Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Godot ya da proletaryayı beklerken…

Duyurular, İşçi Sınıfı, Konuk Yazılar

Dasein sitesinden alınmıştır

Şu beklenen, bir çok sorunun çözümü olacağı düşünülen işçi hareketi bir türlü gelmek bilmeyince insanların kafaları da ister istemez farklı çalışmaya başladı. Her kesimin, her fraksiyonun, her solcu grubun yoğurt yiyişi de, Godot’yu beklemesi de farklı. En uyduruk konularda kılı kırk yararak bilimsel tahliller yapmaya çalışan Türkiye solunun bu ana konuya hiç mi hiç eğilmediği görülüyor sanırız. Tabi onlar yine de aslında bu konuyu da analiz ettiklerini iddia ediyorlar. Ama en küçük grupçuk bile, “Şu işçi hareketi neden gelmedi?” sorusuna birden fazla cevap veriyor.

Hızlıca, verilen cevapları sıralayalım. Uzun süredir duyulmayan ama bir dönemin gözde cevabı “Kriz gelecek ve işçi sınıfı harekete geçecek”ti. Bunun “faşizm gelecek, halk ayaklanacak” ya da “burjuvazi vurdukça sınıf ayaklanacak” türü versiyonları 80 darbesinden sonra gölgelere çekilmişti. Bir kısım troçkistler, Troçki’nin 1905 yenilgisinden sonraki sözlerini papağan gibi tekrarlayıp bu düşüncenin yanlış olduğunu söylediler bir süre. Ama analizi bir adım daha ileri götürmediler. Bazıları ise bunu bile söylemeden, olmaz öyle şey deyip bilgiç bilgiç gülmekle yetindi.

Öncü mü, yoksa fareli köyün kavalcısı mı?

Bir diğer cevap, “ideoloji” bahanesi. Kimilerine göre egemen sınıfın ideolojisi o kadar güçlü ki, o kadar yayılma aracı var ki sosyalistlerin, solcuların ne söylediği duyulmuyor bile. Hele hele AKP’den sonra. Bu düşünüşün sahiplerinin mottoları Marx’ın kendisine bahane bulmak için değil, durum tespiti için söylediği şu sözler: Egemen fikirler, egemen sınıfın fikirleridir. “İyi tamam da bu her zaman böyle olacak, bunu nasıl aşacağız?” sorusuna bir cevapları yok tabi ki. Ama bir gün, bir şekilde, işçi sınıfı bizi dinlemeye başlarsa, otomatik olarak bizim peşimizden geleceklerdir şeklinde fareli köyün kavalcısı olacaklarmış gibi bir anlayışları vardır.

Türkiye’de bir zamanlar en yaygın olan ve hala söylemde lafı geçen cevap, herhalde öncüler hikayesidir. Bu düşünceye göre, öncüler piyasaya çıkar, eylemler yapar, halka umut olurlar ve sonra da halk onlara katılır. Kimi bu öncüleri “gerilla” olarak kurgular, kimi işçi sınıfının içinden öncüler çıkarmaya uğraşır. Sonuçta Küba’nın öyküsüyle Lenin’in işçi sınıfının öncülerinden oluşmuş parti fikrinin stalinist simya ile kaynaştırılması sonucu, çeşitli öncüler ortaya çıkar.

Ya tutarsa?

Geçmişte bizim de kullandığımız bir söylem vardır: Mayalanma süreci. Biz de kullandık diye bu söylemi daha az eleştirecek değiliz. Bu söyleme göre, işçi sınıfı on yıllardır bir mayalanma dönemi içindedir. Bu mayalanma dönemi, bir nevi hazırlık dönemidir, ne yapacağını bilememe döneminden yavaş yavaş, adım adım sınıf gibi sınıf olma dönemine geçiş. Bu dönem boyunca küçük küçük grevler olur ve o grevler yense de yenilse de her adımda sınıfı deneyimle donatır. Bu sebeple, her grev, her direniş, her eylem önemlidir ve sınıfa bilgi ve deneyim sağlar. Tabi bu söylem, tüm bilgi ve deneyimin lineer şekilde büyüyeceği düşüncesine, en azından umuduna dayanır. Oysa gerçekte, o deneyimler daha büyük deneyimlere dönüşmediği sürece yok olup giderler.

Bazen karşımıza çıkan cevap işçi sınıfı uyuyor ama uyanacak metaforu şeklindedir. Bu cevaba göre sınıf her nedense uykuya dalmıştır ama bir ara bir nedenle birden bire uyanacaktır. Tabi bu cevabın, artık durumu anlamayacaklarını düşünenlerin kendi kendilerini teskin etme, deyim yerindeyse hareket gelene kadar “imanı pek tutma” gayreti olduğunu görebiliriz.

