Anton Ciliga
çeviren: Gün Zileli
Troçki ile Wendelin Thomas (1918’de Alman donanmasındaki ayaklanmanın liderlerinden ve Moskova Davalarını araştıran Amerikan Komitesi’nin üyelerinden biri) arasındaki mektuplaşmalar, 1921 yılındaki Kronstadt olaylarının tarihsel önemi konusunda geniş çaplı uluslararası bir tartışmaya neden oldu.* Bu bile olayın önemini göstermektedir. Diğer yandan, bugün Kronstadt’a gösterilen özel ilgi tesadüfi değildir; 17 yıl önce Kronstadt’da olanlarla, son zamanlardaki Moskova mahkemeleri arasında doğrudan bir bağlantı olduğu son derece açıktır. Bugün Rus devriminin liderlerinin öldürüldüklerine tanık oluyoruz; 1921’de ise devrimin tabanını oluşturan kitleler katliama uğratılmışlardı. Eğer bu liderler, Kronstadt denizcilerini ve Rusya’nın her yanındaki işçileri, silahlı güçle susturmasalardı, bugün, Ekim Devrimi’nin liderlerinin itibardan düşürülmesine ve baskı altına alınmasına karşı halktan en küçük bir protesto gelmemesi mümkün olabilir miydi?
Troçki’nin Wendelin Thomas’a yanıtı, onun ne yazık ki -Ekim Devriminin Stalin’le birlikte, Kronstadt zulmüyle ilişkili hayatta kalmış iki liderinden biridir- hâlâ geçmişe objektif bakmayı reddettiğini göstermektedir.
Ayrıca, makalesinde “Kronstadt hakkında çok fazla gürültü koparılıyor” diyerek işçi kitleleriyle kendisi arasında o zaman yaratmış olduğu uçurumu daha da büyütmüştür; 1921’de onların bombalanması emrini verdikten sonra Troçki bugün bu insanları “saçları pezevenklere benzeyen ve şık geniş pantolonlar giyen bütünüyle ahlak dışı unsurlar” diye tanımlamakta duraksamamaktadır.
Hayır! Bürokratik kibirin kokusunu taşıyan bu çeşit suçlamalarla büyük Rus Devriminin derslerine yararlı bir katkıda bulunulamaz.
İhtilalin sona erdirilmesi konusunda Kronstadt’ın etkisini tahlil etmek için her türlü kişisel çıkıştan kaçınılmalı ve üç temel soru üzerinde doğrudan yoğunlaşılmalıdır:
1) Kronstadt ayaklanmasının ortaya çıkmasına neden olan genel koşullar neydi?
2) Hareketin hedefleri neydi?
3) Ayaklanma teşebbüsü, bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde ne gibi araçlar kullandı?
1920-21’de Kitleler ve Bürokrasi
1920-21 kışında Rus Devriminin son derece kritik bir aşamadan geçtiğini bugün herkes kabul etmektedir. Polonya’ya saldırı, Varşova önlerinde yenilgiyle sonuçlanmış, Batı’da sosyal devrim patlak vermemiş, açlık ve kargaşalık bütün ülkeyi kaplamıştı. Burjuva restorasyonu tehlikesi ihtilalin kapısını çalıyordu. Krizin bu anında ihtilalci kamp içinde varolan farklı sınıflar ve pratiklerin herbiri çözüm olarak kendi çözümlerini sunuyorlardı.
Sovyet Hükümeti ve Komünist Partisi’ndeki üst kesim kendi çözümleri olarak bürokrasinin gücünü arttırmak şeklindeki politikayı uyguluyorlardı. Şimdiye kadar Sovyetlerde kontrolü ele geçiren iktidarların sembolü olan “Yürütme Komiteleri”, sınıf diktatörlüğünün yerine parti diktatörlüğünü koymuşlar, hatta parti içindeki otoriteyi bile üyelerden kadrolara aktarmışlar, işçilerin biricik gücü olan fabrikadaki egemenlikleriyle, bürokrasinin iktidarının yer değiştirmesini sağlamışlardı. Bütün bunlar “ihtilalin kurtarılması” adına yapılmıştı. Bu, Buharin’in, bunun bir “proletarya Bonapartizmi” olduğunu ileri sürdüğü dönemdi. Ona göre bu, burjuva karşı-devrimine karşı mücadeleyi kolaylaştırmak üzere proletaryanın “kendi kendisini sınırlaması”ydı. Burada komünist bürokrasinin kendi kendisine atfettiği hemen hemen muazzam mesih rolünü görmemek mümkün değildir.
