Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Solotest Zekâ Oyunu!

"Ergenekon" Üzerine Yazılar, İktidar Bloku, Siyasi Tahlil

Bu oyunu hepiniz en az birkaç kere oynamışsınızdır. Ben de öyle. Ben üç taştan öteye geçemedim. Sekizde kalmadığım için kendimle övünebilirim. Çünkü testin zekâ tablosuna göre sekizde kalan geri zekâlı sınıfına giriyormuş.

Bu oyun aslında damaya benzer ama damadan farklı olarak tek kişiyle oynanır. Bir taşın üstünden atlar ve atladığınız taşı alırsınız. Sıra ondan sonraki taşa gelir. Baştan doğru bir yönelim tutturduysanız tek taşa kadar ilerleyip başarıya ulaşabilirsiniz.

Politika soloteste benzer. Taşların üstünden atlayarak onları yersiniz. Önünüze gelen taş önce yardımcınızdır ama bu yardımcının yenmesi gerekmektedir. Politikada da politik güç, önüne gelen yardımcısı güce dayanarak, onun üstünden atlayarak ve onu yiyerek ilerler.

AKP iktidarının önüne çıkan ilk taş Türk ulusalcılarıydı. Bu, önce Türk ulusalcılarının üstünden atlayıp onların yenmesini gerektiriyordu. Kürt ulusalcılar bir hamle ilerde bekliyordu. Türk ulusalcılar yenirken Kürt ulusalcılar müttefik konumundaydı. Ergenekon davasıyla “derin devlet”ten hesap sorulacağı ve Kürt açılımı yolunda adımlar atılacağı umuduna kapılan Kürt ulusalcıları, AKP’yi, biraz sakınımlı da olsa desteklediler. Oysa tahmin etmedikleri şey, Türk ulusalcılarının yenmesinden sonra sıranın kendilerine geleceğiydi. Nitekim Türk ulusalcıları yendikten sonra bugün sıra Kürt ulusalcılarının yenmesine gelmiş bulunuyor. KCK toparlamalarının, operasyon ve tevkifatlarının anlamı budur. Kürt ulusalcılarının bir ilerisinde de liberaller bulunmaktadır. Kürt ulusalcılığı yendikten sonra sıra onlara gelecektir. Liberallerin bundan ne ölçüde haberi var, bilmiyorum.

Dün CNN Türk’te, Cüneyt Özdemir’in ilginç bir programı vardı. MİT’ten emekli Cevat Öneş’le Kürt sorununun çözümü ve “silahların susması” üzerine bir görüşmeydi. Cevat Öneş son derece “makul” bir profil çizerken, söz KCK tutuklamalarına gelince emekli MİT görevlisi  yaklaşık olarak şunları söyledi: KCK, PKK’nın yasadışı bir örgütlenmesiydi. Dolayısıyla bugünkü yasalar çerçevesinde tutuklanmaları doğaldı. Eğer PKK, devletle görüşmek ve uzlaşmak istiyorsa böyle yasa dışı olan ve tutuklanması doğal olan bir örgütlenme yerine daha yasa içi bir örgütlenmeyi ön plana çıkartmalıydı. Evet, geçmişte bu tür yasa içi örgütlenmelere karşı girişilen tutuklamalar (örneğin Meclisteki DEP milletvekilleri) hata olmuştu ama bugünkü tutuklamaların hata olduğu söylenemezdi. Tabii, bundan on yıl sonra, bir başka emekli MİT görevlisinin KCK tutuklamalarının da hata olduğunu belirteceğini tahmin etmek güç değildir.

Oysa ortada bir hata yoktur, sadece politika vardır. Politika şudur: Yumuşama vaatleriyle ehlileştir, yasaların ardına sığınarak bastır. Bugün AKP hükümetinin yaptığı basitçe budur. BDP’yi meclise davet ettiler. Leyla Zana’nın “dil sürçmesini” bile görmezden gelmeyi gerekli gördüler. Ama bir yandan da tutuklamalar sürüyor. Ne yapılıyor? “Tepe”yi yasal organların içine alarak uyuşturuyor, “taban”a darbeyi indiriyorlar. KCK tutuklamalarıyla, polisi dağa sürme planlarını hayata geçirerek ve sınır ötesi harekâtlar için meclisten tezkere çıkararak.

Kürtlerin siyasi hareketi bu konuda ne derece uyanık? Dışardan ve uzaktan göründüğü kadarıyla yeterince uyanık olduklarını söylemek mümkün değil. Yasal organlara katılarak büyük bir hata yaptılar; bence kapana girdiler. Bundan sonra bu kapandan çıkmaları biraz zor görünüyor. Kürt siyasi hareketinin ikinci hatası, halk hareketi yerine silahlardan medet ummasıdır. Silahı, gerçek bir zafer umuduyla kullanmıyorlar (pek koşulları da yok zaten). Silahı, devleti politik uzlaşmalara ve görüşmelere razı etmek için kullanıyorlar ya da bunu umuyorlar. Oysa silahla elde edilecek hiçbir şey yok. Diyelim ki, silahla devleti görüşmelere ve bir ölçüde uzlaşmaya razı etseniz bile bu görüşmelerden ne özerklik, ne de kültürel haklar çıkacaktır. Çıksa çıksa Kürt siyasilerinin devletin yapısına daha fazla entegrasyonu çıkar ki, bundan Kürt politikacıları bir şeyler kazansa da Kürt halkının kazanacağı hiçbir şey yok. Hele şu “yeni anayasa” vaatleri. Bundan hâlâ medet uman Kürt politikacılarını gördükçe politikacılığın gerçekten “özürlülük”le eşdeğer olduğunu bir kez daha anlıyorum.

Baştan yönelim yanlış: Silah ve görüşme.

Oysa doğru yönelim Kürt halk hareketinin özerk örgütlenmesiydi. Özerklik programı çok iyiydi ama o bile sadece bir tehdit unsuru olarak politikanın hizmetine kondu, ne yazık ki.

Bugün Kürt bölgelerinde halkın özerk örgütlenmesi için çok elverişli koşullar var. Silahın bu özerk örgütlenmeye yararı yok, zararı var. Silahlı mücadele ortamında gerçek bir halk örgütlenmesi çok zor.

Silahın bırakılması, Türk devletinin değil, Kürt halk kitlelerinin talebi olmalıdır.

Kısaca şöyle ifade edebilirim:

1.      Bütün politik üst kurumlardan (meclis de dahil) çekilmek (Sırrı Süreyya Önder, Meclis’te yaptığı konuşmada askerliğin zorunlu olduğu yerde “şehitlik”ten söz edilemeyeceği yönünde güzel bir çıkış yaptı. Böylesi çıkışlar, Mecliste de bir şeylerin yapılabileceğini gösteriyor elbette. Ne var ki, bir sonraki aşamada mikrofonunuzun sesi kesilecektir; diretirseniz de dokunulmazlığınız meclis çoğunluğunun oylarıyla kaldırılacak ve tutuklanacaksınız. Diyelim ki, tutuklanmadınız, diyelim ki, istediğiniz gibi konuştunuz, oradaki varlığınız, KCK tutuklamalarını vb. yapanların incir yaprağı rolünü oynamanıza yol açmayacak mı?)

2.      Devletle her türlü görüşmeden ve uzlaşma girişiminden uzak durmak;

3.      Aşağıdan özerk bir halk örgütlenmesini fiilen gerçekleştirmek; kültürel hakları fiilen hayata geçirmeye başlamak;

4.      Silahları bir yana bırakmak, gerilla örgütlenmesini dağıtmak, sadece özsavunmayı amaçlayan halk milislerinin örgütlenmesini ayakta tutmak.

Bence bunun dışındaki bütün politik solotest oyunları sekiz taşta kalmaya mahkûmdur.

Gün Zileli

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

73 Comments

  1. deniz

    “gerilla örgütlenmesini dağıtmak, sadece özsavunmayı amaçlayan halk milislerinin örgütlenmesini ayakta tutmak” pratikte neye tekabül edebilir, ona akıl erdiremedim. eğer halk milisleri, meşru müdafaa fikrine uygunluğu sebebiyle kabul görebiliyorsa neden aynısı gerilla için de geçerli değil? ya da silahların reddi meselesinin sınırı nerede başlayıp nerede bitiyor: temiz silah var mı?

  2. Küsmeyen Kalem

    Şimdiye dek 8 taşta kalmışlardır. Aksi olsaydı durum bu olmazdı.

    Sırrı’yı seviyorum ancak söylemlerden çok eylemlere bakarım. Eylemleri de yerinde, tutarlı bir kişiliği ve duruşu var üstadın.

    Geçenlerde, eskiden Troçkist olan ( kendisi hala öyle olduğunu iddia ediyor ama bence değil çünkü HAS partide çalışmaya başladı ) bir akademisyen ile görüşüm: Neden HAS Parti? diye sordum.

    Bana, “Ben 30 yıldır işçilere ulaşmaya çalışıyorum ama senede en fazla 1 işçi saflarımızda bizimle el tutuyordu. Şimdi günde 100 işçi beni telefonla arıyor, sorular soruyor” dedi.

    Onun öyle bir cevap vermesi bana şu soruyu hatırlattı:

    Her yol mübah mı, hedefe ulaşmak için?

    Seçimlerden beri düşünüyorum. Her yol mübah mı?

    Meclise girmek, kapitalist partilerin tabanında örgütlenmeye çalışmak, mecliste esip gürlemek vs?

    Her yol mübah mı üstad?

