Yeni-Kadro’cu Aydınlık Kadroları Şimdi Nerede?

1930’larda çıkan Kadro dergisinin etrafında toplanmış olanlara “Kadro hareketi” dendi. Bu hareketin hedefinin, 1917 devrimiyle yükselen anti-emperyalist dalgayı, yeni Kemalist devlete eklemlemek olduğu söylenebilir. Bizzat Kemalist iktidar tarafından dağıtılan Kadro hareketinin önde gelenlerinin önemli kısmı Kemalist devlete iltihak ettiler ve onun memurlarına dönüştüler.

1960’ların sonlarında (1968) çıkmaya başlayan Aydınlık dergisini de, bugünden bakınca, “Yeni-Kadro Hareketi” olarak değerlendirmek mümkündür. Bu kadronun da esasında, Çin Kültür Devrimi’yle doruklara tırmanan anti-emperyalist hareketi, Türkiye Cumhuriyeti’ne eklemlemeyi hedeflediği söylenebilir. Nitekim, kuruluşundan 6-7 yıl sonra (1975 yılında) tamamen bu yola girdi ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bu yönde hizmetler sundu.

Ne var ki, 1980’lerden itibaren egemen devlet blokunda parçalanmalar ortaya çıktı ve bu süreç AKP iktidarıyla birlikte devletin deri değiştirmesiyle sonuçlandı. Eski devlet kalıntıları uyduruk yargılamalarla içeri atıldı. AKP yeni T.C.’yi inşa etmeye girişti. Bu süreç, Yeni-Kadro’cu Aydınlık kadrolarına da yansıdı ve hizmetinde oldukları devletin parçalanmasına paralel olarak bu hareketin kadroları da parçalandı ve eski yönelim, birbiriyle kavga halindeki devlet kliklerine hizmet etme şeklinde devam etti.

Yeni-Kadro’cu kesimin lideri durumunda olan Doğu Perinçek, hareketi ulusalcı-sosyalist bir mecrada sürdürdü ve tasfiye edilen eski devlete bağlı kaldığı için yeni AKP devleti tarafından müebbet hapisle “ödül”lendirildi.

Yeni-Kadro’cu kadrolardan bir kısmı ise, kadroculuklarını yeni AKP devletinin saflarında sürdürdüler. Ne var ki, artık “anti-emperyalizm” çağı kapanmış ve yeni parlayan yıldız, emperyalizmin güdümündeki demokrasi olmuştu. Bu kadrolar da bu sefer anti-emperyalizmi bir yana bıraktılar ve AKP destekçisi bir “demokrasi”nin ideolojik parlatıcısı rolüne soyundular.

Yeni-kadro hareketinin ön planında yer almış olanlar bu yeni “demokrasi” parlatıcılığında bir haylidir. Tek tek alalım:

Şahin AlpayAydınlık Yazı Kurulu’nun belki de Doğu Perinçek’ten sonra gelen en önemli kadrosuydu. Çok erken bir aşamada hareketten koptu ve batı tipi bir “sosyal demokrat” yönelimle yazarlığını sağcı yayın organlarında sürdürdü. Daha sonra da Fetullahçı Zaman gazetesinin sürekli yazarlarından biri oldu. Meydanlara konmuş kocaman reklam panolarında onun devasa fotoğraflarını gördük. Ağzından çıkan balonda şöyle yazılıyordu: “Zaman’da yazıyorum, çünkü bu gazetede fikirlerimi özgürce ifade edebiliyorum.” Tabii “hangi fikirlerini” diye sormamak gerekir! Şahin Alpay, halen bu gazetede kadroculuk görevini sürdürmektedir.

Cengiz Çandar– O da, Şahin Alpay gibi, erken bir aşamada ayrılanlardandır. Daha sonra Turgut Özal’ın danışmanı oldu. “Anti-emperyalizm”den emperyalizm yanlılığına geçti, Turgut Özal’la ABD devleti arasında irtibatı sağladı. O zamandan bu yana da ABD yandaşlığını sürdürdü. Elbette bunu “demokrasi” adına yaptı. Cengiz Çandar, ABD’nin barometresi gibidir. ABD üst düzey dünya siyaset üreticilerinin ne düşündüğünü, eğilimin ne yönde olduğunu öğrenmek isteyenler Cengiz Çandar’ı izlemelidirler. ABD’ye bağlılığının ürünü olarak “demokrasi” adına AKP iktidarını destekledi. Fakat Gezi isyanından kısa bir süre önce, ABD’nin yavaş yavaş AKP iktidarına karşı tavır almaya başlamasıyla birlikte o da rotayı çevirmeye başladı. Gezi isyanıyla birlikte de AKP iktidarından tamamen koptu. Çünkü AKP iktidarının yıkılmakta olduğunu görecek bir siyasi analistti, zaten ABD de bu eğilimdeydi.

Oral Çalışlar– Doğrudan doğruya Aydınlık Yazı Kurulu’nda yer almamakla birlikte Yeni-Kadro hareketinin önderlerinden olan Oral Çalışlar, biraz daha dolaylı bir yoldan AKP iktidarının hizmetine girdi. Aydınlık hareketinden koptuktan sonra Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladı. Güçlü Kemalist refleksleri olduğundan bu gazetede yazması son derece doğaldı. Ne var ki, her zamanki mutedil ve orta yolcu yönelimi nedeniyle bu gazetenin duayeni İlhan Selçuk’la arasının pek iyi olduğu söylenemez. Bu orta yolcu tutumuna rağmen Cumhuriyet’te uzun süre diretti, ancak AKP iktidarının devlette kesin hâkimiyetini kurmasıyla birlikte, SBF’den eski arkadaşı Cengiz Çandar’la birlikte Radikal gazetesine geçti. Oral Çalışlar’ın özgünlüğü ve örneğin Cengiz Çandar ve Şahin Alpay’dan farkı, Türkiye sol hareketiyle ve Kürt sol çevreleriyle bağını muhafaza etmeye, onları her zaman kolluyormuş gibi bir izlenim vermeye özen göstermesiydi. Bu yüzden sol eğilimli insanlar, Oral Çalışlar’ın ne olduğu konusunda, Ş. Alpay ve C. Çandar kadar net fikirlere sahip olamadılar. İktidar Bloku’ndaki son bölünmede Oral Çalışlar, yine ihtiyatı elden bırakmadan ve yine Kürt hareketinin mütereddit ve hatta AKP yanlısı kesiminin (Nursel Aydoğan) beyanlarının arkasına sığınarak Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği AKP’nin destekçisi olduğunu ortaya koymuştur.

Halil Berktay– Yeni-Kadro hareketinin en bilgili ve kaliteli aydınlarındandır. Özellikle siyasi tutumunun bütün müptezelliğine rağmen, yazıları hâlâ dikkatle okunacak, teorik düzeyi yüksek bir yazardır. AKP iktidar Bloku’nun “liberal aydınlar” bileşeninin önde gelen temsilcilerinden sayılabilir ve bugün de öyledir. Ş. Alpay gibi, teorik düşünmekten vazgeçmiş; C. Çandar gibi siyaseti dış siyaset uzmanlığına indirgemiş; O. Çalışlar gibi, günlük siyaset batağında günlük uzlaşmalar peşinde koşmuş değildir, bu yönüyle takdir edilebilir ve bu yüzden de hâlâ okunabilen bir yazardır. Bununla birlikte, belki de “engin düşünce ufuklarında” yüzmeye merakı onu fazlasıyla “cesur” hamleler yapmaya sürüklemiş ve ne yazık ki, yukarıda saydığımız yazarlardan bile daha azılı bir sol düşmanı ve karşıdevrimci haline getirmiştir. Bununla birlikte, O. Çalışlar gibi açık AKP savunuculuğuna girişen yazıları son zamanlarda pek göze çarpmamaktadır. Büyük bir ihtimalle o saflardadır ama bu siyaset toz dumanına kendini fazla bulaştırmak istememiş olabilir.

