Nazi Yenilgisinde Üç Temel Faktör: Halk, Irkçılık, Ordu
Nazi yenilgisinin nedenleri günümüzde hâlâ tartışılmaktadır. Kimileri, bunu Hitler’in hırslarına ve yanlış stratejilerine bağlama eğilimindedir. Kimileri, “batı demokrasilerinin” izlediği stratejiyi övmeyi tercih eder. Kimileri de bu yenilgiyi “büyük önder” Stalin’in “dahiyane” politikalarına bağlar. Sonuç olarak bunların hepsi, sadece devletleri ve orduları dikkate alan statik beyinlerin yorumlarıdır. Halk faktörünü çok az tarihçi dikkate alır, alanların büyük kısmı da bunu yardımcı bir öğe olarak değerlendirir ancak.
Vasili Grossman’ı bir savaş muhabiri olarak adım adım izlediğimizde Nazi yenilgisinin nedenlerini daha iyi anlamamız mümkün olmaktadır:
Savaşta Bir Yazar-Vasili Grossman Kızıl Orduyla 1941-1945 (Yayına Hazırlayanlar: Antony Beevor-Lyuba Vinogradova, çev: Sabri Gürses, Can Yayınları, 2013).
Halk Faktörü
Stalin’in aynı zamanda askerî bir “deha” olduğu efsanesini bir yana bırakmak gerekiyor bir defa. Stalin, tarihte eşi görülmemiş bir diktatör olabilir ama bundan, onun aynı zamanda bir siyasi ve askerî deha olduğu sonucunu çıkarmak mümkün değildir. Hatta genellikle tersi doğrudur. Total diktatörlerin tarihteki bütün örnekleri, kötü siyasi ve askerî liderlerdir genellikle. Çünkü siyasi ve askerî alanda doğruya en yakın kararları vermek, ancak kolektif bir önderlik kurmakla, danışmakla, fikir alıp vermekle, karşı fikri dikkatle dinlemekle, halkın tepkilerini ve duygularını dikkate almakla mümkün olabilir. Diktatörler ise bunun tersini yaparlar ve bu yüzden de genellikle duvara toslarlar.
Nitekim, Nazi’lerle yaptığı anlaşmanın “dahiyaneliğine” ve geçerliliğine kendini fazlasıyla inandırmış olan Stalin, Nazi saldırısının hemen öncesinde ve hatta saldırı başladıktan sonra bile yapılan uyarıları ve verilen istihbaratı hiçbir şekilde dikkate almamış ve dolayısıyla saldırının ilk aylarında Sovyet tarafının ağır kayıplar vermesine neden olmuştur. Başından itibaren direnen, Stalin değil, halk olmuştur. Kitabın yazarların yargısı da bu yöndedir (Kitabın yazarlarından yapılan alıntıları italik, doğrudan Grossman’dan yapılan alıntıları bold-italik vereceğim):
“Stalin, kandırılabileceğine inanmayı reddetmiş ve seksen defadan fazla uyarıldığı halde, hepsini geri çevirmişti. Ortaya çıkan gerçek, Sovyet diktatörünü o kadar sarstı ki öğle vaktinde yapılacak telsiz duyurusunu Dışişleri Bakanı Vyaçeslav Molotov yapmak zorunda kaldı. Sovyetler Birliği halkı, ‘çelik’ adını taşıyan bu liderden daha dirençli çıktı. Lider sarsıntı geçirirken halk, cepheye gitmek üzere gönüllü sırasına giriyordu.” (s. 29)
Sovyet halkındaki, düşmana teslim olmama bilinci gerçekten olağanüstüydü ve son tahlilde Nazileri yenilgiye uğratan bu halk faktörüydü. Grossman cepheden yazıyor:
“Köylerdeki konuşmalar. Her türlü. Kötü. Samimi. Bugün de gür sesli genç bir kadın haykırdı. ‘Gerçekten boyun eğiyor muyuz Alman’a? Böyle bir utanca izin verecek miyiz?’” (s. 49)
Kızıl Ordu’daki askerlerin kahramanca direnişi de halkın direnişidir aslında:
“Bizim insanlarımızın büyük kahramanlıklarını kim anlatacak? Kim dünyada görülmemiş bu hareketin destanını yaratacak, uykusuz, gece gündüz süren ilerleyişin destanını?” (s. 273)
“Eğer bu korkunç, ağır savaşı kazanırsak halkın içinde böyle yüce kalpler olduğu, hiç pişmanlık taşımayan ruhlar, yüce ve dürüst insanlar, işte bunun gibi ihtiyar kadınlar var olduğu için, bu Tulalı ihtiyar kadının, bize yemeğini, ışığını, odununu, tuzunu veren yoksul ihtiyarın yaptığı kadar yalın, cömert bir şekilde, büyük bir içtenlikle ‘yakınları için’ canlarını feda eden oğulların anneleri sayesinde olacak bu zafer. Topraklarımızda bir avuç kalsalar bile, onlar kazanacaklar.” (s. 75)
Halk bir yandan direniyor. Bir yandan da geleceğe ilişkin iyimser umutlar besliyordu. Yazarların yorumu:
“Savaşın sonunun görünmesi Kızıl Ordu askerlerinde olduğu gibi, birçok sivilde de iyimserliğe yol açmıştı. ‘Faşizmin yenilmesiyle birlikte’ diyorlardı kendilerine, ‘Stalin, gizli polis NKVD’yi ve Gulag kamplarını dağıtacak.’ Stalingrad siperlerinde de bu tür konuşmalar duymuştu Grossman ve anlaşılan onların umutlarını paylaşıyordu.” (s. 275)
“Vasili Grossman, Stalin yönetiminin sürekli yalan ve dayatılmış ihanetlerinden ne kadar bunalmış olsa da, sıradan Rus askerlerine ve Büyük Kurtuluş Savaşı’nın akıl almaz fedakârlıklarına olan inancını asla kaybetmedi.” (s. 355)
Savaşın belirleyici faktörlerinden birinin halk olduğunu saptamakla birlikte, bu halkın direnişindeki yanılgı unsurlarını da saptamakta fayda var. Sonuç olarak, Nazilere karşı direniş, bir anti-faşist direniş olmakla birlikte, aynı zamanda bir yurt savunmasıydı. Yani halktaki kadim yurtseverlik ve milliyetçilik duygularını harekete geçirmişti. Nitekim, Stalin, bu duyguları ustaca kullanmasını bilmiştir. II. Dünya savaşından önce Enternasyonal marşının yerine Rus çarlık generallerine övgüler düzen yeni Rus ulusal marşının kabul edilmesi bunun net göstergelerinden biridir. Diğer yandan, halk, direnebilmek için kendi hayalinde efsaneleştirdiği bir takım idollere ihtiyaç duyar. Stalin idolü bunların en başında gelir. İkinci dünya savaşı sırasında Stalin figürü, Sovyet halkının muhayyilesinde hem korkulan hem de hayranlık duyulan, ulaşılmaz baba figüründen farksızdır ve bu baba figürü, beğenelim beğenmeyelim Sovyet halkının direnişine manevi bir katkı sağlamıştır.
Irkçılık Faktörü
Nazilerin ülkeleri istila etmesi, sadece istila ile sınırlı değildi, bu aynı zamanda istila edilen topraklarda yaşayan halklara karşı ırkçı bir saldırıydı.
Nazilerin ırkçı doktrinine göre bir milletler hiyerarşisi söz konusuydu. En altta Yahudiler yer alıyordu. Üstelik Yahudiler kesinlikle yok edilmesi gereken bir halktı. Bu yüzden, Nazilerin istila ettikleri ülkelerde yaptıkları ilk iş, Yahudileri gettolarda toplamak, kollarına sarı üçgen işaretini takmak ve ardından da onları ölüm kamplarına ve gaz odalarına sevk etmekti. Yahudilerden sonra Çingeneler geliyordu. Çingeneler de Yahudiler gibi, yok edilmesi gereken “aşağı” bir halktı.
Bunların ardından köle ulusların hiyerarşisi başlıyordu. Polonyalılar bu köle halkların en başında geliyordu. Slav halklar da köleleştirilmesi gereken halklardı. Ama Slavların içinde de belli bir hiyararşik düzen vardı. Ukraynalı Slavlar Rus Slavlarına göre bir üst basamakta yer alıyordu örneğin.
Latin ve Anglo-sakson halklar da ari ırka göre birkaç basamak aşağıda yer alıyordu ve baskı altına alınmaları gerekiyordu.
Hitler, istila ettiği ülkelerde halkların arasındaki çelişkileri de değerlendirmesini biliyordu. Örneğin Ukraynalılar, Yahudilerden nefret ediyorlardı. Bu nefretin temelinde epeyce eskilere uzanan tarihi kökler olduğu gibi, 1920’li ve 1930’lu yıllarda yaşanan büyük açlık kırımından, mantıksız bir şekilde Yahudilerin sorumlu tutulması da vardı. Aynı zamanda Ukraynalılar, ülkelerini baskı altında tutan Stalinist rejimden nefret ediyorlardı ve bu yüzden Nazilerle işbirliğine hazır bir ruh hali içinde görünüyorlardı. İşte yazarların anlattıkları:
“Ukraynalılar topraklarında bir uzaklaşıp bir yakınlaşan içsavaşın ve en çok da Stalin’in zengin köylüleri yani kulakları ezme ve çiftliklerin kolektifleştirilmesini dayatma politikasının başlattığı korkunç kıtlıkların acısını çekmişti. Birçok Ukraynalı bu yüzden Alman birliklerini kurtarıcı olarak karşılamaya hazırlanıyordu. Grossman daha sonra Berdiçev’deki Yahudilerin, aralarında annesinin ve arkadaşlarının da olduğu insanların yakalanmasında Ukraynalı gönüllü polislerin de önemli bir rol oynadığını ve onların katledilmesine yardımcı olduklarını öğrenecekti.” (s. 59)
“Onun için en büyük şok, bölgedeki Ukraynalıların bu dehşet verici olayda önemli bir rol oynamış olduğunu keşfetmekti. Bunların büyük kısmı Alman yetkililer tarafından destek polisi olarak görevlendirilmişti, onlara tüfek, siperlikli şapkalar ve beyaz kol bantları verilmişti. Almanlar, onları Yahudilere işkence etmek konusunda cesaretlendirmiş, sonra da toplama ve idamlar sırasında onlardan yardım almıştı.” (s. 265)
“Grossman birçok Ukraynalının, 1920 ve 1930’larda yaşanan Stalinci baskı ve kıtlıkların intikamını aldığını, bunun için Yahudileri günah keçisi olarak kullandığını fark etti.” (s. 265)
Bu böyle olmakla birlikte, Hitler’in ırkçılığı, halkları birbirine kırdırma konusunda, bir noktadan sonra ayak bağıydı. Ukraynalılar, onun gönüllü silahlı birlikleri olmaya razı olduğu halde, Slav kökenli bu halkın Alman üniforması giymesi fikrinden tiksindi ve böylece Sovyetler Birliği içinde Ukraynalıları bir savaş gücü olarak kullanmaktan gönüllü olarak vazgeçmiş oldu. Zaten bir süre sonra Nazilerin zulmünün kendilerine de yöneldiğini görüp hayal kırıklığına uğrayan Ukraynalılar, Nazilere direnen partizan müfrezelerine katılma eğilimine girdiler. Yazarlar anlatıyor:
“Çok sayıda Ukraynalı , Almanları ekmek ve tuzla karşıladı gerçekten, birçok Ukraynalı kız da Alman askerleriyle neşeyle cilveleşti. Bu olayı istatistik terimlerle değerlendirmek zor; ama Abwehr adlı Alman Ordu İstihbarat Servisi’nin Kızıl Ordu’yla mücadele etmek üzere bir milyon Ukraynalıdan oluşan bir ordu kurulacağını belirtmiş olması ilginçtir. Slavların, Wehrmacht üniforması giyerek mücadele ettiğini düşünmekten bile dehşete kapılan Hitler, bunu sertçe reddetti.” (s. 61)
Canımızın sıkılması ve içimizin yanması pahasına ırkçı temizliğin bazı acı sahnelerini de aktarmak zorundayım:
“Kiev Yahudilerine önce değerli eşyalarını bırakmaları, sonra da çırılçıplak soyunmaları söylendi. İnfazlar iki gün sürdü. Bu bölge daha sonra başka Yahudilerin, Çingenelerin, Partizanların ve Komünist Parti üyelerinin katledilmesi için kullanıldı. Toplam olarak yaklaşık 100 000 kişi öldü orada. 1943 Ekim’inde bölgeye gizlice giren Sovyet yurttaşları, Almanların cesetleri yakarak katliamın izlerini ortadan kaldırmak üzere bölgeyi kordon altına aldığını bildiriyordu.” (s. 260)
Ve Grossman’ın kaleminden Treblinka katliamından sahneler:
“Burada, tanıkların ifadesine göre, korkunç sahneler yaşanmaya başlıyor. O yüce annelik, karıkocalık, evlatlık duygusu insanlara birbirlerini son kez göreceklerini fısıldıyor… SS ölüm psikiyatrları bu duyguların hemen bastırılması, kesilmesi gerektiğini biliyor. Ölüm psikiyatrları, dünyanın bütün mezbahalarında etkili olan bu yalın yasaları biliyor.” (s. 299)
“Kadın barakasında berber var, çıplak kadınların saçları makineyle kırpılıyor, ihtiyarlardan perukları alınıyor. Korkunç bir psikolojik an bu, bu ölüm tıraşı, berberlerin anlattığına göre, kadınların gerçekten de banyoya götürüldüklerine en çok inandıran şey. Saçlarını kaybeden genç kızlar bazen, ‘Şurası düzgün olmadı, düzeltir misiniz?’ diye rica ediyorlardı. Genellikle saç kesiminden sonra kadınlar sakinleşiyordu, neredeyse hepsi barakadan yanına bir parça sabun ve bir havlu almış olarak çıkıyordu. Bazı gençler ağlıyor, güzel saçlarına üzülüyorlardı. Neden tıraş ediliyordu kadınlar? Onları kandırmak için mi? Hayır, bu saçlar Almanya’ya lazımdı. Hammaddeydi bu… Deniz Harp Bakanlığı’nda… şiltelerin , teknik araç gerecin içini doldurmak, denizaltılar için halat… örmek için kullanılıyordu.” (s. 300)
“Yaşayan ölülerin soyulmasının son sahnesi gelip çattığında, Almanlar kurbanlarına karşı davranış tarzlarını keskin bir şekilde değiştiriyorlar. Yüzükler kadınların parmakları kırılarak çıkarılıyor, küpeler kulak memeleri koparılarak alınıyor… Son yılların acımasız pratiklerinden çıplak insanın bir anda direnme gücünü kaybettiğini, kendi yazgısına karşı mücadele etmeyi bıraktığını, giysisiyle birlikte yaşam içgüdüsünü de yitirdiğini, yazgıyı talih diye kabul ettiğini biliyoruz.” (s. 301)
“Çiçeklerle ve çamlarla sınırlanmış, yüz yirmi metre uzunluğunda, iki metre genişliğindeki, idam yerine açılan düz bir geçide sokuyorlardı onları. Bu geçidin iki yanında tel örgü vardı ve kara üniformalarıyla nöbetçiler ve gri üniforma içinde SS’ler omuz omuza duruyordu. Yola beyaz kum serpilmişti ve kollarını kaldırarak önden yürüyenler , taze çıplak ayak izleri görüyordu: kadınların küçük ayak izleri, küçük çocukların, ağır yaşlı adımlarının izleri… onlar da şimdi yeni gelen dört binin yürüdüğü gibi yürüyordu; bu dört binden iki saat sonra yine, ormandaki demiryolu istasyonunda sıralarını bekleyen binlerin geçeceği yol buydu… Treblinka cehenneminin var olduğu 13 ay boyunca insanlar nasıl yürüdüyse öyle yürüdüler.” (s. 302)
Böylesi bir gaddarlığın çok uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Böylesi büyük ırkçı katliamlara başvuran, insana dair her şeyi bu kadar fütursuzca ayaklar altına alan ve yok edilenlerin hıncını üzerine çeken Nazilerin yenilmesi, yıkılıp gitmesi kaçınılmazdı.