    Saygılarımla…

  3. çıracı

    “3. Aşağıdan özerk bir halk örgütlenmesini fiilen gerçekleştirmek; kültürel hakları fiilen hayata geçirmeye başlamak” belki de atılması gereken en önemli adımdır. Kürt illerinde tekelci cemaatler ve onların STK’leri (Özgür-Der, İHH, Mazlum-Der, Mustazaf-Der, Med-Zehra Vakfı vs.) çok ciddi büyüklükte örgütlenmelere ve sadaka ağlarına sahiptir (Diyarbakır’da bu yılki Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri videolarına bakarsanız durumu daha iyi kavrayabilirsiniz). Tayyip’in direniş çağrısı yaptığı “müslüman Kürt kökenli kardeşler”i de bu kesimlerdir. BDP (ve ondan önceki aynı gelenekten partiler) kültürel/ulusal haklar mücadelesinde Kürt yoksullarının büyük bir bölümünü kendisine eklemlemeyi başarmıştır, ancak bu eklemleme durumu da gelip geçicidir. Devletin bir düzen partisi kültürel haklar konusunda birkaç ufak tefek kırıntıdan oluşan reformlar yaparsa Kürt yoksullarından oluşan taban da hızla BDP’den kopup bu tekelci cemaatlere doğru akmaya başlayacaktır. Kürt özgürlük hareketi, ‘demokratik özerkliği’ fiilen hayata geçirirse, Kürt yoksullarıyla beraber emek eksenli bir yönetim kurarsa bu olası akışın önüne de set çekmeyi de başarmış olur.

  4. Gün Zileli

    Tabii ki her yol mübah değil. Sözünü ettiğin yollar hiç mübah değil.

  5. Gün Zileli

    Temiz silah yok ama özsavunma diye de bir şey var. Silahı bıraktınız, ordu ve polis güçleri köyünüzü basarak özerk örgütlenmelerinizi silah zoruyla dağıtmaya giriştiklerinde ne yapacaksınız? Böyle durumlarda salt savunma aracı olarak silah ve milis işlevsel olabsilir. Gerilla öyle değil. Gerilla gayrinizami bir başka ordudur ve sadece savunma amacıyla değil, saldırı amacıyla da kullanılır ve zaten de öyle olmaktadır.

  6. özgürlükçü

    nihayet sistemin pratik hayattan koparıp halkın ve hayatın dışına düşenlerin isyan edip yeniden hayata tutunup yaşanan pratiğe müdahil olma diyebileceğimiz seviyede asıl etimize kemiğimize değen sorunların çözümüne ilişkin yazı olmuş kutluyorum.yine eleştiriye muhtaç şimdiye dek bu sorunla ilgili yazılanların bu sorunu bilmedikleri eleştirisi ile dışardan gazele düşmemeleri için arkadaşları ismail beşikçiden öğrenmeye davet etmiştim.zilelinin beşikçiyi okumamış olmasını düşünemem birinci yanlış kürt özgürlük hareketini sadece sılahlı kanat pkk ye indirgemeci anlayış eksik ve yanlış olabilir.az önce kongre girişiminin verimli bir toplantısından buraya geldim.kürt özgürlük hareketi ve genel olarak kürtler zihninde bu sorunu çözüp büyük ölçüde özgürleşmiştirler bizim bunu anlamamıza imkan yoktur kürtler pratik gerçeklik olarak kendilerinin özgürleşmesinin bütün türkiyenin özgürleşerek insanlık ailesine katılmasıyala olacağının bilinci ile sistem mağdurlarının politik organızasyonunun aşağıdan yukarıya birlikte inşasını tercih edip bu işin iktidar ve devletle değil sistem mağdurlarının özgürlükçü programının uygulanabileceği toplumsal muhalefetin iktidarıyla olabileceğinin farkındadırlar.onun için devletçi ve devletten talep eden dili terk ederek sistem mağduru halklara yüzünü dönüp onlara seslenen onlarla birlikte iş yapma yetenekleri geliştiren işler yapmaktadırlar.sizin hata diye gördüğünüz meclis performası ile kadim devletçi ve sömürücü sistemin partilerinin temelde aynı olduğu alternatif toplumsal muhalefetin politik dinamiğinin ne olduğunun açığa çıkmasını sağlayacak işlevi bile olumlu olup az sayıda örneğini yaratabildiğimiz (fatsa deneyi-kürt özgürlük hareketi) başarı siyasetinin örneği ile yeni bir bilinç sıçramasının nüvelerini oluşturacaktır.84 ten sonra yaşanan bilinç sıçraması örneğini kongre partisiyle türkiye genelinde 20 ay sonraki yerel seçime süreç yönetim programı ile halkın iradesinden geçen adaylarla katılıp 350 belediye alınıp batı kentlerindede il genel meclislerinde toplumsal muhalefeti görünür kılabilirsek bunun yeni bir bilinç sıçraması yaratarak çürümüş sistemin düzen partilerine mahküm değiliz artık bir seçeneğimiz var diyerek geleceğin gerçek özgürlükçü halk iktidarının görünür olması hayatın dışına düşenlerin hayallerinin yetmeyeceği gerçeklik olabilir tabiki ‘zihnimizdeki karakollardan’kurtulabilirsek

  7. Anonim

    öz savunma 12 eylül öncesi mahalleleri parselleyen devrimci örgütlerin yaptığı iş oluyor. fiiiyatta arada hiçbir fark yok.

  8. çıracı

    Abi 250-300-350 belediye hayali iyi hoş ama arada sırada Hareket’in “Biz neden Dersim’i kaybediyoruz?” diye sorgulaması/özeleştiri yapması da gerekiyor.

  9. çıracı

    Burjuva partileriyle seçmen sayısı, belediye sayısı, milletvekili sayısı, il genel meclis üyesi sayısı vs yarıştırmak yerine toplumsal devrim idealine odaklanmak bizler için daha hayırlı olur. Son zamanlarda Samandağ belediyesi hakkında gelen “işçi düşmanlığı” haberleri, insanların “devrimci-belediyecilik” hakkındaki olumlu görüşlerini sarsmıyor değil. TİP’in bir zamanlar 15 milletvekili çıkarmasını başarı olarak görenler sonrasında gelen parlamenterizmi ve düzen-içileşmeyi farketmemişlerdi. Benzer şekilde “belediye kazanma” işini de peşinen bir zafer olarak görmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Belediyelerin işleyişini aşağıdan müdahaleyle değiştirmiyorsanız, yavaş yavaş o işleyişe entegre olursunuz.

  10. ucantekme

    bu yazı bugüne kadar gördüğüm en “hırto” gün zileli yazısı, neyse ki, karayılan’ın ahmet altan’a verdiği muazzam ayar, bu yazıyada uyar bence http://www.firatnews.org/index.php?rupel=nuce&nuceID=51047 bunaklığın sınırlarını zorlayanlara duyurulur…

  11. çıracı

    Hakkari belediyesinin, çöp toplama hizmetini özelleştirmesi de ayrı bir “yol kazası”. Konuyla alakalı bir yazı: http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186603347&news_code=1310206154&day=09&month=07&year=2011
    Siz toplumsal devrim/dönüşüm hedefinden saparak, siyasi alanda güç kazanma işine yoğunlaşırsanız, böyle “yol kazaları”na daha sık maruz kalırsınız. Benden söylemesi…

  12. Kuyruklar ve kuyrukçular

    Ne zamandan beri milliyetçilik toplumsal devrim/dönüşüm oldu ki?

  13. çıracı

    Demokratik özerklik projesi milliyetçilik (veya bir ulus inşa etme) projesi değil, bir toplumsal dönüşüm projesiydi. Fakat Kürt özgürlük hareketinin (benim dışardan gözlemlediğim kadarıyla) bugünkü parlamenterist/reformist yönelimini önceki yorumlarımda bir “sağ sapma” olarak, hatta bir “Kürt MDD’ciliği” olarak nitelendirmiştim. Bu sağ sapmanın giderilmesi ve Hareket’in aşağıdan toplumsal dönüşüm projesine (yani olmasını arzu ettiğim asıl raylarına) geri dönmesi için son zamanlarda sık sık dil dökmekteyim, bu konuda bir katkım olursa ne mutlu bana…

  14. ertan

    solocu akp’nin üstünden atladığı ilk taş erbakan’dı. bu da eklenmeli. solotest metaforu bu açıdan güzel olmuş…

    ikincisi, kürt hareketi milliyetçi bir hareket. öz yönetimler, komün deneyleri falan oldukça sınırlı genel yönelimle uzaktan yakından hiçbir alakası bulunmayan pratikler. genelde pkk cumhuriyet tarihinde görülen en merkezi, hiyerarşik, iktidar düşkünü ve her açıdan oldukça zalim örgütlerin başında geliyor. tabi yine kendisi kadar zalim bir devletle boğuşa boğuşa bu hale geldiler ve hatta ilk kurulduklarından itibaren, henüz basit bir politik bir suç örgütüyken de böyleydiler. kendileri dışındaki tüm kürt örgütlerini sindirdiler ve “türk solu” diye damgaladıkları ve aslında kürtlerin çok şey borçlu olduğu örgütlere acımasızca saldırdılar. bunları herkes biliyor. bu kadar şiddet ve iktidar düşkünü milliyetçi bir yapıdan özyönetim pratikleri beklemek zaten anlamı değil. daha da önemlisi pkk’nin böyle bir şey yapması mümkün değil. pkk’nin en son yapacağı şey kendi iktidarını parçalamaktır, üstelik devlet olduğu yerde dururken…bu hem pkk’nin yapısı itibariyle mümkün değil, hem de buna niyet etse dahi sahip olduğu hemen hemen tüm gücü kaybetmesi nedeniyle mümkün değil. şurası hala bir gerçek ki silahlar patlamadan kimsenin kulağı açılmıyor. pkk de bunu çok iyi kullanıyor.

