En başta söyleyelim; bu “adam” gidicidir! Çıkardığı “sesler” uçurumdan düşerken atılan “ürkütücü” çığlıklardır! Ülkemizin “kaderini” seyredenler “keyifle” birbirleriyle iddiaya giriyor olabilirler. Düşüyorken kimlerin de paçasından çekerek aşağıya indirecek; “Adam” aşağıya inerken kimleri, hangi suç ortaklarını da kendiyle birlikte karanlığa gömecek?
Şaşırtıcı olan, her geçen gün nasıl korkunç bir “düzen” kurduğu ve daha ne kadar “berbat” bir “toplum hayatı” kurguladığı ortaya çıkarken, kimileri sanki “burada” yaşamıyor ve on binlerce yıl boyunca geleneklerine bağlanarak var kalmış olanlar gibi, nasıl oluyor da “hiç bir durum ve koşulda seçimlere katılmama” iddiasında bulunabiliyor?
Oy kullanma hakkı, işçilerin (ve kadınların oy kullanma hakkını savunan kadınların!), son birkaç yüzyıldaki zorlu mücadeleleriyle kazandıkları [haklardan] birisidir. Bir diktatörlükte yaşamaktansa, parlamenter bir demokraside yaşamanın tercih edilir olduğu gayet açık.” (*)
*
Son bir kaç ay içinde bu sitede yoğun bir tartışma yaşanıyor. G. Zileli Diktatörlüğün geriletilmesi amacı ile “oy kullanılmasını” öneriyor; “Toplumsal mücadelede tarihsel momentler” de yazıyor; “Son olarak; seçim oyununa asla katılmak istemeyen arkadaşlara bir sözüm yok. Ben de onlar gibiyim. Büyük bir ihtimalle de genel seçimlerde boykot tutumunu savunacağım. Ancak Mart seçimlerinin özel bir durumu var. Sözüm, oy vermeyi bir ilke sorunu yapmayan ve oy kullanmayı düşünen arkadaşlara. Eğer oy kullanacaklarsa, AKP’yi yenilgiye uğratması en muhtemel adaya oy versinler…” Diğer yazılarında da benzer düşünceleri yazıyor, yorumları sabırla yanıtlıyor. Her yazıdan sonra, “Otantik anarşistlerin” şiddetli itirazı ile ağır eleştiriler alıyor. “Oy kullanmak Sistem’e hizmet etmektir.”
Olası İktidar ve Güç’e dahil olmadan Totaliter-reel İktidar’ı-Güç’ü reddetmek
“Eğer CNT liderliğinin bu hayati hatasından öğrenmek zorunda olduğumuz bir şey varsa, o da gücün yerçekiminden daha fazla yürürlükten kaldırılamayacağıdır… Kitlelerin ellerinde olmayan güç kaçınılmaz olarak onları baskı altında tutanların ellerine düşmek zorundadır… Güç vardır ve daima var olacaktır. …bir elitin elinde mi yoksa halkın elinde mi olacağıdır –en gelişkin özgürlükçü ideallere uygun bir biçim mi verileceği veya gericiliğin hizmetine mi verileceğidir..” (**)
Önümüzdeki seçimde, şimdilik ‘halkın’ eline alamayacağı bir “gücün”, “gericilin-Diktatörlüğün” mü hizmetine verileceği, yoksa parçalanarak bölüştürüleceği mi oylanacak.
İlkeleri işlevinden kopartmak..
“Anarşistler, hiçbir durum ve koşulda seçimlere katılamaz. Duyarlılıklarımızla ilgili düşüncelerini bilmediğimiz adayları destekleyemeyiz. Sisteme alternatif araçlar üretmeliyiz, onun yönlendirmeleriyle hareket etmemeliyiz. İktidarı eline geçiren her kim olursa olsun kirlenecektir. İktidara oynayan birilerine destek vermeyi anarşizmle açıklamak mümkün değildir. Anarşistlerin ve anti-otoriterlerin yöntemi oy vermek değil doğrudan eylemdir. Kürd hareketine destek vermek, meclise girmek isteyen adayları desteklemek anarşizme aykırıdır. Araç olarak görülen parlamento ve seçimlerin amaca dönüşme tehlikesi vardır.”
Ezberlenmiş hayatın “duaları” vardır. “Tehlikeli” zamanlarda, karmaşık süreçlerde gözler kapatılır, mırıldanılır! Ancak dinsel dogmalar “hiçbir durum ve koşul” gibi bir kesinlik iddiasını taşısa da “insan aklı” en seküler sorunsalları bile aynı mantıkla ele alabilir; kimi seküler dogmalara iyi bakıldığında görülür; tek eksiği besmelesiz başlamış olmaktır! “Hiç bir durum ve koşul” ön yargısı kaçınılmaz olarak hiç bir zaman içinde yaşanılan “hakikati” ve “koşulları” sorgulatmaz; “gözleri açmanın”, aklı devreye sokmanın imkanı baştan reddedilmiştir. Bu “İman Aklı’dır!”
“Anarşistlerin ve anti-otoriterlerin yöntemi oy vermek değil doğrudan eylemdir.” Yapılan öneri bu yöntemden vazgeçilmesini önermese de “dua” başladı mı kendi retoriğini ilerletmek zorundadır. Sanki, Sivil Darbeci bir Diktatörlük “Sisteme alternatif araçlar üretmek” için daha uygun ortam ve koşullar sağlayacak? Sanki, Parlamento seçimleri üzerine konuşuluyor.
