Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Toplumsal Mücadelede Tarihi Momentler…

Seçimler, Siyasi Tahlil

 

 

Dün yazdığım, “AKP’ye Bir Seçim Yenilgisi” yaşatmak yazısı epeyce tepki çekti. Bu tepkilerin bir kısmı, AKP’nin siperlerinde mevzilenmiş, kısmen DSİP, kısmen anarko-AKP eğilimli kişilerden geldi; diğer bir kısmı ise, devrimci toplumsal mücadelenin en sağlam unsurları olan anarşistlerden, sol komünistlerden ve genel olarak sol eğilimdeki arkadaşlardan. Tabii ki, tamamen zıt güdü ve endişelerle…

Tabii ki, DSİP eğilimliler ve anarko-AKP’liler aleyhimde bir kampanya yürütmek için ellerine iyi bir fırsat geçtiğini düşündüler. Belki de dünkü yazımda yer alan, “düşmanın yapmanı istediği şeyi yapma” kuralını kendime uygulamalıydım. Ama dürüstlük gereği bunu yapmadım. Politikacı değilim. Bu bakımdan söyleyeceklerimin aleyhime kullanılacağını bile bile, onların, “bakın MHP ve İP’e oy verilmesini savunuyor, işte ulusalcı-anarşist bu, dememiş miydik” diye ayağa kalkmalarına yol açacak sözleri yazmaktan çekinmedim. Demagoji yapmak yerine, önerinin içeriği üzerinde samimiyetle düşünmüş olsalardı, “AKP’yi alt edecek aday MHP’li veya İP’liyse onlara da oy verilebilir” mealindeki önerimin, aslında özellikle MHP’ye ağır bir darbe anlamına geldiğini görebileceklerdi. Benim önerim hayata geçecek olsa, MHP’nin bugünkü, yüzde 20’lere yakın oyunun yüzde 5’e düşeceğini, İP’in ise son derece düşük olan oylarının sıfıra tekabül edeceğini görebileceklerdi. Bu kişiler, eğer, “bu öneriyle oyların CHP’ye akmasını sağlamaya çalışıyor” deselerdi gerçeğe daha uygun bir şey söylemiş olacaklardı. Niyetim bu olmamakla birlikte, önerimin en fazla CHP’nin işine yarayacağını ben de biliyorum. Fakat benim açımdan parlamenter partiler arasında önemli bir fark olmadığından CHP’nin geçici olarak güçlenecek olması da umurumda değil doğrusu. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi, benim amacım, öncelikle AKP’nin önümüzdeki yerel seçimlerde yenilgiye uğratılması. Bunun neden bu kadar önemli olduğunu, yazımın son bölümünde anlatmaya çalışacağım.

AKP yanlısı “solcu”ların ya da “anarko”ların itirazlarına pek kulak asmam da, devrimci cephenin en sağlam unsurlarından gelen eleştirilere fazlasıyla önem veririm. Çünkü bu arkadaşların bakış açısı, her ne kadar dogmatik, hatta müteassıp öğeler içeriyor olsa da, devrimci duyarlılık açısından bir barometredir ve onlardan kopmak hiç işime gelmez. Bu yazıyı, esasen onları ikna etmek amacıyla yazıyorum.

Toplumsal mücadelede öyle bazı momentler vardır ki, toplumu bıçak gibi ikiye böler, toplumun ve toplumsal mücadelenin seyrinde bir kader anını temsil eder. Buna, 1930’lardan iki örnek vermek istiyorum: İspanya ve Almanya.

1930’lu yılların başında İspanya’da toplum keskin bir şekilde ikiye bölünmüştü: Bir yanda acil bir devrimden yana işçiler ve köylüler, diğer yanda ise devrimi şiddetle ezmek isteyen sağ blok. Burjuva cumhuriyetçileri ve liberaller ortada yer alıyorlardı. Sosyal demokrat partinin tabanındaki işçiler devrimden yanaydı, ancak liderleri (UGT sendikası ve Largo Caballero) devrimle cumhuriyetçi liberaller arasında hem bir köprü görevi görüyor, hem de yalpalıyorlardı. Şahsen Largo Caballero devrimden yanaydı ama bağlı olduğu siyasi partinin sağ kanadıyla dengeyi korumak için devrimci-cumhuriyetçi bir karışımı temsil etmekteydi.

İspanya toplumu devrimle karşı-devrimin kafa kafaya tokuşacağı ve kozlarını paylaşacağı bir döneme doğru hızla ilerlerken 16 Şubat 1936 seçimleri gelip çattı. “Sol gruplar Halk Cephesi’nin bayrağı altında birleştiler.” (Abel Paz, Halk Silahlanınca, çev: G. Zileli, Kaos-Yayın Kolektifi, 2. Baskı, 2011, s. 247) Anarşistler ne tutum olacaktı?

“Bütün muhalefet grupları son derece ılımlı bir program üzerinde anlaşmışlardı, bunun yanı sıra bütün adli ve siyasi tutuklular için af sözü de veriyorlardı. CNT, ülke çapında bir propaganda kampanyası başlatarak halkı, Halk Cephesi’nin tehlikeli aldatıcılığına kapılmaması konusunda uyardı, fakat bu propaganda 30.000 tutuklunun sorunuyla bir çelişki oluşturuyordu.” (Age, s. 248)

Gerçekten çelişkili bir durum vardı. Bir yanda, seçimlere katılmak ve Halk Cephesi’ne destek vermek, anarşist ilkelerin ihlali ve aynı zamanda devrimden reformizme doğru bir kayma anlamına gelecekti; diğer yandan, bu yapılmadığında ve klasik boykot tutumunda ısrar edildiğinde de bu, sağ blokun zaferine, sağın kolay yoldan devrimi ezmesine yol açacaktı. Ayrıca, eğer Halk Cephesi kazanırsa devrimin çok net bazı kazanımları olacağı da ortadaydı: 30 bin devrimci mahkûmun affı ve köylülerin toprakları işgal ederek devrimi başlatmalarının önündeki engellerin kalkması.

