Zamanında polis muhabirliği yapanlar kusura bakmasın ama 1960’lardaki gençlik hareketi döneminde polis muhabirlerine biraz kuşkuyla bakardık. Polis muhabirlerinin, haber alabilmek için polisle fazla içli dışlı oldukları, onlara “küçük” çapta muhbirlik yaptıkları, yarı yarıya polisleştikleri söylenirdi. Kuşkusuz büyük ölçüde paranoyaydı bu ama hiç mi gerçeklik payı yoktu?
1970 sonlarının o kargaşalık günlerinde solun bir kesimi (Aydınlıkçılar) bizzat muhbir-gazeteciliğe başlayınca, polis muhabirlerinin var olduğu farzedilen ihbarcılığı, bunun yanında pek masum kaldı. Aydınlık gazetesi, doğrudan ihbar-haberlerle kendi dışındaki solu polise açıktan açığa ihbar etmeye başlamıştı. O zamanki devlet güvenlik organlarının bu ihbarcı habercilikten çok yararlandığı, özellikle 12 Eylül sonrası sorgulamalarda Aydınlık koleksiyonuna başvurduğu söylenegelir ve doğrudur da. Bu tür muhbir haberciliğine katılan bazıları sonradan kendi adlarına bu korkunç hatayı belirtmiş olsalar da, Aydınlık hareketinin bu konuda bir özeleştiri yaptığını hatırlamıyorum. Bu polis-gazetecilik çizgisi, Aydınlık çevresi tarafından bugün de sürdürülmektedir. Gerçi bizzat kendileri halihazır devletin takibine maruz kaldıklarından bu muhbirliklerinin çok da fazla bir etkisi kalmamıştır ama alışkanlık işte!
Daha önemlisi, bu muhbir-gazeteciliğin, daha sonraki yıllarda, ana medyanın yanı sıra, sol olduğunu iddia eden kesimlerde (Aydınlık ve Taraf) bir tarz haline geldiğini, yeni tür muhbir-gazeteciler kuşağının yetiştiğini gördük.
1980’li ve 1990’lı yıllarda, Aydınlık çevresi, Genel Kurmay Basın Bürosu gibi çalışmakla kalmamış, 2000’e Doğru dergisi, kimi devrimcileri “polisin adamı” gibi göstererek bu insanların devrimci hayatlarını karartmaya bile yeltenmiştir. Bu yüzden acı trajediler, hatta infazlar yaşandığını biliyorum. Bugün de “Türk Milliyetçilerinin” mektuplarını yayımlarken, ismini boldla belirgin hale getirdikleri eski arkadaşlarını “Kürtçü” olarak ihbar etmekte hiçbir sakınca görmemektedirler.
2000’li yıllarda iklim değişti. Artık ordunun yerine AKP iktidarının borusu ötüyordu ve Fetullahçılar polis teşkilatını ele geçirmişlerdi. Ulusalcı sosyalist Aydınlık çevresi ve bu ocaktan yetişen kimileri muhbir gazetecilik alışkanlıklarını sürdürmekle birlikte, bu geleneğin esas temsilcisi artık, AKP’nin yedeğindeki Taraf gazetesi olmuştu. Aslında odaklar değişmiş ama muhbir gazeteciliğin tarzı değişmemişti. Taraf da aynı Aydınlık ya da 2000’e Doğru gibi çığırtkanca sloganlar atmayı sürdürdü. İki çevrenin polis gazeteciliği ikiz kardeşler kadar birbirinin benzeriydi.
Taraf , “Postallı Hocalar Tutuklandı” manşetini atarken hiç utanmadı. Hadi o zaman utanmadı, bugün, AKP iktidarına karşı muhalefet ettiğini iddia ederken, “küçük” bir özeleştiri gerekmez miydi? En azından Ahmet Altan’dan beklerdim bunu. Hayır, yapmıyorlar, bugün de polis gazeteciliğini sürdürüyorlar. Bu tür şeyleri eleştirmek, yapmakta oldukları gazetecilik türüne zarar verebilir.
