1930’larda, Almanya’da ve İspanya’da da devrimle faşizm böyle karşı karşıya gelmişti. Ya devrim ya faşizm. Aradaki bütün güçler ya devrimin ya da faşizmin bileşeni haline gelmişti.
Bugün Türkiye’de de, benzer bir şekilde devrimle faşizm karşı karşıya gelmiş, daha amiyane bir tabirle kafa kafaya tokuşmuştur.
İlk hamleyi devrim, Gezi Parkıyla yaptı ve faşizme esaslı bir darbe indirdi. Faşizm, yaklaşık iki hafta boyunca bu darbe karşısında şaşaladı, bocaladı, esasen büyük kentlerin egemen kültür merkezlerinden yükselen muazzam bir kitlesel volkanla nasıl baş edeceğini kara kara düşündü, hokkabaz valisini alana sürerek “ıhlamur kokuları”, “sevgili gençler” aldatmacalarına girişti ve en sonunda 15 Haziran’da Gezi Parkı’na saldırarak darbeyi indirdi. Darbe, alışıldığı gibi, her zaman bir askerî darbe değildir. Bu AKP hükümeti tarafından yapılmış bir hükümet darbesidir. Darbeye büyük kentlerin egemen kültür merkezleri meydanlarda, sokaklarda, sokak aralarında çetin bir kitlesel direnişle cevap verdi. Bugün genel grev var. Ama devrimin faşist hükümet darbesine ikinci bir büyük dalgayla cevabı bundan sonraki günlerde, belki de daha uzun vadeye yayılarak gelecektir.
Faşist darbe, tek kişi diktatörlüğünü de fiilen ilan etmiş bulunmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın, faşist darbenin tabanını oluşturan kendi mütedeyyin kitlesine Kazlıçeşme’de yaptığı konuşma aynı zamanda bu tek kişi diktatörlüğünün ilanıdır. Ama fiilen yapılanlar daha önemlidir. Beyaz önlüklü gönüllü sağlıkçı ve doktorların kelepçelenerek götürülmesi faşist darbenin ilk görüntüleridir. Gözaltına alınanların kayda geçirilmeyip, Arjantin darbesinde olduğu gibi, bilinmeyen yerlerde, polis otobüslerinde tutularak dövülmeleri de öyle. Otellerin basılarak insanların çoluk çocuk denmeden gaza boğulmaları da öyle. Kızılay’da Ethem Sarısülük’ün cenazesine saldırılması da öyle. Sivil paramiliter güçlerin ellerinde kasap bıçakları ve şişlerle sokağa salınıp direnişçi avına çıkmaları da öyle. CHP’li milletvekillerinin copla dövülmesi de öyle. Ve daha yüzlerce, binlerce görüntü. Çok net bir şekilde saptayalım. 15 Haziran faşist darbesiyle artık yasal haklar denen şey de iptal edilmiş bulunmaktadır. Fiilen parlamentonun da artık faşist darbenin meşruiyet organı olmaktan başka bir işlevi yoktur. Bu parlamento, Hitler’in Reischtag’ından farksızdır artık.
Bu devrim, ne bir sosyalist ya da proleter devrimi, ne bir ulusal ya da milli demokratik devrim, ne bir anarşist devrimdir. Bu devrim, belki de tarihte örneği görülmemiş bir kültürel devrimdir. Büyük kentlerin egemen kültür merkezlerinde yaşayan halk, neoliberal İslamcı hükümetin yürürlüğe koyduğu İslamcı hayat tarzına karşı kendi kültürünü ve hayat tarzını savunmak üzere ayağa kalkmış ve bir kültürel devrim başlatmıştır. Bu kültürel devrim içinde çok çeşitli bileşenleri barındırmaktadır. Bir taraftaki en sivri ucunda, Atatürk devrini özlemle anan ve İslam ideolojisinin etkisi altındaki, kültürel bakımdan bir hayli geri kitlelere küçümsemeyle bakan beyaz Türk ideolojisi vardır, diğer sivri ucunda, neoliberalizmin hizmetindeki, düzen yanlısı pasif İslama karşı, devrimci İslam bayrağını yükselten anti-kapitalist Müslümanlar bulunmaktadır.
Kürtler bu kültürel devrim karşısında bocalamaktadırlar. Büyük kentlerin kültürel havasını solumuş Kürt gençleri ve devrimcileri, doğal olarak, her zamanki isyancılıklarıyla kültürel devrimin saflarında çarpışmaktadırlar. Büyük kentlerin varoşlarında, Kürtlükleri nedeniyle dışlanmış Kürt halk kitleleri, bir yandan devlet karşıtı güdüleri nedeniyle devletle çatışanlara sempatiyle bakmakta ama bir yandan da kültürel devrimin içindeki güçlü ulusalcı eğilimin eski devlet sembollerini yükseltmesi karşısında harekete katılmakta tereddüt göstermektedirler. Tabii Kürt siyasal hareketinin bocalayan tutumunun ve büyük kentlerin büyük kültür merkezlerinin dışlanmış bu Kürt kitlelerini içine alamamasının rolünü de görmek gerekir.
Sendikalar ve kitle örgütleri bugün genel grev ilan ettiler. Sonucu göreceğiz ama açık söyleyeyim, şu aşamada işçi sınıfından çok umutlu değilim. Bugünkü işçi sınıfıyla 15-16 Haziran’ın işçi sınıfı arasında büyük fark var. AKP’nin, pasif kitlelere dayanan karşı-devrimi, işçi sınıfının pasifleştirilmesiyle bir rezonans içinde gibi görünüyor. Taksim Meydanı’nı temizleyen temizlik işçilerini görmek, işçi sınıfı adına bir utanç olmalı. Ayrıca 12 Eylül’den bu yana sendikaların ve kitle örgütlerinin ruhu öldürüldü, içi boşaltıldı ve adeta marjinalize edildi. Umarım bugün bu saptamalarımın hepsi yanlış çıkar ve işçiler büyük bir ayağa kalkışla beni yalanlar.
