Oral Çalışlar’ın İdeolojik Yol Haritası…

Böyle bir yazıyı yazmak ne zamandır aklımda olsa da şu sıra yazmayı düşünmüyordum. Ne var ki, bugün Oral’ın “’Fethullahçılık Tehlikesi’ ve Hukuk” (Radikal, 29 Ağustos 2010) başlıklı yazısını okuyunca bu yazının yazılmasının zamanı geldiğine karar verdim.

Oral çok eski arkadaşım olur, 1968 yılından beri tanırım. O beni daha önceden, 12 Kasım 1966 anti-Amerikan mitinginden de hatırlıyor. O mitingde yakalanmış, polislerce bir hayli hırpalanmış ve diğer beş arkadaşla birlikte, 1960 sonrasında hapse giren ilk öğrenci grubunda yer almıştım. Bana daha sonradan anlatmıştı. Oral, Cemal Gürsel Meydanından Kızılay’a yürümek isterken polis tarafından önü kesilen kalabalığın içindeymiş ve benim polisler tarafından yakalanıp dövülüşüme tanık olmuş.

Oral’ı 1968’in o hareketli günlerinde DTCF’ye geldiğinde tanımıştım. Sanırım o sırada henüz ODTÜ öğrencisiydi. Daha sonra SBF’ye geçti ve kısa süre sonra SBF Fikir Kulübünün başkanı oldu. Ankara’ya gelmeden önce İstanbul’da okumuş bir yıl. Orada, Deniz Gezmiş’in Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) çevresinde yer almış. Deniz’in yakın arkadaşlarındandı.

Oral’la tanıştığımızda gençlik içinde MDD’ci akım almış başını gitmekteydi. İkimiz de MDD’ciydik. Ne var ki, o günlerde MDD’ci gençler arasında da ayrılıklar baş göstermeye başlamıştı. Oral, MDD’ci gençlerin en ateşlilerinin bulunduğu bir yerde SBF Fikir Kulübü Başkanlığı gibi zor bir görevi yerine getiriyordu ve daha o zamandan ihtiyatlılığı, hatta “aklıselimi”yle dikkatimi çekmişti. Tuslog binasını bastıktan sonra SBF Yurdunun bir odasında toplanmıştık. Deniz, benim de desteklediğim bir öneri atmıştı ortaya; “Çıkıp okulun önünde turlayan polislerle çatışalım.” Neredeyse çıkmak üzereydik ki, Oral bunu önledi. Bunun istenmeyen olumsuz olaylara yol açabileceğini söyledi. Haklıydı. Gitmekten vazgeçtik. Sanırım, keskin solculuğun alıp başını gittiği dönemde Oral gibi insanların varlığı harekette bir sağduyu dengesi olarak olumlu işlev görüyordu.

Oral, belki de bu ihtiyatlılığı ve “maceracı” eğilimlerden uzak duran tavrı nedeniyle, “maceracılığı” eleştiren “Beyaz Aydınlık”’ın ve daha sonra da Doğu Perinçek’in önderliğini yaptığı Maocu Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) örgütlenmesinin en ön saflarında yer aldı. TİİKP, her ne kadar “Kırmızı Aydınlık”çılar ve soldaki diğer rakipleri tarafından “pasifist” ve “yeni oportünist” olmakla suçlanıyor idiyse de, aslında silahlı mücadeleyi savunan keskin bir sol örgüttü o zamanlar. Bu bakımdan, Oral Çalışlar’ın günümüzdeki, “Siyasette şiddeti bir yöntem olarak hayatımın hiçbir döneminde benimsemedim.” (“Kürtler içindeki farklılıklar ve PKK”, Radikal, 18.8.2010) sözleri gerçeği yansıtmamaktadır. Belki “ben bu konuda en geride gelenlerden biriydim” dese gerçeğe biraz daha yakın olurdu söylediği ama “hayatımın hiçbir döneminde benimsemedim” demek hem gerçek değil hem de geriye dönük bir inkârcılık. Ama neden?

Gerçekten de, silahlı mücadele de dahil, biz keskin solcuların ve Maocuların içinde belirgin bir şekilde ihtiyatlılığın ve ılımlılığın sesiydi Oral. Örneğin, biz hapiste, İbrahim Kaypakkaya’nın da savunduğu o zamanki anti-Kemalist fikirleri savunmaya başlayıp, bu fikirleri, daha sonra Doğu Perinçek tarafından rafa kaldırılan ilk Dev-Genç savunmasına nakşetmeye çalışırken, bu çabamıza en çok ayak direyen Oral Çalışlar olmuştu.

1974 yılında hapisten çıktıktan sonra Oral, TİİKP’nin illegal kesiminde görev aldı ve o dönem bu kesimde görev alanların hepsi gibi evlerde pineklemek zorunda kaldı. 1976 yılında, TİİKP’nin yanlış örgütlenme siyasetine karşı bir mücadele açtığımda beni ilk destekleyen Oral oldu. Oral daima aşırılıklara karşı bir insan olduğundan bu aşırı saçma örgütlenme siyasetinin sakatlıklarını da görmüştü. El ele verdik ve Doğu’nun direnişine rağmen “dar kapıcılıkla mücadele” kampanyasının başlatılmasına önayak olduk.

Oral, 1978 yılında, Partinin günlük gazetesi Aydınlık’ın yöneticisi oldu. Bu gazetenin izlediği devlet işbirlikçisi ve solu ihbar politikasında Doğu Perinçek ve benim de dahil olduğum TİKP merkez komitesinin diğer üyeleriyle aynı sorumluluğa sahip olduğu, ayrıca gazetenin yöneticisi olarak ek bir sorumluluk da taşıdığı halde, sanırım bu politikayı daha sonraları eleştirmekle birlikte, şahsı adına ciddi bir özeleştiri yapmış değildir.

Oral Çalışlar, 12 Eylül’dan sonra iyice sağa kaymış TİKP yönetiminin daha da sağ kanadında yer aldı. O zamanki parti yönetiminin cuntayı “ara güç” gören politikalarını destekledi. Bu politikayı 1982 yılında değiştirmeye kalkan, benim de içinde bulunduğum “dışarıdaki” yönetimin bu girişimini önlemek için Doğu’yla birlikte hapishaneden dışarıya uyarı mektupları yazdı. Keza, Stalin konusunda açılan parti içi tartışmada Stalinist Doğu Perinçek kanadını destekledi ve ideolojik tartışmaların yasaklanması yönünde fikir beyan etti. Dışarı çıktıktan sonra Doğu’nun önergesiyle yapılan bir oylamada “Stalin meselesinin parti içinde tartışılmasının yasaklanması” yönünde oy kullandı.

Birkaç yıl sonra, Partinin 1970’lerin sonlarında benimsediği, Çin tarafından empoze edilen, “Sovyet sosyal emperyalizmine karşı ABD ile ittifak” ve “milli çelişmenin baş çelişme olduğu” siyasetinin parti yönetimince değiştirilmesi oylamasında bu eski politikanın değiştirilmemesi için neredeyse tek başına diretti, fakat siyasetin değiştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu anlayınca, her zamanki uzlaşmacılığı ve ihtiyatlılığıyla, politikanın değiştirilmesine leyhte oy vermek zorunda kaldı.

1983 yılında, Doğu’lar ikinci kez tutuklandı, Oral bu tutuklama duruşmasına gitmediğinden benim gibi kaçak duruma düştü. 1984 Şubat’ında Oral Çalışlar ve Aydoğan Büyüközden’le birlikte Saçak dergisini çıkartmaya başladık. Oral ve Aydoğan bu derginin “Kemalist kanadı”nı oluşturuyordu ya da ben, Kemalist eğilimleri dolayısıyla onlara şaka yollu bu adı takmıştım. Gerçekten de Oral o sıralar oldukça Kemalistti.

1984 yılında PKK’nın ilk gerilla eylemleri sonucunda Oral’ın önerisiyle derginin bu konuda bir tutum açıklamasına karar verildi. Tutum yazısını yazmayı Oral üstlendi. Yazı, yazı kurulunun önüne geldiğinde şiddetle itiraz ettim. Oral, yazısında, PKK eylemlerini kınamakla kalmıyor, “Ordumuz”a ağıtlar yakıyordu. Benim itirazlarımla bu ibareler değiştirildi ama yazı yine de devlet yanlısı özünü korudu ve bu haliyle yayımlandı. Daha sonra, Doğu Perinçek, biz “dışarıdakileri” köşeye sıkıştırmak için bu yazının teslimiyetçiliğini eleştiri konusu yapmıştır haklı olarak.

1986 yılında, Doğu Perinçek yönetimine karşı bir sol muhalefet gelişti. Bu muhalefetin önderliğini ben, Necmi ve İlkay Demir yapıyorduk. Oral da bir süre sonra muhalefete katıldı. Ancak onun muhalefeti, bizim Stalin konusundaki ideolojik netliğimizden uzaktı, o sıralar hâlâ Stalin’i savunmaya devam etmekte, Hitler-Stalin paktını “dahiyane” bulmaktaydı. Daha sonra Stalin’i reformist tarzda eleştirmeye başladı. Aynı dönemde Oral eski gazetecilik günlerini hatırlayarak, serbest kaldığında bir medya organında yer almaya hazırlanan bir yönelim içine girmişti. 12 Eylül’den sonra “Dil Okulu”nda birlikte yattığı siyasi liderleri anlatan Liderler Hapishanesi kitabı bu gazetecilik yöneliminin ilk örneklerindendir. Bu kitapta, Oral, Türkeş’in “insani” yönlerini anlatmak gereğini duymuştu.

1988 yılında muhalefet Aydınlık hareketinden koptu ve o sırada artık legale çıkmış Oral Çalışlar ve Halil Berktay’ın başını çektiği Sosyalist Birlik dergisi yayımlanmaya başladı. Sosyalist Birlik, Moskova eğilimli TKP ile örgütsel birlik aramayı hedefleyen reformcu bir çizgiye girince 1990 yılı başında, bir grup arkadaşla birlikte bu dergiden koptum ve bu tarihten itibaren Oral Çalışlar’la yaklaşık yirmi yıl süren örgütsel birlikteliğim de sona ermiş oldu. Bundan sonra Oral Çalışlar’ı gazetelerden izleyebildim.

1980’li yıllardaki yönelimine uygun olarak medya alanına geçip köşe yazarı oldu, uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde yazdı. Bu gazetede, temel yönelimlerine uygun olarak dengeci bir çizgi izledi. Eski Kemalist eğilimleri dolayısıyla gazetenin temel yönelimleriyle çatışıyor değildi zaten ama bugünkü liberal-muhafazakâr eğilimlerini de dengeli bir şekilde ortaya koymaktan geri kalmadı. Doğrusunu söylemem gerekirse, en azından gazete sayfalarından izleyebildiğim kadarıyla, İlhan Selçuk’un ulusalcı çizgisine yalakalık yaptığına tanık olmadım.

Oral, son iki yıldır, şu andaki ideolojik yönelimine daha uygun düşen Radikal gazetesinde yazmaktadır. Buradaki yazılarında da geleneksel ihtiyatlılığı ve dengeciliği oldukça belirgindir. Bir yandan solu, Alevileri, Kürtleri kollamakta, bir yandan da bu kesimleri Fetullah-AKP taraftarı liberal-muhafazakâr çizgiyle uzlaştırmaya çalışmaktadır.

Yaklaşık bir yıldır beni en çok şaşırtan, Oral’ın Fetullahçılığı savunurken, kırk yıldır çok iyi tanıdığım ihtiyatlılığına hiç de uymayan bir “cesaret” ve ihtiyatsızlık içinde görünmesidir.

İşte örnekleri:

“Artık yeni kampanyalar birilerinin Fethullahçı olarak suçlanması üzerinden kuruluyor.” (“Ergenekon Davası ve Solcular”, Radikal, 21.7.2009)

“Son dönemde ‘yükseltilen’ en önemli korku ise, ‘Fethullahçılar devleti ele geçiriyorlar’ korkusu… Bu korkuya kapılan kesimlerin duydukları yoğun endişelere ve konuyu konuşmaya ayırdıkları zamanın genişliğine rağmen sahip oldukları bilgilerin son derece yüzeysel, tutarsız ve tarafsızlıktan uzak olması da işin ayrı bir boyutu… ‘Gülen cemaatı’ eğitim kurumları örgütleyerek, yurt dışında okullar açarak, yatırımlar yaparak genişliyor. Etkin bir medya ağına da sahip.” (“‘Fethullahçılık tehlikesi’ ve hukuk…”, Radikal, 29.8.2010)

“Fethullah Hoca, dikkatli bir insandır.
Söylediği sözün nereye gideceğini, nasıl sonuçlar doğuracağını iyi bilir. Hoca’nın sözleri; Türkiye’deki İslami kesim içindeki farklı bir sesi, farklı bir yaklaşımı ortaya koyuyor.
Fethullah Gülen, son dönemde tırmanan İsrail-Türkiye gerginliğini doğru görmüyor. Bunun bölgedeki gelişmelere zarar vereceğine inanıyor. Dediklerini hükümete ‘gerilimi daha fazla tırmandırma’ şeklinde yapılmış bir uyarı olarak da okumak elbette mümkün.
Gülen’in bu hamlesini yalnızca Türkiye bağlamında düşünmek yüzeysel olur. Gülen hareketi küresel bir hareket. Dünyanın dört bir yanında okulları, işadamları bulunuyor. Buna bağlı olarak yaygın siyasi ilişkilerinden de söz edebiliriz.
Gülen hareketi belli ki Türkiye-İsrail ilişkilerinin bu kadar sertleşmesini kendi küresel ilişkileri açısından da yararlı görmüyor.” (“İsrail-Türkiye denkleminde Fethullah Gülen”, Radikal, 8.6.2010)

En az Fetullah Gülen kadar dikkatli ve ihtiyatlı bir insan olan Oral Çalışlar’ın satırlarındaki bu “ihtiyatsızlık”, ideolojik yönelimlerin çok çok ötesinde, bugünkü “reel dünya”nın gerekliliklerinden kaynaklanıyor olabilir mi?

Gün Zileli

29.08.10

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

36 Comments

  1. Oral Calislar’in Fethullah Gülen ile ilgili düsüncesine katiliyorum. Bu teskilat Türkiye’deki islamci akimlar icinde en modernist olani ve en cok evrim gecirmis olani. Gülen hareketi üzerinden korku yayilmaya calisilmasinin nedeni, onlarin radikalizmi, yaygin ve güclü örgütlenmesi degil diye düsünüyorum. Gülen teskilati icin cok sey yazilip söyleniyorsa bunun nedeni daha cok bürokrat elitlerin en yakininda olan ve dolayisiyla onlarin tahtina gecmeye en yakin adayin bu kesim olmasidir. Zira Gülenciler bir cami örgütlenmesi degildir, hic camileri yoktur, okullar kurar ve egitimli kesimlerde örgütlenmeye calisirlar.

