“Beni de iktidara getirin, ben de bir despot olup çıkarım.”
Mihail Bakunin
Ülke çapındaki halklar ayaklanmasının iktidara ağır ve sert bir darbe indirmesi üzerine düzenin çeşitli kurumlarının, medyanın, kimi yazarların, akil adamların, politikacıların vb. devreye girerek büyük bir koro oluşturdukları ve hep birlikte şu şarkıyı söyledikleri duyuluyor: “Tayyip Erdoğan hata yapıyor. Daha yumuşak bir üslup gerekli.” Bu şarkıyı onlara söyletenin halk isyanının kararlılığı olduğunu görmemek için aptal olmak gerekir.
Bu koronun baş solistleri Bülent Arınç ve Abdullah Gül’dür. Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Afrika’da olmasını iyi değerlendirdiler ve halk isyanını yumuşatma manevralarına giriştiler. Elbette diplomatik bir dil kullanarak ve “sert” başbakanlarını doğrudan karşıya almadan yaptılar bunu, kurallar gereğince. Onların bu malum manevraları bir yana, öncelikle, eğer gemi batarsa hep birlikte boğulacaklarından endişe eden reformist ve “yumuşak” iktidar yanlılarının, “Tayyip Erdoğan’ın hata yaptığı” söylemi üzerinde duralım biraz.
İşin gerçeği şudur ki, hiçbir iktidar ya da daha daraltarak söyleyeyim, hiçbir iktidar icracısı hata yapmaz. Sadece iktidarın mantığını izleyerek gerekenleri yapar. Gereken ise, zoru dizginsiz bir şekilde kullanmaktır. Çünkü iktidar öyle bir şeydir ve öyle bir aşamaya gelir ki, o aşamadan sonra geri adım atması, hızla sonunu getirir. Peki, daha fazla zora başvurması onu kurtarır mı? O da kurtaramaz. Yani bir aşamadan sonra iktidar, geri basarak da, zora başvurarak da yıkılacaktır. İşte AKP iktidarı böyle bir eşiğe gelmiştir. Bu iktidarın baş icracısı Tayyip Erdoğan, bu yüzden hata yapmamakta, iktidarının ömrünü uzatabilmek için gerekeni yapmaktadır. Bu gereken de onu kurtaramayacak olsa bile.
Bu eşiği en iyi anlatan örnek Sovyetler Birliği’ndeki tek parti diktatörlüğüdür. Sovyetler Birliği’nin en son yöneticisi Gorbaçov iktidara geldiğinde önünde iki yol vardı. Ya kendinden öncekiler gibi zora başvuracaktı ya da rejimi yumuşatarak halka taviz verecekti. Gorbaçov eğer birinci yolu izleseydi yine yıkılacaktı. Çünkü halkın artık baskı rejimine tahammülü kalmamıştı. Gorbaçov ikinci yolu seçti. Yani yumuşama yolunu. Ama bu da onu kurtaramadı. Çünkü baskıdan yılmış halk yumuşamayı görünce iktidarın kalelerine daha bir cesaretle yüklendi ve Gorbaçov’la birlikte rejimi de kısa sürede yıktı.
Romanya’da Çavuşesko, “hatadan dönüp” diktatörlüğünü yumuşatsaydı, bir dakika bile iktidarda kalamazdı. Derhal devrilirdi. Sertliğe başvurmak onu kurtardı mı? Hayır. Sertlik, halk ayaklanmasını iyice tahrik etti ve yine yıkıldı. Yıkılma eşiğine gelen bir iktidar, hangi yolu izlerse izlesin yıkılacaktır. Bu yüzden bir hata değil, iktidarın demir kanunu söz konusudur. Bunun nasıl bir şey olduğunu görmek için, halen youtube’de bulunan, Çavuşesko’ya karşı ayaklanmanın başladığı büyük mitingi gösteren videoyu izlemek gerekir. İroniktir ki, bu mitingi Çavuşesko düzenlemişti. http://www.youtube.com/watch?v=TcRWiz1PhKU&list=PLGEN8qzjjLdkue1dIVT_FtPHfCjjDk0ae
Adnan Menderes, vatan cepheleri, tahkikat komisyonları kurarak sertlik politikası izlemek yoluyla hata yapmış gibi görünüyordu. Oysa ortada bir hata yoktu. Eğer bunları yapmayıp geri çekilseydi muhalefet dalgası onu yok edecekti. Bu yüzden sertlik politikası izleyerek hiç de hata yapmış değil, iktidarını yürütebilmek için gerekenleri yaptı ama bu da onu devrilmekten kurtaramadı. Bu eşiğe, iktidarın yıkılma eşiği diyelim.
Bir iktidar ne kadar büyük bir iktidar ve güç biriktirmişse o ölçüde de yıldırımları üzerine çeker ve karşısında tasavvur edilemeyecek kadar büyük bir muhalefet gücü birikmesine yol açar. Bunun tarihteki en tipik örneği Hitler iktidarıdır. Hitler, amaçlarına uygun olarak böyle büyük bir iktidar ve güç birikimi yaratarak aslında iktidarın yasalarının kölesi olmuştur. Geri adım attığı anda şahsi varlığı da dâhil olmak üzere param parça olurdu. Böyle bir hata yapmadı elbette ve kaçınılmaz olarak güç birikimini sürdürdü, azami ölçüde sert bir iktidar yarattı, yaratmak zorundaydı. Yani iktidarın yasalarına uymama hatası yapmadı ama bu hatayı yapmaması yine kaçınılmaz olarak kendi sonunu getirdi.
AKP iktidarının gücünün doruğunda böyle sert ve yaygın bir halk isyanıyla karşılaşması hiç de tesadüfi değildir. Diktatörler, büyük çoğunlukla halktan en sert karşılığı, güçlerinin ve iktidarlarının doruğundayken alırlar ve bu durum onları bir hayli şaşırtır.
Tayyip Erdoğan’ı da şaşırtan bu olmuştur. Ülke içindeki iktidarının doruğundayken, Ortadoğu ve Arap dünyasının liderliğine oynadığı, AKP toplantılarında kalabalık yalaka toplulukları tarafından Türkiye’nin kendisiyle “gurur duyduğu” sloganlarının atıldığı bir sırada olacak şey midir şimdi bu? Evet olacak şeydir. Çünkü aşırı güç birikimi kaçınılmaz olarak kendisinde bir kibre yol açmış ve fütursuzlaşmasına neden olmuştur. İktidarın doruğu insanın gözünü kamaştırıp kör, başını döndürüp sarhoş eder. İşte halk isyanı çok doğal olarak onu böyle bir ruh halindeyken yakalamıştır. Şimdi o, iktidarın gereğini yapacak ve bundan sonra daha da diktatörce önlemler alacaktır. Daha fazla polis, daha fazla gaz bombası, daha fazla tutuklama, iktidarın daha fazla temerküzleşmesi…
Elbette iktidarın halkı yumuşatma ve kandırma aygıtları da bu tekelci iktidarın emrindedir. Dört bir koldan halkı yumuşatmak, kandırmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu, bir aile içinde baskıcı babadan şikâyet eden çocuğu ikna edebilmek için annenin, ablanın, ağabeyin vb. devreye girmesine benzer. Baba sert tutumunu değiştirmez. Ama karısının ya da büyük çocuklarının baskı altındaki çocuğu ikna etmek için ona yumuşatma taktikleriyle yaklaşmalarına ses çıkartmaz. Hatta içten içe bunu onaylar da. Ama o, sert tutumunu hiç değiştirmez. Böylece iki kıskaç arasında kalan çocuk, yumuşakların ikna çabalarına boyun eğmek zorunda kalır. Ama unutmamak gerekir ki, baskı altındaki halk, bazen çocuk gibi hareket etse de, sonuç olarak çocuk değildir.
Yazının bundan sonraki aşamasında, içinde yaşadığımız şu somut devrim ve isyan koşullarında iktidar aygıtlarının yeni bir takım taktiklerini de tahlil etmekte fayda var diye düşünüyorum.