Komünist Partisi’nin IX. Kongresiyle X. kongresi arasındaki bir yıl bu yeni politikanın koruyuculuğu altında geçti. Lenin bu politikayı kararlı bir şekilde sürdürdü. Troçki, ona övgüler düzdü. Bürokrasi, ihtilalin proleter karakterini tasfiye ederek burjuva restorasyonunu … önlemişti.
Parti içinde oluşan İşçi Muhalefeti, yalnızca partinin kendi içindeki proletarya fraksiyonları tarafından desteklenmiyor, aynı zamanda örgütsüz geniş işçi kitleleri ve Kronstadt ayaklanmasından kısa bir süre önce başlayan Petrograt işçilerinin genel grevi tarafından da destekleniyordu ve sonuç olarak ayaklanmanın bizzat kendisi, kendi başarılarını yıkanlarla “üçüncü bir el daha oynamak” konusunda az çok netleşmiş olan kitlelerin isteklerini bütünüyle ifade ediyordu. Ukrayna’da Mahno tarafından liderlik edilen yoksul köylülerin hareketi benzer koşullarda sonuç olarak benzer bir direniş gösteriyordu. Eğer 1920-21 yıllarını bugün elimizde bulunan tarihi malzemenin ışığında değerlendirecek olursak, ekonomik örgütsüzlük nedeniyle açlık ve bitkinlik içine düşmüş bu dağınık kitlelerin, bütün bunlara rağmen kendi politik ve toplumsal pozisyonlarını güçlendirmenin ve aynı zamanda kendilerini bürokrasiye ve burjuvaziye karşı savunmanın formülü olarak bu yola gidip direnişe geçtiklerini görürüz.
Kronstadt’ın Programı
Biz, Troçki gibi, bazı açıklamalarla yetinmeyecek, okuyucuların bir çözüme ulaşmalarına hizmet etmek üzere Kronstadt hareketinin bir programını sunacağız. Bu programı, onun tarihi öneminin büyüklüğü nedeniyle tam olarak yayınlıyoruz. Bu program 28 Şubat günü “Petropavlovsk” savaş gemisinin denizcileri tarafından ortaya kondu ve sonradan bütün Kronstadt işçileri, askerleri ve denizcileri tarafından kabul edildi.
“Gemilerin mürettebatı genel toplantısı tarafından seçilen sorumluların Petrograt’daki durum üzerine raporunu dinleyen bu toplantı aşağıdaki kararları almış
tır:
1. Anlaşılıyor ki, şimdiki Sovyetler, işçilerin ve köylülerin isteklerini dile getirmemektedir. Sovyet seçimleri, bütün işçiler ve köylüler için özgür seçim propagandası ve gizli oy kullanma temelinde yeniden organize edilmelidir.
2. İşçilere ve köylülere, anarşistlere ve sol sosyalist partilere basın ve konuşma özgürlüğü verilmelidir.
3. İşçi sendikaları ve köylü örgütleri için toplantı özgürlüğü güvence altına alınmalıdır.
4. İşçilerin, kızıl ordu askerlerinin. Petrograd, Kronstadt ve Petrograd bölgesi denizcilerinin Partili olmayanlar konferansı, 10 Mart 1921 tarihinden geç olmamak üzere toplantıya çağrılmalıdır.
5. İşçi ve köylü hareketiyle bağlantı içindeki bütün işçi, köylü, asker ve denizci mahkumlara olduğu kadar bütün sosyalist partilerden politik mahkumlara özgürlükleri geri verilmelidir.