Kitlesel bir devrim, faşist darbe günü, kendi çoğulcu mekanizmalarıyla alınan, Gezi’de direnmeye devam kararında görüldüğü gibi politik taktiklerden, geri çekilme stratejilerinden falan uzaktır, bu tür taktiksel şeylere kafası basmaz. Bu yüzden “doğru eylem nedir” nasihatlarına ya da örgütsel aklıselim çağrılarına kulağı sağırdır. O kendi bildiği yolda ilerler ve nitekim de öyle oldu. Aklıselimi reddederek faşizmle doğrudan çatışma yolunu seçti. Bundan sonra da böyle gidecektir.
Bütün bireyleriyle yaşam tarzını savunmak için iyice aktifleşen ve neoliberalizmin hizmetindeki pasif İslam kültürüne karşı üstünlüğünü Taksim Meydanı’nda piyano tuşlarından yayılan notalarla ezici bir şekilde ilan eden Devrimle, dünkü AKP mitinginde gördüğümüz, “Erdoğan’ın götünün kılı” olduğunu söyleyecek kadar pasifleştirilmiş yığının desteğindeki faşizm arasındaki zorlu savaş bugün dengededir. Şimdi hamle sırası devrimdedir. Devrimin ikinci büyük dalgası geliyor.
Gün Zileli
17 Haziran 2013
Sendikaların genel grev kararı alması gecikmiş ama yerinde bir karardır,bu eylemin toplumsal karşılığını hep birlikte göreceğiz.Üretimden gelen gücün kullanılması ve halk hareketinin yaygınlaşması zalimleri daha da şaşkına çevirecektir.15-16 Haziran 2013 jandarmanın da desteğiyle AKP’nin bir polis devletini ilan ettiği ve birçok bölgede fiilen sıkıyönetim uyguladığı bir darbe olarak tarihe geçecektir.Ayrıca satırlı,bıçaklı ve polis desteğindeki ‘sivil’ paramiliter güçlerin meydanlara dökülmesi bir iç savaş hazırlığının göstergeleridir.
saldırı beklediğimden önce gerçekleşti, yanıldım.
bu günkü yazı kürt hareketi için biraz erken bir yorum olmuş. bari öcalanın çağrısı üzerine amedde yapılmakta olan “kuzey kürdistan birlik ve çözüm” konferansının sonuç bildirgesinin açıklanması beklenseydi.
kürt hareketinin ve onunla büyük ölçüde bütünleşmiş halkının kürdistani diğer etnik, cins, kültür, inanç vb gruplarla bir arada mücadele imkanlarını oluşturmaya çabaladığı bir süreçte bu direnişe bigane kalması akla ziyan bir iş olur.
şahsen konferansın, sürecin desteklenmesi ve mücadelede birlikteliğin sağlanması için çağrı beklediğimi ifade ediyorum.
çağrısını olacak, düzeltiyorum.
Dünya devrim tarihinde bedel ödediği, ivme kazandığı halde başarısız olan onlarca hareket vardır. Kürt siyasi hareketi de Öcalanın iki dudağı arasına hapsolmanın bedelini ödemektedir. Lider kültü her zaman geriletir. Şu an mevcut duruma baktığımız zaman, Kürt hareketinin 30 yıldır savaştığı devlete karşı, tarihindeki en büyük ayaklanma çıkmıştır. Kürt hareketi kendi özgücüyle yüklense devleti çatırdatacaktır. Ama iki dudağın arasına hapsolduğu için ve AKP’nin müslüman sempatisi vs. nedeniyle hareket edememektedir. Bütün dünyaya öğreten bu isyan dalgası ivme kazanmışken şu anda BDP diye bir parti kalmamıştır. Dünya Devrim tarihi bunları yazıyor arkadaşlar.
Kürd Ulusal Konferansı sonuç bildirgesini okudum.21 gündür sürdürülen ve dünyayı sarsan direnişle ilgili tek bir kelimeye ne yazık ki rastlayamadım.Yüzünü Türkiye halklarına değil orta doğuya dönmüş bir kürd hareketi bütün umudunu barış sürecine ve Öcalan’ın iradesine teslim etmiş durumda.Aksi bir durumda ne olacağına ve ne yapılması gerektiğine dair bir öngörü de yok. Öcalan’ın Taksim direnişini selamlamasından bile çok geride kalan sonuç bildirgesini eleştirmek ve ezilen kürd ve türk halklarının kardeşliğine ve birlikte mücadeleye vurgu yapmak gerekir diye düşünüyorum.
kürdlerde öncülügünü müslümanlarin yaptigi kesim bastan beri katilmayi red etti. Buna en cokta pkk den ayrilanlar, “aydinlar” ve sol-sosyalist örgütler dahil. Destek vermek gerektigini savunanlar cok az…ya da bence cok az. Bugüne kadar destek verenlerin “kürd alevileri”, kürd gördükleri Zaza- kirmanclar. Ben aponun selamlamasini da katilmayin gibi algiladim ki, kürdlerinde böyle algiladigini düsünüyorum….Ara Balaban Hayaloglu
kürt hareketi tarihinin en büyük kırılmasını gerçekleştirerek, meydanlara değil hükümete döndü.
işin kötüsü bu olaylarla, seküler türk ve alevi karşıtlığının erdoğanın başkanlık stratejisinde iktidara yürümesi için kritik tabanı vereceği kesinleşti.(mitinglerdeki mhp bayraklarının anlamı bu. yine bebek katili söylemleri, türk bayrağı, vb gelecek dönemin habercisi) Bu doğrultuda erdoğanın tek beklentisi, son tahlinde, seküler ve alevilere karşıt olarak seçim yapacak kendi kürdünde safları sıklaştırmak olacak.
kısacası, erdoğan kürt hareketinin bu “tavizine” karşılık vermeyecek. kürt hareketinin islami hassasiyeti olan kürtler nezdindeki olası yayılımının önünü kesmek ve bu yazı “çatışmasız” geçirmek ona yetecek.
‘Gezi’ tartışılmadı
Konferansa katılan bazı sendika ve emek örgütleri temsilcileri, Taksim Gezi Parkı’na polis müdahalesine yönelik eleştirilerini dile getirirken katılımcıların çoğu “gündemimiz farklı” diyerek Gezi olaylarının konferans gündemi olmadığını belirttiler.