  15. çıracı

    Ertan arkadaşın yorumunda katıldığım çok nokta var (özellikle PKK-şiddet ilişkisi, PKK-merkeziyetçilik ilişkisi, PKK-hiyerarşi ilişkisi konularında). Ancak demokratik özerklik projesinin tarihsel süreçte nasıl oluştuğunu anlayabilmek için PKK dışı etkenleri de görmek gerek. Demokratik özerklik fikri ortaya atılmadan önce devletle PKK arasında bir yenişememe/pat durumu söz konusuydu. Öcalan PKK’yi bu açmazdan kurtarmak, halkla ilişikilerini güçlendirmek ve lojistik destediğini sürdürülebilir kılmak, Kürt olmayan kesimlerin de gazını almak için stratejik olarak bu tarz bir özyönetimci projeye yöneldi (başka türlü nesnel şartlar olsaydı PKK de ortalama bir Leninist parti gibi tepeden inmeci bir devrim yapmaya yönelirdi). PKK her ne kadar merkeziyetçi, hiyerarşik ve şiddet düşkünü bir yapılanma olsa da Kürt coğrafyasındaki komünal deneylerin PKK’nin inisiyatifi dışında da çoğalabileceğine inanıyorum (mesela Dersim’deki ve Hakkari’deki köy komünleri PKK’nin inisiyatifi dışında, hatta yer yer Hareket’in merkezi yönelimiyle çatışarak, bazen de merkezi yönetim tarafından kapsanmaya/kontrol altına alınmaya çalışılarak gelişiyor). Anlattıklarım biraz bulanık ve çelişkili görünüyor fakat toparlayacak olursak, PKK’nin on yıl önceki örgütsel açmazlarını gidermek için ortaya attığı “demokratik özerklik” (veya başka isimli benzer bir proje) projesi, “PKK’ye rağmen” devrimci bir potansiyel taşıyor. Bu projeyi bir özyönetim projesine çevirebilmek için BDP’yi antikapitalist bir zeminden eleştirmeyi, onun içindeki Barzanici, milliyetçi, dinci, burjuva, ulus-devletçi vb sağ eğilimleri törpülemeye/ayrıştırmaya yönelik eleştiriler yapmayı, fakat bunun yanında Hareket’in mücadelesine dışardan destek vermeyi gerekli görüyorum.

  16. çıracı

    Bir de Gün Zileli’nin yazısında itiraz ettiğim nokta ise “Kürt ulusalcılarının bir ilerisinde de liberaller bulunmaktadır. Kürt ulusalcılığı yendikten sonra sıra onlara gelecektir.” düşüncesidir. Bu düşünce cemaatin organik liberalleri için doğru olabilir; ancak sol liberallerin arkası bunlardan daha sağlamdır, bu kişilerin çoğu Açık Toplum Enstitüsü’nün organik aydınlarıdır. AKP, ona tekelci sermaye ve emperyalizm tarafından yüklenen alt-emperyalistlik misyonundan sapmaya kalkarsa, sol liberaller kendilerine yeni “demokrasi mücahitleri” bulacaklardır (mesela Y-CHP). Hele bu kesimleri tasfiye etmek de kolay değildir, onları ne AKP ne de malum cemaat tasfiye edebilir. Türkiye ekonomisi ve AKP’nin “başarıları” büyük ölçüde sıcak para girişine dayalıdır ve finans spekülatörlerinin saldırılarından kolaylıkla etkilenebilecek kırılgan bir ekonomidir. Tayyip, işini gördükten sonra liberal solcuları tasfiye etmeye kalkarsa, bu kesimlerin asli patronu olan George Soros’un saldırılarına uğrayacak ve sonu 2000’li yılların Ecevit’i gibi olacaktır. Ki Soros’un gücü sadece finans spekülatörlüğüyle de sınırlı değildir, psikolojik savaş, istikrarsızlaştırma, etnik çatışmaları körükleme vb konularda onun enstitüleri (ve daha bilmediğimiz diğer ekipleri) uzmandır (bkz. Renkli “Devrimler”).

  17. özgürlükçü

    öz yönetimci,köy komünleri,yerinde demokrasi gibi örnekleri iktidar ve hegemonyanın asıl sahibi halka devreden yöntemleri pkk yapmaz yapamaz ön kabülünden zihninizdeki karakoldan kurtulamamış komik bir duruma düşmeyin nerdeyse dişinizi fırçalayın önerisini pkk dese o bile zararlıdır diyecek seviyede sistemin ötekileştirip şeytanlaştırdığı dile düşüyorsunuz yorum ve yazdıklarımı okumuyor yada anlamıyorsunuz beşikçinin doğu anadolunun düzeni,bilim yöntemi,kürtlerin mecburi iskanı,kürdistan üzerinde emperyalist bölüşüm mücadelesi,bir aydın bir örgüt ve kürt sorunu,kirletilen kavramlar ve değerler gibi eserleri okumadan kürt sorununu anlayamayız ve burdaki yorumlara bu sorunu bilenlerin sistemin ve ekselansların bahçesinden nağmeler demesinden kurtulamayız lütfen asgari bilimsel etik değerde haksızlık yapmadan bilmeden sistemin şeytanlaştırmasına hizmet etmeyelim.zilelinin yazısındaki iktidarın sırayla hallettiği rakipleri örneği bana troçkinin tek başına kızıl orduyla baş edemediği çarlık kalıntısı beyaz orduları yenmek için ukranya köylü hareketi mahno ile ittifakla yendikten sonra kızıl orduyu anarşist mahnoyu yok etmek için kulanması ve kronştand örneğini hatırlattı unuttuğumuz şey bunca ağır bedelle bu günlere gelmiş bir özgürlük hareketinin bildik politik oyunlarla ve hiçbir yöntemle yok edilemeyeceğidir.mağdurların zihninde çözülüp kazanılmış hiçbir mücadeleyi yenmek imkansızdır

  18. çıracı

    özgürlükçü arkadaş,
    Şunu da görmek gerekir ki aynı Solotest oyununu PKK de oynamıştır (ve oynamaktadır). Şimdi desteklediğiniz harekete gönülden bağlı olabilirsiniz fakat onun yanlış yönlerini, hatalarını görme konusunda da dürüst olmalısınız. PKK, reel-politik hamleler yoluyla çok başarılı ve siyasi alanda söz sahibi olabilir, fakat bu hamleler onu “emekçileri, ezilenleri, sistem mağdurlarını özgürleştirme” idealinden de gün geçtikçe uzaklaştırır. Melih Pekdemir’in “Üterken Ütülenler” başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim.

  19. Kuyruklar, kuyrukçular

    Perinçek de bir zamanlar PKK kuyrukçusu idi, o kuyruktan umudunu kesince TSK kuyrukçusu oldu, belki ilerde imkanlar elverirse yine PKK kuyrukçusu olur. Türk solunun ana kesimi 3 sene öncesine kadar ulusal kuyrukçu idi, generaller hapse girdi, Ece Temelkuranlar, Nuray Mertler , Bugün gazetesindeki zevat hepsi PKK kuyrukçusu oldu, neden? Halbuki Ufuk Uras PKK kuyrukçusu iken bu kesim sözde Kürt milliyetçiliğine eleştiri getirmekteydi, neden? Hep yalan, hep sahtekarca tutumlar. Tek mesele var,kendini tatmin, ilkel bir tavırla düşman olunan AKP’ye radikal bir muhalefet “görüntüsü” vermek. Komik, tek kelime ile ahmakça.

  20. Gün Zileli

    Elbette özerkliği ne PKK’dan ne de bir başka örgütten bekliyorum. Özerklik hayata geçecekse bizzat kürt halkının kendisi tarafından gerçekleştirelecektir bu.

  21. ucantekme

    bilen bilir “mayın tarlası” diye bir oyunda var, onun tek güzelliği, ilk tıkta asla mayınza basmazsın, seninkide o mesele gün… “pratiği kendinden habersiz mücadele deklarasyonuna” da hayranım. varolanı bol keseden yaftalamaktan başka hiçbir işe yaramayan bir bakış açısı.bugün kürt hareketi ve pkk’nin neye karşı durduğu, kiminle yanyana ve kiminlele karşı karşıya olduğu bellidir.o yüzden “düşene bir tekmede ben vurayım” tandaslı yazıların, kampanyaların çıktığı bügüne bakacak olursak, kimin politik olarak hangi bok çuvalında yuvarlarndığını açıkça görürüz…

  22. Anonim

    burası latin amerikanın balta girmemiş ormanları değil. kürdistan coğrafyası içerisinde öz yönetim, köy komünü falan gibi zırvalar işlemez. aşağıda onmilyarlarca dolarlık petrol endüstisi yukarıda, uluslararası sermaye ile eklemlenmiş türk kapitalizmi var. ne komünü yahu.

  23. Gün Zileli

    Öneri, zekâ ve kavrama düzeyi müsait olanlar için yapılmıştır.

  24. çıracı

    Olur efendim, bal gibi olur…
    * Latin Amerika’da da durum çok farklı değildi. Aşağıda (“on milyarlarca dolar”dan da fazla petrol ve lityum rezervleri), yukarda cirit atan küresel sermayeye eklemlenmiş sermayeciler, mafya, uyuşturucu ve silah kaçakçıları, CIA’nın, NATO’nun kolluk kuvvetleri generaller vs.
    * Latin Amerika’nın özgünlüğü ise mücadele tarihinin daha eskilere dayanması ve oradaki yerlilerin bozulmamış, imeceye dayalı yaşam tarzıdır (Dersim’in ve Dersimlilerin politik bilinç açısından Kürdistan coğrafyasının genelinden farklı olmalarının temelinde da benzer etkenler vardır. Dersimlilerin mücadele tarihi ta Osmanlı’nın “muhteşem” dönemlerine dayanır ve komünal yaşam tarzı da Dersim kültürünün kadim bir parçasıdır.).

  25. Dersim kültürü

    Generallerle birlikte Eset tipi alevi azınlık rejimi kurmak için eylemler yapmak olmasın

  26. Anonim

    O yüzden mi Hüseyin Aygün ve Sezgin Tanrıkulu tezkereye hayır dedi, CHP’de olmalarına rağmen?

