Allah-free revolution

Express Dergisi- 117. Sayısı, Şubat-2011, Giriş yazısı

Meram 117: Mısır ve Ötesi

Mısır’da ne oldu oluyor, olacak? Atış serbest. Tarihin seyrinin değiştiği anlarda böyle olması kaçınılmaz. Herkes meşrebine göre tahlil ediyor, tahmin yapıyor. Biz de geri kalmayalım. Ama önce gelin şunun tadını çıkaralım. Ne güzel 18 gündü o.

Beyaz Saray’ın hali çok eğlenceliydi, keza öteki demokrasi mabedlerinin de. Mübarek renkten benzerleriyse ayrı âlemdi. Şahika, mollalardan geldi: “Mısır’da 1979 İran devrimi yaşanıyor.”

AKP kurmayları da hiç fena değildi. En başta Erdoğan tabii. “Kefenin cebi yok”tan girdi, “halkın sesine kulak vermek”ten çıktı. Ama bu vaazı, Mısır’ın ayağa kalkmasından üç gün sonra ve Obama’yla yaptığı “teati” sonrasında verdi.

Tarihin azizliği, tam da o günde sendikalar ve demokratik kitle örgütleri, çalışanları şah-mat edecek torba yasayı protesto etmek için sokaklara dökülmüştü. Ve aynı gün, Avrupa iş kazası ve işçi ölümü şampiyonu Türkiye, siciline bir facia daha ekledi. Ankara-Ostim’de, uzmanların çok önceden haber verdiği patlamalar oldu, onlarca işçi hayatını kaybetti. Azizlikler bu kadarla da kalmadı. Ordunun muvazzaf kurmaylarından yüzde 10’u tutuklandı; Mad dergisinin düşman kardeşleri “Spy vs. Spy” (Casus Casusa Karşı) karelerini aratmayan “komplo-karşı komplo” gündemi tavan yaptı. Kıbrıs hepsinin üstüne tüy dikti. AKP sözcüleri, Mübarek-Ömer Süleyman makamından çalmaya başladı. Uzayıp gidecek bir liste… Ve bütün bunların ortasında, “Mısır’a Türkiye modeli” edebiyatı zuhur etti. Hangi Türkiye? Bu soruyu iktidarın akıl hocaları “eski Türkiye” / “yeni Türkiye” ayrımıyla cevapladı. “Eski Türkiye”, ordu vesayetiydi, “yeni”si “ileri demokrasi”. Malum, “yeni”nin motoru “otantik burjuvazi”. Geçenlerde TV’de o sınıfı temsilen MÜSİAD eski başkanı Erol Yarar’la Has Parti’nin başkan yardımcısı Mehmet Bekâroğlu “otantik burjuvazi”yle devlet-hükümet ilişkisini tartışırken gelip tıkandıkları yer “insanın fıtratı”ydı. Yarar’a göre o fıtrat, otantik veya değil, burjuvazinin fıtratıydı, kanıtı Muhammed’di. Bekâroğlu itiraz ediyordu, onun kanıtı da Muhammed’di… Evet, hangi Türkiye, hangi burjuvazi, hangi Muhammed? Ama konumuz Türkiye değil, Mısır. Mısır’da ne oldu, Mısır’da olanlar Mağrip’ten Asya içlerine, Türkiye dâhil pek çok ülke için model olabilir mi?

Ayaklanmanın ilk günlerinde BBC’nin mikrofon uzattığı genç bir gazeteci, hadiseyi şu cümleyle özetledi: “This is Allah-free revolution!” (Bu, Allah’sız devrim- “sugar free” kalıbındaki “şekersiz” misali, içinde Allah olmayan devrim.)

Peki, bu “devrim”in içinde ne var? Kapak fotoğrafımızdaki gibi, ekmek var bir defa. Ve 18 gün boyunca ekrana yansıyan yüzlerce yüzde öfkeyle coşkuyu buluşturan özgürlük arzusu, Nazım’ın deyişiyle “hürriyet duygusu”.

