Dünkü yazımda dünya hegemonyası için mücadele eden devletlerin eninde sonunda iki bloğa bölünüp dünyayı yeniden bölüşüm savaşlarına gittiklerini belirtmiştim.
Benzeri bir durum, ülkelerin içinde de ortaya çıkar. İktidar için kapışan güçler eninde sonunda iki blok oluşturur ve iktidarın yeniden bölüşümü savaşlarına girerler.
Türkiye’de bu iktidar bölüşüm savaşlarının ve blokların nasıl oluştuğunun kısa bir tarihini vermeye ve bugünkü durumu özetlemeye çalışacağım.
1923’te, bir zamanlar YÖN çevresinin ve MDD’cilerin icat ettiği bir deyimle söyleyecek olursak, “asker-sivil aydın zümre” Kemalist diktatörlüğü kurdu. 1930’ların başında Serbest Fırka’nın kurulması, bu “zümre”nin içindeki çatlakların ilk işaretiydi. 1940’ların ikinci yarısında bu çatlak bölünmeye yol açtı ve ülkenin hızla kapitalistleşen bölgelerindeki toprak ağaları ve “zümre”nin içinden çıkan bir kesimin ittifakıyla, CHP’nin tek parti diktatörlüğüne karşı yeni bir iktidar bloğu, Demokrat Parti (DP) ortaya çıktı ve gerek CHP diktatörlüğünün zayıflamasından gerekse uluslararası konjönktürden (yeni dünya jandarması ABD’nin varlığı) yararlanarak 1950’de iktidarı ele geçirdi. “Asker sivil aydın zümre” bloğunun buna yanıtı 27 Mayıs askeri darbesi oldu.
1960’tan 1980’e kadar iki blok arasındaki iktidar mücadelesi istikrarsız bir seyir izledi. Kâh Adalet Partisi’nin başını çektiği iktidar bloğu iktidara seçimle el koydu, kâh Kemalist iktidar bloğu, darbe girişimleri ya da CHP’nin yeni-popülist ataklarıyla iktidara hamle yaptı.
1980’e gelinirken iktidar blokları rekompoze oldular. Askeri bürokrasinin önemli bir kesimi (ordu), bir toplumsal devrim ihtimalinden korkuya kapılarak AP kesimiyle yeni bir iktidar bloğu oluşturdu ve 1980 askeri darbesiyle iktidara el koydu. Buradan, yeni iktidar bloğunun temsilcisi olan yeni bir parti doğdu: ANAP. Eski Kemalist blokun kalıntılarıyla sosyal demokrat unsurlar yeniden SHP-CHP cephesine çekilerek toparlanmaya çalıştılar. 1990’larda ANAP’ın güç kaybetmesiyle, onun yerini, aynı iktidar bloğunu temsil eden DYP aldı. DYP’nin de başarısız olması ortaya bir iktidar boşluğu çıkardı. Bu boşluğu AKP doldurdu ve gerek ANAP gerekse DYP’nin temsil ettiği kesimleri peşine takarak tek başına iktidar oldu.
Bundan sonra, iktidar bloklaşmaları AKP ile Ordu-CHP şeklinde devam etti. 2005 yılının ortalarından itibaren iktidardaki yerini sağlamlaştıran AKP, rakip iktidar bloğunun silahlı gücü olan orduya boyun eğdirme ve denetimi altına alma çabasını yoğunlaştırdı. Sahte delillere dayanan Ergenekon ve Balyoz davaları bu amaçla tertiplendi.
AKP esasen iki bileşenden oluşuyordu: Milli Görüş’ün iktidar olmaya uyum sağlamış unsurları (Erdoğan-Gül), DYP ve ANAP kalıntıları ile uzun yıllardır sağ iktidar olanaklarıyla uzun vadeli olarak devletin içine sızan ve yerleşen, Fetullah Gülen’in şahsında temsil edilen Cemaat.
AKP iktidarı, esasen, polis ve yargı içine yerleşmiş Cemaat kadrolarının sahte delil üretme mekanizmalarından yararlanarak rakip bloğun kolunu kanadını kırdı ve bir darbe ortamında bile görülemeyecek ölçüde radikal tasfiye ve tutuklamalarla orduyu teslim aldı. CHP tarafından temsil edilen rakip blok, iyice gerilemiş bir şekilde direnmeye çalıştı ve “Ergenekon mağduriyeti”nden yola çıkarak, o zamana kadar genellikle karşı blokta yer almış MHP ile yeni bir bloklaşmaya gitti. Fakat denge hâlâ, “vesayet rejimini tasfiye” adı altında bir kısım liberal aydının bile desteğini kazanmış AKP’den yanaydı.
AKP bloğunun talihini tersine döndüren olaylar 2010’lu yıllarda ortaya çıkmaya başladı. Talihin tersine dönüşünde, AKP bloğunun önemli bileşenlerinden Cemaatin Gestapovari polisiye atakları belirleyici oldu denebilir. Önce Ergenekon ve Balyoz davalarındaki sahte delil üretimi ayyuka çıkmaya başladı. Ardından, AKP’nin polis ve yargı dayanağı Cemaat, tipik anti-komünist ve Kürt düşmanı güdülerinin dizginlenemezliği nedeniyle, tutuklamaları, Kürtlere (KCK tutuklamaları), gazetecilere (Mustafa Balbay, Ahmet Şık-Nedim Şener tutuklamaları) ve aydınlara (Türkan Saylan, Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı) kadar yaydı ve bu uygulamalar AKP için sonun başlangıcı oldu. CHP-MHP bloğu, toplumun tutuklamalara tepkisinden ve AKP’nin toplumsal taassubu kurumsallaştırma girişimlerinden yararlanarak güç toplamaya başladı. AKP’nin talihinin dönmesi, AKP içindeki bileşenler, yani Erdoğan ile Cemaat arasındaki kapışmayı körükledi ve Cemaat’in MİT Başkanını tutuklamaya kalkmasıyla iyice tırmandı.
AKP iktidar bloğuna öldürücü darbeyi, egemen klikler arasındaki kavga değil, esasen yine halk hareketi indirdi: Gezi. Gezi’nin AKP iktidar bloğunun ölüm fermanını yazdığını söyleyebiliriz. Bundan sonra AKP hızla bayır aşağı kaymaya başlayacaktı.
Düşen her iktidar gücünün içindeki bileşenlerin kavgasının kızışması kaçınılmazdır. Nitekim Cemaat, düşen bir güçle daha fazla bir arada bulunmanın anlamsızlığını kavrayarak, aynı zamanda Erdoğan’ın kendisini tasfiyeye yönelik girişimlerini de görerek iktidar bloğundan ayrılmaya karar verdi ve 17 Aralık’ta AKP’ye ikinci öldürücü darbeyi indirerek doğrudan saf değiştirdi.
