Sinema ve Anarşizm kitabı Üzerine Bir Bibliyografya Çalışması
Richard Porton’un Sinema ve Anarşizm kitabı (çev: Osman Akınhay, Agora, 2015) toplumsal tarih, anarşist filmler ve anarşist bibliyografya açısından son derece değerli bir kaynak. Böyle değerli bir kaynak kitabın dilimize kazandırılması çok iyi oldu. Gerçi dipnotların yoğunluğu metni okumayı biraz zorlaştırıyor ama ne yapalım.
Öte yandan, dipnotların otuz yedisinde (37) yayınevinin ihmalkârlığından kaynaklanan önemli bir sorun var. Saptayabildiğim kadarıyla bu 37 referansın Türkçe çevirileri olduğu halde yayınevi sebebi anlaşılmaz bir şekilde bu kitapların Türkçelerini belirtmeyi ihmal etmiş. Aşağıya bunları alıyorum:
Sayfa: 3, dipnot: 10; George Woodcock, Anarchism: A History of Libertarian İdeas and Movements (Cleveland ve New York: The World Publishing Co., 1962), s. 105.
George Woodcock, Anarşizm– Bir Düşünce ve Hareketin Tarihi, çev: Alev Türker, Kaos, 1996.
——————————
Sayfa: 7/290, dipnotlar: 14/36; Stirner, The Ego and His Own, ed: David Leopold (Cambridge ve New York: Cambridge University, 1995) s. 281.
Max Stirner, Biricik ve Mülkiyeti, çev: Selma Türkis Noyan, Kaos, 2013
——————————–
Sayfa: 7, dipnot: 16; E. H. Carr, Michael Bakunin (Londra: Macmillan, 1937), s. 131.
Edward. H. Carr, Mihail Bakunin, çev: Gün Zileli, Versus, 2006
Edward Hallett Carr, Michael Bakunin, çev: Pelin Siral, İletişim, 2009
———————————
Sayfa: 8, dipnot: 18; Ed. Sam Dolgoff, Bakunin on Anarchism (Montreal: Black Rose Books, 1980), s. 349; 326-327.
Sam Dolgoff, Bakunin, çev: Cemal Atila, Kaos, 1998
———————————-
Sayfa: 10, dipnot: 22; Paul Avrich, Anarchist Portraits (Princeton University Press, 1988), s. 7.
Paul Avrich, Anarşist Portreler, çev: Osman Akınhay, Sarmal, 2003, Agora, 2012
————————————–
Sayfa: 11(metnin içinde); Kropotkin, The Conquest of Bread
Peter Kropotkin, Ekmeğin Fethi, çev: Mazlum Beyhan, Öteki, 2007
—————————————-
Sayfa: 11, (metnin içinde); Kropotkin, Fields, Factories and Workshops
Peter Kropotkin, Tarlalar, Fabrikalar ve Atölyeler-Yarın, çev: Sibel Sevinç, Kaos, 2014
——————————————
Sayfa: 12, dipnot: 26; Vernon Richards, Malatesta: Life and Ideas (Londra: Freedom Press, 1977), s. 264.
Vernon Richards, Malatesta/Hayatı ve Düşünceleri, çev: Zühal Kiraz, Kaos, 2012
——————————————
Sayfa: 18/257, dipnotlar: 11/84; Paul Avrich, The Russian Anarchists (Princeton University Press, 1967), s. 37-38;
Paul Avrich, Rus Devriminde Anarşistler, çev: Celal A. Kanat, Metis, 1993
——————————————–
Sayfa: 18, dipnot: 11; E. H. Carr, The Romantic Exiles: A Nineteenth Century Portrait Gallery (Boston, m. A: Beacon Press, 1961), s. 290-310.
E. H. Carr, Romantik Sürgünler, çev: Selda Somuncuoğlu, İletişim, 2012
—————————————–
Sayfa: 50/68/133, dipnotlar: 72/111/108; Peter Marshall, Demanding the Impossible- A History of Anarchism (Londra: Harper Collins, 1992), s. 641; 96-107.
Peter Marshall, Anarşizmin Tarihi – İmkânsızı İstemek, çev: Yavuz Alogan, İmge, 2003
——————————————–
Sayfa: 54, dipnot: 81; Paul Avrich, An American Anarchist: The Life of Voltairine de Cleyre (Princeton University Press, 1978), s. 159.