Gülay Göktürk– 1960-70 ve 80’lerde yukarıda saydığımız kadrolar kadar ön planda olmasa da sebatkârlığıyla yazarlık yolunda ilerlemiş ve 1980’lerin ortalarından itibaren medya yazarlığına adım atmış, sonra da AKP İktidar Bloku’nun yazarlarından biri haline gelmiştir. Sol düşmanlığında ve karşıdevrimcilikte Halil Berktay’ı bile geride bırakan fütursuz yazılarıyla tanınmaktadır. Şu anda MHP-Fetullah karışımı Bugün gazetesinde yazdığı halde daha Tayyip Erdoğan’cı bir çizgide olduğu dikkate çekmektedir. O kadar ki, Tayyip Erdoğan’a akıllar vermeye kalkacak kadar. İleriki günlerde, Nazlı Ilıcak’ın başına gelenler onun da başına gelir mi, bilemem.

Saydığım bu isimler dışında isimler yok mu? Aydınlık yeni-kadro hareketinde yer almış ama daha sonra onun devletçi yüzünü görüp yolunu ayırmış ya da kenara çekilmiş çok sayıda insan tanıyorum. Devrimci dava için canını veren İbrahim Kaypakkaya, Bora Gözen ve diğer martirleri burada saygıyla anıyorum. Halen hayatta olanlardan şu anda aklıma gelen bazı isimleri de sayayım: Muzaffer Oruçoğlu, Necmi Demir, İlkay Demir, Ömer Madra, Ömer Faruk Ciravoğlu, Feyyaz Kurşuncu, Kamil Arslantürkoğlu, Ömer Özerturgut, Akın Evren aklıma gelen ilk isimler. Bugün dahi Aydınlık hareketi saflarında olan çok sayıda iyi niyetli insan vardır.

Ya sen?” diye soracaktınız tabii ki. İnsanın kendisi hakkında bir şeyler yazması biraz zor. Ona da insanlar karar versin ya da başkaları yazsın.

Gün Zileli
24 Aralık 2013
gunzileli@hotmail.com

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

82 Comments

  1. Ömer Madra şu anda açık radyo’da programlar yapıyor. Bu isimlerin kimilerinin yanında çokça solda kalsa da kendisinin de referandum dönemi “hayır demek için nasıl bir psikolojik sorununuz olmalı?” Tarzı yayınlarıyla hatırlarım.

    Bundan daha ilginci bu günlerde CHP içinde yavaş yavaş bir yer edinmeye başlamış yeni bir “kadro” hareketi daha var…

  2. ömer madra, yeşilcidir bildiğim kadarıyla, referandumdaki tutumu ne olursa olsun karşı safta bir insan değildir. CHP içindeki kadro hareketinin yeni unsurlarını bilmiyorum doğrusu.

  3. Ömer Özerturgut sanırım dışarıda…Yazıyor mu?…Yazıyorsa kitaplarına ulaşmak mümkün mü?….

  4. ne yazık ki yazmıyor, bildiğim kadarıyla. Biraz da kenarda duruyor sanırım.

  5. neden yazdınız bu yazıyı (şimdi) ?

  6. Aydınlık hareketini Kemalist devlete biat etme ve devletle bağlarını günümüze kadar sürdürmesi bağlamında Yeni Kadrocu olarak tanımlamak doğrudur.1968’in anti-emperyalizm ruhundan etkilenmesi Aydınlık hareketinin tarihindeki en olumlu metin denebilecek TİİKP Savunmasını (Kaypakkaya’nın çok yerinde eleştirilerine rağmen) yarattı.1980 sonrası devlet içindeki çatırdamalar ve iktidar kavgası sonucu Yeni Kadrocuların sosyalist güçlerle ve kürt özgürlük hareketiyle kurmaya çalıştığı göreceli bağlar 1990’lı yılların başında kesin olarak kopmuş ve aslına rücu etmişlerdir.Bütün bu süreçlerden yukarıda saydığın isimler de etkilenmişlerdir.AKP yandaşlığı da göreceli bir kavramdır.Yarın şartlar tersine de dönebilir ulusalcıların yıldızı parlatılabilir ama aslolan devletin yanında mı karşısında mı olunduğudur.

  7. muzaffer oruçoğlu anarşizan eğilimleri olan ama hala marsist saflarda olan yaratıcı bir devrimci sanatçı.
    belki onun için özgürlükçü marksist denebilir?
    sizce?

  8. her zaman aktüaliteye göre yazmam.

  9. Öyle denebilir. Severim Muzaffer’i.

  10. PDA

  11. Gün merhaba
    Aklına, yüreğine, eline sağlık.
    Saydığın 5 isim, ‘Aydınlık’tan Kaçanlar’ kitabının 7 kahramanı arasında…Bu kitapla ilgili bir yazı hazırlıyorum. Senin değerlendirmelerin esin verdi.
    Sağol, selamlar
    Ragıp

  12. adı geçen yazarların (aralarında ton farkı ve başka konularda bazı görüş farkları olsa da) temel meselesi, devletçilik zihniyetine “eleştirel” yaklaşımdır. bu eleştirellik, devletin varlığını sorgulayan değil de, onu “sivil toplumun” denetiminde tutmaya gayret eden “burjuva liberal bir bireycilik” , ve liberal ekonomik-mülkiyetçiliğin boyutunu aşamasa da, bu kadarı bile ip çevrelerinde “dönek , hain” vb.yaftalamaları için yetmiştir.

    bu da bize, ip çevresinin asıl kaygı ve endişelerinin, daha doğrusu asıl dertlerinin “kemalist devletin bekaası” meselesi olduğunun bir kanıtını veriyor.

    ancak “osmanlı da olduğu gibi, devamı olan kemalist devlette de oyun bitmez”. yarın bakarsın, biyerlerden bi vasiyet bişey çıkmış, ne din düşmanlığı, ne de kürt düşmanlığı için neden kalmamış…

    o zaman da “düşüncelerini arkaiklikten kurtardı diye,fikir değiştirdi ya da kendi aklıyla düşündü diye birilerine “hain, dönek, ajan, vb” diyecekler mi?

  13. eyvallah Ragıp. Yazını merakla bekleyeceğim. sevgiler.

  14. Sevgili Gün, Bahsettiğin kişileri ve zamanı, geçirdikleri dönüşümü zaman zaman ben de kendi kendime düşünüp değerlendirmeye ve anlamaya çalışmışımdır. 12 eylülde kısasüre içeri girmiş veçıkar çıkmaz da yollarımı ayırmaya karar vermiş biri olarak.

    Yolları örgütsel olarak ve o hareketle dişinsel olarak ayırmama rağmen temel görüşlerimi hiç birzaman değiştirmedim.

    Oral ile daha sonra 10 yıl kadar önce karşılaşıp konuştum. ekleyeceğim pek bir şey yok. Muzaffer Oruçoğlu ile uzun zamandır ilişkim var, hala marksist düşünceden vazgeçmemiş olsa da, bildiğimiz Muzaffer değil. onun hikayesi biraz daha farklı.

    Şu kadarını söyleyeyim. o kişilerden hiçbirisinde sendeki militanlığı hiç görmedim. yazı yamak dışında. Ömer Özerturgutu ayrı tutuyorum.