Büyük kitlesel isyan, bundan sonra da ilerleyerek, geri çekilerek, dalgalanarak devam edecektir. Sokak hareketleri zaman zaman duruluyor gibi gözükebilir ama toplum bir kalkışma trendine girmiştir ve bu trendin geri döndürülmesine imkân yoktur. İktidar makamları bunun ne kadar farkındadır bilemiyorum tabii ama iktidarın mantığına uygun olarak, gemiyi batmaktan kurtarmak için, yukarda sözünü ettiğim yumuşatma taktikleri de dâhil olmak üzere uzun ya da kısa vadeli olarak çeşitli taktikler uygulayacaklardır. Örneğin, görebildiğim kadarıyla, biber gazının etkili bir araç olmadığını, hatta kitleleri daha fazla sokağa döktüğünü ve hareketin büyük bir destek sağladığını görecek kadar akılları var. Bundan sonra bu yöntemden vazgeçeceklerini sanıyorum. Hatta bir süre polisin müdahale etmemesi çizgisi de izleyebilirler. Fakat bence esas planladıkları, bugünden yer yer uygulamaya koydukları (Ankara, İzmir, Bodrum), bir yandan yoğun bir gözaltına alma kampanyası (bunun biber gazından daha etkili olduğunu düşünmeye başladılar) ve daha önemlisi, kısmen sivil polislerden kısmen de AKP’li vigilantelerden (sözcük anlamı: ABD’de kanuni yetkisi olmadan kendi fikrine göre zorla düzen sağlamaya çalışan kimse. Bunlar yerel-sivil karşıdevrimcilerdir. 1965 yılındaki Dönüşüm olaylarında da AP gençlik kollarından ve Bozkurtlardan devşirdikleri böylesi unsurları kullanmışlardı) oluşan paramiliter grupları kullanıp ilk kez sokağa çıkan gençleri döverek yıldırmak ve tutuklayıp polise teslim etmektir. Bu noktaya çok dikkat edilmelidir. Bunlar, hatta bazen gösterici kılığında kalabalığın arasına karışmakta, göstericileri tespit edip sonra da tek tek avlamaktadırlar. Bu paramiliter gruplarla bundan sonra sık sık karşılaşacağız. Benim önerim, bunlara karşı, IWW (Dünya Endüstriyel İşçileri) örgütünün militanları wobblylerin yaptığı gibi, özsavunma grupları kurmaktır. Benim gördüğüm TV ve video manzaraları korkunçtu. Konak sahilinde oturan kızlara uygulanan vahşet gerçekten irkilticiydi. Bunların eline savunmasızca, kuş gibi düşmenin âlemi yok. Çok uyanık olmalıyız. Hatta daha iyisi, bu grupları tespit edip, baskın basanındır taktiğine uygun olarak, esaslı bir sopalamakta fayda var gibi geliyor bana.
Ne oldu? Geneldeki “centilmenlik” havasına pek uymadı galiba önerim.
Gün Zileli
4 Haziran 2013
Not:
İzmir’de sosyal medya operasyonu: 24 gözaltı
Yukarıda yazdıklarımı destekleyen ve hatta onu aşan çok önemli bir gelişme. Bu, otoriter diktatörlüğün totaliter diktatörlüğe doğru evrilmesinin başlangıcıdır. G.Z.
Gayet değerli ve gerçekçi bir analiz.
Demek ki yöntemler ve karşı taktikler günden güne değişen ruh halimize göre değil de, daha çok koşullara bağlı ele alınması gereken olgulardır. Yani yeri ve koşulları geldiğinde gayet çiçek böcek modundaki bir insan bile radikal tedbirlere ve hatta saldırıya da yönelebilir. Ben gayet dingin dönemlerde de insanlığın bu hallerini göz önüne alan gerçekçi bir bakış açısından yanayım.
Bu arada Gün Hoca gayet renkli bir şekilde taçlandırdığn 50. mücadele yılını içtenlikle kutlarım
Sedat Eroğlu
Evet sopaliyalim. ama kimi, AKP yimi ? CHP yimi `? MHP yimi? IP mi?
Durum vahim o bayraklar encok AKP nin kurd politikasina ve kurdlere karsi bir gozdagidir.
Polis in icin de sivil kisilerin olmasi yadirganacak birsey degil. MHP li katiller polisle , mitle ortak calisip katliamlar yaptigi ayukka cikti.
Onlar bu isyan duruldugunda tekrar yuvalarina donecek , ihtiyac oldugunda tekrar cikacaklar.
Asil mesele doga ve cevre koruma olayi bilincli bir sekilde saptirilip Milliyetci, cuntaci, irkci gosterilere dondurulmeye calisiliyor. yeni anayasa ve kurd baris acilimi konusunda uyari dir.
eeee ne olacak simdi. Uludarede PKK ile TC arasinda catisma cikti. Bir subay yarali , Sirmak ,Uludere halki catismanin oldugu bolgeye gidip beklemeye basladilar. TSK irak a geri donenen PKK gerilalarin yol guzergahini gozleyip, kamplarini tespit etmek icin gizli casus ucaklar ucuruyor. PKK gerilalarida bunu n cok dogru birsey olmadigini bildikleri icin karakola uyari atesi yapiyorlar. Kurd baris sureci kahramani erdogan ve AKP bu konuda hic konusmuyor. Cunku turkiye genelinde irkcilar sokaklarda. Taskinlik daha fazla olacagini ve Kurdlerin de yeniden isyana basliyacagindan korkmaktadir.
Bu isyan secimleri ve iktidar bogusmasina donmemeli. DISK,in genel grev karari bir nebze sevindirici bir durum
http://www.disk.org.tr/default.asp?Page=Content&ContentId=1530
aslında olup bitenin olumlu tüketilip geldiğimiz yeri anlamak ve görünür geleceğe dair neler yapılabilinire ilişkin olumlu değerlendirmelere ihtiyaç var yukardaki yazınında temel işlevi bu olabilir.dikkatimi çeken iktidarın temerküzleşmesi oldu bir anlamda isyanın mesajı her türden senin yerine en iyisini bilir ve yaparım yukardan iktidar hegemonyasına itiraz olduğunu hatırlarsak kuşkusuz başlangıçta mesajı aldık gibi isyani etkisizleştirip öldürme girişimlerine rağmen bütün iktidarlar gibi bizdeki iktidarda geleneği gereği benzerleriyle karşılaşmamanın önlemi olarak iktidarı temerküzleştirebilir zaten başkanlık sistemi tartışmasıyla bütün yetki ve kontrolun bir merkezde toplanmasını açıklarken tayip seri hareket etme değişimin hızına ayak uydurma gerekçesi göstermişti.iktidar iktidarını dahada merkezileştirme yolunu seçerse zilelinin dediği gibi kendi sonunuda hızlandırmış olur zaten toplumsal muhalefet olarak çok becerikli olmadığımızdan işimiz iktidarın bu gibi hatalarına kalmadan yapabileceklerimizide somutlaştırmaya ihtiyaç var.bunuda şu anki gelinen yeri anlamakla başlayabiliriz.1.kazanım artık 1mayıs taksim yasağı tarihin çöplüğüne gitti deyip bir kazanım haline getirmeliyiz.2.olarak izmitte yürüyüş yolundaki toplumsal muhalefet yürüyüşlerine valilik 2011 den sonra yasaklayıp gazlı müdahele ederdi bu gün bunun aşıldığını mudalesiz kesk in yürüyüşünü yaptık bütün bunların taksim direnişinin genel kazanımları haline getirebilip.başlangıçta meşruiyeti sağlayan çevresine ekolojisine kendine iradesine özgürlüğüne sahip çıkma diyebileceğimiz meşruiyet alanının genişleyebileceği yeni hedefler ve pratikler geliştirebilmeliyiz.isyanın en öğretici yanı kuşkusuz toplumsal olanın değerinin anlaşılması politik olanın toplumsal olanı daraltığının açığa çıkıp örgüt dediğimiz kendi iktidarlarımızında toplumsal direnişe olumsuz etkilerinin ne derece önemli olduğunun açığa çıkmasıdır.kutlanması gereken damga vurdum sahiplendim en devrimci öncü benim demeyip bayrağıyla değil yüreğiyle toplumsal devrimciliğini gösterenlerdi.hala asker olmakla gururlananlarında toplumsal olana zararlarını anlayabileceği öğretici gelişmeler olabilmesi umuduyla gelecek isyanların isyan,devrim,özgürlük seslerine viva emma goldman,viva durutti,viva kropotkin,viva bakunin eklenmesi umuduyla
valla benim havama uyarda sürece zarar gelmesin diye yellenmekten çekinenlere uyarmi bilmem…:)
Bide su ergenekon meselesi var tabii…