Ordu Faktörü
Bu, çelişkili bir faktördür. Kızıl Ordu, hem bir yandan Sovyet halklarının Nazizme karşı kahramanca direnişinin örgütlü, silahlı bir büyük güçte cisimleşmesini temsil eder, hem de direniş cephesindeki en olumsuz faktörü. Evet, bu büyük silahlı güç, partizan mücadelesiyle el ele verdiğinde Nazilere gerçekten de en ağır darbeleri indiren bir güçtür ama aynı zamanda kendi içinde bir zulüm ve zorbalık aracıdır ve direniş cephesine zarar veren her türlü baskının, infazın, tecavüzün de kaynağıdır. Nasıl mı? Görelim.
Daha doğrusu esasen kahraman asker ve subaylardan oluşan Kızıl Ordu’nun kendisini değil de, bu ordunun içine Stalin tarafından yerleştirilen NKVD denilen Stalin’in özel aygıtını ele almak gerekir. Bu aygıt, Kızıl Ordu’nun içinde bir kıyma makinesi gibi çalışıyor ve “disiplin adına” Kızıl Ordu asker ve subaylarını biçiyordu.
Savaştan kaçmak için kendini yaralayan askerleri doğrudan idam mangalarının önüne götüren de bu aygıttı:
“Askerler zaman zaman savaştan kaçmak için safça bir çabayla sol ellerini kurşunluyordu. Bu tip yaralar, koşullar ne olursa olsun otomatik olarak kendine zarar vermek ve böylece savaştan kaçmak çabası olarak kabul edildi. Bunu yapan asker, NKVD Özel Dairesi (daha sonra SMERŞ karşı-istihbarat) tarafından idam ediliyordu. Kızıl Ordu’nun birkaç cerrahı eli tümüyle keserek , Özel Daire yeni hastanın yaralarını kontrol etmeden önce hastanın hayatını kurtarmaya kalkışıyordu.” (s. 44-45)
“Yedi Özbek kendi kendini kasten yaralamıştı. Hepsi de kurşuna dizildi.” (s. 166)
“Kızıl Ordu içindeki etnik azınlıklara karşı, özellikle de Orta Asya’dan gelenlere karşı kibirli tavır takınmak ‘Sovyet kardeşliği’ fikrini içerikten yoksun hale getiriyordu. Rakamlar yok, fakat askerden kaçma ve kendi kendini yaralama vakalarının oranı, Orta Asya’dan gelen askerler arasında daha yüksekmiş gibi görünüyor.” (s. 232)
NKVD’nin ordu içi infazlarının toplam sayısı olağanüstü boyutlara varmış, bir ordu tutacak asker ve subay sayısına ulaşmıştı:
“Rus askerî kaynaklarına göre, savaş sırasında verilen cezalardan 422 700 kişi öldü.” (s. 95)
Engelleme kıtalarının biçtiği askerlerin sayısı herhalde bu rakamın dışındadır. Bu, Kızıl Ordu’da eski bir gelenekti. Kronstadt ayaklanması sırasında Kronstadt’a saldırıya geçen Kızıl Ordu askerlerinin kaçmasını ya da geri çekilmesini önlemek için de saldıran birliklerin arkasına Çeka mensuplarından ve Kursantsy (Harbokulu) öğrencilerinden oluşan “engelleme birlikleri” konmuştu (bkz: Paul Avrich, Kronstadt 1921, çev: G. Zileli, Versus, 2006, s. 130). Şimdi aynı yöntem genel bir uygulamaya dönüşmüştü:
“… NKVD ve Komsomol engelleme kıtaları askerlerin kaçmasını önlemek üzere kullanılıyordu.” (s. 154)
“Sovyet acımasızlığı, kendi askerlerini saldırıya zorlamak söz konusu olunca, Almanlarınkinden geri kalmıyordu. Stalin’in 227 No’lu emri – ‘Bir adım bile geri atılmayacak’ – her ordu komutanına (her biri 200 kişiden oluşan) üç ilâ beş silahlı (engelleme) kıtası oluşturarak kaçmaya çalışan herhangi bir askeri vurmak, böylece ‘savaş korkaklığını’ önleyecek ikinci bir hat sağlamak üzere talimat veriyordu.” (s. 158)
“Stalingrad Savunması, en ağır disiplinle sertleştirilmişti. Beş aylık savaş içinde 13 500 asker idam edildi.” (s. 158)
“Bazı Sovyet generalleri üst rütbeli astlarını vurmaktan bile çekinmiyordu; ama geçmişte asker, subay ve astsubayların asker dövmesi Çarlık ordusunun en nefret uyandıran özelliklerinden biriydi.” (s. 159)
Sadece Kızıl ordu içinde değildi bu uygulamalar. Aynı zamanda Almanlara esir düşmüş olanlara da doğrudan “hain” muamelesi yapılıyordu.
“Cephede Alman hizmetli yoktu, o yüzden bu iş için Rus kadınların alındığını ya da çalışmaya zorlandığını düşünmek mümkün. Stalin’in kişisel emriyle bunlara, Almanlara silah zoruyla hizmet etmiş olsalar bile, hain gibi davranılacaktı.” (s. 173)
“… keskin nişancılar düşmana herhangi bir şekilde yardım eden bütün sivilleri, çocuklar da dâhil, öldürme emri almıştı.” (s. 200)
Öyle ki, Nazi saflarını terk edip teslim olan Romen askerleri bile sorgusuz sualsiz öldürülüyordu.
“Kahverengi üniforma ve Balkan koyunu derisinden şapka giyen Rumen birliklerin modern donanımı, liderleri ve tanksavar silahları yoktu. Kısa süre sonra tüfeklerini atıp ‘Antonescu kaputt!’ [Romanya diktatörü Antonescu’ya ölüm] diye bağırdılar, ama teslim olmak onları kurtarmadı. Binlerce esir bir anda kurşuna dizildi ve donmuş yollar yenilmiş bir ordunun kalıntılarıyla kaplandı.” (s. 205)
Bu da bir şey değil. Zaman zaman, işgal edilen bölgelerde partizan savaşı verenler bile NKVD ve SMERŞ’in gadrinden kurtulamıyordu:
“Almanlar geri çekilmeye başlayınca, işgal edilen topraklardan gelip Kızıl Ordu’ya katılan kılıç artıkları ve sivillerin sayısı artıyordu. Vatanı işgal edenlerden intikam almaya çağırdıkları için propaganda açısından politruk’ların işine yarıyorlardı, fakat birçoğu da NKVD ve SMERŞ tarafından asker kaçağı ya da muhtemel hain diye tutuklanıyordu.” (s. 232)
“Hatta SMERŞ ve NKVD görevlileri bazı Alman komünistlerini casus diye tutukladılar. Stalinist bakışla, partizan olup Nazilere karşı mücadele etmemiş olmaları onlardan kuşku duyulmasını gerektiriyordu.” (s. 343-344)
Savaş kahramanlarına reva görülen muamele ise, Sovyet yöneticilerinin aslında Kızıl Ordu’nun gerçek kahramanlarına hiç de saygı göstermediklerinin bir kanıtıydı.
“Savaştan sonra sakat kalan Kızıl Ordu gazileri konusunda Sovyet yetkililerinin gösterdiği akıl almaz ilgisizlik, korkuların boşa olmadığını gösterdi. Kollarını bacaklarını kaybedenler semaver olarak anılıyordu. Savaştan sonra toplanıp Kutup bölgesindeki kasabalara gönderildiler ki, Sovyet başkenti sakat gazileri görerek rahatsız olmasın.” (s. 245)
Bizde de, hakkında soyut planda çok sayıda övgüler düzülen “Mehmetçik”in, gerçeklikte “bitli piyade” diye aşağılanarak Ankara’da Kızılay, İstanbul’da Beyoğlu gibi semtlere çıkmasının yasaklandığı hatırlanmalıdır.
Ve Kızıl Ordu’nun tecavüz vakaları. Grossman, Nazi istilasının başlarında Nazi ordusunun tecavüzlerinden söz eder:
“İşgal altındaki köylerden gelen genç kızlar paçavralar içinde, yüzlerini külle ovmuşlar.” (s. 98)
Yazarlar tamamlar:
“Alman askerlerinin dikkatini çekmemek için yapılıyordu bu.
“Alman kadınları aynı önlemleri 1945 yılında, Kızıl Ordu’nun elinden kaçarken yapacaktı.” (s. 98)
Kızıl Ordu askerleri, yalnız Alman kadınlarına değil, daha önce Naziler tarafından Almanya’ya kaçırılan Rus kızlarına da tecavüz etmekten geri kalmadılar:
“Fakat bu talihsiz kızlara, Almanya’ya ulaşan Kızıl Ordu askerleri hiç de şefkat göstermedi, birçoğuna tecavüz edildi.” (s. 234)
Nazilerin yenilgisinden ve Kızıl Ordu’nun Alman topraklarına girişinden itibaren Kızıl Ordu artık bir işgal ordusudur ve öyle davranmaktadır:
“Grossman kısa süre sonra Kızıl Ordu askerlerinin yabancı topraklarda değiştiğini gördü. Cephe hattındaki birlikleri ideal göstermeye, suçu geri birliklere, levazım ve nakliye birliklerine atmaya çalıştı. Fakat kusursuz diye anlattığı tankçı birlikler, genellikle en kötü yağmacı ve tecavüzcüler oluyordu.” (s. 328)
Grossman:
“Öncüler gece gündüz alevler içinde, kutsal ve temiz, ilerliyor. Arkadan gelenler tecavüz ediyor, asilik edip yağmalıyorlar. Focke-Wulf Fabrikası’nda, Almanların Voroşilovgrad, Harkov ve Kiev bölgelerinden getirdiği 250 genç kızımız çalışıyordu… Kurtarılan Sovyet kızlarının şikâyetlerine göre, bizim askerlerimiz onlara tecavüz etmiş. Bir genç kız ağlayarak şöyle dedi bana: ‘Babamdan bile yaşlıydı, çok yaşlıydı.’” (s. 328)
“Grossman oraya varınca Stalingrad’da hayranlık duyduğu 8. Muhafız Ordusu’nun yağmaya ve kadınlara tecavüz etmeye başlamış olduğunu gördü. Savaştan sonra Grossman, kızına, Kızıl Ordu’nun ‘sınırı geçer geçmez kötüleştiğini’ itiraf etti.” (s. 332-333)
Grossman yazıyor:
“Alman kadınların başına korkunç şeyler geliyor. Okuryazar bir Alman, birtakım Kızıl Orduluların, karısını ‘ziyarete’ geldiğini, anlamlı jestler ve kırık dökük Rusça sözcüklerle bugün kadına on kişinin tecavüz ettiğini anlatıyor. Kadın orada.
