… Çanlar senin için çalıyor.
Eğer bir ülkede tutuklu gazetecilerin sayısı 100’ü aşmışsa ve bu durum artık ülke dışında da konuşulmaya başlamışsa o rejim için ölüm çanları usuldan usula çalmaya başlamış demektir.
Nazlı Ilıcak’ların, Nagehan Alçı’ların telaşı, kızgınlıkları, hatta saldırganlıkları bundandır. Bundandır Kanal 24’teki “körler sağırlar birbirini ağırlar” programında Nagehan’la Ahmet Kekeç’in kafa kafaya verip, Ece Temelkuran’a saldıran Etyen Mahçupyan’a övgüler düzmeleri.
Nazlı Ilıcak’a göre içerdeki gazeteciler aslında gazeteci değilmiş. Efendim, adam çıkıp sokakta “biji Apo” diye bağırmış, gazetecilikten değil, slogan atmaktan girmiş içeri.
Aslında “şecaat arz ederken, sirkatini” söylemiş oluyorlar. Demek ki, bu ülkede insanlar sırf slogan attıkları için yıllarca içeride yatırılabiliyorlar. Üstelik “tutuklu gazeteciler” denirken, sadece yazı işleri müdürü olmaktan ya da gazetede yazdığı bir yazıdan tutuklananlar değil ki kastedilen. Gazetecilik esasen siyasi bir faaliyettir ve bir gazeteci, doğrudan gazeteyle ilgili olmayan faaliyetlerinde de genelde siyasi bir kişi olarak davranır.
Örneğin, bir gazetecinin slogan atması da bir siyasi faaliyettir ve onun gazetecilik mesleğinden ayrı tutulamaz. İnandığı dava uğruna gazetecilik yaptığı gibi, aynı dava uğruna slogan da atar. Dolayısıyla o gazeteci, Nazlı Ilıcak’ın iddia ettiği gibi, sadece slogan atmaktan da tutuklanmış olsa, tutuklu bir gazetecidir. Ancak siyasi olmayan bir faaliyetten tutuklanmış bir gazeteci (diyelim ki, dolandırıcılıktan) “tutuklu gazeteci” tanımlamasına girmez. O sadece, mesleği gazetecilik olan bir tutukludur.
Dolayısıyla, gazetecilikle siyasi faaliyet tamamen iç içedir ve herhangi bir siyasi faaliyetten tutuklanan gazeteci “tutuklu gazeteci” sınıflamasına girer.
Aslında buraya kadar yazdıklarımın, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden şeyler olduğunu tahmin etmeniz zor olmamıştır sanırım.
Evet, lafı, şu “tutuklu gazeteciler listesi”ne getirmek istiyorum. Bugün bütün gün bununla uğraştım. Genç bir arkadaşım, bir “tutuklu gazeteciler listesi” yollamıştı. Hiç kontrol etmeden siteye koydum ve paylaştım. Ancak kısa süre sonra listenin eksik olduğunu fark ettim. Örneğin Doğu Perinçek ve Mustafa Balbay yoktu listede. Bunun ideolojik bir ayrımcılık olabileceği ihtimali geldi aklıma ama hemen kovdum bu düşünceyi kafamdan. Unutmuş olmalıydılar. Fakat listeyi yapan sorumlu arkadaşlarla birkaç mail alışverişinden sonra durumun pek de unutkanlık olmadığını anladım. Sanırım listeyi yapanlar, ya ideolojik ayrımcılık yapmış ya da kendilerince bir “gazetecilik faaliyeti” tanımlaması yapıp (bana kalırsa yine ideolojik bir ayrımın etkisi altında kalarak) ayrıntılara boğulmuş, işin esasını gözden kaçırmış ve “gazetecilik faaliyeti” dar tanımına takılarak bazı isimleri “tutuklu gazeteci” tanımının dışında tutmuşlardı.
Evet ama kılı kırk yaran, “gazetecilik faaliyeti nedir” türü sorgulamalara gidildiği zaman Nazlı hanımlar haklı çıkmazlar mıydı? O zaman, slogan attığı için içeri atılan gazeteci, “tutuklu gazeteci” olarak kabul edilmeyecek miydi? Dahası, bu olay iyice ileri boyutlara vardırılmaz mıydı? Örneğin bir adım sonrasında, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da aslında “gazetecilik faaliyetinden” tutuklanmadığı ileri sürülmez miydi (ve ileri sürülmemekte miydi)? Ahmet Kekeç veya bir başka aklıevvel, kalkıp, “gazetecilik görüntüsü altında” aslında “örgütün dezenfermasyon çabaları uğrunda bir şeyler yazdıklarını” ileri sürmeyecek miydi?