    Yillardir islamcilar ve kemalistler ile iciceyim, nedense kemalistler hep Gülen’e saldirirlar. Halbuki Türkiye’de cok daha yaygin ve daha radikal islamci akimlar var. Islamci akimlar icinde en derin ve güclü örgütlenme Naksibendiliktir. Naksibendilik Osmanli’dan beri gelen bir akim. Naksiligin bir kolu Iskender Pasa Cemaatidir. 1980’lerin ortasinda bu tarikatin cikardigi bir dergi 100 bin satiyordu. Yine Ismailga Cemaati, Erenköy Cemaati ve Adiyaman’daki Menzil tarikati oldukca güclüdür. Bunlari bölgesel gruplar sanmayin. Bu tarikatlar hakkinda 1988’de yapilan bir calisma var elimde.

    http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=19630

    Aslinda daha yeni dönemlere ait böyle bir calisma var mi diye ariyorum. Bilen varsa ve kaynak verirse cok sevinirim.

    Naksibendiligin icinde sayilmasa da Said-i Nursi’nin kurdugu akim (Nurculuk) kitlesellesmis bir akimdir. Dönemine göre modernist sayilmali. Gülen grubu da bu akimdan kök almis bir baska akim. Modernizm bu kesimlerde daha güclü görünüyor. Bu akimlar referanslarini giderek daha fazla oranda cagdas ve evrensel degerler üzerinden vermek ihtiyaci duyuyorlar. Halbuki geleneksel anlayis ile Kuran’dan referans verilmesi ve Seytan Bati’nin degerlerine tamamen sirt cevrilmesi gerekirdi.

    Ilginc olan sey, daha yoksul kesimlere seslenen islamci akimlarin daha radikal ve daha muhafazakar(yobaz da diyebilirsiniz) olmasidir. Ornegin en yoksul fabrika iscilerine ve hatta yoksul köylülere seslenen bir kadin dergisinde kadinlar siyah carsaf ve peceli, yüzleri ise beyaza boyanmis iken Nurcularin dergisinde basörtülü ve isyerinde calisirken gösterilir, burjuva ve egitimli kesimlere seslenen Gülen’ciler daha da ileri giderler. Basi acik kadinlar dergilerde bolca zühur eder. Artik evrensel özgürlük, hak esitligi vb. kavramlara dayanarak tartismalar yapilmaktadir.

    Bu ayrimlar benim acimdan önemli ayrimlar. Ama nedense devlet bürokrasisinin yillardir bu akimlar icinde sürekli en modernist olanlari öne cikarip, düsman ilan edip, diger kesimleri adeta el altindan desteklemesi (MSP olayi yada Diyanet icinde Naksi agirligini korumak gibi) bana garip gelen birsey.

  2. «Küçük beyinler kişileri, orta beyinler olayları, büyük beyinler fikirleri tartışır.»

  3. Küçük beyinler kişileri, orta beyinler olayları, büyük beyinler fikirleri tartışır.

  4. beyinsizler de gelir burada güne kılçık atar…

  5. Sn Zileli,
    Aydınlık Hareketini tasfiye konusunda siz de Halil Berktay ve Oral Çalışlarla ilkesiz bağlaşmalar yaptınız.
    O dönemde Sosyalist Birlik Dergisi Yazı Kuruluna İzmir’den katıldım.Sizinde bulunduğunuz üç toplantıya katıldım.Tanığıyım.
    Liberalizme,reformculuğa ve giderek dönekliğe giden çizgide Sn Gün Zileli’nin H.Berktay ve O.Çalışlarla bağlaşması yok muydu?
    Berktay ve Çalışlar AKP’nin militanı oldular.
    Gün Zileli anarşizmi savunarak farklı bir yerde mi?
    AKP’nin en gerici operasyonlarını destekleyen Gün Zileli nerede duruyor ?
    Aynı yerde duruyor :H. Berktay ve Oral Çalışlarla aynı cephede.

  6. Anarşizmi, AKP militanlığıyla bağdaştırmak nasıl bir zihinsel zedelenmişliktir. Gün Zileli’ye de aşk olsun, AKP’nin en gerici operasyonlarını destekliyormuş ve bunu bizden saklamış. Bu tür solcular -ki, çok var bunlardan- bir gün azalarak bitecek mi? Bu şekilde bir siyasi hareketin içinde yer almak ile bir dincinin tarikatta yer alması arasında hiçbir fark yok. Götür iradeyi teslim et, senin iman ettiğine etmeyeni düşman belle; sonra da aynen suçladıkları Fetullahçılar gibi her türlü kirli yöntemle saldır. Bu siteyi ve Gün Zileli’nin yazdıklarını, mülakatlarını takip ediyorum daha bırakın “AKP’nin gerici bir operasyonunu” desteklemesini, sistemle uzlaşmacı tek bir tavrına rastlamadım. İnsaf, ayıptır. Sen gerilikte AKP’den farklı mısın? Tanığı olduğun toplantıları bilemem. Çıkar yazarsın, burada “şunu savundun, bunu söyledin, yanlıştı” der eleştirirsin. Gün Zileli ile Halil Berktay ve Oral Çalışlar’a aynı cephede diyorsan, senin bu kavrayış ve zekayla nasıl yaşamını idame ettirebildiğine şaşarım ben ancak BaranaS.

  7. Tanık olduğunuz toplantıları tanığıyım diye öyle kolayca geçemezsiniz bir kere. Hangi toplantılara tanıksınız ve o toplantılarda ne oldu? Örneğin ben “aydınlık hareketini tasfiye etmek üzere” Oral ve Halil’le işbirliği ifade eden neler söyledim? Bunları ortaya koymak zorundasınız.

    Oral ve Halil’le Sosyalist Birlik yazı kurulunda oldukça kısa bir süre birlikte çalıştığım doğrudur. Ne var ki, bu toplantılara İzmir’den katılmış bir arkadaş hatırlamıyorum. Olabilir, geçmiş zaman, hatırlamayabilirim de. Ama çok net hatırladığım, daha ilk yazı kurulu toplantısında Halil ve Oral’la çatıştığımdır. Sapak adlı kitabımda bu toplantıyı yazdım. Halil Berktay, benim “Teorik Tartışmanın Seyir Defteri” yazımı derginin çıkacak 1. sayısına koydurmak istemedi, bu yüzden toplantıyı terk ettim. Daha sonra Oral’la Halil evime gelip uzlaşmaya çalıştılar. Ben de yazı kuruluna geri dönmem yönündeki ısrarları üzerine yeniden geri döndüm. Bundan sonraki yazı kurulu toplantılarında (yani benim katıldıklarımda) Halil ve Oral hiç bir arada bulunmadılar. Hatta Halil’le bir daha yazı kurulunda karşılaşmadım diye hatırlıyorum. Halil’le sadece bir Sosyalist Birlik içi toplantıda karşılaştım ve karşı karşıya geldik. Bu zaten Halil’le benim tartışmamız amacıyla düzenlenmiş bir toplantıydı, yazı kurulu toplantısı değil. Yani diyeceğim, bu arkadaşın, Halil’in, benim ve Oral’ın katıldığımız üç yazı kurulu toplantısına katılması mümkün değil, çünkü üçümüzün birden katıldığı üç yazı kurulu toplantısı olmadı, sadece böyle bir yazı kurulu toplantısı oldu ve onu da ben terk ettim bu bir. İkincisi, bazen Oral’la, bazen Halil’le karşılaştığım toplantılar oldu. Ayrıca bir genişletilmiş yazı kurulu toplantısı hatırlıyorum ama bu toplantıda ne Oral, ne de Halil vardı, bu iki. Üçüncüsü, Halil ve Oral’la ya da ikisinden biriyle karşılaştığım yazı kurulu toplantısı olan ya da olmayan toplantılarda onlarla her karşılaşmamda çatıştım, bu toplantılarda “işbirliği” değil, çatışma söz konusudur. Sosyalist Birlik kurulmadan önce, muhalefetin toplantıları oldu elbette ama bunlarda da hem Oral’ın hem de Halil’in olduğu tek bir toplantı hatırlıyorum ki, bunu da Sapak’ta yazdım. Aydınlık saflarından kovulmuş Halil, Oral’ın çabasıyla muhalefete katılmaya karar vermişti ve daha o zaman bile bundan hoşlanmamıştım, çünkü Halil enikonu sağ bir konumdaydı ve bu katılımın muhalefeti sulandıracağının başından beri farkındaydım. Aydınlık hareketinin o zaman Halil ve oral’la benim aynı muhalefet saflarında buluşmamızı ilkesiz bir uzlaşma olarak suçlaması doğru ve haklı bir suçlamaydı ve bunu da Sapak’ta yazdım. Buraya iddialarını sıralayan üç yazı kurulu toplantısına katıldığını iddia eden Aydınlıkçı arkadaşa önce Sapak’ı okumasını salık veririm sonuç olarak.

  8. Eh, 1930’lar Komintern ve SSCB’sindeki Stalin, Troçki ve Buharin kanatlari arasindaki tartismalara göre 20 yil önceki pozisyonlar hakkindaki tartisma güncel sayilir. AKP’lilerin dedigi gibi “vaaah benim sayin solcu kardesim vaaah, ne durumlara düsmüssünüz”, ölmüssünüz de aglayaniniz yok be.

