MHP Nereye Gidiyor?
Etyen Mahçupyan’ın, 22 Mart 2009 tarihli Taraf gazetesinde çıkan, “MHP Nerede Duruyor?” başlıklı yazısı liberallerimizin yalnızca AKP ile değil, aşırı sağın geleneksel partisi MHP ile de ittifak halinde olduğunu gösteren bir belge niteliğinde. Mahçupyan’ın MHP ile ilgili tahlillerini aktarmaya çalışayım.
Mahçupyan’a göre, MHP milliyetçiliği, köşelerinde devlet, yerellik ve şiddet bulunan bir üçgenin ortasında yer almaktadır. Bu parti, 12 Eylül’de devletten “darbe” yiyince yerelliğe (geleneksel muhafazakâr, milliyetçi-dinci Anadolu sağcılığına bu adı veriyor) daha çok ağırlık vermiş. Bu yönelimi, demokratik bir gelişme olarak yorumluyor Mahçupyan:
“Yerellik boyutu, bugün MHP’nin niçin kendisini ulusalcılardan ayrımlaştırmak için bunca çaba harcadığını, niye darbecilere karşı açıkça demokrasiyi savunduğunu anlamak açısından çok önemli gözüküyor.”
MHP’nin “yerel değerlere” önem vermesi, Mahçupyan’a göre, onu, Türkçülükten İslami değerlere yaklaştırmıştır.
MHP, üçüncü köşesini oluşturan şiddetten de giderek uzaklaşmaktadır yazarın görüşünce. Devlet Bahçeli’nin “bilinçli pozisyon alması sayesinde” MHP şiddete bulaşmak istemeyen bir parti haline gelmiş:
“Çünkü muhtemelen epeyce doğru bir Türkiye analizi yapıyorlar. Bu ülke giderek daha fazla demokrasiye sahip olacak ve giderek daha çeşitlenmiş bir toplumla bu deneyimi yaşayacak.”
Mahçupyan’a göre, MHP, Ergenekon davasını esastan destekleyen ve askerin siyaset üzerindeki vesayetine karşı çıkan bir muhalefet yürütecektir ki, bu MHP’yi iktidar alternatifi bile yapabilir:
“Askeri vesayetin kalkmasıyla birlikte normalleşecek siyasette, AKP oyları da kendiliğinden inme eğilimine geçecektir. Diğer taraftan MHP tabanı ile AKP tabanı arasında büyük farklar da yoktur ve yerellik unsuru birçok kişi için MHP’yi anlamlı bir alternatif haline getirecektir.”
Etyen Mahçupyan’ı okurken, Aydınlık hareketinin kılı kırk yaran siyasi tahlillerinden birini okuyormuş gibi hissettim kendimi. Liberaller, kendilerini çok farklıymış gibi gösteriyorlar ama aslında siyasi alana ilişkin tahlil yaparken, ittifak yapılacak güçleri belirlerken Marksist-Leninistlere müthiş benziyorlar.
Bu tür siyasi tahlillerin, geçmişte olduğu gibi, ayrıntılara indikçe ve kılı kırk yardıkça çuvallaması kaçınılmaz olmaktadır elbette ve siz de bu “deve”nin hangi hörgücünü düzelteceğinizi şaşırırsınız. Yine de deneyelim.
Birincisi, 12 Eylül’den sonra devletin MHP’lileri baskı altına almasıyla devletle MHP arasındaki “doğal ittifak”ın zedelendiği doğru değildir. Daha doğrusu, böyle bir “doğal ittifak” yoktur. İttifak bağımsız güçler arasında olur. Oysa MHP, devletin doğrudan paramiliter sokak gücüydü ve bugün de öyledir, bunda değişen bir şey yoktur. Bugün devlet, 1970’lerde olduğu gibi, sokakta devrimci avına çıkma gereği duymadığı için MHP’nin bu paramiliter özelliğini kullanmamaktadır, hepsi bu. Öte yandan, Kürtlere karşı girişilen gayri-nizami savaşta MHP resmen yer almasa da, pek çok MHP militanının hizmete sunulduğu bilinmektedir. Keza Susurluk sürecinde de, Çatlı başta olmak üzere MHP bağlantılı birçok unsur açığa çıkmıştır. Kaldı ki, en son Hrant Dink cinayeti faillerinin MHP’nin ideolojik fideliğinde yetiştiklerini unutmak, hafıza-i beşerin gerçekten nisyan ile malûl olduğunu göstermektedir. Yoksa nisyan ile malûl olan politika üreticisinin hafızası mıdır?