Yine aynı amaca yönelik cevap, işçi hareketinin bir volkan patlaması şeklinde geleceğidir. Bu kurguya göre, kimse onun ne zaman patlayacağını bilemez. Bu bir tür “piyangodur”. Bir ara bizi de vurur şeklinde inanılmaz sümsükçe bir düşünüş şeklidir. Ama çoğu işçi sınıfçı olduğunu iddia eden sosyalist bu fikirdedir. Hatta ne zaman patlayacağını öngörebilmek için işaretler bulmaya çalışırlar.

Bizim düşüncemiz bunlardan hiç biri değil. Godot gelmeyecek, o halde kendi işimize bakalım diyen sol tandanslı liberallerden de olamıyoruz, çünkü her gün o baskının, o anlamsızlığın ortasında yaşıyoruz. Bizim düşüncemiz, işçi sınıfını ve hareketi inşa etmek üzerine kurulu. Yıllarca sürecek bir uğraş bu. Yavaş yavaş, adım adım, ilmek ilmek örmek, tuğla tuğla inşa etmek demek. Yöntemlerimizi blogumuzu takip edenler biliyorlar: İşyerlerinde mücadele odakları yaratmak.

Bir işyerleri mücadele ağı yaratmak! Öyle artık her köşe başında bulunan sol tandanslı dayanışma ağlarından değil. İnsanlara umut vermek için kapitalizmin reklamcılık tekniklerini kullanarak kurulan inisiyatiflerden değil. Grevlere yardım etmek gibi tamamen doğru ve yapılması gereken bir işi, sanki tek yapılabilecek işmiş gibi etrafa anlatanların kurdukları, başkalarının mücadeleleri için kurulmuş platformlardan değil. İşyerlerindeki küçük mücadelelerden başlayarak greve kadar her şeyi örgütleyebilecek, yöntem olarak mütevazice çalışmayı seçmiş, anonimliği ve kolektifliği ilke edinmiş çalışanlardan oluşmuş kararlı bir ağ. Direk ve sorgusuz sualsiz işyerlerinin içinde on yıllarca da olsa adım adım örgütlenecek bir ağdan bahsediyoruz.

Ve tekrarlıyoruz: Godot gelmeyecek! Biz ona gideceğiz! Krizi beklemeyin! Öncüleri beklemeyin! Volkan patlamalarını, piyangonun size çıkmasını beklemeyin! Nasıl hergün ve hergün ekmeğinizi taştan çıkarmak zorundaysanız, aynı şekilde yarını yaratacak örgütlenmeleri de bugünden, şimdiden emek vererek işyerlerinde yaratmak zorundayız. Kestirme yollar yok! Kolay yoldan para kazanma hayallerini andıran tüm uğraşlar yalan!

22 Comments

  1. İsmail Cengiz

    İşçi sınıfının işyerindeki mücadelesinin içinde örgütlenmek. Ekonomik meselelerin sınıfsal iktidar meselesi olduğunun yaşanarak mücadele içinde gösterilmesi, ispatlanması… Emek harcamadan hiçbir şey “olgu”laşmıyor. Emek vereceksin. Emekçi sınıfın öncülüğünü yapacaksın ve emek vermeden Godot’u bekleyerek devrime yürüyeceksin… Yok öyle yağma.
    Örneğin bir Türkiye tahlili olan var mı? “Türkiye Üzerine Tezler”(Yalçın Küçük) dışında, “Osmanlı Devletinin Manası” ve “Osmanlı Devletinin Maddesi” (Hikmet Kıvılcımlı) dışında, “Türkiye Tarihi” (Doğan Avcıoğlu) dışında tahlil yapmış, “Türkiye aslında ekonomik olarak, siyasi olarak, sosyal olarak, tarihi olarak ve hatta coğrafik olarak şöyle bir ülkedir” demiş bir “sol” grup var mı?
    Anadolu tarihini incelemiş kaç eseri var solcuların?
    Bunun dışında, sol rüzgarın kendiliğinden yükseldiği dönemlerde, yine kendiliğinden devrimci saflara katılmış burjuva aydınlarına, sanatçılara sahip çıkmış onları bünyesinde tutmayı başarmış, onları sokağa sürüp afiş yapıştırmalarını istememiş bir sol önderlik hatırlıyor musunuz?
    Bütün fikirleri ithal ve ayrıca tahrif dolu (işlerine geldiğince yorumlanmak üzere) özgün tek bir DEVRİM YOLU analizi olmayan, hazıra konucu bir sol henüz kendine bir isim bile koyamıyor.
    Evet. Yolun henüz başındayız.
    Sadece işçi örgütleriyle, işçilerin ekonomik mücadelelerine katılarak verilecek mücadele yetmez.
    Burjuva aydınlarının, sanatçıların, bilim insanlarının da mücadeleye katılmasının özgün yollarının bulunması gerekir.
    Anadolu’nun emekçi halklarının güçlü sesini tüm dünya işçi sınıfına duyurmak için çok çalışılması gerekiyor.
    Düğüm, düğüm. İlmek ilmek…