Paul Avrich, Amerikalı Anarşist Voltairine de Cleyre’in Yaşamı, çev: Emine Özkaya, Sel, 1999
——————————————–
Sayfa: 68, dipnot: 113; Colin Ward, Anarshy in Action (New York ve Evanston; Harper and Row, 1974), s. 28.
Colin Ward, Eylemde Anarşi, çev: Deniz Güneri, Kaos, 2010
————————————————–
Sayfa: 72, dipnot: 3; Eric Hobsbawm, Bandits (Harmondsworth ve New York: Penguin Books, 1965), s. 98
Eric J. Hobsbawm, Haydutlar, çev: Fatma Taşkent, Logos, 1990
————————————————-
Sayfa: 84, dipnot: 25; Boris Pasternak, Doctor Zhivago, (New York: Pantheon Books, 1958), s. 220.
Boris Pasternak, Doktor Jivago, çev: Fevzi Gölcük, Cem, 2004
—————————————————–
Sayfa: 88, dipnot: 31; Emma Goldman, Living My Life (künyesiz)
Emma Goldman, Hayatımı Yaşarken-I, çev. Beril Eyüboğlu, Metis-Kaos, 1997
Hayatımı Yaşarken-II, çev: Emine Özkaya, Kaos-Metis, 1997
—————————————————–
Sayfa: 89, dipnot: 34; Ida Mett, The Kronstadt Commune (Londra: Solidarity Press, 1967);
İda Mett, Kronştad 1921, çev: Ümit Altuğ, R. Macit, Kaos, 1998
—————————————————–
Sayfa: 89, dipnot: 34; Paul Avrich, Kronstadt 1921 (New York ve Londra: W. W. Horton, 1974)
Paul Avrich, Kronstadt 1921, çev: Gün Zileli, Versus, 2006
——————————————————
Sayfa: 90, dipnot: 35; P. Arshinov, History of the Makhnovist Movement 1918-1921, çev: Lorraine ve Fredy Perlman (Londra: Freedom Press, 1987);
Peter Arşinov, Ukrayna Anarşist Hareketi Mahnovşçina 1918 – 1921, çev: Yeşim T. Başaran-Cemal Atila, Kaos, 1998
——————————————————-
Sayfa: 98, dipnot: 50; Pierre Broué-Émile Témime, The Revolution and The Civil War in Spain, Cambridge, MIT Press, 1970;
Pierre Broue-Emile Temime, İspanya İç Savaşı, çev: Aydın Emeç, Hürriyet, 1976
——————————————————–
Sayfa: 102, dipnot: 58; Abel Paz, Durruti:The People Armed (Montreal: Black Rose Books, 1976), s. 74
Abel Paz, Halk Silahlanınca, çev: Gün Zileli, Kaos, 1995; Kaos-Yayın Kolektifi, 2011
———————————————————
Sayfa: 108, dipnot: 70; George Orwell, Homage to Catalonia, (Boston, Beacon Press, 1952)
George Orwell, Katalonya’ya Selam, çev: Jülide Ergüder, BGST, 2011
———————————————————
Sayfa: 111, dipnot: 72; E. H. Carr, The Comintern and the Spanish Civil War, ed. Tamara Deutscher (New York: Pantheon Books, 1984), s. 36.
E. H. Carr, Komintern ve İspanya İç Savaşı, çev: Ali Selman, İletişim, 2013
———————————————–
Sayfa: 128/132/133, dipnotlar: 102/107/109; Christopher Hill, The World Turned Upside Down: Radical Ideas During the English Revolution (Londra ve New York: Penguin Books, 1972), s. 128-136.
Christopher Hill, Dünya Altüst Oldu-İngiliz Devrimi’nde Radikal Düşünceler, çev: Uygur Kocabaşoğlu, İletişim, 2013
—————————————————-
Sayfa: 145, dipnot: 3; E. J. Hamsbawm, Primitive Rebels: Studies in Archaic Forms of Social Movements in the 19th and 20th Centuries (New York: Norton, 1965).