6. Toplama kamplarında ve hapishanelerde tutulanların davalarına bakmak üzere bir komisyon seçilmelidir.
7. Hiçbir partiye, fikirlerinin propagandasında özel ayrıcalıklar verilemeyeceği ya da bu amaçla hükümetten mali destek sağlanamayacağı için bütün “politik bölümler”* ilga edilmelidir. Bunların yerine hükümet tarafından finanse edilen ve yerel olarak seçilen kültürel ve eğitsel komisyonlar kurulmalıdır.
8. Derhal bütün “zagryaditelniye otryadi”ler* ilga edilmelidir.
9. Sağlığa zararlı işlerde çalışanlar hariç, bütün işlerde ücret eşitliği sağlanmalıdır.
10. Bütün ordu dallarındaki komünist savaş bölümlerinin yanısıra, fabrika ve atölyelerde görev başında bulunan komünist muhafızlar ilga edilmelidir. Böyle muhafızlar ya da askeri bölümler gerekli bulunduğu taktirde bu bölümler askerlerce atanmalı ve fabrikalarda işçilerin kararına göre belirlenmelidir.
11. Köylülere, emek kiralamaksızın, kendi araçlarıyla topraklarını işleme ve hayvanlarını yetiştirme hakkı konusunda tam özgürlük tanınmalıdır.
12. Bütün ordu dallarının olduğu kadar yoldaşlarımız olan askeri kursanti’lerin de* çözümlerimizi benimsemeleri talep olunur.
13. Basının, önerilerimize en geniş yeri vermesi talep edilir.
14. Hızla, bir kontrol komisyonunun atanması için harekete geçilmelidir.
15. Emek kiralamayan zanaatçı üretimine izin verilmelidir.”
Bu basit formülasyonlar, kuşku yok ki, yetersizdir ama onların hepsi Ekim Devriminin ruhuyla ortaya çıkmışlardır; ve bu önerilerle 1917 kamulaştırmalarına yol gösteren düşünceler arasında sıkı bir bağın var olduğunu söylemek kesinlikle iftira olmayacaktır.
Pratikte hâlâ büyük bir genişlikle uygulanabilirlik olanağı bulduğunu gösteren bu canlı öneriler ilkesel bir derinlik taşırlar. Gerçekte, 1921’de Lenin’e karşı muhalefet eden biri 1938’deki Stalin rejimine karşı muhalefet edebilir. Dahası var: Stalin rejiminin Troçki’nin kendisine karşı suçlamaları, gerçekte, yalnızca, Kronstadt’a karşı suçlamaların ürkek bir tekrarıdır. Ayrıca, bütün sosyalistlerin bürokratik oligarşiye karşı Kronstadt ve İşçi Muhalefeti’nin dışında getirebildikleri başka bir programları var mıdır?
Bu önerilerin Petrograd ve Kronstadt hareketleri arasında var olan yakın ilişkiyi gösterdiği açıktır. Troçki’nin, Kronstadt hareketinin karşı-devrimci doğası efsanesini doğrulamak için Petrograd işçilerini Kronstadt’a karşı gösterme teşebbüsü Troçki’nin kendisine karşı dönmektedir; 1921’de Troçki, Lenin’in Kronstadt’a sempati gösteren parti içindeki ve dışındaki kitleleri suçlamasının ve partide ve sovyetlerde demokrasinin baskı altına alınmasını mazur göstermesinin gereklilik olduğunu ileri sürmektedir. Bu yüzden o, o sırada silahlı direnişe geçmemiş olsalar da Petrograd işçilerinin ve muhalefetin Kronstadt’a büyüyen bir sempatilerinin olduğu konusunda en ufak bir şey kabul etmemektedir.