Bir halk ilk kez bu kadar yogun kendiliginden bir ayaklanmaya kalkisiyor, ve dogal anarsist reflexlere varabiliyor, ama bir yandan ancak yasami boyunca belletilmis bilip söyleyebildigi bir kac ulusalci slogana ulasip onu atabiliyor, ve bunu, bu geriligi sömürmek isteyenler var diye bizler bu insanlarin, siyasi kimliklerini bilseler bile adi azilli teröriste cikarilmis, kisi , örgüt, gruplarla, barikatlarda ölesiye direnisine aldirmiyoruz..önemsemiyoruz ,onlardaki aciga cikarilmamis özgürlük arzusunu , birilerinin dar bir laiklikle kisitlayip sömürmesine bakarak onlara küsüyoruz.. öfke neredeyse , saf yiginlarin sokaga ciktiklarinda ilk elden karsilastigi militer kurum olan polise yönelik darbe istekleri uyandiricak asamaya geldi bir hafta icinde, yüzü maskeli polisle catisan insanlar, toplumun belirli bir kesiminde hic bu kadar mesru ve sempatik olmamisti.bende teroristim anasini satayim diyenler var sokakta. bu iktidar tarafindan korku ile tespit ediliyor, bu korku duvarinin yikilmasini istemiyorlar, kagit uzerindeki bir sürü anlasmadan vs daha önemli bir kayiptir bu onlar icin, ..ve bazilarimiz söyle söylüyor, ama aralarinda o var bu var, bir kitle hareketinin ates altinda nasil , kardeslese kardeslese , halka demokratik düsünceler katabilecegini, onlarin yaninda olmanin ne kadar önemli oldugunu düsünmüyoruz…ya hali hazir pur özel kitle ayaklanmaliri olacak yada yanlarina gidip hemen kendi manifestomuzu suratlarina haykirdigimizda buyur diyen ruh ikizlerimiz.ki begenelim,,.birilerine bir kitle hareketi biyerlerden ithal edecegiz herhalde. birakin devrimci önsezilerimizi, besiktas çarsi kadar dami bilincli degiliz…empati yapamiyoruz,barikatin otesi ve berisini iyi bellemisler, neden kadinlar bu kadar cok katildi bu ise..?? agizdan cikarilmaktan korkulan bakla bellidir ,bütün bu olanaklar ve olasiliklarin karsisinda yegledigimiz secenek o kadarmi degerlidir ve matahtirki risk almiyalim.. sadece taksim duvar yazilarindan sosyal analiz kitaplari yazilir bence ,kinin kime ve neye biriktigi cok acik,,özlemlerde, ,, aman sunlar neder kaygilari ile genis yiginlardan nasil koptuk diye düsünmeli birileri, bir halkla , hatta onun üst siniflarinin özlemlerine yaptiginiz empatiyi birazda öteki halka yapin, devlet bahceli basbas bagiriyor kendi bilincsiz sempatizanlarina ne isiniz var orada diye, sizler bahcelinin korkusunu anliyamiyorsunuz, kendini ülkücü sanan genc yaslara ulasmis tinerci sokak cocuklari var bu ulkede. ben onlardan bahsediyorum….keske sizleri dusundurebilseydim, dönüyoruz dolasiyoruz o malum konuya geliyoruz. bu ayaklanma yenilse bile son degildir biline, bazilarida bir takim dersler cikarmalilar,, birakalim bu ergenekon kurgularini.. bir iki ayrinti disinda gayri muslim gavur dusmani hatta kürt düsmani, hatta kahrolsun pkk slogani duydunuzmu…kitle kendiliginden neredeyse birbirinin hassasiyetine saygi gösterdi denebilir.. akp yi cildirtan ve ergenekon kurgusuna götüren bu .. ne bekliyordunuz hayatinda ilk defa patlayan apolitik bir yiginin ilk seferinde türk bayraklari yerine anarsizmin siyah bayraklari ile sokaklari susleyeceginimi,,yeni bir nesil kendi özünlügü ilegeliyor, kaciran tarihin çöp tenekesine gider, hemde kendini cok yeniledigini dogmatizmden koptugunu sandigi bir anda…örgütlü , militan yasami red eden , ama organize ve kollektif olmayi cok iyi bilen, mizah anlayisi güclu, macta yada barikatta aralarindaki okumus okumamis ayrimini cok guzel silebilen bu kusagi anlamak gerek…bizleri ileride feminist arkadaslarin yüzlerine bakamiyacak hale getirebilecek kaygilarimizda olmali bence böyle bir tehdit var..direnis kitlelere ögretiyor, onu sicak tutmak lazim, yoksa artik bu kadar yeter bundan sonrasi senlik olsun , gerisini biz mecliste hallederiz demek her türden özgürlükcü , solcu düsünüsle dalga gecmektir…ahlaki bir sorgulama gerektirir entelektuel degil…
Üstte tepişenler :
http://mustafasonmez.net/?p=3212
kitlelerin kendiliğinden eylemlerinin ne yana sürükleneceği belli olmaz. buna övgüler düzmek saçma olur. lenin, kontrol edemeyeceği, başarı şansı görmediği ayaklanmaları engellemek için “itfaiyeci” gibi davranmanın çok zor olduğunu söylüyor ve buna rağmen böyle davranmaktan kaçınmıyordu.
Mısır’da ordunun başa geçmesine neden olan ayaklanma bizde kime yol açacak? orduya mı, zileli’nin eski grubu aydınlıkçıların da içinde olacağı bir ulusalcı ittifaka mı? bunlardan hayır gelir mi?
ayrıca sonuç olarak bizde seçimler var. 10 ay sonra da seçim var. koşullarımız aynı değil. yani bence bizdeki hâlâ türk baharı değil, ABD ve AB ülkelerindeki türden bir kitlesel direniştir.
Gecmis mucadele birkimimizle taksim direnisini anlamaya ve yorumlamaya calismak ne kadar dogru seyler soylesek bile bir seyler eksik kaliyor.Kendiliginden gelisen bu genc harekat bizlere bir seyler soyliyor. Bunu anlamaya kavramaya calismak gerektigi kanisindayim.Onculugunu genc kadinlarimizin yapmasi cok ogreticiydi.Bu nedenle hepimiz yorum ve analiz yapmaktan once bu direnisi derinligine anlama,kavrama ve ogrenme tutumu izlememiz bizlere cok yararli olacagi kanisindayim.
gezi isyani türkiye toplumsal mücadele tarihinde bir milat olduğu şimdiden başlattığı tartışmalardan anlaşılmıştır.tartışma çok verimlidir tek kişiye patiye sadece mevcut iktidara şeklinde açıklamalar yetersiz olduğu şimdiden görünür hale gelip toplumsal olanın sadece bildiklerimizle kısır açıklaması seviyesinde kalması büyük bir eksikliktir.bu özgün isyanın temelini oluşturmasada bir miktar kapitalist sistemin gayrımeşruluğu hegemonikliği,otoriter zalimliği mağduriyetler yaratıp hemen her birimizin özgün bireysel ve kollektif öznelliğimize tecavüz ettiği gerçeğinide içinde barındıran sistem karşıtlığı içerdiğini gelinen noktadan anlamalıyız.ilk ip uçlarını bizzat gezide şu anda oluşan iklim ve pratiklerden anlamak mümkündür.şu andaki gezideki oluşmaya başlayan birlikte yeni yaşam tarzının bildik kapitalist üretim ilişkisi ve tarzını aşmaya çalışan sadece dayanışma içermeyip içinde yeni alternatif başka bir yaşamın yeni nüvelerini barındırmasındanda anlayabiliriz.bu verimli tartışmaları bir türlü alternatifini üretmeye başaramadığımız sistemin alternatifi yeni bir form yaratma seviyesinde üretime çevirmek evrensel insanlık ailesinin biriktirdiği özgürlükçü deney ve birikimleride olumlu tüketip türkiye toplumsal mücadele tarihine başarı öyküsü seviyesinde yeni kural kurum ve işleyişler seviyesinde alternatif üretim ilişkisi ve tarzının yeni bir modelini yaratmaya çalışabiliriz.işte o zaman bütün bu isyanın ödenen bedel ve acıların üretime çevrildiği kendi ölçeğinde var olanı değiştiren tolumsal devrim diyebileceğimiz seviyede bir başarı ile taçlandırabiliriz.çok hayalperest beklenti gibi oldu sanırım
bu isyan iyde fakat ulusalcilarin sokaga cikmalari bayrakli olarak kemalin askerleriyiz demeleri tahib in kurd konusuyla ilgili baris surecini istemeyen turk irki ustundur diyen CHP, MHP, IP, TKP eylemde guc gosterisinde bulundu
Aynı fırsatçılar İzmir’de BDP binasına saldırdılar. Mersin’de, Adana’da arabalarıyla kürd mahallelerinde bayraklarla, marşlarla, ırkçı sloganlarla geçit törenleri yaptılar. Kurdleri haletmek istiyorlar. Olaylari iyi incelemek lazim olaylarin sarhosluguna kapilmamak lazim. Beyaz turkler taksimde olusturdugu platform da agaclari kestirmiyecegiz, doga yi koruyacagiz, bogazkoprusu istemiyoruz dediler ve ikinci dun polisin aaldirisiyla 40 bin kisiyi topladilar. Kurdistanda yilardir doga katlediliyor, ormanlar yaniyor hayvanlar askerlerin bombalarindan nesileri tukeniyor. Soruyorum bu beyaz turkler o kadar doga duskunu iseler neden 30 yildir kurdistandaki bu doga katline ayni tepkiyi gostermediler. Cunku orasi onlari enterese etmiyor. Cevreci insan dunyanin heryerindeki doga katline tepki duyar, sadece yurdundaki agaclar icin degil. isyan halk ayaklanmasi nabirsey diyemiyorum,cok iyi. Ama bu isyanini diyer bir yuzude tahip e ve kurd halkina da mesajdir.. Isyana katilanlarin hepsi ayni amaci tasimiyor tabiki. Beyaz turklerin ilk eyleminden sonra irkci fasist ataturkcu turk bayraklilar ortaya cikti. hic kimse rahatsiz olmadi
neden. Herkesmin isinemi geliyordu acaba?
