İktidar Bloku’nun Yükselişi ve Çöküşü…

 

Baştan alalım.

1990’lı yılların sonunda merkez sağ oy depolarına dayanan iktidar bloku’nun çökmesi üzerine, bu sefer yine sağda yer alan Milli Görüş’ün içinden dinamik bir ekip atak yaparak merkez sağa ve dolayısıyla iktidara adaylığını koydu. Eski merkez sağ döküntülerini de çevresinde toplayarak yeni bir İktidar Bloku oluşturdu. Bu İktidar Bloku’nun bileşenleri şunlardı: 1. Milli Görüş’ten kopan dinamik kadro (Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül); 2. Eski merkez sağ kalıntıları (ANAP ve DYP’den); 3. Fetullah Gülen cemaati; 4. Soldan devşirilmiş “sol-liberal” aydınlar kesimi.

2002 yılında iktidara gelen yeni İktidar Blok’u, ilk eylemini Hırant Dink’e karşı yaptı. O yıllarda MİT, Fetullahçı polis ve yargı, hatta devletin eski reflekslerini muhafaza eden asker kesim, Ermeni soykırımı konusunda, Hrant Dink’in şahsında bir saldırıya geçmekte ittifak halindeydiler. Cinayet el birliğiyle örgütlendi, fakat hemen sonrasında cinayet, devletin eski reflekslerini koruyan ulusalcı kesimin üstüne yıkıldı. İktidar Bloku böylece bir taşla iki kuş vurmuş oldu: Hem Hrant Dink susturulmuş oluyor, hem de bu cinayet, bu konuda en fazla yaygara kopartan ulusalcıların sırtına yıkılıyordu. Oysa cinayetin polis içindeki fiili örgütleyicileri AKP hükümeti tarafından terfi ettirilmiş ve bugüne kadar cemaatçi yargıyla el ele korunmuştur.

AKP iktidarı, 2007 yılında Ergenekon operasyonlarını başlatarak ulusalcı rakiplerini içeri attı. “Sol-liberal” aydınlar kesiminin de ideolojik plandaki yardımlarıyla belli bir süre işleri iyi gitti. Ne var ki, bir süre sonra, yargı ve polis içinde iyice örgütlenmiş Fetullahçı kesim, operasyonlarda baş çekmeye başladı ve İktidar Bloku’nun vurucu gücünü oluşturarak AKP iktidarını adeta geri dönülmez adımlar atmaya sürükledi. Bu vurucu güç, AKP iktidarının medya alanındaki mızrak ucunu oluşturan Taraf gazetesinin deyişiyle “postallı hocalar”a da saldırınca işin rengi değişmeye başladı ve “vesayet rejiminin tasfiyesi” propagandasına aldanan çok sayıda insanda tereddütler doğdu. Bu tereddütleri, iktidarın operasyonlarına direnme noktasına taşıyan ise, gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanması, hemen ardından da ODATV ve Devrimci Karargâh operasyonları oldu. Elbette bu tür tutuklama ve operasyonlarda da İktidar Bloku’nun Fetullahçı kanadı baş çekiyordu ama Tayyip Erdoğan ve hükümet de bu tutuklama ve operasyonları destekleyerek ortak oldu. Ancak bu tür operasyonlar, İktidar Bloku’nun bileşenlerinden “sol-liberal” aydınlar kesiminde ilk çözülme belirtilerini yarattı.

İktidar Bloku içindeki ilk büyük yarılma KCK operasyonlarıyla yaşandı. KCK operasyonlarında da baş çeken Fetullahçı kesimin bu operasyonları başlatırkenki esas amacı, Tayyip Erdoğan’ın sağ kolu durumundaki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı içeri almaktı. Tayyip Erdoğan acil bir yasa çıkararak Hakan Fidan’ın yargılanmasını önledi ve bu andan itibaren İktidar Bloku’ndaki savaş iyiden iyiye açığa çıkmaya başladı. Çatlaklar derinleşiyordu.

