KarşıDevrimci Kimdir?

gezi-ruhu-butundur-bolunemez-1

 

En önce saptanması gereken nokta şudur: Toplumsal mücadele alanına giren bütün ideolojiler, ideoloji sahiplerinin bir çeşit ilüzyona kapılmalarına neden olur ve bir süre sonra, her ideoloji mensubu kendi dışındakini düşman olarak görmeye başlar.

Tarihte ve sosyal pratikte bunun sayısız örneği vardır.

Özellikle 1917 Devrimi’nden sonra kurulan Komintern, bu konuda çok kötü bir gelenek bırakmıştır.

İktidarı Sol-Sosyalist Devrimcilerle koalisyon kurarak ele geçiren Bolşevikler, Sol Sosyalist Devrimcilerin Brest-Litovsk anlaşmasına itiraz etmeleri üzerine, onları hükümetten attı ve yasadışı ilan etti. Devrimin Bolşevik tekeli altına alınmasına itiraz eden Anarşistler, Maksimalistler ve Bolşeviklerin politikalarını eleştiren Menşevikler de aynı zaman diliminde yasadışı ilan edildiler. Bir süre sonra, Bolşevik Partisi, bu tür akım ve partilerin karşıdevrimci olduğunu duyurdu. Buna rağmen parti içi muhalefet akımları, örneğin o sırada “sol” bir muhalefet yürüten Buharinciler, İşçi Muhalefeti ve Demokratik Merkeziyetçiler kendilerini parti içinde ifade etme olanağına sahiptiler.

1921 yılında Kronstadt bahriyelileri, Bolşevik iktidar tekeline karşı baş kaldırdılar ve Sovyetler’de bütün devrimci akımlara ve sosyalist partilere temsil olanağı tanınması, taleplerinin en başında yer aldı. Vahşice ezildiler. Hem isyancılar, hem de Kronstadt müstahkem mevzilerine, kaçmamaları için arkalarına dizilmiş Çeka birlikleri olduğu halde buzlar üzerinden ilerlemek zorunda olan Kızıl Ordu büyük kayıplar verdi.

Lenin’in ölümünden sonra Troçki’nin öncülüğünde ortaya çıkan sol muhalefet bir süre sonra yasadışı ilan edildi ve Troçki 1927 yılında sürgüne gönderildi. Sol muhalefet ve Troçkizm bu tarihten itibaren karşıdevrimci olarak damgalandı. 1930’lu yılların başında Buharin, Zinovyev-Kamenev muhalefetleri de bastırıldı ve karşıdevrimci olmakla suçlandı.

1930’ların ortalarına gelindiğinde, parti dışındaki ve içindeki bütün akım, parti ve eğilimler yasaklanmış ve karşıdevrimci ilan edilmişti. Bununla da kalınmadı. Başta Troçki olmak üzere muhalefet edenlerin önde gelenleri “halk düşmanı” ve hatta “Nazi ajanı” diye yaftalanarak ya öldürüldü ya da ölüm kamplarına sevk edildi. Bunun ardından, sıra, Stalin’in izlediği çizgiye ayak uyduramayan ya da ayak uyduramadıkları farz edilen Stalinistlere geldi ve Büyük Temizliklerde, o zamana kadar öldürülen muhaliflerden bile çok daha fazla sayıda Stalinist öldürüldü. Sonuç olarak, ortada, Stalin ve ona bağlı birkaç politbüro üyesinin oluşturduğu klik dışında, “devrimci” ya da “komünist” kalmamıştı.

Bu uygulama, bütün dünya komünist partilerinde de aynen taklit edilerek sürdürüldü. Komünist Partiler, sadece kendilerinin “devrimci” olduğunu, bunun dışındaki tüm devrimci akımların “karşıdevrimci” olduğunu söylemekle kalmadılar, kendi içlerindeki en ufak ayrılıkta da parti merkezine ters düşen herkesi “karşıdevrimci” olarak görüp partiden ihraç ettiler.

