Toplumsal mücadele, mirasyediliği ve keskin konformizmi sırtında taşıyamayacak kadar hassas, duyarlı bir alandır. Ancak polise düşenler, polis işkencesi ile karşı karşıya kalanlar, dışarıda kendileri için gösterilecek bir gramlık bir çabanın bile ne kadar değerli olduğunu bilirler.
Bu yüzden, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın, protestoda bulunan bir genci korumalarının elinden kurtarıp ona konuşma olanağı vermesi karşısında hiç de küçümseyerek burun kıvıracak değilim. Taner Yıldız hangi güdüyle hareket ederse etsin ya da isterse medya önünde “show” yapıyor olsun, bu o kadar önemli değildir. Önemli olan, protesto özgürlüğünün bu noktada kazandığı mevzidir. Bu sözlerime çok sayıda mirasyedi solcudan ve anarşistten büyük itiraz geleceğini biliyorum ama sözümü söylemekten sakınmam.
Meselenin diğer yanına gelecek olursak, Enerji Bakanı’nın müdahalesinin sadece bir “show”dan öteye gitme ihtimalini çok zayıf gördüğümü belirtmeliyim. Neden? Eğer koruma varsa, korumanın zorbalığı da vardır da ondan. Ata binip “deh” dememek olmaz. Atın gitmesini istemiyorsan ona binmeyeceksin de. Eğer TV’de izlemişseniz, korumaların davranışları dikkatinizi çekmiştir. Bakan, Nesimi Eryılmaz adlı protestocu genci yanına oturtmuş; gencin en ufak bir saldırgan tutumu yok ve mikrofondan konuşmaya çalışıyor; korumalar hâlâ bakanı korumak üzere Nesimi’den iskemlesini biraz daha beriye çekmesini istiyorlar çaktırmadan. Aslında korudukları, bakan değil, kendi meslekleridir. Yani, bakanın müdahalesine bozuldukları halde ses çıkaramıyorlar ama müdahaleye rağmen mesleklerini icra etmeye çalışıyorlar. Bu noktada bile bizim bir işlevimiz var demek istiyorlar. Eğer bakan müdahale etmeseydi, kapıdan çıkıldığı anda Nesimi’yi gözaltına alacaklardı zaten. Bu bir mekanizma, refleksleri ve fonksiyonları belli bir mekanizma; eğer bu mekanizmadan hoşlanmıyorsanız kullanmayacaksınız; kullanıyorsanız müdahaleleriniz bir gösteriden öteye gidemeyecektir.
“Tutukla(ştır)mak” başlıklı yazımda, bir yerde parantez açarak işkenceyi ortadan kaldırmanın hem çok kolay, hem de çok zor olduğunu belirtmiş, bunun başka bir yazı konusu olduğunu yazmıştım. Şimdi sırası geldi işte.
Cumhuriyet öncesinden, yani Osmanlı imparatorluğu döneminden bu yana, Cumhuriyet döneminde daha da şiddetlenerek, işkence hiçbir zaman durmaksızın, sistemli bir şekilde devam edegelmiştir ve bugün de Türkiye’nin bütün polis ve jandarma karakollarında, emniyet müdürlüğü mahzenlerinde ve jandarma merkezlerinde işkence sistematik bir şekilde, devlet görevlilerinin ve hükümetlerin izniyle devam etmektedir. Emre Kongar’ın “ulvi bir meslek” olarak gördüğü (Cumhuriyet, 15 Aralık 2011) polislik mesleğini icra edenler, tüm “ulvilikleriyle”, erkek kadın, yaşlı çocuk demeden vatandaşlarımızın üzerine çullanmakta, dövmekte, hakaret etmekte, işkence yapmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda işkencenin yasak olduğu söylenmesine rağmen, anayasa bizzat devletin kendisi tarafından sürekli ihlal edilmektedir.
Elbette bu durum, devletin ve hükümetin zimni onayıyla devam etmektedir, bundan hiç kuşkumuz olmasın. Ayyuka çıkan bazı olayların soruşturulması, sorumluların yargılanması falan elbette zevahiri kurtarma çabasının ürünüdür. Eğer hükümet işkencenin gerçekten durdurulmasını istese bunu bir günde gerçekleştirir. Nasıl mı? İşkence suçlarına ağır cezalar getirir; işkence yapanların meslekten derhal men edileceğine ilişkin bir genelge yayımlar; ve ülkenin tüm karakol, emniyet müdürlüğü ve jandarma merkezlerini sıkı denetim altında tutacak bir müfettişler ağı kurar ve en önemlisi, bunu göstermelik olarak yapmaz, gerçekten hayata geçirir. Bakın görün, müfettişlere bile gerek kalmadan işkence şıp diye kesiliyor mu, kesilmiyor mu. Hiçbir devlet görevlisi, “vatan millet uğruna”, işini kaybetmeyi ve hatta yargılanıp ağır cezalar yemeyi göze alacak kadar aptal da, kahraman da değildir.
Evet ama hiçbir hükümet bunu yapmaz, yapamayacaktır; o yüzden işkenceyi durdurmak zor, hatta imkânsızdır. Hiçbir hükümet kendi bindiği dalı kesmeyi, “insanlık uğruna”, en büyük vurucu gücünü felce uğratmayı ve işlevsiz hale getirmeyi göze alacak kadar aptal da, kahraman da değildir.
