Vicdani Ret mi, Vicdanı Ret mi?

Bir noktalama işareti, bir harfin üstündeki nokta bazen anlamı nasıl da değiştirir. Eugenia Ginzburg, Magadan’da sürgündeyken orada görevli Kızıl Ordu subaylarına Rusça dersi vermekle görevlendirilir. Onlara dilin inceliklerini aktardığı şöyle bir örnek anlatır:

“Bir seferinde, eski zaman örneğine başvurmuş, Veresaev’in devrim öncesi yüksek okul anılarından bir parça seçmiştim. Parçayı kara tahtaya herhangi bir noktalama işareti koymadan yazdım. Bu, ölüm cezasına çarptırılmış bir mahkûmun dilekçesi konusunda, II. Nikolas’ın bir kararnamesiydi: “Mümkün değildir ertelenmesi idamın.” Ardından Epifanov’a sordum: ‘Bu kararnameye göre mahkûm idam edilecek mi?’ Yaramaz öğrencim mırın kırın etti, asık bir suratla karatahtaya baktı. Sonunda kesip attı:

‘II. Nikolas’ın ne budala olduğu bilinir! Onun yazdıklarını şöyle de okuyabilirsiniz, böyle de.’

‘Şimdi ne diyorsunuz?’ diye sordum, ‘ertelenmesi’ sözcüğünden sonra bir virgül koyup.

‘Hımm… Onu kurşuna dizecekler…’

‘Peki şimdi?’ dedim, eski virgülü silip, bu sefer ‘değildir’ sözcüğünden sonra yeni bir virgül koyarak.

“Cezası ertelendi’ diye bağırdı bütün sınıf hep bir ağızdan.

‘İşte görüyorsunuz, Yoldaş Epifanov, bir insanın hayatı, bir virgülün yanlış yere konmasına ya da unutulmasına bağlı.”” (E.Ginzburg, Anaforun İçinde, çev: G.Zileli, Pencere, 2000, s.429)

Hükümetin “vicdani ret” hakkını yasalaştıracağı yönünde söylentiler dolaşıyor. Hatta buna şimdiden sevinen arkadaşlar da var. Benim okuduğum ve dinlediğim haberlere göre ise durum hiç de öyle değil. Askerlik yapmak istemeyenlere 2 yıl kamu hizmetlerinde çalışma alternatifi getirilecekmiş hükümet sözcüsünün açıklamasına göre.

Bir kere, ülke vatandaşlarının devlete borçlu oldukları bir “vatani görev” yükümlülüğünü kabul etmiyorum. Bu yüzden bedelli askerlik denen şeyi de saçma bulurum. Dolayısıyla total vicdani retçiyim. Şimdi bu bedelli saçmalığına bir de mecburi kamu hizmeti eklenmiş oluyor. Doğrusu, devlet sineğin kanadından yağ çıkartmasını iyi biliyor. Vicdani nedenlerle askerlik yapmak istemeyenleri, hem de 2 yıl bedavadan kamu hizmetlerine koşacaklar. Üstelik 2 yıl oldukça caydırıcı bir süre. “Madem 1 yıl 3 ay askerlik yapmak istemiyorsun, al sana 2 yıl kamu hizmeti.” Bu bir hak mı, yoksa ceza mı? Böylece hem Avrupa’ya, “bak biz de tanıdık vicdani reddi denerek propaganda yapılacak, hem vicdani nedenlerle askere gitmek istemeyenlerin cezası 1 yıl 3 aydan 2 yıla çıkartılacak, hem de kamu hizmetlerine bedavadan işgücü kazandırılacak. Anlayacağınız bir taşla üç kuş.

Ginzburg, noktalamaların önemine işaret ederken ne kadar haklıymış. “Vicdani” sözcüğünün sondaki “i” harfinin tepesindeki noktayı kaldırın, bakalım ortaya ne çıkıyor.

Devletin ve hükümetin her zamanki tutumu.

Vicdanı ret.

Gün Zileli

15 Kasım 2011

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

26 Comments

  1. bu yorum, sözlü şiddet içermesi nedeniyle silinmiştir.

  2. Kollektivitenin sirtindan sosyal dilencilikle yasayan GZ gibi insanlar bu sivil hizmet sayesinde finanse edileceklerdir. Hayatta hemen hiç çalismamais hep baskasinin sirtindan geçinmis olanlarin sivil hizmet hakkinda konusmasi komik. Bunun ifade edilmesini siddet olarak algilamak daha da komik.

  3. Yorumunuz site-teknik’in inisiyatifiyle haklı olarak kaldırılmıştır, “asalak” sözcüğü bir aşağılama ifade etmektedir çünkü. ama bunun dışında fikir ve eleştirilerinizi yukarda olduğu gibi ifade edebilirsiniz elbette, küfür ve şiddet ifade eden sözcükler kullanmadan. Hatta size tavsiyem bu görüşünüzü Yayın Kolekti’nin Facebook sayfasına mesaj olarak da yazmanızdır. Orada daha çok insan ilgilenebilir bu görüşle ve belki cevap veren de olur. Sehpa’ya saygılar.

  4. “Orada daha çok insan ilgilenebilir bu görüşle …”
    “Görüş” degil söz konusu olan, deger yargilamasi yapmadim, bir olgudan söz ettim.

  5. askerliğini yapmamış olanın ”erkek”ten bile sayılmayacağı fikrinin çoklarınca benimsendiği güzide memleketimizde ” yok o iş pek öyle değil, yapılmayabilir” denin ,en olmadı,toplum genelinde tartışmaya açılıp,konuşuluyor olması bile iyidir bence..

  6. Gün abi gene doğru yolu işaret etmiş. Devletin hesabı ortada.vicdani redci insanlarımız artık zorunlu hızmete karsıda duracak.
    Bu arada
    “gz” yi eleştirme kamuflajı ile ona hakaret etmenın dayanılmaz hafifligi ha? Yahu bu adam size netti?
    “gz” yi avrupa kapıtalıst devletleri sevmiyor yerel sermaye devletıde sevmiyor. bıde sız sevmıyorsunuz.bu ne ılgınc tesadüfdür ? Ben bir işçiyim parasızlık ne demek iyi bilirim. “gz” iş arıyordu gecen ay duydunuz mu?
    Bide sorun kendinize 32 yasında 16 yıldır calısan ıscı bır genc neden sızınle hemfıkır olup “gz” yı yermıyorda bu adamı sevıyor? Benı benım gıbılerı buyuk bır samımıyetle savundugu ıcın olmasın sakın?
    Bu arada “gz” degil gün zileli !