“Plenumun seçimler hakkındaki benimsediği tavır ise, CNT’nin her zaman savunduğu ‘klasik boykotçu çizginin’ onaylanması(ydı)… Bu sonuçlar, teorik olarak CNT’nin geleneksel tavrına uygundu, fakat gerçekte insanlar oy kullanma düşüncesine soğuk bakmıyorlardı ve bu yüzden de her militan kararları kendi devrimci bilincine göre yorumluyordu.” (s. 251)

Abel Paz, burada diplomatik bir dil kullanmaktadır. Son cümlesi aslında, anarko-sendikalist CNT’nin, üyelerini oy kullanma konusunda serbest bıraktığı anlamına gelmektedir. Yani böylece CNT, kendi anarşist ilkelerinden taviz vermemiş görünecek, fakat üyeleri de gidip Halk Cephesi’ne oy verecekti.

“Santillan, toplantıda aşağıdaki yorumu yaptı: ‘Eğer biz, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde boykot tavrını onaylayacak olursak Gil Robles’in istediği diktatörlüğün zaferine yol açmış ve legal yoldan faşist bir döneme girmiş oluruz. Eğer solun zaferinin sağlanması için seçimlerin lehinde tutum aldığımızı açıklarsak – Soldaki insanlar tarafından bile – ilkelerimizi hafife almakla suçlanırız.’… Santillan’ın bu sözleri militanların çoğunun içinde bulunduğu kararsızlığı yansıtıyordu… ‘Yıllardan beri ilk kez’ diyordu Santillan, ‘açıkça konuşmaya cesaret ettik, hazır sloganlardan kaçınarak. Durum hakkında karara varmak için öngörümüzü kullandık, durumu bütün ciddiyetiyle ölçüp biçtik. Hepimiz ya da hemen hemen hepimiz  Solun yıkımının bizim de yıkımımız olduğunu biliyorduk! 1933’teki seçim kampanyasını engellemiştik ama işçilerin sağduyusu onları seçim sandıklarına itiyordu; yalnızca faşistleri hükümetten atmak ve mahkûmları hapisten kurtarmak istemeleri nedeniyle.” (s. 251-252)

Nitekim öyle oldu. CNT, 1 milyon üyesini oy kullanmakta serbest bıraktı ve bu bir milyon oy seçimlerin sonuçlarını belirledi. Halk Cephesi bu sayede kazandı. Halk Cephesi, elbette cepheci bir girişimdi ve sonuçta işçi kitlelerini devrimden reformizme çekmenin de aracıydı ama o somut durumda, onun kazanması, sağ bloku bozguna uğrattığı gibi işçi ve köylülerin devrimi fiilen başlatmalarını getirdi. Kitleler, daha hükümet kararnamelerini bile beklemeden hapishanelerin kapılarını açıp 30 bin devrimciyi salıverdiler; işçiler fabrikaları, köylüler büyük malikâne topraklarını fiilen işgale giriştiler. Bu devrimi önlemek için, Franko’nun bir darbe yapması gerekti.

Alman Komünist Partisiyle Sosyal Demokrat Partisi’nin arasındaki ölümcül rekabetin Almanya’da Hitler’in iktidara gelişini nasıl kolaylaştırdığını, hatta Nazilerin bu sayede iktidara gelebildiğini herkes iyi bilir. Bunu burada daha fazla uzatacak değilim. Ancak şunu da belirtmeliyim ki, Alman Komünist Partisi ve Sosyal Demokrat Partisi, 1933 yılında, son anda bile bir seçim ittifakına gitseydiler ya da bu iki parti arasında bölünmüş işçi kitleleri tabandan böyle bir birleşme bilinci gösterip oylarını aynı noktaya yığsaydılar, belki de faşizmin iktidara gelmesini önleyebileceklerdi. İşte Almanya’daki toplumsal mücadelenin böylesine kritik bir anıydı 1933 yılı.

Buradan, Türkiye’deki duruma geçebiliriz. Mart 2014 seçimlerini neden bu kadar önemli görüyorum?

AKP, 12 yıldır hüküm sürüyor bu ülkede ve gittikçe koyulaşan bir diktatörlüğü oturtmakta. AKP’ye bu on iki yıl içindeki en büyük direniş 2013 Mayıs-Haziran’ında gerçekleşen Gezi isyanı oldu ve AKP’yi gerçekten sarstı. Ancak, AKP kısa sürede toparlandı ve kaybettiği prestijini yeniden kazanmak ve iktidarını en azından bir on yıl daha uzatabilmek için stratejik bir karar aldı: Ne yapıp ne edip Mart yerel seçimlerini AKP’nin yeni bir seçim zaferine dönüştürmek.

Bunun için bütün olanaklarını kullanacaklardır. Halkın desteğini alabilmek için her türlü popülist tavizi vereceklerdir. Bunları burada tek tek saymayı gereksiz görüyorum ama bunu böyle yapacaklarına hiç kuşku yok. Hatta bonbon şekerleri şimdiden havada uçuşmaya başladı bile.

Bu açıdan, bu seçim, toplumun hayatındaki herhangi bir seçimden daha büyük bir önem kazanmış bulunuyor: AKP’nin zaferi ya da yenilgisi. Bütün güçler buna göre saflaşmaktadır.

AKP yeni bir seçim zaferi kazanırsa ne olur? Gezi isyanı ile yediği darbenin etkilerini hızla giderir, kaybettiği özgüvenini tazeler, iktidar olanaklarından yararlanarak güçlerini sağlamlaştırır ve iktidarını en az bir on yıl daha garantiye alır. “Bakın gördünüz mü, millet bana yeniden onay verdi” diyerek muhalefet güçlerinin üstüne daha fütursuzca yürür. Bazı arkadaşlar böyle bir durumun devrimci süreci hızlandıracağını düşünüyor olabilir, ancak unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var: Bugün Türkiye toplumundaki siyasal ve toplumsal mücadele esasen moral üzerinde yoğunlaşmıştır. Bir maç gibi düşünün. Morali bozulan kaybedecektir. AKP kazanırsa büyük moral kazanacak ve o moralle devrimci muhalefetin üzerine yürüyecektir. Elbette toplumsal muhalefet direnecektir ama bu direniş bir savunma savaşından öteye geçmeyecektir.