Dolayısıyla bu tür ayrımlar yapmak toptan ve külliyen yanlıştır. Doğru ayrım şudur: Siyasi faaliyet ve siyasi olmayan faaliyet. Eğer bir gazeteci herhangi bir siyasi faaliyetten dolayı tutuklanmışsa, tutuklu bir gazetecidir. Eğer, trafik suçundan tutuklanmışsa, sadece mesleği gazeteci olan bir tutukludur.
Dedim ya, bugün bu tür listelerle haşır neşir oldum. Bazıları az, bazıları çok ama hepsi eksikti. Hepsinde bir takım ideolojik ayrımların izleri vardı. Dolayısıyla siteye koyduğum listeyi, gerçekten sağlıklı bir liste oluşturuluncaya kadar, geçici olarak kaldırdım.
Elbette biliyorum, bu tür işler zordur, bir sürü ıvır zıvır kırtasiyeyi, güncelleme falan gibi dertleri getirir. Ve her zaman eksikler çıkar. Bununla birlikte, sağlıklı bir liste yapmak hiç de olanaksız değildir. Bunun acilen yapılması gerekiyor.
Somut önerim şudur: 1. Bugüne kadar farklı farklı listeler hazırlayan platformlar, cemiyetler, sendikalar vb. temsilcilerini bir araya getirsinler ve listeler karşılaştırılarak ortak bir liste hazırlansın; 2. Tutuklu gazeteci tanımında bir ortaklık sağlansın. Bence ortaklığın tek kıstası siyasi faaliyet olmalıdır. Eğer gazeteci herhangi bir siyasi faaliyetinden dolayı tutuklanmışsa tutuklu gazeteci olarak kabul edilmelidir. İlla dar anlamda gazetecilik faaliyeti şartı aranmamalıdır (kaldı ki, böyle ayrımlar yapılırsa neyin gazetecilik faaliyeti olup, neyin olmadığı konusunda da bir sürü kargaşalık çıkabilir. Örneğin, Mustafa Balbay’ın generallerle yapılan bir toplantıda notlar tutması bence hiç de gazetecilik faaliyetinin dışında bir şey değildir. Ama kimisine göre bu, darbecilik olarak da görülebilir. Hadi bakalım, nasıl saptayacağız gazetecilik faaliyetini?); 3. Liste yapılırken hiçbir ideolojik ayrılık gözetilmemelidir. İster ulusalcı, ister dinci, isterse MHP’li olsun, bir gazeteci siyasi faaliyetinden dolayı içeri alınmışsa tutuklu gazeteci muamelesi görmelidir.
Bakın, Türkiye’deki tutuklu gazeteciler sorunu dünya çapında yankılandıkça iktidar ve destekçileri nasıl tirtir titremeye başladılar.
Onların sonunu haber veren çanların ipine daha bir güçlü asılmak gerekmez mi?
Gün Zileli
8 Şubat 2012
abi doğru söylüyorsun yapılması gereken bu olmalı ama sen benden daha iyi bilirsin ki herkes kendi dar grup çıkarlarını dayatıyor böyle ortak platformlara, cemiyetlere, sendikalara.solcular, ulusalcıları istemez, kürt hareketi çevresi kendisiyle çelişen hiç kimseyi istemez, ulusalcılar ise iktidar günlerinin sarhoşluğunu atamadılar henüz beraber iş yapma kültürleri yoktur.tutuklu gazete bile nasıl zahmetlerle kaprislerle çıkıyor.