“Açık pencereden gelen kadın çığlıkları…
“Bir ambarda bebekli bir anneye tecavüz ettikleri anlatılıyor. Akrabaları ambara giriyor, onu bir süre bırakmaları için yalvarıyorlar; çünkü aç çocuk ağlıyormuş.” (s. 333-334)
“Ağlayan bir sürü genç kadın. Bizim askerlerimiz acı vermiş onlara.” (s. 347)
Aslında galip gelmek, mağlubiyetlerin en büyüğüdür.
Gün Zileli
2 Eylül 2014
Bile bile insanlari yaniltmak ayip degil mi? Yazindan sanki Vasily Grossman’in kitabindan alintilar yapiyormussun izlenimi cikiyor ama alinti yaptigin kitap ise bir Ingiliz subayinin yazdigi kitap.
“”Vasili Grossman’ı bir savaş muhabiri olarak adım adım izlediğimizde Nazi yenilgisinin nedenlerini daha iyi anlamamız mümkün olmaktadır”.
Ama yazidaki tum alintilar eski bir ingiliz ordu subayi olan Beevor’un kitabindan alinma. 2 Dunya savasini anlatacak bir baskasini bulamadin mi? Ben daha onceki tartismalarda bu Tecavuz meselelerini aciklik getirmistim, hala baska kaynak gosteremeyecek misin? Yoksa bu konuda kaynak yok mu? Var da bu kaynaklar yoksa Kizil Orduya sovmuyor mu?
Bir Ingiliz subayinin SSCB hakkindaki palavralarina sanki Grossman yazmis gibi niye yalan bir izlenim veriyorsun?
BU arada Beevar’da sen de bilcumle anti komunist istedikleri kadar ugrasabilirler, Nazileri yenme onuru Sovyet halklarina aittir. Sen de biliyorsun ki ne Stalin ne de komunistler Nazileri Stalin’in yendigini iddia ettiler. Herkes Sovyet halklari ve Kizil Ordu’nun bu onuru tasidigini soyler.
Ama Stalin nazileri yenmeyi basaran Sovyet halklarinin ve Kizil ordunun tartisilmaz lideridir. Savasin sovyet cephesindeki lideri odur. Dogal olarak da tarihin sundugu bu onuru Sovyet halklari adina almak Stalin’e duser.
Bir Adim Geri cekilmek Yok, adiyla bilinen emirden bahsediyorsun. Savasin en onemli emirlerinden birisidir. Gezi icin diren neyse savasan sovyet halki ve Kizil Ordu mensuplari icin bu emrin slogani olan Bir Adim Geri Cekilmek Yok ayni seydir.
Nazilerin yenilmesini saglayan en onemli stratejik kararlardan birisini aciklar bu emir. O yuzden emperyalistlerin bu emre nefretini anliyorum. Sen de bu nefretle bu emire saldiriyorsun. Bu arada emri okumadigini yazindan anliyorum. Cunki emir icerik olarak senin yukarida aktardigindan cok daha farklidir.
Bu emir parti ve sovyet ordusundaki bir egilimi mahkum ederek baslar once. Bir cok kisinin ( bunun sovyet ordusundaki ve partide ki ust duzey subay ve gorevliler oldugunu anlamak icin zeki olmaya gerek yok) geri cekilmenin en iyi taktik oldugunu iddia ettiklerini, bu kisilerin yukardan emir almadan alman birlikleri onunde kactigini bu durum yuzunden Sovyet vataninin icindeki insanlarla birlikta nazi ordularinin denetimine dustugunu bu durumun kabul edilemeyecegini belirtir. Ve emir bu noktada Bir adim geri cekilmek yok sloganini atar.
BU emir ve slogan tum Kizil Orduya okunmustur. Savasin en etkili sloganidir, bu emirden sonra Kizil Ordu uyelerinin agzindaki en onemli slogan budur. Bir Adim bile geri cekilmek yok.
Stalin ayrica emirde alman ordusunun kizil ordu onunde disiplini bozulan kitalarini nasil disipline ettigini soyler. Bu onlemlerden sonra nazi erlerinin savasma kapasitesi artmistir. BU durumda der Stalin bizde disiplinimizi siklastiracagiz, orduda basi bozuklugun propagandasina izin veremeyiz. Cunki disiplinsizlik ve basibozukluk insanlarin olumune topraklarin kaybina yol acmaktadir. BU baglamda emir almadan birliklerinin geri cekilmesine izin veren tum subaylar hemen gorevden alinacaklar ve askeri mahkemeye verileceklerdir. Bu durumda olan subaylar ( ust ya da alt rutbeli subaylar) yaptiklari sucun bedeli olarak tehlikeli yerlerde gorev yapan ceza birliklerinde gorev alacaklar halka ve vatana karsi suclarini boyle odeyeceklerdir. Ayrica guvenilmez birliklerin artlarinda guvenlik taburlari olusturulacak, panik yaratanlar vurulacaktir. meraklisina emrin tum metni
http://en.wikisource.org/wiki/Order_No._227_by_the_People%27s_Commissar_of_Defence_of_the_USSR
Yukarida bu emrin parti ve sovyet burokrasisinde nazilerle dovusme yanlisi olmayan geri cekilme yanlisi olan bir grubun oldugunu gosterdigini belirttim. Gercekten de Kruschev bu emri anilarinda elestirir. Kruschev Stalingrad savunmasinin siyasi komseridir, bir cok kereler Stalingrad’in bosaltilmasi icin izin ister Stalin ve liderlik bu istegi reddederler. Kruschev gibilerinin askeri mahkeme korkusu olmasa savasin basindaki gibi kacacaklari kesin.
Her ordu devrimci ya da fasist ozellikle savasta korkakligi yuzunden olumlere ve yakalanmalara yol acan uyelerini cezalandirir. Istersen sana Anarsist ordusu tarafindan idam edilen insanlari anlatayim. Kizil Ordu ve sovyet halklari savasi kanlari ile kazandilar. Elbette ki saflarinda disiplini saglayacak onlemleri alacaklardi.
Bu Grosmann Stalinist midir GÜn?
Hayır, tam tersine. “Her Şey Geçip Gider mi?” yazısına bakıver.
Hayir,hayir..” Bir adim geri yok“ sözü Stalingrada da söylenmistir..
Savasin dönüm noktasidir..vede Stalin Nazilerin hakkindan kesinlikle gelineceginden emindir..
Hitler insan icine en son ciktiginda ” biz Kanaatkariz sehri alacagiz ismine almayacagiz diye ” güya dalga gecmekteydi..
Kgb nin en militan kesimi fare savasiyla aylardir inanilmaz bicimde direnmekteydi..
Süpriz yapmagi cok seven Nazilerede 1 milyonun üzerinde wolganin karsi tarafinda ormanlarda pusu kurmus kizi ordu taaruza bekliyordu..
Almanlarin hayatinda görmedigi bu Güclü.silahli ordu karsisinda dehset yasamisti.. Öyleki hitler kusatilan ordusuna dayanin 300 binlik birlik yollar.. Onlar bile bu gücü görünce B ordusuna kuzeye gider..
B ordusuda ayni Stalingrad gibi ablukaya alinmis,kendini kurtarmaga calisiyordu..
Bu sartlarda bu “bir adim geri yok ” denmisttir..dogrudur..
Hitlerde Kusatma altindaki ölümü kacinilmaz ordusuna bu anlamda kullanmistir..(Bu Adam bu pic aslinda tam bir alman düsmaniydi. )
Bu sözün arkasi ise Dörtnala berlindir..
Stalin,ve Hitler icin insanlar figurdur..amaca hizmet emelidir. Hayatinin tek anlami odur. Milyonlarcasi ölmüs kimene..
Zaferi kutla..
Leningrad halkinin kendini savunmasi sovyetlerin sembolü olmusur.. Baslangica dagilan,bozguna ugrayan kizil orduya karsilik halk almanlari kann kusturacak sekilde partizan savasini baslatmistir.. Bu Partisan savasi Kizil ordunun kendini toparlamasinda en önömli etkenlerden biridir..
Titonun efsanevi Partizan savasiyla yugoslavya hic bir Zaman Almanlar tarafinda ele gecirilememistir..
Ahem agamiza bir destek daha.. Almanyanin yenilgisinde bir alman kasabasi Fransiz-fas askerleri tarafindan günlerce acikca tecavüze gecirilmistir.. Usa li askerlerin 553 ü acikca mahkemeye verilmistir… Ingilizlerinki nedense yoktur..Cok tuhaf -:(..
Bunlar hic birsey degil.. En fenasida alman kadinlarinin bir tek sigara icin kendilerini vurdurmalari ise tam bir toplumsal cöküstü.. en kötüsüde buydu..
Savaslarda irza gecmek,kisisel,toplumsal olaydir.
Kizil ordu yapin diye bir kararname cikarmamistir.. karsida gelmemistir.. Intikam alinmasi icin belki kizil ordunun kendisi degil ama kizil orduda olan diger kesimleri motivize etmek icin kullanilmistir.. Bilinen bir seydir..
Alman nazileri Sovyetlerin her alanda irzina gecmistir.. ne yani Ingilizler gibi centilmenlikmi bekliyorsun?
demek bütün ordular aynı: Tecavüzcü.
ahmetçim senin çelişkilerini yazmak yine bana düştü. bak güzel kardeşim, şimdi bu grossman denen herif, kızıl ordu’nun günlük gazetesinde savaş muhabiri. muhabir dediysem öyle hafife alma. adam koskoca yarbay lan. senden benden rütbeli yani.
şimdi biraz düşün… savaş şartlarında hem de askeriyenin gazetesinde hem de stalin tependeyken onun aleyhine bir şey yazabilir misin? elbette yazamazsın. savaşta hayatlarını kaybeden on milyon kızıl ordu askerinin dört yüz binden fazlasını zaten stalin öldürtüyor. aleyhinde tek kelime edemezsin. ilk yıllardaki hızlı alman ilerleyişinin sebebinin, büyük temizlik ve terör döneminde kızıl ordu’nun en nitelikli subaylarının stalin tarafından öldürtülmesi olduğunu söyleyemezsin mesela. yoksa nkvd infaz tümeni aha orada.
bu yüzden grossman’ın notlarında ve gazete yazılarında elbette beevor kadar keskin görüşler olmayacaktı. ve tam da bu yüzdendir ki beevor’un hazırladığı kitapta, grossman’ın cephede tuttuğu notlar ve gazete yazıları kısmında stalinizm aleyhtarı bir şey yok. zerresi yok.
boşlukları doldurmak, olayların arka planını anlatmak ise beevor’a düşmüş. o da bence büyük resmin hakkını vermiş. senin gibi ağaçlarda kaybolmamış, ormanı görmüş, göstermiş.
Bırak bir laf etmeyi, Vasili Grossman’ın makalelerinde Stalin’i öven cümleler kullanmaması bile dikkat çekmiş ve mimlenmiş. Bu yüzden “Stalin ödülü”nden Stalin’in müdahalesiyle mahrum bırakılmış. Kitapta bu da anlatılıyor.
Istihdam Tegmeni Vlasov’a
Grossman’in ordu gazetesinde yazdigi herkesin bildigi bir sey, sadece o degil mesela unlu gazeteci Ehrenburg’da ordu gazetesinde yazar sadece haber degil kose yazilari da yazar. Zaten onlarin buyuklukleri burdan gelir.
Hayir hemen aptalca atlama , buyuklukleri ordu gazetesinde yazmalarindan gelmez, ordu gazetesinde herkes yazar. Ama ordu gazetesinde yazdiklari halde, haberlerinin dogrulugu hic tartisma yapilamayan gazetecilerdir bunlar, buyuklukleri burdan gelir. Ordu gazetecisi olmadigi halde ABD ordusu ile calisan embedded gazetecileri bir dusun! BU gazetecilerin hic birisi su an dunyada bilinmez, ama Kizil Ordu gazetecilerinin buyuklugu hala konusuluyor. Sen bana hadi gunumuz ABD Turk vb gazetelerinin ( tum bu gazeteler ordu gazetesi gibi calistigi icin ana akim medyayi ordu gazetesi saymamizda bir sakinca yoktur sanirim) yazar ve muhabirleriyle bir karsilastir, Grossman’in ve Ordu gazetesi Kizil Ylldiz’in buyuklugu bir kez daha ortaya cikar. Ha bir de Ikinci Dunya savasinda savasan ABD Ingiliz ya da Alman Ordularinin gazetecilerini karsilastir. Grossman gibi komunistler yildizlasir. Sonucta Grossman “Almanlara Olum” dedigi icin en unlu ve saygi goren yazarlardan birinin yazilarina son vermis bir ordu gazetesinin muhabiri.