BAKIN ODTÜ’LÜLER NE DİYOR…BU DAHA BAŞLANGIÇ, İŞTE YAPACAKLARIMIZ:
Madem faşizm hakim, madem diktatörlük baskı var… Şimdi kafayı kullanma zamanı. Ama nasıl,ne yolla? UMUTSUZ OLMAYALIM, HAYIFLANMAYALIM.. Dünyanın birçok yerinde uygulanan bir şeydir.. Mizahta nasıl başarılı olduk, şimdi toplumsal boykotta çağ atlama zamanı…
Bir ülkeyi krize sokmanın en ölümcül maddelerini bu listede vereceğiz, bu liste Yunanistan, Portekiz, Fransa gibi ülkelerde başarıyla uygulanmıştır. Bu yaptırımlar ve bilinç savaşı başarıyla uygulanırsa devlet küser, nazlanır, sonra karar değiştirir… İşte o maddeler.
1- Türkiye’deki markalar, yatırımcılar, işverenler yabancı ağırlıklı.. Yani Türkiye’nin %75 maddi sermayesi yabancılarda.. Ülkeyi geçindiren de buradaki para. Büyük Avm’ler, markalar, iş alanları, mağazalar… Yabancı markaları özellikle ve özellikle AVM’ leri boykot edip bir süre bu olaylar dinene kadar tercih etmemelisiniz.. Çünkü oraya akan para aynı zamanda devlete akan paradır…
2- Devlete yakın bankaların adını söylemeye gerek yok zaten biliyorsunuz. Bu bankalardan bir günde hesabınızda olan paraları çekin, bir defaya mahsus bile olsa çekin paranızı. Eğer bir günde 100 bin insan parasını çekerse krize yol açar. İlk başta küçük çapta bir kriz olsa da sonra dalga dalga yayılacaktır.
3- Küçük esnafları kullanın, mümkünse dışarıdan yemek yemeyin, evinizde yiyin. Yemek yediğiniz tencereleri de vurmalı çalgı olarak kullanmaya devam edin. Bu bir psikolojik sınavdır. Unutmayın psikolojisi çöken kaybeder.
4- Sosyal medya hakimiyeti elinizde olmalı, yalan haberlerden uzak durup toplumsal duyarlılık için atılan tüm bağlantıları paylaşmalısınız. Örgütlü bir internet ayağı olmalı. İnsanların, büyük güçlerin önüne geçemeyeceği sosyal internet ortamı olmalı.
5- Ulaşım araçlarını kullanmak yerine, taksi kullanın veya yürüyerek gidin. Boykot edin, iş yerine gitmeyin. Kamu ve devlette görevli olan arkadaşlar korkusuzca işe gitmemeli. Sendikalar bu arkadaşları örgütlemeli. Yine internet üzerinden örgütlenmeli. Unutmayın kardeşleriniz acı çekerken, 9 yaşındaki bir çocuk bile gaz kapsülü yerken sizler orada değildiniz; unutmayın acıyı.
6- Sokaklarda olun, sokaklardaki insan sayısının her artışında devletin korkusu on kat artar. Yunanistan’da bir eylem olduğu zaman ailedeki tüm bireyler sokakta olur, 4-5 gün eylem sürer ve ülke mahvolur. Sonra yasa değiştirilir ve insanların dediği olur. Sokaklar! İşte sokaklar çok önemli. Faşizm sırasında sokaklar herkesin evidir.
7- Bir süre benzin almayın, bir süre petrollere uğramayın. Buna mecbursunuz. Petrol devlete gelir getiren en büyük ağlardan.
8- Facebook, Twitter gibi ağlarda bir şeyi direkt paylaşmayın, paylaştığınız insanı da zanlı durumuna getirmeyin, copy paste yapın, açık vermeyin.
9- İnternette tüm sosyal kurumlara şikayet yağdırın, onların sizi tehdit ettiği gibi siz de kibar bir dille hepsini tehdit edin. Bu memleket sahipsiz değil arkadaşlar. Bu memleket sadece % 50’nindir diyen başbakandan korkmak var mı? Tabii yok.
10- Ailenizi, bu olaylardan haberdar olmayanları, sülalenizi, yakınınızı, çevrenizi bilinçlendirin. Bilinçlendireceğiniz bir kişi aydınlığın ilk ışığıdır. Faşizm topla tüfekle yenilmez, faşizm beyinle yenilir. Bu olaylardan haberi olmayan milyonlarca insan var.
Belki 10 maddeden hepsini yapamayacaksınız, ama 10 maddeden birini bile yapmak soğuk savaşın ilk kazanımı olacaktır. Unutmayın gezi parkı eylemleri sırasında kapanan yandaş esnafları, markaları, zarara uğrayan bankaları… Şimdi bilinçli bir eylemle daha sarsıcı olun. Neden olmasın ? Ama ilk madde çok önemli.
Bilinçli bir gelecek, aydınlık bir toplum için lütfen yaygınlaştırın. Siz uygulamasanız da belki başkası uygular.
(ODTÜ, çapuling öğrencileri)”
takipçimizden
sehirli yoksul kürt yiginlari, alevi kürtleri kaybedebilir Kürt hareketi… iyide olur aslinda:)
kültür devrimi vurgusu dogru, ama polis teroru ile kaynasmis yasam bicimine saldiri, polis terorune halkin sabrinin tükenmesi…buda önemli.. CHP ve aydin sanatci kesim polis teroru ve kurumunun halkin nezdinde mesrulugunu yitirmesinden sanki AKP den daha cok korkuyorlar …Ben bu CHP kadar salak bir burjuva partisi görmedim.. O polisler biraksalar CHP lileri takir takir kursunlar, bunlar hala naaapsin poliscik emir kulu havasindalar, sosyal dempkrasi yine sosyal demokrasi… Bazi CHP milletvekilleri Bülent Arinctan rol kaparsa sasmam…
Zileli bu yazinizi bazi platformlarda imzanizi vermeden yayacagim..(yok intihal degil niyetim, once imzaya bakip önyargiyla okuyan kesime karsi bir onlem) müsaadenizle..