Troçki’nin sonraki “ayaklanma, ayrıcalıklı ücretler ele geçirme isteminden esinlenmiştir” iddiası daha da sakattır. Bu iddia, ücretleri diğerlerinden çok daha iyi olan Kremlin’deki ayrıcalıklı insanlardan biri tarafından, önerilerinin dokuzuncu maddesinde ücretlerin eşitliğini kesin bir şekilde talep eden insanlara karşı, aynı silahın kullanılmasına cüret edilerek ortaya atılmaktadır! Bu ayrıntı da, Troçki’nin bürokratik körlüğünün had safhadaki şifa bulmazlığını ortaya koymaktadır.
Troçki’nin makaleleri,Parti Merkez Komitesi tarafından uzun süre önce yaratılan efsaneden en ufak bir ayrılık göstermemektedir. Troçki’nin 1923’den beri bürokratik yozlaşmaya ve ihtilali bütün sol kanat unsurlardan yoksun bırakan yeni “tasfiyelere” katılmaya devam etmeyi reddeden uluslararası işçi hareketi içinde hiçbir itibarı yoktur. Onun, Stalin’in iftira ve cinayetlerine karşı savunulması haklıdır. Ama bütün bunlar, ona, 1921’deki işçi kitlelerini aşağılama hakkı vermez. Tersine! Herkesten daha fazla Troçki, Kronstadt insiyatifinin yeni bir değerlendirmesini yapmalıdır. Büyük tarihi değeri olan bu insiyatif, bürokrasi tarafından yapılan ilk kanlı “tasfiyeye” karşı mücadele içinde, tabandaki militanlar tarafından ortaya konan bir insiyatiftir.
Trajik 1920-21 kışı sırasında Rusya’nın işçilerinin tavrı engin bir toplumsal içgüdüyü ortaya koymuştur; ve yalnızca ihtilalin yoğun bir aşamasında olmakla kalmayıp, aynı zamanda ihtilalin ölümcül bir tehlike içinde bulunduğu Rusya’nın işçi sınıfı asil bir kahramanlıktan esinlenmiştir. Şurası bir gerçektir ki, ne Kronstadt savaşçıları, ne de komünist saflar, o kış, 1917’deki, 1919’daki aynı ihtilalci enerjiyle bir araya gelememişlerdir, fakat 1921’in Rusya’sında sosyalizm ve ihtilal duygularına taban tarafından sahip çıkılmıştır. Onların muhalefeti, Lenin’e ve Troçki’ye, onlarla uyum içindeki Stalin’e, Zinovyev’e, Kaganoviç’e ve bürokratik kadroların çıkarlarına hizmet eden diğer sorumlulara karşıydı. İşçiler, bürokrasinin zaten tasfiyeye giriştiği sosyalizm için mücadele ettiler. Bu, bütün sorunun temel noktasıdır.
Kronstadt ve N.E.P.
İnsanlar genellikle Kronstadt’ın NEP’i zorladığına inanırlar. Bu büyük bir hatadır. İşçileri savunmayı dile getiren Kronstadt önerisi, yalnızca Devletin bürokratik kapitalizmine karşı değildi, aynı zamanda özel kapitalizmin restorasyonuna da karşıydı. Bu restorasyon talebi – Kronstadt ona karşı muhalefetteydi- kapitalizmi bir politik demokrasi rejimiyle birleştiren sosyal demokratlar tarafından ortaya atılmıştı. Ve Troçki’yle Lenin, kapitalizmi NEP biçimiyle (fakat politik demokrasi olmaksızın) geniş ölçüde realize ettiler. Kronstadt önerisi, küçük endüstride ve tarımda ücretli emeğin kullanımına karşı olduğunu açıklamıştı. Bu öneri ve hareketin altında yatan, proletaryanın ve tarım işçilerinin, devrimi sosyalizme doğru ilerletmek için ülke emekçilerinin en yoksul kesimiyle ittifak arama çabasıdır. Öte yandan NEP, proletaryaya karşı köy üst tabakasıyla bürokrasinin birliğidir; O, sosyalizme karşı, devlet kapitalizminin özel kapitalizmle ittifakıdır. Nasıl, Hitler tarafından başarılan Versay Anlaşmasının iptali, Avrupa öncü işçilerinin sosyalizm programlarına karşıysa, NEP de Kronstadt’ın taleplerine öyle karşıdır.
