Ohannes Kılıçdağı/‘Mülayim polis’
Agos’tan alınmıştır.
Gezi hakkındaki yorumlar sürüyor, ve bu anlaşılabilir bir durum. Zaten Başbakan da Gezi olaylarının unutulmasını istemiyor olacak ki, her konuşmasında, Gezi hakkındaki kendi manipülatif yorumunu tekrarlıyor. Buradan siyasi rant sağlamayı kafasına koymuş, başaracağından hiç kuşkum yok.
Bir insan, Gezi’nin doğru bir hareket olduğuna inanmayabilir, olaylar sırasında sokağa dökülen kalabalıkların motivasyonlarını ve hareket tarzını eleştirebilir, Gezi’nin işaret ettiği olası siyasi perspektifleri doğru bulmayabilir. Bunların hepsi, benim gözümde, hemfikir olmasam da tartışılabilir, meşru iddialardır. Zaten Gezi vesilesiyle kendini gösteren her aktörün siyaseten kusursuz bir yerde durduğu fikrinde değilim. Fakat, sokaklardaki polis vahşetini görmeyen, olayların çıkışındaki ve büyümesindeki rolünü önemsizleştiren, gözlerden kaçırmaya çalışan sözleri kabul etmem, bunlara tahammül göstermem mümkün değil; çünkü bunlar seni, beni, hepimizi aptal yerine koyan, gördüklerimizi aslında görmediğimize bizi inandırmaya çalışan, kötü niyetli değilse ahmakça laflardır . Bunu yapanlar ya manipülatordür ya da polisin davranış biçimine dair fikirlerini, TRT haberlerini izleyerek veya İçişleri Bakanlığı raporlarından edinmişlerdir. Beni bu konuya bir daha dönmeye zorlayan da, yine böyle ‘ayıplı’ bir yazı oldu. Onlar “Böyledir” dedikçe, “Değildir” demek de bizim boynumuzun borcu. Tekrarsa tekrar, tarihe notsa not.
Gülay Göktürk’ün, 21 Eylül’de Bugün’de yayımlanan yazısından, polis saldırısını yeterince “azgın” bulmadığını öğreniyoruz. İçişleri Bakanlığı raporuna dayanarak buna bazı kanıtlar gösteriyor. Mesela, ülke çapında toplam eylem sayısı 4750 imiş ama gözaltı sayısı ‘topu topu’ 5311’de kalmış. Aynı şekilde, toplam 4725 eylemde ‘sadece’ 4312 kişi yaralanmış (yaralı sayıları verilirken toplam eylem sayısı neden 25 eksildi, eylem tanımında bir sorun olmasın sakın?). İki örnekte de eylem başına ortalama yaklaşık bir yaralı bir gözaltı, daha ne istiyoruz? Göktürk altı ölüyü de az buluyor. Bence haklı; polis mazallah “azgın” olabilir ve daha fazla adam öldürebilirdi, şükredelim. Göktürk’e de bize bu perspektifi açtığı için teşekkür edelim; şimdiye kadar boşuna üzülmüş, öfkelenmişiz. Onlarca polisin tek bir kişiyi dakikalarca tekme tokat dövdüğü, meyhane masasında oturan, yaşını almış adamların yerlerde sürüklendiği, mahallelinin “Atmayın, astım hastalarımız var” çığlıklarına inat, polisin apartmanların beşinci, altıncı katlarına gaz fişeği attığı, sokaktan geçen polislerin evlere “Hepiniz Ermeni’siniz” deyip sinkaflı laflar savurduğu, bir polisin arkadaşlarının arasından çıkıp bir göstericinin ağzına (bak, “ağzına” diyorum) gaz fişeği sıktığı, polis amirinin “Gördüğünüze yapıştırın” diye talimat verdiği, bir grup polisin bir apartmanın giriş katının camını kırarak, oturma odasına biber gazı sıktığı, polisin kask numaralarını kapatarak veya zaten numarasız kask giyerek “Allah Allah” nidalarıyla ‘hücum’a’geçtiği (yeter mi, bunlar sadece benim bizzat seyrettiklerimin bir kısmı, yetmezse http://delilimvar.tumblr.com/ sitesine başka örnekler için bakılabilir) videoları seyredip, öfkeden masayı kemireceğimize, Göktürk gibi, kalemi kâğıdı alıp hesap yapsaymışız rahat uyku uyurmuşuz. Kendi ifadesine göre, bunlardan bazılarını Göktürk de “televizyonlardan” izlemiş ama yeterli bulmamış.
Ama ben tekniği kaptım ve uygulamaya da başladım, nereden dönersem kâr. Misal, gene Göktürk’ün İçişleri Bakanlığı raporundan aktararak verdiğine göre, İstanbul’da 733 eyleme toplam 1 milyon 153 bin kişi katılmış. Polis bunların %10’unu gözaltına alsa 115 bin 300, %1’ini alsa 11 bin 350 kişi yapar; oysa ülke çapında gözaltı sayısı zaten 5311. Yani, polis bütün ülke çapında, sadece İstanbul’da eylemlere katılanların hemen hemen sadece yüzde yarımına denk gelecek sayıda adam gözaltına almış. Yüzde yarım nedir ki, o kadarını da cefakâr polise çok görmeyin! Nasıl hesap ama! Yap rahatla!
Tabii, imanı eksik bazı münafıklar, Göktürk’ün mantığını kullanarak, “Göstericilerin tümü, söylendiği kadar ‘vandal ve vahşi’ olsa, 3 milyon 545 bin vandal sadece 694 polis mi yaralar?” diye sorabilir. Ya da bir bölme işlemiyle, 5108 eylemcinin bir araya gelerek, ‘hepi topu’ bir polis yaraladığı sonucuna ulaşabilir. Yanlış anlaşılmasın, bu benim değil Göktürk’ün mantığı. Eh, ona da fazla kızmayalım; o kadar ‘mantık hatası’ kadı kızında da bulunur. Yalnız, sayılarla, ortalamalarla iş görmeye kalkan dikkatli olsun, hemen her zaman sayıların bir ‘öteki yüzü’ vardır.
Sayılardan öte, Göktürk’tün yazısında, benim kafamı karıştıran ‘kalitatif’ bir durum da var. Bildiğim kadarıyla bu yazarın sıfatı ‘liberal’. Benim sınırlı bilgimle, bir liberal, devlet denen aygıta şüpheyle yaklaşır, onu mümkün olan en dar sınırlar içinde tutmaya çalışır. Devletin “içine düştüğü aczdan” endişe eden, polisin şiddetini ‘az’ bulan liberallik, bir oksimoron örneği olabilir mi?