tamam hepsi gazetecide hiç birbirleriyle ilgileri varmı?çoğunluğu hatta nerdeyse bütününe yakını basının ve hayatımızın özgürleşebilmesinin faaliyetinde 2 tane milli duyguları zirvede iktidarını yitiren eski efendiler ve darbecilerin yeniden efendi olması için uğraşan yüzünden asıl iktidar-devlet hegemonyasının yok etmeye çalıştığı özgürlükçü devrimci toplumsal muhalefet dinamiklerini olmayan bitiklerle aynı seviyede göstermeye çalışmak ironidir hatta mevcut efendilerin yapmak istediğini içerden yapmaktan başka bir işlevi yoktur.merak etme o savunduğun darbe özlemcilerinin iktidarındada özgürlükçü devrimciler aynı saldırılara hedef oluruz.birlikte iş yapalımda ne için özgürleşmek içinmi yoksa yeni efendiler içinmi?birlikte iş yapanlarda var içinde çok farklı anlayış ve kesimleri barındırıp özgürleşmede birlikte iş yapanlar iyot gibi açıkta o nu bile görmeyip dükkanını beklemekten başka bir şey yapmayanları gözümüzün içine sokacağınıza geçmiş türk solunun yaptığı hata ile yüzleşip kürt özgürlük hareketi ile birlikte hem kürtlerin hemde türklerin özgürleşmesinin mücadelesini vermek varken efendilerin peşinde bilip bilmeden gidenlerin pratiktede bittiklerinden öğrenemedinizmi*
Mustafa Balbay’ın generallerle yapılan bir toplantıda notlar tutması bence hiç de gazetecilik faaliyetinin dışında bir şey değildir
Read more: http://www.gunzileli.com/2012/02/08/canlar-kimin-icin-caliyor-deme/#ixzz1lplBUxGA
Gün Zileli. Senin de generallerle olan toplantilarini açiga çikaracagiz.
Generallerin, özellikle de Basbug’un tutuklanmasi Gün Zileli’yi oldukça rahatsiz etti ve maskesi düstü, artik karsimizda resmen bir darbeci var.
Bu utanç cümlesinden sonra Gün Zileli bitmistir.
mustafa balbay doğu perinçek .. onlar bizden değil öyleyse listeye almayalım zihniyeti absürd ….. benim takıldığım nokta -ya işte böyle biz dördümüzden hrant öldü ,ahmetle ,nedim hapiste ,ben canım ben işimden oldum mealinde şeyler zırvalayan zata söylenecek hiç mi laf yoktur?
çok haklısın, zaten ben de buna karşı çıkıyorum ya…
Özgürlükçü, hâlâ anlayamıyorsun. Burada sorun basın özgürlüğü sorunu. İdeolojik ayrılıklar devam eder elbette ama bu noktada herkesin söz ve ifade özgürlüğü savunulmalıdır. Yarın darbeciler gelirse onlara karşı da savunacağımız aynı basın özgürlüğüdür.
oooo hoş geldin akp-polis masası. Ne o yahu, sizin oralar karışmış duyduğuma göre. aman kendinize mukayyit olun. karışık zamanlar.
şereflendirdiniz, sağ olun. aman dikkat edin, bu karışıklıkta sürülüp falan etmeyin de:)
Başınıza bir şey gelirse, sizi de savunacağım, söz.
kimi kastettiğinizi anlayamadım. Günlük basını o kadar iyi izleyebilen biri değilim. adını yazar mısınız?
ece temelkuran..guardiandaki yazısı..
Şu sıra Ece Temelkuran’ı hedef almak çok saçma olur Fatma. Tam tersine Etyen’lerin saldırısına karşı savunulmalıdır.
2. Ergenekon davasında tutuksuz sanık Yurt Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, Kanaltürk televizyonu eski yönetici ve programcılarından Merdan Yanardağ savunmasını yaptı.
Merdan Yanardağ, “Bu topraklarda derin devletin ve iç savaş aygıtının adı Ergenekon değil, Kontrgerilladır. Bu ülkenin solu, yurtseverleri ve devrimcileri kontrgerillayı bilir, tanır. Kontrgerilla ve onun darbelerine karşı mücadelenin onuru da sosyalistlere aittir. Biz Kontrgerillanın ancak tanığı olabiliriz, sanığı değil. Ergenekon davasında yargılanan ne darbe ve darbecilerdir ne de kontrgerilladır. Ben böyle bir örgütün varlığına inanmıyorum. Varsa da ben üye değilim” diye konuştu.
Savunmasını iddianameye ilişkin genel değerlendirmeler yaptığı bölümünü yazılı olarak sunan Yanardağ şunları söyledi: “İddianame hukuki bir metin olmaktan çok, siyasal rejimi yeniden biçimlendirmeye çalışan; Cumhuriyet’in tarihsel değerini, rolünü ve kazanımlarını tartışan ve yeni bir resmi tarih anlayışı, muhafazakar ve aydınlanma karşıtı bir ideolojik tutumu yerleştirmeye çalışan mantığa sahiptir. Böyle olduğu için felsefi temelleri olan bir savunma da yapmak ihtiyacını duydum” diye konuştu.
