“Cephecilik” tarihte genellikle hüsranla sonuçlanmış bir sol taktiktir. Cepheciliği en çok anarşistler eleştirir ama kendileri de geçmişte birçok sağ eğilimli cephe içinde yer almışlardır. Biz anarşistler, Marksistleri çok eleştiririz ama bakmayın siz, anarşistlerin kendilerine dönük eleştirelliği de o kadar güçlü değildir. Geçmişimizi eleştirmektense“şanlı” tarihimizle övünüp durmak ve tarihi epeyce kirli olan Marksizmi eleştirmek daha kolayımıza gelir. Oysa tarihte, utanç verici cephe pratiklerimiz vardır. Örneğin anarşistler, Meksika devrimi sırasında, anarko-sendikalistlerin “kızıl milis” güçleri oluşturup, Carranza’nın yanında Zapata’nın güçlerine karşı savaştığını ya bilmezler (bilmemek de anarşistlerin özelliklerinden biridir!) ya da bilseler bile üstünde durmamayı tercih ederler. İspanya İç Savaşı sırasında anarşistlerin utanç verici bir şekilde cumhuriyetçi hükümete katılıp Garcia Oliver’in Adalet Bakanlığı (yani hapishaneler müdürlüğü) yapmasını biraz eleştirir gibi yaparız ama bunu hafiften geçiştirip işin kahramanlık faslına geçmeyi tercih ederiz.
Bugün ise (Türkiye’de) anarşistlerin önemli bir bölümü, siyaset dışı bir konformizmle her türlü cepheleşmeye burun kıvırırlarken, aslında giderek liberal solun (örneğin DSİP’in) bir yan kolu konumuna düştüklerinin farkında değilmiş gibi davranmaktadırlar. Elbette bu sözüm, Gezi mücadelesini başlatan ve sokak çatışmalarının en önünde ikircimsiz mücadele eden anarşist militanlara değil. Daha çok, gedikli anarşistlerden söz ediyorum. Şunu unutmamak gerekir ki, keskinliğin bir ucu da konformizme açılır ve sizi hiç istemediğiniz halde düzen güçlerine, hatta egemen siyasi güce bağlar da farkında bile olmazsınız. Şimdilik, bir kısım gedikli (ya da gediksiz) anarşist arkadaşın, cephe siyasetlerine karşı çıkmak adına (ki bu, haklı olarak anarşizmin önemli ve değerli bir damarıdır), istemeden de olsa fiilen halihazır egemen gücün cephesinde, daha açıkçası liberal sol-AKP cephesinde yer almakta oldukları uyarısında bulunmakla yetineyim.
Dünkü yazımdan sonra facebook’ta dönen tartışmalardan Stalin’in cephe konusunda “usta” olduğu yönünde yanlış yargılar olduğunu fark ettim. Bu tartışma nereden geldi gündeme? “Sol cephe” çağrısının Stalinist TKP’nin klasik taktiği olduğunu yazdığımda birkaç arkadaş bana karşı Stalin’in “cepheci ustalığı”nı ileri sürdüler de… “Sol cephe” meselesine yazının son bölümünde değineceğim ama şu Stalinist cephe “usta”lığına değinmem gerekiyor önce. Tam tersine, tarih, Stalinist cephe taktiklerinin doğurduğu felaketlerle, yenilgilerle ve yıkıntılarla doludur. Kısa bir özetleme yapmak zorundayım.
Stalin’in cephe taktikleri genellikle Sovyetler Birliği içerisinde izlediği sağ ya da “sol” politikalarla bağıntılıdır. 1926-27 yıllarında Stalin, Troçkist sol muhalefete karşı Kamenev-Zinovyev ve Buharin’le birlikte sağ bir çizgi izlediğinden (NEP politikasını sürdürmek adına) dışarıda da Komintern aracılığıyla genellikle sağ bir cephe politikası izliyordu. Bu sağ cephe politikasının en belirgin örnekleri, Çin’de “milli burjuvazinin” temsilcisi olarak değerlendirilen Çan- kay şek’le cephe kurmak, Türkiye’de de keza Kemalistleri desteklemek çizgisiydi. İkisi de felaketle sonuçlandı. Çan kay şek, 1927’de, kendisini destekleyen komünistlere karşı korkunç bir katliama girişti, Türkiye’de de Kemalist iktidar, zaten iyice zayıf olan komünistleri içeri attı. 1930 yılında Stalin içeride sağdan “sol”a çark edip köylülüğe karşı sol adına bir savaşa girişince, komintern de “sol”a döndü ve sosyal demokratları esas düşman ilan etti. Almanya’da faşizmin yükseldiği koşullarda uygulanan bu sol sekter politikanın sonuçta faşizmin iktidara gelmesine yardımcı olduğunu biliyoruz. 1930’ların ortalarında Stalin bu sefer, içerde her türlü sol muhalefeti bastırma politikasına paralel olarak, “faşizme karşı birleşik cephe” sağ cephe taktiğini ve “halk cepheleri” politikasını ortaya attı. Bu cephe politikası, devrimin temel güçlerini bir yana atıyor ve bu sefer burjuvazinin en reaksiyoner güçleriyle ittifaka yöneliyordu. Bu politikanın ilk felaketli sonucu İspanya’da yaşandı. Stalinistler, cumhuriyetçilerin sağcı kesimleriyle, toprak ağalarıyla ve sağ sosyal demokratlarla cephe kurarak İspanya işçi ve köylülerinin, CNT-FAI (anarşistler) ve POUM’un (Devrimci Marksistler) öncülüğünde yürüttüğü devrimi bizzat ezdiler, daha Franko ezmeden önce. Ardından Stalin, Sovyetler Birliği’nde bütün devrimci ve sol muhalefeti ve bu arada kendi bürokrasisini ezmesine paralel olarak, savaşı önlemek ya da geciktirmek adına NAZİ’lerle bir cephe taktiğine girdi ve bu taktik savaşın zamanından bile önce başlamasına yol açmaktan başka bir sonuç vermedi (Hitler, Stalin’le yaptığı saldırmazlık anlaşmasının ertesi günü Polonya’ya saldırarak savaşı başlattı). Bunun ardından, NAZi’ler 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne saldırınca Stalin yeniden eski, “burjuvaziyle ittifak” siyasetine döndü ve savaşın sonunda, batı burjuvazisiyle cephe taktiği uğruna Yunanistan, İtalyan, Fransız, Filipinler vb. devrimlerinin ezilmesine yol açtı. Aynı taktik nedeniyle neredeyse Yugoslav devrimi ve Çin devrimi de ezilecekti ama sağlam bir partizan ve gerilla savaşına dayanan Tito ve Mao zedung, neyse ki fiiliyatta Stalin’in taktiklerine boyun eğmediler ve devrimlerini başarıya ulaştırdılar.
Bu özetin özeti anlatımdan sonra, TKP tarafından örgütlendiği izlenimi edindiğim “Sol Cephe” çağrısına geçebilirim. Bu çağrı, aslında örgütler koalisyonuna bir çağrı olmayıp doğrudan bireylerin çağrısı niteliğinde olduğundan ve AKP diktatörlüğünü hedef aldığından olumlu görülebilir. Öyle sanıyorum ki, bizzat tanıdığım birçok kişi de bu nedenle çağrıya imza atmış bulunuyor. Bununla birlikte, bana öyle geldi ki, bu çağrıyı hazırlayanlar, gerçek bir ittifak yerine, sonuçta TKP’ye güç devşirme peşindedirler. Çağrının, yaklaşan Mart 2014 seçimleriyle bağlantılı olduğu açık olduğu halde bu konuda bir şey söylenmemesi, “önce bireylerin desteğiyle böyle bir güç oluşturalım, seçim ittifaklarına bu güç aracılığıyla gireriz” türü bir kurnazlık izlenimi yarattı bende. Tabii ki, siyasi güçlerin bir takım kurnazlıklarını da sineye çekebiliriz ama seçimlerden ve AKP’ye karşı siyasi güçlerden hiç söz edilmemesi bu kurnazlığın Stalinist bir manüplasyon boyutlarında olduğunu düşündürecek nitelikte. Stalinistler, özellikle sağ cephe taktiklerine girdiklerinde, kendi siyasi varlıklarını geri plana çekmeye ve bir takım “demokratik şahsiyetleri” ön plana sürmeye özen gösterirler. Tecrübemiz olmasa bu tür şeyleri yutmak işten bile değildir ama artık bu saatten sonra bu mümkün değil. Peki, bunu da kabul edelim. Örneğin yaklaşan yerel seçimlerde ne yapacak bu “sol cephe”? Somut hiçbir öneri yok çağrıda. Neden? Çünkü TKP kurmayı ortalığı kollamakta. Oluşan ittifakları kollayacaklar ve kurdukları “sol cephe” ile uygun bir ittifaka ağırlık koyacaklar. Eğer ağırlıklarını, bugün tek mantıki alternatif olan CHP-ÖDP-HDP ittifakından yana koyarlarsa (ki böyle bir ittifakın somutlaşıp somutlaşmayacağı da henüz belli değildir) iyi bir şey yapmış olurlar. Ama bu ağırlığı, örneğin imzacılar arasında adına rastladığım eski arkadaşım Ataol Behramoğlu ve benzerlerinin istedikleri şekilde, CHP-MHP-İP ulusalcı cephesine koyarlarsa işte o zaman kötü. O zaman bu “sol cephe”ye iyi niyetle imza atan birçok insanı hiç de istemedikleri bir cepheleşmeye alet etmiş olmayacaklar mı?