Gezi İsyanı, İktidar Bloku içindeki çatlakları parçalanma noktasına getirdi. “Sol-liberal” kesim kendi içinde parçalandı. Murat Belge, Cengiz Çandar gibi isimler ve DSİP gibi sol eğilimli partiler AKP ile aynı safta gözükmeyi göze alamayarak İktidar Bloku ile bağlarını kestiler ya da asgariye indirdiler. Bir kısım “sol-liberal” ise, “sol-liberal” görüntüyü bile bir yana atmak zorunda kalarak Tayyip Erdoğan medyasının organlarına açıkça sığındılar (Yıldıray Oğur, Melih Altınok, Markar Esayan, vb.) Diğer yandan, toplumun tansiyonunu ölçmekte oldukça usta olan Fetullahçı kesim, parçalanmakta olan ve iç çelişkileri derinleşen İktidar Bloku’nu terk etmemekle birlikte, bu Blok içinde açık bir hâkimiyet savaşına girişti. Hükümet bu savaşı kabul etti ve Fetullahçı kesimi can evinden vuracak bir saldırı düzenledi: Özel dershanelerin kapatılması. Artık kılıçlar çekilmişti. Fetullahçı kesim bu saldırıya iki büyük saldırıyla yanıt verdi: MGK kararlarının açıklanması ve daha da büyük bir darbe olarak, halen içinde yaşadığımız son yolsuzluk operasyonu.

Son operasyon, İktidar Bloku’nun, sürtüşmelerden çatlaklara, çatlaklardan parçalanmaya ve parçalanmadan da çöküşe gittiğinin açık göstergesidir.

Bundan sonra ne olacaktır?

Hiçbir sistem kendini iktidarsız bırakmaz. Birinci olasılık, Tayyip Erdoğan ve hükümetinin kendini hızla toparlayıp eski yakın müttefiki Fetullahçı kesime karşı ikinci bir “Ergenekon” ya da iyice komik olacak ama bu sefer bir “Ötüken” operasyonuyla cevap vermesidir. Bülent Arınç’ın basın toplantısında belirttiği, “devlet içinde örgütlenmiş gizli bir odak” sözleri akla böyle bir operasyonu getirmektedir. Hükümet böyle bir operasyonu, 2007 yılında Ergenekon’u yutturduğu gibi yutturabilir mi halka? Bu pek ihtimal dâhilinde görünmüyor ama başka çaresi olmadığını gören iktidarların bu tür çılgınca işlere giriştikleri bilinmektedir. Böyle bir operasyon hükümeti kurtarabilir mi o da ayrı bir konu tabii.

İkinci ve bence daha galip ihtimal ise, çöken İktidar Bloku’nun yerine yeni bir İktidar Bloku’nun hazırlanmasıdır. Muhtemelen AKP, 2014 seçimlerinde bir hayli oy kaybedecektir. Eğer böyle bir durum olursa, bu sefer İktidar Bloku’nun değil, doğrudan iktidarın çöküşe gideceğini tahmin edebiliriz.

Yerine ne gelecektir? Yeni İktidar Bloku ne olabilir? Bunun CHP ve müttefikleri olacağını tahmin etmek o kadar da zor değildir. Kılıçdaroğlu’nun son Amerika gezisi, orada ABD yetkilileriyle, İsrail lobisiyle, Fetullah Gülen cemaatinden kişilerle görüşmeler yapmış olması oldukça dikkat çekicidir. Bana öyle geliyor ki, AKP hükümetinin dış politikasından memnun olmayan ABD, yeni bir alternatifin hazırlanmasına oldukça sıcak bakmaktadır. İçerideki büyük burjuva kesimlerinin iktidara karşı hoşnutsuzluğu da buna eklenmelidir. Tabii ki, Fetullah Gülen’in ABD ve İsrail ile olan yakınlığı da dikkate alınmalıdır.

Eğer durum böyleyse oturup yeniden düşünmek lazım. CHP iktidara mı yürüyor, yeni bir iktidar blokunun ana unsuru olmaya mı talip? CHP’nin hem piyasacılığa, hem de ulusalcılığa aşırı tavizkâr sağ politikaları, MHP’li adaylara sarılması, Sarıgül gibi Fetullah’a yakın unsurlara kapıları açması, ABD gibi bir dünya kapitalist hegemonik gücüyle yakınlaşması bu anlama mı geliyor? Şimdilik net değil ama CHP’nin iktidar olasılığı parladıkça sağa kaydığı ve gittikçe de kayacağı bir gerçek.