Eric Hamsbawm, İlkel Asiler-19. ve 20. Yüzyıllarda Toplumsal Hareketin Arkaik Biçimleri Üzerine İncelemeler, çev: Uygur Kocabaşoğlu, İletişim, 2014
————————————-
Sayfa: 146, dipnot: 5; Michael Seidman, Worker Against Work: Labor in Paris and Barcelona during the Populer Fronts Berkeley ve Los Angeles: University of California Press, 1991), s. 45-46.
Michael Seidman, İşçiler Çalışmaya Karşı-Halk Cepheleri Döneminde Barselona ve Paris’te İşçiler, çev: Gün Zileli-Emine Özkaya, Boğaziçi Üniversitesi, 2009
—————————————-
Sayfa: 147, dipnot: 9; Herbert Marcuse, One Dimensional Man (Boston: Beacon Press, 1964)
Herbert Marcuse, Tek Boyutlu İnsan, çev: Aziz Yardımlı, İdea, 1997
—————————————
Sayfa: 149, dipnot: 18; John Zerzan, Future Primitive and Other Essays (Brooklyn ve Columbia: A Journal of Desire Armed, 1994)
John Zerzan, Gelecekteki İlkel, çev: Ceml Atila, Kaos, 2012
—————————————–
Sayfa: 152, dipnotlar: 21-22; Rudolf Rocker, Anarchism and Anarcho-Syndicalism, (Londra: Freedom Press, 1988)
Rudolf Rocker, Anarko-Sendikalizm, çev: H. Deniz Güneri, Kaos, 2000
—————————————–
Sayfa: 162, dipnot: 33; Theodor Adorno-Max Horkheimer, Dialectic of Enlightenment, (New York: Continuum, 1972), s. 142.
Theodor Adorno-Max Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği, çev: Elif Ülner-Elif Öztarhan Karadoğan, Kabalcı, 2010
—————————————–
Sayfa: 171, dipnot: 47; Murray Bookchin, The Ecology of Freedom: The Emergence and Dissolution of Hierarchy (Paolo Alto, CA: Chesire Books, 1982), s. 263
Murray Bookchin, Özgürlüğün Ekolojisi-Hiyerarşinin Ortaya Çıkışı ve Çözülüşü, çev: Alev Türker, Ayrıntı, 1994, 2010, 2013
———————————————-
Sayfa: 184, dipnot: 72; p. m., Bolo’Bolo (New York: Semiotext, 1985)
p. m., Bolo’Bolo, Kaos, 2000
———————————————
Sayfa: 209, dipnot: 118; André Gorz, Farewell to the Working Class (Boston: South End Press, 1982)
André Gorz, Elveda Proletarya, çev: Hülya Tufan, Afa, 1986
——————————————–
Sayfa: 256, dipnot: 83; Zygmunt Bauman, Legislators and Interpreters: On Modernity, Post-Modernity and Intellectuals (Ithaca: Cornell University Press, 1987)
Zygmunt Bauman, Yasa Koyucular ile Yorumcular-Modennite, Postmodernite ve Entelektüeller Üzerine, çev: Kemal Atakay, Metis, 2012 (3. Basım)
——————————————–
Sayfa: 256, dipnot: 83; Antonio Gramsci, Selections from the Prison Notebooks (New York: International Publishers, 1971);
Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, çev: Adnan Cemgil, Belge, 1975
————————————————–
Sayfa: 207, dipnot: 106; Murray Bookchin, Social Anarchism or Lifestyle Anarchism? An Unbridgeable Chasm (San Francisco ve Edinburg: AK Press, 1995)
Murray Bookchin, Toplumsal Anarşizm mi, Hayattarzı Anarşizmi mi, çev: Deniz Aytaş, Kaos, 2005
————————————————-
Sayfa: 296, dipnot: 56; E. P. Thompson, The Making of the English Working Class ( Harmondsworth: Penguin, 1968), s. 78.