  2. dogan demir

    Yazı ne güzel de başlamıştı…
    Sonra bildik bir plana gelip saplandı…
    Ilmik ilmik örmek…

    Tek bir soru herseyi açıklar aslında…
    Ama bu soru neden hiç sorulmaz?
    Isci sinifi en son ne zaman dünyanın herhangi bir yerinde ayaklandı?
    Hatta işçi sınıfı dünya tarihinde hiç ayaklandı mı diye de sorulabilir.
    Son 60 yılda bir tek Polonya’da ayaklandı ve iktidarı alıp uluslararası sermayeye altın bir tepsi içinde sundu…

    Asıl büyük soru şudur:
    Bir sınıf tarihin belirli bir döneminde mi devrimcidir, yoksa tarihte varolduğu sürece mi?

    İşçi sınıfı artık zerre kadar devrimci potansiyeli olmayan ve kapitalizmle ilişkisi, kapitalizmin lehine olarak, tek yönlü bir bağımlılığa dönüşmüş bir sınıftır.

    Boşuna Godo’yu beklemeyelim…

    Devrimci güçler Gezi’de herkese selamlarını yolladılar.
    Oraya bakalım…

    Doğan Demir

  3. Yusuf Cemal

    Puhaaa… Evet o kadar bildik bir plan ki, o kadar harc-i alem ve o kadar binlerce isyerinde ve onbinlerce kisi tarafindan uygulanmis bir strateji ki artik bunun ustunde durmaya gerek bile gerekmiyor degil mi? O sebeple artik isyerinizdeki calisan aginizdan oz guvenle ayrilip, bundan sonra bireysel olarak takilacaginizi, diger calisan arkadaslarinizla rekabet edeceginizzi, daha fazla uretip patronun gozune girip daha fazla para talep edeceginizi, bundan sonra uretimin nasil olacagi hakkinda en kucuk bir fikir bile belirtmeyeceginizi, basiniza kim gelmis, mudur mu degismis, ustabasi mi degismis umrunuzda bile olmayacagini rahatlikla deklare edebilirsiniz.

    Ama bir saniye, bunlarin hicbirini yapiyor, isyerinizde isinizin yani hayatinizin gectigi o yerin sorunlarina aktif olarak katiliyor olamazsiniz degil mi? Cunku ilmek ilmek ormediniz. Cunku tugla tugla insa etmediniz. Hatta mudurunuze gik bile demediniz. Peki o halde bilindik olan nedir?

    Bana bilindik gelen tek sey, kendi problemlerinizin cozumunu disarida aramaniz gibi geldi. Gezi isin bahanesi. Gezi’de isinizin nasil olmasi gerektigi hakkinda pek bir sey bulamazsiniz. Gezi problemlerin altini cizdi, onlara cozum felan getirmedi.

    Gezi yolu acti. Simdi o yola girmek ya da o noktada oyalanmak sizin tercihiniz.

    Ayaklanmalara gelince onlarca var. Yalnizca Polonya ornegiyle baya bir carpitmissiniz tarihi. 68 Fransa 4 hafta genel grev, 79 Iran devrimi, 89 Romanya Temesvar petrol iscileri, 97 Endonezya ve en son 2 yil once Tunus’daki kitle grevleri vs. Bunlar tarihte iz birakmis olanlar, 70-80 Ingiltere maden grevleri, 95 Fransa genel grevi (sendikalar iscilere silah dagitmayi dahi dusunmuslerdi), Yunanistan’da yillardir olan onlarca genel grev vs. Yani gormek istemezseniz gormezsiniz. Ama o orada durur.

    Calisan siniflarin potansiyelleri ve olabildigince objektif analizi icin su yaziya bir goz ativerin : http://www.gunzileli.com/2013/07/30/gezi-hareketi-notlari-3-isci-sinifi-nerede/

    Yetmediyse su dazayn bloguna bir goz atin. Manifestoda size de bir cevap var. http://dazayn.blogspot.com/2012/07/manifest.html

    Ha calisan degilseniz, mudur, patron neyinseniz bosverin. Beni dinleyecek kulaklar bunlar degil demisti zamaninda Zerdust. O hesap bizi dinleyecek kulaklar patronlar degil.

