklar dönmeyecek, piyasalarda para azalacak, kimse borcunu ödeyecek borç bulamayacak. Ama kararlı liderimiz, asla yanıldığını ve yalan söylediğini itiraf etmeyecek ve yine uyduruk önlemler alınarak, uyduruk yasalar çıkarılarak iş örtülemeye çalışılacak. Böylelikle kriz daha da derinleşecek. Belki de yüzbinlerce insan işsiz kalacak. Buna ilişkin önlemler alınması gerekecek. Ama o da ne? İşsizlik sigortasında para kalmamış olacak. Bu kadar büyük bir krizin vuracağı düşünülmemişti denilecek. Ve iş devletin çalışanlara taviz vermesi gerektiği noktasına gelecek. O anda da kararlı liderinizin asıl özelliği devreye girecek: Asla taviz verme! Bu noktada sen bile isyan edeceksin. Çünkü yıllarca senden aldıkları vergileri nasıl har vurup harman savurduklarını, seni nasıl kazıkladıklarını sen de göreceksin.
Bu adamlar başkalarını dinlemiyor. Yalnızca kendi bildiklerini yapıyorlar. Polemik dışında muhalefetin ne dediğini dinlemiyorlar bile. Evet, muhalefet de bir şey söylemiyordu şimdiye kadar. Ama Gezi, böyle muhalefetin de sonunu gösterdi. Sonuçta bu adamlar dediğim dedik, çaldığım düdük noktasındaki insanlar. Ve ülkeyi aynı Nazilerin Almanya’yı felakete sürüklemesi gibi, ülkeyi felakete sürükleyecekler. Bundan emin olabilirsin. Suriye’yi hatırla. Esad’la araları iyiyken, can ciğer kuzu sarması idiler. Sonrasında Esad oldu Esed. Yarın belli mi olur ne olacağı?
Belki de krizlerden yalan da söylese kararlı bir önderlikle çıkılacağını düşünüyorsundur. Yanılıyorsun. Krizler kapitalizmin kendi krizleri. Kapitalizm derken dev firmaları felan algılama. Bakkalından manavına herkes kapitalisttir. Bir tek sen, çalışmak dışında beş kuruş geliri olmayan sen, ben, biz kapitalist değiliz. Yani sakın, faiz lobisiymiş, kartellermiş onlarla mücadele edilince kriz olmayacak zannetme. Eninde sonunda bu çukura Türkiye’de düşecek. O anda o kararlı önderliğin, bizi nasıl rezil bir duruma sürükleyeceğini göreceksin. Yalnızca zenginlerin karları azalmasın diye seni beni nasıl ezdiğini göreceksin. Benim fikrimi sorarsan, yapılması gereken, iktidarı değiştirmek değil, sistemi değiştirmek. Ama öyle AKP yerine MKP’yi koyarak olmaz bu iş. Onu da söylemeden geçmeyeyim.
Bir de şu var. AKP ekonomik büyüme lafı ardında, devletin neyi var neyi yoksa sattı. Ben sosyal demokrat değilim. O sebeple, milli servet gitti felan diye ağlamam. Benim derdim şu: Kriz anında devletin krizin etkilerini azaltmak için alabileceği hiç bir önlem kalmadı, çünkü elindeki tüm araçları sattı, savdı. Batmak üzere olan esnaflar gibi. Ne istihdam yaratabileceği işletmeleri var, ne piyasaya para vereceği bankaları. ABD’nin, Avrupa’nın krizle nasıl başa çıkabildiğine bak. İstihdam yaratmak için önlemler alıyorlar, piyasaya ucuz kredi şeklinde para veriyorlar. Evet, bu önlemler yetersiz ve yalnızca zenginleri daha da zengin eden önlemler. Ama AKP’nin artık o önlemleri alabilecek dahi araçları yok. AKP’den sonra devlet artık bu önlemleri alamaz hale geldi. Yani krize tamamen hazırlıksız bir Türkiye Cumhuriyeti var artık.