Hareket için en yakın tehlike, bu Besiç bozmaları olduğu kadar da bölünme. Cuma, Cumartesi ve hatta Pazar günü olmayan gerilimler ortaya çıkmaya başladı. Bugün iki adet dallama BDP’nin yanından geçerken “bilmem ne Tayyip başımıza bela etti bunları” ve “ben olsam komam bunları burada” diyerek hışımla uzaklaştılar. Homurdanan başkalarını da gözlemleme şansım oldu. Belki de yarın laf atmaya bile kalkabilir bu tipler. İnci sözlükçü olduklarını sanmıyorum, Nişantaşı House Cafe tipleriydi bariz.
Bölünme ve bileşenler arası tatsızlıkla başlayan husumet çok kötü bir şey. “Ama olmasıııııın… Nüüütfeeennn…” diyecek halimiz yok. Gerçekte bu kadar çeşidin yanyana bu kadar uzun süre kalması bile mucize. Ve bu kaçınılmaz bir gerçeklikse, yani bölünme kaçınılmazsa, bu işi düzgün yapabilmek için plan yapmak gerek.
Öncelikle gerginlik yaratan grupları ve bireyleri alandan uzaklaştırmak gerek ama bütün bileşenlere durumu iyi anlatmak gerekecek. İnciciler giderken TGB’liler, sonra onlar giderken CHP’liler, sonra beyaz yakalılar, ardından beyaz Türkler diye diye herkesi alandan “uzaklaştırırsak” yine sen ben bizim oğlan kalırız. Yapamazsak da bu sefer alanı ulusalcılara veya ulusalcılarla ittifak halinde olanlara bırakmış olacağız. Burada yöntem çok mühim.
Ama ne kadar plan yaparsak yapalım, toprak bu enerjiyi tekrar püskürtmek üzere emmeye başlayabilir. Ben sanırım özellikle Tayyip geldikten sonra bu “yumuşama” trendi devam ederse, nümayiş yerine işyerlerinde örgütlenmeyi öne çıkarmak gerektiğini söyleyerek muhabbete turp sıkacağım. Aslında trend devam etmese de, yeniden böyle patlamalar yaşanmadıkça yine işyerlerinde politika yapmak gerektiğini öne çıkarmak gerek sanırım.
Öyle şirketin önünde kanka “militan” müdürlerle protesto gösterisi yapmak, “Doctor Jeykıl ve Mister Hyde gibi olduk, gece başka, gündüz başka kişiliğiz.” diye övünerek olmaz bu işler. Bu atılabilecek en salakça adım. Malesef, bu adımı atanlar çokça. Toplumsal meşruiyet mükemmel bir şeydir. ama herşey değildir. Bakınız Akbank.
Zaten mavi yakalıların pek olayı olmaz bu reklam kokan faaliyetlerle. Foursquare’de Gezi Parkı 40 bin kişi tarafından check-in yapılmış. Trend olmuş yani. Özellikle tab’li, iphone’lu beyaz yakalılar tarafından trend yer haline geldi orası. Tamam tamam da, ya işyerlerinde mücadele? Bu yine aslında devrimcilik yapmayan “solcu” okumuş çocukların elinde, örgütlenmekten kaçmak ama yine de solcu görünmek için inanılmaz güzel bir fırsata dönüştü. En azından biz “wobbly”ler bu ruh halini işyerlerine çevirmek zorundayız.
Savunma komitelerine ise acil ihtiyaç var. Fatih’te gösteri yapanların evlerinin işaretlendiğine ilişkin bir duyum aldık. Altıya bölünmüş bir daire – içinde çarpraz ve bir de dik çizgi bulunan çember. İşaret kesinlikle var ve kesinlikle Pazar akşam o bölgedeki ilk gösteriden sonra konmuş ama amacının ne olduğunu bilmiyoruz. Orada gösteriye katılan diğer insanlarla ilişki kurmamız ve bu işareti teyid etmemiz gerek. Eğer gerçekten böyle bir durum varsa, polise gidemeyeceğimize göre, yakın oturanlar arasında bir telefon alış verişi yapmamız gerek. Ama İstanbul’da Ümraniye’den başka bir mahallede bunu duymadık. Belki kıllandırmak için cemaatlerden birinin yaptığı bir şey olabilir. Belki yalnızca bir iki kişinin paranoyasıdır. Ümraniye’de olansa Aczimendilerin sağa sola nara atması şeklinde olmuş.
mm lenin adina uyduruyorsun ..
ayni anda bunun alttan gelen bir kendiligindenci ayaklanma oldugu o yuzden uzak durup katilinmamasi gerektigi , ayni anda bunun yukaridaki fillerin tepismesi olup fillerin ezilecegi tespiti. ortak nokta icinde baris sureci olmayan herseyi devlet ve iktidara yarasir bir dilde elestirmek. beyler size özel tasarlanmis kitle hareketleri ve bir toplum ariyoruz…
sistem sadece akp si ile degil akp in muhalefeti olan burjuva kesimleri ile korkmaya basladi ve sinirlari cekebilmek icin ortak noktalarda anlasip halkin eylemini kontrol altina alma asmasinda, ve bu propagandaya ama oylede ama boylede diye katilan bir kuyrukcu sol,(kuyrukcu solun bir kesimi bile akillanir gibi) reformist kuyrukcu sol daha dogru, yazacak bunlari tarih….
devrimci durum yukaridakilerinde yönetememesi demektir, bunun anlami egemenler arasi kavgadir, varsayalim egemenler arasi kavga egemen kliklerinden birinin kitleleri sokakta organize etme ihtiyacini dogurdu, ve bu hareketler budur.(ki degildir) ey kendine bolsevik diyen, o zaman senin görevin nedir ?, sanki o lenin i biz okumadik.. acik acik söyleyin biz icinde kürd barisi olmayan hic biyere gitmeyiz diye. bu bayagi tavrin kah leninizm kah anarsizm le örtülmesi bayginlik verdi artik, kürt hareketinin varolan kitleselligi ve gücü uzerinde teori politika yapmak oyle akillari bozmus ki, baska bir hareketi yaratmak, etkilemek falan akillara gelmiyor, o hareket kendiliginden mükemmel bi hale gelecek ki beylerimiz begenip icine (ardina) takilmaya tenezzul etsinler, adimiz ne devrimci,… oldu canim!! üstelik bu hareket i gaponun kanli pazarina benzetmek ayiptir ayip.. sanki kitleler sokaklara kahrolsun kürtler mehmetcik olmez vatan bolunmez diye firladilar…harekette ickin olan burjuva anlamda da olsa ozgurluk sloganinin pesinden giden hetorejen bir kitle kalkismasini görmek istememek.. kafalarimizda türk, fasist le ozdeslesmis , teorilermiz zengin ve derin , ama ozunde tersten ilerici bir milliyetci reflexle algiliyoruz herseyi, hali hazir kitlesel kurt hareketinin aydina verdigi tembellik, arzu edilen bir turk halk hareketinin varolup olmadigi tespitlerine goturuyor ancak, ona dogru hedefleri gosterme cabasi mi, amaaan birakin canim, iste apo yillarca bu kafada ki aydinlari iyi cozdu ve kullandi,, biliyordu o, haziri sever bizim aydin…hele bazilari acik acik aman sürec bozulmasin diye resmen kara propaganda ile bu kitle kalkismasinin akp yi iktidardan etmesi olasiligina karsi propaganda yapiyor, yerine ne gelecegi kaygisi ile, lami cimi yok , bakin ergenekoncu ulusalcilar gelir zihniyeti ile kitle hareketine dudak bukenler akp destekcisidirler, ayni derin hesaplari suriye icin niye yapmiyorsunuz , Esad giderse kim gelir,?? aa o zaman calistir devrimci teoriyi,,, Hukuk iktidarin fahisesi hesabi , devrimci teori de bir grubun fahisesi oldu neredeyse……
akbabalar gibi coktuler ustune kitle hareketinin bdp si chp si IP i populer Sirri sureyya si,,
tabiiki bizdeki türk bahari degil,olmasini isteyen akla sasarim, tahrirde kadinlar kendini koruyamiyordu,, taksimle tahriri karsilastirmak taksime hakarettir.. bu bahar da ne ola sanki matah bisey. turuncu devrim mevrim, de ne ola.. baska biseye evriltilmeli bu ..henuz aciga cikmamis bir bilinc hani su neoliberal global politikalarin ortadogudaki aktorunu zorluyor..en kabul etmedigi en genis ittifaki yakalayabildigi sloganda ,
ben devrimci orgutler ve bireyler yerinde olsam taraftar ve arkadaslarimi besiktas maclarina carsi grubundan egitim alamya, ve bilgisayar internet kurslarina gonderirdim:)))) inanin cok faydali seyler ogrenirler..
