“Gezi” Notları…(I)

 

Büyük kitlesel patlamalar, ani yer sarsıntılarına benzerler. Bu patlamaları hiç kimse, hiçbir örgüt önceden tahmin edemez. Ani bir doğa olayı gibi, hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkıverirler ve bizzat bu hareketin içinde yer alanları bile şaşırtacak bir büyük patlamaya dönüşürler. Büyük çoğunlukla da patlama, nispeten “küçük” bir olayla meydana gelir. Patlama, iktidarı da, muhalefeti de, sosyal tahmin uzmanlarını da, her türden devrimci örgütü de hazırlıksız yakalar.

“Gezi” patlaması da böyle oldu. Belediye görevlileri ya da hangi inşaat görevlileriyse, aldıkları emir gereğince, gayet doğal bir şey yapıyor havalarında, sabaha karşı işlerine başladılar. Her zamanki basit “imâr” işlerinden biriydi bu. Gezi’nin alt yanındaki “birkaç” ağacı sökecekler, böylece yol çalışmalarını sürdüreceklerdi. Fakat ummadıkları bir şeyle karşılaştılar. Taksim Gezisi konusunda duyarlı bazı çevreciler ağaç söküm çalışmasını sosyal medya üzerinden birbirlerine haber vererek Taksim Gezisi’ne geldiler ve buldozerlere müdahale ettiler. İşte bugün Türkiye’yi derinden sarsan ve dünyanın her yerinden duyulan ve hissedilen büyük toplumsal sarsıntının başlangıcı bu “küçük” olaydı. Ne sınıfsal bir direniş, ne ulusal bir başkaldırı, ne de “büyük” toplumsal olaylardan biri. Sadece orada yeşil yapraklarıyla ve dallarıyla sessiz sedasız boy atan garibim birkaç ağaç…

Saptanması gereken birinci nokta budur: Toplumsal olaylar ve gelişmeler, devrimci partilerin kılı kırk yaran programlarıyla ve çoğunlukla kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm dar örgütlenme planlarıyla değil, bu programlardan habersiz, kendi küçük hayatlarını yaşıyormuş gibi görünen sıradan insanların küçük küçük duyarlılıklarının görünmez bir şekilde, yer altında biriken bir gaz kütlesi haline gelip “küçük” bir olayla patlaması sonucu yeryüzüne çıkmasıyla gerçekleşirler.

Saptanması gereken ikinci nokta ise şudur: Büyük patlama bir kere ortaya çıkınca, yine kimsenin öngöremeyeceği bir şekilde muazzam bir yaygınlığa, bir toplumsal salgına dönüşür âdeta. O zamana kadar hiç hesapta olmayan bir takım toplumsal oluşumlar ortaya dökülür ve olaylar, en azından başlangıçta, bir yanardağdan fışkıran lavlar gibi ortaya saçılır. Toplumsal patlama, içine aldığı insanları değiştirir ve dönüştürür. Değişime uğrayan insanlar, kendilerinin bile şaşkın bakışları altında toplumu dönüştürür. Gerçek devrim budur.

Örneğin, dün gördüğüm bir manzarada olduğu gibi, yıllar boyu devletin savunucusu bir ideolojinin, devleti savunma adına devrimcileri katletmeyi bile mubah gören faşist MHP’nin savunucusu, üzerlerinde bozkurtlu tişörtler bulunan gençler, devletin polis güçleriyle amansız bir boğuşmaya girmiş bulabilirler kendilerini. Devrim, insanların düşünsel durumlarıyla toplumsal yönelimleri arasında büyük çatışmalar yaratarak ve bu çatışmanın sonucunda onları dönüştürerek ilerler. Bir de bakarsınız, bir faşist, günün birinde devrimci bir kahramana dönüşmüş. Karşıdevrim de bundan geri kalmaz. Bir de bakarsınız, bir zamanın devrimci bir kahramanı, günün birinde devrim adına halkı katleden bir karşıdevrimciye dönüşüvermiş.