Grossman ordu gazetesine yazdigi halde gercekleri yazar. Beevar ( ve onun uzerinden Gun Zileli) bu yuzden 70 yil sonra hala onun prestijini kullanarak sosyalizme saldirmaya calisiyor. Grossman’in palavra yazdigini soyleyemiyorlar ama sanki Grossman soylemis gibi yalanlar yaziyorlar.
Hirsiz ovunurken sucunu itiraf edermis. Gun’de kendince Stalin’e saldiracagim derken bir gercegi ifade ediyor. Kizil Ordunun en onemli gazetecilerinden birisi hic bir zaman Ulkenin lideri ve savasin komutani olan Stalin’i ovmuyor.
Ovseydi bu sefer de bak Stalin korkusundan ovuyor derdi. Yani komunistler ne yapsa Gun onlara saldiracak bir bahane bulur. Ama emperyalistler ne yapsa Gun onlari da destekleyecek bir bahane bulur. Yukarida ki yaziyi okuyan adamin gercekten samimiyetle tum ordulara karsi oldugunu sanir ama is emperyalist cetelerin Libya, Irak ve Suriye’yi talan etmesi olunca onlari hemen destekler. Komunism dusmanligi boyle bir sey!
Grossman stalinist midir yoksa Stalin karsiti midir sorusuna gelince. Grossman bir gazetecidir, haberlerini okursaniz oldukca iyi ve haberleri durustce yazan bir gazetecidir. Bu yuzden parti gazetesi Kizil Ordu da yillarca yazmistir.
Ama Kruschev doneminde bazi kitaplari basilmamistir. Ama sor Gun’e onu da Stalin yasaklamistir. Insan kafayi Stalin’e takinca boyle oluyor sanirim.
Gun tabii SSCB ve Kizil ordu hakkindaki tezlerinin ne kadar sacma oldugunu goruyor. Tecavuz meselerinde zaten daha once anlatmistim Beevar gibi ingiliz ordu subaylarinin bu iddialari nasil urettiklerini. Bu noktada Gun tum ordularin ayni oldugu tezine sariliyor. Oradan kendince ispatlayacak iddialarini. Ona gore Alman ordusu bir ordudur. Alman ordusu isgal ettigi yerlerde sistemli olarak kadinlarin irzina gecer. Kizil Ordu da bir ordudur onlar da irza gecer. Tabii gercekte Kizil Ordu nun tecavuze hosgoru gostermemis olmasinin onemi yok Gun icin, bu Kizil Ordu’nun sorunu.
Tabii Gun’un mantigi ile PKK nin ordusundan, Meksika da zapatistlere, Kuba ordusundan ABD direnisini organize eden Vietnamlilara kadar tum ordular tecavuzcu. Iste bu mantik fasistlerin mantigidir, yillarca Turk genelkurmayi PKK nin icindeki kadinlarin irzina gectigini, APO nun bu kadin gerillalardan harem kurdugunu iddia ediyor.
Ahmet yoldas, Gel bu tecavüz konusunuda anlasalim..
Idealist bir stalinci tabiki tecavüz etmez.. Ayni sekildede Idealist bir Nazi de etmez.. Fransada Halka hizmet eden,usaklik eden naziler de vardi..
Kizil orduda Stalinst oldugundan genelde yapmaz.. Ilkelerine idealizmine ters düser..
Ama Kizil orduda,Nazilerdede tümüyle böyle Idealist kisilr olmaz.
2.si almanlar da oldugu gibi Rus cephesindede Nazi vede kizil olmayanlarda vardi..
Iste bu Nazi olmayanlari hitler motivize etmek icin istediginizi yapin ceza yok der..
Ülkesi tecavüze ugrayan Stalin ise, Almanlarin allahini,kitabini,anasini,avradinina küfreden ruslari hakli bile görmesi hitlerinkinden daha makul bir Seydi..
Kizil ordu kahramanligi yaninda iste bu olaylari Almanyayi isgal edildiginde önleyememis,göz yummus,vede yapmistirda..
TR de bile en Kücük tartismada,ana avrat düz gidililir.. Bu rusyadada böyledir.. Intikam diye bi kültür var.. Haberin yoksa oda iyi..
ÖFF bee.. Iyikimi ruslar gecmis irzina almanlarin…
yeter bee,, anasini beleyim ..
Hortlak benle pazarlik mi yapiyorsun? Tamam ben bolseviklerin tecavuz ettigi iddiasindan vazgececegim, sen de nazilerin tecavuzcu olduklarini soylemeyeceksin:-)
Naziler ( sadece naziler degil ama Ikinci dunya savasinda savasan hemen hemen tum burjuva devletlerin ordulari) tecavuzu bir silah olarak kullanmislardir. Burada ilk aklima gelenler, kamplarda bir cok yahudi ve diger etnik dinsel kimliklerden kadinlar naziler tarafindan fuhusa zorlanmistir. Bunlar savas sirasinda kontolden cikan bazi askerlerin eylemi degil ama bizzat Nazi ordu merkezinin orgutledigi seylerdir.
Ustelik nazi ordulari gittikleri her ulkede oldukca vahsi insan haklari ihlallerine imza atmislardir. Diger ulkelerde farkli degildir. Amerikalilar Italya yi isgal ederken amerikada ki italyan mafyasindan yardim almislardir. Su an Italya’nin bir mafya devleti olmasinin en onemli nedeni ikinci Dunya savasinda ki amerikan isgalidir.
Japonlar 1 milyondan fazla koreli kadina el koyarak ordu kamplarinda zorla fahise yapmislardir. Koreliler hala bu konuda kampanyalar surduruyorlar.
NATO ordusu zorla yugoslavya yi dagittiginda Bosna ve Kosova beyaz kadin ticaretinin merkezi haline geldi. Kosova Kurtulus ordusu lideri simdi Kosova basbakani olan zat mafya lideridir ayni zamanda ve Avrupada ki beyaz kadin ticaretinin buyuk kismi bunlarin tekelindedir.
ABD nin asya ulkelerindeki uslerinin bulundugu ulkeler filipinler ve tayland tam bir genelev gorunumundedir. Bazi tahminlere gore Tayland da ailelerin yuzde sekseninin fuhusa bulastigi tahmin ediliyor. Bu fuhsun temel nedeni vietnam savasi sirasinda ABD askerlerinin burada uslenmesidir. ABD askerlei Turkiye ye geldiginde sanirim 1947 de idi Turkiye hukumeti onlar ici genelevleri ABD askerleri icin boyayip guzellestirmisti.
Simdi sen bu ordularla Sovyet ordusunu esitlememizi istiyorsun. Senin sorunun sosyalizmi hic bilmemen, zaten intikam kulturunden bahsetmen bunu gosteriyor. Guardinda Grossman hakkindaki bir makalede yazilarinda almanlar hakkinda hic kotu laf etmeyen bir yazar diye bahsediyordu.
Stalingrad onunde esir dusen Alman askerlerine hic bir sey yapilmamistir. Komutanlari Paulus savastan sonra Dogu Almanya da yasamayi secmistir.
O yuzden sen mesela ulkenin en onemli yazarlarindan birisinin sirf almanlara kin kustu diye isinden olmasini da anlayamazsin. Savas sirasinda Ne Stalin ne de Molotov’dan Alman halki hakkinda tek bir kotu soz bile cikmamasini anlayamazsin, sonucta senin mantalitende eger alman ordusu bana zarar vermisse ben de onlarin kizlarini duzerim mantigidir. Hortlak sen duzebilirsin ama bu konudaki belgeler Stalin yonetiminin bu konuda ki tecavuzleri son derece sidetli cezalandirdigidir.
Kizil Ordu ve Sovyet yonetimi savas sirasinda surekli olarak savas suclarinin sorumlusu olarak Alman devletini ve nazi yonetimini gosterdi. Alman devleti ile Alman halkini birbirinden ayirdi. Sen bunu da anlayamazsin, eger savas sen olsaydin, Alman halkindan nefret ederdin. BU kapitalistlerin ve feodal kimselerin mantigidir. Sen bu yuzden sosyalistleri ve onlarin ahlagini anlayamiyorsun.
Savas sirasinda muttefikler bir cok savas sucuna imza attiklari halde Kizil Ordu birlikleri savas sucu islemedi. Dresden vb nin hali bombalanmasi, naziler yuzunden siradan halkin cezalandirilmasidir. ABD bunu hala yapar. Irak ve Afganistan da ABD duzenli olarak halkin yogun bulundugu dugunleri pazar yerlerini vb bombalar.
O Yuzden Kizil Ordu daha Almanya topraklarina girmeden yayinladigi bir emirle askerlerinin rizaya dayali iliski kurmasini bile yasaklamis, bu emre uymayanlari tutuklayip cezalandirmis, tecavuz isleyenleri ise zaman zaman idamla cezalandirmistir.
Yahu sen tarihi tecavüz edyon..
Bu Kadar tecavüz bilgisine Sahib olduguna göre birazda sen haklisin..
Kizil ordunun alman bayanlarinla duygusal temeldede olsa iliskisi kurulmasinin en azindan düsüklük olarak görüldügü gercektir.. Yasaklanmasida cok mümkündür..
ABD ,Kanada,GB alman esirlerini calistirmamistir.. Kanadada acik,serbest dahi birakmislardir..
Almanlar esirleri savas sanayindede kullanarak en igrenc bir sey yapmislardir.. kendi halkina ,yoldasina karsi silah üretmek!!!
Almanyada savastan sonra 200 bin Dogu avrupadan cocuk bulunur.. Bunlar himlerin radyo konusmasinda ( you tube) dedigi gibi; “Bu kacirdigimiz dahi özellikleri olan cocuklari gene kendi halkina karsi savastiracagiz der! Bu canavarlik diyeceksiniz..evet doganin kanunu böyle“ der..
Ruslarda hakli olarak enazindan alman esirlerini savas sanaayindede kullanmistir..
Nazilerden devam edelim. Nazilerin yahudiler icin genelevi actigi dogrudur.ama kendilerinin iliski kurmasi yasakti.. Nazilerin ayni sekilde Düsük Halk,asagi halk olarak gördügü ruslarlada iliskisi normalde olmazdi..
Ama dedigim gibi alman ordusuda nazilerden ibaret degildir.600 bin italyan olamk üzere macar-romen ,türk..mürk dahi bir cok ülkenin birlikleri vardi.. Onlarin Internasyoneligi bizimkinden daha güclüydü!! hahaha..
Göring savasin son konusmasinda subaylarini tiksindirecek sekilde küürlü konusma yapmisti.
Iste Hitlerin sucu ceza serbestlik uygulamasidir.. Bunu ayni sekildede Stalin yapmistir.. Stalin savas esirlerini köle yapmistir ayni naziler gibi- ceza serbest demistir ayni naziler gibi..
Batida abdli askerlere yer yer cicekle karsilanirken neden 10 milyonun üzerinde insan batiya kacmistir kizil ordu gelmeden?
Tecavüz olayi savasin bir yan sonucudur.. meselede onu göz yummak,hata desteklemek…
Stalin savas araci olarak bunu kullanmistir..göz yummus,desteklemistir..
Batililar da yapmistir.ama hic olmassa mahkemeye verilmistir.. Sizinkinden farkli olarak inkar etmemistir..
2,5 milyon alman kadini tecavüze ugramistir ruslar taraindan.. bu olay dehsettir.. Ama alman italyan kadinlarinin 1 Kurus karsiligi abd lilere vurdurmasi daha korkunctur..
hocam ordular ve silahlı birlikler bizim gibi sivil insanlara her zaman zulmeder, onlar savaşır biz altta kalırız. bunu bilen bir insan hiç bir orduyu kutsayamaz.
ancak sizin de orduların zulümleri arasından göre göre her fırsatta kızıl orduyu görmeniz açıkçası beni rahatsız ediyor. yazdıklarınız yanlıştır/doğrudur demiyorum. ama sırf stalin’in foyasını açık edeceğim diye kızılları nazilerle eş gösteren bir tavır sergilemeniz kusura bakmayın, benim vicdanıma sığmıyor. benim tarih bilgim ve (rusya’nın bile değil ukrayna’nın köylerinde) duyduklarım, dinlediklerim naziler hakkında başka bir fikre sahip olmama yol açıyor. kusura bakmayın hiç de isabetli bir yaklaşım değil bu.
yazıyı iyi okumalısın ayhan. Kızıl ordu’nun kahramanlıklarına, Sovyet insanının kahramanlıkları nezdinde örneklerle yer verdim. İlla Stalin’i karalamak diye bir niyetim yok. Kitapta aktarılanları aktardım sadece. Konu bu, başka ne yapabilirim ki.