O zaman ne yapmak gerekir? Reçetelere gerek yok ama kısaca söyleyeceğim şudur:

Birincisi, AKP iktidarını tecrit etmeye ve zayıflatmaya devam;

İkincisi, Fetullahçı kesimle herhangi bir ittifaka girme eğilimine şiddetle karşı koymak ve bu halk düşmanı hizbi, aynı AKP iktidarına yapıldığı gibi topa tutmaya devam etmek.

Üçüncüsü, CHP’nin sağa kaymasına karşı çok uyanık olmak ve gelecek iktidar umutlarıyla sağa kayan CHP’yi hiç gözünün yaşına bakmadan hedef almak.

Ve tabii dördüncüsü, Gezi’yle artık somut ve canlı bir varlık olarak dünyaya gelmiş olan toplumsal devrimci hareketi, özinisiyatife ve özgürlükçü ademimerkeziyetçiliğe dayanan organik bir örgütlenmeye seferber etmek. Dar örgütler de, örgütsüzlük de, hele bugün, toplumsal devrim güçlerini atalete sevk eder ve şu ya da bu egemenin yedek gücü haline getirir. Geçmişte defalarca yaşandığı gibi.

 

Şu yazılara yeniden bakılmasını öneririm:

 

http://www.gunzileli.com/2011/10/08/solotest-zeka-oyunu/

http://www.gunzileli.com/2011/10/30/iktidar-muhalefet-bloklari-saflasmalar/

http://www.gunzileli.com/2011/11/05/iktidar-bloku%E2%80%99nda-catlaklar%E2%80%A6/

http://www.gunzileli.com/2013/08/27/tayyip-erdogan-neden-agliyor/

 

 

Gün Zileli

18 Aralık 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

26 Comments

  1. chp iktidar umutlarıyla iç politikada iyice sağa savrulabilir . bunun hem belirtileri hem de -chp açısından- mantıklı sebepleri var . peki küresel desteklerle iktidara yürüyecek chp’nin sağa savrulması büyük bir çelişki olmayacak mı ? abd’nin , ulusalcılığın yükselmesinden – yer yer anti emperyalist nitelikler taşıyan- memnun olmayacağını düşünüyorum aynı zamanda dışarıda abd içeride fetullahçıların desteğini almasına rağmen laik merkezli bir parti olması da çelişkili bir durum yaratacak . uzun ömürlü bir iktidar olabileceğini zannetmiyorum . bu ittifaklar haricinde de iktidara yürüyebileceklerini zannetmiyorum .
    bu durumda son kısımda belirttiğiniz gibi gezide ortaya çıkan enerjiyi tekrar bir araya getirebilecek ve politik alanda aktör hale getirebilecek yapılanmalar aranmalı . beni bu konuda en çok heyecanlandıran gezinin içerisinde kendiliğinden oluşan park forumları oluyor . bu forumlar başka bir yazının konusu olabilir ve uzun uzun tartışılabilir ( tartışılmalıdır da ) . ben bu tip yerel ve doğrudan demokratik bir yapıya sahip olan forumların veya benzeri unsurların geliştirilerek gezi ruhuna uygun siyaset üretebilecek yapılar yaratılabileceğini düşünüyorum

  2. ben de öyle. Bu önemli bir umuttur. Ama ABD’nin ılımlı laik bir hükümete olumsuz bakacağını sanmıyorum.

  3. Iktidar blok

    1. Milli Görüş’ten kopan dinamik kadro (Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül); 2. Eski merkez sağ kalıntıları (ANAP ve DYP’den); 3. Fetullah Gülen cemaati; 4. Soldan devşirilmiş “sol-liberal” aydınlar kesimi.

    Ergenekonculari hangi blok icine alacagiz. Sistem karsitlarimi? yoksa iktidar ortaklarimi? Yani halk saflarindami? karsi devrimcimi?