“İDDİANAME POLİTİK BİR METİNDİR”
Yanardağ, “İddianame tam olarak politik bir metindir. Hiç işi olmamasına karşın başka siyasal görüşlerle polemik yapmaktadır. Özel Yetkili Savcılık makamının tam ünvanıCumhuriyet Savcılığı’dır. Bu kurum esas olarak Cumhuriyet ve onun değerlerini savunmakla görevli olmasına karşın, varlığının temelini oluşturan Cumhuriyetle de tartışmalıdır” diye konuştu.
Var olduğu öne sürülen Ergenekon örgütünün hem İşçi Partisi, hem DHKP-C, hem PKK, hem MLKP, hem Hizbullah’ı yönettiğinin iddia edildiğine dikkat çeken Yanardağ savunmasında “İddianamenin sadece bu yanı bile, ortada büyük bir komplonun bulunduğunu ve suçlamaların düzmece olduğunu ortaya koymaya yetmektedir” ifadelerine yer verdi.
Fethullah Gülen cemaati hakkında yazdığı kitaplar ve hazırladığı programlarla tanındığına dikkat çeken Yanardağ “26 Ekim 2008’de gözaltına alındım. Gözaltına alınmasaydım Almanya’ya ‘Gülen hareketinin perde arkası’ başlıklı bir konferans vermeye gidecektim” dedi.
Polis sorgusunda kendisine “Ergenekon’un sorulmadığını ancak “Neden Deniz Feneri’nin üzerine bu kadar gidiyorsunuz?” diye soru yöneltildiğini anlatan Yanardağ şunları anlattı: “Polisler gayriresmi görüşmede ‘Neden Hoca Efendi’nin üzerine bu kadar gidiyorsun?’ diye sordular. ‘Resmi olarak soruyu yöneltin cevap vereyim’ dedim. ‘Yok, bu bir sohbet’ dediler”
WIKILEAKS BELGELERİ
Yurt Gazetesi’nin 5 Şubat 2012 Pazar günkü sayısında “Açıklıyoruz” başlığı adlında Wikileaks belgelerinde Ergenekon operasyonuna ilişkin kriptoları yayınladıklarını anlatan Yanardağ “Bir grup üst düzey emniyet yetkilisi ABD Büyükelçiliğinde Ergenekon operasyonlarıyla ilgili brifing veriyor. Büyükelçiden destek talep ediyor. Toplantıda FBI görevlileri de bulunuyor. Bu toplantıya katılan Emniyet Dış İlişkiler Araştırma Dairesi Başkanı Ufuk Ersoy Yavuz’un tanık olarak dinlenmesini talep ediyorum. Bu brifingde ABD’den ne talep edilmiş sorulmasını talep ediyorum” diye konuştu.
CHP, PKK ile Oslo’da görüşme yaptıkları gerekçesiyle MİT yöneticileri hakkında suç duyurusu yaptı. 27 Mayısçı Gün Zileli tabii ki CHP’yi müttefik ilan ettiğine göre müttefiklerini destekler.Özgürlükçük ve Kürt halkının dostu olmak böyle mi oluyormuş?
Gün Zileli sadece ezilenleri destekler. CHP’nin bu işgüzarlığına da karşıyım ayrıca. Hayır, MİT’le PKK görüşmesine taraftar olduğum için değil (Bkz: “Uzak durmak” başlıklı yazım), CHP’nin PKK ile görüşmeyi suçmuş gibi göstermesi yüzünden karşıyım.
http://www.gunzileli.com/2011/09/28/uzak-durmak%E2%80%A6/
CHP suç duyurusunda bulunacak. Ulusalcı savcı MİT’le ilgili soruşturma açacak. Kürt sorununun barışçı yollarla halli engellenecek, CHP milltevekilleri mecliste kürsü işgal edecek. Kendini solcu olarak lanse eden 27 Mayısçı zevat ‘özgürlük yok,faşizm var’ diue vaveylayı basacak. Dünya yahudi lobisinin Netanyahu kanadının ve Neo Con Bush ekibinin desteği alınacak ve böylelikle yıllarduır özlenen ‘devrim’ gerçekleşecek. ‘çanlar kimin için çalıyor’ başlığıyla yazı yazanlar boşuna sevinmekteler kendilerini deşifre etmekten başka bir şey yapamadılar, halk iradesinin önünde kimse duramaz, iyisi mi ufak ufak yine özeleştriye başlayın çok geç olmadan.
Kendinden bahsederken ‘Gün Zileli şöyle yapar, Gün Zileli böyle yapar’ ifadesini de beğenmedim ayrıca, ne o magazin yıldızları gibi?