  4. H.Ayvataş

    Gün Zileli sürekli yorumlar yapıyor fikirlerini buradan yazıyor örgütlenmeyenleri eleştiriyor.Örgütsüzlüğü eleştiriyor.iyide kendisi neden breysel hareket ediyor.Ahkam kesmek kolay.Türkiye gibi ülkelerde emperyalizm çağında milli çelişme esas çelişmedir zaten yaşadığımız olaylar son yıllarda Ortadoğu ve ülkemizdeki yaşananlar batı kaynaklı iç sorunlar bunun en büyük kanıtı.Eğer bizim gibi ülkelerde devrim olacaksa bu sadece işçi sınıfının ayağa kalkmasıyla olacak bişey değil zaten olgularda bunu somut olarak ortaya koyuyor ve bundan şikayetçi olanlarda bunun neden böyle olduğunu çözmeye çalışmakta ancak milli meseleyi kavrayamadığı için içinden çıkamamakta ve soruna cevap verememektedir..Ancak bir bağımsızlık mücadelesiyle bütün milli katmanları yani ayakları Türkiye topraklarına basan ve Türkiye den beslenen ve Türkiye ye mecbur bütün güçlerin ayağa kalkmasıyla olacaktır devrim.Cumhuriyet mitingleri ve gezi direnişiyle akp hükümetinin istifasını isteyen güçler bunun en somut örneğidir.Haa bu güçleri önemsemez ve devrimin güçleri olarak görmeyenler daha çok beklerler devrim yapmayı.Ancak sistemin yedeği durumuna düşer ve buradan insanlara ahkam kesmeye evam ederler.

  5. Gün Zileli

    Cumhuriyet güçlerini Genel Kurmay örgütlemişti.

  6. Yusuf Cemal

    Ayiptir sormasi sen Hegel’in oz-bicim diyalektigi muhabbetinden haberdar misin Ayvatas? Hadi onu gectim, emperyalizm caginda burjuvazinin ve devletinin dusunus biciminin de ayni seninkisi gibi ulus-devletler olmasi gercegi seni bas celiski tali celiski konusunda killandirmiyor mu? Eger egemenler benimle ayni seyi dusunse, ne yalan soyliyeyim, baya bi killanirdim…

    Ve sonucta ne kadar sallarsan salla, devrim yapmayi sen de biz de coook bekliyoruz. Bak hala bekliyoruz, o kadar yani. Bence didaktik siirler ezberleyip yan yana getirince teori yapacagini sanma dusuncesinden vazgec ve kitap okumaya, daha dogrusu bu ogrendiklerim dogru mu diye sorgulamaya basla. Yoksa daha cok yaparsin ulkeler arasi gerilimlerden devrim cikacak hesabini, cikmayinca da cikmis gibi yapmayi.

  7. Milli çözüm

    O dönem Genelkurmay heyetinde bulunan bütün komutanlar şu an Amerikancı bir Ergenekon tertibiyle hastal ceza evinde.Genelkurmayın öyle bir gücü olsaydı bu olayları zaten yaşamazlardı.Burada Türkiye deki Bağımsızlık mücadelesi veren diğer kuvvetleri göz ardı etmeyelim.O günki cumhuriyet mitingleri esas olarak ip yp add tgb çydd bazı sendikalar çok sayıda kitle örgütü bunlar zaten biliniyor.

  8. H.Ayvataş

    Cemal kardeşim diyalektik hayatın kendisidir.Gelişmeleri ve çelişkileri doğru bir şekilde kavrayamazsan dogmatizme batarsın ve dolayısıyle sistemin yedeği durumuna düşersin.Çin devrimini nasıl anlatacaksın.Japon emperyalizmine karşı mücadele içinde gerçekleşiyor.Bizim cumhuriyet devrimimiz de aynı ama senin cumhuriyet devrimini savunduğunu sanmıyorum.Zaten Cumhuriyet devrimini anlasaydın böylesi bir açıklama yapmazdın.Kitap tabiki okuyacağız ama hayal alemine dalmayacağız gerçeğe göre hareket edeceğiz.Şimdi mesala suriyede yaşananlar emperyalizmim müdahalesi değilmi Suriye ulus devleti varlığını devam ettirebilmesi içim bu müdahaleyi püskürtüp emperyalizmi ülkesinden kovması gerekiyor.Bak ben somut olaylardan gidiyorumki anlayabilesin.