    O hareket bu günkü çizgiye nasıl geldi ve hala oradabulunan eski TİİKP liler nasıl ulusalcılığa dönüştü anlamakta zorlanıyorum. Perinçek ve Ferit Ülsever hariç

    Yazının eksiği varfazlası yok

    B Kahraman

  15. Şöyle diyebilirim: Çoğunluk devrimci güdülerle girdi bu işin içine. O zamanki paradigmanın gereği olarak devrime partinin öncülük edeceği düşünülüyordu. Ne var ki, 1975 yılı bir dönüm noktasıydı. Kanımca D. Perinçek, reel güç ilişkilerine bakarak devletle işbirliğinin en iyi yol olduğuna karar verdi. Bunu büyük çoğunluğumuz o zaman anlayamadı. Bunun da devrim için gerekli taktik bir yol olduğunu düşündük. 1980’den sonra ise yeni bir reel dalga geldi. Bu, neo-kapitalizmdi. Bu dönemde aydınlara büyük olanaklar açıldı. D. Perinçek ve çevresindekiler eski yolda ısrar ettiler ve orduculuklarını daha da pekiştirerek yeni dalgaya göğüs germeye çalıştılar. Ama aydınlar yeni dalganın tadını almışlardı bir kere. Ona kapıldılar ve bir süreç içinde yeni dalganın ve yeni devletin (AKP) hizmetine girdiler. Bu onlar için çok zor olmadı, çünkü Aydınlık’ın 1970’lerdeki çizgisi onları şu ya da bu egemen kliğin hizmetine girme konusunda şerbetlemişti.

  16. Ulusalcılık meselesinde de şunları söyleyebilirim: MDD teorisinde bu zaten mevcuttu. Yeni dalgaya direnilirken ulusalcılık bir tutamak oluşturdu. Böylece ulusalcılık bir nevi devrimcilik görünümü de sağlıyordu. Yani “dönek” olmamış oluyordunuz görünüşte. En nasyonal-sosyalist, en ırkçı fikirleri savunsanız bile. Bir de kadrolar yaşlanıyor. Bir kere girdikleri ve yıllarca hizmet ettikleri yapının dışına çıkmaya cesaret edemiyorlar. Bir nevi cemaat bilincidir bu. Dışına çıktığı zaman evsiz kalmış gibi hissediyor kendini. Kariyerist olmasa bile orada eskiden beri tanıdığı insanlarla bir arada olmak ona ruhsal bir tatmin veriyor. Bir de beyin tembelliğini ekleyelim. Önderlik ne eylerse güzel eyler, bizim kafamızı çalıştırmamıza gerek yok mantığı. Bu tabii ki bir tür konformizm ama ne yaparsın, insanların çoğu böyle. Devrimcilik sadece bir süs, bir yaldız olarak kalıyor üstlerinde. Bu arkadaşlara aslında ben biraz anlayarak, biraz da acıyarak bakıyorum. Fiziksel yaşlanma hiçbir şey değildir. En kötüsü ruhsal yaşlanmadır.

  17. senin hakkında da ben bir şeyler söyleyeyim gün abi. bir sözün bir sözünü tutmuyor. hani yılbaşına kadar bir şey yazmayacaktın? 2 tane yeni yazı oldu şimdiden. doğan tarkan için taziye yazısını anlarım ama bu yukarıdaki yazı ile birlikte kendi sözünü çiğnemiş oldun. öz eleştiriye davet ediyorum seni.

  18. 🙂 elimizde olmayan sebeplerle…

  19. Selam Gun.
    Yazinin begenerek okudum. Bu savrulmalar sadece IP de olmadi. Tum turkiye solunda oldu.
    Isteyenler iddianamelerdeki ve ana savunmalardaki kisilerin nerede olduklarini ne yaptiklarini ogrensinler. Simdi o kisilerin bazilari senin dedigin gibi ulusalci, AKP, CHP dinci veya sermaye icindeki yer alip hizmet etmektedirler.

    Muzo gayet iyi oldugunu dusunuyorum, Ilerlemeci bir devrimci yapiya sahip olan Muzo hic bir zaman devrimci inancini yitirmemistir.

    Sende oylesin.

    Ali tasyapan da keza devrimci durusu ile vardir.

    Saydigin bazilari ise Datca da emlak alim satim ticareti yapmaktadir. O kisileri saymasaydin iyi ederdin.

  20. gün zileli tkp liler sokaklara çıktı kadıkoyde ona ne diyon

  21. kim mesela? Ayrıca ben genel bir yönelim üzerinde durdum. Adam ticaret yapıyorsa bir şey diyemezsin ki… Herkes hayatını sürdürmek için bir takım işler yapıyor ister istemez.

  22. İyi yapmışlar.

  23. alper görmüş?

    sizin kitabınızda vardı ama ön planda değildi galiba.

  24. Ona bakarsan Hadi Uluengin de var. Onlar bir sonraki kuşak Aydınlıkçı kadrolar olduğundan sözünü etmedim. Aynı kuşaktan çok değerli bir gazeteci arkadaşımız da vardır mesela: Ragıp Duran. Olumlu isimler arasında onu da bu yüzden saymadım.

  25. Sevgili Gun
    Gecimi icin arsa ve emlak ticareti ozelikle guney de yapilanlari mahsum gormemelisin, Alabilgine doga bozucu, ekonomik zorda kalmis saf koylulerin elerindeki aileden kalma tasinmaz degerlerin talani, cok yuksekte rant gelirleri gecim ticareti midiri.
    Baslarini sokacak bir cati ve yiyebilecegi ekmegi bulduktan sonra kenarami cekildiklerini dusunuyorsun ?
    Uzun yilar o bolgede oldugumu ve insaat dalinda calistigimi sende biliyorsun. Datca ve Mugla bolgesinde bu kisiler tarafindan bir cok devrimci ve saf davranan ailden kalan arsa ve emlaklari konusunda madur edilen koylu lere neler yaptiklarini biliyorum. Herhalde bu ticarete de hayatlarini idame etmek icin gecim ticareti diyemessin.

    Gecmisi anli sanli devrimcilerin iktidara veya devlete entegre olanlari, devletin tum kurumlari ve degerleri adina kalem oynatarak, akil yurutenleri, devrimci mucadeleye kara calanlari, hakim siniflarin temsilcili yapanlari siyasi ust boyutta elestiriyorsak, Piyasada gorunmeyen ekonomik iliskilerde, devlet paraleleli ticaret yapanlarda ayni kirliligi tasidiklarini gormeliyiz.

    Tabiki bir butunu kapsamamaktadir. Gecmisiyle barisik yasayan, hatta ekonomik olarak en altlarda yasayanlarida biliyoruz. Lokaler de caycilik yapan, pazarlardaki atik yiyeceklerle yasayanlarida biliyoruz. Onur lu bir sekilde yasamlariyla.

    Senin de bildigin gibi siyasi ust yapiyla ,ekonomik alt yapi orgun bir sekilde devleti butunler, (Tabiki ozel mulkiyetci egemen sinif uzerindeki bir yapi ).

    Olaylara eksik baktigimizi dusunuyorum. Elestiri konusu her ne kadar siyasi durus da olsa. Bir cogu Iktidarlarin , partilerin yaratigi talanci, soyguncu, rusvetci sahtekar ekonomik yasalariyla ve iliskileriyle ayakta durdugunu hepimiz bilmekteyiz.

    Yukardaki yeni kadrocular, iktidarlara siyasi ve ekonomik olarak teslim olmuslardir. Cunku, isin ucunda istek olarak luks , dokunulmaz , populer yasama istekleri vardir. Butun bu isteklerini para ile birlestirdiklerinde bu gunku pozisyonu almaktadirlar.

    Onlarin tum dertleri bu duzenden( iktidar, parlementer partiler ve basinin dan yararlanip, sermayenin kirintilarindan paylarina duseni kapmalari ve bu sekilde sistemin devamini istemektedirler.

    Sen ve senin gibi devrimci durus sergiliyenler dunya devrimci tarihinde az rastlanmaktadir.

    Iktidar muhalefeti yapan gecmiste yari ilegal faliyet yuruten orgut seflerinin bir coguda sistemin eteginden tutup kurduklari parti veya vakiflar yolu ile bir sekilde gecmislerini inkarini yasamaktadirlar. Gecmisle bu donem arasindaki fark neki. Oz ayni bicim surece gore farkli. Biz devrimci cizgimizi bicime goremi, yoksa oze goremi belirledik. Ne degistiki siyasi bakisimizdaki degisikligi yaratti.
    gecmisin hesabini bu kislerden sormalimiyiz? Fizik sel yenilgi daha sonra siyasal yenilgiyi getirdi.
    35 yillik kurdistandaki suren savas da bircok kan dokuldu. Bunu hesabini ulusalcilar AKP den soruyorlar. Bu sehitler bosunami olduler. Kurdler soruyor bu gerillalar bosunami oldulerdi.