    Gezi ye cok umut baglayip , her olayda geziyi karsi aktor olarak gormeniz sizi ruyalar alemine goturuyor.
    Ne gezisi, gezi mi kaldi. Unutma ekim devrimi bir kere oldu. keza ispanya devrimi de. “Ne guzelde isyan etmistik be ” Simdi bunlarin hepsi gecti gitti. Birakalim o anki tepkiyi. Sorun kalici isyanlar yaratmaliyiz. Tabi bu isyan ve baskaldiri turk bayrakli kemalist , fasist , ulusalci, sagci CHP ile degil. Halk ile halk ile. Elerinde izm sembolu olanlarin onculugunde degil. Izm ciler AKP ye karsi yeni iktidar icin geziye geldiler.

    Sembolsuz, ac karinli, yoksul, issiz, otekilestirilmislerle isyan yapilmalidir.

    Iktidarlar her zaman kendi icindeki burjuvazinin hakimiyet savaslarina sahne olmustur. Bu cok basit bir durum. Cemaat , AKP ve CHP li ( Koc, ezacibasi) burjuvazide pastadan lokma kapma savasi vermektedir.

    Burjuvazi arasindaki celiskileri kulanip, iktidari yipratan, sarsan , gedikler acabiliyorsak ne ala.

  4. Hocam tebrikler, kurtuldunuz. Az kalsın sizi de bataklığa kaptırıyorduk 🙂

  5. “Ergenekoncular” diye bir şey yoktur, bu AKP’nin uydurduğu bir örgüttür. Ulusalcılar dersek daha doğru olur. Ulusalcılar AKP öncesi devletin temsilcileridir. Dolayısıyla genel planda karşıdevrimcidirler. Ancak AKP diktatörlüğüne karşı mücadelede objektif olarak devrimin bileşeni konumuna gelmişlerdir. Her şeyi genel ezberlerden sıyrılarak tahlil etmek gerek. Gezi’nin bittiği ise doğru değildir. Çok iddialı laf etmişsiniz. Dediğinizin yanlış olduğunu çok değil, iki üç ay içinde göreceksiniz.

  6. AKP diktatörlüğüne karşı mücadelede objektif olarak devrimin bileşeni konumuna gelen ulusalcılar arasında Sözcü, Türk Solu, Serap Yeşiltuna, Atsızcılar gibi ulusalcılar da var mı? Eğer yoksa gezmiyenler’in dediği gibi bunları hangi blok içine alacağız?

  7. yanlış yapmayı göze almak devrimci bir cesarettir.

  8. AKP nin AKP öncesi iktidarla farklarindan biri (sadece biri) halk kitleleri nezdinde hiç bir mesrulugu kalmamis bir dönemin iktidarinin kimligine nazaran, kendi nezdinde yarattigi algi ile genel Iktidar in yeniden kitlelerin nezdinde yenidengöreceli de olsa mesruiyet kazanmasi idi . Simdi bu bitti. AKP de digerleri gibi çürümüs bir kesim oluverdi kitlelerin nezdinde…Ama hala Iktidarin karsisina konulacak sey çok zayif….Devrimci muhalif kesimler ciddi düsünmeliler…Varolan yeniden kendini üretecek olan iktidar bu bosluktan besleniyor hep….(buradan devrimci bir iktidar önerisi yaptigim anlasilmaz umarim)