ve sendika bürokratik reformizmi, yasal parti reformizmi, kürt ulusal sol reformizmi alana ayi olarak degilde, beyaz kimligi ve misyonuyla girdi, bir direnisin nasil tavsatildigini hic umulmadik bir öznenin negatif rolünü göreceksiniz…(ulusalcilarin negatif rolune bunu da eklemek gerek) müzakere kültürü, o meshur arabulucular, (ayilardan degil bunlardan kurtulmak lazim)… sahne aliyorlar….onlar sahne aldikca Taksimde daha çok motorlu tasit (demekki daha gevsek barikat),,,uyuma çarsi :)!! aradaki iliski yi edebi olarak yazacak birileri cikacaktir….
Futbol kitleleri uyutur!..(SOLCU)
çarsi uyuyan solculari uyandirir!..(CARSI)
Isler bir erken secim boyutuna gelirse ne olur?? kürt hareketi tedirgin olmamalidir.. Baris sürecinde o kadar geri taleplere gelinmistirki, olasi bir , akp den ayrilmis muhafazakar olmayan merkez liberal olusum ile chp koalisyonu ile de bir muzakere yapabilirler… bu Apo icin sorun olmayacaktir, sadece bir zamanlar yaptigi gibi Kemalizmin aslinda çokta kötü olmadigini tekrar söyliyecektir… E imralidaki ilk müzakerelerini de zaten ulusalci generallerle yapmisti..çok zorlanacagini sanmiyorum. zorlanacak olan takipçileridir, bi süre basdönmesi yasayabilirler, bulanti yasayacaklarini sanmiyorum.. çoktan yasamaliydilar yasamadilar..demekki bagisiklar..
Ve KCK BDP inisiyatif almaya karar verdi.. bunun anlami sudur mesruiyetini gölgeleyemedigin direnisin icine gir kendi taleplerini dayat eylemin icerigini onemseme ,baskalarina saygi gösterme,akp nezdinde geriletilmek istenen polis terorunu, baris süreci programi kapsaninda görünmez kil.. kabul görmezse provake et dagit.. dagilirsa bakin ergenekonun organizasyonuymus biz geldik kabul etmediler dagildi de, diger yandan direnisin radikallesmesini önleyecek muzakereleri de söhret arabulucularla yürüt…10 gün alargada bekle , hatta ergenekon eylemi diye karala simdi gel… eminim ilk aciklamalari Imralidan size selam var demek olacak. kendileri o kadar tapiyorlarki herkesin tapmasini ve sevmesini istiyorlar. buda bir baska lider tapinci… bu direnis bitmistirr……
Sorun secilerde akp kaybetmesi ve baris acilimnin yok olmasi degil. 1920 lerden bu zaman a CHP ve kemalizm anadoluda bir cok katliyam ve surgun yasatmistir. Daha dun izmir mebusu turk le kurd bir olurmu dedi. Unutunuzmu. CHP iktidara gelince doguanadolu, guneydogu anadolu lu turk halkim diye kolari sivayacak. 1978 CHP maras olaylarinda sikiyonetim getirdi. Onun ordusu nun yaptiklari seyleri burada yazmama gerekyok. Hepinizin bildigi birsey. CHP ne kadar fasist se AKP de o kadar muhafazakar fasist.
Ne guzel hep beraber sokaktayiz. Devrimcisi, anarsisti, sendikacisi, iscisi, kemalisti, sol adinda ulusalci fasistler, MHP li fasistler , liberaller, ekocular, reformistler, futbol taraftarlari, esnaflar hep beraber yuruyoruz dusmanin ustune. Her birimiz ayri ayri seyler istiyoruz. Hata yurudugumuz kisilere karsi isteklerimizle yan yana yuruyoruz. Her birimizin dusmani bile yeri geldiginde ayri ayri. Dunya da ilk ve tek ornek. Boyle bir seyi yapmakta yine turkiye de oldu.
Dunya yorum yapmamakta, Arap bahari mi,? sosyal devrim mi,? iktidardakilerine tepki mi ?, yasaklara karsi mi?, agaclarin ve cevrenin tahribatina karsi mi,? isci haklari mi?,Dinci baskilara mi? ordunun tutklanmasina mi? laiklik elden gidiyor inancina mi?
ne oldugunu bende anlamadim. bu senfoniden. Bildigim birsey yillarca uyuyan turkiyedeki insanlarin patlamasi buguneymis. Haydi hayirlisi
dunya internet sitelerindeki soru ; turkiye de neler oluyor, ne olur bir aciklayin anliyamiyoruz. Bu anlasilmazlikdan kurtarin bizi diye figan ediyorlar. Sonus ne sonuc , istek ne istek, kim ,kiminle diye sorular cogaliyor.
ben kaciyorum kalin saglicakla
“mm lenin adina uyduruyorsun ..” diyen anonim, uydurmuyorum. Lenin’in bu yazısını bir yerde okudum. Link de koyabilirim istersen.
başlangıçta içinde toplumsal ve politik devrimcilerle çevreci ekelojik özgürlükçü otonom grupların yer aldığı giderek orta sınıf isyanı seviyesinde mevcut sistemi ve sistemin hegemonyasının görünür iradesi iktidarı sarsıp sallayan durumun içinde yer alanlarıyla yapılan anket ve görüşmelerden ÖZGÜRLÜKÇÜ kimliğiyle direnişçilerin kendini tanımlaması çok öğretici olmuştur.özgürlükçülüğü,liberter toplumsal devrimciliği dar kısır bildik politik dükkan ve kimliğimizle nekadar verimsiz tanımladığımızı görmemiz açısından ve genellikle halkı küçümseyen ve biz öncülerin öğreteceği çok şey olduğunu düşünüp geçmiş verimsiz pratiklerimizi adeta berhava eden belkide pratik devrimci geleneklerin çok ilerisinde özgürlükçü toplumsal devrimci bir damarın oluştuğunu fark etmemizi sağlayan direnişin toplumsal mücadele tarihimizin büyük bir kazanımına evrilebilmesi için yapmamız gerekenleri tartışmak yerine belkide bütün bu gibi birikimlerin oluşmasında 2 yıldır en büyük emek ve katkısı olan sırrı süreyya gibilere sataşmayı tercih ettikçe beğenmediğiniz isyancıların geliştirdiği toplumsal mücadele pratiğine engel olma gibi olumsuz bir işlev görmeyelim.platfor adına açıklama yapamam diyen sırrı süreyyayı itibarsızlaştırmakla direnişe katkı veremezsiniz
Anonim arkadas kurtleri bu kadar asagilaman soyliyecek sozu olanlara yakismiyor.ayrica taksim direnisi ve eylemcilerinede plan filan yapma.Biraz dusun ! Ogrenmeyi,kavramayi ve dinlemeyi ogrenirsen belki bizlerde senden bir seyler ogrenebiliriz.
Dünya biliyor,misirddaki sagir sultan biliyor nedense bazilariniz bu eylemin ne oldugunu anlamamissiniz.. Anlamak istemediginizden..
Heryerde okadar güzel yorunlar yapiliyorki insan utanir burada yorum yapacagim diye..Sizler bi haber…
Beyler,olay Iktidar yikma,iktidar olma savasi degil, insanlarin acikca Hükümetin dominant,otariter yönüne karsi bir isyandir..
Sizlerin yaptigi gibi,yada arzuladigi gibi devleti yikma hadisesi degildir.. Suriyedeki gibi Sistem ,Rejim degisikligi icin Savas degildir.. Suriyedeki gibi 10 binlerce insan öldürülmüyor. Milyonlarca insan ülkeyi terketmiyor.Halkin üzerine tanklar,ucaklar sürülmüyor..