    Bende soruyorum 1970- 1980 yillarimizda ( genclik yilarimizi) bize yon veren, emirleriyle bizleri idare edenler, simdi koselerde hicbirsey yapmamis, olmamis gibi basindan, partilerinde, derneklerinde bla bla etmektedirler. Gecmisde onlarin cizgidi yol dogrultusunda bir cok devrimci katledildi. O sefler, gecmisden bu zamana ne degisti ki, tam tersi bir sekilde devrimci politikalarini surduruyorlar.
    Gecmiste revizyonist dedikleri ,parlementerist sosyalistlerle kanlli bicakli olurken, bugun ayni noktaya geldiler.

    Bizlerde bu tum gecmisin acilarini bu seflere sormaliyiz.
    Neden AKP ye karsi bu sol birlik icine yer alayimki. Isteyen alsin.

    Benim mucadele alanim liberter cizgi zeminin de olmalidir.

    Baksaniza sol birlik icindeki ust duzey kisilere. Bunlarin hangisi ozelestiri verdi. Gecmiste yaptiklari hatalari anlatti. Simdi yeni ( Maskeleriyle ) yuzleriyle yeni insanlarin devrimci , muhalefet enerjilerini kulanmaktadirlar. Isimsiz askerler yine isimsiz kalacak, sefler yine isimleriyle, kendi basarilari gibi on planda olup basinda konusacaklar.
    var olan kurumlara ve yapilanmalara( Partiler ,dernekler, mesleki kuruluslar, sendikalar, kiliseler, camiler, cemevleri, tekkeler, gazeteler, vakiflar, otoriter yapilar, platformist kuruluslara ve ticari yapilara) guvenmemekteyim.

    Kendiliginde, iradi ve vicdani birliklerden en guzel ve en dogru seylerin cikacagindan eminim.

  26. kimdir bu ticaret erbabı? Bence isim vermelisin. Yoksa o isimlerin hepsi şaibe altında kalır.

  27. Benim yazdiklarimdan dolayi saibe altinda kalinirmi?. Herkes kendini biliyor. Sen datca da emlak ticareti yapsan bu elestirden kendi payina duseni alirsin degilmi. kendini bulursun. Bu kapitalist ticaretin icinde yer alamayanlar ise gayet kendinden emindir. Cevresindekilerde emindir. Sen merak etme.
    Asil piyasadaki mevcud eski sol sefler politika uretme cifliklerinde neler yapiyor, taraftarlarina neler vadediyor. turkiye icin yeni yeni acilimlar sunuyorlar. Herkesi elestiriyorlar.

    Acilmasi gereken bunlar. Cok gec kalinildi. Soyliyecek cok seyleri yok bu insanlarin. Tikaniklik.Kitleselesimiyorlar.

    Anarsistlerin goruslerin alip kendi ekseninde Marksist acidan yeni teorik goruslerle uygulamaya kalkisiyorlar. Onlar kim; 1974 -1980 yilarinda ML siyasetlerin donemimizde kurdugu tum yasal parti ve vakiflar icin gecerlidir bu sozlerim.

  28. Ben 40 yillik mucadele icinde yer aldim 30 yilim ML geri kalan kisim ise anarsist dusuncelerle yasadim. Gecmiste komuntern ini , cin nin , arnavutlugun bize sansur uygulamadigi kitaplarla buyuduk, ogrendik, Birde orgut hiyarasinin emir komuta zincirinin bir parcasi olarak , ust lerimizin maniplasyona tabidik. Onlar ne derse o olurdu. Sen bir hicsin ,sadece onlarin emirlerini uyguladigin surecde varsin. Birey oldugunu farkettiginde dislanir yada farki uygulamalara tabi kalirsin.
    Bu gun gelinen nokta nedir sen aciklaya bilirmisin?

    Gun biz birbirimizi iyi taniriz. Seninle zaman zaman cok seyler konustuk. Benim bu konudaki dusuncelerimi biliyorsun.
    Bazilari cikarlari geregi veya hafiza kaybindan dolayi benim kadar hassasiyet gostermiye bilir. Bu demek degildirki, yok boyle birsey.

    hayatimi yazmak istedigimi sen biliyorsun. Gerci cok onemli birisi degilim. herkesin okumasini isterim. Yasam dogal yargilayicidir. Kacisi yoktur.

  29. Gun sana soruyorum

    Gecmisde bizler

    doga,cevre, ekolojiden bahsedermiydik. Bizim yayinlarimizda ,kitaplarimizda bahsedilmezdi. Bunlar kucuk burjuva hastaligi ve reformlari der gecerdik. Hayvan uzerindeki tahhakumuz konusulurmuydu? Kac kisi vejiteryan veya vegandi. Avrupa 68 kusagi vejiteryan ve vegan yasarken bizlerin bunlari ciddiye bile almazdik. Nukleer santraler ilk planlamasi sovyetlerde atildi ve 1954 de rus ya yapildi.

    Feminizim; O da neki , kadin sorunu devrim sorunudur der gecerdik. Zaten seflerimiz kadin olmazdi istisnalar disinda. Erkekler testesteron kapli , yigit, delikanli, gozu pek, az konusan ,gulmeyen, saka yapmayan, kadina kiza yan gozle bakmayan, icki icmeyen , devrimci ahlak ve kurallari icinde icinde yasayan, hareketin izniyle evlenen, flort etmeyen, cinsel ihtiyaclarini kacamak caktirmadan . yada katolik papaz gibi kendi cinseligini yok eden, baci hesabi, gerici feodal bir yapi icindeydik.
    bugunku feminize ve Quer dusunceye sahip cikmalarini biraz tuhaf degilmi O donemler orgutler ve sefler ML degillermiydi de simdi yeniden okuyup ogrendiler. Revizyonist frankfurt okulunun adi bile gecmezdi. Frankfurt okulunun kitaplarini okuduk.
    Ogrendik ki Marsizim , Lenin , Trocki ve Stalinin dedigi gibi olmadigini

    Savas karsisti, vicdani red ; o da neki neden savasa karsi olunsunki ki. Bizler sadece haksiz savasa karsiydik. Bizde bir zamanlar ordu kurmadik mi. Duzenli ordu hedefimiz degilmiydi? Iscileri asker yapmak istemiyormuyduk, O ordulara bel baglamiyormuyduk.

    Olme, oldurme, askeri olma dusuncesi bizim yasamimizda yoktu. Gecmisteki olen sayi istatiklerine bakabiliriz. Vicdani ret nedemek? Halk iktidari ve proleterya iktidari silahli guclerle koruma varken nasil vicdani red ve silahsizlanmadan bahsedilirki.

    Isyan ; o neki lumpence bir sey. kucuk burjuva hareketi diyorduk. Bizler ayaklanip iktidari devrim yoluyla ele gecirmek icin daglarin, sehirlerin teorisini yapiyorduk. Isyan duzensiz yapilan, onderligi proleter devrimcilerin olmadigi, basi kici belli olmayan, aylak ca bir sey oldugunu soyluyorduk. Bizde ayaklanma ve devrime tasima soz konusuydu. Simdi anarsistlerin isyan kelimesi uzerinden teorisiz taktik uygulamaktadirlar. Capulculugu kabul etmeleride bir okadar ilginc. 1920 de sovyetlerde baslayan capulcu, evsiz hirsizlari, duzene uyum saglimayanlari , kriminal diyerek iceri atanlar bunlar degillermiyi di. Simdi capulcularla ittifak yapiyorlar.