AKP seçimi kaybederse ne olur? Yani esasen kaybederse demek istiyorum. Örneğin birkaç şehrin büyük belediyesini kaybettiğini ve genel belediye sayısında da bir düşüş olduğunu farz edelim. İşte o zaman AKP büyük bir çözülme sürecine girecek ve toplumsal mücadelenin önü açılacaktır. Kısacası, böyle bir yenilgi, toplumsal mücadele açısından bir “lavaboaç” etkisi yapacaktır. Bazı arkadaşlar, böyle bir durumdan CHP’nin kazançlı çıkacağını, bunun da yeni bir burjuva iktidarının yolunu açacağını düşünüyor. Böyle bir durumun CHP’yi güçlendireceği bir gerçektir. Ama güçlenecek olan sadece CHP olmayacaktır; aynı zamanda Gezi hareketiyle temsil edilen toplumsal devrim mücadelesi olacaktır. Ayrıca unutmayalım ki, CHP’yi yükselten güçlerden bir kısmı da toplumsal devrim mücadelesinin bir parçasıdır ya da bu potansiyeli taşımaktadır. AKP’nin yenilgisinden sonra, toplumsal mücadelenin CHP şemsiyesi altında mı, yoksa devrimci bir muhalefet etrafında mı yürüyeceği konusu gündeme gelecektir elbette. Ben, AKP’nin yenilgiye uğratıldığı bir moral ortamda CHP ulusalcılığı ya da reformizmindense devrimciliğin daha fazla prestij toplayacağı kanısındayım.

Son olarak; seçim oyununa asla katılmak istemeyen arkadaşlara bir sözüm yok. Ben de onlar gibiyim. Büyük bir ihtimalle de genel seçimlerde boykot tutumunu savunacağım. Ancak Mart seçimlerinin özel bir durumu var. Sözüm, oy vermeyi bir ilke sorunu yapmayan ve oy kullanmayı düşünen arkadaşlara. Eğer oy kullanacaklarsa, AKP’yi yenilgiye uğratması en muhtemel adaya oy versinler. Ben, parti ve örgütlerin oluşturacağı bir cephe falan savunmuyorum. Zaten böyle bir cephe, bencil parti çıkarları dolayısıyla neredeyse imkânsız gibi bir şeydir de. Sadece oy vermeyi düşünen seçmenlerin bilincine ve sağduyusuna sesleniyorum. AKP’ye oylarınızla esaslı bir darbe indirin!

AKP’ye bir seçim yenilgisi yaşattığımızı düşünsenize… Ne şenlikli bir şey olurdu bu sandık bezirganlarını kendi oyuncaklarıyla yere çalmak.

 

Gün Zileli

4 Kasım 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

42 Comments

  1. Özgür

    Muhteşem bir yazı.. O beyinsizlerin sizin hakkınızda ne dediğini umursamayın. Hala AKP’yi CHP’den daha iyi görebilecek kadar kronik CHP düşmanları var…

    Yalnız yazıda bir yazım hatası var.. 1913 Mayıs-Haziran’ı değil 2013 olacak. sevgiler.

  2. Gün Zileli

    çok teşekkür. düzelttim.

  3. Utku

    Ilk yazı tamamen mantıksız gelmemeler birlikte hiç içime sinmemişti. Bu yazı da tam olarak kafama oturmasa da hala meseleyi biraz daha berraklaştırdı benim açımdan. Yalnızca MHP’li adayların geçmişi ve kimlikleri düşünüldüğünde seçim sonrası AKP’ye geçme ihtimallerini yüksek görüyorum. Özellikle bahsettiğin gibi bir yenilgi yaşarsa AKP merkez sağda birleşmek, bezirganlığı devam ettirmek adına bu adayların transferi için her yolu demeyecektir kanısındayım.

  4. özgürlükçü

    yuh artık devleti elinden alınanların devletçi pati chp seni aday yapsın HDP nin karşısına çık da boyunun ölçüsünü görelim.hürriyete baş yazarlıktan sözcüye terfi edersin hem toplumsal devrimcilikten dem vuracaksın hemde gayrımeşru sistemin partisine oy verin deyip sistem yalakalığı yapacaksın bu sitede eleştirdiğin murat belgeden ufuk urasa roni den cengiz çandar doğan tarkana hepsinin gerisine düştüğünü kanıtladın o eleştirdiğin hepsi yerel seçimde sistemin alternatifi özgürlükçü toplumsal devrimcilerin partisi HDP ye oy vereceğine eminim sense chp ye kendinin oy vermesi utancınıda aşıp anarşistlerde chp ye oy verin çağrısı yapabilmen devrime ihanettir ne biçim anarşi bu utan?

  5. Nidal

    Seçim bezirganları kendi oyuncakklarıyla yere çalınsaydı seçim denen şey çoktan tarihe karışırdı.AKP kazansın istiyorum. O bizi birleştiren tek öğe. Batının siyasi desteği ve Arapların sıcak parasıyla bugüne geldi şimdi dengler değişiyor. AKP yi biz yenmemiz lazım seçimler değil.Radikal pencerden bakmıyorum sabır penceresinden bakıyorum.

  6. Gün Zileli

    evet, böyle bir ihtimal var ama bu da o kadar önemli değil. Önemli olan, seçim sonuçları yayınlandığğında AKP’nin şu kadar belediyede başarısız olduğunun ortaya çıkması.Ona bakarsan CHP’den, şuradan buradan da transfer yapabilirler.

  7. Anonim

    bugünkü yazı gerçekten açıklayıcı olmuş ,mhp’nin pek de karlı çıkmayacağı ve chp’nin kazançlı çıkacağının kabulu halinde de bunun sonuçlarının aslında çok da önemli olmayacağının açıklanması yerinde . özellikle moralle ilgili olan kısıma da katılmamak çok zor . güzel bir analiz olmuş tebrikler

  8. mikail firtinaci

    Sevgili Gun yoldas,

    Tavrinizi tarihsel orneklerle aciklama cabaniz cok olumlu. Bu tartismayi derinlestirmek gerek kesinlikle. Salt bir taktik meselesi degil, gelecek devrimimiz icin onemli boyutlari var bu tartismanin. O yuzden tarihsel ornekleri cok ciddi bir sekilde inceleyelim.

    Oncelikle yazinizda ki onemli olgusal hatalara deginelim:

    1- Subat 1936 Ispanya secimleri bir devrim sonrasinda olmus gibi yazmisiniz. Bu dogru degil. Subat 36 secimleri 1931 de kurulmus cumhuriyetin 2. secimidir. Cumhuriyet iscilere, yoksullara, koylulere hic bir vaadini gerceklestirmemis, dahasi fasist generallerin, monarsistlerin ve katolik yobazlarin konumlari saglamligini korumustur.

