İnönü Alpat/Doğu Perinçek’in Gezi direnişine öfkesi ya da Gezi isyanı tek harfli bir alfabe değildir
En kötüsü karşıtına benzemektir; dramatiktir, hazindir; inandırıcılığın, ikna ediciliğin kaybedilmesini bırakalım bir yana, intihar olduğundan hiç kuşku yoktur. Karşıtlık üzerinden kendini tanımlamanın kolaycılığı geride kalmış ve asıl sınav başlamıştır. Soru açıktır: Demokrasiden nasibine düşen nedir? Gelecek yanıt umurumuzda değildir. Çünkü bizim yanıtımız açıktır: Tayyip Erdoğan ne kadar nasiplenmişse demokratik kültürden, Doğu Perinçek de o kadar nasiplenmiştir. Bakılmasın çelişkilerinin uzlaşmaz gibi göründüğüne, ikisi de aynı tarza sahiptir, ikisi de aynı kaynaktan beslenmektedir.
Aslında yazının başlığı, “Tayyip’le Doğu arasındaki yedi benzerlik” olabilirdi. Diğer altısına bakarız ama ilk benzerliğin sert, faşizan, ayrıştıran, ötekileştiren, kendinden olmayana hakaret eden jargon olacağı kesindir.
Tayyip Erdoğan Gezi Parkı isyancılarına “çapulcu” demişti. Aklınca kötüleyecek, itibarsızlaştıracaktı üç-beş ağaca, memlekete ve dahi hayata sahip çıkanları. Tuttu mu bu benzetme, tuttu. Çapulcu sözcüğü bir fenomene dönüştü. Pişman mıdır bu sözcüğü sarf ettiğine başbakan, eminiz ki öyledir. Kendinden olmayanlara duyduğu nefret söyletmiştir; aynı nefret, kitlesel başkaldırı başbakanın fiyakasını bozduğunda özür dilemesini de engellemiştir. Demokrasiden nasiplenmemiştir çünkü. Yalana başvurması bundandır; bayrak yaktılar, camide içki içtiler demiştir, faiz lobisinden, darbe heveslilerinden, uyuşturucu baronlarından dem vurmuştur. Bunları söylemiş, köşesine çekilmiş ve karşıtlarının kendine benzemesini beklemeye başlamıştır.
Beklentisine ilk karşılık Kürt hareketinin kimi sözcülerinden gelmiş, sokağa taşan yüz binler ulusalcılıkla, faşistlikle, darbecilikle suçlanmış, bir başka senaryonun sahnelendiği iddiası kamuoyu önünde dile getirilmiştir. Bazı sol partilerin de buna benzer gerekçelerle alanlardan çekildiği, kendilerine yakın sendikaların, kurumların eylemleri dışında pek de ortalıkta olmadığı, direniş günlerinde hayli silik bir pozisyonda kaldığı görülmüştür; başkaca bir şanslarının olup olmadığı ayrı mevzudur.
Asıl bombayı, Tayyip Erdoğan’ın “en” karşıtı gibi duran Doğu Perinçek patlatmış, Başbakanın beklentisinin dayanaksız olmadığını kanıtlamıştır.
Başbakan Gezi Parkı’na AVM yapılmasına karşı çıkarak sokaklara dökülenlere çapulcu demişti de kıyamet kopmuştu; ona yön veren kendi ideolojik-politik hassasiyetleriydi. Doğu Perinçek, kendi ideolojik-politik hassasiyetleriyle örtüşmeyenlere “başıbozuklar” dedi. Bunun karşılığında kıyamet kopmasını falan beklemiyoruz. Sadece, karşıtına benzemenin hazin sonunu görmek isteyenlere, Doğu Perinçek’in hayatını izlemelerini salık vermekle yetiniyoruz.
Perinçek’in içinde Erdoğan saklıdır; Türkiye solunun yakinen bildiği bu gerçeklik, Aydınlık gazetesinin 10 Temmuz günlü nüshasında bütün aleniliği ile sergilenmiştir. Perinçek, İstanbul’un “kozmopolit” olan ve olmayan ilçelerinden söz etmektedir. “kozmopolit” ilçelerdeki direnişçiler Perinçek’i rahatsız etmiştir. Bu ilçeler karşısına “kozmopolit olmayan” ilçeleri dizmiştir. Bu yaklaşım, başbakanın “yüzde elli” tehdidi ile aynıdır. Nedir Perinçek’in kıstası: Etnik kökene vurgu yaptığı açıktır; etnik kökene sosyalist solu da eklediği anlaşılmaktadır. Durun daha kötüsü geliyor; “Halk hareketi, kozmopolit etkilerden arınmaktadır” diyerek bir tür etnik, politik temizlikten söz etmektedir. Durumdan vazife çıkaran yeni eli palalılar sahne alırsa yakın zamanda, bunun sorumlusu hiç kuşku yok ki Perinçek olacaktır. Bir benzerlik daha kendiliğinden ortaya çıkıverdi: Toplumsal gerginliği ve çatışmayı kışkırtan ve buradan hareketle tahkimat sağlamaya çalışan bir anlayışla karşı karşıya bulunuyoruz; hem de iki karşıttan aynı jargonla.