Bu gelenek ne yazık ki, bizim gençlik dönemimizde, yani 1960’larda hâkimiyetini sürdürdü. En ufak bir ayrılıkta “emperyalizmin beşinci kolu oportünistlere” karşı “devrimci şiddet” uygulanmasının gerekli ve yerinde olduğu ileri sürülüyordu. Bu nedenle, ben de dâhil çok sayıda devrimci insana fiili saldırılar düzenlenmiştir. (Bkz: Yarılma, İletişim, 2002)

Derken 12 Mart geldi. Bir de bakıldı ki, “emperyalizmin beşinci kolu oportünistler” de kendileriyle birlikte içeri atılmışlar. Yani emperyalistler ve işbirlikçileri, “kendi beşinci kolları oportünistlerin” de gözünün yaşına bakmadan içeri tıkmışlar, kimi durumlarda idamla bile yargılamakta bir an bile tereddüt etmemişler. Bu paradoksu izah etmeye kimse kalkışmadı. Kimse soru sormaya da yanaşmadı. Dolayısıyla sol saflardaki “hain ilan etme” virüsü güçlü bir şekilde yaşamaya devam etti.

1970’lerde, solda neredeyse her fraksiyon bir diğerini “karşıdevrimci” ilan etme alışkanlığını sürdürdü. Tabii somut durumlara göre bu nitelemede bazı yumuşatmalar yapılabiliyordu. Örneğin, bir fraksiyon diğerini kendine biraz yakın görüyorsa, onu “küçük burjuva devrimciliği” ile taltif edebiliyordu. Tartışmasız bir şekilde tek “proletarya temsilcisi” kendi olduğu için müttefikine de bu adı takıyordu. 1970’in en amansız fraksiyon çatışması, bilindiği gibi, Çinci ve Moskovacı fraksiyonlar arasında yaşandı ve birbirlerine “Maocu bozkurt”, “sosyal-faşist” adını takarak düşman ilan eden bu iki kesimin 1 Mayıs 1977’deki amansız çatışması, sonuçta devletin büyük bir provokasyonuna olanak sağladı ve 1 Mayıs’a katılan 34 devrimci insan bu yüzden hayatını kaybetti. Sadece bu kadar da değil. O dönemde birbirini düşman ilan eden sol fraksiyonların arasında çıkan silahlı çatışmalarda ölenlerin sayısı bir hayli kabarıktır.

Derken 12 Eylül geldi ve devlet, birbirini düşman ilan eden bütün sol fraksiyonları içeri attı. Birbirlerini hapiste gören “düşman” solcular bunun üzerinde de çok fazla düşünmediler. Mutlaka içlerinde düşünenler olmuştur ama ne yazık ki bu, sol hareketin iç değerlendirmelerine çok fazla yansımadı. Gerçi “sol içi şiddetten” şikâyetler başlamıştı ama bunu önleyecek büyük bir atılım yapmayı hiçbir sol örgüt göze alamadı. Sol örgütlerin yöneticileri genellikle gerçeği ifade etmekten korkan bürokratlardır ve üstelik bu korkaklığı kendi üyelerine de aşılarlar. Devrim için hayatını vermekten çekinmeyecek ölçüde cesur olan nice militanın örgüt içinde fikir ya da itiraz beyan ederken bir fare kadar korkaklaştığı bilinen bir gerçektir.

1990’lara gelindiğinde, solun iç fraksiyon çatışmaları bir ölçüde duruldu. Her örgüt kendi “arka bahçesine” çekildi, kendi çitlerini çekti ve bu küçük “devletçikler” neredeyse “diplomatik” denebilecek, birbirine ilişmeme tutumu içine girdiler. Ne var ki bu, aynı zamanda, birbirlerinin içindeki infazlara karşı da “saygılı” davranmak gibi korkunç bir vurdumduymazlığı getirdi. Bunları Aytekin Yılmaz, Labirentin Sonu (İletişim, Mahsus Mahal) kitabında çok güzel anlatır. Örgüt tarafından “uygulama”ya alınmış bir genç vardır içerde ve örgüt tarafından infaz edilmesi an meselesidir. Aytekin, gidip diğer sol örgütlerin yöneticileriyle konuşur, gencin kurtarılması için. Aldığı cevap, “o örgütün kendi iç işidir, biz karışamayız” olur.