  7. Keşke gün abı gıbı ınsanların tümünü fınanse edebılsekde bize yazıp cızıp yol gösterseler.sonrada şu lagım çukuru kapıtalızmı hepbırlıkte kapatsak

  8. Bekle bir kaç sene senin de külotlu çorabini GZ’nin anilar kitabindan okuruz.

  9. MİT’teki ‘sol’dan medyadaki ‘sol’a servis mi?
    Taraf yazarından şok iddia! KCK’nın MİT’çi yöneticileri. KCK operasyonlarıyla ilgili son dönemlerde medyaya yansıyan en kritik bilgi MİT’in KCK tutuklularının salıverilmesini istediği bilgisiydi. KCK yöneticileri istihbarat elemanı

    KCK operasyonlarıyla ilgili son dönemlerde medyaya yansıyan en kritik bilgi MİT’in KCK tutuklularının salıverilmesini istediği bilgisiydi. Bilgiyi paylaşan Şamil Tayyar. Bence bu bilgi doğru ancak eksik yanı var. MİT’in içindeki sola yakın bir kesim ve askerî istihbaratın önemli kesimi KCK operasyonlarından rahatsızdı. Bu kesim medyada sola yakın birtakım kişilere bu rahatsızlığı kurumun rahatsızlığı olarak lanse etmiş olabilirler.

    Özellikle 2009 yılındaki KCK operasyonları o kesimler ile Emniyet’i kimi illerde karşı karşıya getirdi. Şimdilerde bazı aydınların “Devletin bir kesimi KCK operasyonlarına karşı” diye yaygara koparması bundan. İstihbaratçılar içindeki o kesim bazı aydınları maniple ederek KCK operasyonlarını cemaat operasyonları gibi göstermeleri de şaşırtıcı değil bu nedenle. Zira başından beri o kesim KCK operasyonundan rahatsızdı. Rahatsızlığın nedeni KCK üzerinden PKK’ya yeni bir kaynak yapmak istemeleriydi.

    Ne demek PKK’ya KCK üzerinden kaynak yapmak? İstihbarat teşkilatlarının doğal görevlerinden biri mücadele ettikleri örgütlere sızmaktır. KCK yapılanması yeni bir yapılanma olarak ortaya çıkınca istihbarat birimleri de bu alanı bir fırsat alanı olarak görüp PKK içine sızmak için değerlendirmiş olabilir. Buraya kadar aslında her şey normal. Peki, KCK networkuna sızdırdığınız elemanlardan ne beklersiniz? PKK’nın yapacağı eylemleri güvenlik birimlerine bildirip eylemler olmadan önce önlenmesini beklersiniz değil mi? Hayır bizde böyle olmadı olmuyor. MİT ve Askerî İstihbarat birimlerinin KCK yapısı içindeki elemanları ‘İl Sorumlusu’ seviyesine çıktılar, serhildan eylemlerinde toplumu galeyana getirmek için yüzleri poşulu en önde yürüyenler arasında onlar da vardı; hatta en önde gidenler çoğu zaman onlardı. Polis de bunların kim olduğunu biliyor ve eylemlerde bunlara dokun(a)mıyordu. Yani KCK yapılanmasını iller bazında bizzat yöneten ve yönlendirenler aslında çoğunlukla istihbarat elemanları. Daha doğrusu Hakan Fidan’dan önceki MİT’in içinde bir damarın elemanları ise çoğunlukla Askerî İstihbarat elemanları. Bu damar uzun süre KCK operasyonlarına direndi. Hatta bazı elemanları KCK operasyonlarında tutuklanınca Emniyet birimlerine sert çıktılar. Ben en azından dört önemli ilde tutuklanan KCK il sorumlularının bizzat istihbarat elemanları olduğunu biliyorum. (KCK üzerinden bir kesim istihbaratçı PKK’yı kendi emelleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışırken diğer kesim istihbaratçıların Devrimci Karargâh üzerinden sızma/yönlendirme girişimi yapmış olabileceği unutulmamalı)

    Bu noktada bir hatırlatmayı yapayım. MİT-PKK görüşmesinde Afet Güneş KCK’nın başı Sabri Ok’a “Şehirleri bomba doldurdunuz hepsini biliyoruz” derken nereden biliyordu? Bizzat KCK networkunun illerdeki sorumlusu kendi elemanları olduğunda biliyordu. Peki, bunu Emniyet birimleriyle paylaşıp yakalattılar mı? Hayır. Hatta KCK operasyonu yapan Emniyet birimlerine çok kızdılar. Sahi KCK sanıklarının eli kelepçeli o fotoğrafını kim sızdırdı medyaya? Neden? Sakın KCK’ya operasyon yapıp Diyarbakır’da terör estiren, terör estirilmesine göz yuman, istihbaratçı KCK yöneticilerini içeri alan Emniyet müdürünü görevden aldırmak için olmasın?

    Yeni devlet PKK ile mücadele ederken istihbarat birimlerinin KCK içindeki elemanları şehir sorumlusu seviyesine gelmişti ama asıl görevleri olan PKK’nın şehirlerde yapacağı eylemleri bildirmek bir yana o eylemleri bizzat organize ediyordu. Emniyet’e de aslında hem PKK ile hem de o kesim istihbarat görevlileri ile mücadele etmek düşüyordu.

    Bu noktada kendisini sol ideolojiye yakın biri olarak tanıtan istihbaratçıların “KCK’yı, ovada PKK vesayeti” gibi tanımlayıp KCK operasyonlarına buna rağmen karşı çıkması ile sol-liberal aydınların “KCK operasyonlarını devlet değil cemaat yapıyor, devlet KCK operasyonlarına karşı” diye tempo tutmaları size de anlamlı gelmiyor mu? KCK operasyonlarına destek veren sol-liberallerin Başbakan’ın net açıklamalarına rağmen “Devlette bir kesim bunu istemiyor” deyip bu tutumu ısrarlı bir kampanyaya dönüştürmelerini siz de anlamlı buluyor musunuz?