    2- Secimlerde CNT’nin tavrini sanki cok dusunulup tasinilmis politik bir hamle gibi sunuyorsunuz. Bu dogru degil. CNT 1936’da ic savas oncesindeki son genel kongresinde, politik sorunlari degil daha cok nudizmden vejeteryanliga kadar degisen bir skaladaki onemli, fakat politikadan bir o kadar uzak meseleleri tartisiyordu. CNT, gelmekte oldugu belli olan fasist ayaklanmaya dair hic bir ciddi hazirlik yapmamistir.

    3- 1936 Secimleri bir devrimi degil, fasist ayaklanmayi dogurmustur. Fasist ayaklanma Barselona, Madrid, Bilbao, ve Valensiya gibi isci ve koylu radikalizminin koklu ve guclu oldugu bolgelerde kendiliginden durduruldu. Ama bunun hemen ardindan, anarsistler ne yapacaklarini bilemediler. Cunku hazirliksizdilar bu duruma. Ve liberallerde stalinistlere genis bir cumhuriyetci koalisyonun agina dustuler. Unlu anarsistler “iktidari” bunlara emanet ettiler. Sizin bahsettiginiz “devrim” ise bizzat bu gucler tarafindan durduruldu. Fasistlerin fabrika ozyonetimini veya kollektifleri bastirdigi BUYUK BIR TARIHSEL HATADIR. Bunu yapan bizzat cumhuriyetin gucleridir. Ve anarsistlerin liderligi bu surecte tamamen sessiz kalmistir.

    Neden mi? Cunku Durruti’nin dedigi gibi herseyden onceki hedef olarak cumhuriyetin savunusunu benimsemislerdir de ondan. Sonucta da fasistlere gerek kalmadan 1937’de barselona gibi yerlerde stalinistler coktan “duzeni” saglamis, radikal devrimcileri hapsetmis, orgutleri bastirmistir.

    Almanya orneginiz de hatali ne yazik ki. Almanya’da naziler 1933 secimlerinde sizin AKP’yi devirmek icin medet umdugunuz gucler sayesinde iktidara gelmistir. Yoksa oy orani %33’te kalmisti ve hukumet kurmasi icin Liberallerin destegini almisti. Kaldi ki Almanya’da devrimci bir durum zaten olmustu. 1918’de Almanya’da krallik devrilmisti. Fakat bu devrimin radikalleserek, devrimci Rusya ile birlesmesine engel olanlar bizzat sosyal demokratlardi. Noske ve Scheideman adli iki serefsiz sosyal demokrat lider, freikorps adli paramiliter gruplari kullanarak devrimi gerektiginde silahla bastirdilar ve Nazilerin iktidarina giden yolu acmis oldular. Isci sinifinin sosyalist ve radikal bir cozume olan guvenini yikan bu ihanetin bedeli, pasif bir parlamentarizmin “moral” egemenligi olmustur. Sonrasinda SDP’nin kurdugu bu freikorpslar nazilere de hizmet etmis, onlarin siyasi aygiti olmustur.

    Guncel siyasi analizine gelirsek, orada da tarihsel orneklerden yanlis sonuclar cikardiginizi dusunuyorum yoldas;

    1- Turkiye’de siyasi dengelerin moral uzerine kurulu oldugunu soylemissiniz. Bana kalirsa Gezinin gosterdigi bir sey varsa o da turkiye’de siyasi gucun zor, baski, ve para uzerine kurulu oldugudur.

    2- Secimler de AKP’nin aldigi destek moral bir destek mi? Bunun uzerine mi kurulu AKP iktidari? Hic sanmiyorum. Ilkin ozellikle isci, issiz, yoksul ve mulksuzler neden AKPye oy veriyor; cok acik ki “kotununun iyisi” gibi gozuktugunden. 2002’ye gidin ve Kemal Dervisin krizin yukunu bizim sinifimizin sirtina bindiren reformlarina bakin; orada neden AKPnin oy aldigini gorursunuz. Bu reformlari yapan merkez sag/sol/fasist ittifak ilk secimde un ufak oldu. Elbette kendinden menkul siyasi analistler bunu halkin dinine ve geleneklerine falan baglamis olabilir, ama AKP kadrolari gibi yetersiz ve basiretsizi zor bulunur. Tarihi “karizmatik” kisilerin yapmadigini da biliyoruz.

    3- O halde hic bir siyasi buyu, hic bir iradi caba secimlerin dogasini etkileyemez bunu acikca kavramamiz lazim. Cunku secimler temelde somurunun ve baskinin kilifinin secimidir. Her ne kadar zulumcu olsa da, AKP en azindan henuz tam ve genel bir kriz partisi olmamistir. Digerleri ise hem kriz hem zulum partileridir.

    Bu demektir ki, AKP’nin degismesi icin genellesmis bir kriz gerekiyor. Bu demek degil ki umudu ekonomik zorluklar da ariyorum. Hayir! Tersine AKP’nin esas temsil ettigi sey burjuvazinin mulksuzlere saldirisini 2002’den beri durdurmus olmasidir. AKP her ne kadar sagci olsa da, mulksuz ve proleter kitlelere karsi gercek bir saldiri orgutleyebilecek kapasite de bir parti degil. Turkiye siyasi islamciligi hic bir zaman bu kapasite de olmadi. AKP bir yagma ve talan partisi sadece ve ilk toplumsal ve ekonomik kriz de cokmeye aday. Gezi de ellerinin ayaklarinin nasil dolandigini gorduk.

    O yuzden simdi, vakit gecirmeden bir sonraki isyan dalgasina hazirlanma vakti. Simdi secim oyunlari ile oyalanma degil, orgutlenme, baska bir dunya persketifini somut bir programa donusturme vakti. Gelecekteki ayaklanma da Gezi’de ki gibi sasirmamak icin siyasi taktik ve stratejiler uzerine dusunme vakti. Artik secim oyununu bir kenara birakalim ve anarsist, marxist bir arada kurulacak devletsiz komunist dunyanin omrumuz icinde gerceklesmisini saglamak icin elimizden geleni yapalim derim ben.

    saygilar

  9. Anonim

    Kısaca iti ite kırdıralım diyorsunuz, ben de böyle düşünüyorum ve belki bunu bu şekilde ifade edersek CHP/MHP/İP yandaşlığı suçlamalarının ne kadar yanlış olduğu daha iyi anlaşılabilir.