Son olarak, kamuoyunda dolaşan bir suçlamanın üzerinde durmamıza izin verilsin: Kronstadt gibi bir eylem dolaylı olarak karşı-devrimci güçlerin yolunu açabilir. Gerçekte karşı-devrimin ihtilali yıkabilmesi onun işçi demokrasisinde kendine ayak basacak bir yer bulmasıyla mümkün olabilirdi; fakat kesindir ki, devrim bozguna uğramıştır ve o, liderlerinin politikası nedeniyle bozguna uğramıştır. Kronstadt’ın bastırılması, işçi demokrasisinin ve Sovyetlerin, Rusya Komünist Partisi tarafından baskı altına alınması, proletaryanın endüstrinin yönetiminden tasfiye edilmesi ve NEP’e yöneliş zaten ihtilalin ölümünü ortaya koymaktadır.
Bu, tam da devrim sonrası toplumun iç savaşın sonunda iki temel gruba bölündüğü bir dönemde oldu: İşçi kitleleri ve bürokrasi. Rus devriminin sosyalist ve enternasyonal istekleri boğuldu; onun içinde milliyetçi, bürokratik ve devlet kapitalisti eğilimler gelişti ve kendini sağlamlaştırdı.
Bu noktadan ilerleyerek ve bu temelde her yıl gittikçe daha net olarak ahlakın Bolşevik reddiyesi öylesine sık bir şekilde ortaya çıktı ki, bu, Moskova duruşmalarına varan bir gelişmeyi getirdi. Eşyanın amansız mantığı kendini gösterdi. Devrimcilik yalnızca lafta kalırken fiiliyatta reaksiyonun ve karşı-devrimin talebi yerine getirilmiş oldu. Onlar, kaçınılmaz olarak yalana, iftiraya aldatmacaya başvurmak zorunda kaldılar. Yalanın genelleştirildiği bir sistem, Bolşevik Parti’nin sosyalizmden ve proletaryadan ayrılmasının sebebi değil, sonucudur.
Bu ifadeyi doğruladığı için, Sovyetler Birliği’nde tanıştığım Kronstadt’dan insanların tanıklıklarından alıntı yapmalıyım. Dch, bana 1932 yılında şöyle demişti:
“Kronstadt’lılar mı? Onlar tamamen haklıdır; onlar Petrograd işçilerini savunmak için aracılık yaptılar; onlarla anlaşmak yerine Lenin ve Troçki’nin insiyatifi trajik bir yanlış yöneliş içindeydi ve Kronstadt’a karşı savaş açtılar.”
Dch, 1921’de Petrograd’da partisiz bir işçiydi ve ben kendisini tanıdığımda, Verkhne-Uralsk’da bir Troçkist olarak politik tecrit içinde bulunuyordu.
“1921 Kronstadt’ında yaşayan nüfusun 1917 Kronstadt’ınkinden toplumsal bakış açısı olarak bütünüyle farklı olduğu görüşü bir mittir.” görüşünü bana hapishanede ifade eden Petrograd’lı Dv ise 1921’de Komünist gençliğin bir üyesiydi ve 1932’de bir “desist” olarak* hapsedilmişti.
Ben de Kronstadt isyanının en etkili unsurlarından birini tanıma fırsatı bulmuştum. Bu kişi eski bir gemi mühendisiydi, 1917’den beri komünistti, iç savaş sırasında Volga’nın bir bölgesinde bir Çeka grubunu yönetmekte aktif rol almıştı ve kendini 1921’de Kronstadt’da “Marat” (eski adı “Petropavlovsk”) adlı bir savaş gemisinde politik komiser olarak bulmuştu. 1930’da onu Leningrad’da hapishanede gördüğüm zaman, Solovietski Adalarında sekiz yıl geçirmişti.