    MİT’in başına geldikten sonra bir süre Hakan Fidan’da teşkilatındaki o etkili ve güçlü damarın telkiniyle –ve Öcalan/PKK ile müzakere sürecinde– KCK’ya karşı sert tutum alınmasına soğuk bakmış olabilir. Ancak KCK networkunun ne olduğunu görmeye başlayıp kurumuna hâkim olmaya başladıktan sonra işin rengi değişti. En son MİT ve Emniyet ortak KCK raporu hazırlayarak manzaranın fotoğrafını net ortaya koydular. Askerî İstihbarat birimleri için aynı şeyi söylemek biraz daha zor. Necdet Özel’in bu kesimler üzerinde etkisi var mı emin değilim. Reşadiye saldırısından bir gün önce Ankara’dan Tokat’a sivil bir Hyundai arabayla giden Jandarma İstihbarat yöneticisine halen Reşadiye saldırısından önce Tokat’ta ne arıyordun, kimlerle toplantı yaptın, diye soran yoksa, çok şey değişmemiştir o cenahta… (Sahi o istihbaratçı komutanın askeri olarak askerlik yapan Nurettin Demirtaş nerede bilen var mı?)

    Boşuna “PKK sadece PKK değildir” demiyorum. Bu örgütü, liderleri, istese de tam olarak kontrol edemezler. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Olan gariban çocuklara oluyor. Kime çalıştığı belli olmayan KCK liderleri, hatta milletvekilleri olduğu sürece, onların peşine takılıp eyleme giden, dağa çıkan çocuklar ölmeye devam edecek…

    Peki, ne oldu da son on günde 14 PKK militanı ellerinde silahlarıyla birlikte bir kurşun atamadan yakalandı? Yedi PKK militanı bir kamyonette silahlarıyla birlikte nasıl yakalanır? PKK mı değişti yoksa en azından MİT’teki istihbarat anlayışı mı değişti?

    Emre Uslu/Taraf

  10. casus faşisti devlet-iktidar semayenin besleme memuru bu senin övüp yaladığın usluda senin gibi mitçi,itçi ve masadan olmalıki 4 il sorumlusu kck linin mitçi olduğunu söyleyebiliyor yoksa devlet kendi elemanlarını tutukluyormu demek istediniz 8 bin göz altından 5 bine yakın tutuklama yukarda yazdı ve vermeye çalıştığı mesaj tümden yalan ve pisikolojik savaş biz bilmeyizmi devletlerin tarihi yaptıkları ve söyledikleri hepsi yalandır.şu anda devletin ve iktidarın yaptıklarının meşru olup kürt sorununu çözecek yöntem olduğunu kamu oyuna inandırıp aslında savaşı savunup gencecik insanların sorgulayamadan dağa sürülüp öldürülmelerini gizleme çabasıdır.madem bu yol verimli ve doğrudur tutuklananların %99 u bdp üyesi akp nin türkiye genelinde aktif siyasette görev yapan 8 binini göz altına al 5 binini tutukla iddia ediyorum akp hiç bir ilde il yönetimi toplantısı yapamaz bdp bütün bunlara rağmen il kongrelerinide yaparak tutuklananların yrine daha fazlasını koyabilip tam tersine 1 milyon üye yapmaya başladı hafta sonu kadıköy ve dıyarbakır mitingleri ile bu yapılanın işe yaramayıp tam tersini kürt halkı ve HDK gibi diğer toplumsal muhalefet odaklarının bu süreçten çok daha güçlenerek çıkması hatta van gibi urfa antep gibi illerde de akp nin tümden silindiği bir geleceğin görünür olması neye işaret olabilir sen vasus bizim sitemizde bu kadar …. ‘ı yırtarak devleti-iktidarı ve onun zülmunu savunma ihtiyaci hissetmen neyin işareti olabilir? artık bir seçeneğimiz var hiç bir seçimde değişmeyen kaderimizi değiştiriyor sistem mağduru bütün toplumsal muhalefet dinamikleri ile özgürlükçü siyas kürt hareketi birlikte iş yapıp gelecek iktidar seçeneğini şimdiden görünür yapmıştır 5 bin tutuklamada yeetmez bunu siz 20 binlere ve büşra hoca zarakol gibi diğer muhalefet odaklarınada sıçratıp toplumsal muhalefeti toptan hapsetseniz bile işiniz bitti son debellenmelerin casus amirin iktidar-devlet-semaye hegemonyasının sonu göründü kimi yalayacaksın merak içindeyim

  11. mitiniz ve devletinizin içindekilerin bir kısmı anlayıp bu yapılanlarla hukuksuz kck tutuklamaları ile kck pkk bgp ve toplumsal muhalefet dinamikleri daha fazla meşrulaşıp daha çok sistem mağdurları ile ilişkiye girip kitleselleştiğini görüp sizi uyarmış ama o hale gelip çürüyüp bitmeye başladınızki kendi elemanlarınıza bile pkk li kck li bile diyerek kendinizi tüketmeye başladınız devam edin ben memnunum bizim çabamız yetmeyebilir sizi bitirmeye hata yapmaya devam edin.bir zamanlar bu yorumların sahibi iktidar-devlet hegemonyasının yapabileceği sadece iki şey vardır 1. si hata yapmak 2. rol çalmak hata yapmaktan başka şansınız yok devam edin

  12. sen bizzat kendinin Mit’e çalistigini anladiginda vakit çok geçmis olacak, zaten tüm hayatin boyunca yanlis yerde bulundugunu anladiginda, musalla tasina yatmaya çok az zaman kalacak ve arkandan senin için üzülecekler ve “ne mübarek adamdi, hep iyi zannettigi kötü insanlarinn pesinden gitti, hep tersine gitti” diyecekler. Allah (CC) islah eder Insallah.