Elbette kurttan korkan ormana girmez ama kurda yem olma ihtimali de az değil. Şimdiden söylemiş olayım.
Gün Zileli
30 Kasım 2013
Sol cephenin sadece önümüzdeki seçim için düşünülmüş bir beraberlik değil solun kendi gücüyle varlık gösterebilmesi için bir arayış olduğu da gözardı edilmemesi gerekir diye düşünüyorum.Teşekkürler.
tamam onu anlayabilirim de, seçimler konusunda hiçbir laf edilmemesi biraz tuhaf değil mi?
Haklısınız.Sanıyorum kuruluş süreci tamamlanana kadar tam olarak seçimler konusundaki fikrini öğrenemicez ama tkp’nin seçim konusunda yaptığı açıklama doğrultusunda ilerliyeceğini düşünüyorum.
Özgürlükçü cepheyi desteklemelerini umalım. Ulusalcıları desteklerlerse felaket. Bu bayrak muhabbeti son zamanlardaki, biraz ürkütücü…
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/cephelesme-83067
tkp dediğin, tıpkı ip-mhp-chp gibi kendine bir iktidar koltuğu bulmak için herşeyi ve herkesi müttefik edinmeye teşne bir makyavelist örgüt… muhalifliği basit bir akp karşıtlığından ibaret. marxistliği de marksizmi iktidar amacına ulaştırmaya en uygun araç saymasından kaynaklı….
geçmişte sbkp nin tüm direktiflerini emir telakki etmesi gene de bir yere kadar anlaşılır görülebilir belki… ama onca kaba bir yenilgiden sonra da hala eskilerin savunusunda ısrar; böylesini hiçbir dinde de göremezsiniz…
ey iktidar arzusu, sen nelere kaadirsin…
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/postmodern-durumlar-ve-cephe-83224
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ender-helvacioglu/bugunun-en-birlestirici-kavrami-sol-83025
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ender-helvacioglu/olumlu-dunya-83375
“en birleştirici kavram” olsa olsa ÖZGÜRLÜK olabilir, sol değil..
Ana aktörlerin, dinci gericilik, ulusalcı sol ve kürt milliyetçiliği olduğu bir ortamda yeni bir cephe, sol bir cephe açmak zorunluluk. Bu işin organizasyonunu TKP yapıyor, bu çok açık. Bunun bir önemi de yok, önemli olan olması gereken. Öncelikle seçimleri içerdiği de açık, bu neden kötü olsun. Stalinizm üzerinden yapılan analizler de artık kabak tadı veriyor, hele de kimsenin biz stalinistiz diye gezmediği bir ortamda..
Peki. Daha sonra yeniden görüşelim.
2014 yerel seçimleri konusundaki ilk yazınız olan “AKP’ye bir seçim yenilgisi yaşatmak” başlıklı yazıdaki önerilerinizi destekliyorum fakat cepheleşme konusunda yazdığınız yazıları çok sorunlu buluyorum. Bunun temel nedenlerini açıklayayım:
* Hem CHP-ÖDP-HDP cephesi olasılığı, hem de CHP-MHP-İP cephesi olasılığı sorunludur; birbirine eşdeğer ölçüde sorunludur. Öncelikle ulusalcı cephenin Birinci Cumhuriyeti restore etme programı, militaristliği, sınıf uzlaşmacılığı, Rusya-Çin emperyalizmine yakınlığı ve şovenist yönelimi kabul edilemez; bu cepheye katılan bir “solcu” özne er ya da geç asimile olur (bu cephedeki kontrgerilla artıklarını ve ülkücü güruhu saymadım bile), bu açıdan hemfikiriz diye tahmin ediyorum. Fakat öte yandan CHP-HDP olası ittifakı da çürük öznelerden oluşmaktadır; bu cephenin CHP’deki bileşeni Kılıçdaroğlu ile çevresindeki TÜSİAD-TESEV güdümlü neoliberal bir zevattır. Bu zevat Fethullahçılar’la ittifak arayan, ABD’ye, NATO’ya, AB’ye, İsrail’e sık sık bağlılıklarını dile getiren, burjuvazi ve emperyalizm açısından kritik aşamalarda hep AKP politikalarına destek veren; kapitalizmle, emperyalizmle ve “Emevi-İslamcılığı” ile bir sorunu olmayan bir kesimdir. Ayrıca bu cephenin HDP ayağı da (ufak-tefek istisnalar hariç) Stalinist-bürokratik yapıdaki örgütlerin “yaşam tarzı ve kimlik muhalefeti” programı etrafında örgütlendiği, Gezi’yi sol-liberalizm kalıbına sokup ehlileştirmeye çalışan bir oluşumdur. Kısacası “ulusalcı cephe” ve “CHP-HDP cephesi” totalde iki ucu boklu değnektir. Geçerken TKP’nin “sol cephesine” de bir çift laf söyleyeyim. Gözlemlediğim kadarıyla TKP’liler; Gezi Ayaklanması’nda HDK/HDP’nin ve ulusalcıların henüz parselleyemediği geniş bir sol kitle içinde güç toplamaya çalışıyorlar. İyi de TKP, emekçilerin önündeki bütün demokratik görevleri “sosyalist iktidar” projesinin gerçekleşeceğini düşündüğü uzak bir geleceğe erteleyen, komüncül inşa projelerine ters bakan Stalinist bir özne olduğu için, Gezi’de açığa çıkan halk dinamiğimin komüncül ve ekolojik eğilimleriyle rezonans tutturamaz. Tuttursa bile bunları geliştiremez. Geliştirse bile buradan AKP diktatörlüğünü yıkabilecek bir toplu-eylem gücü devşiremez.
* Cephecilik her derde deva olan sihirli bir formül değildir. Mücadelede (hatta bunu yerelleri kazanma veya AKP’ye kaybettirme mücadelesi olarak da alabilirsiniz) asıl belirleyici olan, karşı cephenin gücünü (seçmen ve destekçi kitlesi diyelim) mümkün olduğunca azaltmaktır. Muhalif öznelerin bu süreçte yapması gereken temel işler, halka güven veren temiz adaylar çıkarmak, yerellerde halkın somut sorunlarıyla birebir temas etmek, kendileri dışındaki muhalif öznelere ayakbağı olmamak şeklinde olmalıdır. Bu temel ilkelere uymak cepheleşmekten daha faydalı olur.
* Yerel seçimlerde AKP’nin geriletilmesi her ne kadar olumlu kazanımlar sunacak olsa da (bunun ekonomi-politik nedenlerini başka bir yorumumda belirtmiştim) bu bizim temel gündemimizi oluşturmamalıdır. Halihazırdaki muhalif öznelere “nesnel destekçilik” sunmak faydalı olabilir (ki zaten kendi mücadelemizi yürütürken de farkında olmadan diğer muhalif öznelere de olumlu girdiler sağlıyoruz. Örnek: 2011’deki Hopa direnişi); fakat yukarıda değindiğim sorunlu cephelerden herhangi birine “omuz verdiğimiz” zaman asıl gündemimizden koparız ve bu sorunlu öznelerden birinin yedek vurucu gücü haline geliriz.
* Bence asıl yoğunlaşmamız gereken alanlar yerel seçim değil Gezi’yle alakalı olmalıdır: (i) Gezi’de açığa çıkan dinamiğin koordinasyonunu sağlayan yapıların oluşturulması, (ii) Gezi’ye katılan “farklı uluslardan” öznelerin birlikte mücadelesini sağlayacak bir “asgari hedefler” programının oluşturulması, (iii) Yaklaşmakta olan ekonomik krizle birlikte yükselmesi beklenen emekçi hareketi ile Gezi dinamiğini ortaklaştıracak yapıların kurulması, (iv) Gezi’nin Haziran-Temmuz aylarında tam olarak uzanamadığı coğrafyalarda (Kürdistan kentleri ve AKP-Cemaat hegemonyası altındaki “Derin Anadolu” kentleri) AKP-karşıtı politik mücadeleyi arttırmak.
Bence seçimlere ağırlık vermek yerine bu ve benzeri mücadele başlıklarına ağırlık vermeliyiz. Paradoks gibi gözükebilir ama yerel seçimler üzerine enerji harcamak yerine bu başlıklarda enerji harcamak, niyetimizden bağımsız olarak yerel seçimlerde de muhalif öznelere daha olumlu girdiler sağlayacaktır.