E. P. Thompson, İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu, çev: Uygur Kocabaşoğlu, İletişim, 2015 (4. Baskı)
—————————————
Yayınevi sadece üç kaynağın Türkçesini aşağıda aktardığım şekilde ayrıntısıyla vermiştir, onlar da zaten Agora Kitaplığı’na ait kitaplardır:
Sayfa: 90, dipnot: 37; Paul Avrich, Anarchist Portraits (Princeton University Press, 1988), s. 118 [Türkçesi için bkz: Anarşist Portreler, çev: Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2012]. (Osman Akınhay’ın aynı çevirisi ilk olarak 2003 yılında Sarmal Yayınevi tarafından basılmıştır. G. Z.)
Sayfa: 135, dipnot: 114; Franco Moretti, Modern Epic – The World System from Goethe to Garcia Marquez (Londra ve New York: Verso, 1996), s. 56-57 [Türkçesi için bkz. Modern Epik, çev: Nurçin İleri-Mehmet Murat Şahin, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2005].
Sayfa: 180, dipnot: 63; Erwin Piscator, The Political Theater: A History, 1914-1929 (New York: Avon, 1978) [Türkçesi için bkz. Politik Tiyatro, çev: Mustafa Ünlü-Suavi Güney, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2012, s. 60]
Dipnotlarda, kaynakların Türkçelerinin ihmal edilmesi, hem kaynakları sadece Türkçeden izleyen okuyucuyu, hem de Agora’nın da dâhil olduğu Yayınevleri dünyasının emek ve çabalarını görmezden gelmektir.
Gün Zileli
18 Şubat 2016
Tam bir Agora klasigi.. Asalak solcu dinozorlar
Yazının konusuyla ilgisi yok ama şunu sormak isterim: twitter hesabınızda “Ümit Kocasakal AYM’nin kararından pek memnun olmuşa benzemiyor” yazmışsınız. Bunu neye dayandırdığınızı pek anlamadım doğrusu. Ulusal Kanal’da Kocasakal’ın son konuşmasının tamamını izledim, “devletin bütün makamları AYM kararlarına uymak zorundadır” dedi, “bu bir iptal kararı değil ihlal kararıdır, o nedenle AYM gerekçeli kararı hemen açıklamak zorunda değildir” dedi. Ayrıca Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandığında da Kocasakal şu açıklamayı yapmıştı: “Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanması kararı, ülkemizde hukukun geldiği son çaresizlik değilse, özgürlükler alanında vardığımız son karanlık evredir. İstanbul Barosu olarak, böyle bir karara tanıklık etmiş olmayı, hukukçu kimliğimizle bağdaştıramadığımızı itiraf ediyoruz.
Bu karar, halkın haber alma özgürlüğüne indirilen bir darbe niteliğindedir. Belki bundan daha da önemlisi, gelecekte haberin oluşturulmasındaki unsurları değiştiren bir korkunun yaratılmasının amaçlanmış olmasıdır. Zira bu karar, basın özgürlüğünün tarih boyunca edindiği kazanımları yok sayan bir belgedir. Bu niteliği ile de basın tarihinde bir leke olacaktır.
Karar, Türk Hukukunun içinde bulunduğumuz zaman dilimindeki açmazının da görüntüsüdür. Özel olarak oluşturulan Mahkemelerle, açıkca yargıya müdahale niteliği taşıyan beyanların yan yana getirilebildiği bir atmosferde, hukuk adına soluk almak ne denli olası ise, Can Dündar ve Erdem Gül’ün casusluğunu ve örgüt üyeliğini anlamak da o denli olasıdır. Dünyanın en büyük Barosu olarak “pes” diyoruz. Pes.”
yazılanların ya da söylenenlerin arka planına, satır aralarına bakmak daha doğrudur. Ulusal kanaldaki konuşmayı ben de dinledim ve zaten o tweeti de ondan sonra attım. Kocasakal elbette görünüşte kararı destekler gibi laflar ediyordu ama aralarda da bu mahkemenin A. Gül’ün elemanları olduğunu, güdümlü olduğunu, Can Dündar ve Gül’ün aslında cemaatla iş gördüğünü ima eden lafları da çaktırmadan sokuşturuyordu. bunları açıkça söylese kendi taraftar kitlesinden kopardı. bu yüzden bunu çaktırmadan yapıyorn, mamayı üfleye üfleye yedirmeye çalışıyordu.
ÇANLAR kitabınızın ilk ve son kelimelerini yazar mısınız? (Agora’dan değilim 😉
ilk cümle: Ben bu ânı daha önce yaşamıştım.
son cümle: Aya Triada’nın çanları çalmaya devam ediyordu.
