İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Doğu Perinçek, 21 Ekim 2010’daki Ergenekon duruşmasında Danıştay cinayetinin sanığı Osman Yıldırım tarafından yumruklanmıştı. Tanıkların dinlendiği duruşmaya ara verildiği sırada salondan çıkan Osman Yıldırım, içeri giren Doğu Perinçek’e yumruk atarak “hafif travma” geçirmesine neden olmuştu. Maruz kaldığı saldırı hiçbir şekilde tasvip edilemez, kendisine geçmiş olsun. Ancak Perinçek, sağlık kontrolü için götürüldüğü hastanede avukatlarıyla bir açıklama yapmış ki, bu, travmanın pek de hafif olmadığını gösteriyor. Perinçek, saldırı için şöyle demiş: “ABD ve Haçlı gericilik, Türkiye’yi parçalıyor; Cumhuriyeti yıkıyor; Danıştay Yargıcını katlediyor; bir yumruk da bize gelmiş, çok değil. Arkasındaki gücü biliyoruz!”
Sn Zileli,bu Perinçek komleksinden acilen kurtulmanızda yarar var.
Bu kin ve düşmanlık sizi Gladyo tertiplerini savunmaya götürüyor.
Öncelikle sn. Perinçek’in Gün Zileli kompleksinden kurtulması gerekir.
Hala solculuk iddiaları varsa İP’lilerin de genel kurmayın, daha genel ifadeyle militarizmin, Kemalizmin kuyruğundan kurtulması gerekir.
Bardamu vb.leri artık sağcı.
Zileli,Berktay,Çalışlar,Çandar,Belge,Birikimciler artık solcu olarak anılmıyor.
Bunlar sol ile bağlarını kopardıklarını açıkladılar.
Zileli’nin en olumlu bulduğu takım Birikimciler.
Cesur olun…
Artık siz de “Solcu değiliz.”diye açıklama yapın.
Yüklerinizden kurtulun…
Sen kimsin? Türk Silahli P’leri sagciyi solcuyu tayin etme komitesi mi? Senin silahli P’lerini tanimadigimiz için sagci solcu tanimini da tanimiyoruz, sen git o tanimi isbirligi yaptigin fasit cuntaci generallere anlat.
“Artık siz de ‘Solcu değiliz.’diye açıklama yapın.”
“Siz de” ha…
Sen itiraf edip, “yüreğinden kurtuldun” yani. Ha şöyle kendinizi bilin işte.
Fuhus çetesinden aldiklari imkanlarla polise karsi eylemler düzenlemek, üniversitelerde türbanli kiz dövmek, medyadaki Tüsiadçi dostlari vasitasiyla kendilerini özgürlük savasçisi olarak göstermek, cunta tezgahlamaktan içerde yapan eli kanli fasist ajanlari masum, zavalli, fikir suçlulari olarak lanse ettirmek, gerçek solculari basit milliyetçi söylemlerle veya vatan millet sakarya deniz mahir gelenek edebiyatiyla susturarak pasifize etmek.
Bir cevval genç yolda Gün Zileli’ye yumruk atsa kendisi bu saldırıdan faşizmi sorumlu tutar. Tıpkı Hrant Dink’i öldürenin aptal bir genç olduğu belli olan Ogün Samast olmaması gibi. Doğu Perinçek’in bazı iktidar odakları tarafından yıllardır cezaevinde tutulması, üstüne üstlük bir de operasyonda “savcıların istediği açıklamaları yapan”, geçimişte kardeşini pazarlamış, her türlü pis işe bulaşmış biri tarafından yumruklanması neden anarşist Gün Zileli’yi mutlu eder? İliklerine işlemiş hastalık derecesinde Perinçek düşmanlığı mı buna neden? Perinçek kendisini hapse atanları ve ona yumruk atanı kendi durduğu yerden eleştirmiş. Şunu biliyor ki, dava başladığından beri savcılara ayak direyen pek çok kişiye saldıran bu kişi savcıların adamı. Yaptıkları ve söyledikleri bunu kanıtlıyor. Gün Zileli’nin Doğu Perinçek’in söyledikleriyle böyle bir olay aracılığıyla dalga geçmeye çalışması onu düzenin şakşakçısı konumuna düşürür. Doğu Perinçek karşıtlığını bile geçmiş bu adam. Düpedüz şakşakçı.
AK Parti degil. Darbecilik yapmasaydi, komplolara karismasaydi, Veli Küçüklerle, Levent Temizlerle düsüp kalkmasaydi tutuklanmazdi, fasist generallerle cunta çalismalari yaptigi iddia edilip, haklarinda ciddi kuskular bulunanlar tutuklanabilir, gerçi dava devam ediyor kesin hüküm yok. Madem ki demokratik bir cumhuriyet var, kimseye imtiyaz taninamaz. Dogu Perinçek zengin çocugu diye tutuklanamaz mi? Kemalist -fasist rejimin bas saksakçisi Dogu Perinçek ve onun saksakçilaridir. Talat Pasa komitesi üyeleri gelip burada demokratlara kendilerini acindirmasin, yalvarip yakarmasin, acinacak bir taraflari yok. Kaldi ki Perinçek’in düzenle bir sorunu yok, sorunu demokratik seçimle is basina gelen Ak Parti ile, demokrasiyle, Türkiye halki ile, Islam gelenegi ile.
Yukardaki “Anonim” imzalı arkadaş madem sormuş cevaplayayım: Doğu Perinçek’e yumruk atılmasını asla onaylamam ve sert bir biçimde protesto ederim, zaten sitedeki açıklamada da bu var. Bu bakımdan böyle alçakça bir yumruklama olayının “beni mutlu ettiğini” söylemeniz saçmalıktan başka bir şey değildir. Öte yandan bu sitedeki bir sürü yazımda siyasi davalara inanmadığımı, bu davalarda ileri sürülen iddiaları kuşkuyla karşıladığımı defalarca belirtmişimdir. Yargılanan ister Doğu Perinçek olsun, ister Tayyip erdoğan, ister Devlet Bahçeli olsun benim açımdan hiçbir şey değişmez. Her türlü siyasi yargılamaya karşıyım. Ayrıca Doğu Perinçek ve Mustafa Balbay gibi insanların adeta yargısız infaza dönüşen uzun süreli tutukluluklarını hiçbir şekilde onaylamam ve adaletsiz bulurum. Ne var ki, Doğu Perinçek’in, “yumruklama olayı” üzerine yaptığı “haçlı gericiliği” açıklamasını okuduğum zaman gözlerime inanamadım. Hatta açıklamayı yollayan arkadaşa, “emin misin, çarpıtma olabilir mi” diye de sordum. Arkadaş da, açıklamanın İP tarafından yapıldığını bir kere daha teyit etti. Baranas arkadaş (Anonim o mudur, bilmiyorum), yorumlarından okunacağı gibi, önce , bunun, üstelik tarafımızdan, Perinçek’i yıpratmak için uydurulduğunu iddia etti. Ama sanırım sonradan kendisi de bu açıklamanın doğru olduğunu anladı. “Haçlı gericiliği” lafı sadece ve sadece faşistlerin ve fundamentalistlerin ağzına yakışır. “Hilal” düşmanlığı ne kadar saçmaysa ve ne kadar İslam inançlı halkları hedef almak anlamına gelirse, “Haç” düşmanlığı da tüm Hristiyan inançlı insanları hedef almak anlamına gelir. Tüm dünya insanlığının, ezilen insanlığın birliğine ve dayanışmasına inanan bir insan emperyalizmi ya da gericiliği bir dinsel simge üzerinden asla hedef alamaz. Bilmem anlatabildim mi kardeşim.
Gün Zileli, yaptığın çok basit bir şey. Yukardaki yerde bu parçaladığın edebiyatın zerresi yok. Adamın kafasına yediği yumruk besbelli mutlu etmiş ve de şunu yazmışsın; “Ancak Perinçek, sağlık kontrolü için götürüldüğü hastanede avukatlarıyla bir açıklama yapmış ki, bu, travmanın pek de hafif olmadığını gösteriyor.”
Perinçek’in travma geçirdiği ya da kustuğu bile doğru değil ama medya böyle yazdı. Sen iktidarın uşaklığını yaptın, basiti bu. Haçlı maçlı mevzularıyla azılı psikopat ve insanlıktan nasibini almamış birinin saldırısı arasında bağ kurman da garip. Hayatının yarısını Perinçek’le geçirdin, diğer yarısında da bunu “temizleme” gayreti içinde oldun. Bu kadarı fazlasıyla takıntı.
G. Zileli’nin ”Perinçek’le geçen yıllarını aklama ‘takıntısı”, olduğunu sanmıyorum. Yazılarından bunu anlamadım. Anladığım şey hep şu oldu; Zileli’nin bir insanın ahlak sınırlarının, oynadığı yerlerin birbiriyle daima çelişmesi, bu oynak, kıvrak durumlara duyduğu derin şaşkınlık olduğunu sanıyorum. En azından bana böyle geliyor hep. Zileli’nin kendini ‘aklayacak’ bir geçmişi yok bence… Günün getirdiği yaşanmışlıklar, doğru olmuş-olmamış yığınla deneyim var. Bu deneyimlerden yola çıkarak kritik etmek ve kendisinin geçip gittiği yollara saplanıp kalmış kişileri de eleştirmek son derece normal.
Onu bunu bırakın da, ‘haçlı gericilik’ komedisine ne dediğinizi söyleyin bence. Böylesi tuhaf/komik bir kalıp cümleyi savunurken öfkesiz, saldırganlaşmadan ne düşündüğünüzü belirtiniz… Haçlı Gericilik, size ne çağrıştırıyor?
Gün Zileli bildiriyor…
İDANS 04 Festivali….2010 Mahsus Mahal Ödülleri….Doğu Perinçek’in yediği yumruk…
Komedi lan…
Anonim, Haçlı Gericilik neyi çağrıştırıyor size?
Küçük kafa sunu demek istiyor: AK Parti Müslüman demokrat bir parti oldugu için gericidir, ama sakin ola ki müslüman halkimiz bundan alinmasin biz AK Parti’ye aslinda Hiristiyan devletler olan ABD ve AB ülkeleriyle olan iliskilerinden dolayi kizmaktayiz. Tipki 68’li milliyetçi solcular , yani sözde epmeryalizme karsi bilinçlendirmek için “vurun kötü dinli gavura” seklinde sloganlar kullanan ilkel yaratiklar da böyle idi. Adamin kendisi ne dine, ne de Allaha inanir ama böyle din istismarciligi yapar. Müslüman birinin Müslümanlarin haklarini savunmasi istismar degil, gayet olagandir, ama Allahsiz birinin kendini müslüman göstermesi, Islam adina konusmasi istismardir, ayiptir. Ama zarari yok, zaten kimse bu saçmalaiklara inanmiyor. Türkiye’de Perinçek “haçli gericilik” dedigi zaman buna herkes güler, Müslümanlar da, Ateistler de, Hiristioyanlar da, Yahudiler de, bir tek Perinçek dinine inanan Aydinlik tarikati mensuplari hariç. Bakiniz adam Zileli’ye “ömrünün yarisi Perinçek’le geçti” diyor, ne demek bu?
Perinçekle geçtiyse ne olmus, Perinçek’in ömrünün yarisi da onunla geçmis, kim bu adam yahu Peygamber falan mi?
Anonimler, BaranaS adamı konuşturmayın, dedikodu yaptırmayın
ve işi kişiselleştirmeyin.
İ.P.Genel Merkezinizin altında ki meyhanede sarhoş yandaşlarınızın, hele o ne olduğu belirsiz eskimiş kadıncıkların
sarhoşça göbek atarak sn.Zileli için nasıl atıp tuttuğunu, asılsız
konuşmaları buraya yazdırmayın adama. Onlara, o sözleri kimin
ezberlettiğini iyi düşünün önce…
Gün Zileli’yi bu konuda AKP’li insan azmanının savunması tesadüf değil. “…sarhoş yandaşlarınızın, hele o ne olduğu belirsiz eskimiş kadıncıkların
sarhoşça göbek atarak sn.Zileli için nasıl..” gelmiş burda herkese özgürlük dersi veriyor Gün Zileli’yle beraber. Tıynetsiz adam…
Fethullahçılar İşçi Partisi’ni basarken zil takıp oynayan SDP’liler aynı şey başlarına gelince ne düşündüler bilmiyorum. Bir gün Fethullahçılar sizin de kapınızı çalarsa diye söylüyorum bunları.
Ben kimseye özgürlük dersi vermedim ve vermem de. AKP’linin yukardaki sözlerini tasvip etmem de mümkün değil elbette. Peki, Ertan da dahil, AKP’liye esip üfüren arkadaşların, başkanlarının “haçlı gericiliği” lafına dönüp tek bir eleştiri yapmamalarına ne demeli. Yahu bu kadar mı gönüllü körlük olur. Biraz eleştiri yapın da, hiç değilse Doğu’ya da bir faydası olsun. “Ben ne laf ettim, neden taraftarlarım bu eleştirileri yapmaya başladılar” desin. Tekrar soruyorum: Katılıyor musunuz, yoksa eleştiriyor musunuz “haçlı gericilik” beyanını.
Tabiki katılmıyorum haçlı gericilik tabirine, bunu siz de biliyorsunuz. Laf kalabalığına gerek yok. Şu yukardaki saçma sapan şeyi eleştirmek Perinçek’le aynı düşünmek manasına gelmez. Bravo size, en klasik saldırı biçimini uyguluyorsunuz.
“Neden taraftarlarım bu eleştiriyi yaptılar” demiş Gün Zileli Perinçek ağzından. Yahu insanda biraz tutarlılık olur. Şu sitede dönüp dolaşıp sizi bir yerlerin adamı ilan eden eleştirilere verdiğiniz yanıtları ne çabuk unuttunuz. Şu yukardaki saçmalığı eleştirince Perinçek’in adamı mı oluyormuşuz… Perinçek’in adamı değilim ama lince de ortak olmam.
Haklısın Ertan, çok özür dilerim. Böyle bir laf etmemem gerekirdi. Ağzımdan kaçıvermiş bir an. Ama şunu bil ki, niyetim köşeye sıkıştırmak falan değildi. İP’li ya da eskiden İP’li olan, saldırıya haklı olarak karşı çıkarken, edilen bu lafa tek kelime etmeyen arkadaşları eleştirmek istemiştim. İnan ki, Doğu Perinçek’ten ya da İP merkezinden bu açıklamayı reddeden ya da eleştiren ya da bunun bir tahrifat olduğunu belirten bir açıklama gelse, buna en çok sevinecek olanlardan biriyim. Köşeye sıkıştırmak yok, hiç hoşlanmam böyle bir şeyden. Ayrıca her zaman köşeye sıkıştırılanlardan yana olurum.
Asabi ile alakam yok. IP’li kadinlarla ilgili sözler de bana ait degil. Zaten o meyhanlere de gitmem ve böyle insanlardan da en az 1 km uzak dururum, dolayisiyla sarhos olup olmadiklarini da bilemem. ancak asabinin mazereti varmis, bu gibilere bu kadar yakin olmasi anlasilir, her halde o çevrelerden biri.