O yüz ifadeleri başka zamanlardan, başka yerlerden tanıdığımız “devrim anı” ifadeleri.

Devrim cazip bir kelime, gelişi güzel kullanıma müsait. Zaaf değil, aksine; üzerinde düşünmeye sevk ediyor zira. Ve her kavram gibi, onun da bir tanımı, tarifi var. Mısır’da olanların siyasal bir kavram olarak “devrime” tekabül ettiğini söyleme cazibeye esaret olur.

Ama Mısırlı gazetecinin “This is Allah-free revolution” demesi boşuna değil. Mısır’da kelimenin gelişigüzel kullanımının ötesinde bir “devrim” yaşanıyor. Onun için o “devrim anı” ifadeleri var insanların yüzünde. Siyasal devrimden daha geniş bir şeyi, siyasal devrimlerin anası olan zihinsel-ruhsal dönüşümü imliyor “Tahrir devrimi”.

“Başka zamanlardan, başka yerlerden tanık olduğumuz” dedik: 1979’un Tahran’ı ve Gdansk’ı… 1989’un Berlin’i, Varşova’sı, Bükreş’i… Her biri, “kitlelerin tarih sahnesine çıkmaları”ydı. 2011’in Kahire’sinde de öyle oldu. 1979’daki iki devrimle “Tahrir devrimi” arasında çok önemli bir benzerlik var. 1979’dakiler yeni bir çağ açmıştı, 2011’deki de öyle yapıyor.

“Kısa yüzyıl” deniyor 20. yüzyıla, 1989’da sona erdiği varsayılarak. Bize kalırsa, 1979’da kapandı o asır. Kapanan bir asır değil, bir çağdı: “Modern”in sonuydu. Fitili “68 Mayıs”ı yakmıştı. Cohn-Bendit’in o ünlü fotoğrafı, Godard’ın deyişiyle “âleme meydan okuyan tebessüm”, modernin sonunu ilan ediyordu.

Neyin başladığını görmek için 1979’u beklemek gerekti. 1969 “dünyanın en erotik yılı” ise, 1979 yakın tarihin en ideolojik yılıydı. İngiltere’de Thatcher’la birlikte iktidara gelen neoliberalizm, okyanusun öte kıyısındaki “Reaganomics”i içererek dünya sathına yayılmaya başlamıştı. Okullardaki süt saatini kaldırdığı için “Thatcher The Milk Snatcher” (Süt Hırsızı) diye de anılan “Demir Leydi”, yeni çağı şöyle anons etmişti: “Toplum diye bir şey yoktur, sadece birey vardır.” Haliyle kamusal olan her şey özelleştirilecekti. Polonya’da ise işçiler “işçi devleti”ne karşı ayaklandı. “Modern sosyalizm” umut vaat edemez oldu. On yıl içinde önce Doğu Bloku çöktü, ardından Sovyetler Birliği çözüldü ve dağıldı.

Ama postmodern başlama vuruşunu İran devrimi yaptı. Devrimin tanığı Polonyalı yazar Ryzard Kapuscinski, süreci mealen şöyle tarif ediyordu. “Halk uzamdan kovulmuştu. Zamana yöneldiler. Gelecek, ‘ilerleme’ onlara bir şey vaat etmiyordu, geçmişe gittiler.”

İran dini tarihinde, Batı toplumları iktisadi tarihlerinde yola çıktı. Biri dindaşlarına model olacak bir devlete, diğeri küresel model olacak 19. yüzyıl kapitalizmine vardı. İkisi de bu yolculukta metafiziği “çağırma”ya mecburdu. Elbette kadim inançlara taze yorumlar getirmişlerdi; 20. yüzyılın sonundaydık, “new age” zamanında. On yıl sonra “tarihin sonu” ilan edilecekti. Ötesi yoktu. 19. yüzyıl kapitalizmi, artı iman. Sadece kitaba, peygambere değil, her nevi metafiziğe iman.