Gün Abi merhaba,
Bana -ev adresime- kitabın gelmedi. Gönderdin mi? Bu arada, Yayın Kollektifi olarak edebiyat dergisi çıkartılması gündemdeydi. Bir gelişme yok sanırım.
İyi çalışmalar, öpüyorum.
henüz gönderme fırsatım olmadı Orkun. Ayağım kırık ya.
Zamani savunmanin zamanidir diyenlerle erdogan bizim cizgimize geldi diyenlere,
Ne Erdoğan’lar Amerika’nın uzantılarına karşı savaş veren anti-emperyalistlerdir, ne de Cemaatçiler faşizmin saldırısına uğramış demokrasi mücadelesi veren halk gücüdürler.
***
Onlar da faşizmin saldırısına uğramışlarmış… Zaman gazetesi ile dayanışma içinde olmak demokrasi mücadelesinin bir gereğiymiş… Sol içinde bir türlü bitemedi, sürekli yeniden ürüyor bu “budalalık”!
E.Helvacioglu (Helvacioglu budalalik demis yetersiz ve hafif bence)
Bir kavram olarak `sex isciligi` üzerine , bu kavramsallastirma üzerine düsüncelerinizi ögrenmek isterdim Zileli.
Bir yanıyla bu mesleği yapan insanları toplumsal aşağılamadan arındıran bir deyim olarak görülebilir. Ne var ki, mesleği kalıcılaştıran bir yanı da var. Oysa “seks işçileri” bu tür işçilikten kurtulmak isterler genellikle.
Vucudunu satmak zorunda birakilmis insanlarin bu durumunu kalicilastirmak ,bu Dogru. Onlarin toplumsal asagilamaktan kurtarmanin yolu bu kavramlastirma degilki?
“sex köleliği” sanırım daha uygun…
geçinmek için yapıyor..
kaçamıyor, kaçacak yeri yok; pezevenk-nöbetçileri var..geçimini sağlayacak başka bir donanımı yok..gidecek yeri yok..
isteyerek yapmıyor, her işçi gibi ama.. üstüne üstlük tiksinerek yapıyor; üretmediğini biliyor; emeğine değil, kendi öz gövdesine yabancılaşıyor..
“Sömürüsüz” koşullarda da “emeğinin” karşılığının ne olduğu belli değil;
yapılan bu işte kimin, kimi sömürdüğü de belli değil…
*
“Seks işçisi” tanımı vicdansız kapitalizmin, mevzuya “sektörel” bakışı ile ilgili bir tanım olmalı…
Siyasî “fahişelere” bakılarak; patronların fahişeleştirdiği onca insan düşünüldüğünde ilk anda “makul” bir tanım gibi görünse de.. Bu ruhunu satmış fahişelere bakılarak, gövdesini satan fahişeler daha “onurlu” görünse de…
aşağılamak için değil; bu olguyu “kölelik” olarak tanımlamak hem gerçekliğin ifadesi hem de gelecekte savunulacak tutum adına sanırım daha uygun olabilir..
Sayın Zileli,
[Bir yanıyla bu mesleği yapan insanları toplumsal aşağılamadan arındıran bir deyim olarak görülebilir. Ne var ki, mesleği kalıcılaştıran bir yanı da var. Oysa “seks işçileri” bu tür işçilikten kurtulmak isterler genellikle.]
Gelin bir de bunu sayın “Necip”e (http://www.gunzileli.com/2016/02/08/kurt-hareketindeki-ve-ulusalci-saflardaki-bazi-yanlislar-uzerine/) anlatın!
Kendisi [fitrat] kelimesini tekrar etmekten çok hoşnut!
A particularly despicable way of punishing dissidents during Soviet times was committing them to insane asylums.
In those institutions, perfectly sane dissidents were surrounded by real lunatics, including many prone to violence; were abused by asylum staff; and were often forced to take drugs that actually did damage their mental health.
The possibility of being confined to a mental institution made even the most committed dissidents think twice about expressing themselves. It was one thing to be imprisoned, or even subjected to physical torture, for your views. It was quite another to risk coming out of an insane asylum with forever-diminished mental capacity, never to live normally again.