  9. Hrant Dink cinayetine Pariste katledilen PKK lilarida katmak gerek..

  10. Gezi dinamiğiyle ilgili önerilerim:
    * Daha önceki evrelerde park forumları yoluyla, örgütlenmenin “komün” aşamasına başarıyla gelindi. Şimdi komünlerin tamamlayıcı unsuru olan “doğrudan-eylemciliğin” ön plana çıkarılması gerekiyor. Yani toplantılar sadece tartışma-paylaşma işleviyle sınırlı kalmamalıdır (böyle kalırlarsa forumlar yavaş yavaş kıraathaneye benzemeye başlayacak). Her toplantıdan sonra en az bir adet meşru eylem(ler) planlanmalı ve anında pratiğe dökülmelidir (tabii, birden fazla eylem önerilerine ve bu eylemler etrafında geçici hizipleşmelere de komün ruhuna sadık kalınarak esnekçe davranılmalıdır). Hemen sonraki toplantılarda da eylemlerin eleştirel muhasebesi yapılmalı ve bunların nasıl geliştirilebileceği tartışılmalı ve yeni eylemler bu dayanak noktasından planlanarak döngü devam ettirilmelidir. (Hatta mümkünse bütün bunlar birden fazla forumun koordinasyonuyla yapılmalıdır). Bu sayede hem forumların durağanlaşıp sönümlenmesine karşı önlem alınmış olur, hem de toplumun geneli önümüzdeki bahar aylarına daha hazırlıklı bir şekilde girmiş olur (tabii forumların tartışma/aydınlanma/bilinçlenme işlevini komple kaldıralım demiyorum!).
    * AKP-diktatörlüğünün iktisadi temeli çöküyor. 1-kronikleşen cari açık, 2-dış borç kamburu, 3-hanehalkı borç yükü, 4-dolaylı vergilerin çokluğu, 5-taşeronluğun, güvencesizliğin yaygınlaştırılması… Bunlardan ilk ikisi sistemin iç dinamiklerini kırılgan hale getirirken diğer üçü de sistemi emekçi halk sınıfları açısından daha da çekilmez hale getiriyor; AKP bu beş unsurun tamamının sınırlarını kısa vadede rant uğruna, uzun vadede ise sistem (ve kendisi) aleyhine limitine kadar zorluyor. Yakında FED kararları da açıklanacak; büyük olasılıkla “parasal genişleme” politikasını aşağı çekecekler, yani sıcak para musluğunu az veya çok kısacaklar. Bu durumda “çevre ülkeler” ve bunlardan en kırılgan olanı Türkiye’nin sıcak para yoluyla ekonomiyi çekip çevirme imkanı azalacak; bunun getirdiği yeni enkazlar işsizlik, pahalılık, faiz arttırımı, taşeronluğun yaygınlaştırılması, kıdem tazminatının tırpanlanması vb. şekillerde emekçilerin sırtına yüklenecek. FED tam aksi yönde karar alsa bile AKP sistemi yukarıda özetlediğim şekilde kırılganlaştırmaya devam edecek (eğer böyle olursa kaçınılmaz kriz sadece biraz gecikmiş olacak). Bu koşullarda Gezi dinamiğinin, emareleri belirmekte olan emekçi hareketliliğiyle de ilişkilenmesi gerekiyor.

  11. BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan:
    “Yani bu süreç şimdiden bozulmak istenmiyor, bu sürecinin bozulmak istenmesiyle ilgili süreç iki sene önce başladı. Bugün, mahkemelere bu kararı aldıranlar, bir süre önce, MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan’ı da tutuklamak almak istediler, onun da ifadesini almak istediler. Ama, Sayın Hakan Fidan onlara teslim olmadı, bu anlayışa teslim olmadı. Eğer bunu başarabilselerdi, eğer bunu yapabilselerdi, arkadan, Sayın Başbakanı da aynı şekilde belki tutuklamak için mahkemelere götürecekler, savcı karşısına çıkaracaklardı ama Sayın Başbakan da bu konuda direndi.”

    İşte, bu süreci başlatanlar, şimdi bu şekilde devam ettirenlerdir ama biz bu gelişmeleri, bu zihniyeti çok iyi okuyoruz. Onlara pabuç bırakmayacağız, herkes bunu böyle bilsin. Kimsenin gücü bu ülkede artık bu barışın, bu çözüm sürecinin engellenmesine yetmeyecektir. Bu operasyonları yapanlar da aynı zihniyettir, bu operasyonların arkasında da çözüm sürecini sabote etmek vardır. Evet, net söylüyorum: Hükûmetin gücünü azaltmak istiyorlar, Hükûmeti farklı şeylerle muhatap hâline getirip çözüm sürecinde daha dik durmasını, daha çözüm sürecinin arkasında durmasını engellemeye çalışıyorlar. Biz bunu anlamayacak kadar apolitik değiliz, biz bunları çözmeyecek kadar politikanın, siyasetin uzağında değiliz; bütün bunları çok iyi anlıyoruz. Hükûmetin içerisine sokulmak istenen durumu da çok iyi anlıyoruz, çok iyi biliyoruz ama başaramayacaklar.

