Pasifizm Boyun Eğiştir
Merakla beklediğim Amargi’nin 5 ve 6. sayıları sonunda postadan çıktı. Sağolsun, Ahmet göndermiş. İnsan uzaklarda olunca belki duyarlılığı biraz daha artıyor. Hele ilgili olduğu konular olunca içer gibi okuyuveriyor her şeyi. Ve yazıları okuduğum gecenin sabahında Benjamin’in karşısında buldum kendimi (Benjamin, bizim, George Orwell’in akıllı eşeğinden esinlenerek bilgisayara koyduğumuz ad). Serdar ve Osman arkadaşların ortaklaşa yazdıkları “Pasifizm”üzerine kısa makale hakkında birkaç söz etmek istiyorum.
Yazıda takıldığım cümleleri buraya alayım önce:
“Militarizmin, üstünde yükseldiği platformun yok edilmesi geri beslemenin engellenmesiyle mümkündür. Yani şiddeti yanıtsız bırakarak, şiddeti topyekün reddederek…Bu pasifizmdir.”
“Şiddeti uygulayan aynı ölçüyle kendisine davranılmasını da haketmiş olur.”
“Şiddet her durumda özgürlük karşıtı olduğu için…”
“Kullandıkları şiddeti geri beslemesiz bırakarak üzerimizdeki tasarruflarını geçersiz, tahakküm ereklerini sonuçsuz ve böylelikle yöntemlerini başarısız kılarak, şiddeti uygulayanların pasifize olmasına yol açmak istiyoruz. Kendilerini yenilemek ya da amaçlarında ve yöntemlerinde ısrarcı olmak arasında seçimi yine onlar yapacak. Böylelikle bugünkü süreç tersine dönecektir.”
Arkadaşların ele alışında öyle sakat bir nokta var ki, bu sakat nokta, militarizmi ve devlet terörünü haklı çıkaracak nitelikte. Şiddeti yanıtsız bırakırsak militarizmin üstünde yükseldiği temel yok edilecektir. Şiddeti reddedersek bir ihtimal şiddeti uygulayanlar pasifize olacaklardır. Bundan çıkan mantıki sonuç şudur: militarizmi besleyen kaynak (ya da kaynaklardan biri diyerek arkadaşlara haksızlık yapmaktan uzak durmaya çalışalım) militarizmin şiddetine karşılık verilmiş olmasıdır. Eğer bugüne kadar şiddete karşılık verilmeseydi belki de militarizmi uygulayanlar pasifize olacaklardı ya da en azından böyle bir seçim yapmaları olasılığı olacaktı. Öyleyse kahrolsun militarizmi yaşatan karşı şiddet. Kahrolsun, halkın militarizme karşı şiddet yoluyla direnişi. Kahrolsun sömürüyü ve dolayısıyla militarizmi ortadan kaldırma gerekçesiyle yapılan (pasifist olmayan) bütün direnişler.
Görüldüğü gibi buradaki ele alışta, okun sivri ucu sömürücü sınıflara ve devlete, gerçek militarizme değil, militarizme kaynaklık ettiği iddia edilen ve kaçınılmaz olarak karşı direniş içeren halka yöneltilmiştir. Bu mantıkla sömürücü sınıflar ve onların militarizmi aklanmış olmaktadır. Örneğin bu makaleye dayanan bir devlet erkanı rahatlıkla şu mantığı ileri sürebilecektir:
“Efendim biz de şiddet uygulamaktan hoşnut değiliz (Nitekim bu o kadar da yanlış değildir. Eğer özel bir ruhsal rahatsızlığı yoksa, militaristler de dahil hiç kimse şiddet uygulamaktan hoşnut olmaz, bunu zorunlu kaldığı için uygular), fakat ne yazık ki, sağda solda direnişler oluyor. Devlete karşı kimi kişiler ve kesimler şiddet yoluyla başkaldırıyorlar. Biz de şiddet uygulayarak onları bastırmak zorunda kalıyoruz. Eğer devlete karşı bu başkaldırılar olmasa, herkes yerinde uslu uslu otursa, hadi ondan vazgeçtik, uslu oturmasa bile bize karşı şiddet içeren başkaldırılara girişmeseler biz de o zaman şiddet uygulamazdık.”
Doğrudur da. Gerçekten de halkların, sınıfların başkaldırısı olmasa, devlet, sopasını kırmasa bile, bir yere saklayacak ve zorunlu kalmadıkça ikidebir göstermeyecektir. Bugün İngiltere’de polis sokakta silah taşımıyor. Sokakta bu silahsız polislerin dolaştığını gördükçe devletin “pasifize” olduğunu sanabilirsiniz. Ama ne zaman halk Poll Tax direnişine geçmiştir, o zaman polis Trafalgar meydanında gerekli şiddet araçlarını kullanmaktan geri kalmamıştır. Bu mantığa göre ne kadar sessiz kalınırsa, ne kadar uslu durulursa, karşı şiddet de o kadar kışkırtılmamış olacaktır. Bu, sonuçta boyun eğişi önermekten başka bir şey değildir.