  9. Tartışmanın güncelliği hangi zamanda geçtiğiyle değil, konu edindiği şeyin geçerliliği ve etkisiyle ilgilidir.

  10. Erhan Tuncel, KTÜ İşletme bölümü öğrencisidir. Yasin Hayal ile Erhan Tuncel 2002 yılında Trabzon Alperenler Ocağında tanışırlar. Her ikisi de Türkiye ve dünyadaki siyasi gelişmeler ile ilgili sohbetler yaparlar ve özellikle Irak ve Çeçenistan’daki Müslümanların kendilerine yapılan haksız saldırılar ve savaşlar sonucunda öldüklerini, bu duruma sessiz kalınmaması gerektiği sonucuna varırlar.
    Bu düşünce çerçevesinde Yasin Hayal, Çeçenistan’a gitmeye karar verir ve bu amaçla 18.08.2004 tarihinde Azerbaycan’a gider. Ancak, güvenlik koşulları oluşmadığından Çeçenistan’a geçemez ve 27.08.2004 tarihinde Türkiye’ye geri döner.
    Yasin, Erhan’ın aşırı milliyetçi düşüncelerinden çok etkilenmektedir. Erhan, Yasin ve onun arkadaşı olan Miktad Kot ile mahalleden bir kısım gençleri Irak’a savaşmaya gönderebileceğini söyler. Aslında bu talep öncelikle Yasin’den gelmiştir. Fakat Erhan, Yasin ve diğerlerini Irak’a gönderme işini gerçekleştiremez.
    Bunun üzerine Erhan ile Yasin, Irak’ta ki savaşa tepki olarak Türkiye’de Amerika sermayesi ile çalışan kuruluşlardan birine yönelik olarak sansasyonel bir eylem gerçekleştirme kararı alırlar. Bu amaç doğrultusunda Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayında Trabzon ilindeki Mc Donalds’ı bombalamayı planlarlar ve yukarıda anlatılan eylemi gerçekleştirirler.
    Erhan Tuncel, bombalama eylemi sonrasında Trabzon Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce gözaltına alınmış ancak eylemle ilgili olarak hiçbir bilgi vermemiştir.
    Erhan Tuncel’in 25.1.2007 ve 10.2.2007 tarihli tespit tutanaklarında yer alan şifahi beyanlarına göre, o soruşturma kapsamında şüpheli sıfatı izafe edilmeyip serbest bırakıldıktan bir gün sonra Üniversiteden hocası olan Hüseyin Tan ile buluşmuş, Hüseyin Tan, Erhan’a Trabzon Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli polis memurlarının kendisiyle görüşmek istediğini söylemiştir. Bunun üzerine Erhan, Ahmet kod ( Muhittin Zenit ) ve yanında başka bir görevli ile bir araya gelmişler, bu şahıslar Erhan’a her şeyi bildiklerini, çok ceza yatacağını, Yasin Hayal’in saklandığı yeri kendilerine söylemesi gerektiğini bildirmişlerdir. Bunun üzerine Erhan, Yasin Hayal ‘in eylem sırasında giydiği ve olay sonrası yaralı vaziyette Erhan’ın evine giderek değiştirdiği kanlı pantolonu getirerek görevlilere vermiş ve bilahare Yasin Hayal 30.10.2004 tarihinde İstanbul ilinde güvenlik güçlerince yakalanmış ve müsnet suçtan tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir.
    Yasin Hayal’in cezaevinde bulunduğu dönemde Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Ahmet Kod ( Muhittin Zenit ), Erhan ile buluşarak, ona hitaben “Bundan sonra sen bir devlet görevlisisin, kontrolümüz altındasın, seni illegal hiçbir işte görmek istemiyoruz, her konuda bize haber vereceksin, Yasin Hayal gibi gençlerin olmaması için mücadele edeceksin” diyerek, yardımcı istihbarat elemanı olmasını teklif etmiş, Erhan da bu teklifi kabul etmiştir.
    Yasin Hayal 13.09. 2005 tarihinde cezaevinden tahliye olmuş ve Erhan ile görüşmeye başlamıştır.
    Yasin Hayal, 2006 yılı Ocak ayı içerisinde Erhan’a, Hrant Dink isimli bir Ermeni gazeteci olduğunu ve onu öldüreceğini söylemiş, Erhan bu durumu İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerine bildirmiş ve en son 07.04.2006 tarihinde de aynı bilgiyi vermiştir.
    Yasin Hayal bu eylemi gerçekleştirmek için 2006 yılı başlarında Zeynel Abidin Yavuz ile görüşmüş ve ona “ Bir Ermeni başı var vurur musun” şeklinde teklifte bulunmuştur. Zeynel Abidin Yavuz kendisine yapılan bu teklifi önce kabul etmiş, ancak Yasin para ve silah bulamadığı için eylem sürekli ertelenmiştir.
    Yasin, 2006 yılı Mayıs ayı içerisinde Zeynel’i yanına çağırarak Hrant Dink’i vurma eylemini icraya koyacaklarını söylemiş, bu sırada yanlarına gelen Erhan Tuncel’den Hrant Dink’in resimlerini ve Agos Gazetesinin adresini internet’ten indirmesini istemiştir.
    Erhan Tuncel okul ve daha sonraki dönemde ev arkadaşı olan Tuncay Uzundal ile birlikte Akın İnternet Kafeye giderek Hrant Dink’in internetten indirdikleri fotoğraflarını CD’ye kaydetmişler, bilahare Erhan, bu çıktıları bir gazete kağıdına sararak Yonca Markete bırakmıştır. Zeynel, gazete kağıdına sarılı paketi Yonca marketten alarak Yasin Hayal’e götürmüş, Yasin Hayal paketi açarak, içinden çıkardığı Hrant Dink’e ait resimleri Zeynel’e göstererek “Senin vuracağın adam bu, Ermenilerin başıdır. Türklere kötü sözler söyledi” diyerek öldüreceği kişinin bir Türk düşmanı olduğu yönünde telkinlerde bulunmuştur.
    Zeynel Abidin Yavuz’un eylemi icra edecek kişi olarak planlandığı dönemde konu Mustafa Öztürk’e de aktarılmış ve ondan maddi ve manevi destek sözü alınmıştır.
    Ancak, Zeynel Abidin Yavuz, abisi olan Kurtuluş Yavuz’un talep ve tavsiyesi üzerine, Haziran ayında Trabzon’dan ayrılarak çalışmak için İzmit iline gitmiş ve o safhada eylem gerçekleştirilememiştir.
    Zeynel Abidin Yavuz’un sigorta kayıtları üzerinde yapılan incelemede 03.06.2006 – 17.09.2006 tarihleri arasında SSK Kocaeli Sigorta Müdürlüğü bölgesinde çalıştığı tespit edilmiş, ayrıca baz istasyonu incelemesinde kullanmakta olduğu cep telefonunun 17.7.2006 – 24.8.2006 tarihleri arasında Kocaeli’de sinyal vermekte olduğu, 24.8.2006 tarihinden sonra Trabzon’da sinyal vermekte olduğu tespit edilmiştir.
    Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz’un İzmit iline gitmesi üzerine bu eylemi gerçekleştirebilecek başka bir şahıs aramaya başlamış, aynı zamanda eylemde kullanacağı silahı da temin etmek üzere arayışa girmiştir..
    Coşkun İğci, Yasin Hayal’in halasının kocasıdır ve kendi beyanlarına göre, Trabzon Jandarma Komutanlığı istihbarat biriminde görevli Engin kod ( V.Ş. ) ve onunla birlikte hareket eden istihbarat görevlisi ile görüşerek, onlara Trabzon ilinde hazırlık aşamasındaki suçlar ve gerçekleştirilmiş suçlarla ilgili çevreden elde ettiği bilgileri aktarmakta ve istihbarat görevlisi Engin’in isteği üzerine Yasin Hayal hakkında bilgiler vermektedir.
    Coşkun İğci yine kendi beyanlarına göre, istihbarat görevlilerinin isteği üzerine, 2006 yılı Temmuz ayı ortalarında Yasin Hayal ile görüşerek bir gazeteciyi vuracağını duyduğunu söylemiş ve bunun nedenini sormuştur. Yasin de kendisine Hrant Dink isimli bir gazeteciyi vuracağını açıklamış, Coşkun, Yasin’den aldığı bu bilgileri istihbarat görevlilerine aktarmıştır.
    Yasin ve Coşkun tekrar buluştuklarında Yasin, 300 YTL parası olduğunu, bu parayla silah temin edeceğini söyleyerek Hrant Dink’in resmini Coşkun’a göstermiştir. Coşkun İğci bu durumu Jandarma görevlilerine anlatmış ve onların “Parayı Yasin’den al ve bir silah bulacağını söyle “ talimatı üzerine, silah temini için 300 YTL.’ yi Yasin’den almıştır.
    Aradan geçen 2.5 aylık süre içinde silahın getirilmemesine sinirlenen Yasin, Coşkun’u arayarak silahı ya da parayı getirmesini söylemiş, Coşkun İğci, Yasin ile aralarındaki bu görüşmeyi istihbarat görevlilerine anlatarak yine onların silah bulamadığını söyleyerek parayı geri vermesi şeklindeki yönlendirmesi sonucu 300 YTL’yi Yasin’e iade etmiştir. Bu olaydan sonra da Jandarma görevlileri ile görüşmeye devam etmiş ve Yasin’in durumunu sorduğunda “Yasin Hayal bu işi yapamaz gözetimimiz altında, biz o işi hallettik” yanıtını almıştır..
    Yasin Hayal 2006 Ağustos ayı başlarında Pelitlispor’da futbol oynarken tanıştığı ve genellikle aynı siyasi görüşleri paylaşan takım arkadaşı O.S.’a gerçekleştirmeyi planladığı eylem ile ilgili düşüncelerini açıklayarak, Hrant Dink isimli Ermeni bir gazeteci olduğunu, bu şahsın Türkler’e hakaret ettiğini söylemiş, bu şahsı öldürüp öldüremeyeceğini sormuş, O.S., Yasin Hayal’ in Hrant Dink’in öldürülmesi yönündeki teklifini kabul etmiştir.
    Erhan Tuncel, Yasin Hayal’in Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’ e yönelik eylem planladığı yönünde Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğüne 17.02.2006 ve 07.04.2006 tarihlerinde bilgi vermiş, ancak, Yasin Hayal’in bu eylemi bizzat yapmayacağını, önce Zeynel Abidin Yavuz ve daha sonra O.S.’a yaptırmayı planladığını bildiği halde ilgili kuruma bu hususta yanlış yönlendirici bilgi verdiği tespit edilmiştir.
    Muhittin Zenit alınan beyanında, Erhan Tuncel’in kendisine eylemin Zeynel Abidin Yavuz tarafından gerçekleştirileceğini bildirdiğini ancak kendisinin bu bilginin doğruluğunu teyit edemediği için rapor haline getirmediğini, O.S.’ın eylem için seçildiği konusunun ise kendisine hiç bildirilmediğini ifade etmektedir.
    Bunun temel sebebi ise Erhan Tuncel’in, Hrant Dink suikastını Yasin Hayal ile birlikte planlamasından kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle Erhan Tuncel istihbarat kurumuna eylemi önce Yasin Hayal’in yapacağını aksettirerek daha sonra Zeynel Abidin Yavuz fikrinden vazgeçilmesi sonrasında onun adını vererek ve O.S.’da karar kılınması üzerine hiç bilgi vermeyerek kurumu bilinçli olarak yanlış yönlendirmiştir .
    Erhan Tuncel’in ev arkadaşı olan şüpheli Tuncay Uzundal ifadelerinde, Erhan’ın bir gün kendisine büyük bir eylemi önlediğini, aslında planlayanın da kendisi olduğunu söylediğini belirtmiştir. Tuncay Uzundal’ın bu beyanları, Erhan Tuncel’ in söz konusu eylemdeki planlayıcı konumunu ortaya koymaktadır.
    Yasin Hayal, Engin Yılmaz ile O.S.’ı İstanbul’a göndermeyi, orada Engin Yılmaz’ın çalacağı bir araba ile eylemi gerçekleştirmeyi planlayarak, bu durumu olaydan yaklaşık iki ay kadar önce gittiği bir düğün merasimi sırasında Engin Yılmaz’a anlatarak ondan yardım istemiştir. Ancak Engin Yılmaz bu eyleme katılmayı kabul etmemiş, Yasin Hayal de Engin Yılmaz’a kızarak bu konuyu kimseye anlatmamasını söylemiştir.
    O.S., eylem teklifini kabul ettikten sonra, Yasin Hayal ile birlikte Erhan Tuncel’in evine gitmeye başlamış, Yasin ve Erhan, O.S.’a Hrant Dink’in Türk düşmanı olduğu, bu şahsı öldürmesi halinde kahraman olacağını, olay yerinde kamera bulunabileceğini, bu nedenle yüzünü gizlemesi gerektiği yönünde telkin ve yönlendirmelerde bulunmuşlar, eylem ile ilgili dikkat edilmesi gereken hususları ve stratejiyi anlatmışlardır.
    Tuncay Uzundal ifadesinde, olay tarihinden yaklaşık iki ay evvel evde olduğu bir sırada Yasin, Erhan ve O.’ ün Hrant Dink’ in resimlerini sehpanın üzerine koyarak eylem planı yaptıklarını, Erhan ile Yasin’in, Hrant Dink’in öldürülmesi konusunda O.S.’ ı azmettirdiklerini beyan etmiştir.
    Bu dönem içerisinde Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğündeki istihbarat görevlilerinin Erhan Tuncel ile ilgili olarak “ Bilgi saklamaya çalıştığı, sıklıkla yalan söylediği, zaman zaman verdiği bilgilerin çeliştiği, sıkça para talep ettiği ve para için senaryo haberler ürettiği” gerekçeleriyle istihbarat elemanı statüsünden çıkarılması talebinde bulundukları anlaşılmış, bu nedenle Erhan Tuncel’in, İstihbarat Daire Başkanlığınca 23.11.2006 tarihinde mutemet kayıtlarından düşümü yapılmıştır. Ayrıca, bu dönemlerde Erhan Tuncel’den Yasin Hayal ile ilgili hiçbir bilgi alınamamıştır.
    Yasin Hayal, eniştesi Coşkun İğci’nin kendisine silah almaması üzerine onun kendisine iade ettiği 300 YTL ile açık kimliği belirlenemeyen bir şahıstan 7,65 mm. çaplı el yapımı bir silah satın almış ve silahı Ahmet İskender’in işyerinde saklamıştır.
    Erhan Tuncel ve Tuncay Uzundal’ın ifadelerinde yer alan bilgilere göre, Yasin Hayal eylemde kullanılmak üzere mermi temini için, Erhan Tuncel’in evine gitmiş, Tuncay Uzundal’a kendisine mermi lazım olduğunu, Erhan’a ulaşması gerektiğini söylemiş ve bilahare Tuncay’ın 0505 546 10 16 nolu telefonundan Erhan’ ın 0555 674 66 23 nolu cep telefonuna ” Yasin abi burada, 7.65 mm mermi lazım” şeklinde mesaj çekmişlerdir.
    Mesajın kendisine gönderildiği sırada Salih Hacısalihoğlu’nun yanında bulunan Erhan, bu mesaja kızdığını hissettirecek şekilde Tuncay’ ın telefonuna “Tuncayyy” şeklinde mesaj göndermiş, daha sonra yine Erhan’ın yönlendirmesiyle Yasin, London Otelin sahibi olan Salih Hacısalihoğlu’ ndan bir kutu mermi almıştır.
    Yasin Hayal, 14.01.2007 tarihinde Gözde İnternet Salonuna çağırdığı Ersin Yolçu’dan, O.’ü bulmasını istemiş, ancak Ersin Yolçu, O.’ü bulamayıp tekrar Yasin’in yanına dönmüş, daha sonra Yasin sokakta birlikte yürüdükleri sırada Ersin’e Hrant Dink’ i vurduracağını açıklamıştır.
    15.01.2007 günü saat:10:30’da Yasin, Ersin’in çalıştığı kırtasiye dükkanına gelmiş ve Ersin’den O.’ü bulup yanına getirmesini istemiştir.. Ersin de, işyerinden çıkarak O.S.’ı evinden alıp birlikte işyerinde bekleyen Yasin’in yanına gelmişler, Yasin, O.’ün Hrant Dink’e ait fotoğrafları ile adreslerini kayıp ettiğini öğrenince, cebinden çıkardığı Agos gazetesinin adresini O.’e vermiştir.
    O., Yasin ve Ersin 16.01.2007 günü internet kafeye giderek Hrant Dink’ in fotoğraflarını çıkarmışlar, daha sonra hep birlikte Ahmet İskender’in kırtasiye dükkanına giderek Yasin ile O., Ahmet İskender’in dükkanında muhafaza edilmekte olan eylemde kullanılacak silahı denemeye gideceklerini söyleyerek diğerlerinin yanından ayrılmışlar ve Yasin O.’e Aydın Kent Sitesi yakınlarında boş bir arazide silah atışı yaptırmıştır.
    17.01.2007 günü saat:10:30 sıralarında Yasin, Ersin’in çalıştığı işyerine gelip birlikte O.’ü beklemişler, yaklaşık 1 saat sonra buluşma yerine gelen O. ile birlikte Ahmet İskender’e ait işyerine gitmişler,.burada Yasin Hayal kendisine ait olup Ahmet İskender’de muhafaza edilen 80 YTL ile Ahmet İskender’in verdiği 100 YTL olmak üzere toplam 180 YTL’ yi, ayrıca işyerinde sakladığı silah ile bir kutu mermiyi O.’e vermiştir.
    O. ile Ersin, Ahmet’in işyerinin karşısında bulunan berber dükkanına gimişler, O. tıraş olduktan sonra saat:14.00 sıralarında Ersin ile birlikte otobüs terminaline giderek Metro Turizmden otobüs bileti almış ve 15:30 otobüsü ile Trabzon’dan hareket ederek 18.01.2007 günü saat:08:00 sıralarında Esenler Otogarında inmiştir.
    O.S., Yasin Hayal’in yola çıkmadan önce numarasını kendisine verdiği Ahmet İskender’e ait 0535 396 82 21 nolu cep telefonunu 0212 640 42 48 nolu ankesörlü telefondan arayarak, Ersin Yolçu ile görüşüp ona İstanbul’a geldiğini, gazetenin bulunduğu yere gittiğinde tekrar arayacağını söylemiştir.
    Bayrampaşa’da oturan dayısı Turan Samast’ın yanına giderek dayısı ile görüştükten sonra daha önce internetten tanıştığı Orhan Ozbaş’ı telefon ile arayarak, Bayrampaşa’da bulunan Ada Parkın önünde buluşmuşlar, Orhan Özbaş’ın arabasıyla, yanlarında onun arkadaşları olan Mesout Kadri, Kaan Gerçek, Turan Meral olduğu halde, birlikte gezmişlerdir.
    Daha sonra O.S. tekrar dayısının evine gitmiş ve hatta evde O.’ün üzerinde bulunan silahı gören dayısı, O.’e neden silah taşıdığını sorarak kızmıştır.
    Aynı gün akşamı ( 18.01.2007 ) Trabzon’da bulunan Ersin Yolcu ile Yasin Hayal Mihmandar Kafe’de buluşmuşlar, Ersin, Yasin Hayal’e O. ile telefonda görüştüğünü söyleyip, “O.S. mekanda pusuda” diyerek görüşmeyi aktarmıştır.