Mücadele Yöntemleri
Kronstadt işçileri, bürokrasinin reaksiyoner eğilimlerine karşı mücadelede ihtilalci hedefleri izlediler ve dürüst, temiz yöntemler kullandılar. Tam tersine, bürokrasi ise, onların hareketine nefret dolu iftiralarda bulundu, harekete general Kozlovski tarafından liderlik edildiğini iddia etti. Gerçekte, Kronstadt’lılar, hükümet sorumlularıyla, yayınladıkları bildirideki sorunları, yoldaşlar gibi tartışmak konusunda dürüst bir içtenliğe sahiplerdi. Herşeyden önce, onların eylemleri savunma karakterindeydi – bu nedenden dolayı Kronstadt’ın karşısındaki kıyıda bulunan Oranienbaum’u zamanında işgal etmediler.
Petrograd bürokrasisi başından itibaren, Kronstadt’daki bir kısım komiser -bunlardan bir teki bile kurşuna dizilmemiştir- tutuklandığı için, denizcilerin, kızıl ordu askerlerinin ve Kronstadt işçilerinin Petrograd’da yaşayan ailelerini tutuklayarak bir rehine sistemini yürürlüğe koymuştur. Ailelerin rehin alındığı haberi, Kronstadt’a, uçaklardan atılan bildiriler aracılığıyla duyurulmuştur. Kronstadt, 7 Mart tarihinde yanıtını radyoyla duyurmuştur: “Onlar, böylesine bir eylemi ortaya koyan Petrograd’ı, nefret ve mutsuzluğa yolu açarak yerine getirseler bile, taklit etme arzusunda değildirler, bu eylem her türlü bakış açısından, son derece utanç verici ve son derece korkakçadır. Tarih, henüz benzer bir uygulama tanımamıştır.” (7 Mart 1921, Kronstadt İhtilalci Komitesinin İzvestia’sı). Yeni yönetici klik, başlayan sosyal mücadelenin önemini, onu işçilerden ayıran sınıf uzlaşmazlığının derinliğini, Kronstadt “isyancıları”ndan çok daha iyi anlamıştı. İşte, gerileme dönemine girmiş olan ihtilallerin trajedileri burada yatmaktadır.
Fakat Kronstadt, askeri çatışmaya zorlanırken bile hâlâ, o zamandan beri Rusya’nın gelecekteki sosyalizminin programı olarak kalan “üçüncü devrim” için güçlü bir program formüle etmenin yollarını arıyordu.*
Sonuç Yerine
Rusya’da ve Avrupa’da 1921’in başında sosyalizm ve kapitalizm; burjuvazi ve proletarya güçleri arasında var olan ilişkinin Rus devriminin sosyalist gelişmesi için mücadelenin yenilgiye mahkum olmasına yol açtığını düşünmek için sebepler vardır. Bu koşullarda kitlelerin sosyalist programı galip gelemezdi: Onun galibiyeti, karşı-devrimin zaferinin açıkça ilan edilmesine ya da dejenerasyonun (gerçekte olan da buydu) kamufle edilmesine bağlıydı.
Fakat Rus devriminin böyle bir gelişme yolu izlemiş olması ilkesel planda, işçi kitlelerinin çabalarının ve programın tarihi önemini en ufak bir şekilde azaltmaz. Tam tersine, bu program, başlayacak ihtilalci sosyalist gelişmede yeni bir dönemden hareket eden bir yapıdadır. Gerçekte, her yeni ihtilal, bir öncekinin başladığı temelde gelişmez, fakat öncekinin ölümcül bir sapmaya uğradığı noktadan başlar.
Rus devriminin dejenerasyonu deneyi, bir kere daha uluslararası sosyalizmin vicdanının önüne son derece önemli bir sosyolojik problemi getirmiştir. Daha önceki Fransız ve İngiliz devrimlerinde olduğu gibi, Rus devriminde de ihtilalci güçler bitkin düşerken niçin ihtilalci partinin kendi araçlarıyla (“tasfiye” gerçekte onun sol kanat unsurlarına uygulanır) karşı-devrimin zaferi içerden gerçekleşmektedir?
Marksizm, sosyalist devrimin bir kere başladıktan sonra ya bütünsel sosyalizme doğru tedricen gelişmeye devam edeceğine ya da burjuva restorasyonunun ajanlarına yenileceğine inanır.