    Aydoğan: Dünkü operasyon neden şimdi?
    Aydoğan dünkü “yolsuzluk” operasyonu ile ilgili olarak da, “Şimdi, bazı arkadaşlar diyorlar ki ‘5 tane emniyet müdürünü niye görevden aldınız?’ Şimdi, bu operasyon basit bir operasyon değildir ki. Yapacaktınız, niye altı ay önce yapmadınız, niye iki sene önce yapmadınız? İki seneden beri teknik takibi var bu işleri yapanlara yani bu operasyonu yapanlar, bu emniyet müdürleri, öyle basit değildir.” diye konuştu.

    özgürlükçü arkadas ve BDP HDP ile birlikte devrimci bir mücadele sürdürülmelidir bunu red edenler Kürt düsmanidir türküsünü okuyan tüm arkadaslara ithaf olunur……

  12. Halkevleri nin dinamikligi övgüyü hakediyor…

  13. Bu ülkede iktidar degisikligine yönelik , sistem düzen içi bir planli bir eylem dis dinamiklersiz düsünülemez….

  14. Buraya yaziyorum. Ilerleyen süreçte görünmez bir el, aslinda kürt halki açisindan hiç bir sey ifade etmiyen, ama kürt burjuvazisi için bir seyler ifade eden Baris ve çözüm sürecinin CHP li varyantini düzenleyecek, ve biz büyük bir önderin , aslinda Kemalizmin ve Cumhuriyet degerlerini önemsedigini Modernizm in inkar edilemiyecegini söyledigini duyacagiz. Bilmem müritleri bel agrisi çekerlermi ????

  15. Hiç anahaber bülteni izlemem; tartışma programları da, bir konuya açıklık getirmek, bilgilendirmekten ziyade, çoğunlukla reyting amaçlı yapıldığından bir değer taşımaktan da öte kafa bulandırırlar. Şu ana dek takip edip, saygı duyduğum insanların çok az bir kısmına, çok az denk gelip izlemişimdir. Bugün gülmek istedim biraz (gezi gibi olağanüstü günlerden sonra belki de ölü toprağı atma ihtiyacımdan) ve kanalları dolaştım. O blok, bu blok gezdim. Yazarların, profların, siyasetçilerin gözlerindeki o anlamsızlığı, şuursuzluğu, şoku gördüm. Her kurdukları cümle için kılı kırk yararak seçtikleri korku kelimelerini… Sabah sabah hiç beklemiyorduk tepkisindeki zavallılığı ve ironiyi. Bilmiyorlar ki, allah misafirinin geliş saati belli olmaz. Sonra aklanan 52 numara kara kutuları, kasaları, para sayma makinalarını izledim kıkırdayarak… Bizi katleden, kör eden, Berkin’i, Ceylan’ı, Gezi ‘nin güzel çocuklarının analarını sonsuz acılara boğan, asırlardır kepaze medyaları-faşist eğitim sistemleri ile batı-doğu insanını birbirine düşman edip, hala düşman olduğumuzu sanan beyinsizlerin cebinden beslenen, ormanlarımızı kesen, leoparımıza tuz basan seri katilleri hala savunabilenlerin yüzlerine güldüm. Biliyorum sadece kahkaha ile yıkılacak ve hemen insanca yapılanacak şey değil tüm bunlar, kötünün iyisine filan da asla inanmam ama güldüm ulan işte napiim… Sıra başka başka blokların komedilerinde, poker yeni başladı. İktidar olmanın ve pokerin doğasına aykırıydı ama kardeşçe paylaşmayı bilmek gerekiyordu.

  16. Gezi’ye hepimiz katıldık, ama geziyi gezi yapan şeyin tepkisellik ve benzemezlik özellikleri olduğunu unutmamak gerek. Bu açıdan neoliberal ortamda can bulacak bütün sınıflar ötesi ittifakları ve kültürel kimlik gruplarının oradaki varlığını, ve bunun oluşturduğu sosyolojik yapıyı iyi kavramak gerekiyor. Milliyetçiliğin pratik anlamının değiştiği, otonomi ve farklılığın vurgulandığı, hayali değil ama tam tersi kendinden menkul bir anarşi ortamının oluştuğu durum oldu Gezi. Bu açıdan kategorik ideolojik açılara ve onların düzmüş gibi görünen tarihselliğine saplanıp kalmanın pek de bir anlamı yok. zira olan biten çoğu kez bu ideolojik tahayüllerin dışında gerçekleşiyor. Halbuki ideolojiler mobilize olabilir, birbirine eklemlenebilir ya da ayrılabilirler.. Tarih içinde kendi anlamlarını (başka şekillerde) üretebilirler..