“Tahrir devrimi” işte o çağı kapatıyor. Siyasal olarak değil, zihinsel-ruhsal olarak. Bu dönüşümün failleri ne “modern” siyasal araçlar ne de “postmodern” akıllar. İnsanın yeni bir dili öğrenmeye başladığında anadiline çevirmesi gibi, reel politik uzmanları da yeniyi eskiye tercüme etmeye çalışıyor. Oysa otuz küsur yıldır hüküm süren o dilin yapısında, dağarcığında olmayan bir şey doğdu Tahrir meydanında.

Madem atış serbest, “Tahrir devrimi”nin tadını çıkaranlar olarak, bir kehanet de biz yapalım. Slavoj Zizek’in hatırlattığı Mao sözüyle başlayalım: “Gökkubbenin altına kaos var. Vaziyet mükemmel.” Ve ekleyelim: Mağrip’ten Asya içlerine uzanan coğrafyada, hatta onun ötesinde yeni bir çağ başlıyor. “This is Allah-free revolution.”

What's your reaction?

Excited
0
Happy
0
In Love
0
Not Sure
0
Silly
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

Fikret Başkaya / T.C.’yi Nasıl Bilirsiniz?

“ Amicus Plato, sed magis amica veritas” (‘Eflatun’u severim ama, gerçeği daha çok severim’) anlamına gelen Latin atasözü… “Siyasal iktidar denen şey, bir sınıfın başka bir sınıfı ezmekte kullandığı örgütlü güçten başka bir şey değildir”.                                                                                                Friedrich Engels T.C . ...

Fikret Başkaya / Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Türkiye Solu…

“Bir başkasını ezen ulus özgür olamaz”. Karl Marx “Her türlü sağlam ve özgür gelişmenin temel koşulu ulusal kölelikten kurtulmaktır” F. Engels Bidayetten itibaren Türkiye sol hareketi Kürt sorununa dair tutarlı bir yaklaşıma sahip olmadı… Elbette istisnalar var ama “istisnalar kuralı ...

Fikret Başkaya / Alaturka ‘Çitleme’…

‘Çitleme’ İngilizce ‘enclosure’un’ karşılığı. Kabak çekirdeği çitlemek değil… İngiltere’de XVI’ıncı yüzyılın başında müşterekler kapsamında olan tarlalar, otlaklar, su kaynakları, yaylalar, ormanlar, parklar, ortak yaşam alanları… yeni yetme kapitalistler, büyük tüccarlar tarafından çitlerle çevrilerek, özel mülk kategorisine indirgeniyor, oralarda yaşayan insanlar ...

4 Comments

  1. Sevgili Gün Zileli…
    Rastgele tararken blogları karşılaştığım mekânınızı ,Ümit siz bir Zileli olmama ümidiyle okudum.Ve fevkalâde beğendim.Gün ün ortasından konuşulan her kelâm,idrâk dünyamıza bir pencere açar ve açtı…

    Bahse konu olan üstteki yazı ise , ilk etapta sağcı , islamcı kimliğimden arınmış olma azmime inat tüylerimi diken diken etsede ; neticede bir reel-politik analizi olma hasebiyle önemsediğimiz ve düşünmemize sebeb olan bir yazı idi. Ekmeği ya da hürriyeti olmayanların Allah inancı ne menem bir şeydir meraka mucip bir durum.Malümunuz,” Yoksulluk bir kapıdan girince , din öbür kapıdan çıkar.” diyen bir dinin müntesipleri için bu düstur ne ifade eder hakikaten izaha muhtaç bir durum.

    Hasılı Allah sız bir devrim ile , devrimi olmayan bir Allah inancının bu coğrafyada ki izdüşümü dün ne idi bugün neye tekabül ediyor. Her hâl-ü kârda Allah inancını iptal etti ise bu coğrafya afyon olan din hangisi ? Her kul kendi putunu yapıp , kendi tapıyor ise ; ekmek , hürriyet , onur …bunlarda birer put mu ? Kıymetdâr olan insan mı , isyan mı ?