Rus devrimi, sosyalist devrimin mekanizmasının büsbütün yeni bir problemini gündeme getirmiştir. Bu sorun, uluslaürarası tartışmaların en önemli konusu olmalıdır. Böylesi tartışmalarda Kronstadt sorunu layık olduğu yeri alabilir ve almalıdır.
Gün Zileli
1995
____________________________
* Bu makale, Moskova tasfiye davalarının yeni ortaya çıktığı bir sırada, 1938 yılında yazılmıştır.
* Devlet kurumlarının çoğunda var olan Komünist Parti bölümleri
* Spekülasyona karşı mücaodelede resmi olarak kurulmuş polis bölümleri. Fakat gerçekte, işçilerin memleketlerinden getirdikleri kendi kişisel yiyecek içecekleri de dahil olmak üzere aç insanların varını yoğunu müsadere etmekte kullanılmışlardır.
* Çarlık zamanındaki subay okulundan yetişme subaylar.
* Sapranov’un “Demokratik Merkeziyetçiler” grubunun bir üyesi.
* Kronstadt üzerine bu tarihi günler hakkında önemli dökümanlar içeren kapsamlı bir çalışma Ida Mett tarafından derlenmiştir. Onun basılan çalışması, kanımca, şimdi gelişmekte olan uluslararası tartışmaların katkılarını da içine almalıdır. (Bunlar, Amerika’da International Review’da basılmıştır- ed.)
Marksistler asla “…sosyalist devrimin bir kere başladıktan sonra ya bütünsel sosyalizme doğru tedricen gelişmeye devam edeceğine ya da burjuva restorasyonunun ajanlarına yenileceğine” inanmaz.
Buna ancak, Marksizm konusunda kulaktan duyma bilgilere sahip bir cahiller inanır.
Marksistler, her hangi bir ülkede sosyalist devrim gerçekleştikten sonra, sosyalizmin inşasının ulusal ve uluslararası arenada yaşanacak ilerlemelerin, gerilemelerin, duraklamaların, ani parlamaları etkisi altıda gerçekleşebilecek diyalektik bir süreç olduğuna inanırlar.
Rus devrimi bu gerçeğin en somut örneğidir. Tek ülkenin ulusal sınırları içinde “sosyalizm” (ulusal kalkınmacılık paradigması) kurmaya kalkışmanın pratik sonucu; kapitalist-burjuva restorasyonun zaferi ile sonuçlanmıştır.
Marksistler neye inanır neye inanmaz bilmiyorum (Marx’a kendisinden bile çok inandıkları kesin) ama kendilerine getirilen eleştiriler karşısında ortodoksu mortodoksu ezcümle ayaklanır. Bir de bu ‘asla’ yla başlayan cümleler kurmak ne kadar iddialı. Marksistim diyen herkese nasıl kefil olabiliyorsunuz?
Marksistlerin neye inanıp neye inanmadıklarını öğrenmek istiyorsan, en başta Marx, Engels, Lenin ve Troçki eserlerini okuyabilirsin. bu eserlerin hiç birinde “…sosyalizme doğru tedricen gelişme” tarzı ilerlemeci-determinist bir devrim teorisi savunulmuyor. Bir kere bu, Marksistlerin benimsediği diyalektik-maddeci tarih görüşüne aykırı bir durum.
Fakat Marksizmin yozlaştırılmasının bir sonucu olan Stalinist düşüncede sosyalizme geçiş, antik/köleci-feodal-kapitalist-sosyalist toplum aşamaları olarak mekanik ve anti-diyalektik bir tarih kavrayışı içinde resmedilir. bu teze gere dünya üzerindeki bütün ülkeler bu aşamaları geçtikten sonra, ancak kensintisiz bir biçimde “sosyalizme” ulaşabilir. bu sadece marksist teorinin stalinizm eliyle revize edilmesidir.