    Gezi sonrası ortam, belki de bir daha o farklılıkları gezide olduğu gibi bir araya getirmese de, herkesin kendi gibilerini (düşünen, yaşayan, deneyim paylaşan) bulup, mikro politikalar üretip, diğer benzemezlerle istişare edip hemzemin yaratmak için fırsat doğurmuştur.

    Ama eğer yüksek siyasetten bahsediyorsak, mevcut Türkiye’de insanların %60 ının sağ eğilimli muhafazakar olduğu gerçeğini unutmamak gerek. Bunun dışında gerçek anlamıyla Türkiye’de muhafazakarlık solu da içine kapsayacak şekilde çok daha fazla. Bunu da muhteşem bir paranoya,nostalji ve melankoli izliyor. Yani aktif siyasetin önündeki ölü duygular. iktidara gelecek bir partinin eğer merkez sağda vakti zamanında olduğu gibi (ANAP-DYP) ikiden fazla parti yoksa, iktidara gelmesi mümkün değildir.. Bu yüzden CHP nin (eğer iktidara yürüyorsa) hem sağ hem de sol ile dengesini şaşırmadan ittifak yapması kaçınılmaz bir durumdur. Burada mikro siyasetin CHP gibi bir parti üzerinde bir etki ya da baskı yaratabileceği gerçeği çok önemli.. Bu sadece CHP değil mecliste bulunma potansiyeli yüksek olan HDP-BDP için de söylenebilir. Çünkü hiçbir parti kendi kaderini kendi çizebilecek kadar muktedir değil, buna AKP de dahil ki bunu bu günlerde daha iyi görüyoruz..

    Bence en önemlisi bu mikro siyaset ortamının (gezi sonrasında yeşeren) güçlenmesi, ve daha olgun bir hale gelmesi.. yüksek siyaseti anca bu noktada pragmatik olarak ele almak gerekiyor.. Bu “yetmez ama evet” şeklinde pasif bir onaylama şeklinde değil de aktif bir eylemsellik ve inisiyatifle mümkün..Gezi sonrası kim mikro siyasete kulak vermek zorunda bu önemli.. yoksa Gezi tepkiselliğinden öteye geçemez.

  17. Belki sınıfsal blokları da eklemek gerek. (Marksistlerin her şeyi ekonomiyle açıklama alışkanlığının sakıncalarını akılda tutarak…) Bir zamanlar çok konuşulan, Anadolu burjuvazisinin büyük burjuvaziden pay kapmak için iktidarı desteklemesi olgusu, bugün de varlığını sürdürüyor mu acaba? Blok olarak büyük burjuvazinin karşısında, iktidarın yanındalar mı hala? Kendi içlerinde bölünmüş olabilirler mi yoksa? Tarihsel olarak hep sağ iktidarlardan yana (arkasında) olan büyük burjuvazi artık bütünüyle CHP’nin yanında mı? Eğer böyleyse, bu CHP’yi sağa çeken bir faktör değil mi, olmayacak mı?

  18. gerçekten ibret verici bir açıklamaymış.

  19. yazılanlara bakınca meseleye hala doğru mercekle bakılmadığı hissi uyanıyor… olayı klasik emperyalizm-antiemperyalist devlet iktidar arayışı olarak okuma, yorumlama gayreti kimi ifadelerde açıkça görülüyor.

    oysa
    1- kapitalist küreselleşme ve reel sermayelerin entegrasyonu

    2- buna direnen devletçi anlayış ve militarist sermaye gurupları arasındaki ekonomik ve askeri-militarist bir güçbirliği arayışları…

    3- bu anlamda “sağ-sol” kavramlarının işlevsizleşmesi…
    chpnin sağ ya da sol değil, devleti savunma partisi olduğunun tereddütsüz idrak edilmesi…

    4-asıl meselenin devlet ve mülkiyet karşıtı bir mücadele hattının örgütlenmesi olduğu…göz önünde bulundurularak bir değerlendirmenin yapılması daha açıklayıcı olacak gibime geliyor.