  13. Vicdani ret demokratik bir haktır, bedelli askerlik ise haksızlıktır.

  14. kamu hizmeti seçeneğini her isteyene vereceklerini hiç zannetmiyorum.

  15. keşke verseler, o ayrı.. askerlik yapmaktansa her iş evladır.

  16. Aydinlik adli paçavranin manseti. Ensite GZ, tabii simdi rolünü iyi oynadigi için kendini açiga vurmadan “VicdanI Red” diyor. Böyle demesinin nedeni çok secdigi Mehmetçik’e çaktirmadan destek. Aslinda GZ hâlâ Aydinlik’a çalismakta , bunu yakinda herkez anlayacak.

  17. bu tartışmalardanda anlaşılacağı gibi doğrusunun zorunlu askerliğin kaldırılması olması gereği açığa çıkmıştır.şimdi 100 puanlık uzmanlık sorusu hangi partinin programında zorunlu askerliği kaldıracağım cümlesinin olduğudur son seçimde emek demokrasi özgürlük bloğunun açıkladığı programda bu cümleyi okudum ayrıca BDP nin programındada var bu durum bile bazı şeyleri açıklıyor.casus hala devletten geçinip yaladığın devlete sürünmeden lüplenilmediğini bize ordan jop,hapishane,zindan,işkence,vergi ve zülümden başka lüpleme değmez asıl kendi lüpçülüğünü gizleyemesin ölümümü yakınlaştıracak bilgilere sahipsin galiba yazdığın yorumu bidaha oku yada ne zaman öleceğimi söyle onuda bilirsin her halde çünkü sen devletsin her şeyi bilip yapansın benimde nasıl ve ne zaman öleceğime kadarda titiz çalışmaya başladın galiba devam et biz seni bitiremeyiz bir çok eksiğimiz olabilir sen bu şekilde yardımcı olmaya devam et başka türlü tükenmezsin

  18. arkadaş tamam adını yazmıyorsun bari rumuz yazda sana onunla hitap edelim. anladıgım kadarıyla perde arkasından laf atmayı çok seviyorsun. “gz ” benım çorabımı yazacakmış. daha yazmadı önyargılı davranmıyormusun? kaldıkı yazsa ne olur? büyük bir açıklıkla yaşananı yazdıktan sonra bence sorun yok. dıger yandan gün zileli nin misyonu bu degildir. gayet ilerici bir insandır. tüm yaşamın boyunca bu tür yaklaşımı olan insanlardan zerre feyz almadım. aksıne hep kuru laf kalabalıgı yaptıklarına ınandım. belden aşagı vurmak,butunden mınık bır parcayı cımbızla çekıp bayagı bır sekılde kullanmaya calısımak gerıcı bır tavırdır.

  19. Bakan Yılmaz: Gündemde vicdani ret yok

    Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye’nin gündeminde “vicdani ret” konusunun olmadığını belirterek, yapılacak olan düzenlemenin “vicdani redde verilen hapis cezasının tekerrüründe hapis cezasının kaldırıp, makul tek cezaya düşürülmesi” olduğunu bildirdi

    Çeşitli açılışlar ve temel atma törenlerine katılmak üzere karayolu ile Sivas’ın Yıldızeli ilçesine gelen Bakan Yılmaz, Yıldızeli İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün Polis Lokali çıkışında, basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı.

    Bedelli askerlikle ilgili soruları cevaplamayan Bakan Yılmaz, bu konuyu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklayacağını belirtti. Bir gazetecinin bedelli askerlik ile ilgili referandum yapılıp yapılmayacağı sorusu üzerine Yılmaz, “Öyle şey yok, hayır. Referandum yok” cevabını verdi.

    CHP tarafından “bedelli çıksın” diye bir yasa teklifi verildiğini ve şimdi de konunun referanduma götürülmesi talebinde bulunduklarını ifade eden Yılmaz, “Kendin istiyorsun, iktidar partisi istiyor, niye referanduma gideceksin? Boşuna zaman kaybı değil mi? Boşuna masraf değil mi? Tutarlı olmak lazım. O doğru bir şey değil” dedi.

    AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın “vicdani ret” ile ilgili yaptığı bir açıklamanın sorulması üzerine de Bakan Yılmaz, “Türkiye’nin gündeminde vicdani ret yok. Nedir Türkiye’nin gündeminde olan? Vicdani redde verilen hapis cezasının her tekerrüründe hapis cezasını kaldırıp, makul tek cezaya düşürmek. Bu da İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına uyumlu hale getirmek için Türkiye’nin yapması gereken yükümlülük” diye konuştu.

    Özdağ’ın “istemeyen askere gitmeyebilir” şeklinde bir ifadesi olduğunun hatırlatılması üzerine Yılmaz, “Yok kardeşim. Türkiye’de zorunlu askerlik var, olacak. Hiçbir sıkıntı da yok” ifadelerini kullandı.

    Bakan Yılmaz, Cudi Dağı’nda ele geçirilen 300 kilogram patlayıcı ve Mersin’de yakalanan teröristlerle ilgili bir soruya da şu yanıtı verdi: “Araştırmalar devam ediyor. Yani hep söyledik, terörle mücadele devam edecektir. Terör çıkmaz sokaktır. Orada 300 kilogram ama basına düşmemiş olup da daha çok ele geçirilenler var. Dolayısıyla güvenlik güçlerimizin hepsine ben teşekkür ediyorum. Çok iyi çalışıyorlar. Mersin’de ele geçirilen teröristler de daha önceki birçok olaya katıldıklarını itiraf etmişler.”

  20. Gün Zilelinin yazısına katılıyorum. Durum traji komik. Vicdani ret yasak paralı red serbest.

    Zorunlu askerlik kaldırılmalıdır.

    Bu arada sayfalarda sık sık görülen “sehpa” kod adlı gönüllü polis arkadaşa şunu söyleyeyim; senin vicdanın birisinin sosyal yardım almasını kaldırmıyor da, milyonlarca emekçinin iliğine kemiğine sömürülmesini nasıl kaldırıyor? Ortaya koyduğun tipoloji tek kelime ile iğrenç.