    O.S. ertesi gün yani 19.01.2007 günü saat: 07-08:00 sıralarında evden çıkarak dolmuş ile Kaleiçi’ne, oradan da otobüsle Şişli’ye, daha sonra yürüyerek Yasin’in kendisine verdiği Halaskargazi Cad. No:192 adresindeki Agos Gazetesinin bulunduğu binanın önüne gelmiş, saat :13:00 sıralarında Agos Gazetesinin bürosuna girerek, orada bulunan çalışanlara Ankara Üniversitesinde okuduğunu, Hrant Dink ile görüşmek istediğini söylemiştir. Ancak, gazete personelinin Hrant Dink’in binada olmadığını, randevu alarak görüşebileceğini söyleyip, bir kağıda yazdıkları gazetenin telefon numarasını kendisine vermeleri üzerine, gazete binasından ayrılmıştır.
    O.S., yakın bir yerde bulunan 0212 219 84 90 nolu ankesörlü telefon ile Ahmet İskender’e ait 0535 396 82 21 nolu cep telefonunu arayarak Yasin Hayal ile görüşmüş ve ona Hrant Dink’in yerinde olmadığını, ne yapması gerektiğini sormuştur. Yasin de, O.’e Hrant Dink gelinceye kadar beklemesini söylemiş, bunun üzerine O.S. gazete binasının yakınlarında dolaşmaya başlamış ve bir ara yine gazete binasının yakınında olan internet kafeye giderek arkadaşları ile mesajlaşmış ve canlı sohbet yaptığı arkadaşı Muharrem Sayit Kahveci’ye, biraz sonra bir Ermeni’yi öldüreceğini söylemiş, ancak arkadaşı buna inanmamıştır.
    İnternet kafeden ayrıldıktan sonra Agos Gazetesinin hemen köşesinde bulunan Akbank’ın önünde Hrant Dink’in binaya girmesini beklemeye başlamıştır.
    Saat 14:50 sıralarında Hrant Dink’in gazete binasından çıkarak kendisine doğru geldiğini görmüş, ancak, ani gelişen bu olay nedeniyle silahını belinden çıkartıp eylemi gerçekleştirememiştir.
    Akbank’a para çekmek amacıyla giren Hrant Dink saat:14:57 sıralarında bankadan çıkıp, gazete binasına doğru yöneldiği sırada, arkasından hızla gelen O.S. belinden çıkardığı silahı ile başına doğru yakın mesafeden 3 el ateş etmiş, mermilerden iki tanesi Hrant Dink’in başına isabet ederek ölümüne neden olmuştur.
    Şüpheli O.S., Akbank ile gazetenin bulunduğu binanın kesiştiği Şafak sokaktan koşarak olay yerinden uzaklaşmış ve ilk önce halk otobüsüne, daha sonra dolmuşa binerek Bayrampaşa’ya gitmiştir. Bayrampaşa’ya vardığında 0212 640 81 80 nolu ankesörlü telefondan Ahmet İskender’ e ait cep telefonunu arayıp, Yasin ile görüşerek, Hrant Dink’i vurduğunu ve Trabzon’a geleceğini söylemiş, bunun üzerine, Yasin “Gerçekten vurdun mu, 2-3 gün dayınlarda kal daha sonra Trabzon’a gelirsin” diyerek, O.’ün yakalanmaması için hemen Trabzon’ a gelmemesini söylemiştir.
    Aynı gün, Ersin Yolçu ile Zeynel Abidin Yavuz, Mihmandar Kafede oturdukları sırada televizyondan Hrant Dink’in öldürüldüğünü öğrenmişler, bu sırada Erhan Tuncel kafeye gelerek Ersin Yolçu’ya, Yasin Hayal’in nerede olduğunu sormuş, Ersin de Yasin’i görmediğini söyleyince, Erhan, Ersin’ i kafenin dışına çağırarak, “Eleman vuruldu” demiştir.
    Erhan daha sonra O.’ün nerede olduğunu sormuş, ancak Ersin Yolçu, Erhan’ın olaydan haberdar olmadığını düşünerek O.’ün İstanbul’a gittiğini Erhan’a söylememiş ve O.’ün evinde olabileceğini söylemiştir.
    O.S. 20.01.2007 günü saat: 10:30 da Metro Turizm’den kendi ismini vererek aldığı biletle Trabzon’a gitmek üzere yola çıkmış, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün yaptığı çalışmalar sonucunda O.’ün adı geçen turizm şirketine ait otobüsle yola çıktığını tespit edilmiş, durum Samsun Emniyet Müdürlüğüne bildirilmiş ve saat: 22:30 sıralarında Samsun Terminalinde durdurulan otobüste O.S. tespit edilerek gözaltına alınmıştır.
    Soruşturmanın ilerleyen safhalarında bir kısım şüpheli anlatımları ve bir kısım iletişim tespit tutanaklarından şüpheli Mustafa Öztürk’ün, planlanan suikast ile Mc Donalds bombalama eylemi öncesinde ve sonrasında maddi ve manevi yardımda bulunma konusunda diğer şüphelilerle görüşmeler yaparak taahhütte bulunduğu, eylemin planlamasının değişik safhalarından haberli bulunduğu ve bu suretle suikast eyleminin icrasına feri iştirakinin bulunduğu, şüpheliler Yaşar Cihan ve Halis Egemen’in eylemler sonrasında maddi ve manevi yardımda bulunma konusunda diğer şüphelilerle görüşmeler yaparak taahhütte bulundukları örgüt faaliyetlerine maddi destek verdikleri kanaatine ulaşılmıştır.
    Deliller:
    Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığından alınan yazıda Erhan Tuncel’in Trabzon Emniyet Müdürlüğü nezdinde 2.12.2004 tarihinde yardımcı haber elemanı sıfatıyla deneme kayıtlarına alındığı, 23.11.2006 tarihinde ise aynı sıfatla mutemet kayıtlarından düşümünün yapıldığı bildirilmiştir.
    Maktule ait otopsi sonucunda kesin ölüm nedeninin, ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kırığı ile beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti olduğu Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 6.2.2007 gün ve 2007/4149 sayılı raporu ile bildirilmiştir.
    Şüpheli O.S.’ın celbedilen doğum kaydında 28.6.1990 tarihinde Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesinde doğduğu tespit edilmiş, ayrıca Kocaeli Devlet Hastanesinden aldırılan heyet raporunda suç tarihinde ve halen 18 yaşının içinde olacağının tespit edildiği görülmüştür.
    Şüpheli O.S. hakkında yaptırılan sosyal inceleme sonucunda tanzim edilen raporda, şüphelinin yaptığı eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek yeterlilikte olduğu tespit edilmiştir.
    21.1.2007 tarihli Yer Gösterme Tutanağında O.S. eylemi gerçekleştirdiği yerde tariflerde bulunarak Trabzon’da bulunan suç ortakları ile ilgili bilgi vermiştir.
    O.S.’dan elde edilen 7.65 mm yerli el yapısı tabancanın ve mermilerin 6136 sayılı Kanun kapsamında bulunduğu ve vahim nitelikte olmadığı, olay yerinden elde edilen 2 adet boş kovan ile 1 adet mermi çekirdeğinin bu tabancadan atılmış olduklarına dair 22.1.2007 gün ve 1208 sayılı ekspertiz raporu tanzim edilmiştir.
    Maktulün cesedinden elde edilen 2 adet mermi çekirdeğinin O.S.’dan elde edilen tabancadan atılmış olduklarına dair 26.2.2007 gün ve 3405 sayılı ekspertiz raporu düzenlenmiştir.
    Olay yeri ve civarında bulunan kamera görüntülerinde yer alan ve olay yerinden kaçarken tespit edilen şahsın O.S. olduğuna dair 21.1.2007 gün ve 536 sayılı ekspertiz raporu tanzim edilmiştir.
    O.S.’dan elde edilen eldiven üzerinde atış artıklarının bulunduğuna dair 25.1.2007 gün ve 663-824 sayılı ekspertiz raporu düzenlenmiştir.
    O.S.’a ait kot montun sağ ve sol kol ağızlarında atış artıklarının bulunduğuna dair 26.1.2007 gün ve 663-824/Ek sayılı ekspertiz raporu tanzim edilmiştir.
    O.S.’ın sol el içerisinde atış artıklarının bulunduğuna dair 25.1.2007 gün ve 740 sayılı ekspertiz raporu düzenlenmiştir.
    Erhan Tuncel ve Tuncay Uzundal’ın birlikte kaldıkları evde yapılan aramada ele geçen ajandalar ve yazılar üzerinde yapılan incelemede el yazılarının bu şüphelilere ait olduğu ve karalanmış yazılar içerisinde Hrant Dink isminin yazılı olduğu tespit edilerek bu hususta 12.3.2007 gün ve 2007/1921 sayılı ekspertiz raporu tanzim edilmiştir.
    O.S. ifadesinde; ortaokul bitmek üzereyken 75. yıl İlköğretim Okulu önünde simit satan Yasin Hayal ile görüşmeye başladığını, Yasin ile konuşmalarında Çeçen Rus savaşı hakkında, Amerika’nın Irak’a yaptığı işgal hakkında bilgiler verdiğini, 6-7 ay önce bir konuşmalarında bir Ermeni gazetecinin olduğunu, bu şahsın Türklere hakaret ettiğini, dolayısıyla bunun cezalandırılması gerektiğini söylediğini, kendisi de milliyetçi bir insan olup bu tür olaylardan etkilendiğinden Yasin’e “Bana bir görev düştüğünde yapabilirim” dediğini, daha sonraki görüşmelerinde gazetecinin isminin Hrant Dink olduğunu, Agos gazetesinde yazı yazdığını öğrendiğini, Yasin ile her görüşmesinde Hrant Dink’in Türk düşmanı olduğunu ve Türkler aleyhine hareket ettiğini belirttiğini, Hrant Dink’in internetten indirilmiş resimlerini kendisine verdiğini, olaydan yaklaşık 1 hafta önce Yasin Hayal’in bu konudan Ersin Yolçu, Ahmet İskender ve Zeynel Abidin Yavuz’un haberi olduğunu söylediğini,
    Ahmet İskender’in kırtasiye dükkanında Ersin ve Yasin ile buluştuklarını, Ahmet İskender’in de dükkanında olduğunu, bu şahısların, Hrant Dink’in Türk düşmanı olduğunu söyleyerek, kendisini etkilemeye çalıştıklarını, kendisinin de bu tip konuşmalardan çabuk etkilenen bir insan olması ve arkadaşlarına düşkün biri olması nedeniyle bu eylemi yapacağını söylediğini,
    İstanbul’a hareket etmeden bir gün önce Ahmet’in kırtasiye dükkanında Yasin ile buluştuklarını, Ersin Yolçu’nun da orada olduğunu, Saat 18:00 sıralarında Konaklar Mahallesinde bulunan sakin bir yere Yasin’in getirdiği silahla eğitim yapmaya gittiklerini, Yasin’in getirdiği bu 7.65 mm çaplı ruhsatsız silahla yaklaşık 5 metreden bir ağaca bir şarjör mermi attığını, daha sonra tekrar Ahmet’in işyerine geldiklerini, Ersin Yolçu’nun da kendilerini beklediğini, Yasin’in kendisine bilet alması için 50 YTL para verdiğini, silahı da atış yapmaya gitmeden önce Ahmet’in işyerinde sakladığı yerden çıkartarak vermiş olduğunu, bu silah ve para verme olayının Ersin ve Ahmet’in yanında gerçekleştiğini, Trabzon otogarına bilet almaya gittiğini, ancak “yarın gelince doğrudan otobüse binebilirsin bilete gerek yok” dediklerini,
    Ertesi gün saat 15:30 da İstanbul’a gelmek amacıyla evden çıktığını, saat 13:00 sıralarında Ersin’in çalıştığı kırtasiye dükkanına gittiğini, Yasin’in de bilahare bu işyerine geldiğini, bir gün önce bileti almadığı için elinde bulunan 50 YTL’yi Yasin’e geri verdiğini, buradan hep birlikte Ahmet İskender’in kırtasiye dükkanına gittiklerini, Yasin’in burada Ahmet’ten aldığı bir miktar para ile birlikte toplam olarak 180 YTL para verdiğini, Hrant Dink’in resmini yine burada verdiğini, daha önceden Hrant Dink’in çalıştığı Agos gazetesinin adresini vermiş olduğunu,
    Yasin’in, İstanbul’da bulunan gazete binasının önüne gittiği zaman kendisini aramasını söyleyerek Ahmet İskender’in kullandığı 0 535 396 82 21 numaralı cep telefonunu bir kağıda yazarak kendisine verdiğini, ayrıca eylemi gerçekleştirdikten sonra 2-3 gün İstanbul’da akrabalarının yanında kalmasını ve olaydan sonra silahı güvenli bir yere atmasını söyleyerek Ersin Yolçu’ya kendisini otogara götürmesini, yolcu etmesini söylediğini, Ersin ile birlikte otogara gittiklerini, Ersin’in yolda “Gazan mübarek olsun, sen bu işi becerirsin, yürekli adamsın” diyerek cesaret verdiğini,
    Ertesi gün sabah saat 08:00 sıralarında Esenler otogarında otobüsten indiğini ve otogara yakın bir yerde oturan Turhan dayısının evine gittiğini, dayısıyla biraz görüştükten sonra internetten tanıştığı Orhan isimli arkadaşını telefonla arayarak onunla buluştuğunu, birlikte bir süre dolaştıktan sonra saat 19:00 sıralarında tekrar dayısının evine geldiğini, dayısının kendisine İstanbul’a neden geldiğini sorduğunda, arkadaşları ile buluşmaya geldiğini söylediğini,
    19.01.2007 günü saat 07:00-08:00 civarında evden çıkarak Bayrampaşa’dan dolmuşla Kaleiçi’ne geldiğini, oradan Mecidiyeköy otobüsüne binerek Şişli’de indiğini, yürüyerek Yasin’in verdiği Halaskargazi cad. No: 192 adresindeki Agos gazetesinin önüne geldiğini, Agos gazetesinin içerisine girerek, orada çalışan bayanlara Ankara Üniversitesinde okuduğunu, Hrant Dink ile görüşmek istediğini söylediğini, personelin kendisine Hrant Dink’in gazete binasında olmadığını, randevu alarak görüşebileceğini söyleyip bir kağıda yazdıkları gazetenin telefonunu verdiklerini, bunun üzerine binadan çıkarak, yakınlarda bulunan bir ankesörlü telefondan Ahmet İskender’in cep telefonunu arayıp, Yasin ile görüştüğünü, Yasin’e, Hrant Dink’in yerinde olmadığını, ne yapması gerektiğini sorduğunu, Yasin’in kendisine akşama kadar daha doğrusu Hrant Dink gelinceye kadar beklemesini söylediğini,
    Yasin’in bu talimatı üzerine gazete yakınlarında dolaşmaya başladığını, hatta bir ara gazete binasının yakınında bulunan internet cafeye giderek iki saat kadar orada bilgisayarla arkadaşlarıyla chatleştiğini, daha sonra internet cafeden çıkarak, gazetenin hemen köşesinde bulunan Akbank’ın önünde Hrant Dink’in binaya girmesini beklemeye başladığını, bina önünde bekleme süreci içerisinde bu kişiyi öldürmenin şart olmadığını, kendisine birkaç yumruk atıp oradan kaçabileceğini ve hatta oradan ayrılıp Yasin’e telefon açarak kişinin tatile gitmiş olduğunu, birkaç hafta İstanbul’da bulunmayacağını söyleyerek Trabzon’a geri dönmeyi de düşündüğünü, bu sırada Hrant Dink’in gazetenin bulunduğu binadan çıkarak Akbank şubesine girdiğini, bankadan çıkışını beklemeye başladığını, Hrant Dink bankadan çıkıp binaya gireceği sırada hızlıca arkasından yaklaşıp takriben 1 metre mesafeden kafasına doğru 3 el ateş ettiğini,
    Hemen Akbank ile gazete binasının olduğu ara sokağa girerek kaçmaya başladığını, çevrede bulunan bir şahsa Bayrampaşa’ya nasıl gidebileceğini sorduğunu, önce halk otobüsüne, daha sonra dolmuşa binerek Bayrampaşa’ya geldiğini, burada ankesörlü bir telefondan Ahmet İskender’e ait cep telefonunu arayıp Yasin ile görüştüğünü, Yasin’e “Hrant Dink‘i vurdum, geliyorum“ dediğini, bunun üzerine Yasin’in şaşırarak “Gerçekten vurdun mu, 2-3 gün dayınlarda kal, daha sonra Trabzon’a gel” dediğini, o geceyi Bayrampaşa’daki Turhan dayısında geçirdiğini, ertesi gün saat 10:00 sıralarında Bayrampaşa otogarına giderek Metro Turizm’den isminin O. olduğunu söyleyip otobüs bileti aldığını, otobüs Samsun otogarına geldiğinde saat 22:30 sıralarında polisler tarafından yakalandığını anlatmaktadır.
    O.S. ikinci ifadesinde; Erhan’ın eski evinde Yasin ile birlikte ziyarete gittikleri sırada Erhan’ın kendisine Hrant Dink’in resimlerini gösterip “Bu adamı vurup kahraman olacaksın” şeklinde sözler sarf ettiğini, bu konuşmalar sırasında Tuncay Uzundal’ın yanlarında olup olmadığını hatırlamadığını,
    Yasin Hayal’in bu eylemi kendisine yaklaşık 7-8 ay öncesinden söylemiş olduğunu, o tarihte eylemi Engin Yılmaz isimli şahıs ile birlikte gerçekleştireceklerini söylediğini,
    İstanbul’a geleceği sırada Tuncay Uzundal ile karşılaştığını, Tuncay’ın kendisine dikkatli olmasını ve telefon kullanmamasını söyleyerek evden getirdiği bir Türk bayrağı hediye ettiğini, üzerinde yakalanan bayrağın bu bayrak olduğunu anlatmaktadır.
    Yasin Hayal ifadesinde; Hrant Dink’ in gazete yazıları ve Türklüğe hakaret etmesi nedenleri ile bu şahsın cezalandırılması amacıyla bir suikast fikrinin kendisinde geliştiğini, bu fikrinden Erhan Tuncel ve Zeynel Abidin Yavuz’u da haberdar ettiğini, ancak Zeynel Abidin’in bu görevi üstlenme konusunda kararsız kaldığını, o dönemde Erhan Tuncel’ in internetten temin ettiği Hrant Dink’e ait resimlerin çıktılarını Yonca Market sahibi Osman’a bırakması ve Zeynel’in o resimleri teslim alarak kendisine getirmesi konusunda talimat verdiğini, resimlerin kendisine getirildiğini fakat Zeynel’in yapamayacağını düşünerek ondan vazgeçtiğini,
    5-6 ay kadar önce de bu konuyu O.S.’a açtığında aynı fikirleri paylaştıklarını ve onu bu işi yapabileceğini anladığını ve silah ve para temini için beklemeye başladığını, aynı tarihlerde bir deniz kazasında ölen Ömer Polatoğlu isimli arkadaşından 300 YTL bedelle olayda kullanılan tabanca ve mermileri aldığını, ayrıca O.’ün İstanbul’ a gidiş gelişte yapacağı masrafları karşılamak üzere para biriktirmeye başladığını, eline geçen paraları harcamamak için kırtasiye sahibi arkadaşı Ahmet İskender’e vererek biriktirdiğini,