Burada duracağını sanıyorsanız aldanırsınız. “Mustafa Kemal’in yurttaşlarıyız” diyen CHP’yi bile “mahkûm” etmekten geri durmamaktadır Perinçek. Ona göre, yurttaş değil, asker olmak gerekmektedir. Kim okumuştu Ziya Gökalp’in şiirini: “Camiler kışlamız, minareler süngümüz.”
Bundan sonraki satırlarda asıl “pişti” faslı başlıyor. Lice’de karakol yapılmasına karşı çıkan insanların üzerine askerler ateş açtığında, Başbakan, olayların arkasında uyuşturucu baronlarının olduğunu söyleyerek, askerlerin halkın üzerine ateş açmasını haklı çıkarmaya çalışmıştı. Bakın Doğu ne diyor bu mevzuyla ilgili: “Sol maskeli bazı başıbozuklar, Türk bayrağına ‘pis paçavra’ diyorlar. Lice’de Mustafa Kemal’in askerlerinin karakoluna saldırı düzenleyen uyuşturucu baronlarıyla dayanışma halindeler.”
Bir taşla iki kuş, hatta üç kuş birden. Solcular başıbozuktur, bayrağa hakaret ediliyor ve Lice’dekiler uyuşturucu baronudur. “Başbakanın eli kalem tutsa, benzer bir yazı kaleme almaz” diyenler bir adım öne çıksın.
İbretlik gerçekten de, “Yoğurtçu Parkı ve Kadıköy Meydanı” başlıklı yazı. Hangi satırına ne tür yanıt vermek gerekir, şaşırıyor insan; Bolca tehdit, had bildirme, manipülasyon, dezenformasyon, çokça kızgın, sert ve öfkeli sözcükle örülmüş yazıya ne demeli bilemedim.
Bizlerin Gezi Parkı olaylarıyla başlayan ve Haziran ayı boyunca süren, şimdilerde de Park forumlarıyla bir başka boyutta geçen süreçten çıkardığımız şudur:
Gezi Parkı isyanı, tek harfli bir alfabe değildir.
Kitlelerin büyük direnişini, son seçimde binde üç oy alan partiler kendi hanelerine yazmaya kalkarsa, durumları trajikomik olmaktan öteye geçemez.
Gezi Parkı isyanı, farklı hassasiyetlere sahip olan, farklı nedenlerle sokağa çıkan ve birbirlerinin farklılığına saygı duyan insanların omuzlarında yükselmiştir; isyanı asıl anlamlı kılan bu olmuştur.
Ona darbeci, buna başıbozuk, şuna ulusalcı, bir başkasına alkolik, ötekine bayrak, berikine din düşmanı diyenlerin, yalandan, çarpıtmadan medet umanların, had bildiriminde bulunanların, kendi hassasiyetlerini işin odağına almaya çalışanların, alamadığı oranda da saldırganlaşanların isyanda yeri yoktur; zaten isyan onlara karşıdır.
İsyanı olduğu gibi okuyanların, kitlelerdeki özgürleşme talebini görenlerin, kitlelerin ezber bozan dalgalanışına tanık olanların, kendi küçük teknelerine hapsolmayıp onlarca dalgadan biri olmaya çalışanların kim olduğunu merak edenler, devletin kimi ve neden cezaevine attığına, faturayı kime kesmeye çalıştığına bakmalı.
Gezi direnişini, devrimcileri hapsederek bitiremeyeceğini anlayanların imdadına Doğu Perinçek yetişmiştir. Bu yazı asıl olarak buna dairdir.
Direnişimizin Türkiye solu açısından en önemli siyasi sonucu eski paradigmaların çöpe atılmış olmasıdır. Artık dünün analizleri, yaklaşımları, kalıpları, hevesleri vs. bugünü açıklamaya yetmiyor. Doğru Perinçek’in kim olduğunu biliyoruz, bir siyasi hareketin önderi olarak siyaset yapma biçimini de biliyoruz. Bunun için kendisinin direnişe bir tür şekil verme çabasına girişmiş olmasını yadırmamak lazım.
Peki İnönü Alpat’a ne demeli ? Şu cümleye bakın :
Kitlelerin büyük direnişini, son seçimde binde üç oy alan partiler kendi hanelerine yazmaya kalkarsa, durumları trajikomik olmaktan öteye geçemez.