Yazdıkların şahsen benim için çok yararlı oldu. Özellikle son bölümde madde belirttiğin noktalara tamamen katılıyorum. Fakat benim yazdıklarımdan bütün enerjimizi bu seçim oyununa verelim gibi bir sonuç çıktıysa düzelteyim. Böyle .bir düşüncem de, niyetim de yok. Esas enerjiyi senin dediğin noktalara vermeye katılıyorum. Bununla birlikte, halkın önündeki çok önemli ve neredeyse ülkedeki gelişmelerin kaderini belirleyecek bir olay karşısında tutum almamak da olacak şey değildir. Bu konuda bir tutumumuz olmalıdır. Bu ne olabilir: a. Boykot; b) sadece yerel temiz adayları desteklemeek ki (ben buna karşı değilim); c. ülke geneline ilişkin boykot dışında bir tavır. işte bu noktada ayrılıyoruz. Ben, iki ucu boklu değnekte bir ucu desteklemekten yanayım. Neden? Çünkü değneğin bütününün boka bulanmaması (yani lağıma düşmemesi) için bir ucun (boklu da olsa) tutulması gerekiyor. Öbür uçtan tutup değneği kurtarmanın olanağı yok bence (yani ulusalcı uç). Kılıçdaroğlu-HDP çizgisiyle (aslında şu somut durumda böyle bir cephe de oluşmuş falan değil) ilgili olarak söyleklerinde önemli ölçüde doğruluk payı olmakla birlikte bu Amerikancılık ya da Tusiad meselesini fazla abartmamak gerekir. Sonuç olarak her iki taraf da Ameriuka’nın başında bulunduğu büyük sermayenin gölgesinde tabii ki. Ama bugünkü noktada gemiazıya almış bir iktidarın geriletilmesi söz konusu ki, bu noktada Ergenekon tutuklamalarında en azılı saldırıları yapan cemaat bile objektif olarak hedeften çıkıp diktatörlüğün karşısındaki güçler tarafında yer alır gibi bir pozisyonda. Bunları söylerken Maocu baş düşman tahlili yapıyor değilim. Ya da düşmanımın düşmanı dostumdur demiyorum ama objektif olarak durum bu. Eşitsiz güçler söz konusu, devrimci halk muhalefetine biraz nefes aldırabilmek için diktatörlüğü geriletecek bütün güçlerden yararlanmamız gerekiyor. Daha açıkçasını söyleyeyim, ABD’nin sesi konumundaki Cengiz Çandar bile şu somut durumda müttefik haline geldi. İşin açıkçası durum bu ve ben iki ucu boklu değneğin sol boklu ucundan kaldırıp çubuğu lağımdan çıkartmaktan yanayım.
Bütün bu kuramsal tartışmalar iyi, hoş ve uzun erimde belki anlamlı da, sol niçin bu kadar pragmatizme ve iş yapabilmeye uzak, bunun üstüne de düşünmek lazım. Hatta düşünmek değil, acilen bir şeyler yapmak lazım. Söylediğimi ilkesizlik ve iş bitiricilik olarak düşünmeyin, ama allah aşkına adım adım gitmek ve ilk etap olan yerel seçimler için çok somut, çok basit 10-15 ilke etrafında bir araya gelmek bu kadar zor mu? Ne olacak o manifestoda: sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre; rant değil kamu odaklı proje ve yönetim, vs. vs. Çok değil, herkesi bağlayacak ve hem iş yapmaya istekliliğimiz ve becerikliliğimiz konusunda turnusol işlevi görecek 10-15 maddelik bir kent anayasası. Önce bunu yapalım, sonra konuşmaya ve tartışmaya ömrümüzün sonuna kadar devam ederiz…..
TKPliler siyasi aktörler içinde solun bulunmamasını bu kadar önemsiyorlarsa, söylesinler adamlarına da işyerlerinde ustabaşı-müdür-korkuluk olmak yerine çalışan sınıf mücadelesini örmek için harekete geçsinler. Kendi çevresine gazete dağıtıp, Nazım’a götürmeye çalışıp, işyerinde hiyerarşinin her dediğine mıy mıy diyenlerden bıktık usandık.
Üst yapının “politika” olduğu iddia edilen gölge oyununda aktör olmak için sınırsız sorumsuz belirsiz ittifaklar goygoyu yerine gerçek güçleri inşa etmek üzere yüzlerini işyerlerine dönsünler. 500 bin oy hayalini unutmadık.
30 yıllık anarşist gün zileli bile TKP’nin hangi kesime meyledeceğinden medet umuyor artık. TKP ne CHP-ÖDP-HDP ittifakına ne de CHP-MHP-İP ulusalcı cephesine katılır. kendi yoluna devam eder. on sene önce de yurtsever cephe’yi kurmuşlardı. bunlar hep politika. TKP kadrolarını hareketli tutmak için ihtiyaç. bu ihtiyacın adı dün yurtsever cepheydi, sonra 500 bin oy çağrısı oldu. bugünse sol cephe. ayrıca sol cephe bildirisinde sadece ataol behramoğlu’nun imzası yok ki. cezmi ersöz de var. bu imzalar sanki çok önemli verilermiş gibi bir de analizini yapıyor gün zileli. seçim zamanı geldiğinde cezmi ersöz kürtlere, ataol da ulusalcı chp-ip’e oy atarlar. TKP ve sol cephe’nin adını bile unuturlar. sol cephe olsun, hdp olsun, ödp’nin birleşik devrimci merkez çağrısı olsun, chp’nin sarıgülü, kırmızıgülü olsun, egemen iktidarın farklı yüzleri sadece. anarşistlerin kendi bağımsız politikalarını ve örgütlülüklerini geliştirmeleri lazımken stalinist eskilerinden medet uman gün zileli’yi anarşistler arasında kimse ciddiye almıyor. sanıyorum gün zileli’yi gözümüzde fazla büyüttük. şu son yazılardan sonra tam bir hayal kırıklığı oldu. gün zileli, 1 mayısta kara bayraklarla anarşist kortejde yürüyen yüzlerce insanı ciddiye almaz da gider elin stalinistleriyle ittifak hesabı yapar.
Güzel bir öneri. Önerim: Bunu hazırlasana. Buradan yayınlayalım. Her şey küçük başlangıçlarla ilerler: Kentler anayasası fikrini tuttum.
Tabii, ben de bilirdim “temiz” kalmasını. Köşeme çekilir otururdum. Hiç kimseden ne bir menfaatim var ne bir beklentim. aklımın erdiğince, gördüğümce doğru olanı anlatmaya çalışıyorum ve bunu yapmaya da devam edeceğim. Steril anarşistlerden değilim. Taşa tutulmayı da göze aldım hayatım boyunca. Ayrıca yazıyı iyi okumamışsın. Gezi’yi başlatan ve en önde mücadele eden anarşist militanları ayırdığımı söylemiştim.
Tamamdır sayın Zileli. Böyle bir “kent anayasası” tartışmasını kendi çevremle (sendika, üniversite) paylaşarak herkesin katkılarını isteyeceğim. Ortaya somut birşeyler çıkınca sizi haberdar ederim.
Abi ilkeler bunlar olabilir.linkte ayrıntılar verilmiştir
kentcevre.politics.ankara.edu.tr/duruSollYerelYonetimProgrami.doc
Solun Yerelde Başarısı için Alternatif Bir Program Önerisi, Mülkiyeliler Birliği’nde Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde gerçekleştirilen bir dizi yuvarlak masa toplantısındaki tartışmalara dayanmaktadır.
Bülent Duru tarafından kaleme alınan metnin henüz başlangıç aşamasında olduğunu, daha kapsamlı ve bütünlüklü çalışmalara tartışma zemini hazırlamak amacı ile hazırlandığını ve katılımcıların tümünün görüşlerini içermediğini belirtmek gerekir.
Toplantı katılımcıları şu isimlerden oluşuyordu:
Örsan Akbulut, Müfit Bayram, Kübra Ceviz, Tuğba Çelebi, Ali Çolak
Bülent Duru, Fikret Gülen, Bilge Kağan Şakacı, Menaf Turan
Rahmi Aşkın Türeli, Ali Ulusoy
—Demokratik ve Katılımcı Bir Yönetimin Kurulması
—Kentsel Rantların Kamuya Kazandırılması
—Hizmetlerin Yerel Yönetim Örgütünce Görülmesi
—Sağlıklı Bir Kentsel Çevre Yaratılması
—Kentsel Düzenin Sağlanması, Sokağın Canlandırılması
—Yaya Öncelikli Bir Ulaşım Sisteminin Kurulması
—Kültürel ve Sanatsal Etkinliklerin Geliştirilmesi
—Barınma Hakkına Erişimin Sağlanması
—Engelliler İçin Özel Politikaların Geliştirilmesi
—Kentsel Düzenlemelerin Kadın Odaklı Olması
Evet ama bunlar sadece başlıklar, kısaca da olsa içlerinin doldurulması gerekiyor. Daha zaman var. Geliştirilebilir.