Ne diyorsunuz? Fetullah Gülen’le israil ittifak halinde mi yani?
ha ha ha oraları da biliyorsun demek:)
Hımmm anladım. AKP-masası anlaşılan Fetullah safında değil, Erdoğan safında. Bu durumda emniyetteki durumunuz tehlikeye girmeyecek mi? Ama belki emniyette de Erdoğancı bir kanat vardır. Hatta belki değil, mutlaka vardır ama Fetullahçı kanat yine de çok güçlü görünüyor. Sizce de öyle mi? (ufak ufak laf alayım ağzınızdan:)
“Örneğin, Mustafa Balbay’ın generallerle yapılan bir toplantıda notlar tutması bence hiç de gazetecilik faaliyetinin dışında bir şey değildir.”
El insaf, Mustafa Balbay generallerle bir araya gelirken hangi gerekcelerle bir araya gelmis oldugu artik yeterince bilinmiyor mu? Balbay eger gazeteci sifatiyla o generallerle bulusmus olsaydi, not ettigi seyler mansetlik haberlerdi. Bir gazetenin tapesinde kendine günlerce yer bulacak bilgileri hic kullanmamasi sizde kusku uyandirmiyor mu? Türkiyeyi sarsacak notlar var elinizin altinda ve siz bunlari bir gazeteci olarak kullanmayacaksiniz, bu mu gazetecilik? Bu konuya dair Alper Alper Görmüs´ün arsiv yazilarina göz atmanizi salik veririm. Türkiye medyasinin yüzaklarindan biridir görmüs. Medya kritiginde kayda deger bir isim. O´nun konuya dair yazilari eminim sizin icin de faydali olacaktir. Tüm bunlara karsin Erdogan hükümetinin otoriter kimligini kabul etmiyor degilim. Gazetecilerin tutuklu oldugu bir ülkede oldugumuz bir gercek. Anlayamadigim tek sey sizin su Ergenekon meselesini ciddiye almadan yazilar dösemeniz. Ki yazilarinizi atlamadan hemen hepsini dikkatle takip eden bir okurunuzum. Kitaplariniz da dahil… Bogazina kadar pislige batmis bir devletten bahsedyoruz. Binlerce faili mechul var, yüzlerce devlet elyle provokasyon, devletce katledilmis aydinlar, 1955 olaylarindan tutun Hrant dink cinayetine kadar hersey bu zihniyet eliyle icra edildi. Adina ergenekon mu dersiniz, derin devlet mi dersiniz ne derseniz deyin, kast ettigim sey bu ceberrut devlet zihniyetidir. Ergenekonu ben bu zihniyetin adi olarak kullaniyorum. Kürt vilayetinde adi jitemdir, Kontrterördür, sudur, budur, batida baskadir, ama bunlarin kesisme kümesi onlari harekete geciren seylerdir. O da tekci, baskici, inkarci katliamci otoriter kemalist zihniyettir. Sizse buna uydurma örgüt, hayali örgüt diyorsunuz… Tuhaf, cok tuhaf…
Ulaş Boz arkadaşım, satırların tamamen samimi kaygıların ürünü ama ne yazık ki yanılıyorsun. Ergenekon diye bir örgüt yok. Bu AKP iktidarının ve polisinin imal ettiği bir örgüttür. Alper Görmüş’ü tanırım. Ama o da ne yazık ki, yazdıklarıyla ve “Ergenekon bir zihniyettir” diyerek AKP polisinin yaratmak istediği atmosfere katkıda bulunmaktadır. Sana şunu tavsiye edeceğim. Bu sitedeki “siyasi tahlil” bölümünde yer alan yazıları dikkatle oku. özellikle “Savcılar Troçkist-Buharinist Terör örgütü hakkında yeterli delillere sahip”, “Herkesekon örgütü”, “Çapkın Hırsız”, “Devletin iki illegal aygıtı: Kontrgerilla ve paramiliter” yazılarını okumadıysan okumanı, okuduysan da yeniden okumanı salık veririm. Kitaplarımı okumuşsun, bu sitedeki daha eski yazılarımı okuduğunu da varsayıyorum, orada orduya, ulusalcılığa, eli bayraklılara karşı aldığım ideolojik tutumun ne kadar net olduğunu biliyorsundur. ama ideolojik mücadele başkadır, insanları uyduruk suçlamalarla yıllarca içerde tutmak başkadır. AKP iktidarı madem o kadar karşıydı “derin devlet”e, Hrant’ın katillerini neden himaye etti, bunun üzerinde düşünmeni salık veririm. Mustafa Balbay’a gelince… Ben objektif bakmaktan yanayım. Bir gazeteci generallerle oturmuş, konuşmuş, notlar almış, belki darbeyi de konuşmuş olabilir, bilemiyorum. ama şunu net bir şekilde söyleyeyim ki, bir yerde oturup darbe yapalım diye konuşmak suç değildir. Yani bu bir kişinin oturup birileriyle “şu adamı öldürelim” diye konuşmasından farksızdır. ortada bir fiiliyat, bir teşebbüs var mı, yok. Cinayet tasarlamak diye bir suç yoktur, cinayete teşebbüs suçu vardır. işlenmemiş fiillerden dolayı insanları içeri atmaya başlarsanız bunun sonunun nereye varacağı belli olmaz (ya da ahmet Şık ve Nedim Şener olayında olduğu gibi olmayacak yerlere varır.) Fikren yüzdeyüz karşıt olduğun insanlar bir haksızlığa uğradığında onları savunabilme yeteneği göstermek bence devrimciliğin temel şartıdır. Yarın AKP’liler mağdur duruma düşerse onları da savunurum. Bu işler yürek meselesidir. Sevgilerimle