Kitlesel patlama, ortalığa kızgın lavlar halinde yayılırken ve yayıldığı ölçüde harekete, o zamana kadar toplumun diplerinde birikmiş toplumun bütün tortusunu da katar. Örneğin, iktidara, aslında kapitalist sömürüye duyulan hınç, kendini en ağza alınmayacak maço küfürlerle ifade etmeye başlar. Dün akşam Beyoğlu’nda bulunan Küçükparmakkapı Sokağın sonundaki duvardan okuduğum, Tayyip Erdoğan’ı “onurlandıran” en yakası açılmadık maço küfürler ve Tayyip Erdoğan’ın ölmüş annesine yönelik yüz kızartıcı sloganlar bunun örneğiydi. Taksim Gezisi, göstericiler tarafından ele geçirildiğinde kızım yanımdaydı. Bu sloganlardan haklı olarak rahatsız olan kızıma dönüp şöyle dedim: “Bu çok doğal, Irmak. Çünkü kitle hareketi çok büyük bir çapa ulaşmış bulunuyor şu sırada.”

Sadece bu da değil. Toplumun derinliklerinden gelip büyük bir patlamayla yeryüzüne saçılan kızgın lavlar ortaya saçıldıkça, polis şiddetine tanık olan, örneğin Harbiye’deki “middle class” apartmanlarındaki insanların desteğini alan hareketin gece geç vakitlere doğru denetimsiz bir şiddet eğilimi göstermesi, örneğin olaylarla pek bir bağlantısı kurulamayacak bir kamyonun Dolmabahçe taraflarında durdurulup yüklerinin yakılması gibi olaylar da pek şaşırtıcı olmamalıdır. Bu olayda polis ajanlarının bir dâhli var mıdır bilemem ama bunun, varoşlardan gelmiş gençlerin eylemi olduğunu söylemem mümkün. Şu zehir gibi kapitalist toplumda itildikleri ve dışlandıkları varoluşlarında ölümcül bir yaşama mahkûm edilmiş umutsuz gençlerin denetimsiz bir şiddet için fırsat doğduğunu düşünmeleri gayet doğaldır. Hareket yaygınlaştıkça bu tür olayların ortaya çıkması çok olasıdır. Bütün sorun, örgütsel değil, toplumsal bir sorumluluk duygusu taşıyan insanların aralarında küçük denetim grupları kurarak bu tür olaylara anında ama barışçı bir tarzda müdahale etme becerisi gösterebilmeleridir. Yoksa, denetimsiz şiddet alır başını gider ve bundan tek kazanan karşıdevrim ve iktidar olur.

Bence bu kitlesel patlamanın en güzel yanı, polisin bütün toplumu karşısına alan budalaca şiddetine her yaştan insanın cesaretle göğüs germesinden çok, kendiliğinden örgütlenme ve dayanışma örnekleridir. En başta elbette doktor ve sağlıkçıların kendiliğinden örgütlenip yaralıların yardımına koşan acil sağlık merkezleri ve ekipleri kurmalarıdır. İşte esas devrim budur. Yaşayabilmek için özel hastanelerde hizmet vermeye zorlanan doktorlar ve sağlıkçılar, hem insanlıklarını, hem de uzmanlıklarını toplumsal mücadelenin hizmetine anında sunmuşlardır. Twitterde bir arkadaşın belirttiği gibi, insanın gözü göz yaşartıcı bombadan değil, gururdan yaşarıyor böyle örnekler gördükçe.

“Gezi” notlarıma devam edeceğim ama acilen aşağıdaki, dünkü deneylerimden çıkan birkaç notu, belki faydası olur diye yazmaktan da kendimi alıkoyamadım:

 

Polisin Gaz bombalı ve Biber Gazlı saldırılarında dikkat edilmesi gereken birkaç nokta:

 

Birincisi, gaz bombalarını atan polisleri gözden kaçırmayalım. Zaten tüfeklerini doğrultmalarından, ateş etmek üzere oldukları anlaşılıyor. Ateş ettikleri an, onlara sırtımızı dönerek kaçmayalım. Çünkü o zaman kafanıza bir gaz bombası tüpü isabet etmesi işten bile değildir. Çünkü gaz bombasını göremezsiniz. Sırtımızı dönüp kaçmak yerine, yüzümüz polise dönük bir şekilde geri çekilelim. Gelen gaz bombasını göreceğimiz için onlardan kaçınmamız mümkün olabilmektedir.