Böylece 2013 yılının 31 Mayıs-1 Mayıs’ına geldik. Gezi isyanı patlak verdi. Gezi isyanının ardından, polisin kovalandığı Taksim Meydanında ve Gezi Parkı’nda bir çeşit “Paris komünü” ilan edildi. Ve orada çok önemli bir şey oldu. Solun bütün bileşenleri oradaydı ama hiçbiri Gezi isyanına hâkim değildi. Ve Gezi isyanı öyle bir ruh yaratmıştı ki, normal koşullarda alana hâkim olmak için birbirinin gözünü oyacak ve yekdiğerini “oportünist”, “karşıdevrimci”, “halk düşmanı” ilan etmeye teşne örgütlerin hiçbiri bunu yapmadı, yapamadı ve herkes birbirine son derece saygılı davrandı. Bir anda bambaşka bir atmosfer oluşmuş ve bütün devrimci örgütler, aralarındaki bütün gerçek ya da yapay ayrılıklara rağmen mücadeleye hep birlikte omuz vermişlerdi. Ve her darbede hapishanelere bir arada düşmenin bizlere öğretemediği bir gerçeği Gezi Parkı on beş günlük yaşam süresi içinde açıkça gösterdi. Karşıdevrimci olan kimse yoktu. Herkes devrimci mücadeleye şu ya da bu ölçüde omuz veriyordu. Karşıda bir tek karşıdevrimci vardı, o da AKP iktidarı ve onun polisiydi. O biber gazı bulutunun içinde el ele koşan Türk bayraklı kızla, BDP bayraklı gencin fotoğrafı bu gerçeğin anıtsal bir ifadesidir.

O mücadelede DHKP-C’li de, MLKP’li de benim kardeşimdi, TKP’li de, DSİP’li de, İP’li de.

Şimdi denecektir ki, “evet ama bazı sol örgütler karşıdevrimci şeyler savunmuyorlar mı?”

Bunu söyleyen arkadaşlara cevabım şudur: Kimi sol ya da devrimci örgütlerin ideolojileri, çizgileri ya da savundukları politikalar veya izledikleri pratik gerçekten de karşıdevrime hizmet ettiği gerekçesiyle eleştirilebilir. Bu tür eleştirileri ben de an be an yapmaktayım. Ancak ideoloji ve politik tartışma ile toplumsal saflaşmayı birbirine karıştırırsanız, bunun sonu felaket olur ve işte esas bu karşıdevrime hizmet eder.

Devrim o kadar büyük bir olaydır ki, orada, ona omuz ve gönül veren herkese, her örgüte yer vardır. Geleceğin devrimci toplumunda da böyle olacaktır. Yani 1917 sonrasında olanın tam tersi. O zaman nasıl bütün devrimci örgütler yasa dışı ilan edilmişse, geleceğin toplumsal devrim toplumunda da bütün devrimci örgütler tam ve asla dokunulamaz bir meşruluğa sahip olacak, kimse kimseyi dışlayamayacaktır.

Gezi’de yaşadığımız gibi.

 

Gün Zileli

6 Aralık 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

30 Comments

  1. Surekli sol ve siddet yoktur. Siddeti devlet yapmaktadir diye bas bas bagiriyordun. Simdi sol ici siddeti yayinliyorsun. Med, cezir gibimi?

  2. Biraz zekâ lazım bunu anlamak için. Ben orada genel olarak şiddetten solu sorumlu tutmaya çalışan AKP yanlılarıyla tartıştım. Sol içi şiddet yoktur diye bir şey demedim. Ama bu konuyu onların önünde kurcalamayı da doğru bulmadım. O anda kiminle tartıştığına bağlıdır nereye vurgu yapacağın.

  3. Evet davranisini onayliyorum. Biz bize yazabiliriz. Ben, sen, bizim oglan 😉 isin sakasi

    Karsi devrimci soylemleri simdiye kadar hicbir zaman yerine oturmamistir. Iktidarlar kendine karsi olan kis, yapi , idoloji, yasam, vs tum bunlari karsi devrimci ilan etmistir. Neye gore karsi devrimci; cogunlugun yani halkin isteklerine ve yasam bicimlerine karsi olanlar, yani azinliklar. Peki azinliklar acisindan halk karsi devrimci olmuyormu?