Bu olay Akp ye ,onun yasam tarzini,kültürünü topluma uygulamaga karsi tüm kesimlerin ortak isyanidir..
Insanlari biraraya,bayram havasiyla birbirine kaynastirdigi tarihi bir olaydir!
Tabiki bunu yikmaga ,olayi kendine cekmege,istismar etmege calisan gruplar olacaktir..Bunlari biliyorsunuz..
Kendinizi biliyorsunuz..
Tas atilmasi gerekenlerden bunlar oldugunuda biliyormusunuz?
sistemin sahibi efendiler ve hizmetkarları olup bitenin sistemi efendilerin hegemonyası ve sorunsuz iktidarlarını tehdit edeceği endişesi taşımaya başlaması bile bizim için yeni bir durum ve yenilgiler tarihi diyebileceğimiz toplumsal muhalefetin mücadelesine moral kaynağı olmuştur.toplumsal olanın değerini meşruiyetini kapsamı ve kapsayıcılığını bizde öğrenebilirsek kendi politik olan öznelimizede toplumsal olandan öğrendiklerimizi taşıyabilip geldiğimiz yeri olumlu tüketip toplumsal muhalefet mücadelesini gayrımeşru sistemin alternatifi başarı siyasetinin kimseyi dışarda bırakmayan politik programına evirebilme çabası ile mevcut isyanı daha büyük hedeflerde toplumun gelecek beklentilerine yükseltebiliriz.beklenmedik seviyede olup bitenden öğrendiklerimizle geçmişte kulandığımız kısır verimsiz yöntemlerin,kurum kural ve işleyişlerin yerine daha etkili ve başarılı yeni kurum,kural ve işleyişlerle yeni yöntemler üretebilirsek mevcudun üstüne ekleyebilip olup biteni üretime çevirmiş olabiliriz.sitedeki tartışmaların olumlu olumsuz bütün görüş öneri ve analizlerin bu sürece olumlu katkısı olduğunu hatta bunu fırsata çevirip eski sistemde yorumların canlı incelenmeden anında yayımlandığı düzene geçerse sürece katkı verecek seviyede katkıların olacağına eminim
kürtleri asagilamak ne kelime???, ben kürtlerin politik önderligine ragmen kürtlerin bu ise karistigini söyluyorum. ulusalcilarin vs üstüne cöreklenmesi gibi, kürt burjuva politikasina da güvenmiyorum ..kürt politik yapisi sokaktaki agzi burnu dagitilmis türke derdini en güzel barikatta anlatabilir(di) ama bu anlatmadan anlasilan hala cok kaba yüzeysel sloganlar, yada biz bunlari cok yasadik gördünüzmüyü, gecmeyen, yada IP in CHP nin bayrak sallamasi gibi seyleri asamiyoruz… baris sürecini elestirsem bile sunu söyliyebilirdim. baris sürecinden kürt halkinin beklentilerini , anlatmak, slogana düsmeden, mumkun degilmi idi, bunu kürt halkina kavratamayizmi diyorsunuz, oysa kürt halki kadar politiklesmis bir halk yoktur ve özgürlügün degerini en iyi onlar bilir , politik olarak uyaniktirlar diyorsunuz, ve ben katiliyorum size.. o zaman neden???
Yusuf Cemal arkadasin ekonomist uvriyerizmi beni bir gün öldürecek… isci sinifi edebiyati , isci sinifi ,sendikal platform, savasmaktan vazgecenlerin kapanacaklari bir manastir sanki.. (30 senedir en iscici bir düzine orgutun sendikal alandaki proletarya muhabbeti, yari narodnik gerillaci bir orgutun yarattigi devrimci isci hareketinden! fazlasini yaratamiyor)bilimsel solcu olarak kalmak gibi bi rahatlatici avuntu olabilir ama.. mesele isci sinifinin ekenomik bilincinden ozgurlukcu eylem cikartmak degil. cikmaz ordan(alandan) o. mesele calisanlari o özgürlük eylemine(alanina) cagirabilmek.. bunu yapabilmek icin ozgurluk eyleminin alanindan ,ekonomik mucadelenin eyleminin alanina kacarsaniz, olsa olsa filmi basa sararsiniz..xenon paradoxu gibidir ekonomik mucadele, ne kadar gelisirse gelissin (kendi ic diyalektigi ile) sanildigi gibi ozgurlukcu siyasal eyleme yol acmaz,sicramaz…sadece ekonomik cikarlari icin cebi icin harkete gecebilecegini neden düsünürüz ki calisan sinifin, onlarin akil ve yüreklerine hitap etmek varken,— illa özgürlügün daha iyi bir maddi yasam saglayacagi soguk propagandasina terkedersek herseyi, …özgürlügü inkar etmis olmazmiyiz…
Mukkemmel bir iktidar analizi yapmis zileli ve haklida cikmis, geri adim atmak tayyibin sonu olur..geriye kaliyor onun halki geriletip geriletemiyecegi.geriletmek icin herseyi yapacaktir, iktidar kurallarina göre. bu saldirisi na halkin veregi tepkinin bir bütün halinde devlet sistemini tehdit ettigi noktada onu (tayyibi) giderip sistemi yenileyecek , halkin hareketinin devleti ve duzeni yok edecek asamaya gelmeden devleti kurtaracak baska bir güc varmi??? yada halk hareketi buraya kadar ilerleyebilirmi, bu asamaya gelindi????
ayaklanma ve direnis gercekten dönüstürüyor , ilk kez özgürlük arkadas, en azindan icinde HDK gecmiyen seyler yazmis…
Nisan başlarında, Lenin partiyi ideolojik olarak yeniden silahlandırmakla meşguldü; partiyi, Şubat Devriminin aslında devrimin sadece ilk aşaması olduğu, proleteryanın iktidarı kendi ellerine almasının bunu izlemesi gerektiği tezi konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Şunu tekrar tekrar yineledi: ‘İşçiler ve yoksul köylüler… Chernovlardan ve Tsereteli’lerden binlerce, bizden ise yüzlerce kez daha solda. Bununla birlikte, Nisan günleri boyunca, Lenin’in taktikleri -daha sonra Haziran ve Temmuz günlerinde olduğu gibi- bir itfaiyecinin taktiklerini andırıyordu; tabandaki pek çok lider de dahil olmak üzere parti üyelerinin iktidara karşı doğrudan saldırı konusundaki heyecanını yatıştırmaya, onları, işçi sınıfının çoğunluğunun aynı düzeye gelip gelmediğini dikkate almadan Geçici Hükümeti devirmek için harekete geçmek isteyen kararlı işçilere ve askerlere katılmaktan vazgeçirmeye çalışıyordu. Proleter öncünün çok ileriden giderek işçi sınıfının geri kalanından tecrit olması, böylece karşı devrimin ekmeğine yağ sürmesi tehlikesi Lenin’i kaygılandırıyordu. İtfaiyecinin işi gerçekten zordu. Yıllar sonra, Krupskaya Temmuz günleriyle ilgili olarak şunları söyler: “Gerekli olduğu halde eylemden yana ajitasyon yapmak kolaydır… Ancak, insanlar harekete geçmek istiyorlarsa ve siz onlara ‘Hayır yoldaşlar, barikatları terk etmemek gerek… ayaklanma için daha beklemek zorundayız’ diye anlatmak ve onları uyarmak zorundaysanız, bunu yapmak geçekten zordur. Bu, Bolşevikler için özellikle zor oldu.”
Anonim 31, çok kolay ölüyorsun. Özgürlük alanının başlı başına sokak olduğu iddiası, kapitalist üretim ilişkilerini değiştirmeden bırakan ya da en iyi ihtimal eski hiyerarşinin ana fikrini muhafaza ederek başına yeni birilerini geçiren o bildik reformist/stalinist jestin tekrarıdır.
Karmaşık mı oldu? Şöyle diyeyim o halde: Kapitalizm her şeyi içerebilir, sokak gösterilerini, Taksim’i, komün yaşamını, ekonomik ya da politik sınıf mücadelesini, genel grevi, “iktidar” olmuş kızıl bayrağı, başa geçmiş kıpkızıl komünistleri ve hatta iktidar olmuş kapkara anarşistleri, hemen hemen her şeyi içerebilir. Yalnızca ama yalnızca üretimin çalışanlarca kontrolünü içeremez. Ne ulusal çapta, ne de uluslararası durumda. Meta ekonomisi, “kamulaştırma”larla, mülkiyetin hırsızlık olarak kabülüyle, malının kırkda birini yoksullara dağıtmakla yok edilemez. Yalnızca çalışan sınıfların, üretim birimlerini yönetmesi ve stabil ve insan tabiatına en uygun hale gelene kadar dönüştürmesiyle mümkün olabilir. Bütün bunları on kere yaşadık.