Daha önceki yazılarda anarşist olarak yapmıyorum bu çağrıları derken, şimdi tarihte anarşistlerin yaptığı yanlış-doğru ittifaklara yapılan vurguyla anarşist camianın bombardımanından biraz olsun korunayım derken, anarşistlerin de kirli çamaşırları var, söyletmeyin beni şimdi çıkışınız, gelinen nokta itibariyle ibretlik. Kenarda oturmamak demek illa ki doğru şeyler yapmak anlamına gelmiyor. Örneğin emperyalist savaş yaşanıyorsa, savaşa karşı faaliyet yerine savaşa dahil olursanız zaten anarşik açıdan ipin ucu kaçmıştır. Sonra ideoloji, ilkeler falan bir boka yaramaz. Sorun şu ya da bu ittifak değil fakat ilkesel olarak anarşizmin reddettiği ve temel önyargılarından biri olan seçim aldatmacasına hangi reel-politik sebeple olursa olsun bir şekilde bulaşılmasıdır. İnsanlar size bunu yakıştıramıyor ve eleştiriyorlar. Sıkışınca taa Meksika’dan falan örnek vermek ayıp olmuş. Seçim denilen bok çukurunu teşhir etmek yerine, insanları, kendilerini hiç de temsil etmeyen, aslında hiç bir söz haklarının olmadığı yapılara desteğe çağırmak, onları seçim denen iğrenç iktidar oyununun bir parçası olarak kullanmaya çalışmak, anarşizmin temel unsuru olan doğrudan demokrasinin reddi ve temsili demokrasinin kabulünü de beraberinde getirir. Dost acı söyler, sevgiler.
Anlamaktan aciz olduğunu görüyorum. Ben tarihteki o örnekleri neden verdim? Birincisi, çok kibirli ve kerameti kendinden menkul Türkiyeli anarşistlere o kadar kibirlenecek bir şey olmadığını ve kendi tarihimize karşı yeterince eleştirel olmadığımızı göstermek için (çünkü Marksistleri amansızca eleştiriyoruz ama kendimizi eleştirmekte noksanız ve bu da anarşist self-kritiki zayıflatıyor. Bu iyi bir şey değil; ikincisi, geçmişteki hataların bugünkü hataların zıddı olduğunu göstermek için. Yani geçmişte (Meksiya ve İspanya’da mesela) teslimeyetçi hatalar yapılmıştı, bugün ise konformizme varan sekter hatalar yapılıyor demek istemiştim. Bu ne eleştiriye tahammülsüzlük kardeşim. Anarşizmin içinden ya da dışından kimse anarşizmin hatalarını ortaya koymayacak mı? Burnunuzdan kıl aldırmıyorsunuz yahu. Bu ne kibir, bu ne tahammülsüzlük. Marksistlere, Stalinistlere falan laf söylüyoruz ama inanın, Stalinistler bile sizden daha tahammüllüler eleştiriye karşı. elbette ben çağrıları anarşizm veya anarşistler adına yapmığyorum, kendi adıma yapıyorum. Ama bu böyle diye tarihimizden olumsuz örneklerin üzerinde durmayacak mıyım yani. Öte yandan ben, anarşist hareket şöyle tutum alsın böyle tutum alsın demiyorum. Ama şu somut durumda (sadece belediye seçimlerine has olarak) oy kullanmanın gerekli olduğunu söylüyorum. Anarşizm din değildir kardeşim. Dindarlar bile sizden daha toleraslıdır. Şu kibirli dilinizi bir yana bırakın önce.
Abi anarşist arkadaşlarla oturup konuşucaz senin önerilerini. Bana kalırsa asıl anarşist tavır parti gözetmeksizin (son ana dek i numara çıkmazsa) AKP’ye çelme takmaktır. Bir kere dışında sandığa gitmemiş biri olarak, oy denen mekanizmaya katılacağımı beyan ediyorm. Bunu da dillerine pelesenk ettikleri gibi anarşistliğime zeval verecek bir tavır olarak görmüyorum. Biz senin yazılarını Gezi zamanında da şimdi de ilgiyle takip ediyoruz. Ankara’dan dayanışmayla.
Unutmuşum yazmayı Sen de herkes gibisin mahlaslı arkadaşın kibrini de oldukça gereksiz buldum. Biraz da okuduğunu anlamasını öneriyorum.
Aczimi mazur görün, ben sizin İngiltere’de yaşadığınız dönemlerdeki naif, etik anarşizminizde kalmıştım da şimdikini pek algılayamadım. Türkiye’deki cepheleşmelere dahil olunca, böyle sağa sola savrulmanız normal galiba. Herkesin yaptıkları kendini bağlar tabii. Akp karşıtlığı üzerinden politika yapacağım derken, bir isyandan güç alıp gelin seçimleri destekleyelim diyecek kadar seçim- iktidar oyununa kendini kaptırmak, eleştireni de bolşevik, dindar falan diye itham etmek, politikacılığınız açısından gerçekten başarılı bir hamle.
Dindar demedim, anarşizm din değildir dedim. ikisi farklı şeyler. Bolşevik de demedim, Stalinistler bile daha tahhümllü dedim. Bunlar da farklı şeyler. Sende biraz algı eksikliği ya da yanlış anlama kusuru var sanırım. İngiltere’de de naif ve etik anarşist değildim, yani senin anladığın anlamda değildim demek istedim. Türkiye’deki cepheleşmelere dahil olmadım, hiçbir siyasi güçle ilişkim yok. Yazdığım her yerde aşağı yukarı sansüre uğradım. Birgün gazetesi de buna dahildir. Bu bakımdan bana ait olmayan şeyleri bana atfetmesen iyi edersin. Beni lüzumsuz açıklamalar yapmak zorunda bırakıyorsun. Gelen seçimleri desteklemek diye bir tutumum yok. “AKP’ye bir seçim yenilgisi Yaşatmak” başlıklı yazıma bakarsan o makaleye şu cümleyle başladığımı göreceksin: “Parlamentoya, genel seçimlere ve oy mekanizmalarına inanmam. Bunları demokrasi ve özgürlükçülükle özdeşleştirmeye güler geçerim. Tam tersine, özellikle bugün, oy denilen şey gerçek özgürlüğün karşısında yer alır. İnsanların kendilerini ezecek ve sömürecek azınlığa ve azınlık diktatörlüğüne onay vermesi ve onları meşrulaştırması anlamına gelir.” Son olaraek politikacı değilim. Dolayısıyla yukarda yazdıklarının hiçbiri gerçekliğe tekabül etmiyor, sadece senin beni görmek istediğin şeyler bunlar.
Birzamanlar devrimcileri basinda ve bildirilerinizde suclayip, sahte solcular, siddetciler, teroristler, gosistler diyerek halki devrimcilerden uzaklasmaya cagiriyordunuz. Simdi de anarsitlerin gecmisteki hatalarini ve temiz olmadiklarini yazarak anarsizm den kitleleri uzaklastiriyorsunuz. Gorev bayagi iyi gidiyor degilmi?
Aslinda size saldirmak niyetinde degilim. Ne yapalim sende kurtulusu secimlerde goruyorsun. Dogal bir durum. Liberterin liberale donusumu soz konusu.
ya usta soylesene secimde siz kazandiniz ne olacak sonra.
daglarda ciceklermi acacak, kuslar ozgurce otecekmi? hayvanlar mutlumu olacak, insanlar kirlarda cicegin , bocegin icinde mutluluk sarkisimi soyliyecek. Tarihimizde sizin gibi iktidarlari oylarla degistirecegiz diyenler oldu. Hatta kamyon dolusu vaatlerde bulunuldu. Simdi de formul ve manifesto yapmaya kalkiyorsunuz. Anlamiyorum sizler elitistler, aydin yazar cizerler her zaman siz konustunuz. Sonuda bizler hep ac ve susuz kaldik. Sol cephe, ulusalcephe, 1.milliyetci cephe, 2. milliyetci cephe derken halk cephesini unuttunuz.
Gun bey seni anliyorum. Kusagin ve arkadaslarin TVler de, gazeteler de, dergiler de , Partiler de, dernekler de, meclis te, vakiflar da, devletin yapi harclarinda yer aliyorlar. Sen onlari siten de , yazilarin da elestiriyordun.
Durusunla yazilarinla , savasinla farkli oldugunu soyliyordun. Sana ne oldu? Eski arkadaslarinin saflarina neden geciyorsun. Devletin guzel gidis hatti icin tasfiyelerde bulunuyorsun. 20 nolu arkadasa hak veriyorum. Sana ne kardesim iktidar savasindan. partilerden, cephelerden, takelerden, kullahlardan.