CANAVARA DÖNÜŞTÜ
Yargı ile polisin Ergenekon davasında önemli işler yaptığını vurgulayan Çandar, ama dedi ve şöyle devam etti;
“Ama bu ikili, giderek, seçilmiş siyasi iktidarı da yiyecek bir ‘canavar’a dönüşmeye başladı. Siyasi iktidarın talimatı ve belirlenmiş ‘ulusal güvenlik politikaları’ doğrultusunda çalışan devletin gizli güvenlik kuruluşunu, ‘şüpheli’ sıfatıyla soruşturma konusu yapmaya kalkar, MİT müsteşarları ve yöneticilerini ‘siyaset uygulayıcı’ rollerinden ötürü ‘sanık’ ya da ‘tutuklu’ veya ‘hükümlü’ adayı haline getirmeye kalkarsanız, yaptığınız, aksini ne kadar iddia ederseniz edin, aslında ‘polis-yargı operasyonu’ yoluyla Başbakan Tayyip Erdoğan’ı karşısına alan bir ‘siyasi hamle’ olarak algılanır.
Zira Emre Taner de, Hakan Fidan da ne yaptılarsa bizzat Tayyip Erdoğan’ın direktifleri altında ve ona karşı sorumlu olarak yapmışlardır.
‘Ulusal güvenlik politikası’ belirleme yetkisine sahip hükümetin belirlediği politika dahilinde ve Başbakan’ın talimatları altında çalıştıkları için devletin gizli güvenlik örgütünün yetkililerinin yakalarına yargı aracılığıyla yapışılırsa devletin çivisi çıkmış demektir.
tuncay özkan’ı unutmuşsun gün. senin gibi bir pop stara yakıştıramadım.
Ulaş, bütün gece oturup bir ergenekon yazıları kategorisi hazırladım. Oradan izleyebilirsin. tarih sırasına göre.
zilelinin mantığına göre veli küçük,kirençizler,danıştay saldırganı katiller,yargısız infazcılar ve darbeci faşistler adam öldürmeden daebeye konuşmuşlar ama iş yapmamışlar o zaman bunca yapılan işleri onların değil kimin yaptığını çok iyi bildiğinden yada savunduklarına bu kadar inatla kefil olduğuna göre onlarla birlikte olduğundan zileli bu kesinlikte konuşabiliyor.yok onlar değil açık devlet yapmıştırı savunuyorsan ki doğrudur ergenekon o işleri yaparken devlet görevi diye yaptığını hepimiz biliyoruz hatta itirafda ediliyor.şimdi devlet eski iş yaptırdıklarını savunmazken zileli onları savunacağına evet böyle bir örgüt vardır ama bunların amiride devlettir hepiniz halk düşmanısınız bu şekilde sıyrılamazsınız demesi gerekmezmi?bunun yerine faşist katilleri halk düşmanı ırkçıları savunma pozisyonu ile eski yeni efendilerin hepsini suçlamak yerine eski efendilerin savunucusu bir yere düşüyor.yok ben bütün yazılarımda onlarıda eleştirmiştim savunması durumu açıklamaz kefil seviyesinde savunduklarının bir gün saklamaya çalıştıkları rezillikler ortaya dökülünce utanacağını bile bile bu seviyede katilleri savunmak niye.bu gün onların devlet-iktidar efendileri ile ters düşmesinden bir beklentin olmasın onların muhalefetide geçmiş aydınlık çizgisinin muhalefeti gibidir aslında işlevi toplumsal muhalefeti engellemekten başka bir işi yoktur lütfen zihinlerimizi özgürleştirelim