“Nazi yenilgisi”nin sebepleri olarak gösterdiğiniz sebeplerden üçüncüsü olan “ordu”da belirttiklerinizin nazi yenilgisi ile ilgisi yok. tamamen kızılordu eleştirisi olmuş.
Almanların kurduğu yahudi kadınlardan oluşan genelevlerin, Almanlara yasak olduğu bilgisi yanlıştır. Malaparte’nin Kaputt kitabında (kendisi Alman saflarında cephede bulunan İtalyan bir gazetecidir) bizzat bu geneleve gidip görür. Orda Alman er ve subaylarının da genelevi kullandığını yazar.
Bütün bu eleştirilere rağmen bu büyük silahlı güç Nazilerin yenilmesinde temel faktör olmuştu. Bence eğer bu olumsuz uygulamalar olmasaydı Nazilerin yenilgisi çok daha çabuk olabilecekti.
Kizil ordu nekadar ML . tum ordu sosyalist donanimlimi? Dunyanin tum ordulari yigilmadir. Yasi tutan herkes istekli veya isteksiz ordu icinde yer alir. Kizili, beyazi ,siyahi hepsi ayni. Sorun bu ordularin arkasindaki kisi ve idolojiler. Agac kendi meyvasini verir. Ordu da kendi arkasindakini belirler. Elma agacini belirler. Agacda elmasini
Hulki Cevizoglu Kizil Ordu SSCB nin ordusudur, ama silahli halk ordusu degildir. Duzenli bir ordudur. Sovyetlerde Silahli Halk ordusu olarak milisler daha Savasin ilk aylarinda Beyaz ordular karsisinda basarisiz olunca duzenli orduya gecilmisti. Yani Trocki’nin Kurdugu Kizil Ordu basindan beri duzenli bir ordudur.
Ama diger yandan SSCB nin ordusudur, ve icinde sosyalist bir gelenegi yasatmaktadir. Orduyu komunist subaylar yonetmektedir. Onemli generallerinin hemen hepsi ( Zhukov ve Vasilisky vb) disinda devrim oncesi isci onderi sendikaci olan bolseviklerdir. Dogal olarak sosyalist bir ordudur. Bu anlamda sosyalist geleneklere bagli bir ordudur. En azindan 1941 yilinda
Ahmet arkadas
Hem duzenli ordu, hemide sosyalist. Acilimi soyle; alt ust iliskiler, emir komuta zinciri, er erbas ve ust rutbe, otorite ve askeri celik disiplin. E biz tekrardan yonetilmek ve asagida yer almak icin mi sosyalist devrim yapacagiz. Sakin olaki boyle birsey yapmayin. Duzenli ordu kisacasi yukaridaki saydigim altlar ve ustler formulu.
Ben yikacagim seyin aynisini ( sadece artisler degisiyor) getirmek icin cabami harcayacagim. Ben cabalayim, oleyim, esir duseyim, ustumdeki subay el cepte maasi yerinde, madalyasi gosunde, benim adima konusacak, rutbe alacak, bana emir verecek, itiraz ettigimde hain diye beni oldurecek. Yemezler Ahmet arkadas yol yakinken bu sevdadan vaz gec. Seni sen belirle, iradenle ve isteginle yer al. senin adina kararlari sen ver.
asagi tabakadaki duzenli rutbesiz ordu erleri kendi adina ve kendisini temsil eden kolektif hareketler duzeyinde davranmali.
Gun Hoca
Kim tecavuz etti, kim etmedi sorun bu mu? Sorun devletlerin ordularindaki savaslardaki mantik, en cok kan dokme, topraklarini genisletme, ganimetlerden yararlanma ve galip gelme arzusudur..
Savaslar testosteron neticesinde siddetli ve kanli olur. Savaslarin tumunde kadinlar cinsel saldiriya ugrar, esir pazarlarinda satilir, askerler icin hizmet ederler. Hangi savasda bunlar yasanmamiski?
QuoVadis Türkiye?
IRAK’ın durumu çok kötü… Suriye berbat vaziyette… Savaş çıkabilir mi? Pekala çıkabilir.
Türkiye ister istemez bu savaşa katılmak zorunda kalabilir mi?
Kafkasya’da Azerbaycan ile Ermenistan savaşın eşiğinde.
Balkanlar’da Kosova yüzünden savaş çıkabilir.
Ukrayna’da savaş tamtamları çalıyor.
Bizim büyük medyamızın umurunda mı bunlar?
Bir kısım çağdaşlar ve laikler kahırlarından ölecek. Antalya Belediyesi kadınlar için bir plaj açmış, erkekler girip karılara kızlara bakamıyormuş. Böyle bir ayırım Kemalizm’e çok aykırıymış…
Yıl 1939… Avrupa’da büyük bir gerginlik var… Fransızların umurunda bile değil bu gerginlik… Almanya harıl harıl silahlanırken, disiplin içinde savaşa hazırlanırken; Fransa’da içkiler, danslar, eğlenceler, edebiyat tartışmaları, ahlaksızlığın bin türlüsü var.
Sonra ne oldu. Almanya Polonya’ya saldırdı, ülkenin yarısını o aldı, yarısını Sovyetler Birliği. Fransa ve İngiltere Almanya’ya savaş ilan ettiler. Sekiz ay bir şey olmadı. Sonra Hitler ansızın saldırdı ve birkaç hafta içinde, ordusu ve silahları denk olan Fransa’yı mağlup etti.
Bizde de şu anda çalgılar, eğlenceler, içkiler, keyifler, plajlar, deniz bisikletleri, her tür azgınlık, gayr-i meşru zevkler, israflar, lüksler, beyinsizlikler gırla gidiyor. Fuhuş sektörü kapalı gişe çalışıyor. Büyük medya müstehcenliğe batmış. Bonzai ve diğer uyuşturucular memleketi kasıp kavuruyor.
Gençlik askere gitmek istemiyor.
Toplumda çözülme, dağılma emareleri var.
Sosyal barış ve toplumsal mutabakat berhava olmuş.
Muvafıklar ve muhalifler köprüleri atmış.
Savaş tamtamları çalıyor…
Ufuklarda kara bulutlar…
İstanbul zelzelesini bekliyor…
Vur potlasın çal oynasın…
Quovadis Türkiye?…
07.09.2014
Mehmed Şevket Eygi
http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Camilere_Dair/21364#.VAuGos6Wi8s
1941’de de daha öncesinde de Kızıl Ordu sosyalist bir ordu değildir. “Sosyalist” bir ordu olabilirse eğer, bilinç yükseldikçe saçma sapan görkemli rütbelerden, şaşalı törenlerden, güç gösterisi budalalıktan kurtulur. Ve onlara rağmen böyle bir orduya sosyalist diyen adam sosyalist felan değil, mağara devri hiyerarşisine inanan birisidir. Kapitalist barbalıktan bile daha barbar. Köleliği mumla aratır onun sosyalizmi. Eğer bu sosyalizmse, yemişim o sosyalizmi. O sosyalizmi tutanları da. Çıtır çıtır…
doğru.
Yusuf Cemal tek basina yeme, biliyorsun insanlar suru hayvanidir birlikte yerler. bende senin sofranda sosyalist, her turlu otoriter ve diktatorluk ( Sosyalizmi tutan
lari yeme, karnivalmisin sen?) dusuncesini citir citir yemek istiyorum 🙂
Ahmet’e itiraf ettirilemeyen 1934 Parti kırımı ile SSCB de sosyalist parti kalmamıştı ki… Kızıl ordu’su olsun!
Bakınız Nasyonal Sosyalist Parti ile Kızıl Ordu savaşıyorlar! İki Sosyalist Ordu!
Hep böyle; ahlaksız Mafya Şeflerinin binlerce yıldır insanları aldatan sözcüklerini “biz” neden ciddiye alıyoruz? Sosyalizm-miş… Kızıl Ordu-ymuş.
Hak edilen ad, Rusya Halkları Kurtuluş ordusu!
“Savunma bozuldu, askerler kaçmaya başladı. Tabur komutanı eline iki tabanca alıp haykırdı: “Nereye, nereye? İleri, vatan uğruna! … Yüce İsa’nın annesi adına! .. Stalin adına, haydi! (aynı kitap sf 121)
SAVAŞ NASIL KAZANILDI? KİM KAZANDI ?
1. Savaşı Sovyet halkları kazandı.
1939 nüfusu Almanya’nın 69, SSCB’nin 168 milyon olduğu koşullarda Almanya 7-8 milyon; SSCB ise sivil ve asker yarı yarıya toplam 20 milyonun üzerinde kayıp vermiş!
Neredeyse 1 e 3!
Bu kaybın askeri teknoloji farkından olduğunu düşünsek bile savaşlarda en büyük kayıplar “baskın” sonucunda gerçekleşir!
*
2.Emperyal hevesleri olan Stalin “kandırıldı.” Beklemiyordu. Baskın yedi. Stalin-Hitler anlaşması, Hitler’in Stalin’e, Rus halklarına kurulmuş tuzağıydı. Ucuna “yağlı” bir yem konulmuş!
“1939 da Ribbentrop ile birlikte Baltık ülkeleri, Batı Ukrayna, Batı Belarusya (Beyz Rusya) ve Besarabya sorunlarını hallettik… Kasım 1940 ta Berlin’e gittim, Hitler bana sordu. “Peki diyelim ki Ukrayna ve Belarusya’yı birbirine bağladını; Moldavyayı da; bunun bir açıklaması olabilir ama Baltık Ülkelerini tüm dünyaya nasıl açıklayacaksınız?
“Biz açıklarız diye cevap verdim ona.” (Molotov Anlatıyor. sf 28)
“1939’da eğer Almanların önüne çıkmasaydık Polonya’nın tamamını işgal edip bizim sınırlarımıza kadar sokulacaklardı… Polonya’nın kesin olarak Sovyetler Birliğine ait olduğunu düşündüğümüz kısmının bize verilmesini istedik.” (sf 29)
“Bizim de geniş bir alana gereksinimimiz vardı… Baltık ülkeleri bizim için de gerekliydi..” (sf 33-34)
F. Çuyev soruyor: Aleksandr Nekriç 22 Haziran Tarihli bir kitap yayınladı… “Stalin Hitler’e güvendi” diyor. Molotov: “Hayır”.
Ama daha sonra
FÇ..” Bu konuda uzmanlaşmış belgelerdeki öne çıkan fikir, Stalin’in Hitler’in savaşı başlatacağına inanmadığı şeklinde.” Molotov “evet, yazılanlar böyle.” (saf 59)
FÇ “Peki neden 22 Haziran’da bu bildiriyi halka Siz ilettiniz” diyor… Stalin’in Torunu Yevgeni Cugaşvili.”… Molotov önemsiz gerekçeler öne sürüyor. (sf 68)
“Bu ikinci veya üçüncü gündü. … Stalin şaşkın vaziyetteydi. … Bize sert bir şekilde dedi ki “Kazık yedik”
“Orada hiç kimsenin inkar edemeyeceği bi “hazılıksızlık” var. (K. Okuyan. Stalin’i anlamak. sf 140) “Peki Stalin’in Almanya saldırıncaya kadar hiç bir askeri hareketliliğe izin vermemesi… askeri maliyeti ne olacak? … Savaş uçaklarının çok büyük bölümü havalanamadan imha ediliyor..” (K. Okuyan sf..143) “Kazanılan zamanda” mı üretilmiş uçaklar bunlar? (Bu kitapta Okuyan’ın verilerden, olgulardan açıkça “uydurduğu” Stalin güzellemeleri insan aklına kısa devre yaptırır; bu da ayrı bir konu!)
*
3. “Kazık yiyen lider”, “baskın yiyen ülke”… Halkın lidere güveni olur mu!
Nitekim kendine de güveni kalmadığı için Almanya’nın Rusya’yı işgale başladığına dair ilk konuşmayı Molotov yapıyor! (Alman casusu düzmece suçlamalarla onca insan idam edildi! Gerçek Alman Casusu kimmiş? Ne kadar açık! Bu bir şekilde o günlerde insanların akılından geçmedi mi? Gizli görüşmeler yap; gizli protokoller; bu arada insanları, Tuhaçevski’yi ‘alman ajanı’ olarak öldürt; sonra da “Dostun” Hitler sana kazık atsın! O öldürtülen “casusların” tümü ülkeye daha çok zarar verebilir miydi?) Bu kazık en azından fazladan 5 milyon insanın ölümüne yol açmış olabilir! Ve elbette Stalin için bunun ne önemi vardı ki? Kulak ve Parti içi terörle bunu iki katını harcayan adam-sistem için…..