Many in the Soviet Union hoped that the empire’s demise in 1991 would bring an end to trumped-up psychiatric punishment.
And for a time, this seemed to be the case.
But the pernicious practice made a comeback about 15 years ago, and is increasingly being used to punish political opponents, whistleblowers, journalists, and those with non-mainstream religious views.
As with many of the harmful trends in the former Soviet Union, the country leading the resurgence in psychiatric punishment has been Russia.
But an Internet search of the subject turns up examples in other ex-Soviet countries, including Kazakhstan, Belarus and Uzbekistan. And it’s a safe bet that psychiatric punishment is occurring in other countries whose examples have simply never made the news media.
The use of psychiatric punishment against political dissidents in Russia surged after opposition groups held nationwide demonstrations in 2012 to protest their contention that President Vladimir Putin stole his re-election.
One of the dissidents became an international cause celebre.
In 2013, a Moscow court ordered Mikhail Kosenko to indefinite detention in an asylum for his role in an anti-Putin protest in the capital in May of 2012.
Prosecutors, who asked for his confinement, accused him of assaulting a police officer during the demonstration, although the officer testified he didn’t recognize Kosenko.
“The court has come to the conclusion that at the time the action was committed by Kosenko … he was in a state of insanity,” Judge Lyudmila Moskalenko ruled anyway.
Human-rights activist Alexander Podrabinek, who wrote a book about the Soviet Union’s use of psychiatric punishment against dissidents, responded to the ruling by saying: “This is a clear case of a return to punitive psychiatry (against dissidents) in Russia. This is the first such clear and obvious instance in the post-Soviet period.”
When Belarusian political dissident Syarhey Kavalenka went on a hunger strike to protest his imprisonment in 2012, authorities first force-fed him, then put him in an insane asylum.
The hunger strike was attracting journalists’ attention at home and abroad, embarrassing the country’s leaders. It was much harder for journalists to keep tabs on Kavalenka once he was in the sealed confines of a psychiatric hospital. Plus, the confinement sent a scary message to all others considering dissident activities.
Although psychiatric punishment has yet to surface in some former Soviet states, it’s increasing prevalence in Russia — the nation that sets the tone for the region — means dissidents elsewhere must be concerned about its return. This includes beaten or imprisoned opposition figures such as Smbat Hakobian in Armenia and Shukhrat Kudratov in Tajikistan.
An example of psychiatric punishment being used against whistleblowers as opposed to dissidents is the case of Lyudmila Popkova, chair of Russia’s Presidential Administration Labor Council.
When Popkova learned that an apartment belonging to the Presidential Property Office had been transferred to the name of an accountant on her staff, she filed a formal complaint with the Presidential Administration.
She was fired two days later, and the administration then filed a trumped-up embezzling case against her.
The prosecution asked — and a judge assented to — Popkova being placed in a psychiatric hospital for 30 days for “evaluation.”
“I wouldn’t advise anyone to go through it,” she said. “You enter a state of shock” from being placed “in a ward with the mentally ill, with drug addicts, with alcoholics.”
One of the first journalists to face psychiatric punishment in Russia — Andrei Novikov — was targeted for addressing a sensitive subject in 2007: Putin’s brutal Chechnya policy.
Two doctors who examined Novikov before he was committed found nothing wrong with him, the international journalist-protection organization Reporters Without Borders said.
But a psychiatric commission assembled at prosecutors’ behest found that Novikov displayed “anti-social behavior” and “maladaptation.”
Kazakhstan has used psychiatric punishment against those with non-mainstream religious views.
One is Alexsandr Kharlamov, a 65-year-old atheist.
He spent time in jail and a psychiatric hospital in 2013 after being convicted of violating a law against inciting religious hatred.
There was “no incitement of religious enmity,” he said. “I criticized all religions — I didn’t choose just one.”
Journalists following Kharlamov’s case noted that Kazakhstan trumpets its ethnic and religious tolerance, while going after many of those who do not practice the country’s two main faiths: Islam and Russian Orthodox Christianity. The oppressed include many Protestant denominations — such as Baptists — that are prevalent in other countries.