TV programini izledim. o durus bu durus degil. Yoksa tv de gozukmen gururunu mu oksadi? egon mu cikti? Tv lere bir daha cikmak mi istiyorsun? Tv lerin, gazetelerin tekrar seni cagirmalarini mi istiyorsun?. Cagirilmamaktan mi korkuyorsun? Devleti nasil kurtaririz, diye recetelerinize ihtiyac duyacaklarini mi dusunuyorsunuz?
Senin bunlara hic ihtiyacin yok. Yazar olarak, eski devrimci, ve anarsist olarak kalman bize yeterdi.
evet ben politik anarşistim ama kimseye sistemin efendilerinin düzen partilerine oy verin seviyesinde alçakça tutum içinde olmadım.en özgürlükçü LİBERTER politik alternatif HDK-HDP için bizzat çalışmakmı anarşizme uygundur yoksa senin gi,bi beyaz aydınlık politikası ile asıl alternatifi yok sayıp chp ve MHP ye oy verin çağrışımı anarşizme hangisi uygun birde utanmadan bunu savunmaya çalışıyorsun hiç unutmam KCK tutuklamaları seçilen vekil gaspları için 2 yıl önce BDP kazlıçesşmede irademe dokunma mitingi yapmıştı hemen ülkedeki bütün özgürlükçü dinamikler katılmıştı hiç unutmam tam mitingin orta yerine 50 kişilik düzenli disiplinli korteji ve kara bayrakları ve en önde siyah zemine ‘bütün iktidar ve devletler katildir’ pankartıyla anarşistler girdi hemen yanlarına gidip zileli nerde deyince o da kim o anarşist değilki dediler bende sitesinde yorum yaptığımı utana utan söylemiştim sen,in anarşizmle ne ilgin var sen anarşistsen ben şimendiferim kaç kez dedim kaçkez seni uyardım taş kafamısın nesin bu seviyede milileşmen aslında beyaz aydınlık ve tkp den ne farkın var hatta chp dede siyaset yapabilirsin asıl politika yapmıyorum deyip asıl yaptığın en kötü seviyesiz politika olduğunu hatta anarşizmi kullanıp insanları kandırıp sisteme ve efendilere hizmet etmeye teşvik ettiğini adeta eski efendileri elinden devleti alınanların eski düzen ve devletlerini savunmaya çalıştığını ne zaman anlayacaksın aslında bilerek yapıyorsunda benim gibi fark edip açık edenleri gülüp dalga geçilecek yorum ayağına geçiştirmekten utanmıyormusun sen benden daha fazla anarşist nasıl olabilirsin linki gönderdim izledin gezi ve rojova olmadan devlet-iktidarsız başka bir hayatın inşa edilebileceğinide öğrenebiliriz diyebilen ile sisteme oy verin diyebilen hangisi anarşi anarşizmin yakasından düş anarşistler seni fena düşürür üzülürsün hürriyete baş yazar olursun
Ne zor senin işin. Küçük-büyük örgüt dar kapıcılığı yapmamanı hep hayranlıkla izliyorum. Seni ya çok seven ya da hiç sevmeyen insanlarda gördüğümse şu oluyor: Seni anlayanlar içtenlikle-uzaktan severken, anlamayıp sevmeyenler içtenlikle sevimsizleşebiliyorlar. Yolun açık olsun kahraman şerif, sen o yıldız rozeti en mağrur-en güzel taşıdın.
“Siz kazandınız mı?” Samimimisin, politika mı yapıyorsun bunu sorarken?
dikkat dikkat anarist ask ve devrim sitesinde SANSUR var.
Yanli anlamadiniz SANSAR degil SANSUR var. Ayip degilmi yazilanlari sansurleyip yayinlamiyorsunuz. Siz yayninlamasaniz da, bizler anarsist sitelerde yayinlariz. Herkes erer muradina. Yazi yayinlamakla sayfalar dolmaz 🙂
“Simdi de anarsitlerin gecmisteki hatalarini ve temiz olmadiklarini yazarak anarsizm den kitleleri uzaklastiriyorsunuz.” Vay be bu kadarcık bir eleştiriyi (ki, bu eleştirilerin gerçekliğini inkâr eden bir anarşiste rastlamadım şimdiye kadar) bile anarşizmi karalamak olarak algılayan bir anarşist! Yani dini bütün anarşist.
Bunlar hep paranoyakça vehimler. Benim hiçbir şey istediğim yok. Eğer isteseydim onların hepsini sağlardım, bugün de istesem sağlarım. Bunların benim nezdimde hiçbir değeri yok. Bir devrimci her zaman taşlanmaya göze almalıdır. Bugün de olan budur. Bildiğim gerçekleri söylemekten hiçbir şey vazgeçiremez beni. Eski arkadaşlarımın safına geçmek mi? Güldürme allahaşkına. Onların hepsi açık ya da kapalı AKP saflarındalar. Ben ise sizin taarruzunuza AKP’ye karşı en etkili bildiğim politikaları önerdiğim için uğruyorum.
hem soruyorum hemde politika yapiyorum. Kazanamadik. Cunku sizin gibi abiler bize yol gostermeye kalkti. Bizim kazanmamiz diye birsey yok. Cunku biz diye birsey yok.
Eeee manifestoyu veya secimlerde kemal cephesini destekleyin tezini yayinlamayacakmisiniz?
Tarih yazanlari unutmaz. Tarih yasayanlari unutur.
yok böyle bir şey kardeşim. ne gelirse yayınlanıyor.
neden bahsettiğini anlamadım arkadaş.
ispanya daki devrimde oliver dene sahis bir zamanlar anarsistlerle birlikteydi. yonetim secilince oliver yonetimde yer aldi. Baslari sikisinca kabine ile beraber kactilar. Bu sahisin davranisi anarsizme mal etmek ,tibki stalinin yaptiklarini Marksizm mal etmek gibi oldu. Durriti de oliveri elestiryordu ve kactigi icin de yok saydi. Anarsizmi kisiler belirlemez, herkez kendisini belirler.
Gün Hocam,
Yaklaşan yerel seçimler üzerine düşüncelerinizi ilk yazınızdan itibaren takip etmeye çalıştım. AKP iktidarına anlamlı bir yenilgi yaşatmak adına anarşistlere oy verme çağrısı dışında farklı bir politik açılım önermiyorsunuz gibi geldi bana. Örneğin gerçekleşmesini arzu ettiğiniz bir sol ittifakın ‘içinde’ anarşist bir varoluşu mümkün görüyor musunuz? Yanlış anladıysam kusura bakmayın, böylesine hassas tarihsel bir dönemeçte anarşistleri sadece oluşmasını diledikleri bir sol ittifaka oy veren unsurlar olarak görmek sıkıntılı bir durum yaratmıyor mu?
Tanrı sizi, eğer inanıyorsanız tabi, anarşist takipçilerinizden korusun. Seviye gerçekten korkunç. Sizi mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum, bazı yaklaşımlarınıza katılmadığım oluyor, ama büyük oranda birikiminizden faydalanıyorum. İnanır mısınız yazılarınıza yapılan yorumları şu ana kadar hiç okumadım. Bugün bu yanlışı yaparak, tahammülsüz ruh hallerine dair azımsanmayacak şey deneyimledim. Lütfen şevkiniz kırılmasın, hep diri ve üretken kalın.
Sayin Gün “tarihi epeyce kirli olan Marksizmi” söylemi nasil bi bakis acisidir. Fikirler ve ideolojiler dönemlerinde kirli ve suc islemislerse bu kullanilir. Ama marksizm kendi basina salt bir politik kavram degildir. Hitlerin nazizmi kendi döneminde politik ergumanlariyla birlikte bir suctu, kemalizm keza ayni sekilde kendi döneminde ürettigi fikirler cercevesinde suc islemistir. Oysa marksizm öylesine kirli ad edilecek bir kavram degil. Bugün seninde elestirdigin kapitalizmin tüm ekonomik-politik dinamiklerini ortaya koymus bir karsi ideolojidir. Marksizme kirli derken, cephe siyasetini elestirirken, önceki yazilarinda AKP karsisinda CHP merkezli bir ittifaka sevgiler yolluyorsun. Harbi garip adamsin, Solun cikmazi siyasetligi koyuna abdurrahman celebi muhabbeti. CHP ye sicak mesajlar, HDP gibi henüz yeni siyaset arenasinda ne götürüp ne getirecegi belli olmayan harekete soguk duslar. Ha unuttum HDP icinde sosyalistler var seni rahatsiz ediyorlar, CHP merkezli bir siyaset AKP karsisinda seni daha sevindirir.
