O Gürsel / SAVAŞI MI, BARIŞI MI; ÖLÜMÜ MÜ, HAYATI MI SEÇECEĞİZ?

Dört gün sonra, bir seçim yapacağız. Kendimizi kandırmayalım; 1 Kasım’da yapılacak bu tercih yalnızca A, B, C veya D partilerinden herhangi birine oy vermek olmayacak.
Bu seçimde ya SAVAŞ’ı ya da BARIŞ’ı seçeceğiz.
Hangi tarafta olacağız; ülkemizin sorunlarını dayatmayla, muhalefeti susturarak, inkâr ederek, hatta öldürerek “çözmeyi” vadedenlerden mi, yoksa dindarın, laikin, Türk ya da Kürt’ün insanlık onurunun incinmeyeceği bir uzlaşma arayışını önerenlerden yana mı olacağız.
Bu seçim o seçimdir.
*
“Öldürürüm lan sizi!”
Biliyoruz, yaparlar!
Ankara’da, evladının paramparça cesedine o kanlı yüzüyle, insanın-insana yapabileceği kötülük konusunda anlayamadığı bir gezegende kendini buluvermiş, zaman-mekân duygusunu yitirmiş, bakışlarıyla kalakalmış İzzettin Çevik’in fotoğrafı bunu kanıtlar; yaparlar! Yapılmıştır!
Eski çağların zorba Sultan, Kralları, ibret olsun diye isyancıları kent meydanlarında korkunç işkencelerle öldürtür, kurbanın attığı korkunç çığlıkların “tebaasının” yüreğine salacağı korku ile saltanatını güçlendirirdi. Yöntem aynıdır!
Bu seçim, halkın iç savaşla, kitle kıyımlarıyla korkutulup, yıldırılması üzerine kurgulanmış, insanların böylece totalitarizme boyun eğdirilmesi amaçlanmış bir tekrar seçimdir.
*
Oysa gerçek bir “Huzur” istiyorsak şiddeti toptan reddetmemiz gerekiyor. Ne etnik, ne dinsel azınlıklara, ne farklı yaşam tarzı olan insanlara, ne komşu ülke halklarına karşı şiddetin dili savunulmalıdır.
Tamam; PKK yöntemi ile bir terör örgütüdür. Ama Devlet de aynı şekilde bir terör örgütü gibi korkunç işler yapabilmektedir; görmek zorundayız; her ikisinin de şiddeti, tahakküm yöntemleri reddedilmeden bu ülkede kimseye huzur gelmeyecektir.
***
Türklerin de, Kürtlerin de barış isteyen partileri, insanları var.
Türklerin de, Kürtlerin de savaş isteyen partileri, insanları var.
Aralarında bir seçim yapacağız.
*
“Benim tek oyum var!”
İnsan umutsuzluk içinde kendine sorabilir. “Nice şeytanî hilelerle on binlerce oy kayması yapılabilecek bu seçimde, benim tek bir oyumun ne önemi olabilir?” Ve iktidarın yerine gelecek olanlar, ne kadar adil, dürüst olacak? Doğrudur!
Ama… ama… bu seçim yalnızca siyasî partiler arasında yapılacak bir seçim değildir!
Bu seçim, ölümseverler ve hayatseverler arasındadır!
Yağma düzeni sürsün mü, yağma ve cinayetlerin hesabı sorulmasın mı? Bu sebeple bu seçim aslında partiler arasında değildir; bu seçim öncelikle bir ahlakî seçimdir. Hırsızlık ve cinayetlere boğulmuş bir iktidar, hayat ile barış, uzlaşma, adalet arayışı arasında…
*
Bugüne dek ülkemizde Türk-Kürt; Sünni-Laik mücadelesinde, hiç bir zaman samimi, empati taşıyan, evrensel insanî değerleri gözeten bir sahici uzlaşma aranmadı. Her zaman yoksul gençler birbirine kırdırıldı. Irak, Suriye gibi olmak istemiyorsak; adil, dürüst, diğerkâm uzlaşmaları keşfetmek zorundayız.
Bu seçim, iç savaşı isteyenler ile istemeyenler arasındaki bir yarıştır. Bakalım, biz hangi “kaderi” seçeceğiz?
——————————————————————————-
Not; ülkemizi çoğulcu, uzlaşmacı yöntemlerle aramızda çözebilecek görünmüyoruz; o zaman “birileri” gelecek ve “bizim yerimize” çözecek. Gıkımız bile çıkmayacak; “hak etmiştik” bunu diyeceğiz; gidişat böyle görünüyor!