Nereye? Elbette CHP-MHP’nin oluşturduğu karşı iktidar bloğuna. Bu saf değiştirmede MHP değil ama CHP iyice tuhaf bir konumda kaldı. Yeni müttefikine “gelme” diyemezdi. Evet ama o güne kadar yargılama planındaki bütün saldırılardan dolayı Cemaati suçlamıştı. Şimdi bu suçlamaları geri mi alacaktı? Elbette geri almadı ama “12 yıldır onlarla kim işbirliği yaptı” diyerek okun sivri ucunu Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği AKP kesimine yöneltti. Ama yine de bir çelişki vardı. Örneğin, geçmişte Ergenekon tutuklamalarının en önde gelen savcısı Zekeriya Öz’ü, şimdi AKP’nin kirli çamaşırlarını ortaya çıkaran “kahraman savcı” olarak alkışlayacaklar mıydı? Bunu bu kadar açıktan yapmadı CHP ama çelişkiyi izah edecek pek fazla bir argüman da getiremedi.
Dahası, geçmişteki onca musibetin temsilcisi olarak teşhir edilen Cemaatle kurulan yeni ittifak halka nasıl izah edilecekti? “Halka ne pahasına olursa olsun gerçekleri söylemek gerektiğini” her konuşmasında tekrarlayan Kemal Kılıçdaroğlu, bu konuda halka gerçeği söylemek yerine susmayı ve konuyla ilgili soruları geçiştirmeyi tercih etti.
İktidar mücadelesi çok garip bir şeydir. Taraflar sık sık tutum ve hatta ideoloji bile değiştirirler bu mücadele sürecinde. Bunun en iyi örneği, halkın başında boza pişirmiş CHP’nin, 1950’den sonra muhalefete geçince, demokrasi ve özgürlüklerin savunucusu kesilmesidir. Bu hepten sahtekârca bir tutum olarak değerlendirilmemelidir. Baskı altına girenlerin aklına ilk gelen şey, kaçınılmaz olarak özgürlüklerin ne kadar değerli olduğudur. Bunu, zenginken yoksul hale düşen birinin yoksulların halini anlamaya başlamasına benzetebiliriz.
Aynı şeyin Cemaat için de söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Kürt düşmanı Cemaat, birdenbire AKP iktidarından Roboski’nin hesabını soran bir Kürt “dostu”na dönüştü. Aynı Cemaat, Kemalistlere saldırılarını şıp diye kesti. Aynı Cemaat, Gezi’ye övgüler düzmeye başladı. Bu noktada, elbette sahtekârlıkla iktidardan düşmenin ve AKP’yi yıpratma güdüsünün yarattığı durumların bir karışımını görmek mümkündür.
Neyse, bu iktidar kapışmasında emekçilerin ve halk güçlerinin nasıl bir tutum alacağı önemlidir. Bazı arkadaşlar, geçmişte attıkları “ne vesayet ne AKP” sloganına benzer bir şekilde, bugün de “ne AKP ne Cemaat” sloganını atmanın gerekli olduğunu savunuyorlar (özellikle bugünlerde İP çevresi, sanırım oylarını artırma güdüsüyle, Cumhuriyet gazetesini ve CHP’yi Cemaatçi olmakla suçlayan bir kampanya yürütmektedir). Toplumsal mücadelenin aktüel güçler dengesi dışında bakacak olursanız bu “pürist” sloganlar doğruymuş gibi görünebilir ama aslında yanlıştır.
Geçmişteki “ne vesayet ne AKP” sloganı yanlıştı, çünkü o sırada AKP zaten “vesayeti” tepelemekle meşguldü. Bu, yolda birini döven bir başkasına, “ben sana da karşıyım ama şu dövmekte olduğun adama ben de bir tekme atmaktan kendimi alamayacağım” demekten farksızdı ve sonuçta AKP iktidarına yardımcı olmak anlamına geliyordu. Bugün de, “ne AKP ne Cemaat” sloganı yanlıştır. Elbette Cemaat’in bugüne kadar Türkiye tarihinin gördüğü en sinsi mafyatik-Gestopo tipi örgütlenme olduğunu unutmadan söylüyorum bunu. Siyasi ve toplumsal mücadele, ne yazık ki, duygularla değil akılla yürütülmektedir. Eğer bu alanda bir mücadele yürütecekseniz (“benim bu alanda yer almaya niyetim yok” diyenlere bir şey diyemem) elbette belleğinizi iptal etmeden ama akılla hareket etmek zorundasınız.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Bugün Gezi’nin son derece canlı hatıralarıyla kendini var etmekte olan birleşik toplumsal muhalefet, iki iktidar bloğu arasındaki mücadelede aklını kullanarak hareket etmek zorundadır.
CHP-MHP-Cemaat iktidar bloğuyla işbirliği yapmadan esas darbeyi, bayır aşağı gitmekle birlikte halen devlet iktidarının esas gücünü, yani yasama ve yürütmeyi elinde tutan AKP diktatörlüğüne indirmektir bugünün görevi. Bu yüzden, yaklaşan 30 Mart 2014 yerel seçimlerindeki sloganımız, “Hırsız var… AKP’ye oy yok” olmalıdır. Bu seçim bir referandum niteliğindedir. AKP’ye verilmeyen her oy (boş oy da dâhil) AKP diktatörlüğüne indirilmiş bir darbedir.
Öbürüyle sonra hesaplaşacağız.
Gün Zileli
5 Mart 2014
aklımla tam çözemediğim durumlarda hislerime güvenirim. hislerim de diyor ki ”önce cemaat batsın sonra işimize bakarız” 🙂
O zaman AKP ile aynı safta yer alacaksın Kazo. Bunun başka yolu yok.
CHP’nin Gezi’cilere sol diye kakalamaya çalıştığı siyasi alternatif, bilakis solun önünü tıkamaya yönelik global kapitalizmin B Planı niteliğinde bir operasyondur. İşçi sınıfı açısından RTE’yi indirip Sarıgül’ü iktidara getirmek, Bush’u indirip Obama’yı iktidara getirmek ile aynı kapıya çıkar. Biz CHP’den istediğimizi alırız diyenlere sormak istiyorum, İngiliz işçi sınıfı Blair’dan, ABD halkı Obama’dan istediğini alabildi mi? Obama’nın yaptığı doğa katliamını Bush bile yapmadı. ABD halkının yerel su kaynaklarını tıpkı AKP gibi uluslararası şirketlere pazarladı. Misal normalde 1 cent’e musluktan içtiği suyu Nestle etiketi basılan plastik şişelerde 1 dolara marketten satın almak zorudna kalıyor. Üstelik nehri kuruyor, ekoloji bozuluyor. Bu mudur sol siyasi alternatif?