Sokakta “iktidar”ı değiştirebilirsin, bir başkasını onu yerine geçirebilirsin, ama işyerindeki iktidar sokaktan değiştirilemez. Bu şekilde iktidarı “yok etmek” ise hayal bile edilemez. Çünkü biz, üretimin nasıl olup da usta başı olmadan yapılacağını, o işletmenin yöneliminin patron olmadan nasıl belirleneceğini bilmiyoruz. Hele hele kapitalist ekonomik ilişkiler ortadan kalktığı zaman, insanlığın ana ilerletici motorlarından rekabeti nasıl ayakta tutacağımızı, yabancılaşmayı nasıl engelleyeceğimizi, fabrika/ofis/maden/atölye hapishanesini ortadan kaldırıp, üretimi nasıl örgütleyeceğimizi hiç mi hiç bilmiyoruz. Biliyorum diyen buyursun…
Aslında üretimdeki kapitalist hiyerarşi yok edilmeden yapılamaz ama hadi diyelim oldu, eğer çalışma yaşamınız kısaltılmış da olsa, günde mesela 6 saate düşürülmüş de olsa, eğer hala işyerinizde müdürün, ustabaşının emrine amadeyseniz, ne üretmeniz gerektiğine devlet ya da bir başkası karar veriyorsa, aldığınız ücrete patronlara bile gerek yok, iş alanınız karar veriyorsa, ama siz günde 8-10 saatinizi “özgürce” geçiriyorsanız, kendi kendinizi kandırıyorsunuz demektir.
Ekonomik mücadele alanı, aldığım para söz konusu olduğu sürece, olsa olsa boş zamanımı daha iyi değerlendirdiğim için ikincil bir özgürlük alanı sağlar. Daha iyi yerlerde yaşarım, daha fazla zihni ve fiziksel aktivite seçeneğim olur, mall’dan çıkar mall’a girerim vs… Yakın zamana kadar ABD’deki “özgürlüğün” nedeni budur. Oysa, anlatılan tabi ki bu değil. İşyerlerinin kontrolü ve politik iktidarın kontrolü ve yok edilmesi.
Sanırım, ekonomizmle anlatılan arasındaki farkı gösterdim. Uvriyerizme gelince, uvriyerizm eğer asıl anlamıyla kullanılacaksa, ister kapitalist bir gericilik döneminde isterse ayaklanma döneminde olsun çalışan sınıfların her dediğine he demektir. Eh yani, hangi çalışan bir sürü derdinin yanında bir de o üretim birimini kontrol için kasmak ister ki? Yani, eğer çalışan sınıfların ekonomik ve hatta politik mücadelelere takılıp kalmaması ve işi kapitalist işyeri hiyerarşisine doğru geliştirmesi gerektiğini söylediğimiz sürece, sınıfın her dediğine he dememiş, hatta onların iç güdüsel istekleri olan “tembellik hakk”na karşı çıkmış oluyoruz. Yani anlatılan şey “uvriyerizm” de olamaz.
Son olarak, Gezi parkının temsil ettiği şeyin yüzeysel bir dalgalanma olduğunu ihmal ediyorsunuz. Henüz cenin halinde bir komünal yaşam, bu kadarı bile bizi hoş ediyorsa, üretimin bizim tarafımızdan kontrolünün bize sağlayacağı olanakları var sen düşün.
Ve tabi ki, eğer o Cuma günü bütün dünyanın gözü kulağı burada olmasaydı, 1995 Gazi ya da 1992 Şırnak gibi müdahale edilseydi, neler olabileceğini değil, öyle bir saldırıyı nasıl durdurabileceğimizi, nasıl püskürtebileceğimizi düşünmek gerekli. Hatta onu da geçtim, eğer devlet, bize bu biber gazlı muameleyi yapabiliyorsa, sokakta kafamıza biber gazıyla ateş edebiliyorsa, bu kadar pervasız olmalarının tek nedeninin ekonomilerinin “iyi gidiyor” olması olduğunu inkar edebilir miyiz? Bizim genel grev yapacak gücümüz dahi yok. Eğer saldırırlarsa, kendiliğinden kaç kişi greve çıkacaklarsa ancak o kadar grev potansiyelimiz var. Ben bu konuda o kadar da rahat değilim. Özellikle de Salı-Çarşamba “genel grev”inden sonra. Şimdi bana sokakta kazandığımız bu mücadelenin bastırılmaması için, AB ve ABD kameraları dışında tek bir garanti verebilir misin? “Halkın öfkesi” demek yetersiz. O “halk” bizdik. Ama çevremde benle birlikte orada bulunan işyeri arkadaşlarıma, ateş ederlerse ne yaparız diye sorduğumda aldığım cevap o öfkenin o kadar da güçlü olmadığını gösterdi. Dolayısıyla Anonim 31, umarım sen de hayal dünyasından sıyrılır ve gerçekten bu iş nasıl yapılır diye düşünmeye başlarsın. Aksi takdirde ilk yenilgi anında pek de yürekli olmayan, olmamaları da normal olan kitlelerden, sen onların aklına ve yüreğine seslenirken, sana bön bön bakmalarından dolayı nefret etmn işten değil. Bu yüzeydeki dalgalanmaya güzelleme yapmak yerine, dersler çıkarıp ilerlememiz, geleceğe yığınak yapmamız gerekiyor. Anladın sen onu… 😉
Pek anlamadim yusuf bey..Iktidara gelmemiz zor,dahada zor olanda iktidara gelsekde onu tutmak,yasatmak diyorsun.. problemleride güzel deginiyorsun.
Cözümüde sonradan sihirli kelimeyle acikliyorsun;” Üretimin üreticiler tarafindan kontrolü”. Bu dedigin yukarda saydigin sorunlari nasil cözecek? Cevabi sende saklimi?Insanligi kurtaracak fikirler..
(X), sana söylemediydim gerçi ama madem ilgini çekti, şöyle izah edeyim.İktidara gelmek kolay. Aramızda isteyen, midesi kaldıran, sonradan başına gelecekleri göze alan AKP’ye katılır, 2009’dan beri sistematik olarak düşen entellektüel seviyesinde, o zır cahillerin ortasında alemin kralı olur, iktidar da olmuş olur. Çünkü 19. yydan bir tane roman okuyan, mesela Dostoyevski’yi, mesela Yeraltından Notlar’ı okumuş her insan “Oynama o balonla çocuğum, o kadar sıkıştırırsan patlar” diyebilecek kabiliyette. He tabi, taabiyet mekanizmaları sebebiyle bunu yapamaz, o ayrı.
Kendi “kimliğimizle” iktidara gelmek biraz daha zor. Kimlik diyerek, Chavezvari “solculuk” yeterli aslında. İşine gelmeyen büyük sermayenin bir bölümünün “millileştirilme”si, emperyalist politika karşıtlığı için diğer emperyalist blokla iş birliği, belki bir bayrak değişikliği, çalışanlara biraz zam, bolca ajit-prop, goygoy da goygoy. İP’nin, TKP’nin planı, bu.
Çalışan sınıfların, tüm üretimi ve siyaseti kontrol edecekleri, bir iktidar odağı yerine tartışma, geri çağırma, interneti kullanma vs. şeklinde mekanizmaların geçirileceği, toplumsal birikimin nereye yöneltileceği (Marsta koloniye mi yoksa yaşamı uzatmaya mı para yatıralım mesela) bir dünya ise, çok çok çok zor.
Çok çok çok zor olanı tercih etmek zorunda kaldığımız için, iktidara gelmek, yaşatmak felan demiyorum. Yanlış anlamışsın.
Orada saydığım sorunlar içinde, “üretimin üreticiler tarafından kontrolü” şeklinde yanıt verdiğim tek sorun “Gezi parkındaki elde ettiklerimizi nasıl koruruz?” sorunu. Onu da izah etmiştim. Bir saldırı anında genel greve gidecek gücümüz var mı, yok mu bilmiyoruz. Böyle bir an geldiğinde yapıp görmek yerine şimdiden bu işin sorumluluğunu üstlenmeliyiz. Gezi parkı ve gelecekteki tüm özgürlük alanlarını, iktidardakileri saldırırlarsa ekonomilerinin alt üst olacağını bilecekleri ve bize insan gibi muamele etmek “zorunda kalacakları” bir yere doğru sıkıştırarak korumalıyız. Allahları para olan bu insanlara, havuç-sopa taktikleri ile gitmeliyiz. Tabi, gerçekten güçlenene ve malum olan gün gelene kadar.