    Karsi devrimcilik paylasimdaki esitsizlikden baslayip bu esitsizligi savunan gorus degilmidir. O halde halk saflarindaki ve paylasimda esitsizlige ugruyan her kisi veya gorus karsi devrimci degildir. Mesela MHP, IP, Kucuk uretici, TKP, TS,Halkin gittigi camide cuma namazi kilanlar, kurdlerin hepsi. vs.
    Devrimden yarar gorecekler kim ? yine bu saydiklarimiz. O halde hepsiyle barisip el ele iktidara yuruyelim.

    Peki karsi olduklarimiza ne yapalim? onlar karsi devrimci degillermi? calisma kamplarinami? yoksa icimizde kalip bizden etkilenmelerini bekliyelim?.

    Eskiden sosyalizm den yarar gorecek tum siniflar ve katmanlar devrim cephesinde yer alir, diyerleri ve onlara hizmet edenler karsi devrimci adlandirilirdi. Onlara hizmet ettiklerini kim belirliyor. Yine kendi otoriterligimiz. Kendi gorus acimiz. Bana gore birakalim karsi devrimcileri, hersey herkes icin oldugu zaman yani, fabrikalari, tarlalari vs hersey halkin olunca ,karsi devrimciler ve yanlaslari kendiliginden olmayacaktir. Yasam da kalmak istiyorlarsa kolektif calisirlar. karinlarini doyururlar.

    Vurmakla, itmekle karsi devrim dedigimiz tasli yolarda yurumeye baslariz.

  4. Yazılanlara genel olarak katılmakla birlikte, bir yerde sınır çekilebileceğini düşünüyorum. “Sol” olduğunu iddia eden polis bağlantısı çok konuşulan Ulusal Parti ile açıkça Kürt-Ermeni düşmanı ırkçı bir çizgi izleyen İP ve kuyrukçusu HKP karşı-devrimci sayılmaz mı? Özellikle İP’lilerin Gezi sürecinde provokatif tavırlarına bizzat şahit oldum. Taksim’de çok göz önünde oldukları için kendilerini gösteremediler ama başka yerlerde örnekler var.

  5. Insan veya hayvan olalim. Teknolojiyi yerle bir edelim. Medeniyetin tek disinide ortan kaldiralim. Doga daki yasayacagimiz varliklarin, ihtiyacimiz kadarini kulanalim.
    Karni doymus etobur hayvanlarin, yanlarindan gecen etoburlara hic bakmadiklarini , saldirmadiklarin ve yiyecek depolamasi yapmadiklarini, depolanan hayvan olulerini satmadiklarini, daha fazla hayvan oldurmek icin diyer hayvanlari kulanmadiklarini belgesellerde cok gorduk.
    Iste tam burada isin ozu.
    devrim ve karsi devrim

  6. Vaktiyle tanri tum insanlari hizaya sokmus. Onlara kafatasi kemiklerini yukari dogru acmalarini emretmis. Daha sonra sira ile herkese akil vermeye baslamis. O sira Kusun biri ( Kus tanridan dah hizli hareket ettiginden ) benim kafatasima sicmis. Iste bende tanri banada akil veridi diyip kafatasimi kapatim.
    Nasil zeka durumumu begendinmi, Bay Kus

    Dilin cok keskin, sen eskiden boyle degildin, Mevlana gibiydin, Ne oldu bu sitedeki karsi devrimci yazilar seni asabimi yapti. Yoksa sen entellektuel birikimlerinle, halktan cokmu uzaklara, ustlere gittin , herkezi akil, akilli, dusunceli, dusunmeden, okuyan , iyice oku diyen nutuklarla yazisiyorsun.

    Yazilarinla uslubun ortusmeli. Yada sinirlenmek istemiyorsan ,bu konulara girmeden baska turlu makaleler yazabilirsin. Mesela yemek tarifleri , caldiran savasi, afrika yerlileri , eyfel kulesinin tarihi gibi.