  21. Zihin kodlarımız ve vicdani ret üzerine – Taraf – Istanbul – 14.12.2011
    EMRULLAH BEYTAR * / Vicdani ret hareketinin bizim kendi tarihimizle yüzleşmeyi ve gerçek Asrı Saadet İslamı’yla tanışmaya vesile olabilir ümidindeyim
    Kısacası dinî, politik ve ideolojik saiklerden dolayı silah altına alınmayı ve tek tip elbiseyi giymeyi reddedenlerin mücadelesi olarak ortaya çıkmış bulunan vicdan-ı red kavramının özellikle muhafazakar hatta “İslamcı” zihin kodlarıyla örtüşmemektedir. Bunun sebebini Said Nursi’nin tarih okumalarında yakalamak mümkündür. Nursi’nin talebelerine yönelik yazmış olduğu bir mektupta (Kastamonu lahikası, s.21 zehra yayıncılık) “belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid aletler ve dehşetli rahnelenen kalb-i umumi ve efkar-ı ammeyi ve bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumiyi Kur’an’ın icaziyla o geniş yaralarını Kur’an’ın ve imanın ilaçları ile tedavi etmeye çalışıyor” diyerek İslam tarihinde bir kırılma noktasına işaret etmektedir. Nursi’nin tarihi bin yıl geriye götürerek aslında Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e bağlılığı ifade etmekte ve yanı zamanda bu tarihten sonra müfsit aletlerle özellikle israiliyatlarla rahnelenen kalb-i umumi, efkar-ı amme ve vicdan-ı umuminin nasıl tamir edilebileciğinin işaretlerini vermiştir.
    Hz. Peygamberin ordusu

    Hz. peygamber ve dört halife döneminde baktığımızda düzenli bir ordu bulunmamaktadır. Herkesin silahı var ve herkes normal zamanlarda kendi sanat ve mesleklerini ifa ederek kendi geçimlerini sağlamakla meşgul kimselerdi. Sefer kararı alındığında gücü ve sağlığı yerinde olan kimseler silahlarıyla birlikte biraraya gelerek birlik oluştururlardı. Bu birliğin başına bir komutan tayin edilir ve savaş sırasında elde edilen ganimetlerde bu sefere katılan kişiler arasında paylaştırılırdı. Hz. Ömer (r.a) sadece bu birliğin başından çok defa sefere katılıp başarılı olan Halid Bin Velid’e bir kudsiyet atfedilmemesi ve bu komutanın şımarması için bunu ordu komutanlığındanda azledildiği rivayet olunur. Manevi iktidarı, maddi/dinyevi iktidara tercih ederek yönetimi Muaviye’ye devreden Hz. Hasan’dan (r.a) sonra Muaviye önce hilafeti saltanata dönüştürdü arkasındanda savaş ganimetlerini merkezde toplattırdı ve bununla bir ordu kurdu. Muaviye, halkın elinde bulunan silahları toplattırdı.

    Emevilikle beraber oluşan askerlik algısı
    Emevilerle beraber İslam toplumunda birçok alanda olduğu gibi askerlik alanında İslam’la bağdaşır olmayan düşünceleri, dayatmalarla topluma benimsetmeye çalışmışlardır. Bu dayatmalara karşı bugün mezhep imamları dediğimiz kişiler karşı çıkmışlarsada dönemin istibdatçı zihinleri onları hapishanelere atarak seslerini kesmeye çalışmışlardır.
    Emeviler dönemiyle beraber düzenli ordular kurulmuş ve bu ordulara kudsiyet kazandırmak için buralara “peygamber ocağı” denmiştir. Bu dönemden itibaren buralara bir kudsiyet atfedilmiştir.
    Bu durum ve algı Abbasiler dönemindede devam etti. Abbasiler, Türk ve Farslarda oluşan Hassa orduları kurdu ve bu ordunun mensuplarına çok geniş araziler dağıttı. Bu maddi imkânlar bu ordunun toplum içindeki perestijini arttırdı. Osmanlı döneminde ise sarayı ve saltanatı korumakla görevli Rumeli devşirmelerinden oluşan saray muhafızları ve yeniçeri ordusunu kurdu. Sefere ise Anadolu’dan topladığı insanlardan müteşekkil birliği gönderirlerdi. Kemalizim mayasıyla mayalanmış Türkiye devletinde ise Emeviler’den gelme düzenli ordu geleneğini genişleterek devam ettirdi. Erkek yurttaşlara! zorunlu askerlik uygulaması ve askerliğe karşı çıkanları kanunlarla ve mahkemelerle korkutarak sindirmeye çalışarak iktidar sahipleri iktidarlarını uzun süre sürdürmeyi başarmışlardır. Batı toplumundaki vicdani ret hareketi bizim kendi tarihimizle yüzleşmeyi ve gerçek Asrı Saadet İslamı’yla tanışmaya vesile olabilir ümidindeyim.

