Enternasyonal Anarşist Federasyonu’ndan (FdA-IFA) Çağrı

organisiert in der Internationalen der Anarchistischen Föderationen

Aufruf zur Solidarität mit den getöteten Aktivist*innen der Gezi-Park-Proteste

Am Donnerstag, dem 20. Juni, werden wir um 20 Uhr (türkische Ortszeit) eine Schweigeminute für die drei getöteten Aktivist*innen der Gezi-Park-Proteste abhalten. Mit diesem Aufruf, den wir in alle Welt schicken, möchten wir euch bitten, ebenfalls an der Schweigeminute teilzuhaben. Es wäre für die Bewegung hier eine große Motivation und Unterstützung zu wissen, dass andere Aktivist*innen weltweit dabei sind.

Dies sind die Namen der Freund*innen und Genoss*innen, die wir verloren haben: Abdullah Cömert (aus Hatay), Mehmet Ayvalitas (aus Istanbul), Ethem Sarisülük (aus Ankara)

Anarchist*innen und Aktivist*innen aus der Türkei

(Englisch)
On Thursday, the 20th of June at 20 o’clock (Turkish time), we will hold one minute’s silence for the three killed activists of the Gezi Park Protests. We are sending our call all over the world with the appeal to join the minute of silence. It would be a great motivation and support for the movement here to be united with other activists during the action.

These are the names of the friends and comrades we lost: Abdullah Cömert (from Hatay), Mehmet Ayvalitas (Istanbul), Ethem Sarisülük (Ankara)

Anarchists and Resisters from Turkey

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

2 Comments

  1. Almancadan çeviri yapacak bir arkadaş var mı

  2. ” gönülsüz enternasyonalizm- 20 Haziran 2013 Perşembe

    Uzaktan davulun sesi çok hoş duyuluyor, bu bir gerçek. Ama kim demiş bize söz düşmez diye? Dünyanın neresinde olursak olalım, böyle bir sosyal devinimden etkilenmemek mümkün mü? Bir toplumun, etrafına örülen ‘yasa’ duvarını yıkmasına pek sık tanık olmuyoruz artık.

    8 Haziran saat 7′de, Sintagma’da, Türkiye’deki isyanla dayanışma eylemi olacağına dair bir afiş geziyordu internette. Aynı saatte GL onur yürüyüşü ve Avrupalı sendikaların yürüyüşü Sintagma’da buluştuğunda da Türkiye’de olan bitenlerden bahsetmiyordu kimse. Hani kör olsan görürsün ya… Baştan beri görmezden gelmeye çabalıyor Atina’da siyaset yapan herkes. Bakın, çokdilli anarşist haber ağı contra info’nun yunancasında bile bahsedilmez isyandan. Neden? Yannena gibi bir şehirde bile anarşistler yürürken, Atina’da neden bu olamadı?

    İlk günler, Atina’da da merkezi bir sokak eylemi olacağına dair umutlarım sönmüş değildi. Anarşist camiadan ya da soldan insanlarla, böylesi bir eylemin çağrısı için her oturuşumuzda, konunun önemini anlatabilmek mümkün olmadı. İsyanın 12. günü geride bırakırken katıldığım, Yunan solundan örgütlerle yapılan bir toplantıda, empati ve sinerji umutlarım tümüyle söndü. Anladım ki, medyada faşistlerin yaydığı hikayelerin etkisinden çıkamıyorlar ya da bizim bilmediğimiz birşey biliyorlar ve söylemiyorlar. ”İsyanın ardında ordunun olduğu, Yunanistan’ı işgali hedeflediği” gibi saçmalıklara inanacak kadar düşük bir politik profilden tartışmaya başladığınızda, konu bir türlü dayanışmaya gelemiyor. Türkiyeli mülteciler merkezi bir meydanda çadır açarak kalıcı eyleme geçilmesini isterken, Yunan solundan örgütler daha başka toplantıların da yapılmasını gerektiğini söylüyordu. Arkadaşların ısrarcı görünmesinden cesaret alarak, ‘biz çadır açalım, toplantıya da içimizden bir temsilci gönderelim’ diyerek bir ara çözüm denemesinde bulundum. Bu sefer, ‘güvenliğimiz için endişelendiklerini’ söylediklerinden, mesajı almak da zor olmadı.