Merkez sağa oynayan “yeni” CHP siyaseti krizin eşiğindeki global kapitalizmin en vahşi şekilde işçi sınıfına saldırması gereken bir döneme denk geliyor. Çünkü küçülmenin bir girdap gibi çöküşünü hazırlayacağı kapitlalizmin büyümek için her türlü yola başvurmaktan başka çaresi kalmıyor. Emek değerlerini düşürmek, doğayı iyice sömürmek ve belki de savaş ekonomisini pompalamak zorunda kalacağı kaçınılmaz görünüyor. Halbuki biz sendikalaşmanın önünün açılmasını, doğal su kaynaklarının HES’lerle kurutulmamasını istiyoruz değil mi? Hayat standartlarımız alım gücümüz yükselsin istiyoruz, bir yandan şehrimz yeşil kalsın, ya da yeşillensin istiyoruz. Ve fakat talana ve sömürüye her geçen gün daha da zorunda olan bir sistemin, serbest piyasa ekonomisinin ve globalizmin siyasi elçiliğine soyunan bir CHP’nin bu taleplerimizi yerine getireceğine nasıl inanabiliyorsunuz? Global kapitalizmin neo-liberal politikalardan vazgeçeceğini nereden çıkardınız? Sırf global ekonomik konjonktür gereği bile olsa, sol siyaseti dışlayan bir CHP ile fakirlik ve doğa katliamı daha da derinleşecektir. Bu anlamda serbest piyasa ekonomisinin büyüsüne kapılan beyaz yaka, alternatifleri çeşitli bahanelerle yok sayıp CHP’ye koşarak kendi ipini de çekmiş oluyor aslında. Bir diğer yandan da, AKP karşısında CHP’ye sarılanlar ülkenin ABD gibi işçi sınıfı açısından çok da farketmeyen iki siyasi seçeneğe hapsedilmesine alet olmuş oluyor ne yazık ki. Oysa sen gündemini reel siyasete taşıyamıyorsan, taşımanın yollarını aramaya devam etmelisin. Soldan vazgeçmek, global yıkım siyasetine teslim olmaktır. Bu minvalde Gezi’yle sola çeken bir halk varken adaylarıyla sağa çekmeye çalışan CHP’yi umut kapısı görmek, bir filizi daha yeşeremeden ezmektir. Bir nevi intihardır. Distopik bir sondur.
Gelgelelim AKP korkusuna ve bıkkınlığına. Bir kere şöyle biraz uzaydan bakınca Türkiye, global kapitalizme entegre olmuş koca bir pazar ve özellikle finans kapitalin istediği gibi top koşturabildiği bir müteahhitler ve tüketiciler cenneti olarak beliriyor. Ükedeki tüm siyasi partileri kapatıp açıktan diktatörlük rejimini kuracağını düşünmek, tıpkı irticaya karşı darbe yapılacağı sanrısı gibi şu an ekonomisi olmayan, sürüdürlebilir olmayan bir eylem olacağı için, AKP’nin ülkedeki hastalıklı seçim sistemini tamamen yok edeceğini düşünmek yersiz. Çünkü zaten buna ihtiyacı yok. Reel AKP diktasının tohumlarını atan 12 Eylül rejimi zaten hiçbir zaman alternatifli değildi, ekonomik istikar ve liberalizasyonun davamı için güçlü hükümet sistemi ile, üzerine RTE fanatizmi eklenince bu hilkat garibesi halini aldı. Bu fanatik islamcı kitle ve çıkar çevreleri ile ördüğü iktidar ağını da zaten son kanunlarla iyice güçlendirdi ve içinden çıkılmaz bir sarmala sokmayı başardı. Hah, şu ana kadar her şey global sistem için OK idi, ve fakat Batı’ya meydan okuma Çin’le yapılan silah anlaşmalarıyla, ambargo altındaki İran’ın doğalgazını el altından satışina aracılıkla -bu arada İran halkına konulan ambargoya da karşıyım- vs. ile somutlaşınca bunların ipini çekme zamanı geldi. Cemaat-AKP çatışması da bu şekilde başladı. Burdaki sözümona çokpartili sistem ve diktalaşma ekonomik istikrar açısından bu ana dek global kapitalizmin işine geliyordu ve AKP’yi de iktidarda tutmaya yetiyordu, ta ki çıkarlar çakışana kadar. Bu noktada global kapitalizmin katıksız hizmetlilsi Cemaat RTE’yi indirme operasyonunu başlattı. Türkiye’nin bir NATO ülkesi olduğunu, burada ABD üslerinin olduğunu unutmayalım. NATO dünyanın 5. ordusunu İslamcı bir egomanyağın eline verir mi? Hele de Ortadoğu’da? Diyeceksiniz ki ulen anti-emperyalizm adına AKP’nin yanında mı olalım, tabi ki değil, İslamcılık kapitalizmin ırkçı faşizm gibi en çirkenleşmiş şekillerinden biridir. İşte zaten tam bu noktada bizim oyumuzu CHP’yi mi verelim HDP’yi mi TKP’yi mi, yoksa hiç mi vermeyelim kafa karışıklığımız ortaya çıkıyor.
Şimdi buradaki düğüm ne olmalı? Tüm dünyada global kapitalizmin doğa yıkımına ve emek değerlerine saldırılarına karşı çeşitli hareketler oluyor. Gezi de bu çatı altında değerlendirilebilir, çünkü Gezi parkına yapılan saldırı neo-librealizmin vahşice büyüme sevdasıdır. Her yere AVM rezidans vs konduracak çünkü büyümeyi o sahada sağlıyor bu ülkede. Tabi RTE öfkeiyle Türkiye’deki olay büyüdü ve geniş çaplı bir isyana dönüştü, oysa ki her kanattan sol siyaset yıllardır sokakta işyerinde sendikada üniversitede vs. bu saldırılara direnmeye çalışıyordu zaten. Gezi’de sol siyasetin içinde olmayan, çevresinde bile belki olmayan, hatta apolitik, -ya da depolitize- insanlar da sırf insani öfkeleriyle sokağa aktı ve direnişe geçti. Ama bunun tohumları yıllardır verilen mücadelede kurulan platformalarda yapılan eylem birliklerinde ve direniş deneyimlerinde atıldı. Üniversite, fabrika işgallerinde plaza eylemlerinde HES protestolarında Bergama’da orada burada birbirleriyle organik inorganik bağı olsun olmasın bir mücadele biçimi örüldü. Ve bu mücadeleyi örenlerin borusu öttü Gezi’de. Yani solcuların dediği oldu, onlar öğretti halka neyin nasıl yapılması gerektiğini. Kocaman bir Komün kuruldu Gezi’de arkadaşlar. Yıllardır tüketim kültürünün tokatladığı gençlik, forum nedir, kolektivizm nedir, dayanışma nasıl bir şeymiş, ekmeği bölüşüp nasıl yermişsin onları gördü. Bu alevi yakmışken hop tekrar 20 sene önceye dönmememeliyiz. Solda ısrar, Gezi kültüründe ısrar, sadece bu ülke sınırlarının değil, tüm dünyanın elzem bir ihtiyacıdır. Fakirleşmek ve susuz, oksijensiz kalmak istemeyen tüm bilinçli insanların ilkesel bir tercihi olmalıdır.