Belki de tüm dünyada kriz varken, Türkiye’nin krize yakalanmamasını bu kararlı liderliğe bağlıyorsundur. Hemen söyleyeyim. AKP hükümeti Türkiye’yi inanılmaz büyük bir borcun altına soktu. IMF’yle borç anlaşmasının bitmesinin propagandasını bol bol yaptı Tayyip. Ama gerçekler başka. Sana bir sürü analiz gösterirdim. Ama diyeceksin ki, bunlar komplo. O zaman sana parayla iş yaptıkları için ellerindeki verileri olabildiğince az çarpıtmak zorunda olan dünya finans dergilerinden örnek vereyim. Bir bak şuna:
http://www.economist.com/content/global_debt_clock
Bu ne demek farkında mısın? Türkiye olağan üstü borçlanmış durumda. Peki bu borcu nasıl ödeyeceğiz dersin önümüzdeki 20 yılda? AKP, eldeki tüm birikimini, devlete ait ya da özerk olan tüm malvarlığını elden çıkardı. Artık bunları ödeyebilecek bir birikim yok. Yani önümüzdeki 20 yıl bu borçları ödeyerek geçecek. AKP bugününü kurtarmak için geleceğimizi tamamen ipotekledi. O paraları vergilerle biz ödeyeceğiz farkında mısın? Yani, krizi engelledi güya Tayyip efendi ama gelecekteki reel büyümeyi imkansız hale getirdi. Bu kadar borcu olan bir ülkenin vergi veren çalışan insanlarının zenginleşmesi imkansız. Esnaf kafalılık bizi gelecekteki reel üretimden etti.
Bak bu esnaf kafalı lafı çok önemli. Ülkenin teknolojik olarak ileri gitmediğinin farkında mısın? Çünkü her yerde inşaat var. Ama hiç bir yerde yeni fabrikalar açılmıyor. Çünkü üretim yapmak kar getirmiyor. Devlet de üretim yapmayınca üretim giderek ağırlığını kaybediyor. Finans ve inşaat ülkeyi işgal ediyor. Oysa üretim yapmayan, arazi satıp, faiz parasıyla geçinmeye çalışan bir ülke ne hale gelir? Tayyip, esnaf kafasıyla ülkeyi felakete sürüklüyor. İnşaat yapıp satmak demek, bir cebinden aldığını diğer cebine koymak demektir.
Sonuçta sen AKP’yi tutuyorsun. Bence inanılmaz büyük hata. AKP tam itaat istiyor. Göstermelik muhalefet istiyor. Oysa toplum çok daha karmaşıklaşmış durumda. Tek adam yönetimiyle olsa olsa işleri daha da karmaşık hale getirirsin. Adam çocuk sayısından, doğurma şekline kadar herşeye karıştı. Bari hangi pozisyonda sevişeceğimizi de söylesin, tam olsun. Bunlar bir insanın kendi yargılarıyla halledilecebilecek şeyler değil. Bu adamdan feyz alan birileri hamileler dışarı çıkmasın diyebiliyor utanmadan. Aşırı cinselleştirilmiş bir evrende yaşıyorlar. Onlar için masa kadın, sandalye erkek adeta. Gördükleri herşey, onları erken boşalmaya zorluyor olmalı. Adeta, büyümemiş terbiyesiz ergen erkekler gibiler. Gibi değil, öyleler. O nasıl bir düşünüştür allasen?
Tayyip, bunları söyleyerek, bunları yaparak, yapanlara destek atarak herşeyi denetlenemez bir hale getiriyor. Bu kadar karmaşık bir toplumu bu şekilde “yönetmek” imkansız. Gezi AKP’nin iyi günleri. İşler daha da karmaşıklaşacak. Artık işin içinden çıkılamaz hale gelecek. Ve bunların hepsi, sen hala Tayyip’e destek verdiğin için olacak. Sakın bugünleri unutma.
Seni şu anda bunlara inandıramayacağımı biliyorum. Asıl inandırıcı olan gerçeklerdir. Sen de kendi deneyiminle bunları göreceksin. Hiç merak etme. Azıcık hak iste, azıcık büyümeden pay istemeye kalk, azıcık özgürlük iste, sen de göreceksin. Sen de yaşayacaksın. Sakın bu dediklerimi unutma. Sen benim yanıma, devlete ve zenginlere, patronumuza, onun vekillerine karşı ortak mücadeleye geldiğinde sana bunları hatırlatacağım, merak etme. O zaman neler söyleyeceğini merakla bekliyorum.
Selametle…