  10. sigara

    Pis bir huyum var, “bir çocukluk hastalığı” diyebilirim. Eğer bir çete bir araya gelerek savunmasız bir kişinin üstüne çullanmış hırpalıyorlarsa, ben o hırpalanmaya çalışılanın yanında olmalıyım, hep de öyle olmuştur. İşte Gün Zileli’nin yukarıdaki yazısını okuduğumda da aynı duygularım kabardı. Bu namertçe saldırıyı yapanlara karşı duvar olurum. AKP’nin goygoycu piyonlarına geçit yok arkadaş! İşte o kadar…
    Seçimler konusunda ise şunu söylerim: Hiçbir seçime inanarak, oyum bir mevzi olur diye katılmadım. Bunun pis bir oyun olduğunu bilirim. Fakat, son zamanlarda otoriter-totaliter devletin şampiyonu AKP’yi geriletmek için her şeyin mubah olduğunu düşünüyorum. AKP’nin minör yardakçıları da seviyesizliklerini yaslandıkları majör iktidara borçludurlar. AKP’nin ve yardakçılarının gerilemesi hepimizin biraz soluklanması için alan açacaktır. En büyük düşman onlardır. Diğerlerini onayladığım için söylemiyorum elbette. Aşırı merkezi iktidarın parçalanması için, özgürlük taleplerinin canlı kalması için AKP ile mücadele önceliklidir.

  11. Anonim

    Gün zileli mektup sahibini Özgürlükçü bir hışımla geldi geçti peh peh:)

  12. M. Barış Gümüşbaş

    Sayın Zileli, yazdıklarınıza sonuna kadar katılıyorum; keşke dar grup çıkarları kenara bırakılabilseydi de, yerel seçimlere ortak cephe ve adaylar etrafında girilebilseydi. Hadi ilkesel olarak (ben kabul etmesem de) seçimleri boykotu anlarım da, hem seçimleri kendimize açabileceğimiz bir hareket alanı açısından bile önemsemeyip küçümseyerek, hem de seçime girip herkesi kendi dükkanına çağırmak, küçük burjuva esnaf mantığından başka birşey değil…..

  13. mikail firtinaci

    Bsunu da eklemek istiyorum; elbette rejimin soldaki polisi dsip veya anarko-liberallerin hakaretlerini hic bir sekilde kabul etmiyorum. Nacizane elestirilerimin sebebi, devrim yolunda butun sinif mucadeleci anarsistlerin ve sol komunistlerin bir arada yurumesini istememden.

  14. Dinle Burjuva!!

    Gün Zileli İspanya ve Almanyada tolumsal ve siyasal çelişmeler o kadar keskinleşmişti ki halk cephesi teorileri bu çelişmeleri yamayarak çözebileceini sanmıştı peki sonuç faşizm Fransa ve italyayı saymıyorum… Devrim karar verme ve uygulama meselesidir verilmeyen kararlar faşizmi getirdi ve Burjuvazinin siyasal egemenliğini sağlamlaştırdı. Lenin ispanya da fransa da italya da almanya da ne olacağını gördü.. Asıl mesele CHP ye oy verip merkez sağı çözmekse bu politikadır olabilir ama benim gördüğüm dönüp dolaşıp hep chp’ye gelme meselesi işin özü bu.. Konjöktür meselesi olmaktan çıkıp bir kural olması.
    Yazınız da bir çok çelişki var “Fakat benim açımdan parlamenter partiler arasında önemli bir fark olmadığından CHP’nin geçici olarak güçlenecek olması da umurumda değil doğrusu.” olmalı eğer bu yazıyı yazdıysanız olmalı yoksa sorumsuzluk ve keyfilik anlamına gelir ya da yazmamalısınız. Ya da geçici olacağına nasıl karar veriyorsunuz. Parlamenter partiler arasında fark yoksa akp’ye karşı chp ye oy vermeye çağrısı neyin nesi vb

  15. diren ayol

    cancaazım sende bujiler iyice yanmış. yazdığın kitarplara dön bi daha oku bence..

  16. Gün Zileli

    gerçekten kalbimi kırdınız. üzüldüm.

  17. Gün Zileli

    bunları birkaç kere açıkladığımı sanıyorum. Size söyleyeceğim şudur: Bir önerinin yanlışlığı değil, yanlış da olsa bir öneri atma cesaretini kırmak en büyük yanlışı oluşturur. Bu tür öneriler ortaya atılıp tartışılacaktır ki, en doğru olan ne ise o bulunsun. Ama ne yazık ki, bizim sol da anarşistler de bu kültürden yoksun. Bu kültürden yoksun oldukları için de asla yanlışlardan kurtulamıyorlar. Ben bir öneri ortaya attım. Seçimlere daha var. Bunu tartışmak ve eleştirmek yerine mahkûm etmek doğru bir tutum mu?

    Parlamenter partiler arasında evet fark yoktur. ama bugünkü durumda AKP bir diktatörlük halini almıştır. Bu yüzden AKP ile CHP’yi bir tutmak kolaycılık olur. Bununla birlikte, genel seçimlerde CHP’ye oy vermenin ya da genel olarak oy vermenin yanlış olacağını düşünüyorum. Genel seçimler boykot edilmelidir. Ama yerel seçimlerde durum farklıdır.

  18. sigara

    AKP ile diğer bütün sistem partilerini aynı kefeye koyup eş düzeyde değerlendiren, gerçekte bastırılmış duygularla AKP’ye toz kondurmak istemeyen, hiçbir politikası-stratejisi olmayan, buna karşılık muhalif nitelikteki her türlü somut öneriye her fırsatta bozguncu, mahkum edici bir tavırla yaklaşan akıl sahipleri AKP’nin giderek azgınlaşan totaliter uygulamalarından da sorumludurlar. Genel veya yerel oyu reddettikleri için değil, ama düşmana karşı pasif kalıp, olası bir müttefike karşı ise saldırgan poz takındıkları ve böylece azgın iktidarın değirmenine su taşıdıkları için bu ağır sorumluluğun altında ezilecekler bir gün.