Somutta ne öneriyorsun? Seçimler konusunda yani. Yazdıklarından “oy kullanma” sonucunu çıkarıyorum ki, buna karşı değilim. Yeter ki AKP’ye oy verilmesin.
Oy vermemenin AKP’ye yarayacağını düşünüyorum. Ve madem konu hangi partiye oy verelime bağlanmak zorunda, yukarıda anlattığım nedenlerden ötürü CHP’yi bir sol seçenek olarak görmediğimi zaten aşikar. TKP ve HDP seçenekleri görünüyor solda. TKP’yi de kendime yakın görmüyorum çünkü özgürlüğü de eşitlik kadar önemli buluyorum. Hitler’den daha fazla komünist katletmiş olan Stalin’in siyasi çizgisinden paçasını kurtaramamış bir sol hareketin dünyanın eriştiği bilinç seviyesinde bir geleceği olduğuna inanmıyorum, bilakis olmaması gerektiğine inanıyorum. Artık Sol, sekter bir siyasi kliğin değil, tüm özgürlük, eşitlik ve ekoloji sevdalılarının bir çatı kimiiği haline gelmelidir. Dünyanın antı-kapitalizm, temel hak ve özgürlükler ve ekoloji ortaklaşmasıyla gerekli dönüşümü/devrimi yaratabileceğini düşünüyorum. Çünkü temel mesele aslında ulusal değil küreseldir. Bu anlamda mahalli işgal ve mikro ekonomik modeller, cephe örgütlenmeleri, çatı partileri, ya da blok siyasetleri gibi el veren ölçüde solun ortaklaşması gerektiğini düşünüyorum. HDP’yi de o yüzden önemsediğimi söyleyebilirim. HDP’nin kendini pek iyi anlatamadığını aynı zamanda da biraz anlamak istemeyenlerin de olduğunu görüyorum. HDP’yi ben de yetersiz buluyorum yer yer, Sırrı’nın bir sosyalist için fazla popülist konuşmaları olduğunu da düşündüğüm oluyor. Fakat HDP’yi doğuran HDK bir çatı örgütlenmesidir, bunun önce bilinmesi gerekir. İçinde bir çok birleşeni barındıran bir oluşumdur. BDP’nin Türkiye’nin batısında tabelalarını söküp makyajladığı bir parti değildir. AKP’nin zıvanadan çıkmasından öncesine kadar Türkiye’deki en büyük sorun olarak gördüüğüm Kürt sorununun çözümüne omuz vermek amaçlı bağımsız adayları desteklemiştim önceki seçimlerde. Yine de desteklerim, ama HDP’ye o gözle bakılmaması gerekir. HDP solun bazı unsurlarının içinde bulunmak istemediği bir çatı partisidir ve kendini sol değerlerde bulan her insana açık bir parti. Ben de gidip üyesi olmadım vs. ama bu önyargıyı kırmak lazım. Neden mi lazım? E sol bitiyor o vakit çünkü. Solu yükselteyim, örgütleyeyim dediğin vakit önünde seçenek bırakmamış oluyorsun. Diğer pek çok kendine sosyalist diyen partide gördüğümüzün aksine demokratik bir yapısı olan bir yer. E biz şimdi bunu sahiplenmezsek yarın yine o gelmesin bu gitsin vs diye CHP gibi yandan yemiş “sol” partilere mahkum olacağız. Bize kitlesel bir sol parti lazım. Bizim geleceği görüp bir siyasi alternatifi oluşturmamız lazım. Şu an Gezi ruhunun sürdürülebileceği en elverişli parti HDP’dir. Vahşi kapitalizmin, ırkçılığın, dinciliğin, seksizmin, doğa katliamcılığının tokadını yemiş herkesi kapsayabilecek ve tüm bunara direnebilecek bir potansiyeli var. Aşağıdaki metnin aynısını Zapatistalar”da da görürsün, dünyada kitleselleşmiş çoğu sol harekette bulursun. Bakın programdan buraya yapıştıroyurm:
“Parti, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir.”
Bu tanım sanırım yeterli ortaklaşabilmek için. Bu harekete takiyye atfetmek önyargıdır ve eldeki en makul kitleselleşebilecek sol seçeneğe gözlerini kapatmaktır kanımca. (Bunu size atfen yazmıyorum, genel olarak öyle bir kanı var)
iyi. Aman AKP’ye oy verme de 🙂
O zaman AKP ile aynı safta yer alırım, Gün. ABD-CİA destekli Gülen’in yanında saf tutacağıma AKP ile tutarım daha iyi.
yok daha neler 🙂 araştırmalara göre AKP seçmeninin %80’i internet kullanmıyormuş. kullanan %20 de bu son süreçte artık AKP’ye oy verir mi bilmem. burada sizin yazıları okuyan AKP seçmeni zor bulursunuz 🙂
Bizler halk olarak olan biteni, büyük resmi tam olarak göremiyor ve okuyamiyoruz ama bu ülkenin ve cocuklarimizin gelecegi icin bu gun mecliste bizi sozde temsil ediyor olmasi gereken hicbir partinin veya cemaatin dogru secim olmadiginin da gayet net farkindayiz.Fakat secimlerin hile karistirilmadan yapilacagi var sayilsa bile ki buna da hiccc inanmiyoruz;bu bir matematik isi, gidisati degistirebilmek icin kime oy vermeliyiz?Meclisteki partiler disinda kalanlari tanimiyoruz, niyetleri nedir hasbelkader secilseler ulkeyi icinde bulacaklari derin kriz ortaminda karaya ulastirabilecek kadrolara,bilgi birikimine ve disipline sahip midirler bilemiyoruz.Bu deynegin hicbir yeri dokunulacak gibi degil sorun sadece abd hizmetkarlarindan kurtulup ideal politikaci ve devlet adamlarina kavusmakla bitmiyor halkin yonetime en yogun sekilde katilmasi gerektiğine ikna olmasi ve önündeki sıkıntı yokluk ve dar boğazlar
senin adına üzüldüm Kazo.
hakim tartışma cemaatçilerle akp’liler arasında. chp-mhp ve solcuların bu tartışmada pek sesleri duyulmuyor, sözleri dinlenmiyor. sol içinden kaydadeğer sözü olanların konuyla ilgili açıklamaları dikkate alınıyor. onun dışında sol iddiaların dinlenilirliği, ciddiye alınırlığı söz konusu değil.
açıkçası, akp ile cemaat savaşında, diğer kesimlere söz düşeceğini, kendilerini dinleteceklerini düşünmüyorum. ta ki savaşın sonuna kadar. akp kazanırsa çok daha güçleneceğini, cemaat kazanırsa da mücadelenin değişik biçimler altında sürüp gideceğini düşünüyorum.
gezi, bir halk direnişi değil, bir kelebeğin kısa ömürlü yolculuğuydu.