    Peygamber ocağından vicdani rete geliş
    Said Nursi, esaret altında ve işkenceli bir hayat sürmüş olmasına rağmen doğru bildiklerini dile getirmekten asla geri kalmamıştır. Kur’an’ın bizi maddi müdafadan men ettiğini söylediği gibi “Kur’an’ın yüzer ayetine aykırı uygulamaların olduğu bir sisteme bırakın benim gibi dindar insanların , ehl-i vicdan olan herkesin muhalif olması gerektiğini de” mahkeme salonlarında dile getirmiştir. (Bu fotorğraf halen varlığını muhafaza etmektedir. Çünkü Kur’anın ruhu olan adalet ve fazilet henüz bu sistemle tanışmış değillerdir.) Nursi’nin bu muhalif cizgisi ve düşüncesi askerlik algısına ve askerliğe bakışına da sirayet eder. En has talebesi asker kökenli olmasına rağmen talebelerini askere göndermemek için elinden gelen gayreti gösterir. “Benim param olsa, hüsn-ü rızamla, böyle kıymettar kardeşlerimin her birisini askerlikten kurtarmak için bedel-i nakdiye bin lira kadarda olsa verirdim” diyerek talebelerini askerlikten kurtarmanın yollarını aramıştır. Nursi’nin esaret, sürgün ve istibdatın zirve yaptığı ve vicdan-ı red kavramının henüz hayat bulmadığı bir dönemde zikrettiği bu sözler açıktan vicdan-ı reddi tavsiye etmese de talebelerini peygamber ocağına! Göndermek istemediğinin açık bir delildir. İnsanlık tarihinin ortak birikimleri ve tamamlanmayan bir değer olarak karşımızda duran insan hakları literatürüne yeni girmiş bulunan vicdani ret kavramını korkmadan medeni bir şekilde tartışılması gerekir. Bu tartışmayı da en çok yapması gerekenlerin Nur talebeleri olduğu düşüncesindeyim. Çünkü Said Nursi, Risale-i Nur hareketinin misyonundan birini hatta en önemlisini; bin yıldan beri rahnelenmiş bulunan vicdan-ı umumi ve efkarı ammeyi tedavi etmek, bozulmaya yüz tutmuş vicdanı bozulmaktan kurtarmak olduğu söyler. Bu tartışmayı, siyasi cereyanlardan bağımsız bir şekilde yapabildiğimiz takdirde Hz. Ali’nin talebeliğini ve Gavsı Azam’ın (k.s) desteğini kazanmış oluruz. Aksi tutum dar ağacı denen kabir istasyonunda ebede giden şimendiferi beklerken zillet altında ab-ı hayatı yudumlamaya devam ederek sırların ortaya çıkacağı günü beklemeye devam edeceğiz. O gün zihin kodlarımızı değiştirmek istesek de değiştiremeyiz..

    Aksiyoner Hukukçular Derneği Genel Başkanı
    14 Ara. 11, Taraf

  22. nisanyan1.blogspot.com/2009/02/turkiyeye-ordu-lazm-m.html

    nisanyan1.blogspot.com/2009/07/asker-nasl-duzeltilir.html

  23. AK Partili Alaboyun: “Zorunlu askerlik kalkmalı”

    Afyonkarahisar’daki patlama ve artan terör olayları nedeniyle askerlik uygulamasının masaya yatırılması gerektiğini söyleyen AK Partili Ali Rıza Alaboyun, “Ordu tamamı gönüllülerden oluşan bir yapılanmaya gitmelidir” dedi.

    NATO Parlamenterler Asamblesi (NATOPA) Türk Grubu Başkanı ve AK Parti Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun, zorunlu askerlik uygulamasının bir an evvel kalkması gerektiğini ifade etti.

    Alaboyun, yaptığı yazılı açıklamada, son yıllarda yaşanan terör olayları ve Afyonkarahisar’daki patlamanın Türkiye’de zorunlu askerlik uygulamasını masaya yatırmayı zorunlu kıldığını belirterek, ”Türkiye zorunlu askerlik uygulamasından bir an evvel vazgeçerek yerine çağdaş ve demokratik ülkelere olduğu gibi askerliğin kariyer meslek olarak yapıldığı, tamamı gönüllülerden oluşan yeni bir yapılanmaya gitmelidir” görüşünü savundu.

    Türkiye’nin, demokratikleşme ve şeffaflaşmaya rağmen ordu ve askerlik konularının konuşulmasının hala tabu olduğu ülke konumunda bulunduğunu ifade eden Alaboyun, bu tabu nedeniyle üniversitelerde ordunun yapısı, askerlik, terörle mücadele gibi konularda akademik çalışmalar yapılamadığı ve uzmanlaşmanın olmadığını kaydetti.

    ‘BEDELİ YOKSULLAR ÖDÜYOR’

    NATO ülkeleri içinde zorunlu askerliği en katı uygulayan ülkelerin Türkiye ve Yunanistan olduğunu vurgulayan Alaboyun, ”İnsanımız askerliği, ‘her Türk gencinin yapması gereken vatan borcu’ olarak görmesine rağmen bu borcun daha çok alt gelir grubu insanlar tarafından ödendiğini görmekteyiz” dedi.

    ‘SİSTEM TIKANMIŞ DURUMDA’

    Askerlik çağına gelmiş her gencin askere gitmesini mecburi kılan zorunlu askerlik sisteminin tıkanmış durumda olduğunu ileri süren Alaboyun, ”Türkiye, içinde bulunduğu ve terörle mücadele ettiği coğrafyayı dikkate alarak askeri yapılanmasını yeniden ve hızlı şekilde ele almalı. Kararlı duruş ve bir takım düzenlemelerle zorunlu askerliği tamamen kaldırabilecek altyapı oluşmuştur. Gönüllülerden oluşan profesyonel orduya geçiş sürecinde harcamalarda kısmi artışlar olmuşsa da daha sonra sistemin oturmasıyla ABD dahil bir çok NATO ülkesinde savunma harcamaları ve personel giderleri aşağıya çekilmiştir” görüşünü belirtti.

  24. Nihai hedefi “piyasa toplumu” olan AKP’nin, organik aydınından inciler:
    http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1348042681&year=2012&month=09&day=19

  25. ZORUNLU ASKERLİK KALDIRILSIN

    Bayram ZİLAN

    Milat GAZETESİ

    Çok sık kullanılır, duymuşsunuzdur, “gençler, bu ülkenin yarınlarıdır” derler hep. Bu sözü özellikle sıkıcı protokol konuşmalarında çok işitmişsinizdir. Oldum olası bu söze muhalifimdir. Gençler neden bu ülkenin bugünü değil de, yarınıdır? Gençleri bu ülkenin “bugünü” yapamayanlar, “yarını” nasıl yapacaklar? Yarından kasıt yaşlılık dönemi midir? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Fakat her ne olursa olsun gençlere olan bu bakış açısının birinci nedeni güvensizlik, ikincisi nedeni ise Türkiye’nin geçmiş hafızasıdır.

    AB ve AB adayı ülkelere kıyasla en genç nüfusa sahip olan bir ülkede, gençlerin bürokrasi, STK, siyaset kurumu, iş dünyası ve medya gibi alanlarda kendilerine yeteri kadar yer bulamaması, o ülkede “genç nüfus” potansiyelinin iyi kullanılmadığını veya bu hususta yanlış bir strateji uygulandığını gösterir.

