Güncelleme/Mehmet Ağar Neden Tutuklanmayacak?
Konunun güncelliği ve önemi dolayısıyla iki yıl önce yayımlanmış bu yazıyı buraya yeniden alıyorum. G.Z.
Bir arkadaşımla dün gece sohbet ederken, bana bilgisayarını açıp Taraf gazetesinden Neşe Düzel’in Radikal‘in liberal yazarlarından Avni Özgürel’le (Zaman yazarı ve Fetullahçı liberal Mümtaz Er Türköne ve Ergenekon davasının hazırlayıcılarından, Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar’ın da Avni Özgürel gibi eski MHP’li olduklarını ondan öğrendim) yaptığı bir röportajdan parçalar okudu. Bu röportajda Avni Özgürel, 1960’lı yıllarda milliyetçi gençlerden olduğunu anlatıyor ve Kuvayi Milliye derneğinden söz ediyordu. Kuvayi Milliye adını duyunca birden kulaklarım dikildi. Tam 44 yıl öncesine, 1965 yılının ilkbaharına gittim.
Yarılma‘da uzunca (s. 183-188) anlatmıştım, 1965 yılında, milliyetçilerle solcuların ilk sokak çatışmaları olarak görülebilecek Dönüşüm olaylarını. Dönüşüm, TİP’li ve FKF’li gençlerin çıkarttığı bir dergiydi ve solcu gençler bu dergiyi Kızılay’da topluca satıyordu. Milliyetçi-faşist eğilimli gençler bize karşı saldırıya geçmiş, ama ilk günlerde püskürtülmüşlerdi. Bunun üzerine, AP eğilimli Zafer gazetesinin sahibi Muammer Kıraner tarafından mali bakımdan desteklenen bu aşırı sağcı gençler (Avni Özgürel’in anlatığına göre MİT tarafından da destekleniyorlarmış) 2. Kuvayi Milliye Derneği diye bir dernek kurup bu adla bir de yayın çıkardılar. Biz Dönüşüm‘ü Sergen Pastanesinin önünde satarken, onlar da rakip grup olarak Piknik’in önünü seçmişlerdi. Ve bir gün “Kuvayi Milliyeciler” sivil polisin desteğinde bize karşı şiddetli bir saldırıya geçti, büyük çatışmalar çıktı. Bunun ayrıntılarını Yarılma‘da anlatıyorum.
Daha sonra bu aşırı sağcı gençler, Alpaslan Türkeş’in başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) adlı partinin etrafında toplandı ve “komanda” adı verilen bir paramiliter örgütlenmeye giderek solcu gençlere karşı saldırılarını sürdürdü. Daha sonraki MHP ve Ülkü Ocakları hareketi buradan kaynaklanır.
Bu aşırı sağcı gençler hangi topraktan besleniyordu? Bunlar, büyük çoğunlukla Orta Anadolu’nun dindar, müteassıp ailelerinden gelen gençlerdi. İleri şehir kültürüne karşı bağnaz tepkileri onları vur kırcı, cinsiyetçi, ırkçı ve dinci bir yöne sürüklüyordu. Devlet ve MİT arkalarındaydı. Daha sonra kendini ayrı bir siyasi mecrada örgütleyecek dincilik de arkalarındaydı. Solcu gençlere karşı ilk cinayetler (örneğin Battal Mehetoğlu) bu dinciler tarafından işlenmişti ve zaten ülkücü gençlerle dinci gençleri ideolojik yönelimleri ve saldırganlıkları açısından ayırt etmek o kadar kolay değildi.
Dinsel taassuptan ve kıyıcılıktan büyük bir ideolojik destek alan ülkücü hareket, 1970’li yıllarda MHP çatısı altında tam bir paramiliter sokak gücü olarak sola karşı terör eylemlerine girişti. Tabii ki arkasında yine MİT ve Devlet vardı.
Bu paramiliter güç, 1980 darbesinden sonra devlet tarafından, artık işlevini yaptığı gerekçesiyle bir miktar arka plana itildiyse de her zaman yedekte tutuldu. Nitekim, ülkücü katillerden Abdullah Çatlı gibileri, doğrudan MİT tarafından Ermeni ASALA örgütüne karşı gayrinizami savaşa seferber edildi.
Keza, doğrudan ülkücü hareket değilse de, ülkücü hareketin tetikçileri, 1980’li yıllarda, devletin, Kürtlere ve silahlı eylemlere girişen sol kesimlere karşı yürüttüğü gayrinizami savaşta kullanıldı.
1990’lı yıllarda, o zamanın merkez sağ iktidarının başbakanı Tansu Çiller, Kürtlere karşı yürütülen illegal ve gayrinizami savaşın örgütlenmesinde, bizzat o zamanki Emniyet Müdürü ve daha sonra İçişleri Bakanı olacak Mehmet Ağar’ı görevlendirdi.
Mehmet Ağar’ın ideolojisi, aşırı sağcı paramiliter örgütlenmenin beşiği olan ırkçı ve dinci orta Anadolu taassubunun ta kendisiydi. Üstelik bu şahsiyet, bu aşırı sağcı ideolojisini, ülkücüleri bile geride bırakan bir devlet sadakatiyle aşılamıştı. “Devlet bize görev verir, yaparız. Dur der dururuz.”