Tabii ki…
Himmmm, Direnis-Dayanima Platformlari , Halk forumlari, özsavunma grup-kollektifleri, kulaga hos geliyor…
Sendikalarin çogu Subelerine ne eylem ne grev kararlarini iletmisler…Yazin bunu bir yere halka kalkan ellerde halki satan dillerde unutulmamali…
Isci sinifinin midesel ihtiyaclarindan örgütlemeye kalkan arkadaslar buyurun Sendikalariniz….
Bir toplumsal devrim olsa halk ve fasizmin gücleri karsi gelse sendikaci Beko toplumsal baris miy may muy der ceker gider, diskin biraktigi insanlara polis ve jandarma saldiriyor.. yuhhh ki yuhhhh
konferans üç maymunu oynayıp bir şey yapabileceğini sanıyor , yazık.
DİSK ve KESK yönetimi ve sendikacılığın iflasıdır bu. “Demokratik Merkeziyetçilik” saçmalıığının sonu…
http://vagus.tv/2013/06/17/tarik-aliden-direniscilere-destek/
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/125152/biber-gazina-bayiliyorum-oldu-tesekkurler
bunu yayalim arkadas, iyiki taksim forumlari Tarik ali yi dinlememis, onun dedigi karar alinsa idi , gezi direnisi erkence bitirilir, 15 haziran saldirisina karsi istanbul da ki kitlesel direniste yasanmaz söner biterdi. Fasizm acikca teshir olmazdi.. Ama onun önerisinin ikinci safhasi ,simdi asil anlamli…. direnisin yanan ocaklarini surekli tutmak icin caba göstermek gerek. Kitlesel patlamalar olmasa bile her türden hak alma hesap sorma eylemlerini gösterilerini,sürekli kilmak…ve hazirlikli olmak.. Direnis araclar yöntemler mücadele Platformlari yaratti ve kendi zaaf ve ihtiyaclarinida belirledi…örnek Antalya da insanlar halk toplantisinda (forum) kararlar almaya calisiyorlar. direnis kendi karar alma platformlarini yaratabiliyor, güclu yada gücsuz…zaaf ,kitleler hala karsisindaki gücün neleri göze alabileceginden habersiz. ve cok güvenilmez dostu var.. apolitik direnisciler bile, aydin sanatcilarin bir kismi ve muhalif bildikleri örgütlenmelerinin, AKP karsisindaki korkakligindan saskin…(gezi forumu olmasaydi direnis karari almazdi orgutler) sol örgütler kitlerin eylemini radikallestirecegiz diye (bir iki istisna disinda) onlara soldan öncülük dayatmamayi ögrendiler.. ama sagdan öncüler utanmazca geriye cekmeye calistilar. pasif halk direnisinin paradoksu ,mesruiyeti yitirmeden , direnisin kendini saldiriya karsi aktif savunmasinin gerekli olmasi… onbinlerin direnisi her seferinde polis barikatina takildi kaldi????? Gazi den Kadikoyden gelenler örnegin… bu kadar cesitli kesimlerden olusmus bir kitle resmen bir otokontrol destani yazdi ayrica belirlemek gerek….Direnisin ileri bicimlerinin mesrulasacagi asmaya gecme sorunu..
Kendini Leninist zanneden o kadar cok ekonomist isci partisi grubu vs varki bu ülkede , bazen düsünüyorum Ne yapmali yi bir benmi okudum. Arkadas bari Lenin yanilmis orda deyin gecin. Kimse kizmaz…
anarşist aydınımız konuşmuş yine… yahu hele birgün bir barikatta gorelim seni kanepe anarşistliği yapınca işte boyle pkk dusmanlıgı için tetikte bekleyen kanepe kurd devrimcilerini de yakalamıssın hemen… yazık lan size valla yazık billa yazık…
Eskimiş kişi kurum ve kuruluşlarda ısrar boşuna. Türkiye devrimci hareketinin yenilikçi, ilerici, samimi unsurları bir araya gelip, geleceği bu günden örmek için harekete geçmeli. Sadece ülkedeki ilerici unsuların talepleri değil, tüm ülkeye hitap eden bir çekim merkezi, zor görünsede olmayacak şey değil. İnsanlar bir çıkış arayışı içinde, ama malasef bu insanları umut olacak bir yapılanmadan çok uzaktayız.
‘Kitlesel bir devrim, faşist darbe günü, kendi çoğulcu mekanizmalarıyla alınan, Gezi’de direnmeye devam kararında görüldüğü gibi politik taktiklerden, geri çekilme stratejilerinden falan uzaktır, bu tür taktiksel şeylere kafası basmaz. Bu yüzden “doğru eylem nedir” nasihatlarına ya da örgütsel aklıselim çağrılarına kulağı sağırdır. O kendi bildiği yolda ilerler ve nitekim de öyle oldu. Aklıselimi reddederek faşizmle doğrudan çatışma yolunu seçti. Bundan sonra da böyle gidecektir.’ Soru : Peki bu doğru bir şey mi Gün
Şimdi daha dikkatli olmak lazım. Gezi direnişine ilişkin öğrendiklerimizi en temel biçimde kendi evimizde,mahallemizde, mekanımızda büyütebiliriz. Geliştirebiliriz.Tekrar Taksim’e haftada bir veya onbeş günde bir toplanabiliriz.Biz burdayız demek için…
Ancak bir tehlikeye karşı dikkat çekmek istiyorum. Bir gözaltı furyası ve sahte örgüt avı başlayabilir. Buna karşı da tepkimizi göstermeliyiz…
SON DAKİKA R.T.ERDOĞAN : BUGÜNDEN İTİBAREN HÜKÜMETE KARŞI GÖSTERİ YAPAN , BARİKAT KURAN , BAYRAK ASAN , SANAL ALEMDE (facebook,twitter…) PAYLAŞIM YAPAN HERKES TERÖRİSTTİR VE HUKUKSAL TAKİBİ YAPILACAKTIR. DEDİ
Bu bir blöf degildir.