Sol cephe çağrısı ile ilgili eleştirinizin-kusura bakmayın ama-iler tutar hiç bir tarafı yok. “Şöyle bir izlenim edindim” ,”bende şu izlenimi uyandırdı” Bunlar ne demek anlamadım. Neye dayanarak böyle izlenimler ediniyorsunuz? Daha cephe kurulmamış, “Seçimlerden söz etmemeleri bende şu izlenimi uyandırdı” diyorsunuz. Seçimlerden söz etseydiler bu sefer de “tamam bunlar yerel seçimler için cephe kuruyorlar” diyecektiniz. “CHP-MHP-İP ittifakına kayarlarsa” mı? Ben gerçekten çok şaşırdım bunları okuyunca. Ben anarşist değilim ama doğrusu çok daha bilgili ve derin bir Gün Zileli’yle karşılaşacağımı sanıyordum. Kurulması tasarlanan sol cephenin MHP gibi bir partiyle ittifak yapabileceğini telaffuz etmek için ya TKP ile ilgili hiç bir şey bilmeme yada kötü niyetli olmak gerek. Yaşım sizden biraz küçük ama 35 yıldır farklı sol siyasi gurupların yazılarını okuyorum. Özellikle son 10 yıldır TKP ile ilgili olarak eleştiri adı altında yapılan dedikoduların haddi hesabı yok. Şimdi TKP’nin, diğer sol gurupların kendisi ile ilgili yazıp çizdiklerine neden cevap verme gereksimi duymadığını daha iyi anlıyorum. Aklı başında bir komünist partinin yapması gerekeni yapıyormuş. Ne diyeyim, olmayan Allah size akıl fikir versin!
Atıyorsun. Garcia Oliver hiçbir yere kaçmış falan değildir ve iyi biur anarşisttir. Örgüt öyle karar aldı diye bakanlığı kabul etmiştir.
ben anarşistlere oy verin demiyorum. Benim önerim zaten oy verecek olanlara.
Bkz: Abel Paz, Halk Silahlanınca, çev: Gün Zileli, Kaos-Yayın Kolektifi ortak yayını
Ne yazık ki, ülkenin kültürel özellikleri aynen ideolojilere yansıyor. Yani Marksizmin başına gelen anarşizmin de başına geliyor. Anarşizmi keskinlik, hotzotçuluk sanan çok sayıda genç insan var. Onlara kızamıyorum bile. 50 yıldır bu işlerin içindeyim. Çok yollardan geçtim, çok taşlandım. Çok yanlış da yaptım. Belki şu an önerdiklerim de yanlıştır, bunu şimdiden bilemem. Sosyal pratik gösterecek. Ama önerilerin yanlışlığından çok daha yanlış olan bağnazlıktır.
Beni sadece aşağıdan halk isyanı sevindirir. CHP’ye hiçbir sempatim yoktur. Fakat şu somut durumda, ulusalcılıktan uzak bir CHP-ÖDP-HDP ittifakına olumlu bakıyorum, AKP’yi geriletmek açısından. AKP’nin geriletilmesi halk isyanının yolunu açacaktır. HDP içinde sosyalistlerin varlığına olumsuz değil, olumlu bakıyorum ayrıca.
Ne yazık ki, geçmişte Marksizm adına epey kötü şeyler yapılmış, devrimci, anarşist, komünist kanı akıtılmıştır. Stalin’in yaptıkları ortadadır. TKP’ye ya da şuna buna karşı bir önyargım yok. Ancak ulusal bayrakları benimseyen bir partinin nereye gitmekte olduğu üzerinde iyi düşünmek gerekir. Sokaktaki ulusal bayraklı gençleri kastetmiyorum. Onlar bir derece anlaşılabilir (bir gösteride, yanıbaşımdaki Türk bayraklı gencin yere “Katil devlet” diye yazdığını görmüştüm). Sözüm, TKP’nin yöneticilerine, Kemal Okuyan’laradır.
bu sadece anarşistler yazdığı bir site değil; ama gene de yazan her anarşist, eleştiri üslubuna özenli olma etiğiyle karşı karşıya olduğunu unutmamalı bence…
anarşist etik, tahakküm suçtur ilkesinden mülhem olarak, “kişilik yapmadan fikrin eleştirisine yoğunlaşma” anlamına gelir, besbelli ki… aksi halde daha önceleri marksizmin bir daha çıkamamak üzere girdiği gibi çıkmaza sapma durumu doğabilir.
gerçi marksizmin proğramatik-hiyerarşik ve otoriter “örgüt” anlayışına karşılık, anarşizmin amaca matuf-geçici-otonom “örgütlenmeler” olarak yapılanabilme esnekliği, bu tehlike karşısında onu “şerbetli” kılıyor olabilir…ama gene de “kültürel” özelliklerin etkisini gözardı edemeyiz, derim.
( yazıda savunulan fikre neden katılmadığımı önceki sayfalarda belirtmiştim., tekrar etmeyeceğim)
Nerden başlamalı?
Komünisti komünist olmayan, sosyalisti sosyalist olmayan, anarşisti anarşist olmayan, solcusu solcu olmayan; buna karşın büyük bir kendini beğenmişlik içinde, kendine bilmem kaçıncı defa “yeni” taktik ve stratejiler belirleyip, ittifak düşleri kuran zavallı Türkiye solu; yeni hezimetlere doğru körlemesine dalıyor susuz bir havuza…
Komünist olamıyorsunuz, sosyalist olamıyorsunuz, anarşist olamıyorsunuz, hatta solcu bile olamıyorsunuz; bari demokrat olmayı öğrenin artık ve demokrasi için o kahrolası ideolijik egolarınızdan kurtulun!
Gün,
Bel altına vurarak düşüncelerini açıklamak huyun olmasa tartışabiliriz belki. Bu laf sokarak doğruyu ben söylerim tavrı, bu üstten maval okuma hali anarşistlere sirayet etmiş bir sol mirastır. Bu geleneğe sahip çıkmaktan vazgeç ey anarşist!
selam Ahmet, ne bel altından söz etmesi, ne laf sokması. Kimseye bir laf etmedim ben. DSİP’in yan kolu haline gelen bazı anarşistlerden söz ettim. Bunları sen de biliyorsundur. Sen neden alındın ki. Hiç de üstten maval okumuş falan değilim. Sadece fikrimi söyledim. O gelenekle bağlarımı yirmi yıl önce kestim ben. Bu bakımdan uyarıların yersiz ve paranoyakça bir alınganlık.
Duritti savas cehpesinden bakanliklari kurtarmak icin dondugunde, iktidardakilerle ve CNT komitesi birlikte oliver coktan savas cephesini, madrid i ve meclisi teketmisti. Zaten meclis olusma asamasinda oliver durriti ile kucuk sorunlar yasiyordu. Durriti oliver hakkindaki dusunceler belliydi. CNT ve FAI icinde cok catlakliklar ve burokrat tiplemeler mevcuttu. Bundan dolayi ispanya daki her olumlu, olumsuz seyler anarsiszme baglanmamalidir. Keza anarsizm tek bir dusunce yani monopol degildir. Oliver ve durriti her konuda ayni dusunmemektedir.
Yine kafadan atmışsın. Garcia Oliver lekesiz bir anarşisttir ve hiçbir zaman kaçmamıştır. Bakan olması ise tamamen CNT-FAI’nin hatasının ürünüdür. Yani kendi iradesiyle bakan olmuş değildir. MKadrid’den kaçmak falan da söz konusu değildir. Oku:
“Bakanlar Kurulu’nun paniği genel bir hal almıştı. Caballero, dokunaklı bir konuşma yaparak Valenciya’ya çekilmeyitavsiye etti. Konfederal Bakanlar (CNT) ilk kez hükümet masasının etrafında oturuyorlardı. Terketmek mi? Ama biz henüz gelmiştik dedi Garcia Oliver kendi kendine. Oliver, CNT’in dört bakanı adına Caballera’ya yanıt verdi: ‘Hükümet Madrid’de kalmalıdır. Her bakan, barikatlarda yaşamını tehlikeye atan bir hükümet delegesi olmalıdır.’ Bütün diğer bakanlar kendilerini ateş hattına sürmek isteyen bu çılgın adama korkuyla baktılar…” (Halk Selahlanınca, s. 403-404
“Kendisine yapılan açıklamalardan tatmin olmayan Durruti, daha fazla bilgi almak üzereCNT Savunma Komitesi’ne gitti. Yoldi de Manzana’yla birlikte III: Serrano Sokağı’na geldi. Orada Eduardo Val, Garcia Oliver ve Federico Montseny vardı.” (s. 415
Görüldüğü gibi anarşist bakanlar Madrid’i terk etmemişlerdir. Garcia Oliver, Durruti’nin ölümünden sonra Barcelodna’ya dönmüştür. Zaten bir yıl süren Caballera hükümeti de sona ermiştir. Oliver, 1939’a kadar Barcelona’da mücadeleyi sürdürmüş, 1939 yılında Franko’nun savaşı kazanması üzerine diğerleriyle birlikte, Fransa’ya iltica etmiş ve 1980 yılında ölmüştür.