    Türkiye özelinde bu yanlış stratejilerin başında doktriner, tek tipçi eğitim sistemi gelir. Anaokulundan üniversiteye kadar bütün çocuklar/gençler bu tedrisattan geçer. Sonra “resmi ideolojinin” ikinci tedrisat dönemi olan “zorunlu askerlik” dönemi başlar. Hayat 25-30’lu yaşlara kadar -bir yarış atı gibi- sürekli koşuşturmaca içerisinde geçer.

    Ne var ki, bu tablo 2000’li yıllardan itibaren değişmeye başladı. Küresel kapitalizmin sınırsızlığı, bilgiye erişimin kolaylaşması ve iletişim teknolojilerindeki müthiş ilerleme dünya ülkelerinin kadim dengelerini alt üst etti. Yaşama biçimleri, değerler, kültürler, tüketim tarzı tamamen değişti. Dahası ekonomik, sosyal ve siyasal talepler, beklentiler, hak ve özgürlük mücadeleleri, demokratik ve legal bir zemine kaydı.

    Türkiye’de bu değişim 2003’lü yıllardan itibaren hissedilmeye başlandı. Eğitim sistemindeki doktriner ve tek tipçi anlayış -yavaşta olsa- değişmeye başladı. Mühendis devlet anlayışından vazgeçildi. Okullardaki katı resmi bireycilik anlayışı yerini her geçen gün biraz daha sivil bireyciliğe bırakıyor. Eğitimde değişim halen devam ediyor. Ancak gençleri doğrudan ilgilendiren ve etkileyen ikinci önemli konu olan “askerlik sistemi” henüz değiştirilemedi. Bu ülkede halen zorunlu askerlik diye “zor” bir uygulama var.

    Birçok ülkede zorunlu askerlikten profesyonel askerliğe geçildi. Artık askeri hava araçları “insansız”. Orduların gücü, insan gücüyle ölçülmüyor. Dünya, caydırıcılığın asker sayısında olduğu dönemi çoktan kapattı. Orduların kuvveti, profesyonellikle, teknolojiyle, ateş gücüyle doğru orantılı. Bütün bu gerçekliklere rağmen gençler için çok uzun bir zaman dilimi olan 12 aylık bir süreyi “zorunlu kılmak” tam anlamıyla gençliğin “bugününü çalmaktır”

    “Diğer ülkelerde terör mü var, onlar için zorunlu askerliği kaldırmak kolay, Türkiye’de terör var, o yüzden zorunlu askerlik uygulaması devam etmelidir” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat bu argümanlarınız gerçekçi değil. Etkin bir terörle mücadele 1-2 ay askerlik eğitimi görmüş çocuklar tarafından değil, profesyonel, donanımlı askerler tarafından yapılabilir. Bugün artık, yüzlerce acemi askerin yapacağı arama-tarama faaliyetini bir İnsansız Hava Aracı (İHA) tek başına yapıyor. Önemli olan insan gücünü, tam donanımlı profesyonel bir güce ikame ettirebilmektir.

    Bütün bu nedenlerden dolayı, Türkiye’deki “zorunlu askerlik sistemi” kaldırılmalı, yerine “profesyonel askerlik sistemi” getirilmelidir. Geçiş sürecinde ise, birikimi azaltmak için 25 yaş ve üzerine, 15.000 TL’yi geçmeyecek şekilde “bedelli askerlik” hakkı tanınmalıdır.

    Bedelli askerliği bekleyen 600 bin genç bulunmaktadır. Aileler de hesaba katılırsa beklenti içerisinde olan insan sayısı 3 milyonu aşmaktadır.

    Bu talebin karşılanması esnasında dolaşıma giren “zengin-fakir ayrımı” söylemi gerçeği yansıtmamaktadır. Bedelli askerlik bekleyenlerin büyük çoğunluğu ailesine bakmakla yükümlü, kıt kanaat geçinen gençlerdir. Kaldı ki “zengin”lerin nerede, hangi koşullarda askerlik yaptığı/yapmadığı kamuoyunda sürekli tartışma konusu olmuştur.

    Ezcümle; gençlerimizin sivil toplum kuruluşlarında, siyasette, medyada ve iş dünyasında daha çok yer alması gerekiyor. Fakat “askerlik” bütün bu alanlarda yer almalarını, gelecekle ilgili plan yapmalarını, düzenli bir hayat kurmalarını, hatta bütün bunların hayalini bile kurmalarını engelliyor.

    Bu engeli önce “bedelli askerlik” formülüyle, sonra da “profesyonel askerlik sistemi”ne geçerek tamamen kaldırmalıyız.

    Bunu yaptığımız gün, Türkiye gençliği bu ülkenin sadece yarınları değil, “bugünü” de olacak.

    Unutmayın. Türkiye’nin yarınları da bugünkü gençlerdir.

    O halde geçmiş hafızanızı resetleyin, gençlere güvenin, onların hayallerinin önündeki bariyerleri kaldırın.

    Lütfen…

    http://duzceyerelhaber.com/bayram-zilan/30243-zorunlu-askerlik-kaldirilsin

  26. Bir Müslüman bedelli askerliğe başvurabilir mi?

    Soru:

    Bir Müslüman bedelli askerliğe başvurabilir mi
    Başvurursa kafir olur mu? Oluyorsa neden olmuyorsa neden (ayrıntısı)
    Bedelli askerlik prosedürü aşağdaki gibidir:
    1- kimlik bilgileri
    2- yukarıda kimlik bilgileri olan mükellef 1111 kanunun 46. Maddesi gereği bedelli askerlik başvurusu kabul edilmiştir
    3- (başvuruyu yapan) ben bedelli askerlik yapmak istiyorum
    İmza

    Yukarıda yazılı maddeler şöyle
    1111 Türkiye cumhuriyeti tebası olan her erkek bu kanun mucibince askerlik yapmaya mecburdur

    “GEÇİCİ MADDE 46- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış, 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle (bu tarih dâhil) 30 yaşından gün almış ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa tabi yükümlüler, istekleri halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde askerlik şubelerine başvurmaları ve 30.000 Türk Lirası parayı ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılırlar. Başvuruda bulunanlar, öngörülen miktarı başvuru sırasında def’aten ödeyebilecekleri gibi, yarısını başvuru sırasında diğer yarısını ise başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde de ödeyebilirler.”