öteden beri merak edip, sorduğum bir soru da şu:
acaba cemaat küresel kapitalizmin, akp içine soktuğu truva atı olabilir mi?
çünkü ihtimal ki, küresel sermaye güçleri, türk ulus devletinin, kendi sıkışmışlığından kurtulmak için ve taktiksel amaçlarla, “suret-i haktan (yani küresel güçlere şirin) görünmek ; sermayeyi çekebilme ve AB ne entegre olma babında davranarak, elini rahatlatmak…ardından, güçlenince de klasik “ulus devlet reflesklerine” geri döneceğini, bölgesel hegomonik hevesler duymaya başlayacağını “ihtimal ki” tahmin etmiş …
bu yüzden de bir truva atına ihtiyaç duymuş olmalılar…
bu durumda akpnin “bir ulus devlet asıl ve derin projesi” olduğu sonucu çıkar ki bence durumun gerçekliğine uygun….
Abi sen de “Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı”nı yazan Lenin gibi düşünmeye başladın. Bu gidişin hiç hayırlı değil. Sistemin bütün özneleri birbirini hızla girdaba doğru sürüklerken niye bunlardan birinin tarafını tutalım ki? Devlette, ekonomide ve dış politikada bir sürü krizin birbirini tetiklediği bu koşullarda bence sloganımız “Oy verme, örgütlen!” olmalıdır.
Bu slogan da güzel. AKP’ye oy vermek dışındaki bütün alternatiflere açığım. Öte yandan, “Komünizm bir çocukluk hastalığı” kitabı Lenin’in en berbat kitabıdır ama sen Lenin’i öyle kolayca bir tarafa atma. Devrimci düşünce mirasında onun da önemli yeri var.
Diyeceksin ki, “MHP’ye oy ver” sloganına da açık mısın (sen sormadan ben sorayım) 🙂 Evet, bir muhafazakâr AKP’linin AKP’den vazgeçip oy vereceği tek yer MHP ise, bu özel durumda o da iyi bir şeydir.
Zileli, senin yazılarını takip edenlerin %99’u solcudur ( marksistinden iplisine kadar) veya anarşisttir. Bu insanlar zaten Akp veya Mhp’ye katiyyen oy vermezler. Cemaat gibi yapılar karşısında prensip olarak görüşleri nettir.
Eğer yazılarının gerçekten karşılığı olmasını isteyen bir radikal eleştirel teorisyen isen; bu insanların oy verecekleri chp’den hdp’ye ve minik sosyalist partilere kadar “sol” partileri ve bu partilere oy verme tutumunu analiz etmelisin. Ayrıca temsili demokrasi veya seçim sistemi hakkındaki genel görüşlerini açıklayabilirsin.
Senin yazdıklarını ortalama bir solcu zaten biliyor.
benim şahsen o insanlara ulaşma olanaklarım yok denecek kadar az. Ama bu tutumu benimseyen insanlar mahallelerde, kahvede şurada burada bu tutumu yaygınlaştırır ve AKP’ye oy verecek seçmeni etkileyebilir diye en azından umuyorum.
Küfretmedim demişsiniz ama yine ne yazık ki küfretmişsiniz. Metninize yeniden bakın, göreceksiniz.
bir anarsitki secime kafayi takmis…..
zileli kacis yok ukraynali devrimiclerinin gelecekte yapacagi herseyi gözüne sokacagim…
zileli anarsist felan degildir anti marxisttir, anti leninisttir, anti stalinisttir hepsi bu ..saydiklarima vurun zileli yoldasinzdir…öyle saniyo o- adam travma yasamis perincekle …
zileli emperyalist basinin yalanlarini bile dogru sayabilecek bir adamdir….tersini kanitlarsaniz sizi saddamci, kim il sungun torunu taraftari, cavuseskucu sayar, ama verileri???? ozellikle romanya konusunda uzerinde seni bilimsel namussuzlukla, emperyalist basinin uydurmalariyla bas basa birakacagim zileli, o yuzden yapabilecegin tek demagoji olan beni cavuseskucu stalinstlikle sucla? sundan baslayalim, seninde kabul ettigin ve argumanlarinda kullandigin, cavuseskuya karsi ayaklanmada toplam kac insan oldu??? bu ödevi yap sonra gel, sevdigimin emperyalisr basin alaklari kralin anarsisti( hala kufur etmedim)))9
Ülkede bir burjuva sosyalist parti var mı? Yok… Sosyal demokrat parti var mı? Yok! CHP, “ne idüğü belirli olmayan” bir parti… “Ilımlı AKP” gibi olacak görünüyor. Ilımlılığı da totaliter olmayacağı varsayımından kaynaklanıyor. Uygulanan ekonomi politikası değişecek mi?Bu konuda bildiğimiz bir şey yok … (M. Sarıgül Başbakan olduğunda da, RTE’nin “bıraktıklarına” şahsen “tüy dikebilir!” )
Stalinist Parti’ler belki “devrimci” ama yerine koyacakları AKP’den daha iyi değil! Onların Darbe dışında hiç bir seçenekleri yok! İster sivil, ister askeri… Bu ise önümüzdeki en az on yıl konuşulmaya değmeyecek bir konu… Bu partilerin SSCB-Stalin konusunda öz eleştiri vermedikçe şansları olacağını sanmıyorum. Gündelik politikada bu konunun “önemli olmadığı” söyleniyor. Bu konunun Ülke sorunları tartışmasında bir değerinin olmadığı… Hiç sanmıyorum! Stalinizm aynı zamanda bir “devletçi kapitalizmi” de savunmak olduğuna göre… Baskıcı, totaliter yapısı sahipleniyorsa, bu “gündelik siyasette” önemsiz olabilir mi? Hiyerarşik, buyurgan siyaset ilişkileri ne olacak? 1930’larda işlenilen insanlık suçlarını gizlemek için RTE gibi çıplak gerçekliklerin inkarı ve insan aklına hakaret eden yalanlara boğulmuş bir parti, “ruhen” parçalanmış “psikolojisi” ile insanlığın vahşetten uzak yaşayacağına inandığı bir sistem olarak sosyalizme yakınlaşmak isteyen hangi vicdan sahibi insana güven verebilir?
Ülkede bir “kendinde sınıf” işçi hareketi var mı? Yok… Tipik işçi, proleter, emekçilerin oy oranları nedir? Yeşil kartlılar kaç kişi? Sosyal yardım alan kaç kişi? Üretim faaliyetinden kopuk kaç milyon insan oy kullanıyor?