  27. Anonim

    Esad rejiminin Alevilerin egemenliğinde bir azınlık rejimi olduğu, Sünnilerin zulme uğradığı yolundaki söylemler her fırsatta tekrarlanmaktadır. Oysa ideolojik hamurunu Arap milliyetçiliğinin oluşturduğu Baas rejiminin Alevilik ya da Şiilik üzerine inşa edildiği tam bir yalandır. Daha önce kimsenin dillendirmediği bu unsuru, Irak işgalinden sonra Ortadoğu’da İran’a karşı Şii-Sünni kutuplaşması çerçevesinde bir saflaşma yaratmak isteyen ABD öne çıkarmaktadır. Nitekim Suriye’ye yönelik saldırgan dilin ucu İran’a da uzatılmakta, Suriye ile İran arasındaki yakın ilişki Şiiliğe bağlanmakta ve Esad rejiminin aslında İran’ın maşası olduğu ve katliamların asıl sorumlusunun İran olduğu dillendirilmektedir. Bu iki ülkeyi yakınlaştıran asıl faktörün ABD-İsrail’in izlediği düşmanlık politikası olduğu gerçeğiyse tümüyle es geçilmektedir.

    http://www.marksist.net/ilkay_meric/baas_ve_emperyalizm_kiskacinda_suriye.htm

  28. özgürlükçü

    sayın zileliye sormak isterim.bu gün ülkemizde yaşıyor olsalardı emma godman ve fred,berkman gibi anarkocu,özgürlükçü devrimciler kürt isyanı konusunda sitedeki yorumlarımı yapardı yaptıkları örneklerdeki gibi isyan ve özgürlük mücadelesinin içindemi olurlardı?böyle bir sitede masa görevlisi provakatörlerin gazına gelip geleneğe çok ters yorumlarla kendimize güldürüp ilerde utanacağımız işler yapmayalım lütfen

  29. özgürlükçü'ye

    Komik olma, taklitçi olma, kendin ol, adam ol.

  30. geleneğe çok ters

    geleneğe çok terssiniz…biraz itaatkar olun! ne biçim anarşi bu!

  31. özgürlükçü'den adama?

    özgürlükçü ve bütün özgürlükçüler taklitten çok öğrenenlerdir en çok ve verimli öğrenmeyide pratik yaşanan hayattan ve halkından öğrenenlerdır.komedi öğretici bir sanat olmasına rağmen zihnindeki karakoldan kurtulamayanlara bir şey öğretemez.bu satırların yazarı herhalde başkası değil kendisi olabilendir.adama gelince işte o biraz olabilmesi zor bir özellik olmalıki sana hiç uğramamış.’ne tanrı ne efendi’den bu güne 180 yılda biriktirdiklerimiz bu olamaz herhalde itaat hemde masaya itaat bana uymaz adamlık buysa senin olsun adam efendi ?bu dilde devam edersen daha büyük adam olabilirsin

  32. Anadil dersleri

    öğrenmeyi de
    olmalı ki

  33. Anonim

    çırcacı kardeş. latin amerika devrimci hareketleriyle ilgiliysen narcosub diye birşey de duymuş olman lazım. askerlerin sadece helikopterle ulaşabildikleri yüzlerce kilometre kare, orman nehir, tepe, orman, nehir, tepe, vs vs. o nehirlerde devrimci örgütlerin amerikaya kokain kaçırmada kullanılmak için tek kullanımlık denizaltılar inşa ettikleri tersaneler bile vardır. oraya asker giremez. kürdistan coğrafyası ile karşılaştırmak abes. dersimle bile mukayese olmaz.

  34. çıracı

    Yok aslında ben coğrafi ve stratejik özelliklerden ziyade Latin Amerika’daki halkların ve Dersimlilerin mücadele tarihlerinin eskiye dayanması ve komünal kültürleri arasındaki paralellikten bahsetmiştim, buna vurgu yapmıştım.

  35. çıracı

    …hem zaten somut koşulları birebir aynı olmasa da bu iki bölge de emperyalizmin ve onun resmi/gayrıresmi türlü çete ve taşeronlarının göz diktiği enerji koridorları olagelmiş, aynı zamanda da kapitalist modernite ile geleneksel halk kültürünün çatışma mekanı olmuştur.

  36. Dersim halk kültürü????

    Nedir bu Dersim halk kültürü? Dedeci feodalite mi? Zaten o da artık unutuldu gibi. Dersimlilerden çok ama çok sayıda insan kapitalist show bizz dünyasında çalışır. Latin Amerika’nın o sözü edilen bölgeleriyle Dersim arasında benzerlik kurulamaz, zaten Dersim’de ortalamadan fazla uyuşturucu işi de yok herhalde. Dersim enerji koridoru da sayılamaz. Dersim diye bir orijinalite yok, reklam ve kuyrukçuluk bunlar. Orada bir tek ilginç durum var, CHP’nin durumu.

  37. çıracı

    “Dedeci feodalite” tarzı söylemler kemalistlerin Dersim katliamını meşrulaştırmak için uydurdukları şeylerdir. AKP’ci neo-kemalistlere duyurulur!!!

  38. çıracı

    …hem enerji koridoru olan bölge Kürdistan’dır. Yukardaki yorumlarımı bir daha okursan Dersim’in özgünlüğünü ayrı bir madde halinde belirtmiştim.

  39. dedeci feodalite

    Canım “dedeci feodalite” dedik diye haksız mıyız? Bu bizi dersimofob yapmaz, dersimofil de değiliz. Iki tutumdan birini seçmek gerekli mi? Benim için Konya ne ise Dersim de o.

  40. Anonim

    Devlet yalan söylüyor: 38’de katledilen derebeylik rejimi değil, Dersim Komünü’dür

    Seyfi Cengiz
    1938, bir milattır.
    Bu tarihten önceki Dersim toplumu Dersim geleneğinde “Kırmanciya Vırênê” (Eski Kırmanciye) olarak tanımlanır.
    Bu toplumun iki saçayağı vardır:
    Aşiret ve Ocak.
    Temel sosyal birimi aşiret, hücresi “Çê” adı verilen büyük evdir.
    Henüz işgal edilmemiş iç kesimlerde aşiret hudutları dahilinde “Komün Kanunu”nun (ortakçı aşiret mülkiyeti ve komünal kurumların) hâlâ yaşadığı bir aşamadır bu.
    Dersim kültürünün hümanist, eşitlikçi, paylaşımcı ve dayanışmacı değerleri bu dönemle ilişkilidir.
    Çevre kesimlerdeki feodalizm hariç tutulursa, yani yalnızca çekirdek Dersim esas alınırsa, 38 öncesinin Dersim toplumu “Eski Toplum” olarak tanımlanabilir.
    Devletin Dersim Raporları’nda ve 1937-1938’in Türk basınında, 38 öncesinin bu Eski Toplum’u hakkında sık sık şu tür belirlemelere rastlarız:

    “Dersim’de vergi nedir bilmeyen bir halk vardır”.
    “Dersimli hükümet mefhumuna yabancıdır”.
    “Dersimli askerlik nedir bilmiyor”.
    “Dersimli ticaret nedir bilmiyor”.
    “Dersimli Pazar ekonomisini bilmiyor”.
    “Kızılbaşlar arasında ticaret yoktur. Dersimde ticaret Sünni kasabalıların elindedir”.
    “Dersim’da tapu ve kayıt yoktur”.
    “Dersimde aşiret sistemi/düzeni vardır”.
    “Dersim’de….Komün Kanunu egemendir”.
    “Dersim’de dağınık yerleşim tarzı egemendir. Bunu zorunlu kılan Dersimli’nin hayat şartlarıdır, hayvancılıktır, aşiret sistemidir.”.
    “Dersimde aşiret silahlıdır. Bunun nedeni aşiretin güvenlik endişesidir, kendi can güvenliğidir”.
    “Dersime koloni gözüyle bakılmalıdır”.
    “Dersim halkı vahşidir”.