Ergenekon´a dair hazirlamis oldugunuz klasöre tesekkürler; sagolun, emek vermissiniz. Sizi daha evvelden düzenli takip edemedigimden eski yazilarinizdan okumadiklarim da var, firsat buldukca onlari da okumaya calisacagim…Ama… Ben de sizin kaygilarinizin samimiyetine inanmakla beraber Ergenekon konusunda yazdiklariniza dair muhalif tavrimi koruyorum. Bir kere Balbay´in ilk dönem söyledikleri, (yaptiginin gazetecilik faaliyeti oldugu konusu) artik kocaman bir yalan oldugu tescillendi.GENC SUBAYLAR RAHATSIZ türü mansetlerin, ORDU GÖREVE pankartlarinin hangi zihniyetin ürünü oldugu, Ankara´da generallerle biraraya gelen Balbay´a defalarca manset dikte ettirildigi artik hepimizin malumu. Bu suc mu degil mi? Darbe plani yapmak, mesru bir hükümeti devirmek icin eli silahli kurumla, orduyla, kafa kafaya verip plan yapmak normal mi? Hele hele bu, gazetecilik olarak vasiflandirilabilinir mi? Bunu sorgulamak gerek… Kaldi ki darbe konusulmus olabilir ama bunun icrasi var mi diye soruyorsunuz ve söyle diyorsunuz : “Bir gazeteci generallerle oturmuş, konuşmuş, notlar almış, belki darbeyi de konuşmuş olabilir, bilemiyorum. ama şunu net bir şekilde söyleyeyim ki, bir yerde oturup darbe yapalım diye konuşmak suç değildir. Yani bu bir kişinin oturup birileriyle “şu adamı öldürelim” diye konuşmasından farksızdır. ortada bir fiiliyat, bir teşebbüs var mı, yok.” iyi de darbe yapildiktan sonra 13 Eylül sabahinda kim Kenan Evren´i suclayabildi ki????? Darbe yapildiktan sonra Balbay´lar basariya ulastiktan sonra mi suclu olacakti? Darbenin olmus oldugunu varsayalim, kim, hangi merci kalkip darbecileri ve Balbay´i suclayacak, sorgulayacakti? Darbe olmus olsaydi peki ne olacakti? . Eger yasal bir hükümeti darbe yoluyla devirmeyi planliyorsan- ki bu da dünyanin bütün anayasalarinda suctur sanirim- bu durum suctur. Ve Balbay´in durumu sucüstüdür. Ki darbeler konusunda bu ordunun sicilini size yazmaya hacet var mi? NOKTA dergisi tüm bu darbe planlarini ortaya döktügü icin kapatilmadi mi? Genelkurmay baskaninin itiraz ettigi tüm boru moru hadisesi, yeraltina gömülü silahlar, sucüstü yakalanan subaylar bu Ergenekon zihniyetinin cocuklari degil mi?….Emekli korgeneral kalkıyor, “hakimleri hizaya getirmek için evlerinin yakınına geçmişte bomba attırdığını” açık açık ve övünerek söylüyor. Bunun icin bu insanlarin illaki tüzügü , programi olan bir örgüt olmasi gerekmiyor, biz yargilanan bu zihniyetin illa da su su sokakta, su binada, su kapi numarasinda faaliyet yürüten örgüt diye adres vermiyoruz. Ki varligina dair binlerce döküman var ayri bir konu da… Benim israrla söyledigim sudur: kendini kanunla sinirlamamis, kendini devlet olarak görmüs, cumhuriyet tarihi boyunca basta kürtlere, solculara, sonra alevilere kan kusturmus devlet icinde (orduda, poliste, MIT´te) sirtini devlete daymais kisilerden bogazina kadar cinayete bulastigidir., Bunun icin size sunacagim bir parti programi veya belge olmasi sanirim gerekmiyor…besiktaki cocuk bile ergenekonla ne kast edildigini biliyor. Jitem de yillarca yok denilerek inkar ediliyor du, peki yok muydu? Illa itirafci Abdülkadir Aygan´in jitem antetli maas bordrosunu yayinlamasini mi beklemek gerekirdi… Ki o belgeye ragmen hala yok diyenler var… Alper Görmüs´üm isaret ettigi zihniyet bu zihniyettir…böyle bir örgütün varligi icin örgütün üzerinde anlastigi ilkeler, örgüt programi su bu gibi dökümanlar mi gerekli? O zaman mi ete kemige bürünecek? örgüt olsa ne olur olmasa ne olur, ben sunu bilirim; bu zihniyet 1955 olaylarini tertipledi, azinliklara yapmadigini birakmadi, kürtlere kan kusturdu, alevileri kursunladi, solculari asti, idam etti, bu örgütlerin icine sizip sokaklari catismaya sürükledi… gazi olaylari, su , bu….hepsi bu zihniyetin ürünüdür…silivriye bakin, birkaci disinda hepsi bu zihniyetin ya direk temsilcisi ya da saksakcisidir…Basbugdan Balbay´a , Pericek´e kadar.. Kimi askerdir, kimi gazeteci kiliklidir…
Sunu da hemen ilave etmem gerekir: Kimse AKP´nin sapina kadar bu zihniyetle (Ergenekonla) hesaplastigini söyleyemez. Sizin de isaret ettiginiz gibi mesela Hrant Dink oayinda cuvallamistir. AKP belki de sadece kendine “ayak bagi” olarak gördügü icin bu insanlara hapis yolunu acmistir. Bu da olabilir. Ama su var ki, AKP baska bazi saiklerle hareket etmis olsa dahi bu insanlar temiz insanlar degil.