    Prosedürü aşağı yukarı böyle son olarak verdikleri belgede ise:
    Bu belge yukumlunun isteği üzerine verilmiştir. kimlik bilgileri Bu şahsın askerlik yönünde bir sakıncası yoktur Muafiyet bilgileri bedelli

    Kısaca bedelli askerlik baş vurusu yapıla bilir mi yapılmazmı bu prosedürü baz alırsak Allah rızası için acil cevap bekliyorum

    Cevap:

    BEDELLİ ASKERLİĞİN HÜKMÜ

    Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla,

    Burada ele alınan “askerlik” kavramından kasıd tağuti düzenlerin bünyesindeki silahlı kuvvetlere intisap etmek ve oranın rütbeli veya rütbesiz bir neferi olmaktır. Küfür olan şey budur. Bu hususta kısa veya uzun dönem, paralı veya parasız, mecburi veya gönüllü olarak yapmanın bir farkı yoktur. Keza askerliğin içinde işlenen diğer küfür amelleri (yemin töreni, küfür merasimleri gibi) olmasa da kişi sadece tağuti nitelikteki bir orduya intisap edip karartılarını çoğaltmakla dahi küfre girer. Hatta bizzat katılmasa dahi sadece oraya adını yazdırıp kaydolsa veya sadece o küfri orduya girmeye niyet etse yine kafir olur. Bütün bunlardan ancak “ikrah” yani gerçek bir zorlama hali müstesnadır.

    Tevhid akidesini yüzeysel de olsa idrak etmiş olan herkesin bildiği gibi kişi küfür amelini işlemese dahi sırf o küfür ameline rıza gösterse, buna niyet etse veya sırf diliyle o küfür amelini işlediğini, işleyeceğini söylese dahi kafirdir. Yukarda bahsettiğiniz prosedürde ise kişi bedelli askerlik yapmak istediğini beyan etmektedir. Velev ki bu ibare olmasa bile zaten bu başvurunun bizzat kendisi küfürdür.

    Şafiilerden, Kifayet’ul-Ahyar adlı eserin müellifi Ebubekir b. Muhammed ise şöyle demektedir: “Küfre azmetmek hemen o andan itibaren küfürdür. Kişi, kâfir olayım mı diye tereddüt ederse o anda kâfir olur. Keza küfrü gelecekle olacak bir işe talik etmek de, o anda küfürdür.”

    Aliyy’ul Kari ise Fıkhul ekber şerhinde şu fetvaları nakletmektedir:

    “Hulâsat’ül-Fetâvâ”da şöyle yazılmaktadır: “Yüz sene sonra kâfir olmaya niyetlenen kimse şimdiki durumda da kâfirdir.”

    Bahsettiğiniz bedelli askerlik uygulamasında -yukarıda altı çizili yerde de açıkça görüleceği üzere- söz konusu parayı ödeyen kimse “askerliğini yaptı” olarak kayıtlara geçmektedir. Kişi de kendisi hakkında bu ibarenin kullanılmasına rıza göstermektedir. Prosedürden anlaşıldığı kadarıyla bu da tıpkı uzun veya kısa dönem askerlikte olduğu gibi askerliğin farklı bir çeşididir. Dolayısıyla Mekke’ye hicret etmek için bütün malını kafirlere veren Suheyb bin Sinan (ra)’ın olayında olduğu gibi tağutlara para verip karşılığında küfür bir amelden kurtulmak gibi değerlendirilemez. Çünkü burada kişinin küfür olan bir ameli farklı bir yoldan işleyip bir de kendisine küfür isnad edildiği halde sessiz kalması sözkonusudur.

    Molla Aliyy’ul Kari’nin “Fıkh’ul Ekber Şerhi” adlı kitapta naklettiğine göre “El-Cevahir” adlı kitapta, şöyle yazılmıştır: “Bir müslümana: ey kâfir, ey mecusî, ey yahudi, ey hıristiyan, diye seslenilse o da: Efendim, cevabını verse kâfir olur.” “Fetâvâ-i Kadıhan”da da şöyle denilmiştir: “Eğer böyle ise, benden ayrıl, dese, kâfir olmaz. “Muhit”de şöyle deniliyor: Böyle ise, benimle oturma derse doğrusu kâfir olur. Yine Fakih Ebû Bekr el-Belhî’nin söylediğine göre, bir kimseye: Ey kâfir, denilse ve o söyleyen kişi de sükut etse, kâfir olur.

    İbn Hazm (rh.a) el-Fisal adlı eserinde şöyle diyor: “- Küfür sözünü bir yerden okuyan veya şahitliğini anlatan veya hikaye tarikinden nakleden kimse ve de ikrah altında olan kimse hariç-Her kim küfür izhar ederse bu kişinin kafir olacağı hususunda ümmet icma etmiştir. Rasulullah’ın hükmü de budur. Kur’an nassları da küfür sözü konuşan kimsenin kafir olacağına delalet eder.”

    Şeyh Suleyman bin Abdillah Al’uş şeyh de “Delail” adlı eserinde şöyle demektedir: “Alimler, şaka yollu da olsa küfür sözü konuşanın kafir olacağında icma etmişlerdir. Peki ya korkudan ve dünya sevgisinden dolayı küfür izhar edenlerin durumu nasıldır?”

    Netice olarak; bedelli askerlik başvurusu yapmanın bizzat kendisi küfürdür. Kişi bu başvuruyu yaptıktan sonra ister askeri eğitime tabi olsun, ister olmasın bunun bir farkı yoktur. Prosedürdeki ibareleri imzalamasa da veya tahrif de etse yine değişen bir şey olmaz. Bunları ancak imanın ve küfrün ne olduğunu bilen ve de gerçekten iman etmiş olan kimseler idrak edebilir. Allah en doğrusunu bilendir.

    http://www.muwahhid.info/makale.php?id=54&baslik=bir-musluman-bedelli-askerlige-basvurabilir-mi

Comments are closed.