    Amacim ML saldirmak degildir. Dusunce icinde nice nice iyi degerli insanlarin oldugunu bir gercek. Sozum ML yeni ve eski sefler.
    ML teorilerinizi yeniden yazin. Frankfurt okuluna kulak kabartin. Sol muhalefeti, liberter marksitleri, Sol komunizmi, Anarsizmi iyice okuyun.

    Korkmayin kendiniz olun. Ozgurlesmenin merdiveni budur.

  30. Bizim çocuklar sonunda yapti demisti birileri, Gün Zilelinin çok sevdigi M . Orucoglu sonunda yapti yapacagini, garip bir çocugumuz(ucube) oldu MKP 3 Kongresi , akademik olarak baksan terminolojise gülersin, politik olarak hic bakma(apo ya yamanmak pratik hedefi), ahlaki olarak söylenecek cok sey var ama: bir trene binipte ankaraya gitmek niyetinde olan adam , izmirde inemedi diye konduktöre itiraz etmemeli…. Hem Maoist hem trockist, ve hemde anarsist olunmaz,,, Orucoglunun MKP ye etkisi bilinir ama durust olunmalidir…Konspirasyon kurallari egemenlere karsidir, Takiyye degildir….http://mkp-bim.info/Turkce/Sayfa_icerikleri/Belgeler/III_KongreBelgeleri.pdf akli eren marxistler akli eren marxist ve leninistler, akli eren marxist ve leninist oldugunu söyleyipte stalini savunanlar,(ve özgürlükçü maoistler) akli eren anarsistler Orucoglunun kafasini karistirdigi Maoist komunist partisiyle bir süre kafa yapacaklardir,(bence yeni baslayanlar icin iyi bir örnek, biz TDKP nin kücük burjuva devrimciliginin elestrisi kitabi ile, Lenin in ne yapmali ile birlikte okuyup cayan i kavradik, cok hostu disardan icerden bilinc vermeyi tartismak:)))) ilk örnek, madem o kadar liberalsiniz hoca; stalin yoldasa Maonun elestrilerinden bahsediyorsunuz, Stalin e Mao nun elestrisi ne olaki, benim ölülerim seninkinden daha dirimi???? M.Orucoglu iyi bir ressam olmaya adim atmis biri ama ciplak kral, tipki yasiyan tum 68 ler gibi….acik olunmalidir, herkes kendi Trabzon una gitmelidir artik gecmisten gelen seyleri kullanmayarak gelmelidir….ona buna saga sola saldirirken takiye yapmiyacaksin, Ne diyo Zileli ben bir anarsistim, ok, herkes böyle olmali ona göre saygi beklemeli…http://mkp-bim.info/Turkce/index_tr.html MKP 3. kongre belgeleri.. (bu bir olumluluk , 40 yil sonra turkiyede anti feodal bir devrim olmayacagini anlamak,(demokratik devrimi anti feodal devrim olarak kavramaktan hala vazgecemeyen bir gerilik ayri bir konu) surecin kapitalist oldugunu anlamak, ama bundan sosyalist devrim8salt anti kapitalist) anca cikarmak, ah su kucuk burjuva maceraperesti mahir i biraz daha anlasaniz)

  31. 19 anonim e ek benim k;kenim TIIIKP Kaypakayada zaten bunlar vardi demek seye benzyer , aslinda stalin bir trockistti , 68 lilerin yarisinin yaziylari soyle baslar, ama, hoca artik edep yahu dedirten yerdesiniy, ya gecmisininiyi toptan red edeceksiniy, ki bu ayip degil, ama aslinda deniy de anarsit ruh vardi, yok ibo da ickin embriyonik o vardi, neden bunlari atlayip direkt ne olursaniy olmuyorsunuz____ neden ahlaki bir sorudur, suclamaza devam edecegim…

  32. Anarsiym her t[rden devrimcinin viycdanidir,,, anarsistler takize zapim her turden devrimcileri manipule ederler anlamina gelmey bu….

  33. Zileli de aslında Aydınlık-tan Kaçanları yazmış ama buna Gün Zileli-yi de eklemek gerekir.
    G.Zileli de Aydınlık-tan kaçanlardandır.
    Zileli,H.Berktay-ı tanıtmaya çalışıyor.Ama H.Berktay-ın tersi de G.Zileli-dir.
    Zileli itiraflarda bulunuyor.
    1980 sonrası gördüğümüz itirafçıların itirafları.

    Zileli-nin hala bir imajı varsa Aydınlıkcılıktan kalmadır.
    Aydınlıkcılığı çıkarın Zileli-de geriye kalan hiçtir.
    Boşluktur.
    Zileli hala Aydınlıkcılığın imajını kullanmaya çalışmaktadır.

    Zileli,devrimcilikten kaçışa Stalin eleştirisiyle başladı.
    Ardından Lenin-i eleştirdi.
    Ardından Marx-ı eleştirdi.
    Ne kadar devrimci düşün adamı ve düşünce varsa red ve inkar etti.
    Sonunda savaşımdan kaçmanın teorisi olarak anarşizm bayrağını çekti.

    Aydınlıkcılar hala gericilikle savaşıyor.
    Zileli ise gericilikle savaşan devrimciler konusunda küfür yazıları yazıyor.
    Bu yazısı da aslında bir dönüşümün yazısıdır.
    Bir Gregor Samsa ile karşı karşıyayız.

    Zileli devrimciliği bırakmanın kılıfını bu tür yazılarla bulmaya çalışıyor.

  34. AYANOĞLU

    bu yazdiklarini ciddimi yazdin. Inanamiyorum. sana soyliyecek sozum yok. Yobazin onde gidenisin. Hem dar hemde skolastik bir kafaya sahipsin.

    Kafani biryerlere birak, sana yeni bir kafa bulalim. Gozleri, burnu,dili,kulaklari,disleri,agzi,kaslari olan , en onemlisi beyni olan.

  35. Zileli’nin tahlillerinden yola çıkarsak:

    Perinçek ve arkadaşları T.C. devletine anti-emp. hareketi eklemlemeyi hedeflemiş.

    Ardından o devlet (o devletten de tam olarak ne kastedildiği meçhul ya…) parçalanmış ve AKP ile deri değiştirmiş.

    Perinçek ve arkadaşları da ruh hastası olmalı ki, tasfiye edilen eski devlete hizmet etmeyi sürdürdü ve AKP tarafından bu yüzden cezalandırıldı.

    Döneklerin durumu da zaten ortada.

    O zaman Zileli (isteyerek ya da istemeyerek) sessizce şunu söylüyor:

    İki taraf da baştan aşağı hatalı. İlaç da gördüğünüz gibi bende.

    Katettiğin yol bu mudur yani?

    Devlet teorisi hakkında birikiminiz bu mudur?

  36. Sayın Zileli,

    Size Doğu Perinçek’in 2 Haziran 2008 tarihli,”Seviyeli dönek!.. Yoksa döneğin seviyelisi olmuyor mu?” yazısından pasajlar yolluyorum.Umuyorum ki aşağıdaki yolladığım tırnak içindeki pasajlarda, kendinizle ilgili de bir şeyler bulacaksınız.