“Üretimin üreticiler tarafından kontrolü” ise, çalışan sınıfların bastırılmış arzusudur zaten. Marx’tan Proudhon’a, kadar herkes bu “an”a referans verir. Bu insanlar yok komünizm, yok anarşizm derken, bayrak kırmızı mı olsun, kara mı olsun, yavru ağzı mı olsun hikayesini anlatmıyorlar tabi ki. Yani bu insanlığı kurtaracak fikirler, cevaplar bende saklı felan değil. Zaten, herkesin ana mevzusu bu. Zaten hep konuşulan, üzerinde milyonlarca sayfa yazı yazılan ana problem bu. Annamak için accıcık okumak yeterli. Gerisi kim takar Yalova kamakamını…
“İsyan iktidarı bırakmayan hükümetlerin korkulu rüyasıdır.” (Victor Hugo)
Çok değerli abim ve kardeşim Gün Zileli! Sizi daha önce tanıyordum ama yazılarınızla ilgilenmem sevgili Haydar Karataş’ın kitabına (Gece Kelebeği) yazdığınız önsöz ile başladı. Çıla’ya katkı sunmanız da ayrı bir zenginlik. Çıla’da da yayınlana yazınız okudum ve “Doğru söze ne denir!” diyerek; ben de şöyle bir ilavede bulunayım: Bugüne dünden gelindiğini akıldan çıkartmamamız gerekiyor. Toplum adına, toplum için siz ne derseniz deyin; yapılanlar, yaptıklarınız ışığında yapacaklarınız topluma yön vermektedir ve kaçınılmaz sonu hazırlamaktadır. Hayat böyle bi şeydir işte! Bilenler hariç hep beraber şaşıracağız, şaşırmaya devam edeceğiz. İyi ki de bu böyle. Ki, bu çok güzel bir duygu!
Lnin ne demis bir bakalimmi arkadas ornegi nisan tezleri yazildigi dönemden vermis ben gapon meselesi ndeyim….anakronizm…
kapitalist üretim iliskilerinin( ki ,devlet denen zor mekasnizmasi ile guvence altindadirlar ve o devlet sokaktadir) degistirilmesi sokakta baslayan bir isyanla baslamayacaksa eger….ister marxist ister leninist ister anarsist terminolji ile dusuneyim…???. söyle düsünülüyor olmali yusuf cemal ,bilinclenmis isci sinifi (kapitali , yada en azindan ücret fiyat kar , i okumuslar ama leninden devlet ve ihtilal hele hele o yari narodnik ne yapmaliyi hic okumamsilardir, yada anarsistlerden devlet mulkiyet iliskilerini)) isci sinifi grev yapa yapa oyle bi asamaya gelirki , kapitalistlerin muhasebecileri bu isin boyle gitmeyecegi ne devleti ikna ederler, sokaga cikmayiz ve sokaga cikmak zorunlulugu ortadan kalkar, cook steril bir beyaz yakali devrimi:))) sokaklara, (sokaklara neden takilindi ise) sokaklarda baslayan bir isyan ile varolan devleti yiktiktan sonra(yada devlet dene sey sokakta ama onu atliyoruz)( marxist sayiyorum yusuf cemali) proletarya diktatorlugu altinda uretim araclarini kaldirir, (anarsist sayiyorum yusuf cemali) sokalardaki isci sinifi ve tüm emekciler devleti yikar ve yerine baska bir devlet olan proletarya devletini kurmadan ozel mulkiyeti kaldirirlar..ama yusuf cemal bana ne soyluyor anlamak icin ugrasiyorum, zor oluyor,,, ben tartismamiz bu saniyordum:)))) anarko sendikalizm den bahsedecekseniz eger onun ekonomik grevlerle bilinclenme sonra siyasi bilinclenme diye bi asamacilik tanimadigini bilmelisiniz, isyerlerine isci sinifini kapatmaktan baska bisey etmiyor bana ekonomizm… beklemedigim bir elestri bu, ben ekonomist sendikalist mucadele elestri yaparken genellikle, isci sinifinin öncülügünü red etmekle suclanirdim( bu konuda kendini leninist ve bolsevik sananlara ne yapmali oneririrm) ama sokak elestrisi yapmak ??? baska neresi olaki, biteviye fabrikada grevmi, parlementomu, yaziyi bir daha okuyayim:) devlet nerede yikilir ayrica:) lenin in gerisinde anarsistlerimiz var yada ben ciddi bir örümcegim. akaretlerden sonra ki barikatin arkasinda bekleyen ceberrut devlet dururken, bir yandan özgürlügün nimetlerini sergileyen taksim ile, barikatta , barikati ileriye tasimak derdinede olmak vs gibi seyler tartismak isterdim, orumceklik iste:) yusuf cemalin ogretmensi tavri beni bir gün oldurecek:)
leninizm ile anarsizm arasinda agnostik takilirken sorunun yikilmasi gereken devletin yerine yenisinin (proletarya diktatorlugu) kurulup kurulmamasi(gerekliligi) gibi arkaik bi polemige takilmisim, anarsizm varolan devletin yikilmasi olanaklarini arastimayan hatta bu sorunu atliyan bi sekilde olabiliyormus, ozgürlükcü arkadas hakli ben bir örümcegim kapkara, mutluyum ama:) adi anarsizm denen sey meger ceberrut bi devletin merhametine siginilarakta yasanabiliyomus,,, durutti yi anmak yada budha da anarsizm aramak…
Okumayacagim. Yazarim daha iyi ama su Dilbilgisi engeli var.
Birde düsünülenle yazilanin zorunlu olarak farkli olmasina alisamadim.Bazilarina göre bu sanat olarak görsede..
Yoksa bende küfür cooook..
Simdide,üstüneüstlük su gezicilerin ezici sanati cikti…
Anlatmaya çalıştığım şu: Eğer bir işte çalışıyorsan, işarkadaşlarınla Gezi’ye, geziye gider gibi gitme. O insanlarla, Gezi güzellemelerini konuş tabi ki ama burada kalma. Bu işi buna dahil olmayan çalışan binlerce insana nasıl yayarız diye düşün ve harekete geç. Nasıl olur da bu isyan havasını, vakit yitirmeden daha da genel toplumsal bir huzursuzluk haline getirebiliriz, insanların hakları için çabalamalarına nasıl dönüştürebiliriz, diye düşünerek var olduğun yerde çareler bul. Ve büyüğüne hazırlan.
Öğretmence olduysa kusura bakma. Gerçekten öğretmenlik yapma niyetim yok. Beceremem de zaten. Yalnızca vakit kısıtlı ve söylemek istediklerimi emir kipiyle söylemezsem sanki güçsüzleşmiş gibi olurdu. Oysa, Gezi’nin ruhunun toplumun geri kalanına yayılması için çok çabalamak gerekiyor. Devrim problemleri çözmez, onların altını çizer ve çözebilecek araçları çeşitlendirir. Ama çözdü gözüyle bakarsak, bu ilişkiler bu zaaflar bizi yiyip bitirir, bizi yiyip bitirir, dirhem dirhem azalırız.
Tabi bu arada, anlattıklarım üzerine kurgun gerçekten berbat. Her adımda, yanlış bir varsayım üzerinden yola çıkıyorsun. Adeta, bunu bunu diyordur herhalde diyerek varsayımlarla ilerlemişsin. Ve resmen, artık klişe gelen suçlamalarda bulunmuşsun. Şöyle söyliyeyim, bendeki fikirler, Gün Zileli’ninkilerden biraz daha işçici, belki biraz daha marxizan, belki biraz daha bilim kurguya yatkın, ve çok daha az edebi. Ve tabi ki, Akaretlerde o barikatta ben de vardım. 🙂
Yoldaşça selamlar Örümcek. Yeniden sokağa dönme vakti…
Kendime söylemistim.Ne demek istedigimi genellestirmek daha dogru olur saniyordum.
Insanin önceden düsündügünü yazinca degisiyor..Yoksa sende aynimi? Düsündügünle yazdigin aynimi? hic sanmam..
yada hata orda demekki -:)
Yazina yorum yapmam gerekirse; Hizina diyecek yok canim..
Yazınız çok detaylı ve iyi incelenmiş bir yazı.Bana göre olacak her şey halk için olsun elbette.Fakat Halk kastım herkesi kapsamaktadır.Yani AKP ye oy vermiş insanları da.Bir şekilde onlara da sıkıntının doğru anlatılıp kabul görmelerini sağlamak gerekir.Nasıl olur bilemem.Fakat bugün benim istediğim olduğunda,onlar sıkıntı çeksin politikası uzun süreli bir çözüm olmaz.RTE nin yaptığı şekilde bir ayrım mutlaka engellenmeli.Biz-siz ayrımına düşmemeliyiz.Sonuçta sorun ona oy veren insanlarla değil,RTE ve yönetim kadrosu ve yönetim biçimi iledir.