İkincisi, gaz bombalarının etkisinden kaçınabilmek için, rüzgârın dumanları sürüklediği yerin tam zıddına koşalım, hatta genellikle o tarafta bulunalım. Örneğin dün, Harbiye’de rüzgâr, yüzümüz Taksim tarafına dönük olmak üzere, dumanları sağ tarafa doğru sürüklüyordu. Arkadaşlarımız, oralarda apartmanlar olduğundan, apartmanlara sığınmak güdüsüyle dumanın savrulduğu yerlere kaçıştılar. Oysa orduevi ve Radyoevi tarafında dumanın etkisi çok azdı.

Üçüncüsü, gaz bombaları tekmeyle uzaklaştırılabilir ama bu o kadar etkili değildir. Çünkü tekmelenen tüpü polisin yakınına ulaştırmak mümkün olmuyor. Oysa sıcağa dayanıklı iş eldivenleri bu konuda çok işlevseldir. Bu eldivenleri tedarik etmiş arkadaşlar, bombaları yerden alıp polise doğru fırlatabildiler. Tüpler polise ulaşmasa da en azından göstericilerden uzak bir yere fırlatılmış oldu.

Dördüncüsü, polise taş veya şişe fırlatırken çok dikkatli olalım. Çünkü bu taş ve şişeler en önlerde bulunan arkadaşlarımızın kafasına gelebilir. Taşın polise ulaşabileceği mesafede olmadıkça gereksiz yere taş atmayalım.

Beşincisi, önermekten kendimi alamayacağım bir nokta da şudur: Örneğin, bayraklarla kendi örgütlerinin propagandasını yapan gruplar, örgütlü güçlerini daha hayırlı bir işin hizmetine koysalar ne iyi ederler. Gaz bombası atan polisler, kitleye yaklaşabilmek için esas polis kitlesinden koparak ilerliyor. Tam o sırada on beş, yirmi kişilik, her şeyi göze almış bir grup hızla, tüfekli polislere doğru koşsa onları paniğe uğratıp kovalayabilir. Böyle bir örnek göremedim ne yazık ki. Böyle yirmi kişilik bir grup olsaydı, bunu uygulamak işten bile değildi.

 

Dün bir anlamda benim 50. Yıl jübilem de sayılabilir. 17 yaşındayken katıldığım ilk kitle gösterisi, Nisan 1963’teki, Celal Bayar’ın affına karşı başlayan büyük gösterilerdi. Beyoğlu’nda sağcılarla çatışmış ve onları kovalamıştık. Gerçi bu ucuz bir zaferdi, çünkü araya giren jandarma birliği, bize değil, sağcılara süngü çekmişti. Aradan tam elli yıl geçmiş.

 

Gün Zileli

2 Hazirn 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmil.com

 

 

 

 

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

4 Comments

  1. Yukaridaki yazimiz daki bazi hatalardan dolayi tekrar bu yazimizi gonderiyoruz. Mumkunse ilk yazimizi iptal edebilirmisiniz

    Istanbul da baslayan isyanlar diren geziparki, occupy gezi, Veganlar , primitivist, eko aktifleri,hayvan ozgurlukculeri, karadeniz isyanda, queer ve bireysel anarsistler in cagrisiyla Baslayan agaclari kestirmiyecegiz, direnecegiz eylemlileri halk isyanina donustu.

    Kuzey afrikadaki eylemlikler de bir kisinin kendisini yakmasiyla basladi. Isyanlar bir nedenle isyanin baslamasinda son damlasidir ve patlar. Ulasilmak istenen genel isyana neden olur ve baslangic noktasini asip genel isteklerimize ve genel tepkimize donusur.
    Iste bu isyan ve direnme anarsizmin her turlusunun dogrulugunu ve dusuncesini onaylamaktadir. Isyana katilan herkes bu ozgurluk ( Insan, Hayvan,Bitki,Doga ) dusuncesine katilip sel gibi ilerledi. Istanbul olmak uzere tum illere yayildi.

    Baslangic noktasinda ML ler , CHP liler, bir kisim islamcilar herzamanki gibi temel i insan alan mantiklariy la bu cagriyi gormemezlikden gelip kucumseyip yoksaymislardir.

    Anarsist dusunce ve yasam bicimin isteyerek veya istemeyerek sosyal toplumu etkiledigini goruyoruz.

    Gelenekci Sol ve iktidar muhalifleri doga ya, cevreye, hayvana duyarli hale gelmeleri , direnise destek vermeleri ve isyan da yer almalari sevindirici bir durumdur.

    Anarsit mucadele manuple ve orgutleme yontemlerine basvurmadan da vicdani, liberter yasamlari ve tepkileri halkin dikatini cekmisdir.