Perinçek AKP için “haçlı irtica” tabirini AKP iktidar olduğundan beri kullanıyor. Hatta böyle bir kitap dahi vardı sanırım. İşin aslı siz bunu yeni duymuş olabilirsiniz fakat pek çok insan daha önce duymuştur ve buna Osman Yıldırım’ın yaptığı saldırıya duyduğu şaşkınlıktan daha büyük bir şaşkınlık duymuyor. Perinçek “haçlı” diyerek, dini jargon ve kimliklerle iktidara gelenlerin arkalarındaki AB-ABD desteğine dikkat çekiyor. Şahsen bu şaşırtıcı bir suçlama değil, sosyalist soldan ulusalcılara kadar pek çok kesim aynı şeyi söylüyor zaten. Perinçek bunu her zamanki alışkanlığıyla farklılaştırmış ve haklı olarak eleştirildiği gibi tüm dini kimlikleri bir ajan unsurmuşçasına sorumlu tutmuş, Perinçek’in genlerinde olan bir şey bu, neye nereye çekileceği belli olmayan tabir ve söylemlerle hareket etmek. Kesinlikle doğru değildir.
Özrünüzü kabul ederim ve hatta teşekkür de ederim. Fakat bu olayda, bu tabirleri hiç duymamış gibi veya Perinçek’ten beklenmeyecek bir şeymiş gibi, onun bu söylemini yaşadığı saldırı sonrasındaki travmaya bağlamak, siyasi ve hatta fiziki lince alkış tutmaktır. Sizi bilmem ama ben siteye girip de bu bir paragraflık şeyi okuduğumda diğer bazı arkadaşlar gibi bunları hissettim.
Şu gün bir insanın başına gelecek en iğrenç şey, AKP’nin yanındaymışçasına gevrek yorumlarda bulunmaktır.
Ertan, bugün insanin basina gelebilecek en kötü sey Veli Küçüklerle ayni cuntanin mensubu, destekçisi veya saksakçisi olmaktir, hem manevi bakimdan, hem de pratikte.
Öyle bir cunta olsa dediğin doğru olabilirdi. Cunta falan yok artık, uyan bence. Günümüzün cuntacıları başka. Maddi ve manevi destekçileri de.
Açıklamayı ben yazmış değilim ama açıklamada bir sorun görmüyorum. Çünkü açıklamanın içinde saldırı zaten kınanıyor ve ondan sonra da Perinçek’in sözü eleştiriliyor. Keşke saldırı ilk yapıldığı anda ve bu söz edilmeden bir protesto metni koysaydık, iyi olurdu. Perinçek kesimini ne zamandır çok yakından izlemediğim doğru. Daha önce kullanmış bunu, ben bilmiyordum gerçekten, ilk kez duydum ve şok oldum. Daha önce duyup şok olduğum benzeri bir şey vardı: “Peygamber efendimiz” lafı Doğu’nun. Bu iki lafı yan yana koyunca sence tuhaf (daha doğrusu anlamlı) bir yöneliş çıkmıyor mu ortaya?
Yorumlarda gördüğüm kadarıyla haçlı gericilik tabiri tartışılmazdan önce GZ’nin cümleleri tartışılıyor.
Önce ilk elden yanlış bulunan söylenmeli, arkasından da gerekli kınanmalar söylenmeli bence. Ama bu sitede hep Zileli kınanıyor. Hem çok komik, hem şaşirtici bi şiyy… Hocam sen de daha az objektif ol yahu, belki bu sefer düz, olduğun gibi anlaşılırsın. Hörmetler
Yöneliş kıbleye doğru hocam şimdilik görünen bu.
Veli Küçük’ün hayatı film oluyomuş bu arada. Ne şekildir, ne ayaktır bilmem. İstihbarat geldikçe paslaşırım sizle
Çıkmaz mı… çıkmasa bayrağı açardım zaten. O başka bir konu.
Ertan Bey, “Cunta yok artik” diyerek itirafta bulunmus olmuyor musunuz? Demek ki en azindan daha önce vardi, kaldi ki simdi de var, baksaniza omuzu kalabaliklar Cumhuriyet Kabulü’ne bile gelmiyor. Perinçek’in Kizil Elma ile, fasist generallerle, Talat Pasa komitesiyle vb iliskileri ortada, hakim, mahkeme ben degilim ama Perinçek’in en azindan stratejisi ortada ve anladigim kadariyla sen de bu fikirlere pek uzak degilsin.
AK partili bey kardeşim, Doğu Perinçik’i siyaseten elbette eleştiririz. Talat Paşa komitesi faylan bunlar hep eleştirildi. Ne var ki siyaset başkadır, cunta iddiası başkadır. Şahsen ben de böyle bir cuntanın varlığına inanmıyorum. Bunun iktidarın imalatı olduğu kanısındayım.
Hursit Bey, ne ben , ne de siz karar verme yetkisine sahip degiliz, mahkeme karar verince hukuksal gerçek ortaya çikar. Benim sahsi kanaatim Dogu Perinçek’in bu islere girtlagina kadar battigi seklinde, cuntaya gelince bence Genel Kurmay zaten hâlâ basli basina bir cunta.
Efendim, Menderes hakkındaki kararı da mahkeme vermişti, Denizler hakkındaki kararı da. Bu bakımdan mahkeme kararlarına da inanmam. Hukuk denen şey de sonuç olarak iktidarların emrindedir. Son cümlenize ise katılmamak mümkün değil.
Şüphesiz ki cuntadan kastımız açık bir darbe iktidarı/odak vs. Yani bir 27 Mayıs, 12 Eylül veyahutta 28 Şubat gibi bir müdahale/irade/odağın varlığı. En nihyetinde her iktidarın bir dikta/cunta olduğunu uzun uzun tartışmıştık. Burda sıkıntı yok. Fakat günümüzde askerin, Veli Küçük’ün, D. Perinçek’in dahil olduğu ve AKP’yi devirmeye odaklanmış/hala odaklanan organize bir cuntanın/kliğin/örgütün (Ergenekon) varlığı şüpheli bile değil. Aklını kaybetmemiş her insan evladının, Ergenekon’da tutuklanan kişilerin nelerden, hangi kanıtlarla suçlandığını görüp de buna hala şüpheyle yaklaşması bile saçmadır. Sadece Perinçek’e atfedilen suçlar bile buna yeter. Kanada’dan TRT’ye bağlanıp ithamlarda bulunan ne idiğü belirsiz ve her fırsatta Haham olduğunu söyleyen (neden acaba?) Tuncay Güney’e göre Veli Küçük ve Perinçek bizzat (evet bizzat) tonlarca silah ve oldukça yüklü bir meblayı Kandil’e götürmüşler. Aydınlık bu iddianın doğru olması halinde Söylenen miktardaki askeri mühimmat mevcut tırlara yüklendiği zaman ve o tırlar arası gerekli takip mesafesi bırakıldığı zaman km’lerce tır konvoyu olacağını açıklamıştı. Aslında PKK’nin gizli liderlerinden biri Perinçek’miş. DHKP/C’yi Perinçek’in ekibi yönetiyormuş. vs. vs…Böylesi iddialarla kanıtlanmaya çalışılan bir cuntanın varlığına inanmak aptallıktır AK Partili bey.
Hurşit efendinin söylediklerine ek olarak söylüyorum bunları.
veli küçük ve mafya çetesi tutuklandığında Perinçek bir basın toplantısı düzenleyip bunlara sahip çıkmadı mı? “Bize tskdan belge getiren yurtsever general veli küçüktü” dedi mi demedi mi? Küçük’ün kendisi, kızılelma koalisyonunda ülkü ocaklı faşistlerle öncü gençliik tayfasını bir araya getirenin kendisi olduğunu itiraf etmedi mi?
Veli Küçük susurluk sürecinin tam göbeğindeki isimdir. Abdulah Çatlıyla, Sedat Peker ve benzerleriyle ilişkilerini biliyoruz. Telefon dökümlerini okuduk. Her türlü pisliğin içerisinde bir kontrgerilla grubu söz konusu. Doğu Perinçek bir sonraki dalgada işte bu yoldaşlarının yanına gönderildi.
Cunta vardı yoktu, kime ne? Velevk i olmasın. Bu herifler ne iş yapıyorlardı o zaman birlikte? Sedat peker bir “beyaz peynir” ihratacatından” bahsediyordu telefonda? Bu mu?
zileli mi demiş perinçek’e git mafya ile, susurlukçu askerlerle kemalist devrimcilik oyna diye? Perinçek ve tayfası artık türk solundan tecrit edilmeli. Bunları tartışmak bile bunlara prim vermek olur.
Ergenekon operasyonun bir derin devleti açığa çıkarma, çökertme operasyonu olmadığını söylüyorum. Her zamanki gibi lafı en olmadık yerlere çekiliyor. Perinçek ve Küçük arasındaki siyasal yakınlığa, Perinçek’in Küçük’ü sahiplenmesine diyecek bir şeyimiz yok zaten. Derin devleti ortaya çıkardığını söyleyenler gazetelerde bin kişiyi öldürdüm diyerek boy gösterenlere neden dokunamıyor? Mehmet Ağar’a, Çiller’e neden dokunamıyor? Bunların yerine Nusret Senem’i derin devletin çekip çevireni diye lanse ederseniz insanlar size kıçıyla güler ki, Ergenekon operasyonunda ilk başlarda adı kirli bazı şahısların alınması nedeniyle oluşan olumlu hava liberal çevrelerde bile dağılmaya başladı. Mevzunun bir cuntanın ortaya çıkartılması olmadığı, aksine AKP karşıtı ulusalcı cenahı hizaya çekme operasyonu olduğu anlaşıldı.
Bunların yerine Nusret Senem’i derin devletin çekip çevireni diye lanse ederseniz insanlar size kıçıyla güler
Burada haklısınız. Nusret Senem ve partisi burada ancak taşeron olabilir. Yönlendirici mevkilerdeki omzu kalabalıkları artık üç aşağı beş yukarı biliyoruz.
Tabii siz hep arkadas oldugunuz için taniyorsunuz herhalde, ne var yahu su Nusret Senem’de, basbayagi bir adam iste, ense kulak yerinde, tam avukat tipi var, daha ne olsun? Niye küçümsediniz?
Yukarıdaki açıklamayı, Perinçek’in yumruklanmasından bir hoşnutluk olarak algılayanlar, içinde bulunduğu batağı açıktan savunmaktan kendileri bile utanan Aydınlık müritleridir. Bu açıklamada biraz da esprili bir dille eleştirilen Perinçek’in dinci ve milliyetçi bakış açısıdır.
Ergenekon yargılaması siyasi bir yargılamadır, AKP’nin günlük politikaları karşısında muhalif gördüğü ancak daha geniş çerçevede ortaklaştıkları noktaların ayrıştıklarından daha fazla olduğu kişileri de bu dava ile bertaraf ettiği doğrudur ama aynı zamanda içinde kontrgerillanın artık ihtiyaç duyulmayan unsurları da vardır. Bu davanın bu ikili niteliği ne içeridekileri toptan aklayan bir durumdur ne de içeride olan herkesin hapiste olmasını meşru kılar. Salt bu yönüyle bile, burjuva yasallığı açısından bile bu yargılama bir ucubedir.
Perinçek’in Veli Küçük gibi faşist kontrgerilla artıklarına methiyeler düzdüğü kimsenin uydurması değil, bizzat kendi açıklamalarıdır. Bir cunta ile ilişkide mi değil mi diye lafı dolandırmanın alemi yok. Genel Kurmay ile ilişkisi gayet açık ortadadır. Bir cunta ile temas etmeye çalıştığına dair şüpheler de son derece kuvvetlidir. PKK’ye TIR’larla silah götürdüğü falan saçmalığın daniskasıdır, yıpratmaya dönük olduğu çok açıktır. Ama, Perinçek’i yıpratmak için kimsenin bir şey yapmasına gerek yok ki. O bunu kendi kendine yıllardır yapıyor zaten. Bir de Karargah Evleri denilen ve Hava Kuvvetleri’ndeki yapılanma ile ilişkisi olduğu da anlaşılıyor. Bunu kesin bir dille reddedebilmiş değil ve açıklayamıyor.
Yandaşları burada Gün Zileli’ye ve başkalarına saldırıp, küfür edeceklerine, bu meselelerden rahatsızlarsa niye hala orada durduklarını düşünsünler.
İşçi Partisi militarist, faşist bir partidir; sol ile bir ilişkisi falan da kalmamıştır. Hadi BaranaS sen yine küfür et saldır ama bu, bu gerçeği değiştirmiyor.
BaranaS, başlarda Perinçek’in bu açıklamayı yapmadığı, bunun uydurma olduğu imasında bulunuyordu. İşte partilerinin sitesinde de duruyor açıklama. Bu linkten girip bakabilir.
http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=haberdetay&idhaber=2769
Bugüknü Star Gazetesi :
Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton:
Bu hükümet sosyal demokrat ama farkında değil
AKP yönetimi kendini sosyal demokrat olarak tanımlamasa bile politikalarının birçok yönden İsveç’in sosyal demokrat yönetimine yakın olduğunu düşünüyorum. Servetin dağılımının hızlanması ve en alt tabakalara doğru yayılması için çaba sarf ettiklerinin idrakindeyim.
Değişimin hızı beni heyecanla karışık bir endişeye sevk ediyor. Fazla hızlı gidiyoruz değişimde. Ama buna da çok ihtiyacımız var. 80 yıllık bir uykudan yeni yeni uyanmaya, gerçekleri konuşulmaya başladık. Bunda da TESEV gibi sivil toplum örgütlerinin katkısı var. En çok TESEV’in altını çizmek istiyorum, onu kuran üç kişiden biriyim. Bugünleri büyük bir mutluluk ve heyecanla yaşıyorum. Bunu her sabah hissediyorum. Bugün yeni olaylar, yeni iyilikler yaşayacağım, diyorum.
Bu tür sivil topluma dönük araştırmalara vesile olan insan da rahmetli Prof. Bülent Tanör’dür. Tanör ile birlikte çalıştık. 1990’lı yılların başlarıydı. Can Paker de vardı. Uzun yıllar önce İsveç’te bulundum. 50’li yıllardı. İsveç Sosyal Demokrasi Partisi’nin gençlik kollarında rol almış bir insan olarak, üç yıl İsveç’in sosyal demokrat havasını özümsedim. Sosyal demokratın hangi mucizeler yarattığını gördüm. Yaşadığım bu güzellikleri Türkiye’de niye yaşamayalım diye bir ukde kaldı. Bu arayış bende sabit fikir haline geldi. Tanör TÜSİAD’ın sipariş ettiği raporu ortaya çıkardığı zaman Türkiye bu demokratik gelişime henüz gelememişti. Kabul etmek lazım ki sermaye grubu da buna çok önemli bir destek vermeyi aklından geçirmiyordu. Belki sonradan uyandık ama o zamanlar demokrasi bizim için fazla lükstü. Biz o donuk beyin durumunu gerçek olarak kabullenip o donukluk içinde yaşamayı rahatlık olarak gördük. Ancak bir yerde duvara tosladık ve uyandık. Biraz uzun süren bir on sene. İvmesi gittikçe hızlanan bir toslama oldu bu. Her gün uyanıyoruz, yeni gerçeklerle karşılaşıyoruz.
