Kayyum İstanbul’a da Geldi. İkili İktidarın Düellosu!
Son belediye seçimlerinden sonra Türkiye’de ikili iktidar durumu netlik kazandı. CHP, batının bütün büyük illerinde ve hatta orta büyüklükteki kentlerinde de belediyeleri aldı; doğu ve güneydoğu’da belediyeler zaten eskiden beri Demparti’nin elindeydi. Bu durumda Türkiye’deki ikili iktidarın Belediyesel İktidar ayağı net bir şekilde ortaya çıktı.
İkili iktidarın merkezî iktidar ayağı ise uzun yıllardan beri AKP-MHP tek partisinin elindeydi. Bu rejime, iki partiye dayandığı halde rahatlıkla tek parti rejimi diyebiliriz.
Merkezî iktidar ne zamandır belediyesel iktidara, onun en önemli kalesi olan İBB’ye saldırıyı planlıyordu. Bu planını, MHP başkanı Bahçeli’nin “Öcalan kartı”nı uzatarak Demparti’yi ya da Kürt hareketini tarafsızlaştırma girişimiyle ortaya koydu. Şimdilik Demparti belediyelerine saldırmayacakları belli. Şu anda tek amaç İBB’nin teslim alınmasıdır. Bunun ilk adımı Esenyurt Belediyesi oldu.
Karşımızda iki soru var: Birincisi, CHP’in, belediyesel iktidara yapılan bu saldırıyı ne ölçüde ve nasıl karşılayacağıdır. Bunun tek yolu vardır, o da toplumsal muhalefet güçlerinin sokağa dökülerek bu saldırıyı geri püskürtmesidir. CHP buna cesaret edebilecek mi? Göreceğiz.
İkinci soru şu: Demparti “Öcalan zokasını” yutup tarafsız mı kalacak, yoksa bir adım sonra sıranın kendi belediyelerine geleceğini bilerek CHP ile el ele verip merkezî iktidarın hamlesini göğüsleyecek mi? Bunu da göreceğiz.
İktidar dengeleri açısından çok kritik günler yaşadığımız açık. Bu günlerde toplumsal muhalefet ne durumda? Bu da bir başka önemli soru. Toplumsal halk muhalefeti gücünü net bir şekilde ortaya koyabilecek mi? Bunu da göreceğiz.
Gün Zileli
31 Ekim 2024
Tek ittifak var, aslında:AKP, MHP, DEM.
Kılıçdaroğlu DEM’e muhtaç olmamak için, Abdullah Gül’e, sonra da Davutoğlulara, Akşenerlere sığınmıştı. Özgür Özel, yumuşamacı hileye takılıp sıfırlanıyor.
Demparti belediyelerine dokunmayacaklardır, yargım, birkaç gün içinde yalanlandı. Yanılmışım. O zaman ne oluyor?
“Siyasallaşan Müslüman bilinçte öz eleştiri yoktur. Kendisinin aleyhine de olsa adaleti ayakta tutmak yoktur. Dinine bakmaksızın insanlar arasında adaletle hükmetmek, kendinden olan hainleri yargılamak yoktur. Kendi diktatörüne zalim demeyi en büyük cihad görmek yoktur. Zalim ve mazlumun kimliğine, dinine bakmamak yoktur. Düzeltmeye kendinden başlamak yoktur.
Söylemde alemlerin rabbi olmasına rağmen, ilginç bir şekilde birkaç ulusun ve bir coğrafyanın putuna dönüştürdükleri Allah’ın seçkin kulları ve düşmanları vardır.
Düşmanlar, dış güçlerdir! Onlar aynı Allah’ın yarattığı insan ve uluslar değildir! Tüm kötülük onlardan gelir! Seçkin Müslümanların kötülüklerinin sebebi de onlardır!
Buna benzer ezberleri her gün siyasal olanın zehirlediği kitlelerden duyarsınız.
Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde zulüm ve sefaletin haddi hesabı yok. Baskı, sömürü, cinayet, diktatörlük, işgal, tecavüz.
Ancak Müslüman toplumlar bunun da çözümünü bulmuştur. Aklı devre dışı bırakmak, lider ve devleti kutsamak. Bu yapılmazsa, Allah’ın değil şeytanın yarattığı kullar gelecek ve her şeylerine el koyacaktır!
Üçüncü dünya savaşının bir parçası olarak adım adım yaklaştığımız İran-İsrail savaşında da bu döngüye çekiliyoruz.
İran’da bir diktatörlük yok! İran Kürdistan ve Belucistan’da işgalci değil! İran her gün türlü şekillerde katliamlar yapmıyor! İran, Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husiler, Irak’ta Haşdi Şabi, Suriye’de Bedir, Fatimiyyun gibi onlarca paramiliter güçle tüm bölgede emperyal faaliyetlerde bulunmuyor! İran’da insanların giyim kuşamı, inanç ve ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı yasak değil!
Varsa yoksa Amerika ve İsrail!
İran, Müslüman bir ülke, hatta “İslam cumhuriyeti” diye sorgulanmaz, savaşılmaz. Ona karşı durmak, dış güçlerin maşası olmaktır!
Aynı şey Türkiye için de söz konusu.
Her iki ülkede kitleler hamasetle hipnotize ediliyor, zombi sürüleri gibi gösterilen hedefe sürülüyor. Kendi gerçeklerinden uzaklaştırılıyor.
Dünyadaki güç savaşlarının sonu gelmez. Zulüm ve sömürü bitmez.
Bir şeyleri düzeltmek isteyenler samimilerse kendilerinden başlar. Ülkelerinden başlar. Yönetimlerinden ve liderlerinden başlar.
İsrail-Filistin sorunu, iç sorunlarını büyük oranda çözmüş Batılıların vicdan rahatlatma veya fantezi alanı olabilir. Ancak her alanda boğazına kadar bataklığa batmış Müslüman dünyanın buna yüzü yoktur.
Emperyalist arıyorsanız sizde. İşgalci arıyorsanız sizde. Katliamcı arıyorsanız sizde.
Uzağa gitmenize gerek yok.
Samimiyseniz buyurun Kürdistan. Buyurun Belucistan.
Ama yok! Siz bunları, çok da umurunuzdaymış gibi albüm yaptığınız çocuk cesetleriyle örtmeyi tercih edersiniz.
Kafirler, dış güçler, emperyalistler, siyonistler diye, dibinizdeki mazlumların sesini bastırmayı tercih edersiniz.
Devletlerinizin, liderlerinizin, dindaşlarınızın zulüm ve cinayetlerine bahaneler bulur, kılıflar dikersiniz.”
https://manage.rudaw.net/turkish/opinion/05102024
https://marksist.net/marksist-tutum/rejimin-kayyum-saldirisi-dersime-uzandi
1960’lar: Ulusolcu Darbeler
1970-80’ler: 12’li Darbeler
1997: Postmodern Darbe
2007: E-Darbe
2016: F-Darbe
2016’dan bu yana: Kayyumcu Darbe Rejimi
https://marksist.net/marksist-tutum/ortadogudaki-son-gelismeler-neyi-anlatiyor
https://gercekgazetesi1.net/politika/trump-isci-sinifinin-sahte-dostu-bir-fasist
https://gercekgazetesi1.net/politika/istibdadin-acilimlari-da-kayyimlari-da-operasyonlari-da-emekci-halka-karsidir