Doğrudan üretim faaliyetinden kopuk insanların salkım saçak, onlarca milyon olduğu bir ülkede İşçi-Çalışan sınıf “ideolojisi”, örgütlülüğü sapasağlam olmalıdır… Böyle bir şey de yok…
Evet. İsyan var… Gezi isyanı var… Ama bu ham isyanın, reel politikada bir karşılığı için zamana ihtiyaç var…
HDP bir sosyalist parti mi? Ekonomik işleyiş adına ne öneriyor? Bir kişi, evet tek bir kişi, “kapatın lan bu partiyi” dese kapatılacak bir yapıya parti denilir mi? Bu parti bir “taktik” partidir…
Tuhaftır ki, burada kimi zaman T.Erdoğan Partisine, sıradan bir burjuva partisi muamelesi yapılıyor. Erdoğan’ın tipik (Dinci) faşist siyasi iktidar yolculuğu “gezi isyanı” ile durdurulmuştur… Bu ülkede onun yaptıklarını bir tek K. Evren yapmıştı… (Tek eksik kitlesel işkencelerdi ki, koşullar uygun olsa RTE’nin bundan çekinmeyecek olduğunu görmek zor değil.) HSYK, internet ve MİT yasalarının faşizan iktidar imkanları, Erdoğan’ın sonu belli olduğu inancıyla fazla dert edilmiyor!
AKP-Erdoğan iktidarı neredeyse bir “askeri” diktatörlüktür! İnancıma göre bu gerçeklik üzerinden siyaset yapmak gereklidir.
Kaldı ki bu bir yerel seçim… AKP’li olmayan her adaya verilen oy, (HDP-BDP-CHP-MHP… Hepsi!) ülkemizin sosyal-siyasal-Laik sürecine olumlu katkıda bulunur. Sonrası, sonra!
Yurdumuz ve Dünya koşullarına bakıldığında yakın gelecekte (siyasal-kültürel-ekonomik alt yapı ile) bir Sosyalist-Özgürlükçü imkan, hem nesnel hem de öznel koşulları ile yoktur. Bu süreçte her hegemonik-totaliter parti, yapılara karşı mücadele öncelikli olmalıdır… AKP de böyle bir partidir… Pre-Faşist parti…
toplumculuk kamuculuk uluslar etnisiteleri buyuk insanlik icin toplayacagimiz sey, onlari komunizm adina iyonlarina kadar ozerklestirmektir, diyen kfanin orta yerine (kusarim , otekini yazinca zileli kiziyo e bu daha igrenc):)))mulkiyet iliskileri siniflar onlardan boyutlanmis, marx i bile sasirtacak ucurm yoksullugu, bizi heeec enterese etmez, buyuk emperatora karsi cikmamki, amaaan biz ulusalcimiyiz(sanki ulusalcilar karsi cikiyoda) insanin iyonlarina kadar bolunmesi sonra ozerklestirilmesi, sonra toplanmasi, merkezi ekonomik plan? aman allahim fasistce bi sey bu nasil savunulabilir, uretim araclaarinin toplumsallastirilmasi ve ve insanlarin toplumsal ekonomik sosyal kulturekl kararlar alabilmesi, ve bunu uygulayabilmesi, piyasa ekonomisine dokunmadan, bursadaki dokumaciya hocam biraz fazla calisacagiz vandaki cocuklar icin amama senin bunda bir karin olmayacak, demenin en ideal orgutlenme bicimi ozerklik haaa,??? aman efenim bos verin mulkiyet iliskilerine dokunmayin, etno sexo grreno bi salakliklar , devrim bu haaaa. (kufrumu sakliyorum zileli) sizin teoriniz kot markasi gibi:))
aman allahim yillarca kendimi insanlarin ir gun kendilerini ekonomik ve siyasal ve kulturel baska seylerde esitleyeceklerini sandigim sol dusunce icin ondan geri gelerek yasatmisim, ay kiiiz e zaten biz ozgurmususz ya, az daha ozgurlukler kazandikmi bitti bu is, kapitalizm iyi degilmi zileli itiraf et, gercek bir devrim oldugunda sen gorki gibi bagiracak bir adamsin…. bu ne rezalet. gorki bolsevik ayaklanmasindan oldugu anda tiksinmisti yeni kusaklariniza iletiniz…. ben dostoyevski severim ama gorki degil:)
sana ögüt bi seyler yapmaya ugrasiyorsun, bilmixyorum durustmusun, ama son dogrultun kalite ve dogrulti olarak fikret baskaya, ertugrul kurkcu, oguzhan muftuoglu taner akcam….:)))sasirma) eski tkp(adini unuttum( oya baydar dar dar,..gecekondu mahalleerine adim atmadan romanini yazan kadin:))))ve eski tkp li li aponun hik deyicisi, (onun apo ya kazandirdigi degeri ben ayni demagojik yontemle hitlere bile kazandiririm, ayrica engin erkiner(arkadaslar rica ettiler yoksa ben onu adma saymam onlardan olma zileli:)))ve teslim tore ( ben teslim gibi temiz bir anndedn dogmus insan tanimiyorum(kufr yasak olunca boyle yaziyoz)cihetinde, onlarin hic biri kendi bireysel manevi maddi cikarlarindan vazegecemiyecek tiplerdir, bildigim kadariyla senin oyle bi derdin yok, murt belgenin abdurrahman dilipaga yaptirdigini fikrete yaptirma….
gün zileli cevapla bakıyim;Karanlık yağmurlu bir gece yağmur yağıyor fırtına var gök
gürlüyor ve siz sabaha karşı 02.00′ de tek başınıza ıssız bir yolda araba
ile gitmektesiniz. Arabanız iki kişilik.
Biraz ilerde otobüs durağında 3 kişi bekliyor.
Birincisi bir doktor sizi daha önce geçirdiğiniz kalp krizinden
kurtarmış.
İkinci kişi çok yaşlı ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi.
Üçüncüsü hayatınızın rüyası her zaman tanışmak için can attığınız
birisi.
Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kişiye yer var.
Böyle bir durumda ne yapardınız?
gün bey;
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Bugün Gezi’nin son derece canlı hatıralarıyla kendini var etmekte olan birleşik toplumsal muhalefet, iki iktidar bloğu arasındaki mücadelede aklını kullanarak hareket etmek zorundadır.
Read more: http://www.gunzileli.com/2014/03/05/secim-yaklasirken-iktidar-bloklari-akp-ile-chp-mhp-cemaat-ittifaki/#ixzz2vBPpYtgw
daha önceki anti akp kampanyası önerinden sanki birazcık çarketmişsin gibi.iyi de yapmışsın.dereyi görmeden paçayı sıvama dedik anlatamadık.