Ne zamandan beri siyasi müdahale yapma ehliyetini burjuva düzeninin seçim matematiğinden alıyoruz ? Bu bakış açıcı ile mesela CHP direnişi kendi hanesine yazabilir. Öyle ya %25 oy oranı olan kocaman bir partidir! Ya da örneğin partisiz, bağlantısız, örgütsüz olanların hiç söz söylemeye hakkı yoktur! İnönü Alpat direnişin ruhunu kollamaya çalışırken Perinçek’le aynı kefeye giriyor. Kendi mantığı ile gidersek Tayyip Erdoğan da oradadır!
Artık soldaki aydınlar, yazarlar ve siyasetçiler de ağızlarından çıkanı iyice bir tartmak zorundadırlar. Eski dünyanın ruhunun nereden pörtleyeceği belli olmuyor.
merhaba hocam,
gezi direnişinin bağımsız, bağlantısız ama illa ki özgürlükçü geniş kesimlerinin hakkını teslim etmek içindi, hiçbir grubun, partinin ya da çevrenin olanı biteni kendi hanesine yazdırmaması gerektiğine dair vurgum.
oy oranı üzerinden bir sonuca varmak için değil ama az biraz adil olmak adına, sokağa çıkan geniş kitlelerin ağırlıkla chp seçmeni olduğunu söylemek durumundayız.
parti formuna karşı bir arkadaşınız olarak, sandıktan çıkan sonuçları baz almam zaten mümkün değil. ama sandık sonuçlarının hiç olmazsa gerçekçi olmayan bir algı yaratılmasının önüne geçecek emare taşıdığına inanırım.
sevgi ve hürmetlerimle
hocam açıklama yapma nezaketi göstermişsiniz. teşekkür ederim.
niyetinizle ilgili bir şüphem olamaz, düşünceleri bilinen bir kişisiniz. belirttiğiniz bulgular da (chp seçmeni ağırlığı vb. ) zaten açıktır ve doğrudur. itirazım seçilen örneğe ve bu örneğin yarattığı çağrışımlara, alt anlamlara idi.
selam ve saygılar
Yorumunuzu küfürsüz yazınız. ADMİN
doğu külliyatı için 🙂
http://inonualpat.blogspot.com/2013/11/dogu-perincek-ertugrul-kurkcu-ve-samanlk.html?spref=fb
Karşıt pozisyonda olanların, birbirine karşı yaklaşımlarının benzer olması yeni keşfedilen bir şey değil.
Karşıtlık pozisyonu aşılabilir mi?
Nasıl aşılabilir, yerine nasıl bir pozisyon oturtulur?
Aşılması mümkün değilse, bu pozisyonun içinde daha yaratıcı nasıl olunabilir?
Bu sorulara cevap verebiliyorsanız, ne mutlu size Gün bey.
Ama sanırım cevap verebilmek için, karşıtların bulunduğu zeminde pratiğe girmek ve ardından teorileştirmeniz gerekiyor.
Yoksa eski pratiklerin tespitlerini aşmanız mümkün değil.
Solcular başıbozuktur diye bir tabir yok. İşiniz gücünüz palavra . Başıbozuk olanlar solcu olamazlar zaten. Ancak sistemin yaramaz çocuğu olurlar. Sistem alay eder onlarla. Koca haziran hareketini ancak ” toplu taşıma bedava binmek” olarak algılayan sizin solcu dedikleriniz bırakın devrim yapmayı, 5 sene sonra gün abileri gibi u dönüşü yapacak.
Bu yazıyı yazanlar ne yapıyor acaba? Ben söyleyeyim hiçbir şey. Ağızlarında pipoları ile İstanbul’un en “popüler” semtlerinde sokakta gezip, herkesin kendisine hayran hayran bakmalarını istiyorlar. Ama biz Silivri’de bedel ödedik. Sistem bizi hapislerine atarken size alkış tuttu. Bu bile nerede olduğunuzu gösteriyor.
Siz solcuların birbirine düşmesi öyle bir zevk veriyorki Ülkücü Şehitlerimizin ahının böylece çıktığını görüyorum.Yiyin birbirinizi.Yaşasın Türk Milliyetçiliği.
biri cevaplasın bunu 🙂
herkese benden çay…..faşiste yok….
Sizin çayınıza da kalmadık zaten.
niye üstüne alındın ki?
Milliyetçiliğin tamamen yalan olduğunu kanıtlamaya yeter:
Milliyet · Kelime Kökeni
< Ar milla ملّة → millet
Tarihçe (En eski kaynak)
"millet, kavmiyet" [ Kamus-ı Türki (1900) ]
19. yy sonlarında Fransızca nation/nationalité kavramının karşılığını millet sözcüğünün geleneksel anlamından ayırd etmek için türetilmiş bir sözcüktür. Kamus-u Türki'ye göre kelimenin kendisi müvelled olup “kavmiyet” anlamında kullanımı galattır.
http://www.etimolojiturkce.com/kelime/milliyet
Millet Yok Milliyetçilik Yalan
Atatürk Yok Kemalizm Yalan
Tek Ülkede Sosyalizm Yok Stalinizm Yalan