İkincisi, MHP’nin şiddetten uzak durduğu da doğru değildir. Bugün üniversitede öğrencilere taşlı, sopalı, baltalı saldırıları düzenleyenler MHP bağlantılı Ülkü Ocakları mensuplarından başkası değildir. MHP, 1970’lerdeki gibi bir iç savaş ortamı olması halinde binlerce faşist militanıyla hazır kuvvet olarak beklemektedir.
Üçüncüsü, Mahçupyan’ın, MHP’nin “yerellik” yönünde ilerlemesini olumlu bulması oldukça şaşırtıcıdır. “Yerellik” denen Anadolu sağcılığı MHP’nin esas ideolojik belkemiğini oluşturur eskiden beri. Alpaslan Türkeş, daha başından dinci-milliyetçi-muhafazakâr Anadolu sağcılığı yönünde adımlar atmış ve Nihal Atsız gibi köktenırkçıları tasfiye etmiştir. Bugün Bahçeli de aynı yolda yürümektedir. Mahçupyan’ın, “yerellik” adını verdiği Anadolu sağcılığında ne gibi bir olumluluk bulduğu merak konusudur. Sanırım, Mahçupyan, Türkiye’nin merkez sağdaki oy depolarının ideolojik fideliği olan Anadolu sağcılığını “demokrasi”nin temellerinden biri olarak görmektedir. Bu bakışın, liberallerin demokrasi ufkunun sağcı oy depolarıyla kısıtlı olduğunu göstermesi bir yana, eğer MHP yerellik yönünde ilerliyor, yani sağcı oy depolarını ele geçirme yönünde bir gelişme gösteriyorsa, bu, Türkiye’nin geleceğinde demokrasiye değil, faşizme işaret eder.
Dördüncüsü, MHP’nin Ergenekon davasını desteklediği doğru olsa da, askeri vesayete karşı çıktığı doğru değildir. Çünkü askeri vesayetle Ergenekon davası tam olarak üst üste oturmamaktadır. MHP, aşırı sağdaki ulusalcı rakiplerini bastırdığı için elbette Ergenekon davasını destekler ama aynı zamanda AKP ile el ele parlamenter-askeri diktatörlüğü yeni baştan düzenleyen askeri vesayet düzenine de destek olur. Liberaller ne kadar askeri vesayet düzeniyle “çatışma” halindeyse, MHP de o kadar çatışma halindedir. Liberallerimiz de MHP de, askeri vesayete değil, askeri vesayetin parlamentoyu bütünüyle geçersiz hale getirmesine karşıdırlar. Nitekim, bugünkü hükümet-asker ittifakını gönülden destekleyenler de onlardır. MHP, ek olarak, AKP’yi, askerlere yeterince saygı göstermediği noktasında sıkıştırmaya çalışmaktadır.
Yazıyı bağlarken MHP’nin bugünü ve yarını üzerine de bir şeyler söylemek isterim. MHP, bugün de aşırı sağcı, faşist bir partidir. Bu niteliğinde temelde hiçbir değişiklik olmamıştır. Ancak, bugünün Türkiye’sinde rüzgâr, 1920’ler ve 1930’lar Almanya’sının tersine, radikal uçlara doğru değil, ılımlı-merkeze doğru esmektedir. Başında, usta bir reelpolitiker olan Bahçeli’nin bulunduğu MHP, bugünkü politik ve sosyal koşullara uygun bir iktidar stratejisi izlemektedir. MHP, aşırı sağdaki, yüzde 5 ilâ 10 arasında oynayan aşırı sağ oyları çantada keklik olarak görmektedir. İktidara yürüyebilmek için merkez sağdaki ve merkezdeki oy depolarına ulaşmasının zorunlu olduğunu bilmekte, bu yüzden kendisine “merkez”de bir parti görüntüsü kazandırmak istemektedir. Böylece AKP’nin taban oylarını kendine çekmekle kalmayacak, şehirlerdeki daha modernist orta sınıf oylarını kazanacak, hatta devletçi-laik-milliyetçi CHP oylarına bile el atabilecektir. Sonrası mı? Parlamentoda birinci parti konumuna yükselip iktidarın anahtarını ele geçirebilecektir. Yeni bir Hitler’i iktidarda gördüğü zaman acaba Mahçupyan, böyle bir yazı yazdığı için mahçup olacak mıdır?
Gün Zileli
24 Mart 2009