1934 deki Parti katliamı ile Sosyalizm bitmişti zaten; Halk’a ulaşacak bağ-örgüt kalmamıştı. Yalnız bürokratik ağların emirleri… Ve güven vermeyen “sistemin!” Ukrayna’daki “hainliklerin” alt yapısı da (aç bırakılmalarından başka!) bu elbette…
Bu yüzden başlangıçtaki “ricat”, dağınıklık korkunçtu. V. Grossman Kızıl Ordu’yla kitabının İlk bölümlerde bu anlaşılır)
Rus askeri kaynak verilerine göre savaş sırasında verilen cezalardan dolayı 422.700 kişi öldü! Bu rakam ABD’nin savaşta verdiği askeri kayıplardan daha fazla! Yani ABD tüm savaşta Kızıl Ordu içinde idam edilen “savaş suçlularından” daha az kayıp vermiş!
4. Vasili Grossman… Dürüst bir insan (A. Beevor’un katkılarını gözönüne almadan kitabı değerlendirsek… )
Bu savaş Tipik bir Kurtuluş savaşı… Onun yerinde olan “normal” bir önder ile bu savaş bu denli korkunç olmayabilirdi…
Hitler’e güvenilemezdi… 1942 mayısında savunma sağlamlaştırılmadan saldırıya geçilemezdi… vb (sf 130)
Savaşı Hitler er ya da geç kaybedecekti; Rus halkı elbette kazanacaktı…
Savaşın tek galibi ABD oldu……
SSCB-Stalin Rusya’sı ne kazanmıştı? 20 milyon ölü karşılığında tiksintiyle anılan Sosyalist Blok’u mu? Hangi soylu anılar? İkinci dünya savaşına ait en çok acıyı çeken halk Rus halkı… Savaş trajedisine ait edebi yapıtların ağırlıkları karşılaştırıldığında “Batı” çok uyumsuz olduğu da görülür…
Stalin bu savaşta “kaybettiklerini” kazanamadı!
“Şöyle bir soru sorulabilir.Hitler ve Ribbentrop gibi hain heriflerle ve canavarlarla nasıl oldu da Sovyet hükümeti saldırmazlık paktı bağlamaya yanaştı?Sovyet hükümeti tarafından burada bir hataya meydan verilmemiş midir?Elbette hayır!Saldırmazlık paktı,iki devlet arasında bağlanan bir barış paktıdır.1939 yılında Almanya bize,bilhassa böyle bir pakt teklif etti.Sovyet hükümeti böyle bir teklifi reddedebilir miydi?Sanırım,hiçbir barışsever devlet,bir komşu devletle,ki bu devletin başında Hitler ve Ribbentrop gibi canavarlar ve yamyamlar bile bulunsa,barış anlaşmasını reddedemez.Bu ise,şüphesiz mutlak bir şartla,yani bu barış anlaşması barışsever devletin ne doğrudan doğruya,ne de dolayısıyla toprak bütünlüğüne,istiklaline,şerefine dokunması şartıyla mümkündür.Bilindiği gibi,Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki saldırmazlık paktı, tam böyle bir pakttır.
Almanya ile saldırmazlık paktı imzalamakla ne kazandık?Biz,memleketimize bir buçuk yıllık bir barış ve faşist Almanya,pakta rağmen ülkemize saldırmayı göze alırsa ona karşı koymak için kuvvetlerimizi hazırlamak imkânı kazandık.Bu,bizim için besbelli bir kazanç ve faşist Almanya için bir kayıptır…”*Iosif Vissarionovich Stalin,3 Temmuz 1941.
23 Ağustos 1939 tarihli Saldırmazlık Anlaşması adı üstünde bir saldırmazlık anlaşmasıdır ve Batılıların Münih Antlaşmasıyla Sovyetlere atmaya çalıştığı tabiri caizse “tekmeye” karşı hayata geçirilmiştir
akıllarınca Almanları Çekoslovakya rüşvetiyle Sovyetlere saldırtacak ve bu arada hem gamalı-haçtan hem de orak-çekiçten kurtulacaklardı ama Stalin’in büyük dehası bu bombayı Batılıların kendi ellerinde patlatmıştır
Sovyetler de Stalin’in de vurguladığı gibi iki yıllık çok değerli bir barış ve hazırlanma fırsatı yakalamıştır…
“Molotov’un anılarından aktarıyoruz:
‘Stalin,Hitler’i,Saldırmazlık Antlaşmasını Japon müttefikiyle hiçbir istişarede bulunmadan imzalamaya zorladı.Bu da öngördüğümüz gibi Tokyo’nun öfkelenmesine sebep oldu.Bu durum,Japon Dışisleri Bakanı Matsuoka ile 1941 Nisan’ında Moskova’da yapılacak görüşmelerin başarısını önceden haber veriyordu.’
Bu şekildedir ki,önceden imzaladıkları Anti-Komintern Pakt’ta karşılıklı taahhütte bulundukları halde,Japonların Almanlarla önceden istişare etmeleri gerçekleşmeksizin,Molotov ve Matsuoka bir Saldırmazlık Antlaşması imzalamışlardır.13 Nisan 1941’de,Stalin,daha önce asla yapmadığı bir biçimde,Japon bakana tren garında eşlik etmeye bizzat kendisi geldi.Molotov o günü şöyle anlatıyor:
‘Tren bir saat gecikmeli geldi.Stalin’le biz,ona cömertçe içki ikram ettik ve onu neredeyse vagona kadar taşımak zorunda kaldık.Japonya’nın bizimle savaşa tutuşmaya kalkmaması,böyle uğurlama törenlerine değiyordu…'”*Oleg Semyonovich Shenin,Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin ve Stalin’in 1941-1945 Büyük Yurtsever Savaşı’ndaki Rolü,”Marxist-Leninist Parti ve Savaşa Karsı Anti-Emperyalist Cephe” konulu XII. Uluslararası Komünist Seminer,Brüksel,2-4 Mayıs 2003.
“[Molotov] Ribbentrop ile bir pakt imzalamadan önce [Stalin] aniden başka bir Baltık limanı talep etmişti.Hitler,bunu kabul ettiğini bir telgrafla kendisine bildirdi.Bu haberi öğrenen Stalin,Molotov’a dönerek şöyle demişti:
‘Almanya şu anda bize karşı savaş açmış bulunuyor!..Bu limanı istememin tek sebebi Almanları denemekti.Bu limanı bize bıraktıkları zaman onu daha sonra geri almaya azmedeceklerini baştan beri biliyordum…'”*Theodor Plievier,Moskova
“5 Mayıs 1941’de,askeri akademilerin ödül kazanan öğrencileriyle yapılan bir toplantıda,Stalin Almanya’yla savaşın kaçınılmaz olduğunu ifade ediyordu:
‘Biz komünistler,pasifist değiliz,adaletsiz savaşlara,dünyanın paylaşılması için yapılan emperyalist savaşlara,emekçilerin köleleştirilmesi ve sömürülmesi için yapılan savaşlara her zaman karşı çıktık.Her zaman haklı savaşları,halkların özgürlüğü ve bağımsızlığı için yapılan,halkların kapitalist sömürüden kurtarılması için yapılan savaşları,sosyalist anavatanın savunulması için yapılan en haklı savaşı savunduk…'”*Oleg Semyonovich Shenin,Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin ve Stalin’in 1941-1945 Büyük Yurtsever Savaşı’ndaki Rolü,”Marxist-Leninist Parti ve Savaşa Karsı Anti-Emperyalist Cephe” konulu XII. Uluslararası Komünist Seminer,Brüksel,2-4 Mayıs 2003.
Nisan 1941’de sanki Almanların Balkanlar’daki saldırganlığına bir tepki olarak Moskova’daki Yugoslav elçisi Gavrilovic Kremlin’de Stalin tarafından kabul edilmiş Gavrilovic’in “Almanların tepkisinden korkmuyor musunuz?” sorusuna Stalin “Gelsinler bakalım!..” diyerek cevap vermiştir…
Dolayısıyla asıl soru şu olmalıdır zannediyorum:
Stalin Alman saldırısını niçin bekledi veya beklemek zorundaydı?..
Hitler,Sovyetlere saldırırken kendisinin önce davrandığını esasında Sovyetlerin de Almanya’ya karşı sürpriz bir saldırı niyeti içersinde olduğunu söylemiştir…
Hakikat şudur ki sırtını “saldırmazlık anlaşması parafe ettiği” ve daima tepesinde “damokles’in kılıcı” gibi duracak olan bir Japonya’ya vermiş olan Sovyetlerin yine “saldırmazlık anlaşması” imzalamış olduğu Almanya’ya karşı bir “saldırı” savaşına girmek düşüncesi yoktur ve olamaz
Eğer ki Sovyetler,Almanya’ya karşı verdiği savaş süresince Japonya’yı dışarıda tutmayı başarmışsa bunu evvela Sovyet savaşının bir “savunma” mücadelesi olmasına ve anlaşmayı çiğneyen tarafın “Almanya” olduğu hakikatine borçludur
Roller değişseydi yani Sovyetler Birliği veya onunla aynı anlama gelmek üzere Stalin Almanya’ya ve Hitler’e karşı Bush’a da esin kaynağı olan “önleyici savaş doktrini” doğrultusunda hücuma geçseydi eğer bu Sovyetlerin Japonya’ya “ileride sana da saldıracağım” demesinden farksız olurdu
Dolayısıyla geliyorum diyen saldırıyı oturup bekleyen Stalin nasıl bir taktiksel deha ve ne büyük bir stratejist olduğunu uygarlık ve askerlik tarihi önünde bir kere daha kanıtlamıştır…
Alman Halkına “Sovyet Zulmü” Palavrası…
Genel hatlarıyla Almanya’ya giren Sovyet ordularının güya “sivil halka zulmettiği Alman kadınlarına çok afedersiniz sistematik tecavüzde bulunduğu Rusya’ya götürülen Alman esirlerinin de feci muamele ve hayvanca koşullara mahkum edilerek dolaylı yoldan öldürüldükleri” öne sürülür…
Her şeyden evvel Sovyet-Alman Savaşı Almanların üstelik “saldırmazlık” anlaşmasını çiğneyerek taarruzuyla başlamış ve bu harp neticesinde 9 milyonu sivil olmak üzere 20 milyon Sovyet insanı yaşamını yitirmiş Rusya alevler içinde kalmıştır…
Sovyetler Almanlara karşı “istisnasız” bir düşmanlık içinde olsaydı eğer en önce Moskova’da Komintern bünyesinde faaliyet gösteren Alman komünistleri yok ederdi.Fakat Walter Ulbricht,Wilhelm Pieck ve diğer Alman komünistler Komintern faaliyetleri dolayısıyla bütün bir harp boyunca Moskova’daki yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Stalin’in harp boyunca günlük emirlerini daima ”Alman işgalcilere ölüm!” sloganıyla bitirdiği bir vakıadır.Ancak burada da “işgalciler”e ve “işgal”e gönderme yapılarak daha başından gereken sınır çizilmektedir.Alman saldırısını Sovyet halklarına duyuran ilk Sovyet yetkilisi Molotov da şunları kaydetmektedir:
”Bu savaşı bize Alman işçileri Alman emekçileri açmadı bütün dünya bu savaşta yanımızda olduğu gibi nihayetinde Alman emekçileri de ülkemizle birliktedirler…”
Sovyet ordusunda “tecavüz” fiilinin cezası idamdı.
Kızılordu’nun arşivlerinde mevcuttur Berlin Sovyet ordularınca teslim alındığında Mareşal Zhukov ve kurmayları kısa bir şehir turu atarlar bu esnada Zhukov karşısına çıkan yaşlıca bir hanıma şunları söylemektedir:
”Üzülmeyiniz hanımefendi Almanya Alman kalacak…”
O tarihlerde yirmili yaşlarında genç ve güzel bir hanım olan ve Hitler’in sekreteri konumundaki Traudl Junge da kaleme aldığı anılarında Sovyetlere esir düştüğü bütün o zaman zarfında sorgusunu yapan Sovyet subaylarından tutunuz da refakatçı erlere varıncaya kadar hiç kimseden kendisine ve haysiyetine yönelik hiçbir sözlü ya da fiili saldırıyla karşılaşmadığını açıkça beyan etmektedir.(Bkz. Traudl Junge,Hitler’in Sekreteri,İstanbul,Alkım Yayınevi,2004)
Sovyetlere esir düşen ve yine Hitler’in yeğeni olan Leo Rudolph Raubel de cezasını tamamladıktan sonra serbest kalmış ve 1969’da can vermiştir.Almanlarsa kendilerine esir düşen Stalin’in büyük oğlu Yakov Iosifovich’i öldürmüşlerdi…
1945’te Sovyetlere esir düşen Hitler’in pilotu Hans Baur ise kaleme aldığı anılarında “Rusya’daki esaretin sıkıntıları”ndan bahsetmiş “uğradıkları işkenceler ile şartların kötülüğü”ne değinmiştir.(Bkz.Hans Baur,Hitler’in Pilotu,İstanbul,Karakutu Yayınları,2005)
Hans Baur,Adenauer’ın Sovyetlere 9-13 Eylül 1955’de gerçekleştirdiği tarihi ziyaretinden sonra aynı yıl serbest kalmıştır.Dikkat edelim serbest kaldıktan sonra 1993’de vefat ettiğinde 96 yaşındadır!..