Zaten saflarında epey polis-gazeteci var: Mehmet Baransu, Emre Uslu, Alper Görmüş…
Sonuncusu, Aydınlık’tan yetişmedir. Kendisini o zamandan tanırım. Alper Görmüş, Aydınlık gazetesinden aldığı polis gazeteciliği eğitiminin deneyimlerini bugün Taraf’ta konuşturmakta ve elindeki “balyoz”u gelişigüzel savurup durmaktadır. Çok ilginç bir örnektir Alper Görmüş. Bir geleneğin taşıyıcısıdır adeta. Ve bugün, artık kamu vicdanında çökmüş olan Ergenekon ve Balyoz gibi davaların delik deşik olmuş duvarlarını onarmak için boşuna çırpınmaktadır.
Polis gazeteciliğinin en önemli özellikleri, bağnazlık, acımasızlık, vicdansızlık ve düşüncesizliktir. Vicdan, en azından yaptığım doğru mu diye duraksamayı gerektirir; muhbir gazeteciliği ise asla duraksama tanımaz. İhbar etmenin ayıbından zaten çoktan sıyrılmıştır, yaptığı haberin kimlerin ocağını yıkacağını düşünmek gibi bir sorumluluktan azade olduğu gibi, haberin doğruluğunu tahkik etmek gibi bir titizliği de yoktur. Muhbir gazetecilik bir buldozer gibi önüne gelen her şeyi ezip geçmek zorundadır.
Evet evet bağnazlık da önemli bir şarttır. Kafanıza birilerini harcamayı koymanız için bir siyaset bağnazı olmanız gerekmektedir.
Merak etmeyin, aynaya da bakarlar, rahat rahat uyurlar da. Bu tür metaforlar, hâlâ biraz insanlıkları kalmış insanların uyarılmasına yarar sadece. Muhbir gazeteci insan mıdır?
Gün Zileli
20 Ekim 2012
Gün Zileli misyonunu devam ettirmekte
Bu yazı F TİPİ Örgüte bir göndermedir.
Her yazısında devrime ve devrimcilere küfretmekten başka bir şey yapmayan Zileli,artık devrimcilere düşmanlığı temel söylemi durumuna getirmiş durumda.
İnkar,inkarı-nın inkarı ve yeniden inkarı.
Zileli bir itiraf yazısı yazmış.
“itirafcıların İtirafı”
EMEP de, ÖDP de, en son (eskisi mi, yenisi mi ne diyeceğimizi bilemediğimiz) TKP de günlük gazete sahipleri oldular. Ender olarak Gün Zileli’nin bahsettiği türden haberler yapsalar da, bunlar marjinal kalıyor.
Yani siyaseten bağnaz olmak yetmiyor sanki. Vicdan zaten hiçbirşeyi açıklamıyor. Yapılan siyasetin, devlet- ana akımın ideolojisi / muhalif ideolojiler vs. taraflaşmasını da aşan bir siyaset olduğu düşüncesi de gerekiyor. Mesela DSİP bunu yapar mıydı? Tabi ki. Çünkü peşinden gittikleri siyasetin, klasik devlet/sol muhalefet ayrımını “aştığını” düşünüyorlar. Sol muhalefetin parçalandığını, özgürlükçü solcularla darbeci solcular arasında bir ayrışma yaşandığını vs. düşünüyorlar. Dolayısıyla mesela sonrasında özür dilemelerine rağmen, gaza gelip tutup KESK’i darbecilikle suçlayabildiler bir ara.