    1937-38’in Türk basını ve Dersim raporlarından ayıklanmış Dersim ve Dersimli hakkındaki bu değerlendirmeler 38 öncesinin Dersim toplumu hakkında yeterince fikir verirler.
    Vergi, askerlik, para, ticaret, pazar, tapu/mülkiyet, kayıt, hükümet/devlet bilmeyen, Morgan’ın “Eski Toplum” dediği sınıfsız toplumu anımsatan bir toplum.
    Türk devletinin “barbar” dediği, ana bacı tanımadığını iddia ettiği, sapkın veya dinsiz diyerek soykırımlarla imhaya kalkıştığı Eski Dersim budur.
    İnsanı tanrı bilen; ırk, dil, din, cinsiyet veya köken ayrımı tanımayan, okunacak en büyük kitap insandır diyen, haksızlığa ve zulme biat/itaat etmeyen, adaleti, mertliği ve dürüstlüğü savunan bir toplum.
    Dersimi değerler bu eski toplumun değerleridir.
    Yanlışlıkla “feodal” diye tanımlanan mertlik, dürüstlük, sözünde durma gibi normlar gerçekte bu eski topluma aittir.
    Dersim’i kendisini kuşatan Müslüman çevreden ayırt eden değerler bu dönemin mirasıdır.
    Cemi ve cemaati ile Dersim’deki bu kendiliğinden demokrasi 1937-1938’de adına Kemalizm denen Türk faşizmi tarafından yıkıldı.
    Türk Cumhuriyeti’nin 38’de bir soykırımla yıktığı şey, feodalizm değil, fakat Dersim kolektivizmi (Dersim Komünü) ve onun değerler sistemidir.
    Böylece “Tunceli” aşamasına girildi.
    Bu aşamada Dersim tamamen kolonileşti.
    Sosyal ve iktisadi yapı farklılaştı.
    Eski Toplum’da varolmayan modern bir aydın tabakası, cılız da olsa işçiler ve işadamları, farklı meslekler, bunlarla ilişkili mesleki, sendikal ve siyasal örgütlenmeler var şimdi.
    Hepsi bu kadar değil elbet.
    İşgal, terör, olağandışı rejim, yoksulluk, işsizlik, inkar, asimilasyon, sürgün, göç, Müslümanlaştırma, Türkleştirme, vd.
    İç Dersimliler tahsildarı, mahkemeyi, savcıyı, milisi, kelle avcılığını, kalleşliği, toplu kırımı, hapis, idam, karakol ve kışlayı bu aşamada tanıdı.
    Dersim’in bugünkü hali Türk-İslam medeniyetinin ne anlama geldiğinin aynasıdır.
    Devletin “Dersim Islahatı” adını verdiği programın sonucu budur.
    Eski Toplum’a göre bir ilerlemeyi temsil etmiyor bu.
    Devletin Dersim programı Dersimli’yi ne kurtarmış, ne de kalkındırmıştır.
    1938’in Dersim’e maliyeti 70 bin insanımızın hayatından ibaret değil.
    Arta kalanlara çıkardığı fatura var bir de.
    Islah edilmiş bir avuç insan hariç tutulursa, Dersimli Türk Cumhuriyeti ile, Tunceli adı verilen bu yeni aşama ile barışık değil.
    Toplumun kendi olağan kanalları içinde dönüşümünü engelleyen modernleşmenin bu türü, halihazırdaki bağımlı, geri, çarpık, baskıcı yapılanma kabullenilemez.
    Dersim toplumunu ve değerlerini çürüten Türk sömürge yönetimi daha fazla kaldırılamaz.
    Eski Toplum’u geri getirmek imkansız.
    Ama Eski Toplum’un temel değerlerini esas alan yeni bir toplum olanaksız değildir.
    Kölelikten başka bir şey olmayan tarihimizin Tunceli aşamasına son vermelidir.
    Dersimli bunu vatansız bir azınlığa dönüşmeden başarmak zorundadır.
    Çünkü toprak üssünü yitirirse ne dili kalır, ne de kültürü.
    (İlk yayın tarihi: 2008, http://www.desmalasure.de).

  41. dedeci feodalite

    Anonim sen hayal etmeye devam edebilirsin, herkesin bildiği kitibyos Dersim’den bir efsane yaratmaya da uğraşabilirsin, ama senin bu efsanen yine de CHP’ye oy verir, bürokrasinin alt kademelerinde askere ve üst kademeye yıkama-yağlama yapar, show-business ile iştigal eder. Ha Türkiye’nin bir ili, ha Dersim… nedir yani? 12 Eylülcü Kamer Genç de sana örnek ve önder olsun.

  42. sizin adamlarınız da var merak etme

    Akp’li Reha Çamuroğlu mesela. Onun dışında (Bdp, Emep, Tkp, Ödp, Edp) kimseyi sevmezsin zaten

  43. dedeci feodalite

    Niye sevmeyeyim? Niye seveyim? Bizimkiler varmış, zaten ben de “ha Türkiye’nin herhangi bir ili, ha Dersim” dedim. Neden orada çoğunluk AKP’ye oy vermez, onu da biliyorum: dinsel nedenlerden. AKP ile sünni mezhebini özdeşleştirmekteler.

  44. özgürlükçü

    yukarıdaki dersim tartışmasından alevi inancı ve kutsalına ilişkin tartışmanın verimsiz bilinenleri tekrardan ileri gidemeyen geçmiş örneklerine benzemesi siyaseti çözmeyip ağır bedeller ödediğimiz sorunların çözülmesi projesine odaklanmak ve üretmek diye tarif edemediğimizden olabileceği neden hiç aklımıza gelmez?toplumsal muhalefetin politik dinamiği ve örgütüyüm diyenlerin alevi sorununda içinde olduğu bütün inanç ve kutsallara özgürlük projesi üretebilmesi gerekir.sunni yada başka inanç ve mezheplerinde özgürleşme ihtiyacı yokmu?benim inancımı ben üretebilip yaşayabilmeliyim devlet eliyle memur diyanet eliyle üretilmesine itirazı ve bütün inançları özgürleştirme projesini bütün inançların kendini gerçekleştirmesine fırsat verebilen politik organizasyon üretebilir bdp gibi altan tanlara süryanilere ve her türlü inancın özgürce kendini gerçekleştirmesine fırsat veren özgürlükçü kürt siyaseti ve blok yukarıda belirtilenlerin tam aksine yeni bir bilinç sıçraması yaratıp beklenmedik başarılar elde edeceğini yok ettik dedikçe 50 belediyeyi 100 e 20 vekili 36 ya çıkarması trendi önümüzdeki yerel seçimde kürdistandaki bütün kentleri kazanıp erzurum gibi illerde bile alternatif yarış yapabilecek seviyeye gelirse şaşırmayın pratik hayatın çirkefi ve zülmünü yaşayan halkın 30 yıl gerisine düşenler bunları anlayıp ölçemez.çürümüş sistemin düzen partilerine mahküm değiliz kendi geleceğimizi kendi ellerimizle birlikte inşa edelim diyenleri halkımız tanıyor.ve diyorki artık bir seçeneğimiz var ve bu seçenek başarı siyasetinin özgürlükçü programıyla halkların alternatif seçeneği olup iktidar hedefi olabilen seçenektir.kürt sorununu ıskalayıp ekselansları sistemin hegemonyasından ses veren türk solunun bitişindende bir ders çıkaramayıp bu günkü seçeneğide ıskalayanların siyasi bir geleceği olabilirmi?

  45. Anonim

    İnsanları kolay yönetmenin en etkili yolu sanıldığı gibi baskı ve şiddet değil, onların nasıl ve hangi mantıkla düşüneceğini belirleyebilmektir. Diktatörlerin egemen olduğu ve sorgulama yeteneğinin gelişmediği toplumlarda Aristoteles mantığının (klasik mantık) bu kadar revaçta olmasının nedeni tesadüf değildir. Bu mantık sihay-beyaz, doğru-yanlış, iyi-kötü karşıtları üzerinde şekillendiği ve üçüncü seçeneğe olanak tanımadığı için, toplumsal alana yansıması da, “ya dostsun-ya düşman, ya benden yanasın ya da karşı taraftan” ikilemiyle karşı karşıya bırakır insanları.

    Kendi “karşıtını” kendisine zarar vermeyecek şekilde biçimlendiren TC gibi ülkelerde, bu mantıkla yapılan her tercih sisteme direkt ya da dolaylı bir hizmete dönüşüyor. Ödenen bunca bedel, yaşanan bunca tahribat ve PKK’ye verilen muazzam halk desteğine rağmen Kürdler adına hiçbir şey elde edilmemesinin nedeni, hem devlet hem de PKK tarafından kitlelere aşılanan Aristoteles mantığıdır. Bu mantık iki gücün de fazlasıyla işine yaradığı için, iki yanlıştan birini tercih etmeyen kişi ve kurumlar aynı anda her iki tarafında da hedefi oluyor.

    Devlet-PKK “karşıtlığına” mahkûm olmamak toplumsal sorunlara kayıtsızlık anlamına gelmiyor; aksine toplumsal sorunlarda geliştirici olmanın yolu bu yapay karşıtlığı aşarak üçüncü seçeneği ortaya koyabilmekten geçiyor. Bu gerçeklik, devlet ile PKK’ye aynı anda eleştirel tutum alamayan ve toplumsal sorunların çözümü noktasında kendi seçeneğini (üçüncü yolu) geliştiremeyen Kürd politik çevrelerinin Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne; Türk politik çevrelerinin de Türkiye’de demokrasinin gelişimine olumlu bir katkı yapamayacağını gösteriyor. Üçüncü seçenek oluşturulmadığı sürece klasik mantıktan beslenen devlet ve PKK’nin, bir otuz yıl daha saltanatlarına, tahribatlarına devam etmeleri ve çözümsüzlüğü bir “çözüm” olarak dayatmaları önünde hiçbir engel olmaz. İki gücün de aynı anda ve aynı oranda üçüncü seçenekten rahatsızlığı, beslendikleri ortak kaynaklarının (klasik mantığın) aşılması korkusudur.

    Bu nedenle, hem Kürdlerde hem de Türklerde üçüncü seçeneği yaratma çabasına girenler devlet ve PKK’nin ortak hedefi olabiliyorlar.

    http://www.nasname.com/tr/9877.html

  46. Anonim

    AKP ile sünni mezhebini özdeşleştirmekteler.

    akp ile senin gibi sunni islamcıları özdeşleştiriyorlar.

  47. özgürlükçü

    pes doğrusu 3. yol 3. seçenek derken hepimizin anladığı yıllardır ülkeyi yöneten ittaatçı devletçi vesayetçi gelenek(chp-mhp..) ve dp den başlayarak anap-akp geleneği liberal sömürgeci kutsala soslanmış devletçi geleneğe sıkışan siyasi hayatımızda sistem mağdurlarının seçeneği olabilecek toplumsal muhalefetin politik organizasyonundan bahsederken bazıları devlet-pkk ikileminin dışındaki bir yol arayışında kendini toplumsal muhalefetin dinamiği sayanlarıda devlet-sistem hegemonyasının içinde görenlerin toplumsal muhalefetin ve yaşanan hayatın pratiğinin dışına düştüklerini görmesini beklemek benim hatam olmalı devam edin bu da ekselanslarına hizmetin yeni bir yolu olabilir?