    Bir süre sonra aynı konuyu Ersin Yolcu ve Ahmet İskender’e de açarak onların bilgi sahibi olmasını sağladığını,
    14 Ocak 2007 tarihinde Ahmet İskender’in bilgisi olmadan poşete sarılı vaziyette onun dükkanına bırakmış olduğu tabancayı çıkartarak orada bulunan Ahmet İskender, O.S. ve Ersin Yolçu’ya gösterdiğini ve O. ile birlikte silahın çalışıp çalışmadığını denemek üzere Konaklar mahallesinde bulunan dere ağzına giderek O.’ün 5-6 el atış yaptığını, silahın çalıştığını anladıktan sonra geri döndüklerini, kırtasiyede yaptıkları görüşmede O.’ü, Ersin’in otogardan yolcu edeceğini, O. İstanbul’a gittikten sonra Ahmet’ in cep telefonu ile irtibat kurarak kendisiyle görüşeceğini, O.’ün İstanbul’da maddi sıkıntı çekmesi durumunda Ahmet’in tanıdığı İstanbul’da bulunan esnaflara giderek para isteyebileceğini, verilen parayı o esnafın hesabına yatırabileceklerini ve O.’ü çarşamba günü İstanbul’a gönderebileceklerini kararlaştırdıklarını,
    Bir sonraki gün Ersin ve O.’ü Trabzon otobüs terminaline göndererek bilet almalarını söylediğini, döndüklerinde Metro Turizmden yer ayırttıklarını söylediklerini, çarşamba günü Ahmet’in kırtasiyesinde daha önce biriktirerek Ahmet’e emanet olarak bıraktığı 180 YTL’ yi alarak O.’e verdiğini, ayrıca dükkanda saklamış olduğu tabanca ve bir kutu mermiyi de teslim ettiğini, aynı zamanda internetten çıktılarını aldıkları, Hrant Dink’e ait resimler ve yine internetten öğrendikleri, Agos gazetesinin adresini de O.’e verdiğini, bu sırada Zeynel Abidin Yavuz da kırtasiyeye gelince kendisini dışarı çıkararak O.’ü bu iş için İstanbul’a yollamakta olduklarını söyleyip “sen mahalleye geç” diyerek onu gönderdiğini, O.’ün kendisine İstanbul’da dayılarının olduğunu, kalacak yer sıkıntısının olmadığını söylediğini,
    O. ve Ersin’in terminale gittiklerini, kendisinin dükkandan ayrılmadığını, daha sonra Ersin’in kendisine O.’ ü yolcu ettiğini söylediğini,
    Ertesi günü yani perşembe günü O.’ün kendisini birkaç kez Ahmet’ e ait telefondan arayarak olay yerine geldiğini ve beklediğini söylediğini, kendisinin de beklemesini söylediğini, ancak O.’ün o gün için Hrant Dink’i bulamadığını,
    Takip eden Cuma günü ise O.’ün kendisine telefon açarak yine aynı yerde beklediğini, içeriye girerek kendisini öğrenci gibi tanıtıp görüşme yapmak istediğini sekreterlere söylediğini, ancak Hrant Dink’ in bulunmadığını, randevu almasının gerektiğini anlatarak içeri girip birkaç gazeteciyi vurabileceğini söyleyince özellikle masum insanlara zarar gelmemesi gerektiğini, Hrant Dink’i beklemesi gerektiğini O.’e telkin ettiğini, O.’ün son aramasında ise işin bittiğini, Hrant’ı vurduğunu, Bayrampaşa’da olduğunu ve Yalova’ya gideceğini söylediğini, aynı gün medyadan da Hrant Dink’ in öldürüldüğünü öğrendiğini anlatmaktadır.
    Yasin Hayal daha sonra alınan ikinci ifadesinde; 2006 yılının Ocak ayında Erhan Tuncel’in evinde bir araya geldiklerini, Erhan’ın kendisine Hrant hakkında ne düşündüğünü sorduğunu, kendisinin de beş para etmez bir adam dediğini, Erhan’ın ise, Hrant Dink’in çok cesur bir insan, Ermenilerin gözünde Mustafa Kemal gibi bir insan olduğunu söylediğini, bu lafları kendisini tahrik etmek için söylediğini düşündüğünü, kendisinin “17-18 yaşlarında biri olsaydım, kafasını koparırdım” dediğini, Erhan’ın da, “bunu öldürsek büyük bir zafer kazanmış oluruz” dediğini, kendisi daha önce cezaevinde yattığı için böyle bir olaya katılamayacağını söyleyince Erhan’ın, “senden yardım isteyebiliriz” diyerek “silahını bize verirsin bir miktar da para hazırlarsın“ diyerek cevap verdiğini,
    Bu konuşmadan yaklaşık bir iki hafta sonra Zeynel Abidin ile konuştuğunu ve Zeynel’i bu eylem için ikna ettiğini Erhan’ın kendisine söylediğini, ayrıca Hrant Dink’in resimlerini internetten çıkartarak marketi olan Osman’a kapalı zarf içerisinde bırakacağını söylediğini, kendisinin de Zeynel’e Erhan’ın markete resim bırakacağını söyleyerek markete gönderip o resmi aldırdığını,
    Daha sonra Zeynel’in bu işe yanaşmadığını Erhan kendisine söyleyince kendisinin de “rızası olmayan adama silah vermem” diyerek Zeynel’den vazgeçtiğini,
    Aradan 2-3 ay geçtikten sonra Erhan’ın kendisine O. hakkında sorular sormaya başladığını, O. ile görüştüğünü ve durumu ona anlattığını ve bu eylemi yapmayı kabul ettiğini söylediğini, hatta bu dönemde kendi silahını vermemek amacıyla halasının kocası olan Coşkun İğci’nin yanına giderek, Erhan’ın Hrant Dink’i öldürteceğini ve silah gerektiğini kendisine söyleyip, bunun için 300 YTL parayı Coşkun’a verdiğini, aradan 3 aylık bir zaman geçmesine rağmen Coşkun silah almayınca bu duruma kızarak parayı kendisinden geri aldığını,
    Olay tarihinden yaklaşık 2 ay önce bir arkadaşının düğününde Engin Yılmaz’ı gördüğünü, kendisiyle konuşmaları sırasında bu durumu kendisine anlatarak, O.’ün böyle bir eylem gerçekleştireceğini, İstanbul’da kendilerine yardımcı olup olamayacağını, olay sonrasında O.’ün olay mahallinden kaçırıp kaçıramayacağını sorduğunu, ancak Engin Yılmaz kabul etmeyince bir daha bu konuyu kendisine açmadığını,
    Yine olaydan kısa bir süre önce O. ile birlikte Erhan’ın evine gittiklerini, orada film seyrettiklerini, Erhan ve O. ile birlikte evin salon kısmında oturarak Hrant Dink cinayetini konuştuklarını, Erhan’ın, sürekli O.’e Hrant Dink’i öldürmesi halinde kahraman olacağını söylediğini, bu konuşmalar sırasında Tuncay’ın içeriye girip girmediğini hatırlamadığını,
    Yine olaydan çok kısa bir süre sonra Erhan’ın evine gittiğini, Erhan’ın evde olmadığını, evde bulunan arkadaşı Tuncay’a, mermi lazım olduğunu ve Erhan’la görüşmesi gerektiğini söylediğini, Tuncay’ın telefonla Erhan’a “mermi lazım” diyerek mesaj çektiğini,
    Daha önceki ifadesinde de belirttiği şekilde Ersin, Ahmet ve Zeynel Abidin ile birlikte Ahmet’in kırtasiyesinde konuştuktan sonra O.’ü İstanbul’a gönderdiğini, ancak Ersin, Ahmet ve Zeynel Abidin’in Erhan’dan haberleri olmadığını, daha doğrusu Erhan’ın bu olayı bildiğinden haberleri olmadığını,
    Olay olduktan sonra Mihmandar Kafeye gittiğini, hatta içeri girer girmez Hrant Dink’in öldürüldüğüne ilişkin televizyonda haberler yayınlandığını, gülerek orada bulunanlara iyi olmuş dediğini, daha sonra Ersin’in yanına gelerek Erhan’ın kendisini aradığını söylediğini, kendisinin de hemen bulunduğu kafenin karşısındaki Erhan’ın evine gittiğini, Erhan’ın gülerek Hrant Dink’in öldürüldüğünü söylediğini anlatmaktadır.
    Yasin Hayal cezaevinden yazarak C.Başsavcılığımıza gönderdiği mektuplarda; gerek Mc Donalds ve gerekse Hrant Dink suikastı eylemlerine kendisini Erhan Tuncel’in azmettirdiğini, eylem planlarını ve bomba hazırlığını Erhan’ın yaptığını, bu eylemlerde kendisini daima geri planda tuttuğunu ayrıntıları ile anlatmaktadır.
    Tuncay Uzundal ifadesinde; 2006 yılı Haziran ayında Erhan Tuncel’in evine geldiğini, bir süre sohbet ettikten sonra kendisine ” Hrant Dink isimli bir şahıs var bana internetten resimlerini bulabilir misin” dediğini, internete girerek Hrant Dink’in fotoğraflarını bulduğunu, tahminen 3-5 gün içerisinde Erhan ile beraber Akın İnternet Kafeye gidip Hrant Dink’ e ait resimleri bularak CD’ye kaydettiklerini, bu CD’yi Erhan Tuncel’in yanına aldığını, kendisine resimleri neden aradığını sormadığını, 2006 Temmuz ayında ev arkadaşının evden ayrılması üzerine Erhan’ın Tekinkel’deki evine taşındığını, Bu evde Erhan ve Seyfi Yarımbaş ile birlikte kalmaya başladıklarını,
    Erhan ile birlikte kaldıkları dönem içerisinde Yasin Hayal’in eve gidip geldiğini, bir gün gelişinde O.S.’ın da eve geldiğini, O.’ü ilk kez orada gördüğünü, bu buluşmanın tahminen 2006 yılı yaz aylarında olduğunu, o sırada Seyfi Yarımbaş’ın evde olmadığını, Erhan’ın odasından Hrant Dink’ in resimlerini getirerek sehpanın üstüne koyduğunu, bu sırada kendisini dışarı çıkarttığını, bir süre odasında oturduktan sonra sıkılarak salona gittiğini, bu sırada Yasin’in O.’e Hrant Dink’ in resmini göstererek “bu şahıs kafirdir. Kıpkızıl kafirdir. Türk düşmanıdır.” dediğini, bu arada Erhan’ın da O.’e hitaben “Orada kameralar olacaktır yüzünü sakla dikkatli ol” şeklinde telkinlerde bulunduğunu, daha sonra O. ile Yasin’in evden ayrıldıklarını,
    Erhan’ın emniyette çalıştığını bildiği için bu olayı çok kurcalamadığını, Emniyetin bilgisi olduğunu düşündüğünü,
    2007 yılı Ocak ayının başında evde olduğu bir sırada Yasin Hayal’in eve gelerek Erhan’ı sorduğunu, dışarıda olduğunu söyleyince Yasin’in Erhan’ a bir mesaj atmasını istediğini, kendisinin de Yasin’in istediği şekilde “7.65 mm mermi lazım” yazılı mesajı Erhan’a attığını, bu mesajı 0505 546 10 16 nolu telefonundan Erhan’ ın kullandığı 0555 674 66 23 nolu telefona gönderdiğini, Erhan’ın kızarak ” TUNCAYYYYYY……..” şeklinde cevap gönderdiğini, bu duruma Erhan’ ın kızdığını anlayınca Yasin’ e Erhan’ ın cevap göndermediğini söylediğini ve Yasin’in evden ayrıldığını, daha sonra Erhan eve geldiğinde, “bana böyle mesajlar atma telefonum dinlenebilir” dediğini,
    17.01.2007 tarihinde çalışmış olduğu iş yerinden dönerken Yasin Hayal’i gördüğünü, Yasin’in kendisine Mihmandar Kafe’ye gitmesini, O.’ün de orada olduğunu söylediğini, Mihmandar Kafe’ye O.’ün yanına gittiğini, O.’ün kendisine “ben İstanbul’a gideceğim” dediğini, kendisinin de Hrant Dink suikastı için gideceğini anladığını, ancak bu işi yapabileceğine inanmadığı için bu sözleri fazla önemsemediğini, telefonu O.’de kayıtlı olduğu için korkarak O.’e “telefon kullanma kendine dikkat et” dediğini, çay içtikten sonra parasını ödediğini, O.’ün kendisine “Bu günlerde herkes bana para ve hediye veriyor ” dediğini, kendisinin de “gel ben de sana hediye vereyim” diyerek O.S. ile eve gidip ona bir Türk Bayrağı verdiğini, O.’ün üzerinden çıkan bayrağın muhtemelen kendi hediye ettiği bayrak olduğunu,
    Erhan’ın Emniyet ile çalıştığına güvendiği için bu olaylarda hiç tedirgin olmadığını, Hrant Dink’in öldürüldüğünü aynı gün çalıştığı Nuri Restoran’da televizyondan öğrendiğini, daha sonra Erhan’ın iş yerine gelip gülümseyerek “O.S., Hrant Dink’i vurdu” dediğini, o sırada henüz O.’ün görüntülerinin yayınlanmadığını, sadece cinayet haberlerinin olduğunu,
    Akşam eve geldiklerinde Erhan’ın ” BBP’ den Yaşar amca ile konuşup O.’ ü teslim etmeyi düşünüyorum” dediğini, BBP’’den Yaşar amca olarak bildiği şahıs ile Erhan’ın zaman zaman telefonla görüştüklerini, konuşmalarına şahit olduğunu, kendisi ile hiç tanışmadığını, O.’ün yakalanması veya teslim olması sonrasındaki faaliyetler için Erhan’ın üzerinde para olması gerektiğini düşünerek Yaşar amcadan para almaya gideceğini de ifade ettiğini,
    20.01.2007 günü Yasin Hayal’in yakalandığını televizyondan öğrendiğini, Erhan’ın gece geç saatlere kadar eve gelmediğini, telefonunun kapalı olduğunu, gece geç saatlerde Erhan’a telefon ile ulaşmayı başardığını, ona nerede olduğunu sorduğunda “herhangi bir problem yok” dediğini,
    Ertesi gün saat: 12:00 sıralarında eve geldiğinde Erhan’ın uyuduğunu gördüğünü, uyandıktan sonra Erhan’ın kendisine “Dün gece Emniyet Müdürlüğünde yakalanan şahısların ifadelerini bana okuttular. Fikrimi aldılar ve bıraktılar” dediğini anlatmaktadır.
    Tuncay Uzundal şifahi beyanlarına ilişkin 12.3.2007 tarihli tespit tutanağında; Erhan Tuncel’in Emniyete çalıştığını bildiğini, ayrıca onun bir emniyet görevlisi olduğunu yani memur statüsünde olduğunu zannettiğini ifade etmektedir.
    Ahmet İskender ifadesinde; olaydan iki gün önce 17.01.2007 saat :11:00 sıralarında Yasin ile O.’ün işyerine geldiklerini ve gelir gelmez ikisinin de işyerinde arka taraftaki bölmeye geçtiklerini, o bölüme gittiğinde Yasin’in elinde bulunan silahın jarşörünü kapatıp O.’ün eline verdiğini gördüğünü, silahın işyerinde olduğunu bilmediğini, Yasin’in kendisine 100 YTL para verdiğini, Yasin’in para harcamamak için arada sırada kendisine para bırakarak biriktirmesini istediğini, daha önceden de bu şekilde 80 YTL parasını kendisinin biriktirdiğini,
    Toplam 180 YTL parayı masanın üstüne koyduğunu, Yasin’in O.’e “bu parayı al” dediğini, O.’ün de parayı alarak işyerinin karşısında bulunan berber dükkanına gittiğini, daha sonra tekrar Ersin Yolçu ile birlikte iş yerine geldiğini, bu sırada işyerinde kendisi ve Yasin’in bulunduklarını, bir ara Yasin lavaboya gittiğinde Ersin ile birlikte O.S.’a Yasin’i kastederek “Bu adamın söylediklerini kesinlikle yapma, eğer yapamayacağını söylemekten korkuyorsan o adamı bulamadım yoktu dersin” dediklerini, O.’ün de olumlu cevap verdiğini,
    Daha sonra Yasin, O. ve Ersin’in işyerinden Tuncay isimli şahsa ait Kartal marka bir araçla ayrıldıklarını, aynı gün saat:17.00 sıralarında Yasin’in tekrar işyerine geldiğini ve kullandığı 0535 396 82 21 nolu telefon numarasını İstanbul’da bir arkadaşına verdiğini, 212 kod nolu bir numaranın araması halinde kendisine vermesini söyleyerek iş yerinden ayrıldığını,
    Ertesi gün öğle saatlerinde Yasin’in tekrar işyerine geldiğini, daha sonra cep telefonu 0212 kod ile başlayan bir numaranın aradığını, telefonu Yasin’e verdiğini ve arayanın O. olduğunu anladığını, Yasin’in telefonu alarak dışarıda konuştuğunu, tekrar telefonu dükkana getirdiğini, yaklaşık iki saat sonra 0212 kod ile başlayan bir numaradan tekrar telefonun arandığını, O. olduğunu anlayınca tekrar telefonu Yasine verdiğini, Yasin’in telefonu alarak dışarı çıktığını ve konuşmayı bitirince içeri girdiğini,
    Daha sonra 19.01.2007 günü işyerine geldiğinde Yasin’in işyerinde olduğunu, aynı gün O.’ün iki kez İstanbul’dan aradığını ve Yasin ile görüştüğünü, bu görüşmelerde neler konuşulduğunu bilmediğini,
    Ertesi gün televizyonda Hrant Dink’in öldürülmesi olayını gördüğünü ve olayı gerçekleştiren şahsın görüntüsünü televizyondan izleyince O.S. olduğunu anladığını, Yasin’den korktuğu için ve kendi telefonuyla görüşüldüğü için korkarak ihbar edemediğini anlatmaktadır.
    Ersin Yolçu ifadesinde; öldürme olayından beş gün kadar önce Yasin Hayal’in yanına gittiğini, bu sırada kendisine kimseye bir şey söylememesini, ancak Ermeni başı olarak ifade ettiği Hrant Dink’i öldürteceğini söylediğini, bu şahsın ismini de ilk defa burada duyduğunu,
    Ertesi gün işyerinde bulunduğu sırada Yasin’in tekrar gelerek O.’ü bulmasını istediğini, O.’ün evine giderek kendisine Yasin’in görüşmek istediğini söylediğini ve birlikte Yasin’in yanına geldiklerini, bir süre yalnız konuştuklarını, daha sonra dışarı çıkarak yanlarına gittiğinde Yasin’in, O.’e “fotoğraflar ve adresler sende duruyor mu” şeklinde sorunca O.’ün kayıp ettiğini söylediğini ve Yasin’in cebinden Hrant Dink’in adresi yazılı kağıdı çıkararak O.’ e verdiğini,
    Ertesi günü ikindi saatlerinde Yasin’in talebi doğrultusunda O., Yasin ve kendisinin adını bilmediği bir internet kafeye giderek internetten Hrant Dink’e ait fotoğrafları bularak yazıcıdan çıkarttıklarını ve Ahmet İskender’in işyerine döndüklerini, burada Yasin’in, O.’ü yanına alarak “biz atış yapmaya gidiyoruz” dediğini, bu sırada kırtasiyede Yasin’in üzerinde bir tabanca olduğunu gördüğünü,