10 comments

  1. Not yanlış yazılmış..” Ülkemizin meselelerini çoğulcu, uzlaşmacı yöntemlerle aramızda çözebilecek görünmüyoruz….” derken şu haberlere gönderme yaptım..

    20 Ekim Ergin Yıldızoğlu..

    “……Pentagon planlama bölümünden yetişmiş, Reagan döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi’nde bulunmuş, G. W. Bush döneminde Ulusal İstihbaratDirektörlüğü ofisinde üst düzeyde görev almış, Ulusal Güvenlik Ekonomisialanının kurucusu sayılan Norman Bailey’in, Ankara patlamasından sonra, 13 Ekim’de World Tribune’de yayımlanan yazısının başlığı: “Türkiye çökmüş devlet olur mu? Ordu izin vermez. Bu da o kadar kötü olmaz.”

    İkincisi: Avrupa’da öngörüleriyle büyük saygınlığı olan GEAP’ın (Küresel Avrupa Beklentiler Bülteni) 16 Ekim sayısındaki Türkiye bölümü: “Dört yıldır Erdoğan’ın politikaları, anlaşılamaz hale geldi, tutarsızlaştı. Türkiye kendini ekonomik, sosyal, siyasi jeopolitik bir uçurumun kenarında buldu… Her an çökebilir… Kimse Türkiye’nin, Libya’nın ya da Irak’ı yolundan gitmesini istemediğine göre, kasımseçimleri ülkenin yolunu bulmasına olanak verecek bir kaolisyonu yineüretemezse, ordu ülkeye düzen getirmekte tereddüt etmeyecektir”.
    *
    Bu olasılık 2 yıl içinde daha olası görünüyor..

  2. “oralardan” buralar ne kadar bilinebilir, sorusu yersiz değil “hala” bile (hem de küreselleşmenin doğu-batı ikilemini geçersizleştirme etkisini hesap etsek anlamında “bile”)

    dahası bu bir arzu niyet hatta çabanın dahi sinsi bir itirafı olamaz mı (derken, insanın aklına “cuntalardaki başarıları da gelmiyor değil ama) buna rağmen bu “öngörü/süzlük” mümkün bunu Gezideki öngörüsüzlük ve şaşkınlıktan da biliyoruz…

    gene de birilerine ya da biyerlere (ordu/mordu zinde/minde kuvvetler vbden medet ummaksızın ya da lanet okumakla yetinmeksizin…..özgücümüze….bu toprakların gücüne güvenerek bir yol bulmalıyız elbette….ama nasıl?….düşünmemiz lazım…..

    ilk aklıma “#istifa” taleplerinin yaygınlaşmasını sağlamay çalışmak geliyor….sizce?….

  3. soruyorum’a
    şiir yazıyor olmalısınız.
    bir şiirinizi yazsanız..