akp devlet bütünlesmesini acik fasizme dogru evriletecek, baska caresi yok, baska türlü yönetemez, kimse ab abd demesin onlarin istekleri bu ulkede ancak akp gibi bir gerici fasist parti ile gerceklestirilebilir, akp buna onlari ikna etti, cadi avi baslatacaktir,demokrqtik haklari kullanilmaz hale getirecektir,sokaklara milislerini salacaktir, ama direnisin avantaji da muhalefetin toplumsal tabaninin genisletilmesi olanagidir. (simdi bir yetmez ama evetci bulup konusmak isterdim)
su an meydanda yeni ve sira disi bir eylem var ve bu tayyipin moralini alt ust edecege benziyor
Gördük ki, sendikalar militan işyeri örgütlenmesi fikrini terkettiklerinden beri, anca bu reaksiyonu verebiliyorlar. Buna da şükür diyorum. Beyaz yakalılar ve sınıfın informal sektörlerdeki örgütsüz kesimleri bu kadar işin içindeyken, örgütlü mavi yakalıların dışarıda durması başından beri bugünün böyle geçiştirileceğini gösteriyordu.
Ama çıkmamış candan ümit kesilmez hesabı, acaba 31 Mart’ta aniden patlayan yığın hareketi gibi, ani bir ateşlenme olacak mı diye bakmak gerekiyordu. Baktık, işe yaramadı. Dolayısıyla işçi sınıfı militanlarının, mavi yakalıları işin içine katmaya çalışma ve mavi yaka/beyaz yaka/informal sektör çalışanlarını daha derin örgütlenmelere ikna etme yolunda yapması gereken çok şey var demektir.
Barut o kadar uzun zamandır nemlendirilmiş ki, Gezi patlaması bile onu ateşleyemedi. O halde, barutu kurutmaya, yeni materyallerle güçlendirmeye devam. Ta kritik kütleye kadar.
insanlık tarihi devrimler tarihi olduğu gibi sürekli yenilgiler her yenilgide bile elde edilenlerle hemen başlayan bir öncekinden çok ilerde yeniden başlayan toplumsal devrim mücadeleleri tarihidir.gezi direnişi bu yüzyılın belkide ilk defa yaşadığı diyebileceğimiz seviyede kültürel yanı öne çıkan özgürlükçü gençlik devrimi olarak hepimizin politik ezberini bozan hatta belkide politik ezberlerimizide bir anlamta işlevsiz kılıp olumlu tüketen öğrenebilirsek geleceğin toplumsal devrimin yeni perspektiflerini sunan çok yeni bir devrimdir.gerek hetrojen sınıf karakteri gerekse genç kuşağın isyan ve devrim deneyinin olmayışı hatta geçmişinde devlet-iktidar ile yenilgi deneyimi bile olmamasına rağmen politik devrimci geleneklerin çok ilerisinde toplumla ilişkiye geçebilip katılımcı kapsayıcı olabilmesi kadar egemen hegemonyanın sınırlarını aşan seviyede meşruiyet yaratması belkide yenilgiyi değil gelinen bulunduğumuz yerde hiç yapamadıklarımızı yapabilmiş olup asıl aşılması gereken eşikleri aşmış olmasını konuşabiliriz.biz ise kısır ezberlerimizden olsa gerek hemen sorumlu aramaya başladık.zaten başından beri gezi devriminin asıl dinamiği 90 gençliğinin bildik politik ezberimize uymayan kapsayıcı yeni özgürlükçü yanını anlamayıp en devrimci öncü politik dinamiklerin sahiplenme öğretme ve müdahalelerine maruz kalması illerdeki destek eylem ve yürüyüşlerinde gezi toplumsal devrimci gençliğin asıl özgürlükçü yeni karakteri olan her türden iktidar ve hegemonyaya itirazı değil kendi politik ezberimiz sürekli kullandığımız tükenmiş sloganlarla katılmamız bile devrimin asıl özgürlükçü kapsayıcı toplumsalcı karakteriyle meşruiyetinede politik müdahele olduğunu söyleyip itiraf etmesi gerekenler bu gün günah keçisi aramasın gezi dayanışmasının meşru taleplerini ve her aşamasındaki bildiri ve taleplerini dillendirmesi gerekenlerin destekliyorum arkandayım deyip hükümet istifa izmit uyuma memlekete sahip çık gibi dayanışmanın talepleri yerine kendi politik ezberimizle en çok zarar verenlerın yukarıdaki gibi işte kürtler katılmadı tarzı yazı ve yorumların aslında gel bunu sahip çık önderliğini yap anlamına geldiğini bilmeden ne dediğini bilmeyen seviyede eleştiriler olması ilerde utanacağımız yanlış yorumlardır gezi devrimi ve direnişinin politik müdahele ile hem özgün karakterine hemde kapsayıcı toplumsal meşruiyetine vurulacak en büyük darbe olacağı başlamadan bitirmek olabileceğini anlamayan geziyi anlamayan eski ezberin dışına çıkamayan bildik politik eski tarzdır madem en devrimci en iyi bilendin geziden evvel hepiniz birden 100 kişiyi geçemeyen bildik ezberinizi tekrar eden sokak eylemlerinizde 101 olamayıp her defasında gaz ve jopla dağılmadıkmı?marifetin olsa bildiğinle yapardın gezi senin bildiğin ezberle değil yeni gençliğin bizi aşan seviyede yeni özgürlükçü kapsayıcı toplumsal meşruiyet araçları dili zekası ile başarırken sadece onu izleyip desteklemesi gerekenlerin kendi gericiliği ezberi devletçi sistem içi vatan millet sakarya jakobenliği destek yerine köstek olanların şimdi doğru davranış sergileyip bunun bildik ezberden başka bir şey olduğunu bilip sadece gençlerin taleplerini savunup sadece destek verip önderlik sahiplik öğretmenlik abilik yapmayanları suçlu gibi eleştirmikte tam bizim en devrimci öncülere yakışırdı pes vallahi geziyi hiç anlamayanlar destekledik zannetmiş.geziye destek hükümet istifa demekle değil meydanlarda DOKSAN iktidarda akıl noksan sloganları ile devrimin asıl sahibinin hepimizin çocukları olduğunun altını çizip bizide özgürleştirdiğini diyerek katkı veremeyip kendi ezberini tekrar edenle utansın
Sanırım doğru bir şey. En azından örgütlerin uzlaşmacılığından uzak.