Türkiye bugün bölgesinde gittikçe yükselen bir güç haline geliyor. Bunun etkisinde yönetiminin gittikçe özerkleşmesi ve özgürleşmesi yatıyor. Bu özgürleşme biraz ABD’nin dümen suyundan ayrılarak, Amerikan gemisinin yanında yol almakla başlıyor. Dümen suyundan çıktık bir defa. Avrupa ile ilişkilerimiz gelişiyor ama ‘bizi ne zaman alacaksınız’ yalvarmasından kurtulmaya başlıyoruz. Çünkü Avrupa’nın eşit bir üyesi olmak evet iyi bir şey olsa da ondan daha önemlisi AB yolunda kalmak, devam etmek, zihinsel devrimimizi yaşamak, yeni bir yaklaşım ve dünya görüşü ile daha asil daha medeni daha çağdaş bir görüş ve daha eşitlikçi bir toplum zihniyetine sahip olmamız.
Üstün ırk ve yanında lütfen yaşayan köleler değil, herkesin eşit olduğu bir toplumu yaratma çabası, bu çabada rol alma heyecanını duyan insanlar. Bunlar içinde ben de varım. Demokrasisi gelişen bir ülkenin ekonomik gücü de gelişir. Bu tavuk yumurta hikayesi. Demokrasinin gelişmediği ortamlarda, bir sınıf, bir zümre insan çok zengindir. Kalanlar fakirdir. Diktatoryalarda böyledir, Kuzey Kore’de böyledir. Başka ülkelerde de böyledir. Demokrasiyle yönetilen ülkelerde mümkün olduğu kadar çok servetin ve sağlıklı yaşamın en alt tabakalara kadar inmesi yolunda devletin yani hükümetlerin tedbir alma görevi vardır. Bunu İsveç’te fiilen yaşadım. Sosyal demokrat yönetim 10 yıl içinde en fakir ülkeler arasındaki İsveç’i dünyanın en zengin ülkesi yaptı. Bunu sosyal demokrat yönetim yaptı. Bugün aslında iyi bir analiz yaparsanız, bugünkü hükümetin ekonomik tedbirlerin yayında sosyal tedbirlerin, sosyal demokrat zihniyet içinde alındığını görebilirsiniz. AKP yönetimi kendini sosyal demokrat olarak tanımlamasa bile politikasının birçok yönünden İsveç’in sosyal demokrat yönetimine yakın olduğunu düşünüyorum. Servetin dağılımının hızlanması ve en alt tabakalara doğru yayılması için çaba sarf ettiklerinin idrakindeyim.
En önemli eleştirim hükümet gerektiği kadar cesur davranmıyor. Toplumun arzusu yolunda gerektiği kadar cesur davranmayan bir yönetimimiz var. Çok daha cesur davranıp gereken tedbirleri alabilir. Güneydoğu’daki sorunumuzun bir an önce halledilmesi için çok cesur kararlar alabilir. Kararlar alma vakti geldi geçiyor. Bir karar alıyor, sonra yavaşlatıp duruyor. Bu yönetimin bende yarattığı en büyük hayal kırıklığı, gerektiği kadar hızlı davranmaması. Yoksa ekonomik olarak bir eleştirim yok çünkü çok iyi yoldayız.
haçlı irtica: 11 eylül 2001 yılında ABD’ye yapılan uçaklı saldırılardan sonra Devlet Başkanı George Bush’un haçlı seferlerini başlattığını ve bundan sonra ya amerikanın yanındasınız, ya da düşmanısınız demesiyle başlayan ve ortadoğu coğrafyasında islami motiflerleri kuvvetle kullanan fakat aslında AB-ABD emperyalizminin işbirlikçiliğini yapan iktidarlar yaratması esasında oluşan, bu iktidarlara verilen siyasi bir söylemdir. Siyasi söylemlerde hiç bir zaman bölünerek incelenmez. Buradaki esas mesele Türkiyedeki nüfusun çoğunun dini inançlarını sömürerek iktidara gelen fakat bütün icraatlarını ABD’den alan işbirlikçi iktidara karşı yöneltilen vurucu bir sözdür. Haç’lık, İrtica’lık bir durum yoktur. Kaldı ki, kelime anlamlarını inceleme yeri de değil burası, TDK mı burası?
Rahmetli Hasan Yalcini tanima sansina erismistim. Gun zileliyi neden yazmadigini sormustum donekler kitabinda. O da bana Gun hasta demisti. cocuktum pek anlamamistim. bu yazilari gorunce anliyorum ne demek istedigini. Yukaridaki yazi aslinda yazanin ic dunyasindaki ezikligi ortaya cikarmasi bakimindan ibret verici duzeyde. Siyasi bir dava oldugunu; haksiz tutuklamalarin yapildigini kabul etmesine ragmen dalga gecen bir uslupla yazilmis bir pacavra yigini.
Neyse ben savciliga soyunmus bardamu arkadasa asil cevaplari verecegim. Karagah evleri ve hava kuvvetlerindeki yapilanmanin perincekle ilgisi oldugunu ve buna dogu perincekin cevap veremedigini samanyolu haberden mi biliyorsunuz yoksa gun zileliyi savunmak icin yaptiginiz ozel cabalar sonucu konuyu degistirmek icin bunu uyduruyor musunuz. Aydinlik dergisine gelerek Esfref bitlisin ucagi dusmedi dusuruldu diyen bir generali dikkate almamak mi gerekirdi. Daha sonra bu aciklamanin dogru oldugu ortaya ciktiktan sonra onun bu yurtseverligini on plana cikarmak mi yanlis yoksa. Gazetecilik gorevini en iyi sekilde yaparak esref bitlis suikastini bugun sen de dahil aydinliktan ve aydinliga o bilgiyi veren veli kucukten biliyorsun. insani degerlere uc gram sahip cikan bir insanin bile takdir edecegi islerdir bunlar. Olaylar sadece bundan ibaretken veli kucukle kol kola oldugu ona methiyeler duzdugu! cuntaci oldugu, genel kurmayla iliskisi (basit ama ben goremedim) neye dayanarak soyleniyor bilmiyorum. Bir isci partili olarak hic bir zaman darbeyi ve darbecileri savunmadigimizi buradan belirtmek isterim. Kendine devrimci Bize militarist fasist diyen uc kurusluk insanlarin da isci partilileri gordugu yerde onlara saldirmak icin bahaneler uydurdugunu da! avuclarini yaladiktan sonra fasistler bize saldirdi dediklerini de, bu tur sayfalardan bu tur yalanlari attiklarini da cok iyi biliyorum.
Buyuk ortadogu projesinin esbaskani olmakla yukumlu zatin yurttugu ergenekon,kck tipi saldirilari gormemek icin biraz aptal olmak gerekir. Buna karsi direnen ordu dahil herkesi savunmak da devrimcinin gorevidir. hosca kalin
Allah akıl fikir versin genç dostumuza. Rahmetli Hasan Yalçın, demek az hasta yetiştirmemiş!
Hasan Yalçin’in ölümü arastirilmali. Kalp krizi kuskulu .
Hoppalaaaaa…. Yetti artık yahu şu komplo teorileri…
Bardamu’ya,
En başında da dediğim gibi, bir şeyin yanlış olduğunu söyledikten sonra onu bir yerlerin gizli adamı, destekçisi vs. ilan etmek en basit saldırı tekniğidir ki bu da açıkçası cehaletten kaynaklanır. Mesela yazdığın son yorumda demişsin ki İşçi Partisi Karargah Evleri soruşturmasıyla bir şeylere karıştığı belli. Mesela bu soruşturma hakkında bir şey bilseydin böyle bir cümle kurmaz ve Fethullahçı savcıların operasyonları çerçevesinden Ulusalcı lincine meze olmazdın. Önce bu soruşturmada İP’li M. Bedri Gültekin’in hangi kanıtlarla ne için suçlandığını bir oku, sonra gel burada konuş. Sen ve senin gibiler, bir şey çok söylenince onun doğru olduğunu kabul edip ardından ezberindekileri döken cahiller gibi davranıyor. İP’e ve ulusalcılığa olan karşıtlığınız (ki bunun yanlış olduğunu söylemiyorum) AKP cenahının lejyonluğuna dönüşmemeli. Onların yalanlarını, yumruklarını vs. desteklememeli, o saldırıları kullanıp espriler yapmamalısınız. Neden? Mesela bunu bir devsolcuya zaten söylemem fakat buradaki anarşistler (en başta Zileli) siyasi lincin ne kadar kötü olduğunu İP’ten Stalin’e uzanan bir skalada eleştirir dururlar. Fakat Perinçek benzer bir lince tabi olunca bu kaygılar yok oluyorsa orada durmak lazım. Çünkü bir siyasi komployu bir biçimde meşrulaştırırsan her gün küfürler yağdırdığın Stalin rejiminin polislerinden çok farkın kalmaz ki tartışma benim açımdan bu noktada başladı. Bu çerçevede beni Aydınlıkçı ilan edeceksen edebilirsin. Ben İP’in bir cuntaya karıştığına inanmıyorum (suçlamaları bir oksanız siz de inanmazsınız, diğer suçlamalar da TIR’lı suçlamadan çok farklı değil). Fakat bu onların 28 Şubat’tan beri tutturduğu ulusalcı çizgiyi reddetmediğimiz anlamına gelmez.
Ertan, bu yargılamanın niteliğinin siyasi olması, kimseyi eleştirilmez kılmıyor. Şunu bir kez daha netleştireyim bu dava bir rezalettir. Herkesi aynı çuvalın içine doldurup bir tasfiye amacı güttüğü açıktır. Tasfiye edilen kesim de Perinçek’in açıktan, siyaseten (İP’ye dönük politik eleştirimizin esas kısmı bu militer ilişkidir) destek verdiği kesimdir. Buna şüphe yok. Bu tasfiyede de bir sürü saçma kurgu yer almakta. Buna da şüphe yok. Üstelik bu tasfiye AKP ve ordu tarafından ortaklaşa gerçekleştirilmektedir. Yani İP’nin meseleyi algıladığı ya da AKP’nin kamuoyuna yansıtmaya çalıştığı gibi bir ordu vs. AKP şeklinde gerçekleşmiyor. Bu yargılamayı siyasi kılan temel yönü budur. Ertuğrul Kürkçü’nün ifadesiyle “militer -milliyetçi bir vesayetten liberal-muhafazakar bir vesayete” geçişte birinci türdeki kadrolar bu dava yoluyla tasfiye edilmekte. Ancak bu davaya gerekçe oluşturan darbe girişimleri de gerçektir. Bunlar öyle Fetullahçı uydurması falan değildir. Sorumluluğu şu ya da bu eski genel kurmay başkanı Hilmi Özkök de bunu doğruladı. AKP bu davaya hoşuna gitmeyen isimleri de eklemiştir.
Ancak bu demek değildir ki, bu davada yargılananların kontrgerilla ile cuntalar ile darbe girişimleri ile alakası yoktur. Ben Perinçek’i hapiste tutsunlar, mahkum etsinler demiyorum, demem de. AKP’li provokatör ile beni karıştırma. Ben onu politik olarak, bir devrimci olarak eleştiriyor ve vicdanen yargılıyorum. Yani Perinçek’e karşı konuşurken devletin yasalarından hareketle kanuni, hukuki bir suçlama amacıyla konuşmuyorum. Böyle bir anlayışım yok, politik bir eleştiri yapıyorum. Nezdimde savcılık, yargıçlık makbul bir makam değildir, özenmem de. Bunu önce doğru anlayalım.
Şimdi gelelim niye eleştirdiğime. Benim neyi nereden hangi kaynaklardan bildiğime dair asıl sen hiçbir şey bilmiyorsun ve burada sen peşin ve önyargılı davranıyorsun. Bilmiyorum belki de bir çevrenin sana vaaz ettiklerini tekrar ediyorsundur. 2003-2006 arasında İP’ye giren çıkanları bir şekilde yakından bilme imkânım oldu, bir kısmına da tanık oldum. Perinçek’in yakınında yer alan bir sürü isimler vardı. Bu isimlerin bir kısmı ile Ergenekon soruşturması başlamadan önce birbirlerine girdiler ve bu isimlerden biri için daha sonra MİT yerleştirdi vs. diye abuk sabuk bir savunma yaptılar. Perinçek’in baş danışmanı olmuştu Zekeriya Öztürk diye bir eski binbaşı. 2006’da Perinçek’in bir arada hareket ettiği, her yere yanında taşıdığı ve “albayım” diye hitap ettiği isimler bir iki yıl sonra bu Ergenekon yargılamasında gündeme geldi. Yani şu Hava Kuvvetleri ile olan bağlantı meselesi. Dolayısıyla bu ilişkiler öyle uydurma falan da değildir. Fetullahçıları olduğundan daha büyük bir şey gibi gösterip de onu bir heyula haline getirip, kimse bu rezillikleri aklamaya kalkmasın. Fetullahçı savcılar bir sürü şeyi uydurmuş olsa da her şeyi uydurmuyorlar.
Dolayısıyla yok bir şeyi duymuşum da doğru kabul etmişim de şuymuş da buymuş da gibi önyargıyla gelen ve burada konuşan galiba sensin. Dolayısıyla o ezberi döken de… İP’nin genel kurmay ile ilişkisi meselesine gelince de sadece İP’nin tüzüğünün ilk maddelerine, Aydınlık’ın yayınlarına baksanız, parti yönetimine baksanız yeter. Daha başkaca bir şeye gerek bile yok. AKP’nin lejyonu gibi sataşmaları ise bu meselelerin eleştirilmesine olumlu bakıyormuş gibi yapıp, koruma güdüsüyle saldırıya geçmekten başka bir şey olarak görmem. AKP’ye ve Ergenekon davasının niteliğine ilişkin bu sitede yapılan tartışmalarda düşüncelerimin ne olduğunu gayet net yazdım, yine yazarım. AKP’ye en küçük bir sempati duymam bile söz konusu değildir. Ama AKP’nin İP ile hesabı var diye, İP’ye ve Perinçek’e dönük eleştirilerimden de vazgeçecek değilim.
Buradaki eleştiri Perinçek’in milliyetçi ve mürteci bakışını gayet net ortaya koyan “Haçlı irtica” açıklamasıydı. Bu meseleyi alıp da eğip büküp, ortada duran onca gerçeğe rağmen İP’yi eleştirenleri AKP’li, Fetullahçı vs. ilan edip bir karşı saldırıya dönüştürmek meseleyi çarpıtmaktır.
Burada ne ben ne de bir başkası Perinçek’e atılan yumruktan haz duyduğuna dair, buna destek verdiğine dair bir tavır sergilemedi. Böyle bir duyguya sahip değilim. Ne idüğü belirsiz bir adamın, mahkeme salonunda Perinçek’e ya da bir başkasına yumruk atmasından hiçbir şekilde hoşnutluk duymam. Böyle anlaşıldıysa böyle bir durum yok, düzeltiyorum bunu. Ancak Perinçek’in açıklamaları ile yaşadığı travmayı esprili bir dille bağdaştırmayı da saldırıya destek gibi okuyanlar, meseleyi ya yanlış anlamış ya da çarpıtıyordur.