  4. Ordu, taşkafalı generallerin bir araya geldiği yerdir.
    Medet umulamaz.
    Onlar mekanik, mülkiyetçi çıkarların ortak paydasıdır.
    Soğuk, ruhsuz, mülkiyetçi bencilliğin on bin yıllık üniformalarıdır.
    *
    Sivillere güzelleme mi yapalım..
    İşte RTE! Sivil mi? Halife üniforması giyenler sivil sayılır mı?
    *
    Biz …kabul etmeli.. Avrupa tarihinin henüz 1700 lü yıllarında yaşayanlarız..
    tek hücreli haykırıyor.. ben özgürlük.. falan filan..
    Yahu gözümüzün önünde adam IŞİD’çilere yüzlerce insanı paramparça ettirdi..
    orada hala konuşuyor… Bu katliam bir askeri dikta koşullarında olsaydı dünya birbirine girmişti.. Bu mudur yani; bir “sivil” diktatör yapınca meşru mu sayılıyor..
    **
    Seküler bir general yapsaydı “soruyorum’un” vicdanı 100 siteye yazılar yazardı.. Allah’çı adamların katliamları daha mı mazur görülür?
    *
    Soruyorum çok vicdanlıdır.. Yüreği çok şeye yanıyordur..
    *
    Sevgili “Soruyorum”
    iyi insan olmak için ne Allah’a, ne düzmece peygamberlere ihtiyacın yok..
    Senin,
    Suruç ve Ankara katliamına karşı gösterdiği umursamazlık ile, bu ülkede yaşayan Müslüman denilen insanların çoğunun, bu korkunç canavarlıklara bir şekilde suç ortağı olabilen zavallı “cehennemliklerden” olduğunu anlayan bir yüreğin olduğunu düşünüyorum.
    *
    Bu ülkede dindar, merhametli dindar % bir’dir. Hani % 99 Müslüman ya! Yüzde 99 u katil işbirlikçisi..
    *
    Bu artık senin sorunun…

  5. Fakat bir cümlede kısa devre oluyor.
    Kürtlerin barış isteyen ve savaş isteyen partileri hangileridir?
    PKK ve HDP mi?
    Bunların gerçekten iki “farklı” parti olduğuna inanan var mı?

  6. suruç ve ankara katliamlarına duyarsızlık? hayatım boyunca bundan daha kötü bir itham duyamayacağıma eminim…günlerim gecelerim bu acıların kahrediciliğiyle doldu…. bu ve benzeri insanlığa karşıişlenen suçların katillerini ne bu dünyada ne ötekinde afedecek olan ne dostum ne de rabbim olmasın…

    aslında uzunca bir süredir yazmayı bırakmıştım…bu katliamların acısıyla baş edemeyince, paylaşmak isteği duyduğumda hatta bunu yapmazsam çıldıracağımdan korktuğum için yeniden sayfaya döndüm….

    kendimi ifade etmede sıkıntılı olduğum doğru….şiir imasını anladım elbette…psikolojime sayılsın bi-zahmet…

    sivil ya da resmi diktatör ayıracak kadar vicdanı körelmiş biri olmayı reddediyorum….. gene de katilin dindarı daha bi mide bulandırıcı…aynı ışidci görüntüsünde olduğu gibi…

    ama yutmayalım derim….bunlar bir takım devletlerin “devletçilik” oyununun piyon-maşaları…..asıl arkasındaki katiller (devletler ya da yenisinin özlemcileri) gözden uzak tutulmamalı….demek istediğim bu….

    katiller arasındaki nüanslara takılmadan

  7. En başa dönelim; PKK neden ortaya çıktı ve neden yöntem olarak terörden de yararlandı?
    HDP, bu isyan geleneğinden doğdu ve PKK tarafından yönetilmekte diyelim! Öyle olsun! Şu gerçek değişmez; Kürt halkının haklarını barışçı yöntemlerle kazanmaya çalışıyorlar. İstenilen de bu değil mi?
    PKK silah bırakmazsa, HDP’nin barış söylemi inandırıcı değil mi?
    Bu devlet mi inandırıcı?

  8. özür..
    yazdıktanhemen sonra soruyoruma haksızlık ettiğimi anlamıştım. Ama gönderivermiş bulundum. Özür dilerim.

  9. özür dileme duyarlığı için teşekkürler….