    Syriza’nın da dahil olduğu sol örgütlerin temsilcileri, şaka yapmıyorlardı. Onlar için, isyanın coşku duyulacak bir yanı yoktu. Biraz da pişkinlikle, ortalama bir yunanlının bile artık rağbet etmediği provokasyon söylemine sarılıyorlardı. Onlar da Sintagma’da bir etkinlik olması yönünde Türkiyeli mültecilerin ısrarını duymazdan gelerek yeni toplantı tarihlerine yelken açmayı öneriyorlardı. Niyet yoktu vesselam. Niyet eksik olunca, gerisi gelmiyor. Daha önemli bir sorun var. Bu sayede, isyan karşısında anarşistlerin ve solcuların taşıdığı teksesliliği, daha doğru bir ifadeyle sessizliği anlamak biraz daha kolaylaşıyor. Hadi solcuları bir kenara bırakalım. En nihayetinde, sığınacakları bir ‘yurtseverlik’, ulusallık kavramı var. Minarenin kılıfı hazır zaten. Geriye, Avustralya’da birilerinin yazdığı komplo senaryolarını Yunan halkına yutturmak kalıyor. Neyseki, Samaras hükümeti yardımlarına yetişti ve isyanın etki alanına girmemeleri için onlara nur topu gibi bir gündem sundu. Bayram değil seyran değilken devlet televizyonu ERT’i kararttı. Türkiye’deki isyan bittiğinde de açtı. Bu birkaç günde, Atina İndymedia bile devlet televizyonunun yayınlarına amade oldu.

    Peki ya anarşistler? Eğer Atina merkezdeki onca anarşist grup bu isyandan coşku duymadıysa ve çağrı yapmadıysa sorun biraz daha derinlerdedir gibi geliyor. Asıl sorun işleyiş biçiminden başlıyor. Bir karar, neredeyse hiyerarşik bir ağ üzerinden işlerlik kazanabiliyor Atina’da. Toplantılar çok kalabalık olsa bile, her seferinde aynı birkaç kişinin dediği oluyor. Yatay zeminlerin politik yaşama katkısı yok denecek kadar az. Küçük gruplar büyük grupların ağzına bakınca, bireyler zaten kaale alınmayınca, birkaç ‘anarşist baba’nın istedikleri oluyor. Onlar ağzını açmayınca, kimse kimseye kulak asmıyor. Onların da ağızlarını ne zaman ve ne için açtıklarını anlamak kolay değil.

    Atinalı anarşistlerin böylesine görkemli bir isyan karşısında takındıkları izleyici pozisyonun kirli bir bilinçaltı var. Aralık İsyanı, üzerinden 5 yıl geçtiği halde bir karşı-saldırıyı göğüslüyor. Anarşist olmak giyim ve müzik gibi altkültürlere hapsedildikçe etikete dönüştü ve bir bilinç durumunu temsil etmekten uzaklaştı. Simulasyon, tüketim toplumunun sahte ütopyalarını üretiyor burda da. Göçmenler sözkonusu olduğunda, bu etiketin altında bir ‘ulusallık’ da açık açık yüzümüze sırıtıyor. Panormu’da Otonom Ulusalcılar ortaya çıktığında, Altın Şafak henüz patlama yaşamamıştı ve hemen yakınlarda, Prosfigikalar’da anarşistler bunu bir sorun olarak görmüyordu. Orası ayrı bir hikaye. Tam da bu noktada, Atinalı anarşistlere yansıyan bir tartışma olduğundan, umudumu koruyorum. Son yıllarda orada yaşananlar, yenilir yutulur cinsten şeyler değil. Son 2 yıla dek 8 yılımı geçirdiğim bu işgalevlerinde olan bitenleri, yaşlı, kağıtsız ve açlık sınırında yaşamasına rağmen kaldığı işgalden ‘anti-otoriterlerce’ kovulan bir insandan öğrendim. Yine aynı grup tarafından kaldıkları işgalden kovulan başka anarşistlerin yardımıyla yazdığı yunanca metni, türkçeye çevirmemi istedi. Ben de çevirdim. Daha sonra, bu kürt mülteci korkmuş olsa gerek, iddialarını geri çekti. Bu yüzden, sözkonusu iddiaları görmezden gelen ‘ulusal anarşizm’ tarafından, üstü kapalı olarak ‘üçkağıtçılık’ yapmakla suçlandığımı öğrendim. Sırf çeviri yaptığım için. Oysaki, sözü edilenlerin sadece iddia olmadığını öğrenmeleri hiç de zor olmayacaktı. Türkçeye çevirdiğim metin aşağıdadır. Fakat bu metinde yazılanların buzdağının görünen yüzü olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

    Bütün bu meselenin ortasında ‘göçmen’ meselesi duruyor. Aralık’tan sonra oluşan tablo, anarşistlerin gösteri toplumuna eklemlendiği yerin tam da bu nokta olduğunu gösteriyor. Onların sahneden kaybolduğu ve faşistlerin açıkça bir tehdit haline geldiği koşullarda, filantropizmden öteye gitmeye henüz hazır değildiler.

    Bu arada, eleştirilerimi genele açık yapmamı mazur görün. Bu metni yunancaya çevireceğim ilk fırsatta, türkçe yazmamı da mazur görün. Yunancada yıllardır anlattığım şeyler zaten.