çözüm önerdiğin yok.anti anti onada buna da karşıyımın ötesinde.seçim ve siyasi kampanyaların sadece karşıyımla olmaz pozitif yapıcı çözümcü bir perspektif de içermesi lazım.seçenek üretmek de önemli.burada yoğun bir karşıyım, anticilik yapacağına 3. yol bir koalisyon oluşturmanın zeminini tartıştırabilirdin.kürtlerle gezi dinamiği asgari bir proğram nasıl oluşturabilir mesela.veya başka bir alternatif…
güçler dengesini iyi okumak gerekiyor.akp %40 ,chp %30 , mhp %15, bdp-hdp % 8 , diğer saadet bbp ip tkp … % 7. = %100
chp + mhp : %45 , tabi bu durumun belediye sayısna dağılımı da çnemli bu ayrıntılı bir veri ve analiz gerektiriyor.mhp ve chp nin bir ilde toplam oyları % 60 olabilir ama akp % 35-40 la bir belediyeyi alabilir mesela.
bir durum da akp den bir grubun kopması halidir.buna y-akp diyelim ve oy oranını %10 olarak koyalım. y-akp+mhp+chp=30+15+10=55
akp nin inandırıcılığı ve güven verme kapasitesindeki zayıflığı dikkate alındığında akp orta vadede güç kaybedecektir.
y-akp chp ve mhp nin yeni bir proje ekseninde bir araya gelip fiili veya resmi koalisyon oluşturmaları bir çekim merkezi yaratabilir ve toplum bu eksene ümitlenebilir.yani az gider uz gider toplum tekrar sisteme entegre edilir.akp umut vermesi ihtimali zayıf ama sarı gül çaedir umutverebilir topluma ve toplum tekrara sistemin içinde toplanabilir.akp den kopan oylar mhp ve chp ye gider ağırlıklı olarak.sol kesim mhp ve akp ye oy veremeyeceğine göre chp ye oy verecektir.o sebep le chp ye giden oyların alternatif bir alana yönelmesi gerekir.buraya giden oyların azalması cemaati de zor duruma düşürür.akp den kopacak oyların adresi de mhp dir ağırlıklı olarak.chp nin zayıflaması solda alternatif arayışlarını gündeme getirebilir.
emir kipiyle sorulan soruları cevaplamam.
Ve onlarki uyup hainin igvasina…. bayraklarini elden yere düsürürler…….. türkiye sol aydinin hali pür meali budur….
su siralar isci sinifi grevlerinden devrim cikartmaya calisan rubleye kapik bireycileri suskun. venezzeullea konusunda , proletaryaci lar gik mik yapiyolar, uyduruk iki uc ayrinti haberi genellestirmeye kalkisiyolar, venezuella isci sinifi chavez devrimine karsi abd isbirlikcisi lerinin yaninda, bakin burdan ne teoriler cikar, yusuf cemal ordamisin, insanlarin yasamini nasil kazandigi degil insanlarin yasadigi yerlerden devrimci sinif tanimi yapsak, en yoksullar en ezilenler olarak buyuk bir kitle cikar onunuze rio de jenerio nun gecekondularinda yasiyanlar, ormanlarini kestirmiyen son yasam alanlarini savunan koyluler, ucretli oto su olan maaisi olan proletaryaya karsi, yusuf cemal ordamisin, yoksa eski dev yolcularin yaptiginimi yapacaksin, mademki venezeulle isci sinifi oyle demis, haklilar, bende sana sunu soylerim, isci sinifinin cikarlari toplumun en asagi kesimleri ile celistigi yerde , benim icin bir sendika baskani margaret theatcher dir, ordamisin yusuf cemal, bak zileli trockist uvriyerizm ile abd karsi devrimini eklestirmek icin can atiyo, hadi sende katil, isciler ne soyluyosa odur???:)))
küfür nedeniyle yayınlanmadı
Lenin marxismi tarihsel materyalizm ve diyalektik olarak kavramis bir marxistti yusuf cemal Lenin gelismis bir blanquiest di, marxin ongördügü bir devrim hic olmadi olmayacak, marx devrimin yazicisi degil, olcup bicmeye yarayan bir teori birakti,,,marxism diye bisey yoktur…
Burdayim burda. Gecekondulara verdikleri tapulardan sonra besinci kati cikip kente yeni gelenler uzerinden rant yiyen babamin hatrina rahmetli Ozal’a, bizi istikrarsizliktan kurtarip kazikcilik yaparak gecimimi sagladigum bakkal tukkani icin Tayyip’e sukranlarimi sunmakla mesgulum. Simdi bir de bizim gecekondudan bozma apartmani muttahite verdik, yan parseldekilere de az daire verilmesi garanti. Degme keyfime yani.
Yasam alaniymis. Peh! Yavsak kucuk burjuvazi…
Al sunu oku da biraz bi seyler kap…
http://dazayn.org/2/post/2014/02/gref-dorudan-eylem-ve-yer-brlkler.html
Uzun zamandır “özgürlükçü” yok, bak ben merak ederim, nerede yahu?
70’li yılların solcu jargonuyla hep hesap kitap yapıyor gün zileli. iyi de anarşi bunun neresinde?
GREİF İŞÇİLERİNE SELAM OLSUN….
Anarşizm, ülkede olup bitenlere karşı ilgisiz kalmak değildir. Keskinlik insanı tatmin eder ama aynı zamanda mücadelenin kenarına atar. Bugün Türkiye’deki anarşistlerin en büyük hatası budur. Politika timsahına karşı ilgisiz kalırsan o timsah gelip seni yer.
Merhaba,
Bu yazıdaki fikirlerinize katılıyorum ve bir soru sormak istiyorum.
Gördüğüm kadarıyla gücü ve imkanları dolayısıyla icraatlerden ve hizmetlerden söz edebilen/eden AKP’den başka bir parti yok. Belediye başkanlığını alma ihtimaline sahip olan CHP bile, defalarca dile getirildiği gibi siyasetini buradan kurmuyor. Hangisinin daha yabancılaşmış ve burjuva bir siyaset olduğu konusunda emin değilim ama solun adayları da bunu yap(a)mıyor gibi gözlemliyorum. Hangi parti olduğu fark etmez; İstanbul için gözlemim bu. Sanırım neticede hepsi pragmatist ve acilci olmakta ortaklaşıyor ve bu bağlamda burjuvayı sosyalisti ayıran bir şey yok.
Uzatmayayım. Sormak istediğim şudur. Hal böyleyken epey kurgusal ve sembolik bir aday olan Şafak Tanrıverdi (Şafak Başgan) hakkında ne düşünürsünüz? “Gerçekçi” olmayan ama sahiplenmeyiz denilemeyecek talepler sunan ve “gerçekçi” mizah yapan birine oy vermek sizce anlamlı olabilir mi? Hele böyle acilci, pragmatist, değer güdümlü olmayan bir ortam ve siyaset ortamında.