28’nolu yorumcunun yaptığı gibi yağ çeken kitleyle bir zaman teselli bulursunuz belki ama siz beğenmeseniz de o hotzotçuların ellerinde büyüyecek özgürlük mücadelesi. 50 senelik deneyim diyorsunuz ya, işte tam da o deneyim sizin zayıf noktanız çünkü deneyim ölü bilgidir, geçmiştir. Gezi’den çıkaracağınız en büyük ders bu olmalıydı. Ama siz oradan güç alıp falanca partiler ittifakını destekleyelim, önemli olan Akp’nin kaybetmesi diyorsunuz. Dağ fare doğuruyor.Yıllarca yazdıklarınızı takip ettik, pek çok şey öğrendik. Şimdi o öğrendiklerimizle bir eleştiri yöneltince, anlayışımız kıt, gerizekalıyız. Ah sizi anlamıyor bu seviyesiz anarşistler diyen yorumculara da tek bir şey söyleyeceğim, nah!
senin bu kafanla özgürlük olsa olacak ki. Önüne geleni özgürlük adına doğrarsın sen be.
gün zileli hocam, gezi’de en önde ikircimsiz çarpışan militan anarşistler sence bu yazına ne tepki vermişlerdir? bir tahmin yürüt lütfen. dsip’e eklemlenen liberal anarşistleri kastetmiyorum, ikircimsiz mücadele eden devrimci anarşistler senin hakkında ne düşünüyorlar sence?
Ben kimseyi doğrayacağımı pek sanmıyorum ama yazdıklarım sizin epey canınızı yakmış ki sürekli hakaretvari yanıtlar veriyorsunuz. Karşıdakini tartışmada yerle bir etmek için karşı koyamadığınız bir arzu duyuyorsunuz, fikir yetmeyince aşağılama..bu tipik eski solcu hastalığından muzdarip olup olmadığınızı bir kere daha düşünün derim.
Toplanıp ortak karar mı aldınız yoksa:)
olur. Düşüneyim. Aynı şeyi Ahmet Kurt da söyledi. Bir noktayı iki kişi birden söylüyorsa, durup üzerinde düşünürüm… Neticeyi sana söylerim daha sonra.
Buradaki cevap niteliğinde söylediklerimi yeniden gözden geçirdim. Bana karşı epeyce haksız saldırılar yapılmış. Cevaplarımda üstten bir tavır yok. Ancak, yine de “kibirli, dini bütün, paranoyakça, atıyorsun” gibi terimlerim fazla kaçmış. Bunları geri alıyorum.
Final, okuyup da sevdiklerimizden olsun:
“Kişi olarak kimseyi suçlamam. Eğer illa suçlanacak bir şey varsa bunun politika lağımı olduğunu iyi bilirim çünkü.”
Gün Zileli
1 Mart 2009
eyvallah
Ispanya da ozelikle barcelona da isgalevlerinde ve cnt li lerle uzun yillar gecirdim.Bir cok eski yeni anarsistler tanidim.
Durriti ile Oliver in arasinda acik ve bazen kapali bir pratiksel ayriliktan dogan, fikir ayriliklari yasanmistir. hatta gizli gruplasmaya kadar gidilmistir. Oliver in adalet bakanligina tesvik edilmesinin nedeni sudur; Durriti ile ayni dusunen arkadaslari , Oliver in dusuncesi ve piratigine daha uygun gormus olduklari icindir ki kabineye girmesini istediler. Bu da anlasiliyor ki anarsist burokrasi, anarsistler tarafindan benimsenmemistir. Kisacasi Oliver i savas cephesin den ve halktan uzaklastirmislar. Golge etme baska ihsan eylemem.
Durruti’nin, hükümete girilmesine muhalefet ettiğine dair bir kanıt yoktur. Efsaneler gerçeklerin yerine geçmesin.
“Sosyalizmi hükümet karşıtlığına indirgemek, sandığa kağıt atıp içinden demokrasi çıkmasını beklemekle eşdeğerdir.Daha da geç olmadan UYAN !” Redhack..
GICIK arkadas yazin bicimin hic hos degil. Nedemek UYAN ve Redhack. Tehdit vari yaziyorsun. Baska yerlere bu sekilde yazarsan yerinde olur. Gun Zileli sitesi ne degil.
Burada anarsistler , ML ler, antifasistler yaziyor. Akbank veya icisleri bakanlik personeli degil
bak arkadaş,bu söylem(tırnak içerisindeki bütün ifade) redhack’e ait..hiç dokunmadım..sadece bu tartışmada bi “gıcıklık” yaptım..sizlere,bizlere uyan demiyorum..Redhack demek ki uyutulduğumuzu düşünüyor..ya biz uyuyoruz ya redhack’i oluşturan yapı aktüeli okuyamıyor ya da sadece ilkesel(!) olarak bunu söylüyorlar..(redhack toplumsal muhalefetin en çok güvendiği yapılardan biri gibi gözüküyor ve bu söylemi dünkü tv açıklamalarında söylediler) velhasılı kelam ayol arkadaş akbank görevlisi gibi hitap edilmişse bunu Redhack yaptı !!
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/cildirtan-diyaloglar-83556
Okuduğum bir bildiri de kendilerini Gün Zileli’nin yoldaşları ( bildirinin içinde böyle kullanmışlar ) ve Anarşistler olarak tanımlayan İzmir’li bir grup kişi, Kronştad konusunda şaka yapan bir DSİP’linin dövülmesini savunuyor, yeri alakasız olabilir ama bu konuda alacağınız tutumu gerçekten merak ettim. Bence faşistçe bir saldırıdır.
http://sosyalsavas.org/2013/12/magduriyet-kampanyasi-baslatan-dsiplilere-hak-ettikleri-cevap/
Sağol yolladığın için,. Ben de duymuştum ama gerçek olduğuna ihtimal vermemiştim, işin esasını öğrenmeye çalışıyordum. Yapılan tam bir rezalettir. Benim ismimi katmaları da öyle. Bu konuda en kısa zamanda bir yazı yazacağım. DSİP’li arkadaşa geçmiş olsun. Bu saldırının anarşizmle hiçbir ilgisi yoktur. Anarşizm, her ne bahane ile olursa olsun, insanlara dayak atılmasını asla savunmaz. Bu, zorbaların yöntemidir ve anarşizm bütün varlığıyla zorbalığın karşısında durur.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/tunc-sipahi/bize-bir-cikis-gerek-83668
Gün zileli her zaman ki gibi meydanı boş bulmuş ve ileri geri yazıyor. Öncelikle (Hitler, Stalin’le yaptığı saldırmazlık anlaşmasının ertesi günü Polonya’ya saldırarak savaşı başlattı)
İşte sizin tarih bilginiz bu kadar nasıl olsa kalem iki kuruş yaz babam yaz!
Yazınız baştan sona yalanlarla her zamanki gibi dolu. Google bile bugün bu konuda yalan söylemiyor!
23 Ağustos 1939 saldırmazlık anlaşmasının günü.
Hitlerin saldırısı ise eylülde oldu!
Önce insanlara yalan söylememeyi öğrenin!!!!!
Ha pardon, düzeltiyorum, bir hafta sonraymış. Yani bu pakt savaşı bir hafta geciktirebilmiş!
15 aralıkta kuruluş toplantısı gerçekleştirecek bir Cepheden seçime dair bir açıklama beklemek ne kadar doğru. Sol Cephe kurulsun mutlaka seçime dair bir şeyler söyler. Ama kurulması, seçimlerin tartışılıp açıklamanın yapılması gerekiyor. Stalinist cephe meselesinde ise tartışmaya girmenin anlamsız olduğunu düşünüyorum. Stalini troçkiste ya da anarşiste sormak biraz saçma olur 🙂
Gün Zileli mesele bir hafta meselesi mi? Şimdi çıkıp Hitlerin Faşizmini neden Stalin’e yüklüyorsunuz? olaylara bakış açınız vasat ve gencecik insanların akıllarını bulandırmaktan başka işiniz yok!
Yukarıda bahsettiğiniz şeylerin hepsi ayrı ayrı konular mesela birlişik cephe taktiği vb. ya o mesele Dimitrov’dan çıkmış öneridir!!! Bunu neden atlıyorsunuz…
Stalin’e düşmanılığız bu kadar da olmasın olacaksa da önce gerçeği anlatın Tarih çarpıtıcılığı yapmayın!!!