Geleceğin devrimci yayınlarının bu duruma dikkat etmesi yetmez. Geleceğin siyasetleri, bu duruma yaklaştıklarını hissederlerse bu onlar için bir mavi ekran olmalı ve ekranda şöyle yazmalı Siyasetinizde büyük bir hata oluştu. Lütfen düşünce akışınızı restart edin. :p
Tayyip Erdogan galiba muslugu açtı ki bunlara yandaş oteriter bir tutum izliyorlar.Meclis bir akşamda bilinen kararları aldı ve ülkeyi değiştirdi. Eğer bu kararlar 15 yıl önce alınmış olaydı 30 bin gencimiz ölmeyecekti. ‘Şimdi birilerinin yürekleri sızlıyor mu?’ diyeceksiniz. Bence sızlamıyor. Her zaman onurdan bahseder bizim ahmaklar. Amerikalı dolar verince kendi gururları nerede kalıyor peki(ahmet altan)
Konuyla doğrudan alakası yok ama, Ahmet Altan başta olmak üzere, Taraf tayfasının “AKP hükümetine muhalefetini” fazla abartmamak gerekir. Bu sözde muhaliflik, “Okyanus ötesinin” ekseninde bir muhalifliktir, Zaman ve Bugün gazeteleri gibi Fethullahçı yayın organlarının “AKP muhalifliği” ile kimi zaman paralel gitmektedir, kimi zaman ABD’nin kaygılarıyla paralel gitmektedir. Konu hakkında birkaç faydalı kaynak:
http://muhalefet.org/yazi-boyle-olurmus-liberallerin-akp-elestirisi-melih-pekdemir-28-3817.aspx
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=45934
http://www.red.web.tr/site/haber_detay.asp?haberID=1752
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=43701
Her zaman oldugu gibi yine muhbir medyadan örnekler vermissin. Zaten sen de ajan kimliginle muhbirlikten baska bir ise yaramazsin basin tarayicisi.
Artık, herkesin kendisiyle yüzleşme zamanı gelmiş hatta geçiyor.
açlık grevlerinde, ölüme bedenlerini yatıranları görmezden gelen medyaya ne demeli?
bu ülkede yıllardır akan kanın birinci müsebbibi bence bu yavşak medya organlarıdır.bu kirli savaşta gerçeğin katili esasen onlardır. haberciliğn basit kuralı olan, tanımlanamamış kavramlar üzerinden kimsenin suçlanamayacağı ilkesini “hatırlasalardı” bu savaşa, bu yangına böylesi benzin dökülmesi kolay olmayacaktı. ağızlarından köpükler saça saça “hain, teröerist” diye haber yaptığını sanan bu gerçeğin katilleri bu denli meslek etiğinden yoksun bir tavır içinde olmasalardı, ne polis ne asker bu iğrenç kan dökücülüğü sergileyecek gücü kendilerinde bulamazdı.
…ölüme bedenini yatirmak…ne kadar korkunç ifadeler bunlar. Bu ölü seviciligi ile halkimiz hergün sizden biraz daha fazla nefret ediyor. Ne dediginizi biliyor musunuz, gerçekten?
Anarşistler olarak düzenin mahvoldugu dünyamızda bu döngüyü tersine çevirebilriz. Yeter ki birlik olalım herkes ayrı telden çalmamalı yeni farkılı oluşumlara yeni farklı görüşler anarşist arkadaşlarımızda var ÖNEMLİ OLAN BİRLİK OLUP ELİNİ TAŞIN ALTIN A KOYMAKTIR
merak ediyorum, siz o dönemlerde bu hareketin içinde bulunuyordunuz.
bu olup bitenlere karşı tavrınız nasıldı.
İhbarcı siyaseti desteklemek şeklindeydi. Havariler adlı kitabımda bu tavrımın genişçe bir eleştirisi vardır.
o kitabınızı okumadım.şu anda bulup okuyabilmem mümkün değil.
ancak ihbarcı siyaset olarak nitelediğiniz partideyken onların ihbarcı siyasetlerini desteklemeniz için sizi ne motive ediyordu.
birbirlerine karşıt gibi görünen bu kesimler arasında esasen hiçbir fark yoktur
Sosyalist Perinçek’leri,Yalçın Küçük’leri, liberal-faşist Özkök’leri, ırkçı-faşist Bahçeli’leri, Susurluk’çuları, itini, mitini, İslamcısını,Tayip’leri yanyana getiren, savundukları ortaklık, işte bu gerçekliktir…..
http://www.dersimsite.org/inkarciysan.html
Seninle de onlar arasinda hiçbir fark yok. Nedenini sen bilirsin.