  48. Anonim'e

    Alevicilerin de AKP’yi Sünni Islamci sanmalari normal. Birakin bu kozmetik tavirlari, Dersimcilik demek Alevicilik demektir, Alevicilik demek dincilik demektir, Sah Ismail alevici idi, gitti Iran’da din devleti kurdu, o devlet bugünkü Iran’dir. Bakmayin alevicilerin muhalefette iken solcu, devrimci, özgürlükçü vs kiliklara girdiklerine Aleviciler basbayagi feodal, cemaatçi, disa kapali, bagnaz, yobaz, gerici bir gruptur, aleviciler sonuç olarak Iran benzeri bir rejim kurma amacini tasir. Nokta. Geri kalani sahtekarliktir, yemezler. Nokta, nokta…

  49. Anonim'e

    Nitekim Ergenekon avukati, CHP.milletvekili, Alevilik müdafii Ali Özgündüz Iran yanlisi Sii Imami Selahattin Özgündüz’ün yegenidir. Maalesef CHP giderek bir Alevi partisi olmaya evrilmektedir. Partinin ilk üç adami Alevi ve bunlardan ikisi Dersimli biri de Suriyeli Eset grubundan Nusayri Alevidir. Ak Parti’yi Sünni Islamci olmakla suçlayan gerici, dinci, yobazlara bakin hele, bir kere AKP kendi oylarinin en az yarisini seküler kesimlerden almakta iken, CHP ise oylarinin yüzde 80’ini alevicilerden almakta. Zaten Türkiye’de solun en büyük hatasi azinlik ve asiri dinci bir grup olan alevilere dayanmak olmustur.

  50. alevi dinciliği nedir?

    alevilerin dinciliği kimseyi yakmış mı? sivas’ta maraş’ta olduğu gibi? aleviler sünnileri zorunlu alevi din dersiyle, diyanetle, nüfus cüzdanına alevi yazarak asimile etmiş mi? aleviler, sünnilerin ödediği vergilerle cemevlerini bedavaya getirmiş mi? aleviliğin dinciliğinin kime ne zararı var?

  51. alevi dinciliği nedir?

    sünniliğe yapılan baskıları da (türban yasağı, türkçe ezan) aleviler değil sünni kökenli olan kemalistler yapmıştır. (yıllarca akp türban sömürüsü yaptı. bugün bdp bunu çözmek istiyor.)

  52. Anonim'e

    Koçgiri asireti mensuplari Ziya Halis kabilesi mensuplarinin öncülügünde Basbaglar katliamini yapti. Sivas katliamind

  53. Anonim'e

    Özür dilerim. Devam: Sivas katliamini sünniler degil Alevi Seyfi Oktay’in Adalet Bakani oldugu hükümetle birlikte Kemalist generaller organize etti. (Kaldi ki Sivas’ta katliama ugrayanlarin kaç tanesi ateist, kaç tanesi Alevi idi? Gerçi benim için iki kesim de makbuldur ama isine gelince Ateist, isine gelince Alevi olanlari da anlamam. Dolayisiyla Sivas katliami belki de daha çok bir Ateist katliamidir) Kaldi ki Iran’da ve Suriye’de iktidarda olan Aleviler onbinlerce Sûnni’yi katlettiler. Türkiye’de de kullandiklari nefret söyleminden anlasildigina göre ayni amaci tasiyan epeyce alevici militan var. Yok mu?

  54. Anonim'e

    “Sünni kökenli Kemalist” lafiniza bayildim. Alevilige baski yapan, alevileri yok sayan, asimile etmeye çailsan tavirlarin, baskilarin, zulümlerin, katliamlarin tümüne karsiyim, hesap sorulmasini istiyorum. Ancak sorun ne alevilikten, ne de sünnilikten degil, devletten kaynaklanmakta, devletin de tek bir kökeni var, otorite. Bu amaçla dinleri de, mezhepleri de, ideolojileri de, paradgmalari da, yasam biçimlerini de, gelenekleri de, nihilizmi de , herseyi kullanabilir. Benim elestirdigim iki yüzlü sol siyasetler.

  55. senin lafın farklı mı?

    solu ve inanmayan alevileri alevicilikle suçluyorsun. sivas katliamında camiden cıkan yüzlerce insan agızlarından salya aka aka zevkle yakmışlardır. basbaglar katliamını yapanlar ise kendini buna misyon edinsin veya edinmesin bir örgüttür. alevi sünni çatışması yoktur. ben cemevinden cıkıp camiye taş atan yada tarihte sunnileri dograyan, yakan bir olay hatırlamıyorum. ama maraş katliamından sivas katliamına bircok alevi aydın katliamı sözkonusudur. kaldı ki bunu yapan pkk içerisindeki cogu kürt alevi bile değildir. pkk içerisinde sunni ve şafiligin baskın oldugu zaten bilinen bir gerçek. başbağlar da en az sivas katliamı kadar iğrenç, aşağılık, barbarca bir eylemdir. bunun aksini kimse iddia etmemiş, tam aksine sivas’ta canı yananlar tarafından da bu katliam defalarca kınanmıştır.

  56. Anonim

    Aşil ve iki ölü

    Şemdinli Jandarma İlçe Komutanlığı’nın önünde, “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısı altında yatan, birinin ayağına ip bağlı iki PKK’lı gencin kanlı bedenlerini gördüğümde insanların hiç bitmeyen vahşetini ve intikam duygusunu düşündüm.

    Homeros’un binlerce yıl önce yazdıklarını.

    Truva önünde, Aşil, Hector’u boynundan mızraklayıp öldürdükten sonra onu öldürmekle yetinmemiş, ayaklarına ip bağlayıp cesedini arabasının arkasında sürüklemişti.

    Taa o zamandan bu zamana bu sahnenin anlatımından bir deyim kalmıştı.

    “Yaraya hakareti eklemek.”

    Aradan iki bin yıldan fazla zaman geçti, hâlâ ölü bedenlerin bacağına ip bağlayıp sürüklüyoruz.

    İki PKK’lı gencin cenazesini ibret-i âlem için “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazsının altına yatırıyoruz.

    Hakkâri Valisi, “Bubi tuzağı olup olmadığını anlamak için cesetlere ip bağlayıp döndürüldüğünü ama resimleri kimin çektiğini bilmediğini” söylüyor.

    Ama şu soruya cevap veren yok:

    Şemdinli çatışması gece oldu, neden sabahleyin hâlâ o parçalanmış cesetler, ayaklarına ip bağlı olarak Jandarma karakolunun önünde sergileniyor?

    Amaç ne?

    Kürtleri korkutmak mı?

    Bu resim, korkuyu değil öfkeyi arttırır sadece, nefreti arttırır.

    Kürt olan bir gazeteci arkadaşım bu resmi gördükten sonra bana kendi gençliğinde yaşadığı bir olayı anlattı.

    Arkadaşlarıyla kaldırımda durmuş konuşuyorlarmış, niyetleri bir kahveye gidip oyun oynamakmış.

    Uzaktan bir kalabalığın geldiğini görmüşler.

    Polis panzerleri geliyormuş, çevresinde de bir kalabalık.

    Özel Harpçi polisler panzerlerin üstündeymiş.

    Kalabalık yaklaşınca panzerlerin arkasında dört PKK’lının cesedini bağlayarak çektiklerini görmüşler.

    Sürüklenen ölülerden biri, o olayı izleyen gençlerden birinin amcasının oğluymuş.

    O gün kahveye gitmemişler, oyun oynamamışlar.

    Amcasının oğlu yerlerde sürüklenen genç o akşam köyüne dönmüş, üç gün sonra bir arkadaşıyla birlikte dağa çıkmış.

    Böyle sahneler, insanları dağa çıkartır.

    Türkler, Kürtlerin ne hissettiğini anlamak için ayağına ip bağlı, gövdesi parçalanmış bir askerin bir PKK bayrağının dibinde sergilendiğini düşünsünler, bunun resimlerinin çekildiğini.

    O zaman belki anlarlar bu resim karşısında Kürtlerin nasıl duygulara kapıldığını?

    İki bin yıl önceki vahşeti aradan hiç zaman geçmemiş gibi yeniden tekrarlamak herhalde bir gelişmişlik işareti değil.

    O iki PKK’lıyı ayaklarına ip bağlayarak sürüye sürüye karakolun önüne getirenler, o cesetleri orada halk görsün diye sergileyenler her kimse, onlar bu savaşın sürmesini isteyen, barış düşmanı insanlar.

    Ölüleri aşağılayarak, savaşı, hiç bitmeyecek, hiç unutulmayacak bir “kan davasına” çevirmek isteyen insanlar.

    Bu “kirli resim”, bu savaşın da ne kadar kirli bir savaş olduğunu gösteriyor.

    Savaş, kanlıdır, vahşidir, şiddetlidir ama her şeye rağmen hayatını ortaya koyanların bir yiğitliği vardır, savaşa girdikten sonra ölürsün, öldürürsün ama kendine saygın varsa düşmanına da saygı gösterirsin.

    Ölürsen, senin ölün düşmanına, öldürürsen düşmanının ölüsü sana emanettir.

    Savaşçılığın kendine özgü yiğitliği ve onuru adına, ahlak adına, din adına, insanlık adına o ölüyü savaşın dışına taşır, sonsuzluğa hak ettiği biçimde uğurlanmasına yardımcı olursun.

    Her şey gibi savaş da ölümle durur.

    Ölümden sonra “savaşa devam etmek”, ölüden intikam almak, sadece savaşı değil, insanlığı, vicdanı, ahlakı da kirletir.

    Öldürdüğünle övünmez, öldürdüğünü sergilemezsin.

    Bu resim, insanlık adına, savaşçılık adına, askerlik adına utanç verici bir resim.

    Ve bunu yapanlar ve yaptıranlar hiç unutmamalı ki Aşil, Hektor’u öldürüp sürükledi ama tarih boyunca sevilen ve şefkatle anılan hep Hektor oldu.

    PKK’nın Silvan’dan sonra yaptığı bütün saldırılara ve baskınlara karşı çıktım, hepsini kınadım, eleştirdim, PKK’nın bir düğün alayının arasına saklanarak yaptığı ve sivillerin ölümüne de yol açtığı Şemdinli baskını haklı bulunacak bir baskın değildi ama ben o resimlere baktığımda, öldürülen o iki PKK’lı çocuktan yanayım.