Ah biraz anlamaya çalıştan Özgürlükçü, biraz…
Ulaş, senin dediğin faaliyetler zaten vardı ve bunlar bilinmektedir. Devletin gizli örgütlenmesi kontrgerilla bugün de işbaşındadır. ama bu, “Ergenekon”un AKP iktidarı tarafından tüm muhaliflerini bastırmak için yaratılmış muhayyel bir örgüt olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hatta bence Ergenekon, gerçek kontrgerillanın da üstünü örtme planının bir parçasıdır. Diğer yandan, Balbay’ı ben de ulusalcı görüşlerinden dolayı ne kadar eleştirirsem eleştireyim, devletin gizli faaliyetleriyle özdeşleştiremem. Hatta şunu söyleyeyim ki, bu insanların bir kısmı örneğin 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde kontrgerillanın baskısına uğramışlardır. İlhan Selçuk’a Ziverbey köşkünde işkence yapan bizzat kontrgerilladır. Doğu Perinçek 12 Mart döneminde işkence görmüş, 12 eylül döneminde uzun yıllar yatmıştır. Bu durum, bu insanların darbeci olmadığı anlamına gelmez. İktida mücadelesinde herkes bir takım araçları kullanmak isteyebilir. Kimi darbeyi kullanmak ister, kimi seçim adlı bir aldatmacayı. Bana soracak olursan halkı bastırmak açısından ikisinin arasında çok da önemli bir fark yoktur. Yani “meşru hükümet” diye bir şey yoktur. Hepsi halkın düşmanıdır. Bir kimseyle darbecilik konusunda tartışırım ama darbeci olduğu için onun içeri tıkılmasını istemek saçma bir şeydir. Evet, burjuva hukuku bile sadece teşebbüsü suç sayar. Yani senin savunduğun, “adam darbeciyse içeri atılmalıdır” gibi bir şey oluyor ki, bu mantıkla fikir ileri süren herkesi içeri atabilirsin. örneğin ben darbeci değilim ama ihtilalciyim. Yani bu düzenin bir halk ihtilali yoluyla yıkılmasından yanayım. Yarın öbürsü gün birileri “gel bakalım sen ihtilal yapmayı düşünüyormuşsun” der ve beni içeri alırsa kendin adına hiç sorumluluk duymaz mısın? sevgilerimle.
hiç kimse temiz değil Ulaş…
bu siteyi seviyorum, yazı çok iyi, olması gerektiği gibi ama yorumlara şöyle bir bakınca gülmekten alamadım kendimi 🙂
akp-polis masası her zamanki gibi, dangalak liseli solcu tripleri ayrı bir komik “ne yani kerinçsizleri mi savunacağız”, bir zamanlar şimdi kürt halkının tepesine füze yağdıranları savunuyordun ama? neyse, kısacası pek çok ses ifade olanağı buluyor ama biraz da mizah oluyor 🙂
doğu perinçek’in savunması (tamamı)
http://www.youtube.com/watch?v=1PsPHvgcHl0&feature=player_embedded
bu savunma nedeniyle 16 yıl ceza aldı. 40 yıla kadar cezası isteniyor.
http://www.odatv.com/n.php?n=unlu-gazeteci-hakkinda-yakalama-karari-0805131200