Susurluk denen olayın gerisindeki en önemli örgütleyici şahıs, resmi görevlerinin arkasına sığınan ve bundan yararlanan Mehmet Ağar’dır. Mehmet Ağar’ın, Çatlı’ya kimliklerini temin etmekten tutun, faili meçhul cinayetleri örgütlemeye, emniyetin silahlarını gayrinizami savaşa seferber etmeye kadar birçok suçun örgütleyicisi olduğu Susurluk sürecinde ayan beyan ortaya çıktığı halde Mehmet Ağar’a dokunulamadı. Neden? Çünkü Mehmet Ağar’a dokunmak, devletin önemli illegal kollarından birini oluşturan Anadolu aşırı sağcılığına ve doğrudan ülkücü harekete dokunmak anlamına gelecekti. Üstelik bu şahıs ülkücülerden de geniş ve yaygın bir aşırı sağcı, dinci örgütlenmeyle derin bağlara sahipti: Fetullahçı cemaat.
Ergenekon davası dolayısıyla insanların zihinlerinin ve belleklerinin Susurluk’a kayması, hele İbrahim Şahin gibi bir Susurluk sanığının tutuklanmasından dolayı gayet doğaldır. Madem ki paşalar ve Susurluk sanıkları da tutuklanmaya başlamıştır, Susurluk’un baş sanığı olması gereken Mehmet Ağar neden tutuklanmasın?
Oysa bu boş bir beklentidir. Emekli olmuş ya da olmamış paşaların tutuklanmasını pek fazla önemseyen arkadaşlara şunu hatırlatmak isterim: Ordu bir kurumdur ve bu kurum şahıslarla bağlı değildir. Yani kuruma dokunulmadığı sürece o kurumun içinde yer almış en yüksek rütbelilerin bile tutuklanmasının çok büyük bir önemi yoktur. İzmir suikastında da en itibarlı paşalar tutuklanmıştı.
Mehmet Ağar öyle midir ya! Mehmet Ağar başlı başına bir kurumdur. Mehmet Ağar’ı tutuklamak, tüm Anadolu aşırı sağını tutuklamak, yakın mazisi (Nihal Atsızlara kadar gitmeyelim) 45 yılı bulan ülkücü-dinci hareketi tutuklamak anlamına gelir. Keza Mehmet Ağar’ı tutuklamak, bugün pek liberal bir kılığa girmiş aşırı sağcı Fetullah Gülen cemaatini ve Mehmet Ağar’ınkinden pek farklı bir ideolojiye sahip olmayan AKP önderlerini hedef almak anlamına gelir. En sonuncusu ise, Mehmet Ağar’ı tutuklamak, bu şahsın, devletin işlediği sayısız faili meçhul cinayeti ve bunun ardındaki devlet güçlerini açıklaması anlamına gelecektir ki, devlet bunu göze alamaz. AKP hükümeti de göze alamaz. Mehmet Ağar’lar, bugün AKP’nin şahsında en azından ideolojik iktidar konumundadır.
Son olarak şunu iddia edeceğim: Halkın içinde derin kökler salamamış ulusalcı-Kemalist kanat, bir kaçak akım olarak devlet tarafından rahatlıkla harcanabilir (elbette bu, devletin kemalist belkemiğini oluşturan ordunun da tasfiyesi anlamına gelmemek üzere). Ama bugün AKP’nin şahsında iktidar olan merkez-sağ’ın ve aynı zamanda devletin en önemli dayanağı ve fideliği ırkçı-dinci Anadolu aşırı sağcılığının başta gelen temsilcilerini devlet eliyle tasfiye etmek mümkün değildir. Daha doğrusu şöyle diyelim: Eğer Genel kurmay Başkanı tutuklanırsa, Mehmet Ağar da tutuklanır. Tabii bu, ham hayaldir. Devletin kendini tutuklaması gibi bir şeydir.
Bu yüzden Anadolu aşırı sağcılığının ve devletsel illegal savaşın en önemli temsilcilerinden Mehmet Ağar asla ve asla tutuklanmayacaktır. Bu tür beklentiler boşunadır.
Demirel, vaktiyle, boşuna, “bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” dememiştir.
Gün Zileli
1 Şubat 2009
mesele şu, mehmet ağar da tutuklanmayacak, mehmet eymür de, çiller de, hilmi özkök de…akp’nin önüne taş koymadıkları ve destek vermeye devam ettikleri müddetçe.
bir de fetullah değil fethullah 🙂
Daha sonra Fethullah diye düzeltti.
Merhaba Hocam,
Ağar ve taşra milliyetçiliği hakkındaki tüm siyasal analizinize katılıyorum. Ağar’ın tek başına önemli bir kurum ve sembol olduğu yönündeki tespitiniz de hiç yabana atılır gibi değildir. Ancak Ağar’ın kesinlikle ”tutuklanamıyacağı” iddiasına temkinle yaklaşıyorum. Bence bu iktidar Ağar’ı da tutuklatabilir; ancak bir şartla!
Bu dava asla, Ağar’ın örgütleyicisi ve müsebbibi olduğu gayrı nizami işler için yürütülmez. Hatta bu konuda Ağar ve iktidar zımni bir anlaşma içine bile girebilir. Nitekim hakkında verilen mevcut karar, Ağar’ın görevde olduğu dönemde işlenen suçların yanında devede kulak bile değildir. O suçlardan da ya zaman aşımı yahut delil yetersizliği vs sebeplerden bırakılıp alakasız bir iki hafif suça mahkum edilir.
İşte Hrant’ın davası ortada. Bu davanın seyri sizi haklı çıkarır gibi görünse de, gerektiğinde birkaç mülki-askeri amir ”görevi ihmal” gibi daha hafif sebeplerle tutuklatılıp soruşturma derinleştirilmez.
Ağar’sa düzgün bir yargılamada ömür boyuceza alabileceği bir dava sürecinden ”iyi hal” vs indirimlerle hepitopu üç-beş sene yatıp çıkar.
http://birgun.net/politics_index.php?news_code=1334231384&day=12&month=04&year=2012