    Şemdinli’yi basan o çocukların hayattayken yaptıkları bu baskına karşıyım ama ölüleri benim ölülerim.

    O çocukların kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.

    Bilsinler ki çocuklarına yapılan bu saygısızlık, çocuklarını değil bu saygısızlığı yapanları alçaltıyor sadece.

    http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=4012&ahmet_altan-asil_ve_iki_olu

  57. Pol Potçulara kapak olsun

    17 yaşındaki oğlu Eren Şahin’i terör saldırısında kaybeden AK Partili Eronat, komisyonda gözyaşlarını tutamadı: “Bir anne evladının naaşını gördüğünde şükreder mi? Ben şükrettim çünkü oğlum tek parçaydı. İntikam için siyasete girmedim. Ben evladını dağda kaybedenlerinde de acılarına tanıklık ettim”

    PKK’nın bombalı terör saldırısında üniversiteye hazırlanan17 yaşındaki oğlu Eren Şahin ’i kaybeden AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat, İnsan Haklarını Komisyonu ’nda konuşurken gözyaşlarını tutamadı. Hatip Dicle’nin yerine TBMM’ye girmesi nedeniyle tartışmalara neden olan acılı anne, oğlunu kaybettiği 3.5 yıldır ağlamadığını anlatarak, şöyle konuştu:

    OĞLUM TEK PARÇAYDI

    Bir anne evladının naşını gördüğü zaman şükreder mi? Ben şükrettim. Çünkü benim oğlum tek parçaydı. Onu öpebildim. Benim oğlum öldüğünde kollar bacaklar balkonlardan toplandı. Oğlumu tek parça gördüğüm, öpüp kokladığım için şükrettim. Tek evladımdı. Üzerinde fizik-matematik formüllerinin yazılı olduğu kağıt, ve hiç yanından ayırmadığı MP3 vardı, siyasetten haberi olmayan biriydi.

    İNTİKAM İÇİN GİRMEDİM

    Geçmişte çok hatalar yapıldığının bilincindeyim. Siyasete bu nedenle girdim ama intikam amacıyla girmedim. Genel seçimde evladını dağda kaybedenlerin acılarına da tanıklık ettim. 14-15 yaşında çocukların bilinci olamaz. Bunlar kandırılarak, kaçırılarak zorla dağa götürülüyorlar. Ben o çocuklar için de üzüldüğümü burada söylemek istiyorum. Ama iş şirazesinden çıktı. Batman ve Siirt’e gittik. 4 kızı kaybettik, 2 kızın belden aşağısı tutmuyor. 800’den fazla kurşun sıkılmış. Nasıl bir cinnet geçirme, çıldırma durumudur? Neyin intikamıdır? Alt komisyon kurulursa, gidip anlatacağım o kadar çok şey var ki. IRA ile BAAS ile değerlendiriliyor. İrlanda, İngiltere’den kız almış bir örgüt değil ki. Biz farklıyız. Bizde kan karışmış. Lütfen karşı tarafı kışkırtıcı, hak verici konuşmalar yapmayın. Terör terördür bunun haklılığı yok. Yaşamaktan daha kutsal bir hak yok.

    3.5 YILDIR AĞLAYAMIYORDUM: (Konuşmasına gözyaşları nedeniyle ara vererek) Özür diliyorum. Hiç ağlamış değilim, 3.5 yıldır ağlamıyorum, dolmuşum. Çocuğumun sevdiği yemekleri yiyemiyorum. Hababam Sınıfı müziğini dinleyemiyorum. Çünkü onları çok seviyordu. Orada gençler özgür olma yolu olarak terörü seçiyorlar, daha doğrusu destekliyorlar. Genç kız sinemaya gidemezken, ‘eyleme gidiyorum’, ‘Nevruza gidiyorum’ dediğinde izin alabilmekte. O ortamlar onlar için sosyal ortamlar. Bu kadar desteklenmesinin bir sebebi de budur. Bir de gençler orada eylemlerle uyuşturuluyor. KCK davasının önünde eylem yapılacaksa benim bildiğim eylem sloganla yapılır ama davul zurnayla halay olayı yaşanır.

    Sınıfı dağa çıkaran öğretmenler var

    – Hasip Kaplan, ’Şırnak’ta yüzde 80 oy aldık’ diyor. Biz o oyların nasıl alındığını çok çok iyi biliyoruz. Bir sınıfı dağa çıkaran öğretmenler var. Biz Diyarbakır’da zulüm altındayız. Onlar gibi düşünüyorsanız demokratsınız, düşünmüyorsanız ölürsünüz, kafanız kırılır, arabanız yakılır. Şunu iyi bilin; Güneydoğu’da çok büyük bir zulüm yaşanıyor. Lütfen komisyon kurulsun, ‘Kral çıplak ’ diyenleri dinleyin.

  58. özgürlükçü

    sana uygun kapak bulamadık casus?dikkatini çektimi sende dahil bütün insanlar blokun 36 vekil çıkardığını söylüyör hiç kimseden 35 vekil cümlesini duymadım demekki insanların vijdanında hatip dicle halkın iradesi ile seçilerek vekil olmuştur senin amirlerinin ondan alıp haksız vekil yaptıklarını memuru ve masa görevlisi olarak bu sitede savunmak sana düştü galiba site müdavimlerini uyararak ceberrut sistemin hegemonyasını ve ekselanslarının arka bahçesinden seslenenleri derken casusla site takipçilerinin bir farkı varmı yokmu?blokun bir adet korkutarak oy aldığını söyeleyebiliyorsan devletçi devletin partilerininde bin oy korkutarak aldığını söylemelisin

  59. özgürlükçü'ye

    Blok nedir yahu? Var mi bir blok? Bence Blok falan yok, PKK var, bir de kuyruklari var. Su hanimin milletvekili olup olmamasi, Dicle’nin milletvekilligini hak edip etmemesi degil burada sorun, dinle bak, bu anne ne söylemekte. 78’liyim diyorsun, bu kadar sene PKK’nin ve ona ardicillik etmis olan diger bireysel terör ve siddet yanlisi olan ôrgütlerin rezaletlerini anlamadiysan bosa yasamissin, sen ancak Kocaeli’deki PKK’lara çanta tasir, peçete tutarsin.

  60. Anonim

    pkk nin kaç milyon kuyrukçusu oluyor bu hesapla?

  61. Anonim

    yaklaşık 2.5 milyon..

  62. Ahmet Türk agamizin bloku üzerine baska blok ha!

    Bu 2 buçuk milyon neden PKK’ya oy verir?Adam Kürt aidiyeti dolayisiyla PKK’ya oy veriyor; bazilari da figüran oluyor, onlara da kuyrukçu deniyor. Güldürmeyin beni, feodalitenin en koyusunu yasayan Kasri Kanco’da blok ne arar? Bu söylemden çiksa çiksa Kemal Sunal komedisi çikar. Ahmet Türk agamizin bloku üzerine baska blok ha!

  63. özgürlükçü

    rezil casus diline dikkat et peçeteyle pis yerlerini silersin pislikten siteyide kokuttun ahmet türkün ismini ağzına alacak adam değilsin önünden ye kaç kez uyardım sen fenerinle tokinle gemilerinle abad olan amirlerinle ilgilen belki bir kemik atarlar

  64. Anonim

    Bu yazinin aslinda “Turk” psyche’sinin son zamanlarda aldigi seklin en berrak tezahurlerinden biri oldugunu dusunuyorum. Turk politik yelpazesinin her bir tarafındaki farklı insanlar için, en en prim yapan, en vicdan rahatlatan egzersizlerden biri Kürt siyasal hareketine ve/veya Kürt halkına akıl vermek. Geçelim klaveyelerimizin başına, halk hareketi mi olsun, gerilla hareketi mi, verelim akılları. Biri çıkar demokratik özerklik eşitlikçi-paylaşımcı bir vechesi olmadığı, kapitalizme alternatif bir model önermediği için işe yaramaz demeye getirir (sanki Türkler kendi devrimlerini yaptılar da Kürtler demokratik devrim modeliyle buna karşı bir alternatif sunuyorlar). Diğeri çıkar meclise gittiler düzene entegre oldular bu bir işe yaramaz der. Eleştirel yaklaştığım post-kolonyal maduniyet çalışmalarının (hâlâ eleştirilerimin bir kısmı bâki kalmakla birlikte) canını esas yakan sorunsalın ne olduğunu, akıl satan Türk entelijantsiyası sayesinde daha iyi anladım. Kürt meselesi hakkında kim hangi ontolojik ve epistemolojik pozisyondan lakırdı ediyor artık bu soruyu Kürtler de sıklıkla sormaya başlıyorlar. Bu akıl verme sürecinde, en belirgin olan şey, Kürtlerin kendi isteklerinin, arzularının ve politik tahayüllerinin, akıl verenin aklına nazaran hep ikincil bir yere sahip olması (Sizin yazınızda da hâkim olan problemin bu olduğunu düşünüyorum). Yani, aslında Kürt halkının istikbaline Kürt halkına rağmen don biçen bir tutum bu. PKK’nin halk nezdindeki meşruiyeti, halkın hareketle olan ilişkisi, PKK’yi politik tahayüllerinin neresine, ne şekilde yerleştirdikleri hiç önemli değil bu akıl verme sürecinde. Dışarlıklı entelijantsiyanın anarşist, sosyalist, millitetçi-muhafazakâr akıllarını tek bir akıl hâline getiren şey bu işte: Türk olmaktan gelen avantajlı öznellikleri. Yani imtiyazlı olma hâli. Yani akıl verilen özneyi ikincil görme hâli. Türk entelijantsiyası, imtiyazlı olduğunu unutmuş veya hatırlamak istemiyor olabilir. Ama bu, imtiyazlı pozisyonlarından bilgi ve politik tahayyül ürettikleri ve bu düşünsel süreçlerde Kürtleri en iyi ihtimalle kifayetsiz gördükleri gerçeğini değiştirmiyor. Yazınız ilk bakışta Kürt halkına olan inancınızın su götürmez olduğu yanılsamasını yaratabilir (neticede dönüştürücü olanın halk hareketi olduğunu ileri sürüyorsunuz). Ancak epistemolojik pozisyonunuzu masaya yatırınca, kendi kaderini tayin edemediğini düşündüğünüz Kürtlere akıl veren imtiyazlı Türk aklı zuhur ediveriyor.