    “Seviyeli dönek kavramını Şahin Alpay’a borçluyum. Kendisini CNN Türk’te dinlerken bu kavramı keşfettim. Taha Akyol, programında sorgucu edasıyla Şahin Alpay’ı bayağılaşmaya ve devrimcilik dönemini ve eski arkadaşlarını suçlamaya zorluyor. Şahin Alpay rahatsız oluyor, dönekliğini ideolojik seviyede tutmaya çalışıyor.
    * * *
    1990 eşiğinde Halil Berktay ve Murat Belgeler Neoliberalizme yelken açtıkları zaman, Cemal Süreya ‘Doğu niye üzülüyorsun, onlar zaten oraya aitlerdi. Orada zaten onları bekliyorlardı’ demişti.
    * * *
    Şahin Alpay ile birlikte diğer seviyeli dönekleri hatırlayınız, Nuri Çolakoğlu, Ömer Madra, onlar burjuvaziden geliyorlardı; Robert College’lerde veya yurtdışında sistemin seçkin çocukları olarak eğitilmişlerdi. Birkaç yıl yaramazlık yapıp ait oldukları yere döndükleri zaman, kendilerini kabul ettirmek diye bir sorunları yoktu. Görevleri, işleri, maaşları, misyonları, hepsi hazırdı.
    * * *
    Seviyesiz dönekler, daha çok küçük burjuvazinin çocukları, memur çocukları. Küçük mülk sahiplerinden ve hatta daha alttaki sınıflardan geliyorlar. Onlar yuvaya dönmüyorlar; sistemin içinde bir yuvaları yok. Kendilerini nasıl ispatlayacaklar? Bunun için özel görevler yapmak için kıvranırlar. Oturabilecekleri tek yer vardı: Sistemin kucağı. Satabilecekleri tek sermayeleri vardı: Onurları ve kişilikleri.
    Bunlar dün düşman ilan ettikleri hâkim kuvvetlere kendilerini affettirme ruh hali içinde kendilerinden beklenenin çok ötesinde bir gayretkeşlik yarışına girdiler. ”

    “Seviyesiz dönekler yalnız sistemin sahiplerine değil devrimcilere de yılışmaya uğraşırlar. Şahin Alpay’a bunu da yaptıramazsınız. O, kralın soytarısı değil, mâbeyincisidir. Hiç olmazsa hakim sınıfların değerlerine sahiptir…
    Seviyesiz döneklerde efendilerinin merhamet ve şefkati biricik sermayeleridir. Bu nedenle en çok geliştirdikleri organları dilleridir. Dillerini efendileri için kullanacaklardır.”

  37. Teşekkür ederim. Bu yazıyı biliyorum. ancak yolladığınız pasajlar benimle ilgili değil. Yazıda benimle ilgili (üstü örtülü) pasajlar var ama nedense onları yollamamışsınız. Böyle pasaj yollamaktansa yazının bütününü gönderin de tamamını herkes okusun.

  38. Ben size yardımcı olayım. Adı geçen yazıda, Yarılma adlı kitabıma anıştırma yapılarak beni ima eden paragraf şudur: “Yarılma yaşayanlar ise, kafayı üşütüyorlar. Yarılma, döneğin kişiliğinde şiddetli bir iç bunalım yaratıyor. Bir yarısı sisteme yaranmak için sadakatsizliği, vefasızlığı, ihaneti bir meslek haline getirmiştir. Öbür yarısı, aynaya bakınca ona “hain, şerefsiz, alçak” diye bağırır. Böyleleri dönekliği dizginleyen frenleri patlatmak için daha çok gaza basıyorlar. Döneklikte tutarlılaşmak için, vicdan kırıntılarına karşı daha acımasız oluyorlar. Ailesine, anasına, babasına, eşine, eski arkadaşlarına dizginsiz ihanetle ruhsal yarılmadan kurtulmak istiyorlar. Bütün insani değerlerini ayaklarının altına alıp üzerinde tepiniyor, tepiniyor ve çiğnediği vicdanını kitaptır diye bir kez de kamuoyunun ayaklarının altına atıyorlar. Çünkü kendi çiğnemesi yetmiyor, ayrıca bütün topluma çiğnettirmesi gerekiyor. Toplum da kendileri gibi hainleşse rahatlayacaklar.”

  39. Bu IPliler kadar özde amerikancı olup sözde antiamerikancı gorunen başka biri varmı?var adıda Çikko.çin işçi köylü partisi.yani çkp.2008de amerikayı kurtardılar.imam cemaat diyalektigi.

  40. Toplum ne zaman ipli olmuşda ipe küfrederse hainleşecekmiş?hain önce böyle olup ihanet edendir.zaten en baştan öyle değilsen nasıl hain oluyon?bu doğuda hayallerde yaşıyor.

  41. Merhaba,

    Yolladığım pasajlarda sınıfsal karakterinizle ilgili tanımlamalar var, benim için orası önemliydi. O yüzden Sn. Doğu Perinçek’in yazınızın o kısımlarını yolladım size.

    Kendi yazdığım yorumda, beni yönlendirme girişiminiz, hararetiniz 🙂 ilgin. Sınıfsal karakteriniz şuandaki bulunduğunuz konumun özeti.

  42. Yazılanlar üzerinden eleştiri getirilse ne kadar verimli bi tartışma olurdu…Nedense insanlar karınlarındaki şişkinliği indirmek için bi şeyler yazıyorlar gibi geliyor bana…Gün Zileli’yi savunmak benim işim değil,haddim de değil…Ama benim gördüğüm kadarıyla kimi arkadaşlar daimi biçimde tekrar yapıyorlar…Zileli kendisi ile ilgili argümanları,diğer eleştirmenlere fırsat vermeyecek şekilde dile getiriyor zaten…Zileli zor bi iş yapıyor…”Keşke”demek tarzım değil ama keşke onun yaptığını,kendinlen dalga geçebilmeyi,kimi zaman kendi kendisini yerden yere vurabilmeyi hepimiz yapabilsek…

  43. Gün Zileli’nin yanında durmak,avukatlığını yapmak gibi algılanmayı da istemem,kabul de etmem…Gün Zileli’nin tüm yayınladığı yazıları okumaya çalışan biriyim…Okuduklarımdan çıkardığım bi sonuçtur bu…

  44. sınıfsal konumumu tanımladığınız için teşekkürler. Beni zahmetten kurtarmış oldunuz.

  45. ayrıca takipçisi olduğunuz kişiyi bile doğru anlamadığınız anlaşılıyor. D.P. eğer diğer paragraflarda beni de tarif ettiğini düşünseydi bana ayrıca bir paragraf ayırmazdı. Bunu yapmaması, tarif ettiği kişilerle beni aynı sınıfsal konumlanışta göstermesinin kendi saflarında bile inandırıcı olmayacağını görmesindendir. Beni sınıfsal konumum ya da tutumumdan değil, “deli” ve “akıl hastası” ya da “şizofreni” olarak tanımlayarak tabloyu tamamlayabileceğini düşünmüş olmalıdır.

  46. Sayın Zileli,

    ‘Sınıf’ tan kopup anarşist olduğunuz için, Doğu Perinçek’in sınıfsal karakterinizle ilgili tanımlamalarını ısrarla es geçme çabanız normal. Ve son olarak, bırakın Aydınlık Hareketi ve Doğu Perinçek üzerine yazılar yazarak gündeme gelme çırpınışlarını. Gidilecekse bir yerden, onurluca gidilmeli. Evvela kendi kişiliğinize ve yaşanmışlığınıza saygı için.Ama siz bu treni de kaçırdınız, ne diyim, kolay gelsin.

  47. genel kurmaylara, generallere albaylara, emekli yarbaylara bağlanarak mı sınıfa bağlı kaldınız:) Bence kendi sınıf karakterinize baksanız iyi olur. TİİKP Savunmasındaki Amarikancı faşist generalleri yıllar sonra yurtsever subaylar olarak cilalayan ben değil, takipçisi olduklarınızdır.

  48. G.Zileli-nin artık devrimci bir bakış açısı yok ama daha önemlisi devrimci bir duyarlığının da olmadığını görüyoruz.
    Zileli,gericiliğin ve döneklerin bulunduğu kıyıdan,devrimcilere salvolar atmaya çalışıyor.
    Zileli-yi destekleyen bir kaç kişiye de bakalım.
    Devrimci düşünceyle hiç bir ilgisi olmayan,bilimsel sosyalizme küfreden unsurlar.
    Dikkat eleştiren değil küfreden unsurlar.
    Ve bu unsurlarin hiç bir ilerici-demokrat yönü olmadığı gibi,devrimcilere kin duyan unsurlar olduğunu görüyoruz.
    Zileli bu durumu kavrayamayacak durumda birisi değil,ama bilimsel sosyalizme düşmanlık ve kin gerilikte birleşmenin ortak paydası oluyor.