Perinçek’e yönelik eleştirileri linç diye nitelemek de doğru değil. Dozajı sert olabilir ancak bu sertliği belirleyen de Perinçek’in ve partisinin politik tutumudur. Cezaevinde bulunduğu için daha hassas davranılsın, eleştirilmesin diyorsan bunu anlarım ama katılmam. Ha AKP’yi ve diğer egemen çevreleri eleştirmiyor da sadece İP’ye yükleniriz, bu sitedeki AKP’linin yaptığı gibi o zaman bize söylediklerinin haklılık payı olur. Ama böyle değil.
Ben ne bir iktidar mevkii işgal ediyorum ne de iktidar mücadelelerinin tarafıyım. Tamamen dışında ve karşısında olduğum iktidarın tepesinde, yanında, arkasındaymışım gibi varsayıp da benim eleştirilerimi linç ile Stalin rejimi ya da her hangi bir rejimin polisi ile bağdaştırmanın bir anlamı yok. Aydınlıkçı ya da değilsin kimin ne olduğunun teyit mercii değilim. İP’ye yönelik suçlamaları da okudum. Üstelik öyle Cerjinski’nin iddia ettiği gibi Fetullahçı yayınlardan falan değil. O suçlamaların büyük çoğunluğunun saçma olduğunu biliyorum ama bir cuntaya karışmadığı konusunda ben farklı bir kanıya sahibim. O iddianamelerin kurgusuyla algılamıyorum bu meseleyi ama bağlantıları olmadığı konusunda da başka türlü düşünüyorum.
Bardamu diğer mevzularda hak veriyorum da, İP’e gelen emekli Albay ve daha sonra onla kötü olmalarıyla Karargah Evleri mevzusunun ne alakası var. Tüm legal sol yapılarda emekli albay, asker bulabilirsin, bildiğim kadarıyla TKP ve ÖDP’de de vardı. Perinçek belki ek olarak albayım falan demiştir de, bu adamla sonradan kötü olması İP’in askeri darbe hazırlıklarına karıştığına bir gösterge midir? Ben Karargah Evleri soruşturmasının M. Bedri Gültekin’lik kısmını biliyorum ve tamamen düzmece telefon kayıtlarına dayalı. Bugün siz Avrupa’daki bir internet sitesine bağlanıp, yeterli kontür veya paraya sahipseniz istediğiniz 2 numara arasında telefon görüşmesi olmuş gibi gösterebiliyorsunuz. Yani senle benim aramda hiç konuşma olmasa da kayıtlarda olmuş gibi görünebiliyor. Zaten Ergenekon’daki tel. kayıtları vs. büyük ihtimalle bu yolla üretilmiş. En son Devrimci Karargah’ta da karşımıza çıktı. Olan bence şu, Cumhuriyet Mitinglerinde oldukça ürken AKP ulusalcı cenahtaki canlanma ve yükselişi ezmeden bu ülkede yeterince at koşturamayacağının farkına vardı. Yüzde 50 oy alsa da karşısında sokağa çıkan o büyüklükteki kitlelerden rahatsız oluyordu. Onu ezdiler.
Ertan, senin olağan karşıladığın şeyleri ben karşılamıyorum. Bu sözü edilen adamlardan Macar devriminin “Albay Malater”i gibi bahsediyorsun, öyle bir şey yok. Bir kısmı MİT’çi, bir kısmı Kürdistan’daki kirli savaşta etkin roller üstlenmiş, halka karşı bir ordunun ve yapıların halka karşı yetkilileri…
İP’nin emekçilerle, işçilerle bir alakası falan yoktur. AKP’nin solu var da ordunun solu yok mu? İP de ordunun emrindeki soldur. Onlar belki kuyruğuna yapıştıkları bu NATO ordusunun kendilerine bir iktidar lütfedeceğini umuyorlar ama o yolun sonunun hüsran olduğu ortadadır. Bu bir tespit. Sol olduğunu ileri süren, en azından Türkiye solunun geçmişinde yeri olan bir hareketin düştüğü siyasi ve pratik durum açısından geldikleri nokta üzücüdür. Kuyrukçulukla gövdeye yön verilemez, kuyruk gövdenin peşinden gider. İP de kuyrukçusu olduğu gövdenin peşinden militer, faşist zihniyetin hâkim olduğu bir yere sürüklenmiş bir partidir.
Senin olağan karşıladığın adamların o yapıya dışarıdan monte olup da birden parti yönetimine girebilmesi, demokratik olmayışını bir yana bırak, böyle bir kuyruk-gövde ilişkisinin sonucudur. Ben bunun, senin ima ettiğin gibi emekli bir subayın başka bir bilince varıp gelip sol bir siyasi partiye üye olması olduğunu düşünmüyorum. Bunun bir atanma öyle değilse de yaranma ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Sen devasa iktidar odaklarına imkân sağlarsan, onlar da seni kullanırlar. İktidar böyle bir kullanma ilişkisi değildir de nedir! Perinçek bunları görüp, düşünecek kadar akıllı bir adamdır ama ilkesizliği, anti-demokratlığı, iktidar hırsı ve faydacılığıyla bu ilişkilere yol vermiştir. İşte bu bir bataklık manzarasıdır. Bunu da eleştiririz.
Bir de ÖDP ve TKP de böyle ilişkiler içinde mi onu bilmiyorum. TKP bile bütün milliyetçi yönelimine rağmen İP’nin olduğu yerden çok uzakta. Ama öyle ilişkiler içindelerse bütün bu eleştiriler onlar için de geçerlidir.
Bardamu arkadaş!
Yazdıklarını dikkatle okudum. Fakat sorularıma cevap alamadığımı gördüm. Diğer yandan yaptığınız eleştirilere cevap vermek istiyorum ama nereden tutsam elimde kalıyor. Ergenekon davasının savcılarının dahi 20 yerde özür dilediği, hata yaptığı şeklindeki açıklamalarına rağmen işçi partisinin neden hala darbe girişimleri içerinde olduğunu düşündüğünü anlamış değilim. Söylediğin şeylerin hiçbiri delil-bilgi ilişkisinde değerlendirilemez. Zaten cümleleriniz bir tahminden öteye gidemiyor. Yine de ciddi olarak değerlendirdiğim bazı yorumlarınıza cevap vereceğim.
1)İşçi Partisi darbecidir! Çünkü partiye katılan bir emekli albaya, albayım; bir emekli generale de komutanım, demiştir. Ha bu arada partiye katılan emekli bir büyükelçiye de sayın büyükelçim demişti. Bunu normal karşılayabiliriz biz ama siz karşılamıyorsunuz, o halde darbeciyiz. Ne diyeyim bilmiyorum gerçekten bu sözlerine..
2)”İşçi Partisi Ordunun sol partisidir, AKP’nin de sol’u vardır zira. Ergenekon operasyonu Ordu ile AKP tarafından yürütülmektedir. İşçi Partisi sürekli AKP ile mücadele etmektedir. AKP Ergenekon tertibiyle İşçi Partisine saldırmaktadır. Ordu zaten Nato’nun ordusudur.” Bu ve buna benzer cümleler kurmuşsunuz. Bu cümlelerin içinde birden fazla çelişki var farkındaysanız. Madem Ordunun sol partisi, neden AKP ile mücadele ediyor. Veya madem AKP ile Ordu birlikte yürütüyor bu mücadeleyi, neden İşçi Partisine saldırılıyor. Hadi bütün bunları geçtim, siyasi hayatını emperyalizme karşı mücadeleye adamış bir siyasi partinin, her sayısı Natoya saldıran aydınlık’ın, yayınevlerinde Natoyla ilgili onlarca kitap bulunan işçi partisinin; nasıl Nato’nun emrinde olduğunu söyleyebiliyorsunuz. Nato kendi ayağına mı sıkıyor? Biraz bilgi sahibi olalım öyle yazalım lütfen. Hangi bilgiyle İşçi Partisinin Ordudan görev beklediği ve ordunun partisi olduğunu söyleyebiliyorsunuz? İspatlamakla mükellefsiniz. Ergenekon savcılarının hazırladığı uydurma iddianamelerden tutunda STV ve KANAL 7’deki iddialara kadar da geniş bir arşiviniz var.
Gelelim Zekerya Öztürk meselesine.. Bir yanlışı düzeltmek lazım evvela. Büyük bir ihtimalle STV’den alınmış bir haber. Hiç bir zaman baş danışmanı olmadı Doğu Perinçek’in. Yanında bulunduğu doğrudur. Ama şüpheli tavırları dikkat çekmiş ve bir ortamda birden fazla nüfus cüzdanı olduğu görülmüş ve partiden atılmıştır. Ergenekon diye bir şey yoktu piyasada. Ne kadar doğru olduğu ortaya çıktı zaten. Bakınız Zekerya Öztürk’ün savunmasına ne diyor. Ben sadece yerli istihbaratçılarla değil, yabancı istihbaratçılarla da görüştüm. Her gün raporlarımı düzenli olarak gönderdim. Benim burada ne işim var, diye feryat ediyor!! Aslında bu cümleler sizin söylediğinizin tam tersini ispat ediyor. Devrimci bir partiye yapılan sızma çalışmalarının ispatıdır bu. Bir gün Silivri’ye gidip bu komediyi izlemenizi de ayrıca tavsiye ederim.
Yazının başlığı ukalalık doludur. Dalga geçmeye yöneliktir. Bu saldırı bir cümleyle kınanarak geçiştirilmekte ve Perinçek’in söylediği sözlerle uğraşma çabası hakimdir. Bende bu ukalalığı kaldıramıyorum. Hayatının önemli yıllarını cezaevinde geçiren, askeri ve siyasi darbelerin tamamında bedel ödeyen (ne hikmetse orducu olmasına rağmen) ve şu an sivil diktaya karşı aslanlar gibi mücadele eden birine karşı bu üslubu doğru bulmuyorum.
Bir bağlantıdır tutturmuşsunuz, İşçi partisinin devrimci karargahla, hava kuvvetlerinde yapılan aramalarla ortaya çıkan. Hala somut hiç bir şey söylemediniz. Bu konuyla da ilgili bilgilendirirseniz beni, sevinirim.
Ak Partili rumuzlu provakatör cahil. Anlat bize bakalım saçma sapan komplo teorini de biraz gülelim:) Uşakta kalp krizi geçirmesini sağlayan etkenler nelerdi, Perinçek ne yaptı? Sanırım her şeye rağmen Gün Zileli bile gülecektir bu yorumlarınıza..
Hurşit rumuzlu olgun arkadaş,
Allah hepimze akıl fikir ihsan eylesin. Hasan Yalçın’la Gün Zileli arasında usta çırak ilişkisi yoktu. Denk yoldaşlık ilişkisi vardı. Hasan Yalçının yetiştirdiği sağlıklı beyinlerden biri olduğumu düşünüyorum. Yüzlercesinden sadece birisiyim. Varsa Hasan Yalçın’la ilgili bir sakat düşüncen, birlikte düzeltelim.
Hoşça kalın..
Son paragraf da bana ayrıldığına göre ben de bir şeyler söyleyeyim. Sevgili biraderim, yaşınızı bilmiyorum ama sanırım gençten birisiniz. Gençlik iyidir güzeldir de bazen tecrübesizlik yüzünden hatalar yaptığı olur. Şimdi efendim, buraya Hasan Yalçın’ın “Gün hasta” laflarını naklettiniz madem, bunun ne anlama geldiğini de açıklamak zorundasınız. Biz yoksa burada bir delinin evinde mi bulunuyoruz. Bir zamanlar sayın Doğu Perinçek’in de benzer bir yazısını okumuştum. “Dönek”lerle ilgili bir yazıda bazı kişileri ismiyle hedef alıyordu da, Gün beyin adını anmadan onun “deli” olduğunu ima ediyordu. Bu, partinizin resmi görüşü müdür, gayriresmi bir tevatür müdür, bunları açıklamanız gerekir. Yani ruh ya da akıl hastalığının sendromlarını ortaya koyup bizi aydınlatırsanız biz de tedbirimizi ona göre alırız. Yoksa sizin de Sovyetler Birliği’ndeki gibi, muhaliflerin atıldığı “Psikolojik Tedavi merkez”leriniz mi var?
Takma adini bile eli kanli Gizli Servis yöneticisinden almis olan ve Perinçek’in fasist generallerle siki fiki irtibatini yok saymak için kendini paralayan Perinçekçi …. TIIKP davasi savunmasini okudun mu? O savunmanin altinda Perinçek’in imzasi var. O savunmadaki görüslerle, bugünkü görüsleri karsilastir bakalim, eger Gün Zileli, Oral Calislar, hatta Halil Berktay sence dönekse Perinçek’e degil dönek, firildak demek gerek, çünkü 1973 yilindaki görüslerinin 180 derece ziddini savunmakta bugün. Nasil açiklayacaksin bunu? “Hastadir” mi diyeceksin? Bu arada Stalin’in “Cerjinski”yi de hail olarak gördügünü unutma.
Bak Cerjinski, dikkatle okumuşsun ama anlamamışsın. Ben yargıç ya da savcı değilim politik bir eleştiri yapıyorum diyorum. Senin “delil-bilgi” diyorsun. Neyse İşçi Partisi’ni genel kurmayın emrine sunan en temel şey kendi tüzüğü zaten. Sen şimdi bunu da ya anlamazsın ya da biz uydurduk diye inkar edersin ama…
*****
İŞÇİ PARTİSİ TÜZÜĞÜ
(17–18 Nisan 2010 tarihli 8. Genel Kurultay’da kabul edilmiştir)
BAŞLANGIÇ
“….Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, milletin hayat ve bağımsızlığına suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı müdafaa ve harici düşmanlarla işbirliği yapıp milleti aldatmaya ve ifsada çalışan dâhili hainlerin cezalandırılması için ORDUYU sağlamlaştırmayı ve onu milli bağımsızlığın dayanağı bilmeyi borç sayar…”
*****
http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=tbelgeler&belgetur=1
Bardamu, hayır TKP de orduya güveniyor manasında söylemedim. Her partide emekli askerlere rastlanıyor ve bunla ilerde yollarını ayırmaları onların askerci olduklarını kanıtlamaz diyorum.
İkincisi ben yargıç değilim, politik eleştiri yapıyorum diyorsun, fakat vardığın nokta İşçi Partisi’ni kriminalize etmek, darbecidir demek. Ulusalcı-milliyetçi demek İşçi Partisi için bir politik değerlendirmeyken, darbeci, ergenekoncu vs. gibi hele ki güncel siyasi lincin argümanlarını kullanıyorsan delil-suç ilişkisini ortaya koymalısın. En azında AKP bunun peşinde, ortaya yalan da olsa delil koymaya çalışıyor. Sen de bari böyle bir yol izle.
Ama siyasi eleştiri için bir delil bulmana gerek yok. Örnek verdiğin gibi bir paragraf işi özetler. Buna diyecek bir şeyim yok başta da dediğim gibi.
Ayrıca İP için yaptığın şu gibi değerlendirmelerin de savunulmaya ihtiyacı var; “İşçi Partisi Ordunun sol partisidir, AKP’nin de sol’u vardır zira. Ergenekon operasyonu Ordu ile AKP tarafından yürütülmektedir. İşçi Partisi sürekli AKP ile mücadele etmektedir. AKP Ergenekon tertibiyle İşçi Partisine saldırmaktadır. Ordu zaten Nato’nun ordusudur.” Hakkaten çok çelişkili bir denklem. Ama gerçekten birbirinden bağımsız tüm tartışmalarda bunları ayrı ayrı söyleyebilirsin. Toplamda bir çelişkiye işaret ederler fakat.