Şimdi durup düşünelim on yıl müddetince her günü işkenceyle geçen üstelik kötü şartlara mahkum edilen bir insanın hele ki sıradan bir asker de değil Hitler’in de pilotuysa eğer hayat standartları en alt seviyeye vurmuş bir insan olarak yaşamı kısalırdı öyle değil mi!
Fakat Baur 1993’de yurdunda vefat ettiğinde neredeyse yüz yaşındaydı…
Baur koşullardan şikâyet ediyor ancak Rus kara ekmeğiyle balık çorbasını beğenmemişse eğer ehh kusura bakmasınlar artık misafir umduğuyla değil bulduğuyla yetinirmiş…
İntikam duygularıyla bütün bir Alman halkını ganimet olarak gören ve güya çok afedersiniz sistematik tecavüzü resmileştiren Sovyetlerin işe Hitler’in sekreteri hanımdan başlayacağı muhakkaktır…
Yine Alman esirlerini feci muameleye tabi tutup hayvanca koşullara mahkum ederek dolaylı yoldan ortadan kaldırmak isteyen aynı Sovyetlerin bu işe de Hitler’in yeğeninden ve pilotundan başlamak isteyeceği tartışmasızdır!
Savaş sonrasında Amerikalıların emrine ve dolayısıyla koruması altına girerek yargılanmak bir yana önemli görevler üstlenen Reinhard Gehlen ise anılarında harp sırasında “ellerine ulaşan bilgilerden Sovyetlerin askerlerine Alman halkına karşı davranış serbestiyeti getirdiğini ve bunun sivil Alman halkıyla Alman subaylarının ailelerinin Rus zulmüne mahkum olacakları anlamına geldiğini” öne sürmektedir.(Bkz.Reinhard Gehlen,Hitler’in sığınağından Pentagon’a-Anılar,İstanbul,İleri Yayınları,2005.)
Evvela Gehlen silah arkadaşlarına ihanet etmiş bir subaydır ve kendince ihanetine kılıf aramaktadır ve kitabını Soğuk Savaş yıllarında kaleme almıştır.Bu bir yana şayet ortaya attığı iddia doğru olsaydı bu konuda Sovyet makamları arasında bir “anlayış”tan bahsetmemiz gerekirdi…
Fakat Mareşal Zhukov’un “Almanlardan eşya ve mücevher topladığı” iddiası üzerine bizzat Stalin’in isteğiyle evinde arama yapıldığını biliyoruz…
Ve bu kişi sıradan bir asker de değil Berlin’e giren Mareşal Zhukov!Onun bile hakkında üretilen böyle bir “iddia”ya karşı bu şekilde bir hassasiyet gösteriliyorsa eğer sıradan Sovyet askerlerine karşı ne gibi tedbirler getirilmiştir acaba…
Üstelik Sovyet ordusu Avrupa’da savaşın sona erdiği Mayıs 1945’te denetimleri altındaki Alman şehirlerinde açlıkla boğuşan Alman halkına Stalin’in emriyle sıcak yemek dağıtmıştır!..
Şimdi de Gorbachev’e kulak verelim.Onun referansına neden başvurduğumu alıntıdan hemen sonra anlatacağım:
“(…)Bu arada hatırlamışken,Weizsäcker’e de anlattığım bir anıyı da aktarayım.1975’te,Nazilere karşı kazanılan zaferin otuzuncu yılı kutlanırken Federal Alman Cumhuriyeti’ndeydim.Frankfurt yakınlarında bir benzin istasyonunda,istasyonun sahibi ile konuştum.Bana,’Stalin’ler,Hitler’ler gelirler ve giderler,fakat uluslar kalırlar,ama savaştan sonra Sovyetler Birliği Alman ulusunu böldü,’ dedi.
Bunu bir tartışma izledi.Alman devletini bölme planlarını,savaş yılları içinde Churchill ve o zamanki Amerikalı politikacıların hazırlamış olduklarını hatırlattım.Bu planlara karşı çıktığımızı,bir tek egemen ve demokratik bir Alman devleti istediğimizi söyledim.Yine,Batılı devletlerin Batı Almanya’da ayrı bir devlet yaratılmasını desteklediklerini,Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin daha sonra ortaya çıktığını hatırlattım.Yalta ve Potsdam konferanslarından sonra,bizim bütünleşmiş,egemen,hepsinden önemlisi,barışçı,Nazilikten ve askerlikten arındırılmış,demokratikleştirilmiş bir Almanya istediğimizi belirttim.Fakat Batı’da,bugünkü durumu yaratacak biçimde hareket eden güçler vardı.Onun için,Almanya’nın bölünmesinin suçu Sovyetler Birliği’ne yüklenmemelidir,suçlular başka yerde aranmalıdır.Ve bugün iki Alman devleti vardır.Bu,uluslararası anlaşmalarla tanınmış bir gerçektir.Gerçekçi düşünen her politikacı yalnız ve yalnız bunu kendine rehber edinebilir.
Konuşmamız böyle oldu.
‘Müthiş bir savaş görmüş olmasına rağmen,Sovyetler Birliği prensibe dayanan bir tutum izledi.Gerçekçilik duygumuz bizi yanıltmadı.Alman halkını,Nazi rejimi ile karıştırmadık.Hitler saldırısının bize verdiği zararlar için de Alman ulusunu suçlamıyoruz…'”(Mikhail Sergeevich Gorbachev,Perestroika:Ülkemiz ve Dünya için Yeni Düşünce,İstanbul,Güneş Yayınları,1988,s.213.)
Zafer sonrası Sovyetler tarafından sözümona “Alman halkına karşı kör bir intikam duygusuyla feci muamele yapıldığı işkence edildiği” palavrasının en ufak en küçük en minik en mikro düzeyde zerre kadar ya da her ne anlıyorsanız bir gerçekliği bir dayanağı olsaydı eğer sırasını kimseciklere bırakmaz onu üzerine tuz biber de ilave ederek ve bütün iştahıyla Gorbachev dile getirirdi!..
Elbette münferit birtakım nahoş olaylar yaşanmıştır ancak onların failleri de lütfen yanlış anlaşılmasın ırkçılık yapmak istemiyorum ama hani nasıl desem Rusya’nın uzakdoğusundan kopup gelmiş Yakut,Buryat vs. halkların fertleridir ve kendilerini Almanya’da bulunca bir parça “şaşırmış” olmaları da muhtemeldir!
Bir gerçeği vurgulamadan da geçemeyeceğim.Harp devam ederken Sovyetleri Almanlara karşı intikam duygusuyla yönlendirmek isteyenler çıkmış bunların başını da Yahudi asıllı Sovyet yazar Ilya Grigoryevich Ehrenburg çekmişse de kendisinin “duygusal davrandığı” düşünülerek bu konudaki görüşlerine tabii ki itibar edilmemiştir!..
Zafer sonrası Sovyet denetimindeki Alman topraklarında Alman halkına karşı “Sovyet zulmü” Soğuk Savaş döneminde uydurulan bir Amerikan yalanıdır!..
Savaş sonrası Alman halkına zulmedilmişse eğer bunun asıl icracıları sivil Alman halkını Alman kadın ve çocuklarını harp esnasında özellikle 1944-1945 yıllarında acımasızca bombalayanlar (gündüz Amerikalılar gece de İngilizler bombalardı) ile Almanya’yı bölüp parçalayanlardan (Demokratik Alman Cumhuriyeti Sovyetler Birliği’nin müttefikler nezdindeki “birleşik,bağımsız,demokratik bir Almanya” ısrarının sonuçsuz bırakılıp Federal Almanya’nın ortaya çıkmasından sonra oluşturulmuştur) başkası olamaz…
Saygılarımla
Stalin’in palavralarına inanacak değiliz. Bu pakt savaşı olağanüstü yakınlaştırmış ve SB’nin hazırlannmasına bile fırsat bırakmamıştır. Kaldı ki, o hazırlık devresinde yapılan silahlarda bu paktın uyuşturuculuğu ve satilin’in nazilerin “barışçılığına” güvenmesi nedeniyle naziler tarafından imha edilmiştir. Ayrıca bu pakt nazilerle SB’nin birliktei polonya’yı vb ülkeleri parçalayıp yutması üzerine gizli anlaşmalar temelinde yapılmıştır.
bu temciet pilavı daha bitmedi mi, ne bereketli şeymiş. Bunların hepsi palavra. Stalin, nazilerin avrupa’yı istila etmesine yardımcı olmuştur.
efendilerin dünyayı paylaşma pazarlıkları bunlar. utanmadan bunları buraya taşıyorsun.
o kadar komünisti öldürüp ve öldürmeye devam edip hâlâ “biz komünistler” diye konuşma yüzsüzlüğünü gösterebilmek ancak Stalin gibi sahtekârlara özgüdür.
o sana öyle öyle geliyor arkadaşım. Stalin sadece iftiraların, komploların, cinayetlerin dahisidir.
1. Alman komünistlerin %98’ini zaten yok etti. Jan Valtin’in Karanlığın Ötesinde kitabını oku.
2. “Zafer sonrası Sovyet denetimindeki Alman topraklarında Alman halkına karşı “Sovyet zulmü” Soğuk Savaş döneminde uydurulan bir Amerikan yalanıdır!..”
Evet, ermeni soykırımı da uluslararası bir emperyalizm yalanıdır, öyle değil mi? 🙂
Kimilerinin arada bir “biti kanlanıyor.” Stalin mevzusuna dönülüyor. Oysa bu “mevzuyu” halledip, “bundan sonranın” konuşulmasına geçilemiyor.
“Stalin zaman kazandı…” K. Okuyan bile itiraf ediyor.
“Orada hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir “hazırlıksızlık” var. (K. Okuyan. Stalin’i anlamak. sf 140) “Peki Stalin’in Almanya saldırıncaya kadar hiç bir askeri hareketliliğe izin vermemesi… askeri maliyeti ne olacak? … Savaş uçaklarının çok büyük bölümü havalanamadan imha ediliyor..” (K. Okuyan sf..143
Bu savaş uçakları “kazanılan zamanın” ne kadarın harcattı? Bu “kazanılan zaman” doğu sınırlarına bir savunma tahkimatı da yapılmadığına göre ne içindi?
Bu Stalin savunucuları Dinsel tartışmalardaki gibi salt “demişti, yazmıştı” üzerinden konuşuyorlar. Olgular üzerinde durmak istemiyorlar.
23 no’lu yorumda aynı Molotov’un yazdıkları neden konuşulmuyor..” Kazık yedik” diyen adam için bu anlaşmada bir dahiyane’lik mümkün mü? Nasıl olur da bu korkunç işgalin duyurusunu Molotov yapıyor. Olgular ve sözler çakışıyor…
***
“5 Mayıs 1941′de,askeri akademilerin ödül kazanan öğrencileriyle yapılan bir toplantıda,Stalin Almanya’yla savaşın kaçınılmaz olduğunu ifade ediyordu:
‘Biz komünistler,pasifist değiliz,adaletsiz savaşlara,dünyanın paylaşılması için yapılan emperyalist savaşlara,emekçilerin köleleştirilmesi ve sömürülmesi için yapılan savaşlara her zaman karşı çıktık.Her zaman haklı savaşları,halkların özgürlüğü ve bağımsızlığı için yapılan,halkların kapitalist sömürüden kurtarılması için yapılan savaşları,sosyalist anavatanın savunulması için yapılan en haklı savaşı savunduk..”
Zaten Stalin’i korkunç yapan da bu. Riyakarlığın böylesi tarih boyunca görüldü mü? Tam da Almanya ile barış yapmış, bu anlaşmaya çok güvenmiş riyakarın söylemiyle böyle konuşuyor…
*
“Dolayısıyla geliyorum diyen saldırıyı oturup bekleyen Stalin nasıl bir taktiksel deha ve ne büyük bir stratejist olduğunu uygarlık ve askerlik tarihi önünde bir kere daha kanıtlamıştır…”
“Uçakları havaalanlarında bombalanmış. Hitler’e güvenmiş; öyle güvenmiş ki, istihbarat raporlarını bile umursamıyor… Sonra! “Kazık yedik”…
***
Stalin “insanlığın kurtuluşu, barış ve mutluluk yaşatacak bir Sosyalizm” adına savunulamayacağına göre, bu işe kalkışanların bu “tuhaf işi” neden yaptıkları karakter, algı ve kişisel dünyalarına ait bir sorun olarak görülmesi gerek.