    Aydınlıkcılar Türkiye komünist ve işçi hareketinin hem tarihsel ve hem de güncel olarak sürdürücüsüdür.
    Aydınlıkcılar bugün de dinsel gericiliğe ve faşizme karşı savaşımın öncülüğünü yapıyor.
    Gladyo yazıcılarının Aydınlıkcıları karalama yayınları bu bağlam içinde değerlendirilmelidir.
    Anarşizm bayrağını çekenler ise her önemli dönemeçte olduğu gibi bugün de AKP gericiliğinin yandaşı durumundalar.
    Zileli bu yandaşlığı göremeyecek durumda değil,ama devrimci olmak,düzene karşı konumlanmak çok zor geliyor olmalı.

  49. Lenin’in ezen-ezilen milletler saptaması ne anlama geliyor? Halk nedir,millet nedir ? bu ikisi de aynımıdır?Emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşını veren ordu ile 70-80 ‘ de devrimcilere/yurtseverlere işkence yapan ordu aynı ordumu dur? yani tarih düz bir çizgimidir? ABD’ nin, Kürt Ulusalcılarının eline verdiği ‘sömürge halklar’ teorisiyle, bölge halklarına ihanet ederek mi ‘barışı’ getirecekseniz? TSK mensuplarını içeri doldurup,Türk Milletini esir alarak, ABD eliylemi Kürt sorununu çözeceksiniz ? Milli Ordu ve Milli Hükümet nedir ? Milli Demokratik Devrim Nedir ? Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın rüyasına bu akşam yatsak,yarın öyle bir dünya ya mı uyanacağız 🙂 ?

  50. Zileli “Beni de başkaları yazsın” demiş ama zaten yazıldı onun hakkında. Özeti, aşırı Doğu Perinçek kompleksine sahip, hep bunun altında ezilen ve aşmak için de önce Doğu’dan daha Maocu olmaya çalışan, sonra Troçkist olmaya karar veren, o da olmayınca anarşizme sarılan, bir süre sonra da kesinlikle Budizm, Hıristiyanlık, Müslümanlık yolunu izleyerek hidayete erecek olan bir dönektir. “Anarşizm saray soytarılığıdır” sözünün en yakınımızdaki canlı kanıtıdır.

  51. Bu adam gorevli. Buna gorev vermisler yaz diye. Ama elinden bu geliyor garibin. Ne yapsin? Mecbuuur… Fasistlerle isbirligi yapan Isci Partisi’ni devrimci diye yutturmaya calisiyor. Aslinda maval okuyor. Ayni tumturakli kelamlar, ayni ici bos bildirimler. Biraz gelistir kendini. Cehalet ayan beyan.

  52. bu satırları yazmadan Ergenekon yazıları bölümüne bir göz atsan iyi ederdin, ulusalcı.

  53. Sayın Zileli,

    ‘Ulusalcı’ diye bitirmeniz cümlenizi, müthiş bir tahlil yeteneğine sahip olduğunuzu gösteriyor, şaşırdım ! şok oldum ! helal olsun ! :)))

  54. KAAN Yazdıkların bir gerçekle yüzleşme… Bunları söyleyebilmek bence işin başlangıcı..devamı getirilmeli… GÜN için ise şunu söyleyeceğim.. DOĞU çağırsın koşturarak İP gider.. Yanlızlaşmak kötü olsa gerek.. ..

  55. Gün sizler gibi konformistlere, ekmek parasından öte ev-araba-yazlık derdine düşenlere göre elbette yalnız ama asla sizler gibi KIT değil. Onun seveni sağlam, bir merhaba yerine geçen tek bir satır umut dolu cümlesi-varlığı bizleri mutlu ediyor Celal Kaya. Sizi neden mutsuz ediyor anlayamadık vesselam…

  56. 1979 yılının Ocak ayında LE-YA Yayınları tarafından yayımlanan “İki lider, iki örnek: İbrahim Kaypakkaya ve Doğu Perinçek’in polis ifadeleri” adlı kitapta, Perinçek’in 14 Haziran 1972’deki “bülbül gibi öttüğü” sorgusu bulunuyor. Daha önce de gündeme gelen bu sorgu isim dolu! Perinçek, birlikte yürüdüğü bütün arkadaşlarını adeta ihbar ediyor! Sorgudan sonra aldığı hal ve ortaya çıkan yeni belgeler de, polisin Perinçek’e aslında neyi kabul ettirdiğini zaten ortaya koyuyor.

    İşte Perinçek’in sorgusundan bir demet. Montaj, sahtecilik, belge üretme vs. olmadan, bizzat Perinçek’in ağzından! Ve buradakiler sadece küçük bir kesit; ama ifadenin geneline dair yeterli fikri verir.

    http://kadrajagirmeyen.blogspot.de/2014/02/perincek-bulbul-gibi.html

  57. Bunlar, polis sorgusunun nasıl bir şey olduğunu bilmeyenlerin ileri sürdüğü kolaycı yargılar. Doğu Perinçek, sadece kendisinden önce veren ifadeleri kabul eden bir ifade vermiş ve polise yeni bilgi vermemiştir. Polisteki ifadeye bakarak ucuz yargılarda bulunmamak gerekir.

  58. Sadece İslamcıların idamına mı karşısınız?
    Şahin ALPAY

    Mısır’daki askerî diktatörlük 24 Mart’ta Müslüman Kardeşler üyesi 529 kişiyi idama mahkûm etti, sonra bunlardan 492’sinin cezasını (çoğunlukla) ömür boyu hapse çevirdi.

    Derken 28 Nisan’da Müslüman Kardeşler’in lideri Muhammed Bedii’nin de aralarında olduğu 683 kişi daha idama çarptırıldı. Bu hükümler, bütün uygar dünyada infial uyandırdı. Türkiye’de de farklı eğilimlerden sivil toplum kuruluşları cezaları çeşitli yollardan tel’in etti; TBMM İnsan Hakları Komisyonu, AKP, CHP, MHP ve BDP’li üyelerin oybirliğiyle yayınladığı bildiride, yerden göğe haklı olarak, “Çağımızda ölüm cezası insan onuruyla bağdaşmaz…” dedi.

    İdam cezası her şeyden önce yaşam hakkıyla, insan haklarıyla bağdaşmaz. Bunun için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf (15 yıldır idam uygulamayan Rusya dışındaki) bütün Avrupa Konseyi üyeleri ve bütün Avrupa Birliği üyeleri idam cezasını yasalarından sildi. Hatırlatmak gerekirse, menfur 12 Eylül asker yönetimi 50 kişiyi, (bu arada 18 yaşından küçük olduğu halde Erdal Eren’i) idam etmişti. Bu infazlar tarihimizin en karanlık sayfaları arasındadır ve TSK’ya onur getirmemiştir. Ne mutlu ki Avrupa Konseyi’nin bu konuda moratoryum ilan ettiği 1984’ten bu yana Türkiye’de idam cezası uygulanmıyor. İdam cezası, Ekim 2001’de “savaş ve terör suçları” hariç kaldırıldı; Ağustos 2002’de “savaş ve çok yakın savaş tehdidi” halleri dışında ömür boyu hapse çevrildi; Mayıs 2004’te de bizzat AKP hükümetinin önerisiyle hukukumuzdan tümüyle çıktı.

    Ne var ki Başbakan Erdoğan, idamın kaldırılmış olmasından hoşnut değil. Başka birçok reform kanunu gibi, idam cezasını kaldıran kanunun öncülüğünü yapmış olmaktan da pişman. Partisinin 3 Kasım 2012’deki Kızılcahamam toplantısında, idamı kaldıran kendi hükümeti değilmiş gibi, “Bu ülke maalesef birilerinin, bazı malum yerlerin baskılarıyla idamı dahi kaldırmıştır. Şu anda birçok insanımız idam yeniden gelsin istiyor…” demişti. Dün de, açıkça, hiç istemediği halde idamın AB katılım süreci yüzünden kaldırıldığını söyledi.