    Senin yazilarinda cok insan ogrenip bakis acilarini genisletiyor. Karsi devrim kulvarinda da , senden kustahca cevaplarida ogretiyor. Hem iyi, hem kotu yanini birlikte tasiyorsun. Zerdusler gibi

  7. Iste sorun burada Zileli dhkpc li mlkpli mkp li tkp-ml li ve nicelerini (anladin sen onlari,yasal olanlarda katilabilir bunlara) DSIP ve IP ile ayni yere koymaya kalkismanda. Midelerin kaldiramadigi bu ve sen bunda israr ediyorsun niye.. devrimci kamp alibaba tekkesimi. Illa ip ile Dsip i bize devrimci diye sokacan…

  8. * Hocam bence o olaya itirazınız sadece “şiddet karşıtlığı” ile sınırlı kalmalıydı. Buna aklı ve vicdanı sağlam olan kimsenin bir itirazı olmazdı. Çubuğu çok fazla büküyorsunuz.
    * Deneylerde iki tip hata olur: “rastgele hata” ve “sistematik hata”. Bu hata türlerini politik-sosyal mücadele pratiklerine de uyarlayabiliriz. Solda birinci tipten hataları yapanlara “karşı devrimci” diyemeyiz, fakat DSİP’lilerinki ikinci tip hataya girdiği için bunları sadece “hata” olarak görmek saflıktır. Dünkü yorumumda DSİP ve türdeşlerinin emperyalizm ve Türk egemen sınıfları ile olan ilişkisini somut ispatlarıyla hatırlatmak zorunda kalmıştım. Bu gün ek olarak DSİP’in sistematik “hatalarının” çetelesini tutan şu siteyi bir gözden geçirmenizi öneririm: http://dsip-tr.blogspot.com/
    * Gezi pratiğinin, buraya katılan en gerici özneleri bile olumlu yönde dönüştürebileceği, doğru bir tespittir fakat bu durum sadece bu öznelerin tabanında yer alan iyi niyetli insanlar için geçerlidir. DSİP’in tabanında da mutlaka iyi niyetli insanlar vardır ama bu partinin politikalarını asıl belirleyen bürokratların (Doğan Tarkan, Roni Margulies, Şenol Karakaş vs.) diğer liberaller gibi amacı bellidir: Gezi’ye bir Truva Atı olarak sızıp bunu sistem için zararsız bir “kimlik ve yaşam tarzı liberalizmi” kalıbına sokmaktır. DSİP’in bürokratlarından bunun aksini yapacaklarını beklemek (yani onların da “devrim saflarında” olduğunu sanmak) eğri cetvelden düz çizgi çıkacağını ummak gibidir.

  9. tartışmayı devrimci karşı devrimci tartışmasından toplumsal devrimci-politik devrimci tartışmasına çevirebilirsek politik olanın toplumsal devrimi daralttığı kendine benzetip toplumsal devrimin başlangıcındaki toplumsallığını tüketip kendi politik iktidarına dönüştürüp diğerlerini karşı devrimci göstererek toplumsal devrimi öldürdüğünü geçmiş pratiklerden bildiğimize göre bütün politik dinamiklerin toplumsal devrimin katılımcı dinamiği olduğunu bilip kendilerini dayatmadan toplumsal devrimci olmalarını nasıl başarabiliriz?sorusuna sanırım gezi özgürlükçü gençlik devriminden sonra daha derinlikli cevaplar verebilecek seviyede toplumsal devrimci dinamiklerin politik devrimci örgütlerce anlaşılacağı inancındayım geziden sonra öğrenebilirsek işimiz daha kolaylaştı politik dinamiklerin en özgürlükçüsünden en katı merkezci ulusalcısına bütün yelpazenin giderek daha özgürleştiği ama farklılığın yanlışın daha iyi ve doğrusunu daha kolay anlamamız içinde bir işlevi olduğu için faydası vardır aynen zileli gibi zileliyi izledikçe daha özgürlükçü toplumsal devrimci olmamız gereğini anlıyoruz ayrıca iyiki var onun gibi gizli politik anarşist olmaktansa açık özgürlükçü politik anarşist olup HDK-HDP de kendimizi gerçekleştirmenin ne denli toplumsal devrime hizmet ettiğini daha iyi anlıyoruz.yani hepimizin bir işlevi var hepsine ihtiyaç var zaman ve pratiklerimizle gelecekte hanginin ne olduğu daha iyi anlaşılacaktır

  10. Gün gerçekten de ip – dsip mlkp vb hareketlerle aynı düzlem de değerlendirilemez. Hele ip gibi şoven partilerle..

  11. ilahi gün, herkezi yazmışsın, herkesi olacak. de -da ayrımları da, eleştiri gibi tutarsız ve aralar çok boş. Fıkra mı, espri mi olduğunu anlayamadığım ilk paragrafa gülemedim; kurguda hata olduğu gibi, tarz da kötü. Bunu eleştiri olarak kabul etmemen kaydıyla, ciddiye alınmamak kırıcı olmalı; sevgili ilahi ilahi gün.