taksim direnişiyle başlıyan bu halk hareketini ulusalcı diye küçümsemek yanlı bir siyasi tavırdır,bu hareket hem ulusalcı hem devrimci bir harekettir,tabii ki,kemalizmi sahiplenecek,kemalist devrimi tamamlayarak,sosyalizme giden yolu, süreçi de içinde barındırmaktadır,bugün Türkiyede ta cumhuriyet mitinglerinden bu yana akp dinci faşizmine kitlesel anlamda muhalefet eden hareket sizin burun kıvırdığınız bu ulusalcı,kemalist harekettir,pek önemsediğiniz kürt hareketi bile bugün hem dünya çapında emperyalizmin yedeğini düşmüş,içerde de akp ile uzlaşan bir siyasi tavır geliştirmektedir,bu hareket gençliğin emekçi halkın öncülüğünde ileride neden bir milli demokratik devrime doğru evrilmesin burada aslolan ideolojik noktada anti emperyalist anti kapitalist bir eksenden hareket etmiş olması,ulus devlet ve üniter yapıya sahip çıkmasıdır.Marksist olarak sınıfsal mücadele doğaldır ki bizim sahiplendiğimiz eylem tarzı olmakla birlikte bu eylem tarzı ülkemizde proleteryanın örgütsüzlüğü,dağınıklığı ve merkezi bir işçi sınıfı partisinin yokluğu koşullarında ulusalcı,halkçı bir devrimci dinamiği tetiklemektedir.Bu özgünlük latin amerika sosyalist iktidar pratiklerine de denk düşmektedir,ülkemizin siyasi iktisadi özgün koşulları devrimi milli demokratik bir devrimci rotaya zorunlu olarak yönlendirmektedir.Somut koşulların somut tahlilinden bu sonuç çıkmaktadır.Bu devrimin parolası tam bağımsız laik demokratik halkçı Türkiyedir.Bu düzende iktidar emekçi halkta ağırlıklı olarak emekçilerde olacaktır.
herhalde bize de ulusalcı olmamızı teklif etmiyorsunuzdur.
Yasam bicimine , totaliter soyleme alistirilmaya, sokaktaki fasist polis terörüne karsi ozgürlükcü bir patlama , ayaklanma ve direnis, ne kadar ona ulusalci sloganlar dayatilsada genel karakterini büyük ölcüde korudu. Mustafa kemalin askerleriyiz loganina katilim ile türk bayragi tasiyanlarin sayisinin orantisizligi, bizlere kitlelerin ulusalci bir taleplerle ayaklandigini göstermiyor( ne baris sürecine karsi sloganlar, ne anti pkk sloganlara yüzvermedi kitle) Yasaminda keskin politik tavirlar almamis kitle büyük ölcüde her türlü politik akimdan uzak olmanin, bazende polis terorunden koruyacagina inananrakta tasidi türk bayraklarini, bununla ne övünülür, nede bundan ulusalci ayaklanma tespiti cikarilir.. Ayaklanmaya disaridan program hedef tayin etmek , bunu yapani ancak marjinal duruma düsürebilir. Ve bu cokta olumlu bir seydir. Kitle hareketi kendi programini , kendi pratiginin icerisinden cikarabilirdi, ozgurluklerini , karar alma , tartisma süreclerini yasayabilecekleri alanlari genisletmek ve yaymak,bir politik program yada hedefe yönelmis arac degil, amac ve hedefin ta kendisi olarak ortaya cikabilirdi. eger pasif direnis metodlari ile polis barikatlari karsisinda daha aktif olunabilse idi… bu noktada kitlelerin korkak ve isteksiz oldugundan cok, o cok kizilan sol öncülüklerin kabahatinden daha cok, sol onculerin darkafaliliklarini kullanan sag öncülüklerin yarattigi kültür ve mesruiyet korkusundan bahsetmemek ancak artniyetli bir gözden kacirma olur. Taksim meydanina girildiginden 15 haziran saldirisina kadar bu anlayis bitirelim geri cekilelim rolunu örgütlü, bir bicimde oynadi..tüm darkafaliliklarina ragmen , sol öncüler eger darkafaliliklarini terkedebilir, ve kitle hareketi ile kaynasmayi bilebilirlerse ilerisi icin umut vadedebilirler. o sendikalar o yasal partilerin buyuk bir cogunlugu , aman onculuk etmeye kalmasin sol harekete derken, kendileri resmen acikca kitle hareketini geriye cekmek icin onculuk etmeye kalktilar, nerede radikallesme (kendiliginden) olasiligi var ise onculuk ettiler, cagrilar yaptilar, kitle hareketinin radikallesmeinin mesruluguna gölge düsürdüler..bu sag reformist uzlasmaci, toplumsal uzlasmaci, baris süreci savunucusu gruplar, daha az rahatsiz edici söylemleri ile kitleler tarafindan kabul görüyor gibi, ama zurnanin zirt dedigi yerde kendiliginden teshir ediyorlar kendilerini . bu kendiliginden ayaklanmada rolleri olumsuzdur, ne demek sucu onlara yikmamak, tabiiki bir kendiliginden ayaklanma med cezirler yasayacaktir, ama biz bu uzlasmaci yapilari, cok hakettikleri icin teshir etmek hakkimizi kullanmaktan geri durmayacagiz… kendiliginden kitle hareketine öncülük .. eger bundan bir iki ajitatorun pesinden kosan insanlar anlasiliyorsa cok geri bir tartisma olurdu bu.. ama kitle hareketi kendi platformlarini karar alma mekanizmalarini yaratiyor , toplanti yada forumlar, kim bu forumlarda , kitle hareketinin pratik sorunlarina oneriler getirmeyi, sorunlari ve cozumlerini dillendirmeyi red edebilirki… ama bizde su anlasiliyor, foruma git. kitleye kendi politik hedefini yada ona uygun takiyelenmis onerileri sirala… 90 larin gencligi terimi onemli seyler anlatiyor, ama bu kusagi yasadigi dönemden ayri bir fetis sempatik kusak