    Sosyal baskaldirinin yasandigi geziparkin korunma eylemligi halkin mutsuzlugunu ve genel tepkisinin ortaya cikartmistir. Devrim; temel olarak kirlarin , sehirlerin , partinin, oncunun , isci nin vs baslangici ve eseri degildir. Yeni bir dunya ondersiz ve hiyerarsist bir sosyal donusumle olunacagini gostermistir.

    Yeni marsizm ; libertel dusunceden etkilenip marksizmin icine anarsist dusuncelerini serpistirip, sinif savasi icine yerlestirme teorileri yapan turkiyedeki Leninist dusunce tarzini da etkilemeye baslamistir. Proleterya dan ve toplumdan uzaklasan , idolojik olarak acmazlar labirentlerde yasamaya calisan, marijanalesmis ML ler bu yolla ( anarsistlerin ve frankfurd okulunun ) dusunceleriyle hayat bulmaya baslamistir.
    Queer, feminizm, eko, vegan, hayvan haklari , kendiliginden isyan, askerlik redi, savas karsitligi konusunda simdiye kadar duyarli olmayan hic bir aktivite bulunmayan gelenekci sol bugun bu fikirlerini anarsistlerden almistir. Marks , Engels ve Lenin yasadiklari donemde bu konuda soylenen sozlere ve anarsist dusuncelerine gozlerin kapasalarda hayat bu kapali gozleri bugun acmaya baslamistir.

    ML gelenek de isyan kelimesi makbul gorulmemektedir. Isyan hareketini ( kendiliginde olusan halk ayaklanmasi ve direnmesi ) cok dogru gormemekle birlikte, bu isyan ve direnisleri partinin veya orgut eksenin icine alip sinif savasina yonlendirmek suretiyle sosyalizm ve komunizm mucadelesine baglama teorisini yapmaktadirlar. bu isyanda ise bu dusuncelerini bir nebze asmaya baslamistir. turkiye gelenekci ML solundaki bu degisiklik sevindirici olamaktadir.

    Parti onderliginde iscilerin sosyalizme varmak icin kapitalizme ihtiyac duymasi ve sanayinin cogalmasiyla Isci yogunlasmasinin ardindan uretim ve tuketim araclarinin ele gecirilmesi teorileri, bu gunku yasamda yanlis oldugunu, kapitalistlere karsi degil, her turlu kapitalizme ( Birey, Tekel,Ozel sektor, devlet ve sozde komun ) karsi olunulmasi gektigini gormeleri de buyuk bir degisikligin baslangicidir. Bugunku isyan halkin yoksullarin kapitalizme karsi . Endustriye, teknolojiye, devlet, otoriteye karsi isyanidir.

    ML bu gunku isyanin cagrisini ciddiye almayip daha sonra katilmalariyla celiskiye dusmuslerdir. . Celiskilerin yararini bu isyanlarda goruyoruz. proleterya veya parti olmadan, kimseler tarafindan yonlendirmeden, halkin iradi isyani ile devletsiz otoritersiz yeni bir dunya yaratilmsnin mumkun oldugunu gostermektedir..
    ML ler ani gelisen bu isyanin buyucegini ve daha sonra kendilerininde yer alacaklarini bilmediklerinden otoriter program cizgelerini uyguluyamadan acele kararla yani hemen simdi mantigiyla ( otoriterlik ;devletlerin, iktidarlarin, kapitalistlerin, burokratlarin malidir) anarsitlerin ve cevrecilerin baslatigi mucadeleye omuz verip, ozgur ve iradi bir sekilde isyan akisina kendilerini kaptirdilar.

    CHP kaybettigi sosyal demokrat cizgisine kavusabilmeyi , ana muhalefetten iktidar partisine gecmeyi, halkla beraber gozukmeyi, BDP vekilinin ( BDP nin anamuhalefet sosyal bir parti olacagindan korkmaktadir) isgalin ilk gunudeki polise karsi tutumundan rahatsizlanarak ve bu isyani yonlendirmeye kalkismasi ile isyan gucunu AKP ye karsi olarak gostermek azminden dolayi Taksim de eylem yapmistir. CHP, AKP (ali veli yada veli ali )