  12. “dışlamak”, sol için bir sorun değil, bir “nitelik”, bir “güç kaynağı”, biricik- otomatik muhalefet refleksi sağlayan ve “arzu”yu diri tutan bir tavır olarak kabul gördüğü sürece, “…kimse kimseyi dışlamayacaktır.” özlemindeki fikirler, bunu hedefleyen yazılar elbet moral bozacaktır, taşlanacaktır, dalga geçilecektir, lanetlenecektir, “dışlanacak”tır; normaldir…
    “dsipli’den özür” yazınıza bulunduğum yorumdaki “soğukkanlılık”tan kastım buydu. teşekkürler hocam…

  13. Solcu solcunun kurdudur. Ne zaman bitecek eski hesaplar. Yaşım oldu kırk. Kimse samimi değil. Devrim olsa ne olacak ki? İktidarı ele geçiren solcuların arasındaki savaşı düşünemiyorum. Mao, Stalin, Marx, Engels yaşananlar, pratikler, o ona bunu dediydiler vs vs. Yetmedi mi çekilen acılar? Aslolan kardeşlik değil mi? Devrimci, karşı devrimci, troçkist, anarşist vs. v. derken kavramlar, kişiler ve geçmiş üzerinden konuşulurken ezilip geçilen bir halk var. Unuttunuz mu? Tek bir mücadele var. Kim nasıl yapıyorsa yapsın. Farklı cephelerde, farklı yöntemlerle yapsın. Amaç ortak. Solun kendiyle kavgası bitsin artık. Yalnız bırakılmış bir halk var. Köleleştirilmiş bir halk. Kimse halkın sözcüsü, solun sahibi, has devrimci yarışına girmeden halkın yanında yanyana mücadelesini versin artık. Halkın gerisinde kalıyor sol. Düşlenen hep birlikte olmalı. Yoksa devrim sabahı kahvaltıda yine birbirimizi yiyeceksek boşa geçiyor ömürler, hapisler. Sözler havada uçuşuyor, kaybolup gidiyor. Laf bitmiştir.

  14. gün hocam, anarşist yerine özgürlükçü sosyalist gibi bir sıfat kullansan kendini tarif etmek için, bütün bu polemikler hiç yaşanmayacak. niye illa anarşistim diyorsun ki? chp-tkp-hdp ittifakı düşleyen sana anarşist denecekse, 1 mayıs sonrası tutuklanıp metris’te hapis yatan insanlara ne denecek?

  15. zileli kendini devrimci hatta en devrimci öncü gibi sitede bilip bilmediği hemen her konuda ahkam kesip asıl toplumsal devrimcileri eleştirip yada görmemeye gelip itibarsızlaştırmak için elinden geldiğini ardına koymazken kendini anarşist diye yutturmaya çalışırken 4 gündür geverde olup biteni üstelik anarşistlerin gever yerel pratiğinide bilmemesi imkansızken en devrimci öncü en anarşistin gündemi bile olamaması dikkatten kaçmıyor nedenmi???? milli duygularından olmasın??? oy verin çağrısı yaptığı chp-mhp nin akp ile birlikte bütçe şerhindeki bdp itirazının içindeki cümleleri birlikte çıkarmasının ortaklığına oy verin derken kime hizmet ettiğini anlamışmıdır??alooooo ses yok tık yok ne iş tam zamanıdır bir Balbay Haberal yazısı patlat darısı kirençsiz veli küçüklerede yarasın sonrada dön en iyi yaptığın öz eleştiri ile geçmişini olumlu tüketirken eski alışkanlık efendilere hizmet depreşti şimdi düzeldim anarşist oldum dersin bizde inanırız çok safız yaaaa ses çıkmadığına göre hürriyetten başyazarlık haber türkten daimi yorumcu teklifimi geldi bilemedik aslında anarşist bir tavır gösterde bizde kendimize şimendifer olduk diyelim

  16. Anarşxizmin icazet mercii misin? Ben 1992 yılı sonundan beri, yani 21 yıldır anarşistim. Bu konuda yazılmış kitaplarım, makelelerim, çevirilerim var. Sol taraftaki kitaplar bölümüne bakabilirsin. Ayrıca CHP-TKP-HDP değil, CHP-ÖDP-HDP ittifakı.

