Toplumsal olaylar, patlamalar, devrimler, tek tek bireylerin iradelerinden, isteklerinden ya da akıl yürütmelerinden bağımsız bir şekilde, adeta bir deprem gibi aniden ortaya çıkarlar.
1917 Şubat Devrimi’ni kimse beklemiyordu. İstisnasız bütün devrimci grup ve partiler umutsuzluk içinde kış uykusuna yatmıştı. Hiçbir hareketin patlak verecek devrime ilişkin en ufak bir öngörüsü yoktu. Toplumsal bir huzursuzluğun belirtileri bile gözlemlenmiyordu. Evet, toplum ve insanlar huzursuzdu aslında ama yaprak bile kıpırdamıyordu. Ve birdenbire…
İnsanlar ve onların oluşturduğu toplum umutsuz bir içe kapanma görüntüsü veriyorsa, içten içe biriken bir öfkeyi gözlemlemek iyice zorlaşır. İktidar sahipleri bu sessizlikten bir bakıma memnunlardır. Her kıpırtıyı bastırmış, toplumu sessizliğe gark etmişlerdir işte! Ne güzel! Fakat, aslında bu sessizlik onları da tedirgin eder içten içe. Ya bastırdıkları öfke ve kızgınlık “yerin altında” gizlice bir “gaz” birikmesine yol açıyorsa! Bu yüzden de en ufak bir kıpırtının üzerine olağanüstü bir telaşla giderler. Çünkü korkmaktadırlar bu sessizlikten!
Görmüyor musunuz, ortalık ne kadar sessiz! Basın susturulmuş, gazeteciler içeri atılmış, muhaliflere ağır cezalar yağdırılmakta. Muhalefetin belli başlı temsilcileri süresi belirsiz bir tutukluluğa mahkûm edilmiş. Yargı bastırılmış. Üniversiteler kayyuma bağlanmış. Muhalif belediyeler tehdit altına alınmış. En ufak bir örgütlenme girişimi tehdit altında. Sosyal medya da öyle. İnsanlar ancak kendi dar çevrelerinde görüşlerini birbirleriyle paylaşabiliyor. İktidar, kendi “meşru” baskı araçlarının yanı sıra silahlı çetelerini de teyakkuz halinde tutuyor. Muhalif birkaç laf edenin üzerine “darbeci” suçlamasıyla gitmek olağan, günlük bir uygulama. Salgın hastalık endişesi toplumun iletişim kanallarının işlemesinin, insanların bir araya gelmesinin önünde büyük bir engel. İnsanlar sokağa çıkmaya bile çekiniyor. Toplum büyük bir ekonomik, politik sıkışmışlık içinde.
İşte tam da böyle ortamlarda, hiç beklenmedik bir anda, küçük bir olay toplumsal hareketlenmeyi tetikleyebilir ve bu hareketlenme büyük bir patlamaya evrilebilir. “Koşullar uygun değil, bir sokak hareketi şu sıra iktidarın işine yarayabilir” türü akıl yürütmeler, diyelim ki, haklı nedenlere dayanıyor olsa bile toplumsal olaylar ve patlamalar tek tek insanların mantığından bağımsızdır ve bu tür akıl yürütmelere kulak asmadan kendiliğinden ve bir anda ortaya çıkabilir.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ayağa kalkışı ve polisin, aynı Gezi olaylarının başındaki çadır yakma olayına benzer bir şekilde üniversitenin kapısına kelepçe takması, toplumsal patlamanın fitilini tutuşturma potansiyeli taşıyor.
Gün Zileli
6 Ocak 2021
Gün abi,
Yazınızı okurken, Amerika’daki olaylar TV’lerde. Tump’un, “Ellerinize silahlarınızı alın! Amerikayı kurtarın!” sözleriyle bir tiyatro başladı. Dinci, milliyetçi, avam güruh başrolde.
Bizde de bir üst perdeden, “Alsanız bile, size verilmeyeceğini biliyorsunuz!” dendi, iktidar için.
Bu benzeşmeler tesadüf mü abi?
Yeryüzünde karşı devrimler de çok.
Tesadüf değil elbeette. Popülist-otoriter rejimlerin günümüzdeki ortak yönelimi. Ama bu bile onları kurtaramayacak.
Yaklaşmakta olan durumun, Gezi’yi de aşma potansiyeli vardır. Şöyle:
1 – 2013 ile bugünün koşullarını kıyasladığımızda, AKP’nin ekonomiyi çöküşe sürüklediği, artık AKP’li seçmenlerin de anlayabileceği derecede ayyuka çıkmıştır. Bu durum, yakın gelecekte işçi direnişlerinin de sıklığını ve şiddetini arttıracaktır.
2 – AKP’nin yağmacı ekonomi politikaları, kendisinin ve/veya Türkiye gericiliğinin klasik sosyal tabanını oluşturan esnafları ve köylüleri de yoksullaştırmıştır. Bu durum, olası bir halk isyanında AKP’nin halka karşı lümpen bir güruh kullanma opsiyonunu, AKP açısından daha sınırlı ve riskli hale getirmiştir.
3 – Biden’ın seçilmesinden bu yana AKP’nin iç ve dış politikadaki yalpalamaları, onun içerideki de facto koalisyonunda da ciddi gerilimlere yol açmaktadır. Bununla ilintili mi henüz belli değil ama, yakın bir zaman önce Fikri Sağlar, Can Ataklı ve İlker Başbuğ gibi ulusalcı sembol isimlerin AKP-MHP tarafından hedef gösterilmesi de bir kenara not edilmeli. Bu isimler ulusalcı spektrumun AKP karşıtı ucunda yer almalarına rağmen, AKP’ye yanaşmış olan diğer uçtaki ulusalcılar da bu isimlere kısmen de olsa kulak vermektedir. O yüzden, AKP-MHP’nin bu hamlesi, daha küçük koalisyon ortaklarına da uyarı niteliği taşıyor olabilir.
4 – AKP’nin, yurttaşların bireysel özgürlüklerine karşı her zamanki baskıcı ve gerici müdahaleleri, Covid-19 bahanesiyle daha da katmerli hale gelmiştir. İnsanların çoğu sağlık gerekçesiyle bu müdahaleleri şimdilik bir şekilde sineye çekiyorlar, ama bu durumun da ayrı bir basınç birikmesine neden olduğu aşikardır.
Makul bence de.
Perinçek, koalisyon ortaklarının “darbe” yaygarasından rahatsız olmuş gibi görünüyor:
https://www.aydinlik.com.tr/haber/turkiye-de-darbelerin-sicili-228706-1
Yazıyı okurken, üstteki yorumumda 3. madde tekrar aklıma geldi.
Perinçek’in yazısında 27 Mayıs ve 28 Şubat’tan bahsetmemesi de ilginç bir detay!
Bakalım, AKP ve payandalarının iç gerilimleri nereye varacak?..
Hafıza-i iktidar…
https://twitter.com/fikirkulupleri/status/1348706565155680256?s=20
http://www.haber2021.com/universite-gencliginin-degisen-sinifsal-konumu
https://www.youtube.com/watch?v=sduFaofpFT8
https://www.haber2021.com/dev-uyaninca-ii
https://www.youtube.com/watch?v=oOT59AWRdqs