  65. özgürlükçü

    anonimin son yorumundaki ana fikir mükkemel ilaveten neden böyle yaptığımızı akıl verip senin yerine senin için en iyisinide ben bilirim tavrının nedeninide sormak lazım neden böyleyiz ve böyle davranıyoruz belkide farkında bile olmadan kendimizi asıl özne görüp ikincillere akıl veren mühendise benzedik yoksa sistemin öğrettiği yalan ve yanlışlardan özgürleşmeden konuyu asıl sahibi yerine biz karar veren olabiliyoruz neden acaba zihnimizdeki karakollardan olabilirmi?

  66. özgürlükçü

    yüz yıllık halka güvenmeyip ne yapacağı belli olmaz diye senin yerinede senin için en iyisini ben bilir ve yaparım diyen vesayetçi mühendislik yukardan projecilerden ne farkımız var?

  67. elçin

    çok ama çok saçma şeyler

  68. Gün Zileli

    Evet ama saçmalığın ne olduğunu da açıklamak zahmetine katlansanız…

  69. özgürlükçü

    insana acı veren bir çok şey sayabiliriz.kuşkusuz en çok insanı üzüp acı verenin şimdiye kadar bildiğine inandığı şeylerin tarihin çöplüğüne gittiğini görmesi gördükçe bu çöplere nasıl inanabilip geçmişte yaptıklarıyla yüzleşmesi en acı vereni olabilir.yinede bu acıya rağmen çöpe gideni görüp cesurca yüzleşerek çöpün içinden fışkıran yeniye sarılması erdemli bir öz eleştiri olabilir.türk solunun kürt sorunu konusunda bu günlerde bir miktar objektif şartlarında elverişli olmasını fırsata dönüştürmesi ve konuya ilişkin yeni ve verimli anlayış üretmesi hayırlı olabilir zilelinin bu yazısı ve ilgili tartışmalarında bu durumu kolaylaştırması işlevi göreceği umudundayım

  70. Anonim

    KÜRDLERİN YAPMASI GEREKEN

    Silahlı mücadele

    Yirmi milyonu bulan bir ulusun, bağımsızlığını elde edebilmesi için, silahlı mücadeleye kesinlikle ihtiyacı yoktur. Kürdlerin silaha sarılmasını isteyen ve sağlayan terörist devletti/r. Kürdlerin haklı davasını terörize etmek için.
    Yirmi milyon Kürdün, bağımsızlığını elde edebilmesi için, sadece ulusal uyanışa ihtiyacı var. Sadece ulusal uyanış onu bağımsızlığa götürecektir, başka hiç bir şey değil. Ve Kürd Ulusal Uyanışı savaşla değil, Kürd yapılarının/kurumlarının, halka ulaşmak için, teknolojik gelişmelerden en iyi şekilde yararlanmalarıyla gerçekleşir.
    Kürdlerdeki ulusal uyanışın boyutu yükseldikçe, Terörist Devletin çemberi bir o kadar daralacaktır. Ulusal uyanış tamamlandığında ise, Katil-Terörist Devlet kendisini çöp tenekesinde bulacaktır.
    http://www.nasname.com/tr/7590.html

  71. çıracı

    ( birgun.net )

    ‘Taraf’ mı ‘Akit’ mi?

    04 Kasım 2011

    Siyasette, bir hasmı alt etmenin çeşitli yolları vardır.

    Hasım, fazla güçlü ve etkili değildir; o zaman ya bir süreliğine görmezden gelinir ya da tam cepheden karşıya alınır, yok edici girişimlerde bulunulur. Hasım belirli bir güce ve etkiye sahipse ya da yakın gelecekte bu konuma gelmesi mümkün görünüyorsa, o zaman doğrudan saldırı yerine “çevre boşaltma” denilen yönteme başvurulur. Hasmın çevresine, uzanıp etkilediği kesimlere ve olası ittifak öğelerine saldırılır.

    Türkiye’de açık ya da “gizli” düzen güçleri bu işleri iyi bilirler. Kemalizm, reddettiği Osmanlı’dan en azından bu politikayı devralmıştır. Daha sonra gelenler de Kemalizm’den…

    1920-23 döneminde Ankara, aslında pek de olası görünmeyen iki “ittifaktan” işkillenmiş, baştan bozucu girişimlerde bulunmuştur. Bunlardan biri, bir tür “eski İttihatçı-Bolşevik ittifakı” idi ki, kolay halletmiştir. Diğerinde ise, Kürtlerle Ermenilerin Sevr bağlamında yan yana durmasını engellemek için Kürt kesimini ikna çabalarına girişmiş, 1915 olaylarını da kullanarak bunu başarmıştır.

    Düzen güçleri bu işleri iyi bilirler.

    ***

    AKP de iyi bilmektedir.

    Kemalist-ulusalcı kesimi etkisizleştirip saf dışı bırakmak için, Ergenekon olayında malum kişilerin yanına “çevre” olarak başkalarını da katmıştır. 1970’lerin sonunda solun uzanım alanını gözdağı vererek daraltmak adına işlenen “akademisyen cinayetleri”, AKP iktidarında Kemalist-ulusalcı kesimi yalıtmaya yönelik gözaltılara ve tutuklamalara dönüşmüştür.

    Şimdi, Kürt hareketinin “çevresi” boşaltılmaktadır. Burada da, 1990’ların cinayetlerinin yerini seçilmiş kişilere yönelik gözaltılar ve tutuklamalar almıştır. Yerel Kürt siyasetçiler ve yöneticiler ötesinde Ersanlı ve Zarakolu tutuklamaları, bu alanda yeni bir hamleye girişildiğinin göstergesidir.

    BDP yöneticilerinin son gelişmeler üzerine yaptıkları açıklamalar, durumun farkında olduklarını göstermektedir.

    Kuşkusuz kendi önlemlerini alacaklardır; ama işleri zor görünmektedir.

    ***

    Bugün Türkiye’de sosyalist hareketin, düzeni ve AKP’yi kaygılandıracak güçten ve etkiden uzak olduğu söylenebilir.

    Ne var ki, sosyalist hareketin bu durumunun, ona en azından belirli bir süre hiç dokunulmayacağı şeklinde anlaşılması ciddi bir gaflet olacaktır. AKP kurmaylarına “yüksek bilinç düzeyi ve siyaset ustalığı” atfetmenin yerinde olup olmayacağı ayrı bir tartışma konusudur. Gene de, şu kadarının bilinmesinde yarar vardır: Bu ülkede en “ilkel” veya “kültürsüz” denebilecek siyasi iktidarlar bile, gücü ne olursa olsun, sosyalizm ve sosyalist hareket söz konusu olduğunda özel duyarlılıklara, gelenekselleşmiş reflekslere ve tepkilere sahiptir. AKP’nin bu genellemeye istisna oluşturduğunu söylemek ise büyük bir yanılgı olacaktır.

    Özel bir nedenle…

    AKP, birini tasfiye ettiği, diğerini ise tasfiye yolunda hızlı adımlar attığı iki baş ağrısının, Kemalizm’in ve Kürt hareketinin, kuşkusuz her ikisi için de farklı süreçler sonucunda, sosyalizme ulaşıp onunla bulaşacak damarları kendi içlerinden çıkarabileceğini bilecek durumdadır.

    AKP, düzen içi muhalefet karşısında kazandığı başarının, bu kez düzen dışı muhalefeti palazlandıracak bir “Pirüs zaferi” anlamına gelebileceğinin de farkındadır.

    Dolayısıyla, “adamlar ulusalcılar ve Kürtlerle uğraşıyor, biz gündemlerinde yoğuz…” rehavetine hiç yer olmaması gerekir. Bugünden iyi bellenmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır: AKP’yi on yıldır taşıyan “darbecilik” ve “bölücülük” umacıları çok da uzak olmayan bir gelecekte bu kez “komünizmle” ilişkilendirilerek piyasaya sürülecektir.

    AKP’nin “darbecilik” ve “bölücülük” söz konusu olduğunda iyi kamufle edilebilen, hatta “demokrat” ve “liberal” kostümlerle gözlerden uzak tutulabilen azgın gericiliği, o zaman ayan beyan ortaya çıkacaktır.

    İlk iki konuda “Taraf” olabilen iktidar, anti-komünizm gündeme geldiğinde aslında “Akit” olduğunu gösterecektir.

    METİN ÇULHAOĞLU

  72. Komünist ne demek?

    “Stalinist” demek degil mi? “Leninist” demek degil mi? Eee….Sovyet Rusya Emperyalizmi degil mi?
    Beyler, soguk savas bitti. Beyni yorgun bazi ihtiyarlar komünistçilik oynamaya devam ediyor diye dünya ve degisim onlari bekleyecek degil. Haydi Darülacüze sizi bekliyor Metin Bey.

  73. çıracı

    Yazı ne anlatıyor, sen ne diyorsun… Koca makaleden çıkardığın bu mu yani?! Senin bile daha iyi bir yorum yapacağını sanırdım Casus. Yazıları okurken anti-sol dedektörlerini kapatmanı tavsiye ederim. En azından mesai saatlerin dışında bunu yapmalısın. Yazarın “anti-komünizm gündeme geldiğinde aslında ‘Akit’ olduğunu gösterecektir” sözüne iyi bir örneksin Casus efendi, fakat “ilk iki konuda ‘Taraf’ ” olabileceğini sanmıyorum 🙂

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