    15 dakika kadar sonra Yasin ve O.’ün kırtasiyeye geri döndüklerini ve Yasin’in, O.’ün bu işi bitireceğini söylediğini, daha sonra Yasin’in bulunmadığı bir ortamda kendisi ve Ahmet’in, O.’e bu işi yapmamasını İstanbul’ a gitse bile Hrant Dink’in yurt dışında olduğunu, bulamadığını söyleyerek geri dönmesini söylediklerini, ancak O.’ün kendilerini dinlemediğini,
    Ertesi günü işyerini açtıktan sonra Yasin Hayal ile birlikte O.’ü beklemeye başladıklarını, O. geldikten sonra Ahmet’in dükkanına geçtiklerini, burada Yasin’in, Ahmet’ten 80 YTL para alarak O.’e teslim ettiğini, ayrıca yine belinde bulunan silahı bir kutu mermi ile birlikte O.’e teslim ettiğini, O. ile birlikte karşıdaki berbere geçtiklerini ve O.’ün sakal ve bıyık traşı olduğunu, daha sonra Yasin’in isteği üzerine O.’ ü alarak Trabzon otogarına götürdüğünü,
    Ertesi günü tekrar Ahmet’in dükkanına gittiğinde Ahmet’e telefon geldiğini, arayanın O. olduğunu, Ahmet’in konuştuktan sonra telefonu kendisine verdiğini, O.’ün, İstanbul’a indiğini, gazetenin olduğu yere varınca kendilerini arayacağını söylediğini, bir süre sonra Yasin ile karşılaşınca O.’ün İstanbul’a vardığını haber verdiğini, daha sonra Yasin ile kafede buluştuklarında Yasin’in, O.’ün olay yerinde pusuda olduğunu söylediğini,
    Olay günü öğleden sonra Mihmandar Kafe’de Zeynel Abidin Yavuz ile birlikte oturdukları sırada televizyondan geçen alt yazı ile Hrant Dink’in vurulduğu haberinin verildiğini, bu sırada daha önceden tanıdığı soyadını sonradan öğrendiği Erhan Tuncel’in kafeye gelerek kendisini dışarı çıkardığını ve elemanın vurulduğunu söylediğini, bu sözü önce O.’ün vurulduğu şeklinde algıladığını, çünkü Erhan’ın bu konulardan haberli olduğuna dair bilgisi olmadığını,
    Ağzından O. mü vuruldu şeklinde laf çıkınca Erhan’ın açıkça “Hrant Dink vuruldu” şeklinde söyleyerek “O. nerede” diye sorduğunu, Erhan’ın bu konudan haberi olmadığını düşünerek “evdedir ya da sağda solda takılıyordur” şeklinde cevap verdiğini, Erhan’ın “Yasin Hayal’i görürsen beni bulsun” şeklinde söyleyerek yanından ayrıldığını, kendisinin de Zeynel Abidin ile birlikte kafe’den çıkarak Ahmet İskender’in dükkanına gittiklerini, dükkanda Ahmet ve Yasin’i beraber gördüğünü, Yasin’in “bu konuda ağzınızı sıkı tutun” şeklinde bağırdığını ve küfürlü konuştuğunu anlatmaktadır.
    Zeynel Abidin Yavuz ifadesinde; yaklaşık bir yıl önce Yasin’in kendisine “İstanbul’da akraban var mı” şeklinde sorduğunu, kendisinin de İstanbul’da dayısının olduğunu söylediğini, Yasin’in bunun üzerine, “Seni İstanbul’da bir Ermeni vatandaşını vurmaya göndersem gider misin” diye sorduğunu, Yasin’den korktuğu ve çekindiği için gidebileceğini söylediğini,
    Yasin’in kendisine KTÜ.de öğrenci olan Erhan isimli şahsın Yonca Marketin sahibi Osman’a öldürülecek şahsın resmini ve bilgilerini bırakacağını söylediğini, kendisinin de Yonca Markete giderek Osman’dan gazete içine rulo yapılmış evrakı alarak doğrudan Alperen Ocağında bekleyen Yasin’in yanına götürdüğünü, Yasin’in rulo halindeki kağıdı açarak Hrant Dink’in 4 ayrı fotoğrafinı kendisine gösterdiğini ve bu şahsın Hrant Dink olduğunu, bu şahsı vurmaya gideceğini söylediğini,
    Bu eylemi gerçekleştirdiği takdirde kahraman olacağını ve kendisini yurt dışına göndereceğini, bütün dünyada isminin söyleneceğini Yasin’in kendisine anlattığını, Yasin Hayal’in daha önce Mc Donalds’a bomba atması eyleminden dolayı çekindiği için bu eylemi yapabileceğini söylediğini,
    Bu olay sonrasında abisinin arayarak eve çağırdığını ve o akşam İzmit’e çalışmaya gittiğini, İzmit’te 4 ay çalıştıktan sonra izin için tekrar Pelitli bölgesine dönerek Yasin Hayal’i gördüğünde Yasin’in “Seninle işim bitti, seni artık göndermeyeceğim” dediğini, 4 ay daha İzmit’te çalıştığını ve son olarak askerlik nedeniyle yaklaşık iki ay önce Pelitli’ye döndüğünü,
    Ancak askerliği 5-6 ay sonraya sarktığı için Pelitli beldesindeki Mihmandar İnternet Kafeye takılmaya başladığını, bu sırada daha önceden tanıdığı Murat Atalar isimli arkadaşının “Yasin Hayal, O.S.’ı İstanbul’a bir Ermeniyi vurmaya gönderecekmiş” diye söylediğini,
    Olaydan yaklaşık 5-6 gün önce Yasin, Ersin ve Ahmet ile birlikte Ahmet’in kırtasiyesinde oturdukları sırada O.S.’ın, Hrant Dink’i öldürmek amacıyla İstanbul’ a gideceği konusunun konuşulduğunu,
    18.01.2007 tarihinde Yasin’in Mihmandar Kafeye gelerek “O.’ü yolladık” dediğini,
    19.01.2007 günü Ersin Yolcu ile birlikte Mihmandar Kafe’de otururken Erhan Tuncel’in kafe’ye girerek Ersin’i yanına çağırdığını ve ona olayın bittiğini söylediğini, Ersin’in de, Erhan gittikten sonra kendisini dışarı çağırarak olayın bittiğini, O.’ün işi tamamladığını söylediğini anlatmaktadır.
    Engin Yılmaz ifadesinde; 2006 Kasım ayında Ruşen isimli bir arkadaşının düğününe gittiğinde Yasin ve Erhan Tuncel’i birlikte gördüğünü, Yasin’in kendisini dışarı çıkartarak Hrant Dink, Orhan Pamuk, Hıncal Uluç ve İstanbul’da bir papazı öldüreceğinden, HSBC ve Rus Konsolosluklarını bombalayacağından, bombalama eylemini Erhan ile birlikte gerçekleştireceğinden bahsettiğini, bu eylemi gerçekleştirmek için araba temin edip edemeyeceğini kendisine sorduğunu, kendisinin bu teklifi reddettiğini ve bu nedenle de aralarının açıldığını,
    3-4 gün sonra mahallede karşılaştıklarında Yasin’in yanında O.S.’ın olduğunu ve O. ile burada tanıştıklarını, Yasin’in kendisine “Agos gazetesinde Hrant Dink diye birisi var, bu Türk düşmanı, bunu Zeynel Abidin öldürecek” dediğini, tekrar araba bulup bulamayacağını sorduğunu, bu teklifini tekrar reddettiğini, Allah için bu tür işler yapılmayacağını söylediğini,
    Bu olaydan yaklaşık 4-5 gün sonra Yasin Hayal’in, Zeynel isimli şahısla yanına geldiklerini ve Zeynel’in Hrant Dink’i öldürmeyeceğini, eylemden vazgeçtiğini, bu konuyu unutması gerektiğini söylediğini,
    Daha sonra etrafta söylentiler çıkmaya başladığını, bu söylentilere göre Zeynel Abidin’in korkup kaçtığını, Yasin’in eylemi O.S.’a yaptıracağını duyduğunu, Yasin’e telefon açarak bu söylentileri sorduğunda Yasin’in kendisine rahat olmasını, eylem yapmayacağını söylediğini, yaklaşık 1 ay sonra Hrant Dink’in öldürüldüğünü televizyondan duyduğunu anlatmaktadır.
    Mikdat Kot beyanlarında; 5-6 ay kadar önce Ahmet İskender’in kendisine Yasin’in, Türklere hakaret eden ve İstanbul’da bulunan bir gazeteciyi öldüreceğini söylediğini, Yasin ile sokakta karşılaştıkları bir zaman konuşarak “insan öldürmek sana düşmez bu doğru bir hareket değil” şeklinde uyardığını, ancak Yasin’in fikrinden vazgeçmeyecek gibi göründüğünü,
    Ahmet İskender ile bu konudaki konuşmalarında Yasin’i bu fikrinden vazgeçirmeleri gerektiğini düşünerek Pelitli Kültür ve Dayanışma Derneğinde çaycılık yapan, soyadını bilmediği Süleyman isimli şahsa konuyu açarak Yasin’i bu işten vazgeçirmesi için telkinde bulunmaya karar verdiklerini,
    Süleyman isimli şahsın güzel hitabet kuvveti olan, konuşması ile insanları ikna edebilen, güzel fikirli bir insan olması nedeniyle Yasin’i bu fikirden vazgeçirebileceğini düşündüklerini, konuyu Süleyman’a açıp kabul ettikten sonra Yasin’i alarak Süleyman’ın yanına götürdüklerini, Süleyman’ın Yasin ile konuşarak münasip dille düşüncesinin doğru olmadığını anlattığını, ancak Yasin’in ikna olmadığını, daha sonra Süleyman’ın, Yasin ile olan ilişkilerini kesmeleri gerektiğini söylediğini anlatmaktadır.
    Muharrem Sayit Kahveci beyanlarında; olay günü internet kafede MSN’e girdiğinde O.’ün de online olduğunu görünce sohbete başladığını, O.’ün kamera görüntüsünde üzerinde mavi renkli kot ceket ve kafasında bu aralar gençler arasında moda olan beyaz beresi olduğunu gördüğünü, sohbet sırasında İstanbul’da olduğunu ve burada birisini vuracağını söylediğini, ancak kendisinin bunu ciddiye almadığını, 10-15 dakika kadar görüştükten sonra O.’ün programdan ayrıldığını,
    Olayı bir gün sonra akşam saatlerinde televizyondan duyduğunu ve O.’ün televizyonda verilen kamera görüntülerini görünce, kot ceketi ve beyaz bereyi ve bir gün önce söylediklerini de hatırlayınca O. olabilir mi şeklinde şüpheye düştüğünü, bu amaçla O.’e elektronik posta gönderdiğini anlatmaktadır.
    Coşkun İğci ifadesinde; 2006 yılı Temmuz ayında Yasin Hayal’in birisini vuracağı konusunda söylentiler duyması sonrasında bu konuyu Yasin ile görüşerek Hrant Dink isimli bir Ermeni gazeteciyi vurmak istediğini öğrendiğini,
    Yasin Hayal’in daha sonraki görüşmelerinde kendisine Hrant Dink’e ait bilgisayar çıktısı fotoğraflar ve adresler göstererek “300 YTL param var, eylem için silah alacağım” dediğini, Yasin’e silah bulacağını söyleyerek 300 YTL parayı aldığını ve 2006 yılı Eylül ayı ortalarına kadar Yasin’i oyaladığını, Yasin’in kendisini sıkıştırmaya başlaması üzerine Yasin’e parayı iade ettiğini anlatmaktadır.
    Mustafa Öztürk ifadesinde; 26 Mart 2006 – 12 Ocak 2007 tarihleri arasında da Trabzon’da Alperen Ocakları başkanlığını yaptığını, bu dönemde Erhan Tuncel’in Alperen Ocaklarına gelip gittiğini, ancak Erhan’ ın tutarsız davranışları ve sürekli ocağa gelip giden şahısları olumsuz yönlendirmesi nedeniyle kendisini ocaktan uzaklaştırdığını,
    Tahminen Mayıs ayı sonlarına daha önce Alperen Ocaklarına gelip giden Yasin ile Erhan ve ilk defa gördüğü Zeynel Abidin isimli şahsın Ocak binasına geldiklerini, sohbet sırasında Yasin’in, Hrant Dink isimli bir yazarı Zeynel Abidin’in öldüreceğini söylediğini,
    Bunun üzerine kendisinin Yasin’e neden bu şahsı öldüreceksiniz dediğinde Yasin’in, Hrant Dink’in Türk milletine hakaret ettiğini söylediğini, hatta bu konuşma sırasında Zeynel’ in top sakalına bakarak gülünce Zeynel’in de “abi imaj değiştiriyorum” dediğini, bu sırada Erhan Tuncel’in, Zeynel Abidin’e hitaben, “olaydan sonra seni Gürcistan’a kaçıracağım” dediğini,
    Bu konuşmadan sonra bu şahısların yanından ayrıldıklarını, daha sonra Yasin ve Erhan ile görüşmelerinin olduğunu ancak bu konudan bir daha bahsedilmediğini,
    Yasin’in bu görüşme dışında Hrant Dink cinayeti konusunda kendisine danışarak bu konuyu açması ve ona cinayet konusunda maddi ve manevi destek sözü vermesi iddiasının doğru olmadığını,
    Mc Donalds olayından sonra veya olay sırasında Yasin ya da Erhan ile herhangi bir ilişki ya da konuşmasının olmadığını, Yasin’in yakalanarak cezaevine girmesi sonrasında masraflar için Halis Egemen’in olayda yaralananları tedavi ettirdiğini ve Yasin’ e avukat tuttuğunu duyduğunu, iletişim tespit tutanaklarında yer alan görüşmelerin buna ilişkin olduğunu,
    İletişim tespit tutanaklarında geçen Yasin ile ilgili konuların, kendisinin öncelikle bir Ocak yetkilisine Yasin, Erhan ve Zeynel’ in daha önce gelerek Hrant Dink konusunu açtıklarını söylemesi sonrasında bazı kişilerin bu konuyu Partiye ve Ocak yetkililerine duyurmaları ve hakkında yanlış yorumlar yapmaları sonucu kimlerin laf taşıdığı konusunda gerçeklerin bir gün ortaya çıkacağı, kimin yalan söylediğinin belli olacağı konularında olduğunu anlatmaktadır.
    Mustafa Öztürk’ün teknik takibine ilişkin iletişim tespit tutanaklarında konu ile ilgili olarak suikast olayı sonrasında sarf etmiş olduğu, “Hrant işini biz yapacaktık, başkalarına verdik, onlar da yüzlerine gözlerine bulaştırdılar” sözleri ile ilgili olarak, bu sözün Büyük Birlik Partisi çevrelerinde duyulması üzerine sözlerini reddetmesi ve bir kısım parti yetkilileri tarafından Genel Merkeze yanlış aksettirildiği konusunda başka bir kısım parti yetkilileri ile yaptığı konuşmalar sırasında yaptığı savunmalar yer almaktadır.
    Hakkı Bahadır Cihan beyanlarında, suikast sonrasında BBP Karadeniz Bölge Teşkilatından sorumlu olan Metin Gündoğdu’nun kendisine olay sonrasında Mustafa Öztürk’ün Ankara’da muhtemelen Parti teşkilatından birilerine “bu Hrant Dink işini biz yapacaktık Ancak başkasına verdik Onlar da eline yüzüne bulaştırdı” şeklinde söz sarf ettiğini söylediğini, bunun üzerine kendisinin de takip eden günlerde okul kantininde Mustafa Öztürk’ ü görünce dışarı çağırarak bu cinayet ile bir alakasının olup olmadığını sorduğunu, Mustafa’nın hayır yok şeklinde cevap verdiğini, bunun üzerine Ankara’ya sarf ettiği söylenen sözleri sorduğunu, Mustafa’nın da utanarak başını önüne eğdiğini ve “öyle birşeyler dedik Ama öylesine söyledim. Aslında yok öyle bir şey” şeklinde cevap verdiğini anlatmaktadır.
    Erhan Tuncel şifahi beyanlarına ilişkin 10.2.2007 tarihli tespit tutanağında, Yasin Hayal’in cezaevinden çıktıktan sonra Ramazan ayında Hrant Dink’i öldürme konusunu Mustafa Öztürk’e açtığını ve Yasin Hayal’in zaman içerisinde Hrant Dink suikastı konusunda Mustafa Öztürk’ten yardım göreceğini kendisine söylediğini beyan etmektedir.
    Tanık Metin Gündoğdu beyanlarında, Mustafa Öztürk’e izafe edilen sözler hakkında bir bilgisi olmadığını, kendisine böyle bir olaydan bahsedilmediğini ifade etmektedir.
    Yaşar Cihan beyanlarında, Trabzon Büyük Birlik Partisi İl Başkanı olduğunu, Yasin Hayal’in Mc Donalds eyleminden sonra cezaevinde bulunduğu süre içinde bazı partililerin kendisine Yasin Hayal’ in ailesinin durumunun iyi olmadığını, fakir olduklarını, yardım istemeye geleceğini söylediklerini, ekonomik durumu iyi olduğu için Yasin’in ailesine 1 milyar civarında bir yardım yaptığını, Yasin’in babasını da yardım almaya geldiği zaman tanıdığını, yanında Halis Egemen’in de olduğunu, Yasin’in babasını da getirenin o olduğunu,
    Yasin Hayal’in cezaevinden çıktıktan sonra tarihini hatırlayamadığı dönemde yanına geldiğini, kendisine bu tip şeyler yapmaması için nasihatte bulunduğu, Yasin Hayal’in avukat masraflarını karşılamadığını, 1 milyar lirayı babasının ihtiyacı olduğu için verdiğini,
    Tuncay Uzundal isimli şahsı tanımadığını, onun ifadesinde belirttiği şekilde Erhan’ın telefon açıp O.S.’ı teslim etmeyi düşündüğünü söylemediğini, bu sözlerin tamamen uydurma olduğunu,
    Ersin Öztürk’ü 2005 yılından beri partiden tanıdığını, 2006 Mart ayında BBP Trabzon il başkanı olduktan sonra partiyi bir araya getirmek, gençlik içerisinde bulunan hizbi önlemek amacıyla sürekli eski ve yeni partililerle görüşmeler yaptığını, bu kapsamda Erhan’a telefon açarak onunla ve Ersin Öztürk ile görüşmek istediğini söylediğini, Erhan’ın o dönem imtihanları olduğu için gelemeyebileceğini söylediğini, kendisinin “bir ara gelirsin” dediğini, bu olayın tesadüfen eylemden önceye denk gelmiş olabileceğini, bu konuşmanın bu olaylarla hiçbir ilgisinin olmadığını anlatmaktadır.
    Tuncay Uzundal 1.2.2007 tarihli ifadesinde, suikast akşamı eve geldiklerinde Erhan’ın kendisine “BBP’den Yaşar amca ile konuşup O.’ü teslim etmeyi düşünüyorum” dediğini, BBP’den Yaşar amca olarak bildiği şahıs ile Erhan’ın zaman zaman telefonla görüştüklerini, konuşmalarına şahit olduğunu, ismini oradan öğrendiğini ancak kendisi ile hiç tanışmadığını, O.’ün yakalanması veya teslim olması sonrasındaki faaliyetler için Erhan’ın üzerinde para olması gerektiğini düşünerek Yaşar amcadan para almaya gideceğini de kendisine söylediğini beyan etmektedir.
    Salih Hacısalihoğlu şifahi beyanlarına ilişkin 31.1.2007 tarihli tespit tutanağında, Mc Donalds eylemi sonrasında Yasin Hayal’e Yaşar Cihan’ın 1000 YTL yardım yaptığını, Yasin