    MHP fasist partidir onlarla cikarlar dogrultusunda ortak eylem yapmak dogru degildir.
    Ortak dusmana karsi fasistlerle eylem birligi yapmak veya ortak cikarlar icin tesvik etmek liberalizmin en yuksek boyutudur.
    Dusmanimin dusmani her zaman dost degildir.

    almanya da Komintern ve sovyetlerin karariyla sosyalistlerin iktidardaki alman sosyal demokrat partisine karsi SS lerle ortak eylem yaptiklarini biliyoruz. ML ler oyle birseyin yasandigini kabul etmiyorlar. O donemdeki Savas sosyalizmi sartlari diyorlar. O donemki sartlarda farkli birseylerde yapalabilecegini ve sozde kurulan fasizme karsi birlesik cephe yi anarsistler elestirmekteyiz. Keza stalin in hitler le anlasmasi da olayin buyuk bir boyutudur. Bu gun ML leri gecmisleriy le mahkum etmeye calisiyoruz agir elestiriyoruz. AKP ye karsi Fasistlerle ortak eylemde polise tas atilmanin guzeligini anlatiliyor. Pehriz ve lahana hikayesi

    Istanbul daki isyanda AKP karsiti fasistler ve CHP lilerin katilmasini sevincle karsiliyoruz. O donemki ( 1925 -1944 ) sartlari hic sayip bu donemki (2013) sartlar onemli kilarsak, anarsist dusunce ciftestantard yapip kivirma idolojisine varir.

    Dinciler in katilimi; ise iktardaki dinciler le kendi aralarindaki paylasim celiskiden kaynakli iAKP ye karsi ortak cikarlar dogrultusunda isyana katlim olmustur. Katilmalarina karsi cikilmamak uzere sevinc gosterisinde bulunup dincileri kutsamamaliyiz.

    Dunya da hicbir anarsist eylemliklerine liberaller, sosyal demokratlar, reformistler cagirilmamaktadir. Kendiliginden gelirlersede karsi cikilmamaktadir. katildiklari icinse sevincle karsilanmiyor. Fasistler zaten soz konusu olamazlar.

    .

    TAKSIM ISYANIN BASLAMA AYAKSESLERI

    Hayvan haklari, yeryuzu ozgurlugu, veganlar, karadeniz isyanda ve doga koruma sayfalarinda da defalarca cagri yapilmisitir.

    Yesil anarsi facebook sayfasina 24 mayisdan ihtibaren

    Asagidaki mail ler ve cagrilar anarsistler tarafindan herkese gonderilmistir.

    Taksim gezi parkı bizimdir, yağmalanamaz… Saat 19,- da haydi nöbete
    28 Mayıs, 15:14

    27.05.2013 tarihinde gece 22.30-24.00 saatleri arasında yol yapımını sürdürmekte olan yüklenici firma Kalyon İnşaat’a ait kazıcı-kırıcı iş makineleri ile Taksim Gezi Parkı’nın içine doğru tecavüze başlanmıştır. Parkın Elmadağ yönüne bakan cephesinde ağaçlar köklerinden sökülmeye, parkın toprağı kazılmaya, duvarlar yıkılmaya başlanmıştır. Parkı yok eden, ağaçları kökünden söken bu çalışmalar onaylanan imar planı tadilatına ve yol projesine uygun değildir ve hukuka aykırıdır.

    23.00 sularından beri onlarca kişi Taksim Gezi Parkı’na sahip çıkmak, hukuka ve imara aykırı bu yıkıma engel olmak için Taksim Gezi Parkı’nda bir araya geldik. O saatten beri Taksim Gezi Parkı’ndayız ve sayımız gittikçe artıyor. Bu sabah 11.50 sularında iş makineleri tekrar Taksim Gezi Parkı’na doğru ilerlediyse de varlığımız nedeniyle parka giremediler.

    Bu dakikadan itibaren herkesi Taksim Gezi Parkı’ndaki sökmelerine müsaade etmediğimiz ve etmeyeceğimiz ağaçların altına bekliyoruz. Bu akşam 19.00’da herkesi Taksim Gezi Parkı’nda geniş katılımlı bir toplantıya davet ediyoruz.

    Yemeğini/ yüreğini/ sanatını / çocuğunu / aklını / çadırını / KENDİNİ kap da gel!

    Parklar, meydanlar, sokaklar, mahalleler, bu kent bizim.