Bunun tek nedeni şu, İP ulusalcı ve 28 Şubat’tan beridir de orducu diyeceğimiz bir çizgide. Fakat senin yanıldığın nokta ordu içindeki klikleri yok sayman, NATO’yu bu klikler içinde kesin hükmedici bir konumda görmen, AKP’nin ve Fethullah’ın özellikle şu günlerde ABD’nin (NATO’dan farklı olmayan bir yapının) kontrolünde olduğunu görmezden gelmen, soldaki histerik Aydınlık düşmanlığına kapılman vs. vs.
Yani tutarlı bir yaklaşım geliştirmenin önünde çok engel var. İP faşist değil, darbeci değil fakat milliyetçi-Stalinist bir çizgidedir.
Bardamu arkadaş,
Tüzüğümüzün başlangıç bölümünde bulunan sizinde paylaştığınız yazının tamamı 1920 yılında TBMM tarafından kabul edilen Halkçılık beyannamesinden alınmıştır. Türkçeleştirilmiştir sadece. Zaten aynı yazının bir paragraf üstünde bu açıklama net olarak kendini göstermektedir:
İşçi Partisi, Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Anayasa Tasarısı olarak sunduğu 13 Eylül 1920 tarihli Halkçılık Programı’nda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 17 Kasım 1920 günü kararlaştırdığı Halkçılık Beyannamesi’nde saptanan temel programın bugün de geçerli olduğunu ilan eder.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, hayat ve bağımsızlığını kurtarmayı yegâne ve mukaddes gaye bildiği halkı, emperyalizm ve kapitalizm tahakküm ve zulmünden kurtararak, irade ve hâkimiyetin hakiki sahibi kılmakla gayesine ulaşacağı kanaatindedir.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, milletin hayat ve bağımsızlığına suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı müdafaa ve harici düşmanlarla işbirliği yapıp milleti aldatmaya ve ifsada çalışan dâhili hainlerin cezalandırılması için orduyu sağlamlaştırmayı ve onu milli bağımsızlığın dayanağı bilmeyi borç sayar.”
Bütün bunların dışında iktidarımızda elbette Ordu yukarıda belirtilen mevzilenmelere karşı en büyük dayanağımız olacaktır. İşçi Partisinin Genel Kurmayın emrinde olduğunu gösterecek kanıtınız bu mu?
Bakınız tüzüğümüzde ki maddelerden birine: İşçi Partisi’nin yakın amacı, Meşrutiyetlerle başlayıp Kemalist Devrim’le en büyük atılımını gerçekleştiren millî demokratik devrimimizi tamamlayarak, millî devleti ve halk yönetimini yeniden kurmak, emperyalizmin baskı ve denetimine son vermek, Ortaçağ kalıntısı bütün ilişki ve kurumları hayatın her alanından temizlemek, halkı özgürlüğe, esenliğe ve aydınlığa kavuşturmaktır.
İşçi Partisi, Türkiyemizin bugün Asya’dan yükselen çağdaş ve toplumcu uygarlığın önündeki seçkin yerini alması için, artık mafyalaşan kapitalizmin her tür sömürü ve baskısını arasız devrimlerle ortadan kaldırmayı ve imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir toplum kurmayı hedefler.
Yahut bir diğeri:İdeolojik ve örgütsel bağımsızlık esastır. İşçi Partisi, kendi yolunu kendi çizer. Teorisini, programlarını ve siyasetlerini kendisi oluşturur. Başka bir ülke veya başka bir parti tarafından yönetilmeyi reddeder. Dünyanın diğer ülkelerinin siyasal partileriyle, yurtsever ve emekçi kuruluşlarıyla ilişkilerinde bağımsızlık ve eşitlik ilkelerini dikkatle uygular.
6. maddemiz tamamıyla halka dayanmayı öngörüyor: En büyük üretici ve değiştirici güç, emekçi halkın kendisidir. İşçi Partisi, bu bilinçle halka güvenir, halkı seferber eder ve halk yönetimini halkın eliyle inşa eder.
İşçi Partisi, emekçilerin siyasal, kültürel ve manevi yönlerden gelişerek toplumumuzun her alanda ilerlemesine önderlik edecek öncüler haline gelmeleri ve böylece halkın bütün kitlesiyle seçkinleşmesi ve sonuç olarak öncü ile kitle arasındaki farkın kalkması için çalışır.
Bence geçersiz kılıyor bunlar söylediklerinizi. Lütfen hava da kalan Genel Kurmayın partisidir sözünüzü geri alın. Yeri geldiğinde orduyu en çok eleştiren siyasi partilerden biriyiz biz. Biz esası görüyoruz: Amerkiancı ya da yurtsever her kim ordunun başına gelirse gelsin, emperyalizmle mücadele etmek durumunda kalacaktır. Çünkü emperyalizm artık ulus devletleri ya da uluslaşma yolunda olan devletleri hedef alıyor. Ordu da varlığını ulus devlete borçlu. Ya yok olacak ya da direnecek. Biz direnecek diyoruz ve direnmesi için elimizden geleni her şeyi yapıyoruz. Bahsettiğiniz siyasi parti liderlerinin hiç biri Doğu Perinçek kadar askeri darbelerden çekmemiştir.
Hurşit bey,
Evet genç bir arkadaşım. Partimizin Gün Zileli’nin akıl sağlığıyla ilgili aldığı resmi bir karar ve ya görüşü yok. Hasan ağabey, sanırım kendisine değer verdiğinden, o bunları yapmazdı hasta o demişti. Demek ki diğerleriyle bir tutmuyor. Ama ben bu yazıyı okuduktan sonra hasta olduğuna kesinlikle kanaat getirdim. Benim anlamadığım: “Rahmetli Hasan Yalçın, demek az hasta yetiştirmemiş” derken neyi kastettiğiniz.
Partimizde karşıt fikirlere sınırsız özgürlük vardır, demokretik merkeziyetçilik ilkesini benimsiyoruz. Kimseyi de rehabilitasyon merkezlerimize götürmüyoruz. Hoş, öyle merkezlerimiz de yok. Artık bunları aşmamız gerekmiyor mu?
AKP’li istediğin kadar hırla, kudur. Benden sana ekmek çıkmaz. Git başını duvarlara vur. Ben seviyeli insanlarla seviyeli tartışmalar yürüteceğim sadece.
Bey kardeşim, inan ki, Hitler bundan fazlasını söylemiyordu, Bahçeli de öyle. Adınızdaki “işçi” sözü sadece Hitler’in 1920’lerdeki partisinin adındaki “işçi” kadar anlam taşıyor. “Az hasta yetiştirmemiş” derken, haddimi aşıp sizi ve sizin gibi gençleri kastettim. İnanın ki, bu bir hastalık. İdeolojik bir hastalık. Yani demek istediğim, ideolojiler de insanı hasta eder ama hastalık tabirini tırnak içine almalıydım. Bununla bir psikolojik hastalığı anlatmak istemedim. Bir saplantıyı anlatmak istedim. Bu sadece size özgü değil, her ideolojinin saplantılı hale gelmesi bir nevi “hastalık”tır. İnsanın olaylara olduğu gbi bakmasını önler ve her şeyi sahip olduğu ideolojinin prizmasından geçirerek çarpıtır. Hasan Yalçın acaba Gün beyi “hasta” olduğu için mi seviyormuş, yoksa “hasta” olduğu için ona ilişmek mi istememiş. Öyle diyeceğine, dürüstçe onu “dönek” olarak görmüyoruz deseydi daha doğru olmaz mıydı? üstelik “döneklik” nedir? Kim nereden dönmüş? Kanımca bu sözcüğü literatürden çıkarmak gerekir. Bu sözcüğe dayanarak Stalin milyonlarca insanı ölüme göndermiştir. Barduma arkadaşımız buna bir başka biçimde değindi. Böyle bir raya girilirse kimin dibi daha kara belli olmaz. “Yanlış” diyelim, başka bir şey diyelim ama “dönek” demeyelim. Tasfiye ve ölüm kokan tabirler bunlar. Hem sonra. Eugenia kitabının Stalin için söylediği gibi, “milyonlarca insanın davaya ihanet ettiğini düşünmektense” tek bir kişinin o milyonlara ihanet ettiğini düşünmek” daha mantıki değil midir? Neyse ben ihanet sözcüğünü de kullanmak istemiyorum. Siyasi mücadelede ağır tabirler hem insarlara hem de davaya zarar vermiştir, unutmayın. Bu sözlerimi yaşlı bir amcanızın öğütleri olarak alın lütfen. Seksen yaşıma geldim. Bütün tarihe baktığım zaman, bu ağır nitelemelerle nice devrimcinin, nice ana baba evladının yok yere harcandığını görüyorum. Aklı selim, sağduyu ne derseniz deyin.
Yukardaki yorumumu okuyunca kendime de bir sağduyu dersi vermem gerektiğini düşündüm. İP’e faşist demek istemiyorum. Doğru bulmuyorum bunu söylemeyi. Ama bir uyarı olarak alın “işçi” sözcügüne ilişkin tanımımı. Yani faşistler de “işçi” diyebilir, onlar da İP programındakine benzer şeyler söylemek istiyor diyerek uyarayım dedim, fazla ileri gitmiş olabilirim, affola.
,
Cerjinski, partinizin orduyu hangi konjonkturde savunduğu az çok belli. Perinçek’in de darbelerde hapse atıldığı doğru. Ancak anlaşılmaz bir biçimde orduya karşı hep ‘saygılı’ ve müttefik kazanma hevesiyle yaklaşmış bir gelenekten bahsediyoruz. Aydınlık geleneğinden gelen bugünün liberal kalemşörleri için de çelişkinin ordu ile ilgili olması tesadüf değil. Sosyalizm veya devrim mücadelesi Türkiye gibi ülkelerde taban bulamadığından bürokratik kliklere -özellikle ordu içinde bir kısım subaya- yaslanma ihtiyacı duymuştur. Ancak Marxın dahi zamanında Bonapartizm mefhumuyla uğraştığını hatırlamak gerekir. Silahlı kuvvetler desteğiyle korunmaya çalışılan yapılar her zaman diktatörlüklere evrilmişlerdir. Ki Türkiye için de ordunun oynadığı rol uzun yıllar bu şekilde olmuştur. Bardamu arkadaşın da dediği gibi TSKnın herhangi bir NATO ordusundan farkı yoktur. Yıllar boyunca ABDden en büyük desteği gören ordu da TSKdır. (90ların sonuna doğru yanılmıyorsam Kolombiya ordusu ABD desteğinde Türkiyenin önüne geçti.) Kürtlere karşı yürütülen büyük ‘haçlı seferi’nde rol almış böyle bir ordudan ister Amerikancı ister yurtsever önekli olsun faşistten başka birşey çıkacağına ben şahsen inancımı yitirdim (tabii ki aralarında iyi insanlar bulunabilir ancak askerlik insanın zihnini körelten bir süreçtir). İPnin ise yediği onca kazıktan sonra hala aynı tezleri kullanmasına ise sadece şaşırıyorum. Bazısı da şaşırmayıp onları genelkurmayın partisi ilan ediyor. Üzülerek söylemeliyim ki İPnin organik bağı olmasa da ordunun fikriyat anlamında en yakın durduğu partilerden biridir İP.
“İP faşist değil, darbeci değil fakat milliyetçi-Stalinist bir çizgidedir”
Ertan öyle demişsin ama orduyu yönetime el oyma yolunda yapılan bir propaganda var. Kesinlikle kimseyi itham etmem bu konuda. organik bağlantıları da var mı bilemiyorum. Ancak darbecilik yapılan propagandanın gittiği yerdir. Ordunun müttefik olarak görüldüğü bildiriler vesaire de buna delalettir. Faşistliğe gelirsek haddime değil ama İPli kadınların askere alınmak için başvurduklarını gödüğümde aklıma başka bir sıfat gelmemişti. Bu pratiği MHPliler bile nadir uygulamıştır. Ki kızıl elma ittifakı diye birşey vardı hatırlar mısınız?
Orducu olmakla darbeci olmak, milliyetçi olmakla faşist olmak arasında fark var. Aydınlık yakından tanıdığım bir hareket. Meşhur Kızıl Elma koalisyonuna dek büyük ölçüde de takip ettiğim, bildiğim bir hareket. O tarihten sonra da takibatım sürdü. Bu nedenle, gördüğüm kadarıyla İP’e faşist demek, şu gelinen aşamada bile, kelimenin tam manasıyla hasta olmaktır (Hurşit beyin bahsettiği ideolojik hastalık). Ben bunu solda var olan Aydınlık histerisine bağlıyorum. Oysa faşist bir partinin seçim sloganlarından biri, ki en sağcı kabul ettiğimiz durumlarda, “Cehennemde bir tek Kürt kalsa, Türklerin cennette yeri yoktur” gibi bir şeydi. Ama bunun yanında Kürtlerin zamanla asimile olmasını kastederek “tek millet” olma ülkülerine de dillendiriyorlardı tabiki. Zorla değil gönüllü, tüm insanlığın yürüdüğü ortak gelecekte zaten Türk-Kürt şu bu ayrımı kalmayacağı varsayıldığı için Kürt dilinin yeniden canlandırılmasını hem anlamsız hem de iki kardeş halkın bölünmesini tetikler diye tehlikeli buluyorlardı. Bu kaygıların komünist ve düz milliyetçi bir söylem arasında salındığı belli zaten. Ayrıca Aydınlık’ın düz Türk milliyetçisi olmadığı Miloşeviç’i Bosna’ya ve Çin’i Uygurlara karşı desteklemesinden de anlayabiliriz. Aydınlık hareketi 20. yüzyıl Stalinist-Maocu örgütlerinin belki de en uç örneklerinden biridir, en tipik dönüşümlerden birini yaşamıştır. Üç dünyacılıktan küreselleşme sürecinin çözdüğü ulus devlet savunuculuğuna ve tabiki kemalist siyasi geçmişe yaslanan bir dönüşüm. Ki her zaman o geçmişi benimsemişti, eskiden onu bir miras olarak görürken, AKP gibi iktidarlara karşı militan savunuculuğunu da yaptı. İP, hiçbir zaman orduyu göreve vs. çağırmadı. Hatta İP’ten atılma Gökçe Fırat ekibinin orduyu göreve çağıran provokatif çağrılarına karşı en sert tavrı da aldı. Çünkü bu hareket ve Perinçek, 2000’li yıllarda bir askeri darbenin çözüm olmayacağını çok önceden söylemeye başlamışlardı ve oldukça aydınlanmacı bir kemalist devrim öngörüyorlardı. Perinçek 2002’de AKP iktidara gelince “28 Şubat’ın gütme siyaseti iflas etmiştir” demişti. Aslında çok da doğru bir tahlildi. Bu tahliller tabiki askeri darbenin mümkün olmayacağına yönelik güçlü inanca dayanıyordu, tabiki aksi olsaydı İP de açıkça ordu göreve derdi. Ek olarak, İP’in asker ve millet el ele gibi kemalist argümanları tüzüğüne koyması, onu askerci, kemalist vs. yapar fakat günümüzdeki anlamda darbeci, ergenekoncu vs. yapmaz.
Tüm bunları neden söylüyorum?