gibi anlamak, hic birsey anlamamktir, cagi bugunu anlamak 90 kusagini anlamaktan daha düzgün bir kavram. yasam dünden tamamen ayri bir yeni bugün ortaya cikarmaz ,(yadsinmanin yadsinmasi) eger sizler dünü bile anliyamamissaniz habire ultra yeni kusaklar kesfetmek zorunda kalirsiniz…elinde kamerasiyla yayin yapan cok amtor bir anarsist genc barikattaki genclerle cok dogrru yerlerden hic slogana düsmeden iliski kuruyordu, polisin ve devletin olmadigi yerde insanin yasaminin ne güzel olabilecegi, özgürlügün tadi, özgürlük icin savasimin tadi, insanlar kendi pratikleri ile devlet ve onun polisinin onlara ait birsey degil onlara karsi birsey oldugu . iste bu noktada basladi su emir kulu polis muhabbeti, iyi polis kotu polis, o bizim polisimiz akp kötü. bu konuda CHP, Ulusalcilar, ve türevlerinin kaygilarini anlamak kolay. e peki arkadas biz Leninizmden koptuk özgürlükçü bir Marxizmi temsil ediyoruz diyenler, Legal sosyalistlere ne oluyor kuzum. Barikatta tas atmaya karsi bir özgürlükcü solcuya sol mekanik radikalligi tercih ederim..(yukaridaki Ulusalci arkadas bu harekete ulusalci sloganlarinizi hakim kildiginiz gün sol, elini etegini ceker eylemden, AKP nin karsisinda , darbeye zemin hazirlayan beceriksiz komik provakatorler olarak kaliverirsiniz , o zaman görürüz kim marjinal , israrla unutturmamak istiyorum sokakta Tas atan direnisciyi tekmeleyen CHP milletvekili Soysal o tekmeyi , o tas atani ajan provakator olarak gördügü icin atmadi, o biliyor neyin ne oldugunu CHP ve medyasi kadar asiri uç edebiyatini AKP yapmadi neredeyse)
Isci sinifinin militan örgütlenmeleri olarak isyeri komite ve örgütlenmeleri öneriyorsa Yusuf Cemal arkadas, bu Ekonomizmden kurtulma cabasi olarak anlasilabilir.. Ama o komitlerde, isci sinifina birlik olursa daha iyi yasiyacagini ajite edecekseniz, isci sinifina isci sinifinin ne oldugunu anlatmakla yetinecekseniz eger, bosverin ..o zaman gercek bir ozgurluk mucadelesi patladiginda o isciler kar zarar hesabi yapacaklardir..Hele hele isyerinde yasanan sömürü baskidan devrimci bilinc ve eylem cikarmaya kalkacaksiniz unutun gitsin…Aslolan isci sinifinin devrimci eylemini,(ekonomik degil) örgütlemekse eger, özgün bir isci sinifi eylemi degil, toplumun bagrinda var olan celiskiye dogru bir bilincle , sisteme devlete, karsi mücadeleye , katmak, (eklemlenmek degil), müdahale etmesini saglamaktir,( bilinc ve eylem i birbirini takip eden soyut tasarim ve onun pratigi gibi algilamak?)dünyanin hic bir yerinde , kitleler sokaklara yeter artik biz ozel mulkiyet duzenine karsiyiz slogani ile cikmazlar, ama bunun bilinci ile(yetersiz bile olsa), ozel mulkiyetten dolayimli catisma ve celiskilerin ortaya kendiliginden cikardigi pratige mudahale ederler. günümüz dunyasinda iletisim bilisim araclarinin geliskinligi ortada iken, isci sinifina bilinc vermenin tek yolu onun oldugu mekana gitmektir demek, iste bu gezi direnisinden hic irsey anlamamktir..isci sinifina götürülmesi gereken politik bilinc onun günlük cikarlarinin bilinci degilse eger, ayni zamanda tüm insanligin özlemi olan sömürüsüz ve sinifsiz özgür bir dünya özlemini icermelidir. Hal böyle iken bu bilinci tüm toplumsal katmanlara iletmek araclari gelismisken , bu bilince ilk kosacak olanin isci sinifi olmasini beklememk icin hangi gerekcemiz var..Proletarya yalniz kisisel cikarlari icin harekete gecebilecek tek tek iscilerin toplamindan fazla birseyi ifade eder.ozgur dunya icin kaybedecek birseyi olmadigindan mücadele etme yetenegi,daha yuksek ucret icin mucadele,temelden karsit seylerdir… isci sinifina verilmesi gereken bilinc politik bilinctir diyorsaniz ve isci sinifina gitmekten bahsediyorsaniz, biliyorum cok ters gelecek ama hic birsey yapmiyorsunuzdan biraz fazlasini yapmis olursunuz…eger isci sinifinin ekonomik bilincini yaratmadan politik bilincinin yaratilamayacagini düsünüyorsaniz birakin günümüzü 1900 lerin basini bile anlamamissiniz demektir..toplumun bagrindaki temel celiski emek sermaye celiskisidir demek, toplumun bagrinda patlayan mucadelenin direkt olarak bu celiski olarak pratiklesecegi anlamina gelmez..olanaksiza yakindir bu…(not övdügümden degil ama ,jakobenizm ne kadar carpik kullaniliyor ulkemizde)
ulusalcı faşizmin tüm provokasyon beklentilerine en ağır darbeyi bu direniş vurdu. kendilerince hesapta kitleleri sinsi darbe heveslerine kanalize etme niyetlerine inat, direnenler, kürt siyasi hareketini “hem de yeterince katılım göstermediği halde” ötelememiş, simgelerini kabullenmiş ve geziparkta omuz omuza olmayı istemiştir.
asıl zavallılık durumu ise ulusalcı faşizmin en temel simgelerinden ikisi olan bayrağı ve m. kemal afişini akmye astıran akp nin, “kemalist devleti temsil eden benim, sen kim oluyorsun” tavrı olmuştur.
bilcümle nasyonal -sosyalist devletçilerin payına da ezberlerini tekrarlamak kalmıştır.