Parti eşittir devrim fiikri motive ediyordu. Partinin ortaya koyduğu siyaset doğrudur ve körü körüne izlenmelidir anlayışı. Parti o sıra “Sovyet sosyal emperyalizmi” ile mücadeleyi 1. sıraya koymuştu. Diğer solcuları da “SB’nin 5. kolu” olarak görüyor, bu yüzden ihbar siyasetine cevaz veriyordu.
ölüme bedenini yatırmak ifademi amacını aşan bir yorumla “ölü sevicilik” olarak yorumlanmış. buna polemik sevmeyen biri olarak ne yanıt vermek gerekir, bilemiyorum.
aynı polemik sevmezlikle daha önce, her devlet için kullandığım “havlayan köpek” ifadesini (üstelik benim olmayan ifade ve bunu da belirttim) türcülük olarak niteleyen dosta aynı polemikci dille yanıt verecek olsam; ” özgür sokak itlerini değil, efendilerinin sofrasından beslenen hanende köpekleri kasettim” diye cümleler kur..sam, polemik ne işe yarardı.
yadığım en gereksi yazı olduğunu yazarken de fark ettim.
Gün Zileli TİKP özeleştirisini de hatırlamıyor demek. Orada “sol içi şiddete karşı çıkmamız ilke olarak doğruydu ancak bilinmeyen sol dizisi gibi yayınlarla devrimciliğe sığmayan işler yaptık” mealinde bir bölüm yer alır…
Yazık!!!
Neye yazık. Hatırlamama mı? Sence “Bilinmeyen sol” dizisini genel olarak eleştirmek yeterli mi? Bilinmeyen sol dizisinden çok daha önemlisi haberlerin veriliş tarzıdır. Tek tek isim verilerek yapılan haberlerdir. Ben bunların özeleştirisinin verildiğini hatırlamıyorum. Kaldı ki, özeleştirisi verilse de çok önemli değil. Çünkü bu çizgi daha sonraki yıllarda da ihbarcı siyasetlerini sürdürmüştür. Bu bir tarzdır. Bugün de devam etmektedir. Vazgeçemezler. Yalandan “özeleştiri”lerle geçiştirmek mümkün değildir.
,
Bu sene kurban üzerine laikçi ajitasyon yok, hayret, hidayete mi erdiniz?
Aydınlık hareketi geçmişte silahlı mücadele grupları içinde özellikle cepheci siyasetlere goşist, sol sapma vb. tahriklerle sol içi şiddeti tırmandımada ün yapmıştır
Dün ne ise bu gün de aynı bu hareketin ciddiye alınacak bir tarafı yok
Dün çkp etrafında dönüyorlarken bugün resmi ideolojinin yayın organı olmuş bir yapılanma sosyal demokrat sol ile bile alakaları yok
Bu sene “Kurban gevezeliğini”, Eren Erdem başta olmak üzere “Antikapitalist Müslüman” çevreler yapıyor. Takip etmeni öneririm, polis bey.
sen de ajan olarak belediyeler gevezeligi yapmaktasin, görev bölüsümünüz bu. Sen fasist generaller ve eli kanli kafatasçilar adina “olur da federasyon gelir” seklindeki korkulari körüklemek için kendi çapinda provokasyonlara devam etmektsein, o dinsizler de sözümona gelenek düsmanligi yaparak tam da gelenek düsmani kapitalistlere yaranmak pesindeler. ama patronunuz ayni
Ne federasyonu saçmalıyorsun? Bu düzenlemenin federasyonla da, demokratik-özerklikle de bir alakası yoktur. Bu düzenlemenin, ulusal sorundaki karşılığı en fazla post-modern bir “GÜNSİAD derebeyliği” olabilir. Bu belediye tasarısının, AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi’nden bile kat kat daha neoliberal-gerici-otoriter olduğunu defalarca kez ortaya koymuştum. Bununla, Kürdistan’daki devrimci-demokrat insanları kandıramazsınız bile; sadece Leyla Zana gibi Barzani-muhiplerini kandırabilirsiniz.