  19. özgürlükçü

    yuh artık bookchin dende hiç bir şey öğrenememişsin 1, ve 2. devrimleri yapan toplumsal devrimci sınıflardan sürekli devrimlerini sistemin efendilerinin partileri devrimci sahte kılıkla çalmasının sonucu asıl toplumsal devrimciler ve anarşistlerin 3. devrim arayışını bookchinden öğrenmedinmi? 3. devrimin ve gerçek özgürlükçü toplumsal devrimin alternatifinin bu günedek yaratılamaması seninde yazdığın yüz yıllık gecikme anarşizmin bizdeki gecikmesinin asıl nedenlerinden biride kendini devrimci sananların senin gibi sistemden tam kopuşu beceremeyip sistemin efendileri ve partilerine kuyruk olmandan kaynaklandığını ne zaman öğreneceksin çizmelerimin anarşisti?sistemden kopuşu özgürlükçü devrimci alternatifi yaratmanın ilk koşulu olduğunu bilip söylemesi gereken zilelinin yerel seçimde chp ye oy verin demesi şimdiyedek geldiğimiz yeri devrimcilerin neden alternatif olamadığını açıklamıyormu?işlevin nedir zileli amacın nedir?bunca bedelle özgürlük ve isyan bayrağını bu günlere getirenlere en ufak bir saygında kalmamışsa demekki devletin sistemin eski efendilerinin hizmetkarı olmuşsun bu andan itibaren benim gözümde değil özgürlükçü anarşist devrimci sana yakışan sıfat karşı devrimciliktir senin chp-mhp-ip den farkın nedir?

  20. Gün Zileli

    bütün bunları ben değil, ben değil abel Paz yazmıştı Mikail. Ben sadece ondan alıntıladım.

  21. unnamed

    güzel bir yazı elinize sağlık ayrıca şunu söylemek isterim eğer akp yine iktidar olursa son çıkardıkları yasalar ile bu ülkede devrimci mücadele 80 darbesinden sonraki yıllardan daha zor bir hal alabilir bunuda göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim.

  22. Zihni yorgun

    Şunu da gene sizin kuşaktan Yavuz Alogan yumurtlamış: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/yavuz-alogan/andimiz-82079
    Nasıl bu kadar düştünüz anlamak zor. Sizin ve Yavuz Bey’in çevirdiği 8-10 tane kitap okumuşumdur. Bana göre bunların 3-5 tanesi bile az biraz işleyen bir beyni, kurumamış bir kalbi olanı tutarlı bir devrimci marksist ya da anarşist yapmaya yeter. Ama nasıl oluyorsa biriniz sistem karşıtlığının yerine hükümet karşıtlığını koyup burjuva kanatlardan birine angaje olma çağrısı yapıyor, bunu ‘bu seferlik’ adlı yılların yalanıyla teorize etmeye çalışıyor; diğeriniz mutlu çocukluğuna duyduğu yaşlılık özlemiyle açıklayabildiğim bir ‘türküm, doğruyum’ şakşakçılığında. İnanın çok trajik.

  23. Dinle Burjuva !!

    Bir siyasal hareketin ya da siyasal partilerin dönemsel açıdan toplumsal sınıflar ve sosyal güçlerin gelişimi ve eğilimine göre dönemsel olarak politik olarak farklı taktikleri olabilir olmalı da ama ilk önce bir toplumsal güce dayanmalı bu olmazsa olmaz benim gördüğüm ne böyle bir siyasal akım ve parti var ne de bunun arayışı tam tersine nesnel olarak zaten sosyalist partiler akp-chp yedeği olmuş durumda. Bu partiler her seçim döneminde chp ve akp nezdinde yanılsama ve beklenti yaratmak dışında somut olarak yaptıkları bir şey yok. AKP zayıfladı peki toplumsal açıdan daha güçlü bir birikimin ortaya çıkacağını nerden biliyoruz kürt siyasal hareketinin korkuları yapay mı ya da chp’ye dair yanılsamıyı daha da pekiştirip uzatmaz mı.. vs Siz gezi bir kongre toplamalı demiştiniz bence yanlıştı türkiye sosyalist-komünist (dsip-ygsp-ip-hkp hariç) hareketi kongre çağrısı yapmalı..

  24. Gün Zileli

    “Nasıl bu kadar düştünüz anlamak zor.” Birincisi, Yavuz Alogan’ın benim de karşı olduğum yazısıyla beni aynı yere koymaya çalışmanızı dürüstçe bulmadım. Bu, tipik GPU mantığıdır. Karıştır ve hepsini birden suçla yöntemidir bu. İkincisi, benim çağrım hiçbir şekilde burjuva kanatlardan birine angaje olmak değildir. Buradaki tutumunuz da demagojiktir. Ben seçimlerin de diğer burjuva partilerinin de niteliğini her zaman net bir şekilde ortaya koydum. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kemalizmi eleştirmek vatan hainliğidir” sözleri üzerine, bunu nasyonal sosyalistlik olarak nitelendiren de benim. O bakımdan bir eleştiri yaparken bütünlüğe bakmanız gerekir. Benim önerim sadece bu kritik dönemde AKP’nin moralinin bozulmasına ve baş aşağı gitmesine hizmet eder, başka bir şeye değil.

  25. levanyak

    “AKP’ye Bir Seçim Yenilgisi Yaşatmak” yazınızda, Leninist bazı yaklaşımlar gördüm. Malum 1917 Ekim Devrimi sonrası iç savaşa sürüklenen Rusya’da 1922’den itibaren sular durulmuş, beklenen Avrupa devrim(ler)i gerçekleşmeyince büyük hayal kırıklığı yaşanmıştı. O tarihlerden sonra Lenin, tüm dünya tarafından tecrit edilen Sovyetler’in, ancak emperyalistler arası sürtüşme ve çatlakları kullanarak var olma mücadelesi verebileceğine inanmaya başlamıştı. Bu doğrultuda verilen tavizleri (taktik?) de meşhur “Araba Soygunu” örneğiyle savunmuştu.
    Yani Lenin teorinin işlemediği noktalarda hayatın pratiklerine göre hareket edilmesi gerektiğini savunurken çok tavizkar, partiye ve teoriye aşırı vurgu yaptığı durumlarda da jakoben, ütopyacı, sekter diye eleştirilmişti.