    10 Kasım 2012’de Endonezya’dan dönerken terörle ilgili suçlarda idam cezasının geri getirilebileceğini söylemişti. Öyle ki Radikal’den Murat Yetkin, “İdam cezası Erdoğan’ın başkanlık kozu olabilir mi?” başlıklı köşesinde şöyle yazmıştı: Acaba Erdoğan “başkanlık sistemini esas alan anayasa taslağını, içine ölüm cezasını da ekleyip, referanduma götürmeyi mi düşünüyor?” (13.11.2012)

    Erdoğan, 2008’den beri çeşitli vesilelerle devletin katili affetme yetkisi olmadığını, bu yetkinin (İslam hukukunun öngördüğü ve yakınlarda İran’da görüldüğü üzere) maktulün ailesine ait olduğu görüşünü dile getiriyor. Aynı Erdoğan, Aralık 2013’te Bangladeş Başbakanı’nı arayarak Cemaat–i İslami liderlerinden Abdülkadir Molla’nın idam cezasının durdurulmasını istedi. Oysa Molla’nın öldürülmelerinde rolü olduğu iddia edilen kimselerin aileleri kendisini affetmediler ve ne yazık ki Molla idam edildi. Erdoğan, Mısır’daki idam kararlarının durdurulması için de (askerî yönetime değil ortaya) çağrı yapıyor, ama idama mahkûm olanlarca öldürüldüğü iddia edilen polislerin aileleri af istiyor mu, bilmiyoruz… Erdoğan’a sormaya hakkımız var: Siz idam cezasına değil de sadece İslamcıların idamına mı karşısınız?

    Erdoğan ABD’nin ve AB’nin Mısır’daki idam cezalarına ses çıkarmadığını iddia ediyor, ama doğru değil. Gerek ABD gerekse AB, Mısır’daki cezaları protesto etti. ABD’nin utanılacak durumda olduğu ise muhakkak; hâlâ idam cezası uygulayarak Çin, İran ve Suudi Arabistan gibi diktatörlüklerle aynı ligde yer alıyor.

  59. Hikmet,Süleyman,Mehmet Cengiz kardeşleri hatırlıyor musunuz?

  60. Avukat Mehmet Cengiz mi?

  61. Hayır.Söke,Sarıkemer köyünden.

  62. Evet evet hatırladım. Nasıllar? İki yıl önce Sarıkemer’e uğramıştım ama onları göremedim.

  63. Babam Hikmet Cengiz 2005 yılında aramızdan ayrıldı.Amcam Süleyman Cengiz yaklaşık 25 yıldır Londra’da yaşıyor. Diğer amcam Mehmet Cengiz Didim’de yaşıyor. Bu sıralar sağlık durumu biraz kötü. Ben de 12 yıldır Bursa Karacabey’de yaşıyorum.Yaşam şartları çoğumuzu başka yerlere savurdu. Babam cezaevi sonrası Ayvalık’ta Rahmetli Zehra Gencosman’ın zeytin ağaçlarıyla ilgilendi. Yani memleketimiz Ayvalık oldu. Bir gün sohbet etmek,o günleri bir de sizden dinlemek isterim. Saygılar.

  64. Hepsini çok severdim. Hikmet’in öldüğünü bilmiyordum. Başın sağolsun. Hayatta olanlara sevgi ve selamlarımı söyle lütfen. Bana özelden yaz. gunzileli@hotmail.com

    Bir gün oturur konuşuruz. sevgiler.

  65. Bir şey diyeceğim, ama kesinlikle kişisel algılamayın. Öncelikle bunu belirteyim.

    Zamanında (yanlış hatırlamıyorsam) İbrahim, TİİKP’den kopuş dönemlerinde (bir konuda) sizin de adınızın olduğunu iddia etmişti (gibi hatırlıyorum). Siz ve başka bir arkadaşınız da bu sefer bir mektup yazmıştınız. Hatta yanlış hatırlamıyorsam ”Kahrolsun Musa ve Seyit alçakları” gibi bir içerikte vardı o mektupta.

    Buraya kadar yazdıklarımı art niyetle anladıysanız özür dilerim. Art niyetim yok. Sadece bir soru sormak için bu kısımları yazdım.

    Sorum şu;

    Bugün bakınca, o zamanki tavrınızı nasıl buluyorsunuz? Ve sizce Perinçek safında değilde ayrılan gruplardan birinde (Garbis Altınoğlu’nu da dahil ettim anlamışsınızdır) olsaydınız daha mı iyi olurdu?

    Son bir sorum bunlarla alakalı değil, sadece fikrinizi almak. (Sizce) Garbis’in grubu mu; yoksa İbrahim’in grubu mu (her ne kadar bu grupları böyle adlandırmak hoş olmasa da siz anlamışsınızdır beni) daha tutarlıydı?

    Bu arada, Adil Ovalıoğlu ile ilgili (önemli) anınız var mı? Varsa bu anınız herhangi bir yerde yazılı mı?

    İyi akşamlar.

  66. Bence Kaypakkaya çizgisi daha devrimci bir çizgiydi. Garbis’lerin grubuna göre de daha tutarlıydı. Adil Ovalıoğlu ile anılarım vardır. Bunları Havariler’den okuyabilirsin (yazar hilesi!). O dönem içerdeydim. Kaypakkaya fikirlerine daha yakındım. Galiba bu Kaypakkaya’nın da kulağına gitmiş ki böyle bir şey söylemiş. Hasan Yalçın da benimle aynı tutumdaydı. Doğu’lar bu söylentileri yalanlamak için bizim takma isimlerimizle sahte bir mektup yayınlamışlar, bizim haberimiz olmadan. Bu iğrenç mektubun muhtevasından yıllar sonra haberim oldu. Bu konuyu da Havariler’de yazdım. Doğu tutuklanıp içeri geldiğinde onunla bir ay boyunca tartıştık ve sonunda bizi kendi fikirlerine ikna etti. İkna ettikten sonra bizim adımıza böyle bir mektup yazdıklarını söyledi (elbette iğrenç içeriğinden söz etmeden). Ben de ikna olduğum için “neden bizim ağzımızdan böyle bir mektup yazdınız?” demedim doğrusu. Bunların hepsi Havariler’de var.

  67. Bir de başka bir sorum var. Kitabınızı almayı planlıyorum ama henüz elime geçiremedim (Trabzon’da yaşıyorum da, şükür az çok buranın insanının gericiliğini biliyorsunuzdur). Başka bir sorum var. Yanılmıyorsam Turhan Feyizoğlu’nun kitabıydı, bir yerde okuduğuma göre FDKC Kampları’ndaki TİİKP’liler Parti Merkezi’ne muhalefetmiş. Yani İbrahim’in grubuna katılmaya sıcak bakanlar da varmış ama kimin hangi kesime gideceği net değilmiş. Kesin ol şey Filistin grubunun partinin Merkez yönetimine muhalif olduklarıymış.

    TİİKP’nin hani 8 militanı (Bora Gözen, Kerim Öztürk, Cafer Topçu, Ali Kiraz, Gürol İlban, Şükrü Öktü, Ahmet Özdemir, Yücel Özbek) İsrail saldırısında öldürülmüşlerdi. Onların Parti merkezine bağlılığı hakkında hatırladığınız herhangi bir detay var mı? Perinçek’in safında mıydılar yoksa karşısında mı?

    İyi akşamlar tekrardan.

  68. ismi geçen arkadaşların tutumlarını bilmiyorum ama epey bir bunalım yaşanmış. Ali Mercan vardı, o zaten Kaypakkaya’ya katıldı o zaman.

Comments are closed.