  11. Aydinlik grubunu sol ve devrimci gruplar arasinda saymak bile aymazliktir. Aydinlik Nato ordusu Fasist TSK’nin bir aracidir. Aydinlik ve mensuplari halk düsmani ve sinif düsmanidir. Hepsi Mussolini gibi fasistlerin akibetine ugrayacaktir. Türkiye halki Aydinlikçi hainlerin asagilik tutumunu asla affetmiyecektir.

  12. Oligarsinin çocuklari Adalet Hanim ve Hukukçu Osman Can’a yumurta atmis. Kasiniyorlar galiba. Silivri’de güzel hamam var,iki kese atalim.

  13. 12 Eylül’den önce fraksiyon çatismalarinda çok sayida dürüst solcuyu ve milliyetçi sagciyi öldüren oligarsinin kiralik katilleri ÖDP adi altinda yeniden piyasaya çikip saga sola saldirmaya basladilar, onlari angaje edenleri biliyoruz, hepsine bazi sürprizlerimiz olacak. Görev aldiklari provokasyonlarla 12 Eylül’ü getirttiler, simdi de 12 Eylül Anayasasi’ni canla basla savunmaktalar, Türkiye’yi ne onlara ne de onlarin agabasi olan fasist generallere yedirtmeyiz. Demokratik kurallar içinde yargilanip cezalarini çekecekler.

  14. Oligarşinin akpli piçi, devrimcilerden köpek gibi korkmaya devam edeceksiniz.

  15. Sizin feristahiniz olan Sovyet emperyalizmi Afganistan halki önünde diz çöktü, Müslümanlar simdi sizin patronlariniz olan Natocu TSK’nin generallerinin de hazir ve nazir oldugu Nato ve ABD ordularina diz çöktürmekte, kendine devrimci diyen sizler zavalli ve komiksiniz, siz ancak ergenekonun maskaraligini yaparsiniz , sizden kim korksun? 12 Eylül’de copu o kadar sevdiniz ki, iskencecilerinizin avukatligini yapmaktasiniz, sadist general ve mazohist kemalist devrimci aski size “hayir”li olsun, size bol bol cop soksunlar, mutlu olun.