Şüphesiz İP gibi oluşumlara karşı iktidarın yalanlarıyla koroya katılmak beni şahsen rahatsız ediyor. İP bana kalırsa, genel anlamda pek çok sol örgütten (DEV-SOL, MLKP) daha özgürlükçüdür. En azından kendi içindeki çekişmelerde kimseyi öldürmemiş tek hareket oldukları için (bugünkü TKP’yi saymazsak, 70’lerin badireli ortamlarında tüm sol yapılar yığınla yoldaşını öldürmüşken bile buna yanaşmadılar) bunu hakediyorlar.
Kemalist yolu seçmeleri ise ayrıldığım pek çok noktadan birini oluşturdu.
Aslında İşçi Partisi’nin durumu Doğu Perinçek’in şahsında çok trajik bir hikayedir. 20. yüzyıl devrimci geleneğinin dönüşümünün bir yanı. Devrimci hareket, liberal suları tercih eden ve iktidarın bir kısmının destekçiliğine savunanlar (Ufuk Uras, DSİP, Birikim), kapıldıkları aşırı sekter-muhafazakar devrimcilik anlayışıyla kendilerini tüketenler (Dev-Sol, MLKP, TİKKO) ve ulus devlet savunuculuğuyla iktidarın bir diğer kısmına eklemlenmeye çalışan, aynı zamanda klasik aydınlanmacılığın açtığı yolla ilerlemeci devrim stratejisini devam ettirmeye çalışanlar (İP ve son zamanlarda çekingen de olsa TKP) arasında ayrışarak bir dönüşüm geçirdi.
Arkadaşlar!
Üzülerek görüyorum ki bazı konulardaki sabit fikirler ilerlememize engel oluyor. 12 Mart 1970 günü yapılan müdahaleyi destekleyen biz değildik. Askeri müdahalenin yapılmasını isteyen de biz değildik. Bilhassa 12 martı eleştiren, devrimin ancak halka dayanarak yapılacağını söyleyen, bu nedenledir ki ne ABD ne Rusya tam bağımsız Türkiye yada devrimi başka ülkelerden bekleyen anlayışlara karşı çıkarak Sovyet sosyal emperyalizmi gibi eleştiriler ve kavramlar kazandıran bizlerin Orducu gibi gösterilmesini şaşırarak izliyorum. Ama diğer yandan da mutlu oluyorum. Bu sitede bile en çok yorum alan yer burası. Emperyalist sistemin psikolojik savaş aygıtlarının çalışmadığı gün partimden şüphe etmeye başlarım.
Evvela orduya karşı hep saygılı değildik, değiliz. İkibine doğru dergisini çıkarırken, 12 eylülün çocukları Kürt halkını ezerken ona karşı göğsümüzü siper ettik. Bu uğurda partimiz dahi kapandı. Bugünün açılımcıları doğu sorunu derken, kimse Kürt kelimesini ağzına alamazken yaptık biz bunları. Bugün de emperyalizmin boyunduruğuna girmiş bdp-pkk çizgisine karşı mücadele ediyoruz. 90’ların başında çelik harekatıyla başlayan, Eşref Bitlis’in ölümüyle devam eden süreçte de ordunun ilerici yanlarını savunuyoruz. Bunu ben demedim, ABD’li yetkililer Türk ordusu hizadan çıktı dediler. Görüldüğü gibi emperyalizme karşı şekillenen bir mevzilenme çizgimiz sözkonusu. Partili bayanların askerlik başvurusu yaptıklarını bilmiyorum. Doğru olduğunu düşünmüyorum, doğruysa da tasvip etmiyorum. Kızıl elma meselesine gelince, Türk gençliğinin sağ-sol bölünmüşlüğünü yok etmek için, emperyalizme karşı Atatürk devrimleri çizgisinde birleşme yolunda alınmış bir karardır. Doğru bir karardır, ellerinde satır olan adamları ikna edebilme fırsatımız doğmuştur. Ülkü Ocakları başkanı hemen görevden alınmış, yerine bir başkası getirilmiş ve yaptığı ilk açıklama ile komünistlerle asla yan yana gelmeyeceğini söylemiştir. Bahçeli operasyonu ile bu girişim başarısız olmuştur. Çok önemli bir olaydır, tarihi bir olaydır. Düşman olmak, kanlı bıçaklı olmak daha mı iyidir? Onlarla dirsek teması kurmadan onları nasıl ikna edeceğiz? Devrim nasıl yapılır?
Aydınlık patenli liberaller meselesi tam da bu sayfaya uygun düşüyor. Oral,Gün,Cengiz,Hadi… Bunları bir şekilde partiyle ilişkisi kesilen insanlar. Sonra da gidip sistemin çarkı haline gelip, işçi partisine sövmek karşılığında para kazanan adamlar. Bu örnekleri benim kullanmama müsaade et istersen.. Sovyet tanklarından medet umanlar Sovyetler gidince ABD’nin tankından medet umar hale geldiler.
Hurşit Bey,
İthamlarınızın çoğunu kabul edilemez buldum. Sizin bu ithamların farkına varmanız, buraya yazıldıktan sonra önemini kaybediyor. Eğer aynı yazı olmasaydı görmezden gelebilirdim ama ilk yorumunuz da, beni hastalıklı, partimi faşist ve Hasan Yalçını da hastalıklı beyin yetiştiren birisi olarak tanımlıyorsunuz sonra da yaşınızın getirdiği olgunluğu da göz önünde bulundurarak sağduyulu yazılar yazmamı öneriyorsunuz. Üzülerek söylüyorum, bu değerlendirmelerinizden sonra önerinizi dikkate almam mümkün görünmüyor.
Doğu Perinçek hayatının her döneminde bilimsel sosyalizme inanmış birisidir. Bu uğurda hatalar da yapmış sevaplarda kazanmıştır. Ama kıblesi hiç şaşmamıştır. Bir insan yorulur, inancını yitirir mücadeleyi bırakır. Dönek diye buna denmez. Uzunca bir dönem mücadele ettiği davasını ve arkadaşlarını küçümseyen, yazdıklarıyla psikolojik savaş malzemesi olan, anıldığında birlikte kurduğu ve yaşattıklarına sövmekle hatırlanan, yine yazdıklarında sadece, (kendisinden önde olan) önderine saldırmayı görev bilen birilerine dönek denir. Literatürümde bu şekilde var ve öyle kalacak.
“Oral,Gün,Cengiz,Hadi… Bunları bir şekilde partiyle ilişkisi kesilen insanlar. Sonra da gidip sistemin çarkı haline gelip, işçi partisine sövmek karşılığında para kazanan adamlar”
Sayın Gün Zileli için sövme karşılığı para kazandı diyorsun ha! Ne diyeyim sana evladım, ne diyeyim. Diyecek laf bulamıyorum. Biraz vicdan, biraz izan.
Ertan bey, yiğidi öldür hakkını yeme demişler. Gerçekten de bu örgütün böyle bir örgüt içi suçunu duymadım.
Ordunun veya orduculuğun, darbecilik mantığını dışarıda bırakırsak, siyasette yeri nedir? Var mıdır böyle birşey? Siyaset silahlı kuvvetlere (bütün olarak ordunun subayına kadrolusuna) hem de emir komuta zincirine bağlı kalarak nasıl bir propaganda yapabilir darbecilik dışında? Sovyet devrimi dönemindeki askerlere yönelik (savaş karşıtı) propaganda vesaire ile İP ve benzeri politikanın (NSDAP nasıl doğdu nereden doğdu) farkı açık değil mi?
“İP gibi oluşumlara karşı iktidarın yalanlarıyla koroya katılmak beni şahsen rahatsız ediyor.” demişsin de İP yıllar yılı diğer sol sosyalist yapılanmalara nasıl sataştı. Kimleri kürtçü bunlar terörist bunlar diyerek yayın organlarında hedef gösterdi. 90larda kürt sorunu ile ilgili yaptıkları yayın da aklımda. Ancak Perinçek’in yahudi sermayesi vesaire üzerinden konuştuğunu da hatırlıyorum. Milliyetçi tandans ile faşizmin arasındaki sınırı İP bana göre geçmiştir.
“Zorla değil gönüllü, tüm insanlığın yürüdüğü ortak gelecekte zaten Türk-Kürt şu bu ayrımı kalmayacağı varsayıldığı için Kürt dilinin yeniden canlandırılmasını (kürt dili canlandırılmayacak zaten yaşıyor not düşeyim) hem anlamsız hem de iki kardeş halkın bölünmesini tetikler diye tehlikeli buluyorlardı.” demişsin. Farkında mısın bilmem yıllar yılı Türk – Kürt kardeştir diye bu ülkede bir halkın ezildiği gerçeği örtülmek istendi. Doğuya Güneydoğuya gittin mi bilmem ama kardeşlik böyle olmaz kusura bakma. Diğer sol yapılar kardeşliği savunmadı mı, onlar ne diyor bu konuda? İPnin mantığıyla diğerlerinin propagandasını karşılaştır. Kürtleri edilgen gören tüm politik hareketler maalesef Türk milliyetçi savunma mekanizmalarına meze oluyorlar. Bir halkın diline tehlikeli diye bakılıyorsa ben bunu eleştirmek dahi istemem. Bunlar sosyalistler açısından hadi biraz daha incelteyim leninistler açısından yıllar önce aşılmış konular değil midir? Görünen o ki değilmiş!
İPnin özgürlükçülüğüne gelirsek sağ partiler de geleneksel olarak birbirlerini vurmazlar. Bu durum Gün Zileli’nin de anılarında anlattığı üzere Aydınlık geleneğinin legal siyaseti seçmesiyle ilintili. Yine Zileli’nin anılarına başvurarak konuşmak gerekirse 80lerin sonunda partide yaşanan perestroyka sonrası “stalinizm tartışması” özgürlükçülüğün örneği midir? Yoksa bu durum partinin bir avuç parti bürokratı-aydın oluşumu olmasıyla mı alakalıdır?
Eklemek gerekirse ben de Gökçe Fırat ekibini ekibini takip ettim bir süre. Adamlar Mahno hareketinden dahi ulusalcı çıkarımlar yaparak ilginç yerlere varıyorlardı. Şimdi bu durum nasıl ki Ulusal Partiyi Mahnocu anarşist yapmıyorsa verdiğiniz örnek de İPyi özgürlükçü yapmaz.
Darbe değil aydınlanmacı bir kemalist devrim diyorlardı demişsin. Ama Gökçe Fırat çevresinin bu partiye uzaydan gelmediğini hatırlatırım. Ajandır vesaire denebilir. Ancak aynı şekilde Perinçek üzerine atılmış ajanlık iddiaları kadar geçerlidir bunlar.
Ayrıca Uygur, Bosna örneklerini vermişsin. ben sana İP klasik anlamıyla Türk milliyetçisidir demedim ki. Türk-İslam sentezini içlerine sindirememiş bunun İslam ayağına karşı çıkan bir eğilim ana karakter olarak bu İP ideolojisinin belirleyici çizgisidir. Ulus devlet savunusu da TCnin hakim ulusunu savunan bir düzlemdedir. Ayrıca bir heyula olarak anti emperyalizm ideolojide belirleyicidir bu akım için. Neden heyula? İPnin analizlerinde emperyalizm kapitalizmin bir safhası bir biçimi değil de özerk bir ‘canavar’ gibi resmedilir. Bunun tek başına milliyetçi olmadığını iddia ederseniz ben de size İsmet Özel en büyük komünisttir diyebilirim dikkat edin. Ayrıca adamlar islamcılar veya amerikancılar dediklerinin her ak dediğine kara demekte söylemsel olarak aşmış durumdalar.
Bütün bunların dışında İPlilere karşı bügün yapılan hukuksuzluğun da anca darbe dönemlerinde görüldüğünü belirteyim. Benim derdim İPliler faşisttir iyi ki içeri alındılar asla değildir olamaz da. Ancak her üzerine yüklenilen grup mazlum halesine kolaylıkla sarılamıyor maalesef. İPlilerin dilemması da burada. O çok büyük ‘özgürlükçü’ tavırları etraflarında onları savunabilecek kimseye yer bırakmadı. Hepsini emperyalizmin ajanı terörist ilan ettiler zamanında…
Yazıyı ertana yönelik yazmıştım. Cerjinskinin yazısını yeni gördüm.
Anton bey kardeşim, söylediklerimin önemli bir kısmını yanlış anlamışsın. İP özgürlükçüdür demedim, solun önemli bir kısmıyla karşılaştırınca parti içi özgürlük açısından daha iyidir dedim, yoksa İP’in içindeki özgürlük Doğu Perinçek’in çektiği sınıra kadardır, o sınır aşılırsa ayakların yerden kesilir. Fakat kimse seni (ki Aydınlık hareketi 69-78 ve 80-89 arası illegaldir) evinde basıp infaz etmiyordu, diğer örgütlerden alışık olduğumuz biçimde. Ki o dönem Aydınlık kadroları bunu yapacak güce sahipti, legallerdi yapmazlardı gibi bir durum yoktu, silah da vardı yapacak adam da. Aydınlık’ın bir avuç aydın-bürokrattan oluştuğu da doğru değil. Zaten bu parti içi cinayet mevzusunu bugün için söylemiyorum, 70’lerden bahsediyorum. Bugün birilerini öldürmemeleri bir şey ifade etmiyor tabiki. En önemlisi bunu Aydınlık’ın çok özgürlükçü bir hareket olmasına yormadım. Diğer soldan daha iyilerdi bu konuda dedim.
Kürt sorununa ilişkin yazdıklarım benim görüşlerim değil. Aydınlık Kürt dilinin okullarda öğretilmesine falan, tüm Kürtlerin ortak dili Türkçe’dir diyerek o görüşü savunduğu için dedim. Ne gerek var, herkes bu yolla daha iyi anlaşıyorsa diyorlar kabaca. Ama bunlar benim görüşlerim değildi.
Şimdi darbecilik siyasal, ideolojik bir yönelim midir? Bir partinin darbeci gibi bir politik kimliği olamayacaksa o kelimenin güncel bir anlamı vardır. Ki o güncel anlam AKP’ye karşı planlandığı rivayet edilen ergenekon komploları ve darbeleridir. İP bu rivayetlerin içinde değil (şayet böyle bir rivayet varsa). Bir parti ordu millet el ele dediği zaman bunlar kesin darbe planlamıştır diyorsanız bunu kanıtlamanız gerekir.
Ayrıca “İP gibi oluşumlara karşı iktidarın yalanlarıyla koroya katılmak beni şahsen rahatsız ediyor”ken Aydınlık’ın sosyalist sola karşı haksız ithamları da beni rahatsız ediyor. Solun bir kısmını “vatansızlık”la suçlaması, bir kısmını eroin vs. işlerine karışan CIA çocukları gibi nitelemelerde bulunması, özellikle kavgalardan sonra falan, beni rahatsız eder. Ki bu gibi açıklamalarda Perinçek’in şahsının ve etkisinin çok etkili olduğunu düşünürüm hep.