Tarih çarpıtıcılığı? Bunu bana değil de Stalin’e söylesen daha iyi olur.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/mete-gonenc/umudumuz-sol-cephe-83823
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/cephe-uzerine-83922
http://haber.sol.org.tr/soldakiler/tkpden-secim-aciklamasi-yerel-secimlerden-solu-guclendirerek-cikacagiz-haberi-83942
Yani makale kısacası, AKP’yi geriletmenin tek yolu TKP’li adaylara oy vermektir demiş oluyor:)
Yani sizin makale de kısacası, AKP’yi geriletmenin tek yolu anarşistlerin CHP’ye oy vermesidir demiş oluyor.
ben anarşistlere oy verin çağrısı yapmıyorum. Kimseye böyle bir şey öneremem. Hele oy sistemine temelden karşı olan anarşistlere hiç. Ben sadece AKP’ye bu seçimde yenilgi yaşatmanın (seçim yoluyla ve sadece yerel seçimlere özel olarak) yolunun her yerde AKP’ye karşı en güçlü adaya oy vermek olduğunu (ki somutta bu, çoğunlukla CHP oluyor) söylüyorum.
ben oy kullanma hakkına sahip olsaydım, eğer seçimi boykot etmeyeceksem, TKP yerine CHP’ye oy verirdim. Çünkü TKP’li adayın AKP’yi yenilgiye uğratması ihtimali yok.
http://haber.sol.org.tr/soldakiler/sol-cephe-yarin-kuruluyor-haberi-84173
“Sol Cephe” ile ilgili bu mesajı vesile ederek Ekşi Sözlük’te konuyla ve benimle ilgili çıkan şu kısa yazıya da buradan cevap vermek isterim:
“anarşist….
sol cephe üzerine bir yazı kaleme almış. öncelikle yazının temeline koyduğu öngörü hatalı. sol cephe seçim odaklı bir proje değil. daha önemli bir meselesi var. haziran direnişi toplum nezninde sol siyasete ciddi bir alan açmıştır. ne derseniz deyin, haziran’da halkın haykırdığı talepler sola dairdi. dolayısı ile bu taleplerin en geniş anlamda örgütlenmesi sol siyasal öznelerin temel görevidir. gelinen duruma bakıldığında belirli merkezler bu sol talepleri liberal siyaset içinde başka merkezler de milliyetçi siyaset içinde eritmeye çalışmaktadır. sol cephe buna karşı çıkmayı niyet etmektedir. çağrı metni oldukça basit bir metin. solcuysan, emekten yanaysan, yurtseversen, aydınlanmadan yanaysan yerin burasıdır diyor. milliyetçiliğe, liberalizme doğrudan cephe almayı hedefliyor. başta da dediğim gibi haziran’da ortaya çıkan enerjiyi örgütlemeyi ve bunu bir yerden sonra yerelliğe taşımayı hedefliyor. dolayısı ile önüne böyle bir vizyon koymuş bir çalışmanın odaklandığı yer belediye seçimleri değildir başka bir şeydir.
çağrıcılara bakarsak, ne derseniz deyin mahmut alınak gibi kürt siyasal hareketinin önemli isimlerinden birisiyle zaman zaman milliyetçilikle suçlanan ataol behramoğlu’nun bu cephenin çağrıcısı olması önemsenmesi gereken bir durumdur. bu işin basit bir imza kampanyasının çok ötesinde bir siyasi mücadele girişimi olduğu düşünüldüğünde örneğin yıllardır aktif siyasetten imtina eden şükran soner, korkut boratav gibi isimlerin de burada yer alması kritiktir.
gelelim işin başka bir boyutuna;
sol cephe gün zileli’nin “vaaz” ettiği çizgiye gelse gün zileli sol cephe’ye mi dahil olacak?
başka bir misal, yine yazısında “vaaz” ettiği ödp-hdp-chp tarafından “özgürlükçü” bir cephe kurulsa gün zileli bu ittifakın içinde mi yer alacak?
cevabın hayır olduğunu biliyoruz.
peki bir anarşistin sol siyaseti kendince dizayn etmeye çalışması veya dizayn demeyelim de sol siyaset için kendince bir kurgu yaratmaya çalışması ne kadar tutarlı bir davranış?
gün zileli burayı okuyorsa kusura bakmasın ama yazdığı yazı umut sarıkaya’nın “kılıçdaroğlu iyi adam lan” karikatürünü anımsatmadı değil.”
http://1.bp.blogspot.com/…cümdeyim kılıçdaroğlu.jpg
paylaş
05.12.2013 02:47 ~ 02:53 cinali
1. Türkçede “vaaz etmek” diye bir sözcük yoktur. Vazetmek vardır ki, ortaya koymak anlamına gelir ve buradaki anlamı da budur.
2. CHP-ÖDP-HDP arasında bir seçim ittifakı kurulsa, bu partilerin herhangi birine üye olmadığım için fiilen yer alamam ama böyle bir ittifakı desteklerim.
3. Bir anarşistin sol siyaset üzerine önerilerde bulunmasında tuhaf olan bir şey yoktur. Solun yönelimi devrimi de yakından ilgilendirdiğinden anarşistlerin solun yönelimi üzerine öneride bulunması son derece doğaldır. Aynı şey, Marksist solun anarşizm üzerine öneriler yapması açısından da geçerlidir. Bu iki radikal akım arasında geçilmez duvarlar yoktur.
4. Son olarak “Sol cephe” üzerine de şunları söylemek isterim: En azından şimdilik bu cephe önerisi örgütsel platformlara değil de bireylere yönelik olduğundan şahsen bana sempatik gelmektedir ve bu haliyle olumlu bulmaktayım. Ancak birincisi Stalinist cephe taktiklerini hatırlatan yanıyla bende güçlü kuşkular yaratmaktadır. Bu cephe önerisi TKP’den gelmiş olmasına ve esasen onun tarafından örgütlenmesine rağmen, son çağrıda da görüldüğü gibi, çağrıcılar arasında örneğin bir Kemal Okuyan’ın imzası neden yoktur? Stalinistler eskiden beri böyle yaparlar. Cephe oluştururken, ünlü aydınları ya da etkiledikleri aydınları öne sürerler ama kendileri bilinçli olarak geri planda dururlar. Bu tür samimiyetsizlikleri doğru bulmuyorum. İkincisi, cephenin yönelimlerinde de sorunlar vardır. “Yurtseverlik” çağrısı bir sorundur örneğin. Bu, ulusalcılarla dirsek temasını sağlamak için ortaya atılan bir slogandır ve yurtsever olmayanları, devrimci Marksistleri, anarşistleri, anti-kapitalist Müslümanları, Kürt siyasal hareketini dışarıda bıraktığı için Haziran-Gezi ruhunu da (onca söz etmesine rağmen) dışarıda bırakmış olmaktadır. Öyle sanıyorum ki, “sol cephe” bir yandan (zayıf da olsa) muhtemel bir CHP-ÖDP-HDP ittifakı ihtimaline, diğer yandan, (yine zayıf da olsa) bir CHP-MHP-İP ittifakı ihtimaline karşı ortaya atılmıştır ve “merkez”de bir yer tutmaya çalışmaktadır. Bu cephe taktiği, 2014 yerel seçimlerinde, ulusalcılardan önemli bir parça, radikal-devrimci kesimden önemli bir parça kopartarak sonuçta TKP’nin değirmenine su taşımayı amaçlamaktadır gibi geliyor bana. Sonuçta, bugünkü haliyle Gezi ruhuna hitap eden bir hali yoktur. Tam tersine.
http://haber.sol.org.tr/soldakiler/sol-cephe-kuruldu-haberi-84209
Yurt sevgisi sadece, insanın (yurdunun da bir parçası olduğu) doğaya duyduğu sevgisi gibi özgürce ifade edilmesi gereken içsel bir duygudur. Bu şekilde bakıldığında yurt sevgisinin yerine, hükümet tarafından sipariş edilen ulus sevgisinin geçirilmesi, doğal bir gelişmenin yerine yapay bir kopyayı geçirmeye benzer.
“Ulusal bilinç” geçmiş yüzyılların dinsel inançlarının yerine geçmiştir ve bugün kültürel gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Yurt sevgisinin soyut bir ulus kavramına duyulan saygı ile hiçbir ortak yanı yoktur. Yurda duyulan sevgi “iktidar arzusu” taşımaz, komşuya yönelik beslenen içi boş ve tehlikeli üstünlük düşüncesinden bağımsızdır, ki bu her türden ulusçuluğun en güçlü karakteristiğidir. Yurda duyulan sevgi, ne pratik politikaya bulaşır, ne de devleti desteklemeyi kendine dert eder.
Kültürel ulusalcılıkta kural olarak aslında hiçbir ortak yanı olmayan iki ayrı duygu ortaya çıkar; çünkü yurt sevgisi “yurtseverlik” değildir, devlet sevgisi değildir, kökünü soyut bir ulus düşüncesinden alan sevgi değildir. İnsanın gençlik yıllarını üzerinde geçirdiği toprak parçasının, onun en temel ve en gerçek duygularına nasıl derin bir şekilde sinmiş olduğunu kanıtlamak için fazla bir çaba gerekmez. Çocukluğun ve ilk-gençliğin etkileri kişinin ruhunda en kalıcı ve dayanıklı izleri bırakan etkilerdir. Yurt bir nevi insanın giysisidir, en içten bir şekilde aşina olduğu kıvrım ve dikişler onunkilerdir. Bu yurt sevgisi/duygusu ilerleyen yıllarda çoktan yıkıntılar altında kalmış bir geçmişe dönük hissedilen hasreti doğurur ve romantiklerin o geçmişi öyle derin bir şekilde sevmesine yol açan da budur.