  16. “Aydınlık devrimin hedefidir.” adıyla yazan kişi, “Küfür Yazıları” yazmış.Sizlerin zaten küfürden başka söyleyecek sözünüz olmadığı biliniyor.Bunu Sn Gün Zileli daha iyi bilir.
    AKP Faşizminin kanatları altında küfür yazıları yazmaktan başka marifetiniz olamaz.
    Sonuç olarak “Siz edersiniz küfür,kervan da yürür.”
    Size düşen de bu kavga da küfür etmek olmalı.

    *******************************************************

    Sn Zileli,
    İstanbul’da üç ev toplantısına ve bir kır toplantısına katıldığımı hatırlıyorum.
    Bu toplantılardan en az ikisinde sizin de bulunduğunuzu anımsıyorum.
    Birinde Necmi de vardı.

    Sonuç olarak H.Berktay ve Oral Çalışlar Aydınlık Hareketine sağdan eleştiriyor görünürken,Gün Zileli de “soldan” eleştiriyor görünüyordu.
    Ama özünde her iki kanat da Aydınlık hareketini tasfiye etme noktasında bağlaşma halindeydi.
    Sonuçta bu devrimciliğin tasfiye edilmesiydi.
    O dönemde Gün Zileli,Halil Berktay ve Oral Çalışlar’ın Muhalif Cephede görünmesi için özellikle çaba gösterildi ve bu durum kullanıldı.

    Gün Zileli’nin Berktay ve Çalışlar’a itirazları hangi temel konulardaydı ki “sol ” olsun ?

    Zaten bugün gelinen yerde Berktay da,Çalışlar da,Zileli de AKP Cephesinde bulunmuyor mu?
    Bakın,bugün solun ana bileşenleri ve kesimleri AKP Faşizmine karşı konumlanırken,Gün Zileli ,Berktay ve Çalışlar’dan farklı bir yerde mi?

    Üç anı kitabınızı da ilgiyle okudum.
    Aydınlıkcılığa nesnel olarak içerden bir bakış yapılabilirdi ama sonradan size oluşan önyargılarınız buna engel olmuş.
    Ayrıca Aydınlık Hareketinin gayri-resmi tarihini bile yazmadığınızı belirtmek isterim.
    Aydınlıkcıların devrimci geleneğini küçümseyerek,olumluluklarını görmezden gelerek ve bu tarihe bugünkü ideolojik konumunuzdan bakarak,Gün Zileli’nin de artık Gün Zileli olmadığını,yeni Gün Zileli’nin de bir “metafor/dönüşüm” olduğunu belirtmek isterim.

  17. Baranas arkadaşım, o üç kitabı yeni baştan ve önyargısız okumanı tavsiye edeceğim sana. Bunu başarabilirsen yukardaki yargılarının yanlış olduğunu göreceksin. Ben o kitaplarda olabildiğinde adil olmaya çalıştım. Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek için olağanüstü çaba gösterdim. Devrimcilik partizanlık değil, gerçeğe bağlı kalmaktır.

  18. Kizil Elma kervani mi? Veli Küçük’ün kervancibasi oldugu kervan mi? 1997 yilinda Aydinlik gazetesinin asparagas ihbar yayinlari sirasinda Ciller’in ABD vatandasi oldugu, han, hamam, bina sahibi oldugu yazilmis, Cevik Bir de buna dayanarak bir konusma yapmisti. Sonuçta yazilanlarin yüzde 1’inin dogru, yüzde 99’unun da palavra oldugu anlasilmis, Cevik Bir de o zaman tarihe geçecek su sözü söylemisti: “Hata ettik, bir topal esegin pesine takildik”. Iste sizin kervan bu. Gerçi artik yürümüyor, konulan yerde otluyor. Zileli, Berktay, Calislar Aydinlik hareketini yikamadilarsa bu onlarin eksikligidir, kendine saygisi, insan sevgisi, ¨halk sevdasi olan herkesin birinci görevi bu gibi totaliter, fasist çetelerle mücadele etmektir.

  19. Piç… cop sokmak…

    Bu ataerkil işkenceci küfür ve özlemlerini, birbirine aslında ikiz kardeş kadar benzeyen bu her iki taraf da bıraksa iyi eder. Düz küfür olmadıklarını kabul ederek şimdilik kaldırmıyoruz bunları ama kullananlar çok ayıp ediyorlar. Bu siyasi mücadele değildir. Bu, bir zihniyet düşüklüğünün, gizlenemeyen işkenceci özlemlerin (cop sokmak), gizlenemeyen ataerkil muhafazakarlığın (piç) dışa vurumudur. Son kez uyarıyorum. Fikir tartışmasının sınırlarını aşan küfür ve aşağılama tarzlarınız devam ederse yorumlarınız kaldırılacaktır.

  20. Iskenceci 12 Eylül’den hesap sormak isteyenlerle, istemeyenler arasinda mücadele var. Küfür edilmezse karsilik verilmez.

  21. Bu sitede, taraflar kim olursa olsun herkes fikrini özgürce ifade edebilir. Hiçbir kısıtlama yoktur. Bu özlediğimiz özgürlükcü toplumun gereğidir ama küfre izin vermeyeceğiz. “Ama önce o küfür etti” türü savunmalara da bakmadan kim küfürlü yorum yazarsa bundan sonra çıkarılacaktır.

  22. (site-teknik) – burada yer alan mesaj (yukarıda daha önce de yazılmış) düz küfürün
    -kopyala/yapıştır yöntemiyle- defalarca çoğaltılmış hali olduğu için kaldırıldı.

  23. ergenekoncularin avukatligini yapma.

  24. (site-teknik) – burada yer alan mesaj ,düz küfür olduğu için kaldırıldı.

  25. En büyük becerileri küfür etmekmis. Küfürlerinde de hiçbir orijinallik yokmus. Ne tarihi yazmislar? Provokasyon tarihi. Basta dindar insanlar olmak üzere milyonlarca insanin katledilfigi SB tarihi, ondan dafa fazla insanin katledildigi Cin tarihi, Kemalizme payandalik yapildigi Türkiye tarihi, 12 Eylül’ü hazirlamada generaller ve ülkücülerle isbirligi, bu devrimciler o kadar tuhaf insanlar ki bir yandan “o sarisn bir kurda benziyordu” diyerek Kemal’e kaside yazarlar ama 18 yil hapis yemekten de kurtulamazlar. “Ordu göreve” diye slogan atar, (mihri, Deniz, Mahir) ,”ordu kilicini atti ” (Kivilcimli) diye
    yazi yazar, “ordu Sovyet sosyal emperyalizmine karsi tavir aldi” (Perinçek) 12 Eylül’ü överler sonra da ordu onlari hapislere atar, öldürür, iskence eder yine de akillanmazlar. Simdi referandumdan “hayir” çiksa, o rüzgarla ergenekoncular serbest kalsa ve yeniden bir darbe olsa kim ençok zarar görecek? Yine kendine devrimci diyen bu sivri zekalilar, biz çogunluk oldugumuz için bizi yok etmeleri mümkün degil, ama “mehel olsun” diyerek yine sizi silkeleyecekler, bunu anlamayacak kadar mazosistseniz, gidin belanizi bulun. Yazik, size acimaktayim.

  26. “düz küfür” diye bir şey yok…o sizin sansürünüz, islamcı faşistlere anladığı dilden anlattık, yalanlarına ve küfürlerine karşılık verdik. “düz küfür” bu ise, size helal olsun.

  27. Sansür mansür bu site için geçerli değil arkadaşım. Sokak ağzıyla yazacağınız yer burası değil. Özgür ifadeden anladığınız böylesi küfürlerse asıl size yazıklar olsun.

    Sizin gibi algısı ortalamalar yüzünden buradaki bir çok faydalı yorumcunun yorumlarını da okumuyorum, çok az takip edebiliyorum siteyi, ne yazık. Çektirin gidin demiyorum tabi ki, ama lütfen biraz oto kontrollü ve küfürsüz yazın. Bunu kendim için, siteyi takip edebilmek için istiyorum.

  28. Devrimci mücadelenin katledilmiş değerlerine küfür edenler, cevaplara kulak tıkayıp kendi ezberini bozuk plak gibi tekrar edip küfre devam edenlere edilen küfür “düz küfür” değildir. O sizin sansürünüzün kılıfıdır ki bu site daha önce başka kılıflarla başka sansürler de gördü, bu ilk değil. Her fırsatta devrimcilere küfür edenleri savunmak utanç duyulacak bir davranış biçimi. Gereksiz ahlakçılığınız da bunun kılıfı.

  29. Devrimci tarihe ve şehitlere saygı duyan tüm arkadaşlara bu sitede artık yorum yazmamayı tavsiye ediyorum.

  30. hangi devrimci tarih türkiyede ne gibi bir devrimci tarih vardır?
    ulusalcı sosyalistlerin ulusalcı sosyalizme dair bir ücadele tarihinden sözedilebilir, ancak sosyalist bir görüşe sahip olmak devrimci olduğunu göstermez.
    türkiyede ne gibi bir devrim olmuş ki böyle bir tarihten sözedelim.
    bunu söylerken iktidar ele geçirmeden bahsetmiyorum onu zaten devrim saymam.
    yani ulusalcı sosyalistlerin mücadelesi neyi değiştirmiştir.
    şehitlik edebiyatına gelince o dini bir kavram değil midir?
    geçmişteki kişilere yaptığından ettiğinden dolayı değer verilir ya da verilmez bu kadar.
    tekrar başa dönersek türkiyedeki mücadele tarihi özgrüleşmemize ne katmıştır, gündelik hayatımıza etkisi nedir lütfen açıklar mısınız?

  31. Kendine devrimci diyenlerin 1925 yilindan beri degismeyen tek islevleri Kemal’in yarattigi sosyal hiyerarsi piramidini korumak ve kollamak olmustur. Statükonun bekçiligini yapmislardir. 1950’lere kadar Kemalist diktaya direnen orta kesimleri, dindarlari ve kürtleri en siddetli sekilde bastirma egilimini Marksistler savundu. 1950’lerde DP’ye ve onun içinde yer alan yükselen ticaret burjuvasina karsi olanlar içinde en asirilari marksistler oldu. 1960’lardan sonra Anadolu burjuvasinin içinde yer aldigi AP hareketine düsmanlik radikal marksist hareketleri dogurdu. Günümüzde de sözde sol hareketle AK Parti karsitligi at basi gidiyor. Daha degisik bir ifadeyle söyleyecek olursak güçlerini kaybeden asker-sivil bürokratlar kendi öz çocuklarini degisime karsi kiskirtiyor, bir yerde evlatlarini yemekteler.1960’larda da durum böyle oldu. 68 falan hikaye. Hepsinin hareket noktasi Demirel düsmanligi idi. Onlarin sinif düsmani takkeli, tesbihli haciaga tipler, bakkal-kasap-manav üçlüsünde simgelesen yükselen ticaret burjuvasiydi. Bürokrat çocuklari da yeni gelisen ticaret burjuvasinin cebi para dolu çocuklarini kiskaniyordu. Onlarin bu basit hisleri kullanildi. Bürokrasinin çirkin emelleri için kurban edilen gençleri kiskirtma faaliyetlerini de tekelci rantiyeler, daha sonraTüsiad adini alan çevre finanse ediyordu. Eninde sonunda bürokrasi yeni yerini kabul edecek, rejim yeni temeller üzerine oturacak, arada kendine devrimci diyen sivri akillilar harcanacakti (içlerinden en karaktersizleri gazetelerde köse kapacaklardi tabii). Bu oyunu anlamayan kaldi mi? Demek ki varmis. Sehit edebiyati yapanlar falan, Aziz Nesin’in “Büyük Grev” kitabini okuyun.

  32. Konserinde Egemen Bagis’a tesekkür etti diye Bono’yu yuhalayan AKP karsiti gençler , sahneye Zülfü çikica alkislayip hep birlikte devrimci sarkilar söylemisler. Sevsinler bu devrimcileri. Biz Müslüm Baba’nin, Orhan Agabey’in konserine giden gençleri tercih ederiz. Iste olayin özü.

  33. gun zılelı ye fıkırlerını tanımamıwa vesıle olan bu sıteyı actıgı ıcın tesekkur ederım

  34. Gün Zileli güzel yazın için teşekkürler.

    En büyük hayali okyanus ötesinin maddi, manevi imkanlarından sebeplenmek, tv’lerde program yapmak, gazete köşelerinde politikacılarına, şeyhlerine, şıhlarına sürttürmek olan tv, tv’ci gazete, gazeteci gibi yavşak ve yalakaları rahatsız ettiğin kesin.

    Bunun haricinde burada yazı yazan, büyük ihtimal iktidar partisinin nimetlerinden yararlanan ayak takımı da senden rahatsız. Torpille bir tek vasıfları olmadan istedikleri pozisyonlara gelen aciz tipler bunlar.

    Bunlar öyle cahil ki, yazdığın tarihsel kesitlerden, Oral Çalışlar’ın eski bir devrimci olduğundan bile haberleri yok.

    Asgari ücretin 550 TL olduğu, öğretmenlerin atanamadığı, işsizliğin, sigortasız güvencesiz yaşamın kanıksandığı bir ülkede genel seçimlere gidiliyor. Refarandum bunların son zaferidir.

    Her türlü yolsuzluk, hırsızlık, yoksunluğa sahip olduğu açık olan bu tiplerin, gerici tandanslara sahip olan kitleleri, özgürlükçü ve demokrat olarak toplumun diğer kesimlerine pazarlamak için gerekli zemini, bahsettiğiniz gazeteciler eliyle sağlamadığı çalıştığı kesindir.

    O gazeteciler bugün var yarın yok, ama siz bu tarafsızlığınız ve dürüstlüğünüzle her zaman var olacaksınız.

  35. “iktidar partisinin nimetlerinden yararlanan ayak takımı da senden rahatsız” diye yazan seçkin beyefendi. “Ayak takimi” terimini de kullandiginiz ya, sizin ne biçim devrimci, solcu, ilerici ve de halkçi oldugunuz anlasildi. Kemalistler böyledir iste. Halki ayak takimi olarak görürler. Türkiye’de tek sol ve halkçi hareket tanirim, o da AK Parti.

  36. okyanus ötesinden yönetilen bir yapının, soldan, halktan bahsetmesi ne kadar komik değil mi. sizin dinle sömürdüğünüz halktan başka bir gerçeğiniz yok… bayram namazından sonra miting yapabilen bir anlayışın, neye dayanarak iktidara oynadığı senin gibi bir salakla, asalakla tartışmamak lazım…

Comments are closed.