  9. Yusuf Cemal

    Ayvataş, gerçeklik senin “gördüğün” şey değildir. Eğer yalnızca gözlemlediklerimizle idare edebileceğimizi düşünseydik, amprizm’den gram yol alamazdık. Aslında bu bile olanaksız, çünkü gözlemlerle yetinmeye çalışmak demek, bazı şeyleri halının altına süpürmek demektir. Yok bunu yapmayacaksak, o zaman da gözlemleyip, “bu budur” diye simgeleştirdiğimiz düşüncelerin gerçeklikle yüzde yüz örtüşmeyeceğini ve her simgeleştirme denemesinde açık bir nokta bırakacağını da biliyoruz. Tabi, metafizikçi olmadığını, dolayısıyla “kelimeler”in (ister kutsal metinlerde, ister mükemmel ötesi analizlerde geçsinler tüm kuramların) gerçeklik içindeki “şey”leri bire bir gösteremeyeceğini düşündüğünü varsayıyorum.

    Seninkisinde hem halının altına süpürme denemesi, hem de simgeleştirilememiş gerçeklerin hasır altı edilmesi olduğunu görebiliyorum.

    Çin devriminden bahsetmişsin ama Çin’in bugünkü konumundan, emek sömürüsünden, Foxconn’dan, 2008 krizinde Amerikan toksik kağıtlarını alarak kapitalist rejimi nasıl kurtardığından ve bunun nasıl olası olduğundan (Çin? Sosyalizm? Kızıl bayrak? Mao?) bahsetmemişsin. Bu halının altına süpürme bölümü. Vereceğin cevaplar, tahmin edilebileceği gibi, çeşitli düzeylerde komplo teorileri vs. olacağı için, bambaşka bir tartışma konusuna açılıyor: Büyük öteki yoktur!

    Simgeleştiremediğin “gerçek”lere gelirsek, Gün Zileli’nin Ulusalcılık: Bir İdeolojinin Krizi’ni, Nişanyan’ın Yanlış Cumhuriyet’ini, Murat Belge’nin Militarist Modernleşme’sini ve Fikret Başkaya’nın Paradigmanın İflası’nı bir okursan, cevap veremeyeceğin bir çok problemle yüzyüze geleceğini söyleyebilirim. Cevap veremeyeceğin derken, kendine göre verirsin tabi, ondan bahsetmiyorum. Dürüstçe, kendi kendine sorduğunda cevap veremeyeceğin sorulardan, içinde seni kemirecek, bir şeylerin yanlış olacağını düşündürtecek, bir şekliyle bastıracağın, belki kimseye anlatamayacağın, bastırmak için-kendini inandırabilmek için tam tersini bas bas bağıracağın, ama iki de bir aklına gelip duracak, muhtemelen de kişisel bir mesele sebebiyle karşılaşacağın düşünsel çöküş anında senin uzaklaşma bahanen olacak sorulardan bahsediyorum.

    Çin diyorsan 1927 Kanton ayaklanmasına giden yoldan (Malraux İnsanlığın Durumu’nda romanlaştırmıştı) bahsedemeyeceğini ya da yine Büyük Öteki’nin büyük komplo teorilerine bağlayacağından bahsediyorum.

    Bu yargılardan kurtulup, dünyaya daha açık yürekle bakıp, evet umut yok, umudu kendimiz inşa etmeliyiz dediğin zaman, yukarıda yazılanlar, eğer bir çalışansan, belki senin için bir yol arayışının başlangıcı olabilir. Yok, devam edeceğim diyorsan “Diyalektik hayatın kendisidir” ya da “ak akçe karagün içindir” gibi içi bomboş ama kahramanlığı, o muhteşem bilgeliği paçalarından akan aforizmalarla idare etmeye çalışabilirsin. Tabi, bizle gerçek hayatta karşılaşana kadar…

  10. H.Ayvataş

    Kürt milliyetçiliğinin peşine takılmış ve yetmez ama evetçi olan ABD nin kullandığı AKP den demokrasi bekleyen kişileri vitrine çıkarmaya çalışan çabalar boşunadır.Aynı kişiler Gezi eylemlerine darbeciler bu eylemleri yapıyor diyenlerle beraber yürüyor.el insaf bence bunlardan ders çıkarmalı ve rotanı Türkiye’den yana çevirmelisin.

  11. Anonim

    Zileli Zileli duy sesimizi, işte bu Godot’nun ayak sesleri:
    http://ilerihaber.org/yazarlar/dogan-ergun/reno-nun-gosterdigi/1197/
    http://www.yurtgazetesi.com.tr/merhaba-proletarya-makale,10087.html

  12. Anonim

    http://www.aydinlik.com.tr/isci-sinifi-efsaneleri

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