“Kimilerinin arada bir ‘biti kanlanıyor.’Stalin mevzusuna dönülüyor.Oysa bu ‘mevzuyu’ halledip,’bundan sonranın’ konuşulmasına geçilemiyor…”
***
Sn. Gürsel
özür dilerim ama konuyu açan ben ya da bir başkası değil Sn. Zileli’ydi
“Nazi Yenilgisinde Üç Temel Faktör:Halk,Irkçılık,Ordu” başlıklı makale kendilerine aittir yanılıyor muyum acaba
ee dolayısıyla bize de bilgilerimiz ölçüsünde yanıt vermek düşüyor bu durumda
benim anlayamadığım ve hayret ettiğim hakikat buyken zat-ı alinizin kalkıp bizi sanki böyle “durduk yere buraya gelip sayıklamışız” havası yaratmanızdır
müsaadenizle tekrarlıyorum yukarıdaki yorumlar Sn. Zileli’nin adı geçen makalesi üzerine kaleme alınmıştır
saygılar
Sayın Nabuko,
anlatmak istediğim bu konunun “geleceğe köprü-bağlarını” konuşma-tartışma arzusuna aitti… Bu bağlamda Gün Zileli’nin bu yoldaki yazılarını bizim de bu yolda konuşma-tartışmaya çevirme fırsatı olarak değerlendirmemizdi… Ama yazık ki böyle olmuyor; böyle olması gerekse de… “Mezar üstünde tepinmek” oluyor sonuçta bir çok tartışmalar…
***
Örneğin “yoldaşını öldürmek” ile Bolşevik-Stalinist particilik arasındaki bağları konuşalım…
“Burjuvaziye” karşı “muhalefet” tarzı, sosyalist içi muhalefeti “sindirme” yöntemlerini koşullar mı?
A. Öcalan Stalinist bir siyaset mi yürütüyor?
Bizdeki Stalinist partiler, “emekçi sınıflardan” ümidi kestikleri için mi, darbeci-totaliter Stalinist yöntemleri savunuyorlar?
Ordu yandaşlığı Stalinist siyaset ile uyumlu mudur? Devletçi Kapitalizm de bu bağlamda mı savunulur?
Onlarca yıl parti önderliği yapılarak, partiyi “milim” ileri götürmese de hala orada bulunanlar, bu açıklaması zor halin, Stalinizmde doğrulanmasını buldukları için mi Bolşevik-Stalinisttirler hala…
*************
Ben şimdilik bu soruları buldum…
Bu soruları artırmak ve yanıtlarını konuşma dileğiyle…
Sayın Nabuko,
yazınızı tekrar okudum. Bunları da yazma gereği duydum…
****
Siz olgulardan yola çıkmıyorsunuz. “İnançlarınızı” kanıtlanabilir gerçeklikler üzerinden kurma ilkeniz yok. Örneğin, olgusal, somut veriler üzerinden tarihi-hayatı sorgulamak isteyenler bu “uydurulmuş” olabilecek verileri önemsemezler; yazanları küçümserler.
“Berlin Sovyet ordularınca teslim alındığında Mareşal Zhukov ve kurmayları kısa bir şehir turu atarlar bu esnada Zhukov karşısına çıkan yaşlıca bir hanıma şunları söylemektedir:
”Üzülmeyiniz hanımefendi Almanya Alman kalacak…”
Kim görmüş? Kim yazmış? Gören, yazanın “yandaş, yalaka” olmadığı kanıtlanabilir mi? Bir çanak yalayıcı olmasın… “Bir gün yolda giderken Hazreti… karşıdan gelen adamın….” Olacak şey değil! Bu anlatılardan farksız “kanıt” aktarmalarıdır bu…
*
İkincisi…
Asker 10 yıl tutsak kalmış, (1955’den sonra) 93 yaşına kadar da yaşamış… Çektiği zulüm yalandır! Bu “akıl yürütme” yönteminiz sizi çok utandıracak örnekler çıkartır karşınıza..
*
“O tarihlerde yirmili yaşlarında genç ve güzel bir hanım olan ve Hitler’in sekreteri konumundaki Traudl Junge..” a tecavüz edilmediyse kimseye de edilmemiştir… O kadını tanıyor ve bir erkek olmalısınız; “lan bu kadına da tecavüz edilmediyse eğer…”
Savaşlarda tecavüz bence o denli kınanmamalı! Donup kaldınız mı! Bir saldırı ve işgal savaşında yapılan kötülüklerin büyüklüğünü düşündüğümde bunu söz edilmez bulurum! Stalin’in çocuklarından kopartıp kamplara gönderdiği onca kadın; kamplarda yetersiz beslenme, hastalıktan gözleri önünde ölen çocukları için kahrolan onca kadın bunun yerine tecavüze uğramayı seçerdi; kadın değilim; ama olsaydım ama seçim hakkım olsaydı, bunlar yerine tecavüzü seçerdim! Jane Fonda bir filmde kendini süzen, “pis” kovboylara kafa tutuyordu; “ne yani” diyordu. “Bana tecavüz mü edeceksiniz! Ne olur yani; gider bir banyo alır, kötü anılardan biri olarak unuturum…” benzeri konuşma yapmıştı…
Siz SSCB ve Stalin konusunda çok ciddi bir “arınma” süreci içine girmelisiniz… Her insan için söylenemez bu elbette… Ama sanki siz… bunu yapabilirseniz…
Ama önce olgu-kanıt-bütünün uygun parçası vb. yöntemleri önemsemelisiniz; hepimiz gibi…
****
…
“Elbette münferit birtakım nahoş olaylar yaşanmıştır ancak onların failleri de lütfen yanlış anlaşılmasın ırkçılık yapmak istemiyorum ama hani nasıl desem Rusya’nın uzakdoğusundan kopup gelmiş Yakut,Buryat vs. halkların fertleridir ve kendilerini Almanya’da bulunca bir parça “şaşırmış” olmaları da muhtemeldir!”
Bu olmadı… Irkçılık çağrışımı nedeniyle değil…. Bir gerçekliği inkar etmek için “münferit” ve “Büyük Ruslar” dışında sebep aramanız….
Lütfen “Karanlıkta Fısıldaşmaları” okuyun. Benim ilk aklıma gelen bu…. Gerçeği arıyorsanız eğer… Bulacak olduğunuzu söylemiyorum… Zaten gerçek denilen şey de yalnızca “yolunda yürünülen-aranılan” bir şeydir. Tam “dokunacak”, ele geçirecekken, “kaçan-başka şey olan-değişen” değil mi? Başka türlü olsaydı eğer, hayat da çok sıkıcı olmaz mıydı?
860 bin Alman kadına tecavüz etmişler
Konstanzlı tarihçi Miriam Gebhardt tecavüz kurbanları Alman kadınlarıyla ilgili yaptığı araştırmada, Kızıl ordu askerlerinin tek tecavüzcüler olmadığını tespit ettiğini duyurdu.
Focus dergisinin haberine göre, Gebhardt, İkinci Dünya Savaşı sonrası askerlerin tecavüzüne uğrayan Alman kadınlarıyla ilgili olarak yazdığı “Askerler geldiğinde“ adlı kitabı piyasaya çıkıyor.
860 bin Alman kadına tecavüz edildi
Kadınların utançlarından kendi aile içerisinde bile konuşmaya çekindiklerini söyleyen yazar, “tecavüz konusu kamuoyunda konuşulunca akla hep Kızıl Ordu askerleri gelirdi” dedi. Gebhardt, papazların, doktorların ve askeri yargıçların raporlarından elde ettiği bilgileri yeni kitabında topladı.
Film yapımcısı Helke Sander’in doksanlı yıllarda iki milyon Alman kadının Sovyet askerlerince tecavüz edildiği iddiasına katılmayan Gebhardt, bu rakamın yaklaşık yarım milyon olduğunu yazıyor. Kitapta, 190 bin Alman kadının Amerikan askerlerince tecavüz edildiği yer alırken, müttefik güçleri askerlerince tecavüze uğrayan Alman kadının sayısının yaklaşık olarak 860 bini bulduğunu belirtiyor.
Gruplar halinde tecavüz ettiler
Miriam Gebhardt kitabında, Amerikalı, İngiliz ve Fransız askerlerinin tecavüz şekillerinin Kızıl Ordu askerlerininkinden farklı olmadığına dikkati çekiyor: Evlere el konuluyor, yağmalanıyor ve sonra askerler gruplar halinde kadınlara tecavüz ediyor. Özellikle Bavyera eyaletinde papazlara günah çıkaran kadınların, Amerikan askerlerinin acımasız saldırılarını anlattıkları vurgulanıyor.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/234927/860_bin_Alman_kadina_tecavuz_etmisler.html
Daha kitabi okumadan verilen bilgilerin ufurme oldugu anlasiliyor. Daha once de yazdim, Kizil Ordu askerlerinin alman kadinlarin kitlesel olarak irzina gectigi iddiasi bir soguk savas iddiasidir. Kizil Ordu Soljenitzin tarafindan tecavuzculeri cezalandirmakla suclanir. Simdi de tecavuzculeri korumakla suclaniyor. : Napsalar mutlaka suclanacaklar.
Kizil Ordu daha Almanya ya girmeden alman kadinlari ile duyugusal iliskiye girilmesini daha yasaklamisti. Bir cok kisi elindeki yetkisi kullanip kadinlari cinsel iliskiye zorlayabilir ( bu durum sirketlerde okullarda iktidar konumunu elinde tutan patronlar mudurler ogretmenler polis asker vb tarafindan bolca gerceklesmektedir) ama yakalandiginda aslinda iki tarafin rizasi oldugunu iddia edebilirdi. Bu yuzden Kizil Ordu daha ordu Almanya ya girmeden uyelerine herhangi bir alman kadinla “kendi rizasi” ile de olsa iliskiye girmesini yasaklamisti. uygusal iliskiye gecenler dahi konumunu kullanip kadinlari kullandigi icin askeri mahkemede yargilaniyordu. Oleg Rzheshevsky’e gore arsiv kayitlarina gore Almanya da tecavuz de dahil halka kotu davranmaktan dolayi yargilanip cezalandirilan personel sayisi 4148 dir.
Ustelik rakamlara da bak? yuzbinlerce degil ama 860 bin, 190 bin filan:-) Sanki tecavuzleri teker teker saymislar. Kaynak ta belli Bavyera da papazlara gunah cikartan kadinlarin sayisi. Neden papazlar, cunki daha once soyledim bir onceki kitap (bir ingiliz subayi olan Beevar’in kitabi) tecavuzleri bir doktor klinigindeki 9 rakamindan iki milyon kisinin nasil tecavuz edildigini ispatliyordu, tabii buna sadece aptallar ikna olur, bu sefer yeni bir yazar yeni bir kanit gostermis, “biliyor musun kadinlarin hepsi anlatiyormus, gelen rus askerleri bavyerali papazlardan bile kotu cikmislar, papazlar en fazla cocuklarin irzina geciyor bunlar bir de kadinlarin irzina geciyormus.”
Yalniz bu hikaye de kucuk bir sorun var, Bavyera hic bir zaman sovyet isgaline ugramadi, orasi ABD kuvvetlerinin isgal bolgesi idi. 🙂
Ben bu tur kitaplasi okuya okuya artik gina geldi, benim gibi okuyun size de gina gelir, sadece kaynaklarina bakin, birincil derece kaynaklari var mi ona bakin, onemli arastirma dedikleri arastirmalari okuyun, size de gina gelir. Bir yaraticiliklari da yok. Bir oncekinde doktorlardi ( dokuz tecavuz bir den 2 milyon olmustu) simdi de ABD isgal bolgesindeki papazlar.
Oda soyledir buyuk ihtimalle, kucuk bir kiliseye gelen kadinin birisi papaza gunah cikarirken askerler tarafindan tecavuze ugradigini iddia eder. Simdi bu kadin uzerinden gidersek tecavuz orani yuzde yuz. Simdi bunu tum gunah cikaran kadinlara yayalim. 860 000 kadin 1945 mayisi ve 1946 mayisi arasinda gunah cikartmis demekki en az 860 000 kadinin irzina gecilmis. Buna isvicre de gunah cikartan kadinlar dahil degil, onlarida eklersek.. ohooo Kizil ordu savasmamis, saapmis:-)Almanya yi saaparak fethetmis.
Sonuç: Sovyetler Alman kadınlarıyla duygusal ilişkileri yasaklamış, tecavüzü ise serbest bırakmış.
Artık sıradanlaştı… ya, öyle yazalım…
“Yahu” kendi devrimci Bolşevik yoldaşlarının “ırzına” geçen bir ahlak, oradaki zavallı Alman kadınlarını mı gözetecek? Bolşevik yoldaşlarının eşlerine, çocuklarına onca zulüm, işkence yapan, kocalarını ihbar etmedikleri için toplama kamplarına yollayan, muhaliflerin çocuklarını rehin almak için “reşitliği” 12 yaşına indiren zihniyet için Alman kadınlarının tecavüzü konu bile edilemez… Ben de Ahmet gibi yazayım…
Bir gün toplantıda bu konu Stalin’e anlatılır. Stalin “demek öyle ha” der. ve ekler. “merak etmeyin” der. “Kızıl ordunun askerleri bunu eminim bu işi de erkekçe yapmışlardır!”
Belgeler henüz yayınlanmadı… Gizleniyor… Ama elbette Stalin yoldaş kadınlarını mutlu etmesini bilen bir önderdi; bildiği bir şey vardı.. Hikmetinden de sual olunmaz!