Darbaci muhalefetin, senin agababan CHP’nin, cuntanin, her türden kemalist-fasistin kendi agizlariyla binlerce kere belirttikleri gibi yeni belediyeler yasasi fasist-insanlik düsmani-kafatasçi-kemalist Turk solu tarafindan “federasyona yol açacacak” seklinde elestirildi, sen de bu sitede bizzat “yari feodal” vb. “dükalik” vb. gibi tanimlamalarla kemalist-fasist-kafatasçi yaklasimini itiraf ettin. Daha ne konusuyorsun, kendini gizleyemezsin, bosuna çaba sarfetme, hepiniz ayni yolun yolcusu, ayni asker postalinin yalayicisi ilkel ajanlarsiniz.
yazının konusu ne
ama chp faşisliği konuşuluyuor. Gereksiz polemikler
CHP’nin en önemli özelligi sahtekarligidir, bütün solcular gibi sistemin sahte muhalefetidir, okumus sinifin kapitalizme kendisi için daha elverisli kosullarda hizmet etme çabasina “sol” denilir, hepsi üç asagi bes yukari aynidir.
Gün Zileli, “Özeleştiri verilse de önemli değil. Bu bir tarzdır. Bugün de devam etmektedir. Vazgeçemezler. Yalandan “özeleştiri”lerle geçiştirmek mümkün değildir” yazabiliyor.
Galiba bu defa kendisine katılıyorum. ‘Bu bir tarzdır’ ve bu tarzın baş mimarlarından biri Gün Zileli’dir. 4 ciltlik yalandan ‘özeleştiri’ vermiştir ama baş mimarlarından olduğu bir tarzı aynen devam ettirmektedir.
Zira kendisi “bu konuda özeleştiri yapıldığını hatırlamıyorum” yazmıştır. Kendisine özeleştirinin yapılmış olduğunu hatırlattığımda ise buna “yalandan özeleştiri” diye yanıt vermiştir. Bu tipik Aydınlıkçı tarzıdır. Eski çömezleri, (Doğu hariç tüm isimler Zileli’nin çömezi sayılır madem ikinci adamdır) onun yerleştirilmesinde büyük katkı sahibi olduğu (ve anladığımız kadarıyla halen devam ettirdiği) tarzı izliyor diye aynı tarzla onları eleştirmek de Gün Zileli tarzıdır.
Ahmet Altan’dan bahsetmişken… Ergin Yıldızoğlu bugünkü yazısında, AKP diktatörlüğünü salt “Erdoğan otoriteryenizmine” indirgeyen liberalleri ele almış:
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=49813
Ahmet Altan gibilerinin ne AKP’yle, ne ABD-İsrail emperyalizmiyle, ne de kapitalizmle bir derdi vardır. Bu gibi adamlardan “muhalif” yaratmaya çalışmak beyhude bir çabadır. Onların tek derdi “RTE gitsin, Abdullah Gül kalsın!” şeklinde özetlenebilir. ABD’nin, İsrail’in, TÜSİAD’ın, Yeni-CHP’nin ve Fethullahçıların politikalarının şu anki ortak keseni budur; ABD-İsrail dışında başka emperyalist odaklarla da bağ kurmaya çalışan RTE’nin ayağını kaydırma girişimidir; bu saflaşmada (veya herhangi bir başka düzen içi saflaşmada) taraf tutmamamız gerekir.