Gün Zileli
16 Aralık 2011
(bu yazı, ilk olarak Jiyan sietesinde, 20 aralık 2011 tarihinde yayımlanmıştır)
itiraz edeni dinlemeyip şeytanlaştırıp tutuklayan örneklerin esas olduğunu biliriz.bu örneğin önemi yapılanlardan farklı olması hemen darp edilip gözaltına alınmadan bakanın itirazcıyı dinlemeye çalışmasının olumlu olduğunu gördüğümüz gibi sürekli müdahele edilip darp edilme endişesindeki itirazcı gencin ne ölçüde itirazını söyleyebilip savunabildiğinide görebilmemiz lazımdır.yinede bakan yıldızın davranışı diğer örneklerden daha farklı olup olumluluk içerdiğini söylemeliyiz.asıl diğer bakanın kck,pkk,sınır dışı ve yurt içi siyasi askeri ve hukuki operasyonlara koordineli ve planlı bir şekilde yaptıklarını itiraf edip 90 lar konseptinin kürtleri ve itiraz edenleri imha siyasetinin yeni versiyonunu itiraf eden atalayın konuşmasını tartışmamız devlet-iktidar hegemonyasının süreç yönetim programını anlamamıza yardımı olup alternatif mücadele arayışlarına ufuk açabilirdik
Lenin, Ho-Chi-Minh ve Kim-il-Sung’un cenazeleri kalici biçimde mumyalastirilmis vaziyette cam bir mozolede durmaktadir. En son Kim-Il-Sung’un cenazesinin mumyalastirilmasi için Kuzey Kore hükümeti bir Rus firmasina 1 milyon dolar ödemistir. Simdi ayni masrafin oglu için de yapilip yapilmayacagi tartisilmakta. Konuyla ilgili uzmanlasmis olan Rus firmasi çalisanlari heyecanla Kuzey Kore yetkililerinin kararini bekliyorlar ve son yillarda islerinde daha da mükemmeliyet kazandiklarini iddia ediyorlar.
Tek tanrili dinlere karsi olan komünistlerin firavunlardan esinlenmeleri dikkat çekici. (bizim firavunun piramiti de birgün yerlebir olacak, Insaallah)
Bizim firavunun piramitini sizin mirasçısı olduğunuz parti yapmamış mıydı? Onu korumak için kanun bile çıkartmıştınız?
Ha bir de resminin paralardan kaldırılmasını ağababanız meydanlarda dilinden düşürmüyor bugün bile. Çok şükür bu hata düzeltildi sayenizde.
Bugün yasamakta olurdu, eceliyle ölünce de yerine Seyfulislam Kaddafi geçerdi. Ne buyurdunuz? 21’inci yüzyil 20’inciyi aratacak “mi” (?) Onun için mi Iran’daki velayet-i faki (Türkiye’deki velayet-i haki ile karistirlmasin) koruma ve kollama rejimi atom bombasi yapmak istiyor ve onun için mi Israil’deki köktendinci Yahudi fasizminin atom bombasi zaten var.
Hemen bütün karakollarda kamera var. Şaka değil. Gerçek. Yüzde 99’u da çalışıyor emin olun. Ama hem bazı “özel suçlar” ve “suçlulara” işkence yapılıyor muhtemelen; hem bazı “kaçak”lara öz yumuluyor ya da arada “kaçıyor”.
Fakat, kurumsal ve gelenek halinden çıktı işkence. Yakın çevrenize, bu işle ilgili ilgisi, bilgisi,şahitliği olabileceklere sorun.
Doğrusu onların söyleyeceğidir. Şimdiden kabul ediyorum. Saygılarımla.
Sn Zileli’nin Aydınlıkcı damarı kabarmış.
Sn Perinçek de benzer görüşleri dile getirmişti.
Ama Perinçek savaşıyor,direniyor;Zileli ise savaşımın kıyısından dilek ve temennilerde bulunuyor.
Bakanda biliyo çoocugun biseyler yapamayacafını zaten kendini çevreşeyen korumalrı da yanında konuussunda milletin göü önünde söz hakkı verdik diyelim o argkdas orda yogun güvenlik güçlerin baskısı sonucu konusamadıAnca üniverstielerle konuşmak için kendi egolarını mutlu etmek için böyle konusmalar yapıyorlaryapsan ne olur enerji bakanı dünyamızı zaten enerji zaten katletmiştir.Dünaymız içindee bulundurdugu bu kötü energjiyi birgün sallacaktır.YENİ BİR DÜNYA İÇİN ENERJİNİN TÜM İNSANLARCA ORTAK KULLANCAGIMIZ İNSANLARA ZARAR VERMEDİKÇE TÜKETİCEGİMİZ BİR DÜNYA İÇİN YAŞASIN YAŞASIN DEVRİM YAŞASIN ANARŞİZMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMM
Dünyada çektigimiz zulumleri anlat çektigimiz katlimalraı Rusyada katledilişimiz devrim için binlerce kişinin çektigi zulumu anlat yok adam söz vermişte bu kadar zulumden sonra oda bari acmıstır bi söz vereyim diye bunları anlat zilleli miiletin ne oldu belli olmaya radikal dincimi kemlalist mi ne oldugu belli olmayan dünayımzıı katleden enerji boozuntularınla kafatı takma ZALİMLERE İNAT YAŞASIN AŞK YAŞASIN DEVRİM YAŞASIN ANARŞİ