    Aleksandras Caddesi mülteci evlerinde işgalci bir kürt mülteciyim. Bir süredir, 1,5 yıldır mülteci evlerinde sürdürülen bir toplantı grubunun saldırılarını göğüslüyorum. Bu metnin yazımı için başka insanların yardımını istedim çünkü ben yunanca yazamıyorum. Bir işgalci olarak bu saldırıların durması talebiyle işgalciler toplantısına yöneldim.

    Başka kürt mültecilerle birlikte 2 yıl önce mülteci evlerindeki bir daireyi işgal ettik. Binada sadece bir kişi kalıyor ve kendisi de işgalci olan bu şahıs diğer evlerin kapalı tutulmasını istiyordu. Fakat biz evsizdik ve buna izin vermedik. O kişiyle kavga ederek boş evlere girdik. Binada çoğuklukla kürt mülteciler kalıyordu. Sonraları, kaldığım dairenin sahibi yaşadığımız zor koşulları görerek bizim burada kalmamıza razı oldu.

    1,5 yıl önce bazı yunan işgalciler düzenli toplantılar yapmaya ve kısa bir süre sonra da ortak mutfak düzenlemeye başladılar ve bizden de katılmamızı istediler. Toplantılara gittiğimde, konuşulanları anlamadığımdan sessizce oturuyordum. Fakat ortak mutfağa gitmek hoşuma gidiyordu; yemek pişirilmesine yardım ediyordum. Sonra bize toplantının zorunlu olduğu söylendi. Fakat, genellikle çeviri olmuyordu ve yapılan çeviri de iyi değildi. Bu şekilde, biz toplantıya katılan kürtler hiçbir şey anlamıyorduk. Katılım sağlayamadığımız halde, zaman zaman gecenin 3′üne kadar konuşulanları, birbirlerine bağırışlarını dinleyerek orada öylece oturmamız gerekiyordu. Ayrıca, toplantılara gitmezsek evlerden de gitmemiz gerektiği, evlerin toplantıya ait olduğu söylenmeye başladı. Geçen yaz iki kızı evlerinden kovmaya çalıştılar. Ben onları tanıyordum ve iyi ilişkilerim vardı. Fakat diğerleri gitmeleri için ısrar ettiler. Yunanca bilen bir arkadaşımla toplantıya katıldım ve neden atıldıklarını öğrenmek istedim. Fakat bana toplantıya katılamayacağı söylendi. Bir süre sonra, üst katımızda kalan kürtlerden biri, bir süreliğine evden giderken anahtarını evsiz ve kağıtsız bir insana verdi. Toplantı, bu eve de yön vermeye karar verdi. Başlangıçta toplantıdan birini eve koydu. Sonra evdeki diğer insan atıldı. Aynı akşam, kağıtsız olduğu için gözaltına alındı; hala içerde.

    55 yaşında, kağıtsız ve işsizim. Bence Toplantı, göğüslediğimiz problemleri çözmek için varolmalıydı. Ne yiyeceğimizi, kağıtlarımızın tamam olup olmadığını, bir iş bulmayı, işe yarar birşeyler yapmayı ya da öğrenmeyi düşünmeliydi. Toplantının hedefi uzun süredir başka evleri de kontrol altına almaktır. Nedenini anlamıyorum; zaten ellerindeki evlerde her biri yalnız kalıyor. Her evde iki kişi kalıyor olsalardı, daha çok insan evlerden faydalanacaktı.

    Önceleri, toplantıya daha çok insan katılıyordu. Fakat bir süredir, toplantıdaki bazı kişiler, birilerini sürekli kovmaya çalışıyor. Benimle olan problemleri, toplantıya artık katılmayan insanlarla konuşuyor olmamdan kaynaklanmıştır. Şimdi, hiç yapmadığım şeyler ileri sürerek beni hedef alıyorlar. Kalacak başka bir yerim olmadığını bildikleri halde beni evimden kovmakla tehdit ediyor ve beni ne kadar zor duruma düşüreceklerine kayıtsız kalıyorlar. Bunu nasıl yaparlar, bilmiyorum. Beni, kendilerinin de yaptığı şeyler için suçluyor fakat kasıtlı olarak farklı bir isim vererek benim bugüne kadar bulaşmadığım birşeyle itham ediyorlar. Onları tanıdığımdan beridir ve beni tanıdıklarından beridir bundan fazlasını yapmış değilim. Toplantıdaki bazı insanlar tarafından herhangi bir yöntemle kar ettiğimi iddia etmeleri riyakarlıktır çünkü yiyecek bulmakta bile sıkıntı çektiğimi iyi bilirler.
    Ş.”

    http://urumabdal.blogspot.gr/2013/06/ulusal-anarsizm.html

    Read more: http://www.gunzileli.com/2013/06/19/direnis-notlari-1-15-16-haziran-2013-direnisinden-bireysel-notlar/comment-page-1/#comments#ixzz2Wmhe5BTm

Comments are closed.

Next Article:

0 %