    Sizin önerinizin de taktik(taviz?) icabı olduğunu gayet iyi anlamakla birlikte, taktik & tavizin ikileminin sol literatürde bıçak sırtı bir konu olduğu gerçeğini belirtmek istiyorum.

    Taktiğinizi şöyle yorumlarsam yanlış olmayacak sanırım; AKP çok güçlü olduğundan “bir şekilde”(*) güç kaybetmeli, muhalefet de çok güçsüz olduğu için “bir şekilde”(*) güçlenmeli. Oluşan bu denge durumundan da devrimci hareket yararlanıp harekete geçmeli ve isyan bayrağı yükseltmeli. (* => Bir şekil, tabi ki seçim)

    Kısaca öneriniz şu an için ne doğru ne yanlıştır.. Hayatın gerçekleri tarafından test edilip sınanacak.

    Devrimci mücadele güçlensin de nasıl olursa olsun 🙂

  26. macar

    diyarbakır daki leopar ile ilgili ne diyosun gün abi

  27. Gün Zileli

    Şu dünyada çok az kalmış bir canlı türüne bile tahammül edemediler. Onu insafsızca öldürdüler. Bu bir zihniyet meselesidir. Yok olmakta olan bir “insan” türünün kültürel ve yaşamsal kavrayışsızlığının yol açtığı bir cinayettir. O hayvana vahşi diyorlar. Oysa gerçek vahşi olan kendileridir. O panter nereden geldi kimbilir? Yolunu şaşırmış olabilir. Hayvanlar sınır tanımaz ve pasaport taşımaz. Bütün yeryüzü, bütün dağlar, yaşayabilecekleri her yer onların vatanıdır. Ama bilemedi yol aldığı topraklarda bencil ve kifayetsiz zekâlı, zalim bazı canlıların yaşadığını. Çok üzgünüm.

  28. sigara

    Gezi sonrasında hep beraber tarihi bir eşikten geçiyoruz. Bu eşikte devrimciler arasında görüş ayrılıkları, sızlanmalar, karşılıklı suçlamalar olacaktır elbette, bu doğal durumu anlamak mümkün. Ama bu buhran halini tek tek devrimcilere yönelik mahkumiyet ve infaz noktasına taşımak isteyenler olduğunu görüyorum ve canım sıkılıyor. Uyarmak istiyorum, “gücü gücüne yetene” ilkesine bağlılıktan kimseye bir yarar gelmemiştir. Kimse kendisini en büyük devrimcinin kendisi olduğunu, başkalarının ise dönek, hain vs. olduğunu sanmasın, kimse kimseye ahlak ve kibir taslamasın. Gün Zileli’nin kuşağı bu türden keskin sirkeleri çok gördü, yaşadı. En keskin görünenler -çoğu zaman- zincirin en zayıf halkasını oluşturdular. Yani, ayinesi iştir kişinin. Tarih, her zaman olmasa bile, genellikle bunu doğrular. Zileli’yi suçlayanlar önce bir kendi aynalarına baksınlar. Cımbızla insan ayıklamak kolaydır.

  29. Sınıf

    Merhaba Sayın Zileli,

    Erkam Tufan Aytav’ın kaleme aldığı, ‘Aydınlık’tan Kaçanlar’ adlı kitabı okudunuzmu? Okuduysanız fikriniz ne bu kitap hakkında?
    tarafsızmı yoksa sistem yanlısı bir kitapmı sizce?

  30. Ayhan Kırdar

    Bu alçakça saldırıya karşı ihtiyaç duyduğumuz tek şey bir zaferdi ve onu aldık. Gezi direnişi bir zaferdir. Diktatör ve onun uşakları hiç ummadıkları bir şekilde yenildiler. Şimdi bunun devamı : meşruiyetini yitirmiş ve artık tek gücünü seçim zaferlerinden alan AKP’nin bu alanda yenilmesidir.

    Yazılarınız beni ikna etti, ve seçimlerde ne yapmalıyız sorusuan yanıt üretmemi sağladı. Seçimlere seçim gibi değil daha geniş bir perspektiften bakmamız ve mücadelede bir yere oturtmamız lazım. Bunu yapabiliriz. AKP yenilebilir. Tüm destekçileri madara olmuş azgınca halka saldırmaya devam eden bir siyasi örgüt kolaylıkla yenilebilir.

    Elinize sağlık.

  31. Gün Zileli

    Ben de tam bunu anlatmak istemiştim. Gezi’yle ağır bir darbe alan AKP’ye kendi çiftliğinde (yani inine girerek) ikinci bir darbe daha indirmek. Yorumunuz moralimi yükseltti, sağolun.

  32. Gün Zileli

    sadece kitabın içeriğinden bazı parçalar ve yazarlarını gördüm. Yazarı ve yayınevini tanımıyorum ama bana AKP yanlısı bir yayın izlenimi verdi. Görüşü alınan isimler de buna işaret ediyor. Örneğin benim yanıma bile uğramadılar. Gerçi uğrasalardı da, bu yazarlarla aynı kitapta yer almazdım.

  33. m.aliŞér

    akp nin ve onun devletinin yenilgisini görmek isteyen, yüzünü nusaybine, qamışloya, kürdistana çeviSin:

    SINIRSIZLIKTIR ÖZGÜRLÜK!

  34. macar

    leoparın derisini yüzüp içini doldurup d.bakırda sergilenecekmiş bence daha büyük bir vahşet.. hem tv de gördügüm bir prof.leoparın çok genç saglıklı ve asla aç olmadıgını çiftleşme güdüsüyle bir dişinin peşinden geldigini söyledi demekki yeni bir katliama hazırlanmalıyız

  35. devrim karasansar

    özgurlukcu nun yuh lu yorumlarina yuh diyorum. bu kaba dili biraksin sol.

  36. özgürlükçü

    yuhlaya yuhlaya bu sistemin ve partilerinin kuyruğundan çıkıp sistemden kopuşu beceremediğiniz sürece özgürleşmenizi beklemeyin.adreside efendilerden diğerine çevirdikçe özgürleşmenin yolunuda öğrenemezsiniz?kafanızı biraz kaldırın sağınıza solunuza bakınca m.alişerin gördüğü ve gösterdiği yöne çevirebilirseniz belki sizdende bir umut olabilir ama ne mümkün fesatlanmadanmı bilinmez bir türlü bakmayı hiç akıl etmediğiniz yerde özgürlük

  37. Anonim

    sn zileli, bu konudaki görüşünüzün doğruluğunu aşağıdaki yorum da teyid ediyor;

    ***

    Bayram değil seyran değilse Amed ziyaretinin altında yatan sebep nedir diye sorulacak olursa benim bazı izlenimlerim var ve burada paylaşacağım.