Cerjinski kimdir?1877’de polonyali aristokrat bir ailenin çocugu olarak dogan bu sahis daha sonra KGB adini alacak olan çeka’nin kurucusudur ve asagi yukari 10 milyon kisinin kanina girmistir (Ukrayna’daki anarsistler dahil). Brest§Litovsk anlasmasina siddetle karsi çikmis ve Lenin’in partiden atilmasini istemistir. Darbeden sonraki ilk yillarda Troçki’yi desteklerken 1922’den itibaren Stalin’e yaklasmistir. Zaten Lenin, Gürcistan’daki barbar ve soven katliamlardan Stalin ve bu adami sorumlu tutmustu. 1922’de iç savas adi verilen katliamlar döneminin sona ermesinden sonra ekonomi alanda da görevler üstlenmis ve NEP’in sorumlularindan biri olmustur. Lenin’in ölümünden sonra degisik menfaat gruplari ve çeteler arasinda tarafsiz kalmakta zorlanmis ve 1926 yilinin Temmuz ayinda Merkez Komitesi’nde Kamanev ve Piatakov’a karsi siddetli bir münakasaya girismisken kalp krizinden ölmüstür. Roman Brackman’in iddiasina göre Cerjinski’nin elinde Stalin’in aslinda Okhrana’nin çifte ajanlarindan biri oldugu yönünde belgeler vardi ve bu nedenle Stalin tarafindan zehirlenmisti. Kimin ismini nick name olarak aldigini bile bilemeyecek düzeydeki zir cahil Perinçek müritlerine duyurulur.
Tabii yanlış anlamışımdır ertan, olabilir. Ancak yorumu Aydınlık çizgisinin politik eleştirisi olarak okursan iyi olur. Sen de beni yanlış anlamamış olursun. Aydınlık hareketi 69-78 ve 80-89 arası illegaldir demişsin de benim kastım devletin seni nasıl gördüğü değil. Aydınlık çevresi sılah kullanmamayı seçti. Sonuç olarak birbirlerini öldürmediler dedim sadece.
Darbeciliğe gelirsek: ayışığı sarıkız falan çok temiz berrak konular değil kimse işin iç yüzünü çok ta bilemiyor. Ancak sürecin bu kadar uzaması ve içeri alınanların alakasızlığı davanın çok ta temiz olmadığına delalet. Benim dikkat çektiğim konu darbeci mantık idi. Günlük polisiye olaylarda partinin rolü hakkında pek bilgim yok, çünkü İPli değilim. Ben söylemin içeriğinden, partinin politikasından, çizgisinden bahsettim. Umarım anlaşılır olmuştur.
Ertan, dikkat çektiğin çelişki benim değil, İP’nin çelişkisi. NATO ordusuna sırtını dayayanlara bunu sormak lazım. İttifak arayışları içine girip “emrine girdikleri Mustafa Kemal’in askerleri” AKP ile birlikte hareket ediyor, onlara da her defasında mahpus damlarına düşmek kalıyor. Bu hazindir hakikaten. Cerjinski de bu ilişkiyi görsün artık.
Ergenekon’un ordu ile AKP tarafından yürütüldüğünü düşünüyorum, çünkü bu operasyon Dolmabahçe mutabakatı sonrasında başlamıştır. Ordu da buna esaslı bir itirazda falan bulunmamış, kozmik odalarına varıncaya kadar sizin Fetullahçı dediğiniz yapıya kapılarını açmıştır. Açmasın demiyorum, olan biteni ardı ardına koyuyorum.
İP’nin orduya dönük yaklaşımı şu faydacı analize dayanmaktadır. İP’liler ordunun üst kademesinde “Amerikan karşıtı iyi generaller olduğunu” varsayarak, buradan hareket etmektedir. O generalleri “Mustafa Kemal’in askerleri” diye şişirerek ittifak arayışında olmuştur. (Aydınlık’ı ben de izledim, Ulusal Kanal’a da göz attım, bizzat Perinçek’in böyle laflarını duydum) Her defasında da maalesef ordunun tokadını yemiştir. 12 Eylül’de bile ilk günler bu darbenin Kemalist generallerce yapıldığını sanıp, heyecanlanmalarının nedeni teorilerindeki sakatlıktı. Gün Zileli de bunu anılarında anlatır. Anton bu durumu gayet iyi anlatmış. O yüzden Cerjinski’nin “Perinçek her darbede hapiste yattı” deyip de liderinin izinden yürüyüp militarizmi savunması hala onu biraz bu konular üzerine kafa yormaya sevk etmiyorsa, Hurşit arkadaşın söylediği gibi ideolojik saplantı hastalığına tutulmuştur.
AKP neoliberal düzenin tipik partisidir. İP ise iki kutuplu dönemin zihniyet dünyasından tam da kurtulamamış, Türkiye’yi hala yarı-feodal gören ve ne demekse milli burjuvazi önderliğinde milli demokratik devrim gerçekleştirme ülküsü taşıyan ve bunun için de Kemalizme sarılan bir partidir. Bu yüzden de Baas tipi rejimlere de son derece sempati besler. Tipik aşamacıdırlar bu yüzden kapitalizm ile değil, emperyalizm ile hesaplaşma yanılgısı içindeler. Bu aşamacılık onları pratikte “milli kapitalistler” ile ittifak içine sokmuştur. (Onların ittifaklaştığı ‘milli kapitalistler’ –Ulusalcı İşadamları Derneği- Rusya’da, Türki cumhuriyetlerde taahhüt işleri yaparlar, Amerikalı firmalarla da Fetullahçı sermayeyle de ilişkiye girerler) Neyse lafı uzatmanın alemi yok, İP’nin antiemperyalist bakışında AKP, kapitalist düzenin bir partisi olmaktan çok “Amerika’nın İmamıdır”.
El netice, senin çelişik dediğin denklem, o politikaları güdenlerin çelişkisidir. Bu benim kurgum ve önerim değil. Olan biten… Ordu ile AKP’nin bir çatışma içinde olduğunu yorumlayanlar bence derin yanılgı içindedir. Eğer Aydınlıkçılar böyle düşünüyorsa, AKP ile aynı düşüncede olanlar onlar galiba. İP’nin bu NATO ordusu içinde ittifak arayışında olması da her dönem için geçerli bir başka temel yanılgıdır. Hatta değil NATO ordusu, her hangi bir ordu ile ittifakta olmak sol siyasetle bağdaşan bir şey olamaz. Ordunun içinde de belli ki, İP gibi meseleleri iyi kavrayamayanlar olmuş ve bir darbe girişiminde bulunmuşlar. Meseleyi doğru kavrayamadıkları için (iyi ki de doğru kavrayamadıkları için) tasfiye olmuşlardır.
Şimdi gelelim diğer tartışmaya, iktidarını kitleye değil de orduya dayandırmayı hesaplamak her şeyden önce militarizm hevesidir. Orduyla birlikte iktidarı ele aldıklarında ne olacak, nasıl yürütecekler? Orduya sen geç kenara otur mu, diyecekler? Cevapları tüzüğünde var: “…harici düşmanlarla işbirliği yapıp milleti aldatmaya ve ifsada çalışan dâhili hainlerin cezalandırılması için orduyu sağlamlaştırmayı ve onu milli bağımsızlığın dayanağı bilmeyi borç sayacaklar.” İşte aynen böyle yazmışlar tüzüklerine.
Faşizm meselesinde fazla mı ileri gittim bilemem ama şunları belirtmekte fayda var: İP, TSK’yi ulusal simge haline getirmiştir, otoriter-devletçi bir anlayışı vardır, homojen toplum algısından da çok uzak değildir. Evet, büyük sermayenin güdümündeki eli sopalı bir örgütlenme değildir ama bütün bunları arka arkaya ekleyince faşizmden çok da uzak bir yere düşmüyor. Bir tür Asya faşizmi belki… O yüzden o niteleme pek yanlış değil bence.
Cerjinski, burada bir şeyler döktürmüş… Bu zırvalara satır satır yazıp yanıt vermek zorunlu oldu…
Cerjinski, demişsin ki,
“…bizlerin Orducu gibi gösterilmesini şaşırarak izliyorum. Ama diğer yandan da mutlu oluyorum. Bu sitede bile en çok yorum alan yer burası. Emperyalist sistemin psikolojik savaş aygıtlarının çalışmadığı gün partimden şüphe etmeye başlarım…”
Üzüleceksin ama bu sitede en çok yorum alan yer burası değil. Bu eleştirilerden o da yanlış bir şekilde tek algıladığın ilgi odağı olmaksa, bu şöhret tutkusu pek iyi bir şey değil. Bu siteyi “emperyalist sistemin psikolojik savaş aygıtı” falan ilan etmişsin, ortada “psikolojik” olan bir şey var ama o da savaşla değil senin akıl sağlığınla ilgili. “Orduya hep saygılı olmadığınız”, geçmişte orduya karşı terbiyesizlik yapıp, bugün saygılı olduğunuz için size minnettar mı kalmalıyız!
***
Bir diğer yerde;
“… Evvela orduya karşı hep saygılı değildik, değiliz. İkibine doğru dergisini çıkarırken, 12 eylülün çocukları Kürt halkını ezerken ona karşı göğsümüzü siper ettik. (…) Bugün de emperyalizmin boyunduruğuna girmiş bdp-pkk çizgisine karşı mücadele ediyoruz…”
12 Eylül’ün çocukları Kürt halkını bugün ezmiyor mu? Bugün niye göğsünüzü siper etmiyorsunuz da 12 Eylül’ün çocuklarına omuzdaşlık ediyorsunuz?! Şu emperyalizm ve onun boyunduruğu senin bakış açında nedir bir anlatsan da anlasak… Ordu emperyalizmin ordusu değil sanki! Afganistan’da ne işi var o ordunun? Bu sergilediğin vaziyet, her hangi bir İslami cemaat mensubunun şeyhine sorgusuz itaatinden farksız. Hatta sen daha bir fanatik bağlısın. Senin partinin, emperyalizm vs. diye bu meseleyi izaha kalkışının hiçbir mantıklı dayanağı falan yoktur. O günlerde Kürtlerin kuyruğuna takılmış ve o güçten istifade etmeye, etkinlik kazanmaya çalışıyordunuz, bugün ordu içindeki kliklerden. Mesele budur.
***
Bir diğer yerde şöyle bir inci döktürmüşsün ki, ilahi gülmekten koltuktan düşecektim, aslında bu gülünecek değil acınacak bir şey:
“… ordunun ilerici yanlarını savunuyoruz. Bunu ben demedim, ABD’li yetkililer Türk ordusu hizadan çıktı dediler. Görüldüğü gibi emperyalizme karşı şekillenen bir mevzilenme çizgimiz sözkonusu…”
“Ordunun ilerici yanları” mı?! Öyle bir yan falan yoktur. Ordu halka karşı bir aygıttır ileri bir yanı falan olamaz. Hele ki, NATO’nun emrindeki bir ordunun… Sizin siyasi tahlil ve tutumlarınıza yön veren ABD galiba. Şöyle ki, “ABD’li yetkililer şunu dedi, hemen geçip bunun karşısında yer almalıyız” diye hareket ediyorsunuz galiba. Sen şimdi buradan “ABD’nin sözünü dinleyin” diye pejmurde bir anlam çıkartırsın, yok öyle bir şey!
***
Sonra Cerjinski, Kızılema meselesinde şöyle buyurmuşsun:
“Türk gençliğinin sağ-sol bölünmüşlüğünü yok etmek için, emperyalizme karşı Atatürk devrimleri çizgisinde birleşme yolunda alınmış bir karardır. Doğru bir karardır, ellerinde satır olan adamları ikna edebilme fırsatımız doğmuştur…”
İkna edip, devrim yapacağınız adamlar Hrant Dink’in yargılandığı davada adliye önlerinde neler yaptı gördük. O sürecin sonunda da Hrant Dink katledildi. Cinayetle aranızda bir bağlantı falan kurmuyorum, böyle düşünmüyorum, meseleyi doğru anla. O cinayeti ordusuyla, emniyetiyle devlet işledi. Bu çok açık. Ama, O sizin kolkola yürüdüğünüz faşist itler mahkeme kapılarında bu cinayetin, iki gencin kızgınlığıyla işlendiği sanısını yaratacak atmosferi yarattılar. Sen de burada yok MHP şunu demiş, bunu demiş diye saçmala.
***
Gelelim yediğin bir naneye daha… Hurşit arkadaş cevap vermiş gerçi…
“… Oral, Gün, Cengiz, Hadi… Bunları bir şekilde partiyle ilişkisi kesilen insanlar. Sonra da gidip sistemin çarkı haline gelip, işçi partisine sövmek karşılığında para kazanan adamlar. Bu örnekleri benim kullanmama müsaade et istersen.. Sovyet tanklarından medet umanlar Sovyetler gidince ABD’nin tankından medet umar hale geldiler…”
Gün Zileli için böyle bir lafı eden kişi her şeyden önce ciddi bir ahlak sorunuyla maluldur; her şeyi yapar. Sistemin çarkı mı olmuş, İP’ye sövmek karşılığında para mı almış, ABD tankından medet mi umar olmuş?! Çünkü Zileli’nin bir TV kanalı var, bir dergisi var, işadamları ile ilişkide değil mi? Adada bir köşkü, boğazda 2 yalısı, NY’de hem de 5. caddede bir dairesi var. Geçen yıl da Forbes dergisinin zenginler listesine bilmem kaçıncı sıradan girmişti…. Senin beynin sulanmış aslanım.
veriyorlarsa nereye başvurmak gerek? biz o işi yıllardır bedavaya yapıyoruz kimse de git paranı al demiyor, hayretsiniz yani.
Sayın Doğu Perinçek’in söylediği “Haçlı gericilik” söylemi, kendi terminolojisi ve siyasi tahlili ile ilişkilendirildiğinde ancak bir anlam ortaya çıkabilir düşüncesindeyim. Bunu çok basit biçimde ifade etmek gerekirse; ABD’nin BOP projesi içinde İslamı ılımlı ve ılımsız diye ikiye ayırarak politika üretmesi vardır. Yani Ortadoğu’ya egemen olma politikalarında İslamı parçalayarak güçsüzleştirmek, cephelere bölmek, çoğunluğu Müslüman Türkiye devleti üzerinde de bu kanaldan giderek yapılanma oluşturmak… Devleti ele geçirmek… “Türkiye’yi parçalıyor; Cumhuriyeti yıkıyor; Danıştay Yargıcını katlediyor”. söylemi bunu ifade etmektedir.
Ancak cümleye bu bilgiden yoksun bakıldığında, sayın Gün Zileli beyefendinin anladığını anlamak da mümkündür. Çünkü cümle içeriğini açıklamayan slogan biçiminde ifade edilmiştir.