    TAKSİM DAYANIŞMASI
    https://twitter.com/taksimdayanisma

    *Ekolojik Yıkıma Karşı DİK OYNA!*

    * *

    *Karadeniz İsyan ve Dayanışma Konseri*

    Selçuk Balcı – Ayşenur Kolivar – Viramosa

    Tulumlarıyla Ezgi Mete ve Yağmur Sakarya.

    *Tarih: 24 Mayıs 2013 Cuma – 20.30*

    *Yer: Favela İstanbul* (Hüseyin Ağa Mah. Atıf Yılmaz Cad. (Ağa Camii
    Sokağı) No:17 – Kat:3, Beyoğlu)

    Horon aşktır, özgürlüktür; horon direnmektir, isyandır dememizin üstünden
    iki yıl geçti. İki yılda yaşam alanları için direnen yüzlerce insan
    hakkında davalar açıldı, doğaya ve yaşama sahip çıkanlar “suçlu” ilan
    edilip soruşturmalara, gözaltılara, yargılamalara ve tutuklamalara maruz
    kaldı.

    Yine bu iki yıl içerisinde toprağını, suyunu, havasını savunanlar; yaşam
    düşmanı şirketleri koruyan polis/jandarma şiddetiyle, copla, gaz
    bombasıyla, silah dipçiğiyle korkutulmaya ve yıldırılmaya çalışıldı.

    Bizler hala dağların doruklarından kopup gelen dereler gibi ritim tutuyoruz
    köylerde, şehirlerde ve sokaklarda. “Korkmadık, bezmedik ve hala buradayız”
    diyoruz.

    Doğa bizlere şimdi daha güçlü, şimdi daha yüksek bir sesle “komut” veriyor:
    DİK OYNA!

    Ekolojik yıkıma; rant projelerine, dillerin-kültürlerin yok edilmesine,
    doğanın ve yaşamın her alanının talan edilerek ticarileştirilmesine karşı
    dik oynamak için yaşamı savunan tüm dostları Karadeniz İsyan ve Dayanışma
    Konserinde bir araya gelmeye çağırıyoruz.

    *Karadeniz İsyandadır Platformu*

    Her turlu katki ve oneriniz icin:

    karadenizisyandadir@gmail.com

    twitter.com/karadenizisyan

    http://www.facebook.com/karadenizisyandadir

    http://www.facebook.com/groups/karadenizisyandadir

    yazan otonom anarsistler

  2. kisa bir düzeltme notu:

    Dunya da hicbir anarsist eylemliklerine liberaller, sosyal demokratlar, reformistler cagirilmamaktadir. Kendiliginden gelirlersede karsi cikilmamaktadir. katildiklari icinse sevincle karsilanmiyor. Fasistler zaten soz konusu olamazlar.

    satirlarin sonunda imza olarak:
    otonom anarsistler yazilmasi unutulmustur.

    TAKSIM ISYANIN BASLAMA AYAKSESLERI basligi ile anlatilar ise alintilardir. Taksim sürecinin alintilari.

    Yaziyi kaleme alanlar ise otonom anarsistlerdir. Yalnis anlasilma olmamasi icin düzeltme yapmak zorunda kaldik.

  3. askılı çantalarınızı boynunuza -çapraz- değil, bir omzunuza -düz- asın. koşarken çantanız bir yere takılabilir. istediğiniz an çantanızdan kurtulabilin.

    çantanıza yere doğru sarkan kaşkol, kazak, vb. şeyler asmayın, kalabalık içinde koşarken sizin ve arkadaşlarınızın ayaklarına dolanabilir ve kendinizi bir anda yerde bulabilirsiniz.

    boynunuza çapraz asılmış bir askılı çanta ve ona bir kenarına bağlanmış kaşkol, kazak, vb. gibi bir şey varsa koşuşturma sırasında kötü sonuçlar doğrabilmekte.

  4. Tayyip, o goygoylanıp övülen maço tavırlarıyla, halktan birisi imajı çizmesini sağlayan kıraathane söylemleriyle zaten seviyeyi düşürmüştü. Ananı da al git diyen birisine karşı nefret başlayınca bu lafların edilmesi son derece doğal. Üstelik, bu dediğim dediklik, bu kahve kültürü yozluğu, karşıtını entellektüel olarak doğuracak değil ya. Al Paçino, Şeytan’ın Avukatı’nın sonunda ne diyordu? “Kibir! En sevdiğim günah…”

Comments are closed.