Whether you’re a political dissident in the former Soviet Union, a person who wants to expose corruption, a journalist who hopes to foment change by criticizing the system, or someone who wants to practice non-mainstream religious beliefs, you’re in danger of seeing the inside of an insane asylum these days for challenging the system.
Those who hoped to see an end to Soviet-era psychiatric punishment have been forced to acknowledge — sadly — that it’s returned with a vengeance.
Written by:
Armine Sahakyan is a human rights activist based in Armenia. A columnist with the Kyiv Post and a blogger with The Huffington Post, she writes on human rights and democracy in Russia and the former Soviet Union.
7th March 2016
Yalçın Küçük’ün son kitabı, “Materyalist Gözlerimle Yazarlarımız” altbaşlığını taşıyan “Tenkit” Tekin Yayınevi’nden çıktı.
Türk aydınını ele aldığı kitabın Nâzım Hikmet’le ilgili bölümlerinde hayli ses getirecek iddialarda bulunan Prof. Küçük, Nazım Hikmet’in hayatını kaybetmesine neden olan kalp krizini geçirirken eşi Vera’nın yan odada bir başkasıyla birlikte olduğunu ileri sürdü.
İşte Yalçın Küçük’ün kaleminden Tenkit’ten tartışma yaratacak o bölümler:
“Yalnızlık ve insansızlık, Nâzım’ın yazgısıdır.
İkinci vatanında, Nâzım’ın hiçbir işi yoktur.
Sadece “cephe” örgütlerinde bir konuşmacı ve şiir okuyucusudur. Kadın olarak payına düşen, sadece koleksiyonculardır. Bunlarla, sabahları yeni bir dünyaya uyanmak imkânsızdır. Nâzım, sabahları, şafakta, ancak aç karnına tüttürülen bir sigaradan tad almaktadır. Halbuki sabahlar, bütün kaygı ve düşüncelerden uzaktır. Düşünen bir insan için en büyük dünya sabahtır. Sevgi ve arzu, dünyasıdır. Sabah’tır. Yeni vatanında, Nâzım’ın sabahı yoktur.
Belki sevgili bildiği bir koleksiyoncu yan odada, bir hoyrat vücutla sabahı deniyor; “karısı” bile Nâzım’ın ölümünü, vücudu çok soğuduktan sonra anlamıştı. Nâzım, ikinci vatanında, sadece ve sadece kocaldığını fark etmek zorunda kalıyordu.”
VERA’YA SERT SÖZLER
Kitabın “Zavallı Nâzım” başlığını taşıyan bölümünde Nâzım Hikmet’in eşi Vera Tulyakova’nın “Nâzım’la” ismini taşıyan kitabını ele alan Yalçın Küçük, Vera’nın kitabı, Nâzım’la beraberliğini anlatmak için değil, kendisini savunmak için yazdığı görüşünü ortaya atıp ekliyor: “Eğer herhangi bir “Nâzımsever” bu kitabı okumuş olsaydı ya artık Nâzım’ı sevmekten vazgeçmeli ya da bu kitabı reddetmeliydi. Çünkü bu kitapta son derece zavallı, acınacak ölçüde cılız bir Nâzım var.”
“Tulyakova, Nâzım Hikmet’i hiç sevmiş midir?” sorusuna yanıt arayan Prof. Küçük, “Vera Tulyakova acaba Nâzım öldükten ve kendisi yaşlandıktan sonra mı Nâzım Hikmet’i sevmeye başladı? Bilemiyorum” deyip, Tulyakova’nın Nâzım Hikmet’e geç kalmış düşkünlüğünde ticari bir kaygı bulunabileceğini, Sovyetlerin çözülüşü esnasında Avrupa’da ve Türkiye’de düzenlenen Nâzım toplantılarının ve “Nâzım’a yurttaşlık kampanyaları”nın da bu “ticari” kaygıya elverişli ortam oluşturduğunu savunuyor.
Nâzım’ın hayatının ayrıntılarına eğilmesini “Ben, Hikmet’i, en çok sevdiklerim gibi, en çok didikliyorum.” diyerek açıklayan Yalçın Küçük’ün Tenkit’teki Nâzım Hikmet tezleri hayli konuşulacağa benziyor.
Sinan Avcıoğlu, 11 Mart, OdaTV