    İstanbul belediyesini alan parti türk siyasetinde yerini muhkemleştirir. Aynı şekilde Amed belediyesini alan parti de kürtler arasındaki yerini muhkemleştirir.

    Kadir Topbaş’a karşı Mustafa Sarıgül’ü çıkardılar. Ağzı laf yapan, belediye başkanlığı tecrübesine sahip olmaktan başka hususiyetleri de olan bir aday Sarıgül. Erzincalı olması nedeniyle bir kısım kürt oylarını toplayabilir. İkincisi, Sarıgül şeklen solcu, üstelik alevi, dolayısıyla alevilerin ve solcuların oylarını CHP’ye bloke etmeye hiç değilse engel bir hali yok.

    İmralı talimatıyla BDP oyları tek çatıya yöneltildi ve İstanbul’a aday bulundu. Sırrı Süreyya, BDP’nin HDP’ye evrilmesiyle belli kürt oylarının CHP’ye gitmesini engelleyeceği gibi alevi kökenli olması dolayısıyla türkmen ve kürt alevilerden de oy alacaktır. Sosyalist olması itibarıyla Sarıgül’den daha solcudur ve sosyalistlerin en yoğun yaşadığı İstanbul’da altenatifsiz kalan sosyalistlerin oyunun CHP’ye gitmesini önleyecek isimdir. Sırrı Süreyya, atatürkçülerden de oy alma şansına sahip.

    Böylece AKP karşısındaki kamp bölünmüş oluyor ve Kadir Topbaş’ın kazanması bir nevi garanti ediliyor.

    Erdoğan’ın; “Diyarbakır belediyesini mutlaka istiyorum” diye aylar öncesinden talimat verdiğini siyasetle ilgilenen herkes bilir. Barzani’nin tam da Kışanak’ın adaylığının ilan edildiği aşamada davet edilmesi siyasetten anlayanlar için fazla anlaşılmaz bir olay değil. Kürt oylarının AKP’ye transferi için zemin yoklanacak. AKP gerekirse geçmişin kürtçülerinden birini AKP’ye biat etmesi halinde aday göstermeye hazır. Bunu itiraf etmiyorlar ama alttan alta işleyen tezgah bu.

    Bunu övünerek ve hiçbir pişmanlık göstermeden söylerim. Kuzeyli kürtler arasında benim kadar uzun süre, bilinçli bir şekilde ve sadakatle barzanicilik yapan çok az vatanperver kaldı. Eger hayatları boyunca Barzani ailesine hakaret dizip Mela Nemir’in mezarını tavaf ederek günahlarından arındıklarını sanan sonradan bitme barzanicileri saymazsak benim gibi kadim barzaniciler bir elin parmakları kadar azdırlar. Ben de bunlardan biriyim ama bizim gibilere artık övünç duyma payı bile bırakmıyorlar.

    Gültan Kışanak’ı günahım kadar sevmem. Siyaseten hiçbir bağım yok, üstüne üstlük ciddi bir karşıtlığım var. Kışanak, cahil ve deneyimsiz biri olması kadar cellatlarına aşık bir korkağın ve inkarcının mürididir, ciddiye alınacak düzeyde biri değil. Buna rağmen bu oyun karşısında sırf evlatlarını kaybeden fedakarların bu partinin tabanını oluşturması nedeniyle Amed’de olsam tereddütsüz oyumu İmralı korkağının “anam türk” tarikatına verirdim. İmralı için değil, yorganın ve yorgun yatanların hatırı için. Ben hayatım boyunca pire için yorgan yakmadım.

    İmralı devletin koynunda ama diğeri hareme dahil olmak için daha bir heves gösteriyor. Yorganı çekelim de oyun örtüsüz oynansın bari. Kürt partileri sömürgecilerin metresi yada partneri olmaktan kurtulmak, kurtarılmak zorundadır. Bu iş kürt siyesetçilerine düşüyor. Yeter artık, bu yaralı millete yazıktır.

    http://cebaxcor.blogspot.com/2013/11/akpnin-kurekcisi-olmak-kurtlere-dusmez.html

  38. m.aliŞér

    medyada yer alan haberlere göre demokratik öğrenci dernekleri federasyonu (DÖDEF) boğaziçi üniversitesinde rojava daki mücadele ve toplumsal örgütlenmeyi konu edinen bir panel düzenleniyor.

    ” rojava devriminin aşamaları” konu başlıklı bu panel, dönemsel açıdan hayli önemli olsa gerek… bilhassa akp-barzani ittifakının bu özgürlük adasını boğmak için el ele verdiği bir güncellikteyken… üstelik panele telekonferansla katılan salih müslim in “batı dahi bizim çabalarımıza karşı” derken, devletçi-mülkiyetçi kapitalist sistemin bu arayışa ne gözle baktığının açıklanması nedeniyle, anaşistlerin ilgisiz kalamayacağı bir içerik taşırken…

    neden anarşist cenahta bu konuda hiç bişey bulunamıyor?.

  39. Anonim

    hem anarko AKP lilerden bahsedeceksin hemde devrimci kesimin en saglam kesimi anarsistler olacak… anarsizmin tarihi sanildigi kadar temiz degildir anlatilinca , ama diye baslayan pek çok parantezler isteyen maruzatlara ihtiyaç duyulabilir..

  40. Gün Zileli

    gir tweetere, birkaç AKP karşıtı tweet at, bak gör o zaman anarko-akp’liler başına nasıl üşüşecek. Başıma geldi de oradan biliyorum. Öte yandan, elbette Marksizm adına yapılanlarla kıyaslandığında anarşizmin tarihi çok çok temizdir ama kendimizi parlatmanın bir alemi yok. Ben parlaklıklarla övünmek yerine, lekelerle ilgilenmeyi ve bunların nedenlerini araştırmayı yeğlerim. Övünmecilik en tehlikeli şeydir.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