  17. Geverin Hesabini Baris Sürecinin mimarindan sor özgürlükçü ilk önce , ki seni ciddiye alabilelim….

  18. gün abi o bu değil de ankara da chp, eski mhp’liyi aday göstermiş. şimdi biz anarşistler melih başgana mı oy atcaz mansur reise mi?

  19. tabii ki hiçbirine.

  20. zieli nin yazisiyla alakasiz olacak ama, bu sayflarda da ciddiye alinip üzerine analiz yapan arkadaslarin oldugunu bildigimden ekliyeyim dedim. arkadaslar zizek ciplak bir kraldir, sanat dunyasi icin Madonna ne kadar anlamli ise Felsefe ve Toplumbilim icin Zizek o denli önemli bir adamdir hele okuyun ne derin adam :)http://www.hurriyet.com.tr/pazar/25359810.asp

  21. Bugün karşı cephede olmak; etnik,mezhepsel veya cinsel kimlik üzerinden ‘sol’ siyaset yapmaya kalkışmaktır.Bugün karşı cephede olmak,Lenin’in devrimci mücadeledeki kamplaşmayı tanımlarken dünyanın ezen-ezilen milletler olarak ikiye bölündüğü saptamasını anlayamamaktır.

  22. Anonim 20, burada tek bir problem göremiyorum. Yardım edersen iyi olur…

  23. DSİP’in Almanya’daki “kardeş” örgütü de karşıdevrimcilikte sınır tanımıyor: http://www.wsws.org/en/articles/2014/03/08/marx-m08.html

    Bir de “anti-emperyalizm, milliyetçiliğin örtüsüdür” propagandası yapan bu örgütlerin, “kendi ülkelerinin” egemenlerine bu denli sarılmaları da ayrı bir ironi 🙂

  24. ekim devrimi de sovyetlerin kuruluş aşamasında gezi direnişi gibi değil miydi? çarlığa karşı her türlü sol örgütün ittifak halinde olması açısından yani. ama içlerindeki en disiplinli ve militarist organizasyona bolşevikler sahip oldukları için diğerlerini kolayca tarihten sildiler ve kendi polis devletlerini kurdular. gün zilelinin kurtuluş reçetesinde de böyle bir tehlike var. gezideki gibi herkes bir araya gelir ama iş biraz daha uzayınca orada bulunan en disiplinli ve askeri sosyalist parti öncülüğü ele geçirir ve tahakkümünü kurar. o yüzden tkp, halk cephesi gibi örgütleri siper yoldaşı olarak gören gün zileli hata içinde.

  25. o örgütleri değil, örgütlerin mensuplarını siper yoldaşım olarak görürüm.

  26. Burada bir sürü soytarı HKP hakkında İP kuyrukçusu, faşist, şovenist demiş. Haydi oradan, HKP ne yazmış doğru düzgün okuyun. HKP ne Ermeni, ne Kürt, ne de başka bir halkın düşmanıdır. Hatta onların dostudur. HKP, Bolşeviklerin ortaya koyduklarını savunuyor ve geliştiriyor, ya siz ne yapıyorsunuz? Onların adlarını sömürüp, Bolşeviklerin hareketleri ile karşı karşıya kalınca basit “reel politik” açıklaması yaparak sıyrılacağınızı düşünüyorsunuz. Yemezler! Ermeni burjuvaları bir halkı felakete sürüklemiştir, karşı tarafında da Osmanlı burjuvazisi bu felaketi derinleştirmiştir. Yapılan her ne varsa karşılıklıdır. Ermeni halkı bile bunu böyle kabul ediyor, gelin gidelim Bakırköy’e, Kocamustafapaşa’ya. Hiçbir önyargı olmadan insanlar hangi tezi kabul eder görelim. İnsanlara iftira atarak bir yere varamazsınız!

Comments are closed.