öyle de görünüyor ki, dünyadaki asıl gidişatın anti-ulusdevlet olduğunu anlamamakta ısrar edenlerin başka bir şansı yok ve olmayacak…
Anonim 33, toplumsal çelişkilerin, sorunların, gözle görünür olanlarının ya da alttan alta yürüyen gelişmenin her ayırt edilebilir taneciğini birbiriyle eşit kılıyorsun. Oysa, taleplere yansısın yansımasın, bazı problemler diğer problemlerden daha fazla problemlidir. Belki de yalnızca şu anda, hali hazırda, günümüzde öne çıkanları kaale alıp, öne çıkmayanları “ilkeler” çerçevesinde senin için yeterli olan değeri verip sandığa kapatıyor da olabilirsin. Her anonim anonim olarak yazdığından, yalnızca bir iki paragraflık yazından hangisi daha doğru göremiyorum.
Bir şekilde, “talep” edilenlere bakıyorsak ve geri kalanları mesela Gezi parkında o kadar da ön planda olmayan ırkçılığa karşı duruş gibi bir “mücadele edilebilir toplumsal çelişki taneciğine” (kusura bakma, buna ne ad verilir bulamadım) “ilkesel” olarak bakıp, üstün körü önem verip geçeceksek, sosyal demokratlardan farkımız kalmaz. Sosyal demokrasi, yalnızca reform felan filanla imlenemez, aynı zamanda topluma bakışla da imlenmelidir. İlginç, sen “işçi sınıfına bilinç götürmek” derken tam da bir sosyal demokratın kurgusunu izliyorsun. Lenin’in bu kavramı deli gibi kullanmış olması çok da önemli değil. Kautsky’nin etkisinden sıyrıldıkça yok olan bir söylemdir “dışardan bilinç”.
“Aslolan isci sinifinin devrimci eylemini,(ekonomik degil) örgütlemekse eger, özgün bir isci sinifi eylemi degil, toplumun bagrinda var olan celiskiye dogru bir bilincle , sisteme devlete, karsi mücadeleye , katmak, (eklemlenmek degil), müdahale etmesini saglamaktir,” demişsin. Bence aslolan bu değildir. Çünkü, sisteme ve devlete karşı mücadele dediğin şey, gökten zembille inip insanların kafasında oluşan bir şey değil. İnsanların pratik hayatlarında gün aşırı defalarca ve defalarca ortaya çıkan ve hızlıca ve şiddetle bastırdıkları bir düşünce. Bu noktaya kadar sanırım sen de benimle aynı fikirdesindir. Ama sorum şu: O pratikler nereden kaynaklanmaktadır? Hiç, insanın içinde yer alan, o özgürlük tutkusu vs gibi romantik hikayelere girmemek gerek. Bal gibi de, hayatımızı para denen esaretten kurtaramamızdan, o parayı kazanabilmek için yapmak zorunda olduklarımızdan, büyük paralara sahip olan ya da daha da büyüğüne sahip olmak isteyen ortak çıkar sahiplerinin arzularından ve tabi ki toplumu para için çalışmak zorunda olanlar ve zaten parayı kontrol edenler olarak bölünük tutmak için kurulmuş zor aygıtlarından kaynaklanıyor.
Dolayısıyla aslolan, bastırılmış olan asıl dava bilince çıktığında, diğer tüm mücadeleleri kendi çıkarları için desteklemelidir. Doğru formül eklemlenme ya da katma formülü değil, sınıfsal olanın geri kalan tüm mücadeleleri desteklemesi, onları kendi mücadelesi olarak görmesi ve yepyeni bir toplum yaratmak için kendisine bağlamasıdır.
Gezi’ye gelince, aslında sanırım sen durumu anlamamışsın. Gezi komününün o herkesin kutularca yediği kandil simitlerinden, bedava dağıtılan maskelere kadar bir şekilde dışarıdan desteklendiğini görebilmen gerekirdi. Gezi komünü ekonomik olarak incelemeden, romantik dış yüzeyinden kalkarak anlamaya çalışmak da, eski komünlerle özdeşleştirmek de büyük hata. Paris komününde de 1917 Sovyetlerinde de, bizimkilerin elinde Paris’in küçük atölyelerinden devasa Putilov’a kadar neredeyse tamamen ele geçirilmiş bir iktisadi üretim alt yapısı olduğunu görmeden, bu tür yüzeysel analizlere girmemek gerekir. Bu hikayelere bırakalım da Sunay Akıngiller girsin.
Son olarak yeniden geriye dönmek pahasına, “işçi sınıfına politik bilinç vermek” ya da “ekonomik bilinç vermek” için, işçi sınıfının olduğu yere gitmek olarak formüle ettiğin şey için bir şey söylemem gerek.
Hayır, ben oraya gidelim demiyorum. Zaten oradayım. Zaten orada olanlara sesleniyorum. Yalnızca orada olduğu gerçeğini unutup, tatlı hülyalara dalanlara, “Allooo… Günde 12 saat çalışıp, akşamları solculuk yapıp, ruhunu kurtaramazsın. Eğer bu işi yapacaksak, bu toplumdaki değerini ürettiğin yerde bi halt yapmadan, asıl görevlerinden yan çiziyorsun” diyorum. Geri kalanlara ise, bize yardım edin ya da yolumuzdan çekilin diyorum. Sanırım pozisyonumu daha iyi anlatabilmişimdir.
Kemalist devrimi kaldigi yerden tamamlamakmi??? Hersey bir yana filmi basami saracagiz yani??? tekrar saksida yerli burjuvazimi yetistirecegiz, yinemi kapitalizm yinemi sermaye nin iktidari, yinemi milliyetcilik, ya kendileri ulus olan kürtler? basbayagi kapitalist olan bir sinif olan burjuvaziye ses etmiyecegiz yani ,kaynasmis bir bütün olarak türk halkiyiz ya?? yooo Burjuva Kemal in askerleri olmayiz . Mustafa Suphi nin anisina olamayiz yine olamayiz….Biz baska alem isteriz….