Ne düşünürsünüz?
kolay gelsin
Anlamlı olabilir. Keşke önem arzedecek kadar oy alabilse. AKP’ye verilmeyen her oy önemlidir ama bu tür arkadaşlara verilen oylar daha da değerlidir. Sırrı için de öyle.
Fakat şunu da belirteyim ki, bu neo-liberal dünya sistemi içinde kim gelirse gelsin aynı politikaları devralacaktır. Çünkü sistem böyle işlemektedir. Dolayısıyla, bunu kırmanın tek yolu, bugünden sistemden kopan-kopmayı kafaya koyan özgür halk komünlerini oluşturmaktır. Yani seçimlerden bir şey çıkmaz. Bugün seçime önem veriyorsak, bunun sebebi, azılı AKP diktatörlüğünü biraz olsun geriletebilme umududur.
Bugün 30 mart sonrası youtube, facebook gibi sosyal paylaşım sitelerini yasaklayacağını söyleyen RTE’nin görünen o ki tek kişisel kurtuluş yolu da (ki: bu zaten bilinmekte!) var olan diktatoryasını açıktan faşist bir diktatoryaya dönüştürerek ömrünü! biraz daha uzatmaktan geçmektedir. Bu anlamda Gün’ün dediği gibi, iki blok arasındaki bu mücadelede (kendi gündemimizi belirlediğimiz alternatif politikalarımızın yanında) diğerleriyle daha sonra hesaplaşmak! üzere RTE’ye dur!! demek sanırım açık bir faşizmin önlenebilmesi anlamında akılcı bir tavır olacaktır…
soruYorum-EK’in ‘acaba cemaat küresel kapitalizmin, akp içine soktuğu truva atı olabilir mi?…’ paragrafında özetlediği yorumuna katılıyorum. Dünyanın ABD’de ikamet eden efendileri, nasıl 2002’de asker ağırlıklı bürokratik vesayeti ayak bağı gördükleri için, AKP eliyle devre dışı bıraktılarsa, şimdi de AKP’yi, yada en azından Erdoğan’ı hizmet dışı yapmak amacıyla, benzer operasyonlar için besleyip büyüttükleri Cemaat’ i kullanıyorlar. Değiştirdiği ortaklarla -İP, ergenekoncular, Kürtler(!)-anlaşılıyor ki Erdoğan maçı uzatmalara götürüp penaltılarda turu geçmeye çalışıyor. Tarih artık ne kadar hızlı yazılıyor!
‘Bu deynegin hicbir yeri dokunulacak gibi degil sorun sadece abd hizmetkarlarindan kurtulup ideal politikaci ve devlet adamlarina kavusmakla bitmiyor halkin yonetime en yogun sekilde katilmasi gerektiğine ikna olmasi ve önündeki sıkıntı yokluk ve dar boğazlar’…Olayın özü-özeti budur.
Halk-her kimse-bu derin teorik analizleri anlayıp nasıl ikna olacak sistem dışına çıkmanın mümkün olabileceğine; mümkün olabileceğine ikna oldu diyelim, cümlede noktanın virgülün yeri konusunda bile uzlaşamayan hiziplerden hangisine nasıl gönül verecek, daha ortada kitleleri sol adına sürükleyecek bir lider bile yokken…Ardından gelecek sıkıntı ve yoklukları hiç saymıyorum bile. Ne ilacımızı üretebiliriz, ne de petrolümüz-gazımız var.
Sonuçta, en büyük ortak dert olan geçim, çalışma ve ekonomik hayata dair algı ve beklentilere basit ve direkt ve popülist taktiklerle yaklaşanlar, en büyük kaynak dağıtım organizasyonu olan devletin başında durmaya ve zararlı(!) ideallerini hayallerinden dışarıya taşıyacak olanların enselerinde boza pişirmeye devam edeceklerdir.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/bu-kadar-cabuk-dememistim-89472
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/kilicdaroglu-ankaralilari-bozkurt-ile-selamladi-haberi-89650
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/31-mart-uzerine-tatava-yapmak-89658
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/sokagi-bosaltin-kampanyasindan-provoke-olan-bir-yurttasin-notlari-haberi-89790
“FOX TV’de yayınlanan görüntülere göre Kılıçdaroğlu, MHP’den partisine katılan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş ile birlikte seçim turunda iken, bir grup MHP’li kendilerini Bozkurt işareti ile selamladı. Kılıçdaroğlu da kendilerini selamlayanlara aynı şekilde Bozkurt işareti ile cevap verdi….”
Fotoğraf da orada….
Herhangi bir parti adı anılmadan….”Sistem’e” dahil olmamanın ilkesi-yöntemi olarak, o kentte kazanacağı beklenen bir muhalefet parti adayına değil, herhangi bir muhalefet partisi adayına oy verilmesi önerilebilir.
Önemli olanın “oyların” AKP dışına dağılması, genel oy oranının “DİKTATÖRE HAYIR” sonucunu ifade etmesidir.”
Hatta Kürt cenahını güçlendirmek, bu Milliyetçilerin gerilemesine, Kürt’lerin olmadık ittifaklarını zayıflatmaya da yardımcı olabilir (mi?)….
BDP’nin Kürt bölgelerinde AKP’yi silip süpürmesi iyi olur ama gördüğüm kadarıyla Kürt halk kitlelerinde AKP konusunda boş bir iyimserlik var ve BDP ikircikli siyasetiyle ne yazık ki buna çanak tutuyor. Eskisine göre AKP karşısında gerilerlerse bunun sebebi bu ikircikli siyasetleri olacaktır. Umarım öyle bir şey olmaz. Tersi olur.
“Kürt halk kitlelerinde AKP konusunda boş bir iyimserlik var ve BDP ikircikli siyasetiyle ne yazık ki buna çanak tutuyor.”
Evet… Yıllar sonra “BDP’nin bu AKP siyasetinin “hepimizin-birlikte özgürleşmesini” önlediği-geciktirdiği yazılıp, çizilecek… Bir Diktatörle yalnız kendileri için “özgürleşme” pazarlığı yapmanın bedelleri elbette olacaktır… Bu da hep birlikte ödenilecek… RTE gibi bir adamla yapılmakta olan bir özgürlük politikası değil, İktidar içinde ne kadar yer alınacağının pazarlıkları olabilir… Kaçırmış olabilirim… RTE’nin Meydanlarda A.Öcalan için yaptığı aşağılayıcı konuşmalar anlaşılan çok kimseyi hiç rahatsız etmiyor! Meydanlarda Kılıçdaroğlundan daha milliyetçi söylemi olsa da…
Cemaat, dokunduğu yeri çürütür! Bakınız: http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/mehmet-farac/37028-mehmet-farac-chpye-istanbulda-kim-kaybettirdi.html
http://birgun.net/yazi-goster/melih-pekdemir/7-4-2014/turpun-siyasi-hayatimizdaki-anlami-onemi-vs-2380.html