  20. ikilem aşılamıyor akp mi f-cemaat mi? hümet sukunet istiyor cemaat kaos,öyle ki bu kaos kasımpaşa-beşiktaş maçına kadar sıçradı.çok alakasız gibi görünen bu olaylarda da kaos isteniyor.gezi eylemcileri kesinlikle bu süreçte kaos yaratmamalı çünkü kaosu yöneten kendileri olmayacaktır.meyvelerini de geziciler toplayamayacaktır.haziran dönemindeki iç ve dış şartlar çok değişti bu gözönünde bulundurulmalıdır.kaos ve ayaklanmayla ilgili olarak mısıra bakılmalıdır.milyonlar ayaklandı darbeciler meyveleri topladı.akp hükümeti çöker ve chp-mhp boşluğu dolduramazsa asker-polis darbesi gündeme gelir bu olasılığı es geçemezsiniz.bu durumda ayaklanangeziciler 12 eylül 1980 deki gibi avlanırlar.kaotik güçler gezi benzeri bir kalkışmayı manüple edebilirler tıpkı mısırda olduğu gibi bu ya darbe şeklinde olabileceği gibi chp-mhp ve bazı ulusalcı güçlerin koalisyonunda görece daha yumuşak bir geçiş olabilir.üçüncü ihtimalde kimsenin tam hakimiyet sağlayamadığı ama herkezin yorulduğu/yıprandığı fetret gibi bir durum oluşabilir. amerikayı keşfetmeye gerek yok burada körü körüne, zamanlamasız bir kalkışma önermek yerinde bir durum değildir.alternatif hdp üzerinde toplanmak en azından egeemen güçlerin payandası olmanın önünde bir blok olabilir.yoksa park forumlarla bir yere gidileceğini sanmıyorum.forumlar yerel anlamda alt birimler olarak işlev görebilir ama tüm küçük alt birimlerin ve mücadelelerin birleştirilmesi ve koordine edilmesi gerekiyor.kaos yoluyla çatışmaları belki kazanabilirsiniz fakat tüm çatışma ve çelişkilere dönük bir vizyon ve stratejiniz olmazsa savaşı kaybedersiniz.ki bu kaosun bu aşamada manüple edilebileceğini söylemiştim.

  21. “gezide ortaya çıkan enerjiyi tekrar bir araya getirebilecek ve politik alanda aktör hale getirebilecek yapılanmalar aranmalı” diyenlerin hdk-hdp yokmuş gibi yada yok sayarak bunu söyleyebiliyor olmalarını garipsiyorum. hdk-hdp tam da bu amaçla vücud bulmuştur. aleviler, kürtler, soyalistler, feministler, antikapitalist müslümanlar, hıristiyan vb azınlıklar, çerkezler ve lazlar vb ler, yeşiller, nükleer ve hes karşıtları bir demokratik muhalefeti var ederken anarşistlerin bu çoğulluğun içinde kendilerini var ve ifade edemeyeceklerini düşünüyor olamazsınız. bu tür “yeni” arayışları konusunda samimi olmak için var olanların sağlam ve rasyonel bir eleştirisini yapmış olmak gerekmiyor mu? egemenlerin akp – chp tahterevallisine karşı ezilenlerin demokrasi neden hdk-hdp olmasın?

  22. ya hala hayelerle siyaset yapiyorsunuz. Nostaljiler uzerinden gercekler yaratiyorsunuz. Gezi bir anlik kalkisti. Devrimin komurle calisan simendiferi haline getiriyorsunuz.
    3 ay gibi bir sure koyuyorsunuz. Bakalim gorecegiz. Geziyi siz belkeye durunuz. Kivilcim oldu evet ama o kivilcim birdaha olmasi icin yeni ateslere ihtiyaclar var. Ayni kivilcim ayni atesle olamaz. hareketsizligi destekliyorsunuz. Kendiligindenci kaderci yol ciziyorsunuz.
    Giden sonuncu, gelen ise ilkidir.
    Bizler kendimiz ne yapalimda bu bitmeyecek atesi korliyalim.
    Iktidar sahipligi ve politik teoriler uretmekle olmuyor bu isler.

Comments are closed.