Sayın Gün Zileli 1975 yılında, şimdi yıkılmış olan ve yerinde Kasımpaşa stadının olduğu Tepebaşı gazinosunda bir konuşma yapmıştı. O konuşmada “”Ne Amerika, Ne Rusya, Bagımsız Demokratik Türkiye” pankartları vardı. Konuşmanın bir yerinde, gruplar halinde bu slogan protesto edilmişti.Çünkü Sovyetler Birliğinin içindeki gelişmeleri göremeyen grup üyeleri doğal olarak devrimci statükocu anlayışla tepkilerini ifade etmişti. Sayın Zileli de ikna edici bilgiler sunmak yerine, cümleye referans olarak Mao Zedung’u göstermişti…
Şimdi diyebiliyorum ki; keşke biri açıklayıcı davranabilse, keşke diğeri tepkisini anladıktan sonra verebilse…
Yahudi Cemaati Baskani Pinto’nun “Anlatmasam Olmazdi” adli kitabinin 179. sayfasinda Cemaatin “Yildirimspor” adli klübünün Nisantasi’ndaki merkezinin Sadik Perinçek’e ait bir binada oldugu anlatiliyor. Ilgimi çekti, Refahiye’nin Apçaga köyünden çikip devlet hizmetinde çalisan biri nasil Nisantasi’nda koca bina almis diye. Varlik Vergisi sirasinda 1 Lira’ya almis , yani kisacasi yagmacilik, talancilik. Tipki Isçi Partisi’nin Beyoglu’ndaki binasi gibi aslinda azinlik vakiflarina ait. Yine yagmacilik, talancilik. Sevsinler böyle “milli” burjuvayi, böyle “sosylist”i. Tabii Kemalist olurlar, tabii Ittihatçi olurlar, nemalaniyorlar. Dogu Perinçek de Kenan Evren’in Kadillak arabasiyla küçük diktatör edasiyla gezinmiyor muydu?
Perinçeklerin apartmanı bir yana, senin kurmaylarının villalarından bahsetsene biraz. Yahudi üniversitelerinden fahri doktora ünvanı almaktan mı geçiyor acaba…
Ulu§salci anonim efendi, Yahudi üniversitesine neden taktin, yoksa Yahudilere de soykirim mi planlamaktasin dedelerin gibi? Kurmaylarimin villalarina neden taktin, yoksa kamulastirip kendin mi el koyacaksin? Sonra da “biz milli burjuvayiz, milli zengin yarattik ” dersin.
doğu perinçeke bedava söven alçağa. Sen bir bir kişiye sövüyorsun ama bin kişi sana bedavadan sövüyor. zarardasın yani. bir de doğu perinçeke sövmek için üç gram bile olsa bir dönem devrimci olmak gerekiyor. yoksa senin gibi ne idiğü belirsiz adamlara gitmiyorlar. şu an sana ne kadar sövdüğümüzü tahmin edemezsin.. H a suratına karşı da söverim. Yüreğin varsa sanal devrimci, bizim yerimizde yurdumuzda belli.
Asla devrimci olmadi. Kendini devrimci olarak gösterdi. Benim için Dogu Perinçek siyasi hayata YTP Gençlik Kollari Baskani olarak basladi, (1962’de AP’yi bölmek için desteklenen sag parti) öyle de devam etti. O günden beri hep provokasyon, hep sol gösterip sag vurma… Mihri Belli’nin dedigi gibi “Perinçek’in siyasetlerini izleyin, hep derin devletin isine yaramistir”. önce TIP’i bölme çabasi, Almanya’da TKP’lilerle oportünist görüsme, MDD’ye karsi TIP’i savunma. Sonra hizli MDD’cilik. MDD tehlikeli olunca, orduyu MDD’ci gençlere karsi kiskirtmak için “halk savasi, maoculuk, ordu hakim siniflarin baski aracidir” kampanyalari. Bu sahtekarligi ciddiye alan Kaypakkaya gerçekten halk savasini baslatmak isteyince tasfiye, ispiyon , hatta cinayete tesebbus. 1970’lerde “Sovyetler Birligi ABD’den daha tehlikelidir” çizgisi. Dogu Perinçek daha o dönem ahi gitmis vahi kalmis Sovyetlerin 1980’lerde Türkiye’yi isgal edecegini, Türkiye halkinin TIKP önderliginde Sovyetlere ve sosyal fasizme karsi milli kurtlus savasi verecegini iddia etmekteydi. Sovyetler Türkiye’yi isgal falan etmedi, 12 Eylül oldu ve Perinçek 12 Eylül’ü destekledi. Bütün adamlarinin teslim olmasini istedi, Gün teslim olmadigi için tasfiye edildi. Daha sonra yine çark edip PKK’ya yanasti, PKK ile Ergenekon arasinda arabuluculuk, APO’nun partisinden milletvekili olma pazarligi, 28 Subat’ta ise Ergenekon’a kapilanma ve Israil hesabina ulusalci geçinme kurnazligi, Kenan Evren’in Kadillak arabasiyla caka satma. Bu firildak politikalarin tek nedeni derin devletin degisen politikalari ve ajan Perinçek’in buna uyum göstermesidir. Sakin ola ki “hain olsa hapse düser mi” demeyin, tarihte hainlerin uzun yillar hapis yattigi çok görülmüstür. Burada yazilar yazan cahile liderinin 70’lerdeki eski sloganlarini hatirlatalim, “Dördüncü Ordu Rus sinirina”, “Kahrolsun Yeni Carlar”, “milli güçler saflara”… Beyefendi önce bu ihanetin hesabini ver de konus, en azindan biraz utan.
Sen villaların kapısında it olursun it..
Turan Olcaytu: Tümgeneral, 12 mart Amerikanci kliginin Ankara merkez komutani
Gürbüz Tüfekçi: MIT mensubu, Atatürk’e yalakalik kitaplari yazari
Sadik Perinçek: AP Genel Baskan Yardimcisi
Tüm bu eshas Perinçek’in en yakinlari, armut uzaga düser mi? gözünüzü açin, müritlikten, havarilikten vaz geçin. Tapacaksaniz bir seye eger ki Allah’tan (CC) baskasina tapmayin, inançsiz iseniz eger, hiçbir seye inanmayin, tutarli olun, Perinçek peygamber degil, veli degil, hasa Allah degil, kendinize gelin, kimseye kapikulu olmayin, biat etmeyin, fikri hür, vicdani hür insanlar olun, gerçegin dervisi olun, serefli, haysiyetli olun, size insan desinler…
Sendeki Perinçek düşmanlığı ve gerekçeleri 🙂 bende Perinçek’e karşı bir sempati oluşturdu iyiden iyiye. Senin gibi bir adamı çileden çıkarmışsa iyi bir şey yapmış bu adam bence.
Karşıtı doğruyu söyler ve karşıtı karşıtını güçlendirir.
Senin için de kralın soytarısı diyorlar…
Bardamu vb unsurları artık Gladyo’nun ve AKP’nin militanı olarak görebiliriz.
Sağcıdırlar.
Gericiliğin gönüllü sözcülüğünü yapmaktadırlar.
ortak özellikleri
http://habermerkezi.files.wordpress.com/2008/07/ulusalci-isci-partileri.jpg
Perinçek onu bile beceremedi, isterdi ama, olmadı olamadı, belki eniştesi yapar, biraz geç ama.
GERİCİ-GERİCİLİK
Geriye dönmek isteyen, geride kalan dönemi ve bu dönemin değer yargılarını benimseyen, özleyen kişi ve bu kişinin niteliği. Gerici ve gericilik kavramları mürteci ve irtica kelimeleriyle de dile getirilir.
Gericilik, kavram olarak zamansal bir geriye dönüş isteğini de içermekle birlikte, temelde değerlerle ilgilidir. Bu nedenle savunduğu değerlerin geçmişe, geride kalan bir döneme ait olup olmaması değil; bu değerlerin mahiyeti, niteliği kişiyi gerici ya da mürteci yapar. Bu temel anlamına karşılık İslâm toplumlarının Batılılaşmasından, Batılı câhilî değerlerin egemenliği altına girmesinden sonra gerici ve gericilik deyimleri İslâm dışı yönetimler ve işbirlikçisi kimseler tarafından tam tersi anlamda, siyasal ve ideolojik bir suçlama ve sindirme aracı olarak kullanılmaya başlandı. Gerçek anlamdaki gericiler, siyasal güçlerine dayanarak bu kullanımla İslam’ı topluma yeniden hâkim kılma mücâdelesi veren müslümanlara gerici, mürteci; İslâm’a da gericilik, irtica nitelikleri yamamaya çalışmaktadırlar.
Gericiliğin temel nitelikleri, câhiliye kavramının ihtiva ettiği anlamlarla ifade edilebilir. Bunlar, Râğıb el-İsfehânî izlenerek söylenirse; bilgisizlik, gerçek dışı ve yanlış inanç, yanlış davranış olarak tesbit edilebilir. Kur’an’a göre bilgisiz insanlar kişisel arzu ve hevâları peşinde koşar; diledikleri gibi yaşamak, istedikleri gibi kanunlar koymak isterler ve bu nedenle doğru yoldan saparlar (el-En’âm, 6/119). Diğer bir özellikleri de hevâlarına uygun çeşitli ideolojiler (emaniy, ümniye) geliştirmek (el-Bakara, 2/78) ve bunu yaparken zanlarına dayanmaktır (el-En’âm, 6/116). Bu etkenler câhilî bir sistem, bir hayat, düşünce ve inanç biçimi oluşturur. Bu sistemin temel özelliği şirktir. Şirk, ya Allah’ın ilâhlığını, Rablığını, Melikliğini tanımama ya da Allah’a bu ve benzeri konularda ortaklar tanıma biçiminde kendini gösterir. Şirkin toplum hayatındaki başlıca pratik sonuç ve işaretleri evrende ve insan hayatında Allah’tan başka bir yaratıcı, öldürücü, tasarruf edici, boyun eğilecek, sevilecek, korkulacak, tevekkül edilecek, hüküm ve kanunlar koyacak varlık, kişi ya da kurumlar tanımaktır. Şirkin davranışlar alanındaki sonucu ise, bu tür kişi ve kurumların koydukları kanun ve kurallara gönüllü olarak boyun eğmek, itaat etmektir. Başka bir ifade ile Kur’an’ın öngördüğü inanç, düşünce ve hayat biçiminin dışında beşerî istekler, ideolojiler ve zanlara dayalı bilgiler doğrultusunda oluşturulan toplumsal düzenler, şirk düzenleri, eş deyişle câhiliye düzenleridir. Böyle bir toplum modeli peşinde koşan insan, bu model ister geçmişte uygulanan bir model olsun, ister henüz uygulanma imkanı olmayan bir tasarı olsun; adı ister Demokrasi, ister Sosyalizm; isterse Komünizm ya da Faşizm olsun, gericidir, mürtecidir.
Gerici ve gericilik kavramları İslâmî terminoloji içerisinde mürteci ve irtica kavramlarının yanısıra mürted-irtidâd, münâfık-münâfıklık, fâsık-fısk, tağı-tuğyân, mücrim-cürm gibi başka kavramlarla da anlam ilişkileri içindedir. Bir İslâm toplumunda câhili eğilimler, önlemler içindeki kişi, itikadî ve amelî durumuna göre mürted, münâfık, fâsık gibi adlar alır. İslâm’ın öngördüğü inanç ve toplum yapısını kabul ettiği halde sonradan bunu reddederek herhangi bir câhilî inanç sistemini, toplum modelini benimseyen kişi, İslâm’la bütün bağlarını keserek geriye dönmüş, irtidâd etmiş, mürted olmuştur. İrtidâd, gericiliğin en kesin ve açık biçimini oluşturur. Câhili inanç esaslarını terketmeden çeşitli nedenlerle İslâm’ı benimsemiş görünen ve hayatını müslümanlar arasında sürdüren münafıklar da gericidirler. Bunlar, içlerinde taşıdıkları inançları ve bu inançların yansıması olan gerici eğilimleri zaman zaman davranışlarında, düşünce ve hayat biçimlerinde göstermek zorunda kalırlar. Gericiliğin bu biçimi gizli, ama İslâm toplumu için en tehlikeli olamdır. İrtidâd ve münâfıklık boyutlarına ulaşmayan kimi gericilik biçimleri de kişinin İslâm hüküm ve kuralları karşısındaki tutumu; benimseyerek sürdürdüğü câhiliye gelenek, görenek ve davranışlarına göre fısk, tuğyân, cürm gibi çeşitli adlarla ifade edilir. Bütün bunlar kişiyi İslâm’ın doğru ve aydınlık yolundan saptırıcı ve belli bir cezayı gerektirici gerici davranışı belirtirler.
İslâm’ın değerler açısından baktığı gerici ve gericilik kavramlarına çağdaş câhil ve gerici dünya daha çok zamansal açıdan, eskilik-yenilik, gerilik-ilerilik kavramlarının yedeğinde bakar. Buna göre gerici, yeni olana direnerek eski olanı korumaya çalışan ya da tarihin tekerleğini geriye döndürmeye çalışan kişi. Bu tanıma göre gerici, ilericinin karşısında yeralır ve gericilik bilgisizlik, tutuculuk, sağcılık gibi kavramlarla ilişkilendirilir. Tanım, doğal olarak eski olanın kötülüğü, yeni olanın iyiliği kabulüne dayanmaktadır. Buna göre müslümanlar gerici, İslâm da gericiliktir. Bu yargı şöyle açıklanır: “Kendilerinin değerli buldukları düzeni ve kurumları değişime karşı şiddetle savunan muhâfazakârlar, bu uğraşlarında başarısızlığa uğradıkları takdirde, bir kısmı yeni beliren düzeni evrenin işleyişinin kaçınılmaz sonucu olarak kabul edecektir. Fakat eski ideallerini hâlâ benimsemekte devam eden mağlup olmuş muhâfazakâr ister istemez bir “gerici’ olacaktır. Yeni gelişen dünyayı tenkid edecek ve gelecekte, eskiden varolmuş olduğuna inandığı “altın bir çağı’ tekrar yaşamak için harekete geçecektir” (Ahmet Yücekök, Türkiye’de Din ve Siyaset, s. 90).
Alışılmış Batılı bakışı yansıtan bu değerlendirmenin, yanlışlığı, tutarsızlığı açıktır. Çünkü belli bir inanç biçiminin ve buna bağlı değerler düzeni ile toplum modelinin zaman bakımından önce ya da sonra oluşu, onun iyilik ya da kötülüğünün, gerilik ya da ileriliğinin ölçütü olamaz. İslâm’ın Türkiye’de terkedilmiş bir inanç ve toplum modelini temsil etmesi, doğal olarak, onun kötülük ve geriliğini göstermez. Bu nedenle Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde mevcut sistem yerine İslâm’ı öngören, İslâm’ı geçirmeye çalışan müslümana gerici denemez. Müslümanlar, toplumu tarihin belli bir zamanına döndürme amacı peşinde değillerdir. Tam tersine, insanların, içinde bulundukları koşullara göre oluşturdukları bir inancı ve toplumsal düzeni değil, zaman ve mekanın üstünde bir kaynaktan gelen ve bütün zamanlar için geçerli olan evrensel bir inanç ve değerler düzenini amaçlamaktadırlar. Bu inanç ve değerler düzeni ise Garaudy’nin deyişiyle “bilim, teknik, millet, para, cinsellik, büyüme gibi sahte tanrılar üretilerek oluşturulan politeizm (çok tanrıcılık) üzerine kurulan çağdaş uygarlığın iflasının artık iyice anlaşıldığı günümüzde bütün insanlığın önünde duran kurtarıcı tek seçenektir” (İslâm ve İnsanlığın Geleceği, s. 29). Dolayısıyla müslümanların gerici, İslâm’ın gericilik gibi gösterilmesi, Kur’an’ın terimleriyle söylenirse zanlarına dayanan, hevâları ve ideolojileri (ümniye) peşinde koşan sapkın kişilerin câhilî değerlendirmelerinin bir işaretinden başka birşey değildir.
Ahmed ÖZALP
Şâmil İslâm Ansiklopedisi
https://eksisozluk.com/entry/33946201