  2. Perinçek disarda olsaydi:
    3 ay öncesinden baslayarak ulusalci gruplarla, BDP-PKK yanlisi gruplar arasinda bir gerilim baslatilirdi. “Aydinlik” manset atardi: “ABD ajanlarina meydanlari dar edelim” gibi mesela. öteki tarafta Ahmet Sik, Nedim Sener gibi holdingçi gazetecilerin de yardimiyla “kiralim ulusalci zinciri” seklinde yayinlar yapilirdi. Gün Zileli hangi tarafa çanak tutardi onu bilemem, rüzgarin estigi yöne göre. Daha sonra kalabalik hinca hinç meydani doldurmusken, mesela bugün oldugu gibi Atatürk heykeline Apo posteri asan bir PKK’li çocuk uzaktan bir yerden bir sniperin açtigi atesle vurulurdu. Bu arada kalabalikta panik yasanip 15-20 kisi ölürdü. Iste size yeni bir 1.5.1977. Ama olmadi, maalesef Sayin Gün Zileli bu kez basaramadiniz, çünkü beyniniz içerde, tüm çabaniz içerdeki derin devlet çetelerini ve onlarin ajanlarini çikarmak, çok sevdiginiz Kiliçdaroglu yine çok sevdiginiz MHP ile koalisyon ile iktidara gelirse ilk isi çeteleri serbest birakmak olur, ondan sonra ilk 1 Mayis’da yine 50 kisi ölür, siz de mutlu olursunuz, ama bu memlekette çeteleri ve ajanlari mutlu etmeyecegiz, haberiniz olsun.

  3. etmemeniz güzelde…
    merkımı bağışlayın ama kim olarak etmeyeceksiniz…

  4. Baris ve bayram havasi içinde, Türkçe, Kürtçe, Lazca, Ermenice sarki söylenip halay çekilen ve her türlü talep ve hayalin dile getirildigi özgür Taksim’i yaratan sessiz çogunlugun bir ferdi olarak…
    Not: Sakin azgin azinliktan kimse “direndik, kazandik” demesin, maalesef malum sol özgürlüklerin elde edilmesinde lokomotif degil engel oldu, mania oldu, provokasyonlariyla özgürlük düsmanlarina hizmet etti, dilerim ki akillansinlar ki onlar da gerçegi görecek tabii.

Comments are closed.

More in:Duyurular

Mehmet Emin Yıldırım / Taşrada ‘Milli Edebiyat’la Uğraşmak

De Gids. Jaargang 169 (2006)– [tijdschrift] Gids, De– Auteursrechtelijk beschermd VORIGE VOLGENDE Geçenlerde kaybettiğimiz Mehmet Emin Yıldırım’ın Hollanda Dijital Kütüphanesinde 2006 tarihinde Hollandaca yayınlanan yazısının Türkçesini burada yeniden yayınlıyoruz. Bu vesileyle Mehmet Emin Yıldırım’ı sevgiyle anıyoruz. Juul Hondius Over dit hoofdstuk/artikelAUTEURSJuul HondiusMehmet Emin ...

Fikret Başkaya / Terörü ve Teröristi Nasıl Bilirsiniz? (1)

                                               “Bu insanlığın bir parçası olmaktan utanıyorum”                                                                        Ramallah’lı (Filistin) bir kadın Aslında yazının başlığı, “Neyin terör, kimin terörist olduğuna kim karar veriyor” da olabilirdi…  7 Ekim’den beri Filistin’de yaşananlar, ‘Batı Medeniyeti’, ‘Uluslararası Toplum’ denilen hakkında biraz kafa yormayı gerektirmiyor ...

Fikret Başkaya / “Muasır Medeniyeti yakalayıp üstüne çıkmaktan” “Türkiye Yüzyılı’na”… Bir iflasın kısa öyküsü…

“Bir toplumsal formasyonun başarısı düne göre bugün neye sahip olduğuyla değil, fakat karşı kaşıya olduğu sorunları çözebilme yeteneğiyle ölçülür”. (1) “Muasır Medeniyet” denilen 500 yıldır Dünya’nın geri kalanını sömüren, yağmalayan, talan eden kolonyalist, emperyalist, kapitalist Batı’dır… Batı ile dünyanın geri ...