marksistler kendileri yapılan her türlü akılcı eleştiriyi olumlu karşılar ve dikkate alır, fakat “ortodoks marksizm” gibi ne anlam ifade ettiği belli olmayan uydurma kavramları ise ciddiye almaz.
marx’ı ve marksistleri, savunmadıkları şeyleri, savunuyorlarmış gibi göstermeye çalışmak doğru değil. bilmiyorsanız bir zahmet marx ın eserleri açıp okuyun, marx hayatının hangi döneminde insanlığın “sosyalizme doğru tedricen” ulaşabileceğini savunmuş.
bilmeden, okumadan işkembeden sallamayın…
Stalin Ve Diyalektik Materyalizm
Stalin’in diğer olgularda olduğu gibi ” Diyalektik Materyalizm”
konusunda da ‘sorunsal’olmadığı düşüncesindeyim.
Şöyle yazıyorsunuz : ‘ Fakat Marksizmin yozlaşmasının bir
sonucu olan Stalinist düşüncede sosyalizme geçiş antik/köleci
-feodal-kapitalist-sosyalist toplum aşamaları mekanik ve anti-diyalektik bir tarih kavrayışı içinde resmedilir.Bu teze göre dün
ya üzerindeki bütün ülkeler bu aşamaları geçtikten sonra,an
cak kesintisiz bir biçimde ” sosyalizme”ulaşabilir .Bu sadece
Marksist teorinin Stalinizm eliyle revize edilmesidir. ”
Burada gerçekten önemli bir konuda,Stalin’e önemli bir eleştiri
getiriyorsunuz.Ancak Stalin yorumlamanızda,bunu stalin nerede yazmış,söylemiş?Bu konuya ,Stalin’e ait hangi kaynağın ve kaçıncı sayfasından ulaşılabilir gibi bir ‘kaygı ‘ içerisinde de değilsiniz.Kaynak gösterirseniz,yazınız anlam kazanacak.
olmadığınızı görüyorum..
Gün Zileli gibi insanlar’da klasik burjuva korkaklığı vardır… hangi toplumda olursa olsun değişim için yaşananlar onlar için bir faciadır…ama gözlerinin önündeki toplum her gün daha da büyük facialara ve tüm insanlığı şaşırtarak hala gebe… soviet deneyimi için ne olursa olsun bunlar yaşanmamalıydı derler. Sonra tüm tarihi eleştirel bir süzgeçte geçirmeden ürkekçe tahrif eder çarpıtırlar.
Bolşewizim bu amaçla yola çıkmadı… komünistlerin böyle ilkeleri yoktur… ama aynı zamanda bir laboratuar olan proleterya diktatörlüğününün zaafları olamaz mı ? var… bunu bizler ancak tekrardan ele alarak ve o tarihi irdeleyerek öğrenmeliyiz… ama ne zaman ele almaya kalksak hep pratik üzerinden gözden geçiriliyor… maalesef pratik ancak doğru bir teori ile ele alınırsa tekrardan hak ettiği yeri alır… eğer pratikte bir yanlışlık varsa bizim danışmamız gereken teoridir… maalesef oda yok … bunu duymak vede görmek istemeyene anlatmak zordur… sonuca devrimi yapan kadroların kişiliklerini irdelemek ve burdan ulaşmak doğru olmadığı gibi proleterya diktatörlüğünü ele alırken partiden bağımsız yaşananları, partinin bazen gücünün de yetmediğini görmek lazım ki buda doğru değildir ama teorik zaaflar bunuda sağlamıştır… evet Sovyetlerde yaşananlar bundan öte teorik bir geriye düşüştür . teoriden geriye bir düşüş… komünistler bunlar sahip çıkmalıdır çünkü proleterya diktatörlüğü sınıfın bir mevzimizdir..bir burjuva diktatölüğündende milyon kez daha demokratiktir ..elbette zaaflarıyla… ve sayın Zileli komünistleri teorileri ile anlamak gerekir… pratikleri eleştirmek keşke olmasaydı demek orasında burasında çekmek beyhude bir çabadır… komünistler tüm dünyayı karşılarına aldılar .. çünkü idealleri büyüktü …