Israrlı, acımasız bir anlamazlıktan gelme ısrarı, insanı umutsuzluğa sevk ediyor; Bu seçim bir ya da bir kaç iktidar blokundan birini seçmekle hiç ilgisi olmayan özgün bir Plebisittir; Diktatörlük ile daha sonra ne kadar sürebileceği, ne olup-olmadığı tartışılır olsa da “Modern yaşam” arasındaki bir seçim!
Bir iktidar anlayışı gözetmeden, olası iktidarlarla hiç bir organik bağ kurmadan, elde edilecek “yağmayı” aşağılamaya baştan hazır, iktidar karşıtlığı ilkesinden vazgeçmeden, Faşist, Din soslu, bir Totaliter iktidarın “hesabını” görmek amacıyla, “iktidarı parçalayan” tüm “alternatif” partilere oy verme çağrısına; “AKP’yi yenilgiye uğratması en muhtemel adaya oy versinler” önerisine karşı çıkmak, ancak “İlkelerin”, işlevleriyle bağını kopartmakla mümkündür.
Ve bu bir yerel seçimdir!
Komünalizm, Belediye, Seçim ve Oy
“Daha geniş bir açıdan Komünalizm, politikayı onun en geniş, en özgürlükçü anlamında geriye kazanma ve belediyenin potansiyelini aklı ve diyalogu geliştiren bir arena olarak gerçekleştirme çabasıdır…. Bu Komünalizmin belediyeyi bugün olduğu yapısıyla kabul ettiği anlamına gelmez… Komünalizmin yandaşları kendilerini bir güç merkezine –belediye meclisine– seçimlerle girmek için seferber olur ve onu hukuki olarak mahalle meclisleri yaratmaya mecbur kılmak için çabalar. ..
Komünalizm kesinlikle çoğunluk oyuyla karar alma … çağrısında bulunur…
Otantik anarşistler …kararların bunun yerine konsensus ile alınmasını önerirler. Tek tek bireylerin çoğunluk oyunu veto edebildikleri konsensus, böylesi bir toplumu ortadan kaldırmak için korkutmaktan biraz daha fazlasını yapabilir…
… azınlıkların kendi ayrı görüşlerini ifade etme hakları daima, çoğunluk haklarının tamamen korunması gibi, korunacaktır. … Fakat azınlığın görüşlerinin çoğunluğun görüşlerinin yerini alması, tüm otoriter bağlarından kurtulmuş bir çoğunluk onları benimsemediği sürece beklenmemelidir… Komünalizm ya ortadan kalkmakta olan ya da yalnızca taş fırlatmaya ve umutsuz, genellikle anlamsızca polisle girilen çatışmalara indirgenmiş olan eylem ve diyaloğun kamusal alanını kurtarmaya çalışmaktadır. Komünalistler adaylarının belediye seçimlerine girmesi için ve eğer seçilirlerse güçlerini halk meclisleri oluşturmayı meşru kılmak için kullanmakta tereddüt etmezler…” (**)
DİKTATÖRE HAYIR
Bu seçim bir Plebisit olarak değerlendirilebilir.
“Sistem’e” dahil olmamanın ilkesi-yöntemi olarak, o kentte kazanacağı beklenen bir muhalefet parti adayına değil, herhangi bir muhalefet partisi adayına oy verilmesi önerilebilir.
Önemli olanın “oyların” AKP dışına dağılması, genel oy oranının “DİKTATÖRE HAYIR” sonucunu ifade etmesidir.
Bu “siyasal” değil, birlikte nasıl ve sokaklarda ne “tür” bir hayat kültürü içinde yaşayacağımıza dair bir oylamadır.
Bu seçim herhangi bir burjuva, iktidarcı, zorbalar arasından yapılacak bir seçim değil, her bir yazarı, her bir kadını, “kızlı-erkekli” her üniversite öğrencisini, balkondaki her yurttaşı izleyen “Büyük Dikizci”nin” kaderine ait bir oylamadır.
Derin siyasi, felsefi, sosyolojik analizlerin anlamsızlaştığı, bir bireyin en kişisel, mahrem hayatına dil, polis, kukla yazar, kamera, savcı uzatan, saldırtan obsessiv-agresiv bir adamın oylamasıdır!
“Biz” böyle oldukça, bu “adamlar” tükenmeyecekse de, 4000 yıl sonra birini daha “gömmeyi” hızlandırabilecek bir oylamadır; “Sıradaki gelsin” diyebilme şansı veren bir seçim!
Sevgili ülkemiz bir yol ağzında…
Bugüne kadar, son 90 yılda, toplum olarak ne yaptıksa bir “ara ürün” olarak karşılığını bu seçimde alacağız! Gezi İsyanı da, bu “ara ürünlerin” en güzel meyvesiydi…
Dönemsel, tarihsel olarak, oy vermemek veya,
BOŞ OY, BOŞUNA MUHALEFETTİR!
—————————————————————————————————-
(*)Neden Parlamento Bir Hiledir? – Andrew Flood
(**) Komünalist Karar Anı – 2001 – Murray Bookchin