Osman ve Serdar, şiddeti uygulayan aynı ölçüde kendisine karşı şiddet uygulanmasını da haketmiş olur derken acaba ne dediklerinin farkındalar mı? Arkadaşlar, militarizme direnen insanlara iki öneride bulunuyorlar: 1. Militarizme karşı şiddet içeren bir direnişte bulunup onun yaşamasına yol açmayın, 2. Eğer böyle bir şey yaparsanız, şiddet yoluyla ezilmeyi de hakketmiş olursunuz. Bu durumda Amargi’nin kapağında resmi bulunan Kürt gerillalar da silahlı bir direniş yaptıkları için devletin katliamını hakketmiş oluyorlar. Hayır arkadaşlar, demagoji yapmıyorum, sizin elbette bunu demek istemeyeceğinizin bilincindeyim, ama ne yazık ki, ettiğiniz lafların acı ve sizi de üzecek olan mantıki sonuçlarını göstermek zorundayım.
Bir diğer nokta şiddetin her zaman özgürlük karşıtı olduğu saptamasıdır. Arkadaşlarımız burada da söylediklerinin
bütün mantıki sonuçlarını uzun boylu düşünmüş değillerdir. Biz de özgürlüğü savunduğumuza göre, şiddeti uygulayan kim olursa olsun hepsine karşı çıkmalı ve dövüşen taraflar karşısında özgürlük adına kesin bir tarafsızlık ilan etmeliyiz. Arkadaşlar, bunun bizi, bütün dünya çapında, ezenle ezilen mücadelesinde tarafsızlığa sürükleyeceğinin ve sonuç olarak ezenlerin sessiz köleleri haline getireceğinin bilincinde misiniz? Haklı ile haksızın savaşında tarafsız kalmak, haksızın yanında yer almak, onu sessizce onaylamaktır aslında. Tamam siz şiddet içeren bir mücadelede yer almak istemeyebilirsiniz, pasifist olarak buna hakkınız vardır elbette. Ama haklı ile haksızın savaşında tarafsızlık ilan etmek, hem de bunu özgürlük adına yapmak ne demek oluyor? İnsan sokakta bile kavga eden iki kişiden dayak yiyenini desteklemek, onu korumak güdüsünü taşır. Sokakta bir zorbadan dayak yiyen birisini de mi savunmayacaksınız, şiddet kullanak kendini savunmaya çalıştı diye.
Hele militaristlerin “kendilerini yenilemek” gibi bir seçim yapabilecekleri olasılığını ileri sürmek artık iyice safdilce bir beklenti olmaktadır. Sömürücüler ve onların militarist koruyucuları kendi düzenlerinin çıkarlarının gerekleri dışında hiçbir seçim yapma şansına sahip değillerdir. Evet, karşılarında iyiden iyiye pasifize olmuş bir halk buldukları zaman sopalarını şöyle görünmeyen bir yere kaldırabilirler ama asla silahı terketmezler, bu onların sömürücü doğalarına aykırıdır. Bu yüzden pasifizmin silah bırakışması önerisi, eğer etkili olacak olursa yalnızca halkın pasifize olmasına ve militaristlere boyun eğmesine yol açacaktır, o kadar.
Yazımı bitirirken güncel ve acı bir olaydan örnek vermek istiyorum. Serdar ve Osman arkadaşlardan bir an için kendilerini, Sivas’ta yakılan otelin içinde farzetmelerini rica ediyorum. Otel henüz yakılmamış ve dışardaki güruh devlet güçlerinin himayesinde saldırısını sürdürüyor. Yüz insanın, gencecik kızlarımızın yaşamı söz konusu. Otelden çıkmak ve güruhun arasına düşüp linç edilmemek için bir çıkış yolu arıyoruz. Biraz sonra, aşağıda gaz bidonlarının döküldüğünü ve binanın ateşe verildiğini de gördük. Bu arada içimizden biri, elini beline attı ve bir tabanca çıkarttı (ah, keşke o gün gerçekte de böyle bir şey olabilseydi.) Tek kurtuluş yolu var, o da silahı kullanarak kalabalığı dağıtmak ve otelin kapısından çıkmak. Bu durumda şiddet aracı tabancayı kullanıp yobaz sürüsünü dağıtarak içerdeki insanların kurtulmasını sağlar mıydınız, sağlamaz mıydınız? Şiddete başvurur muydunuz vurmaz mıydınız? Yaşamın kendisinin yanıtları, teorik önermelerden çok daha güçlüdür.
28 Temmuz 1993
Amargi’nin Eylül 1993 tarihli 7. Sayısında yayımlandı.