Not: Bu yazı son derece karışık bir ruh haliyle yazılmıştır, zira rüyadır.
Geçtiğimiz hafta üst üste rüyalar gördüm. Kimilerinin kâbusu olacak rüyalar. Tam gününü hatırlamıyorum ama sanırım pazartesiydi, Ali İsmail girdi rüyama. “Yahu” dedim “Sana marş yazılmış, haberin yok”. Bilmiyordu, duymamış.. “Ya” dedim, nasıl duymadın “Daha 19 yaşında, düşlerinde özgür dünya. Öptüğü çubuklu forma yaşayacak anısında. Ali İsmail Korkmaz , fenerbahçe yıkılmaz” diye söylüyorlar. “Vallahi kaçırmışım abi” dedi, dedim ki “Futbolu çok sevmem ama bana hiç tribün marşı gibi gelmedi, sakince söyleyince çok güzel okunuyor, bir an önce dinle” Sazım yanımdaymış, bir türkü söyleyelim diye teklif ettim, ayrılmadan, kabul etti: “Magusa limanı limandır liman, seni öldürende yoktur din, iman…”
Aynı gün içinde, sonrasında, Ahmet geldi yanıma.. Kaç gündür canım künefe çekiyormuş da, bir türlü yiyememişim, O gelince “Dostum, bir künefe ısmarla da yiyelim” diyorum. Ahmet “bir porsiyonu paylaşır mıyız” diyor. En sevdiğim şey, bir zamanlar sevgiliyle yaptığım gibi, aynı tabaktan bölüşmek, nasıl keyifleniyoruz.
Sonra, Ethem’le karşılaşıyoruz Kızılay’da. “Hocam, hiç param kalmadı, sen nasıl çözüm buluyorsun bu işlere” diyorum. Ethem; nasıl babacan, nasıl vakur.. Sigarasını tellendiriyor ve “Epeydir Mahsuni dinlememişsin” diyor. Utanıyorum, sazımı günlerdir elime almadığıma daha da hayıflanıyorum. Ethem söylüyor: “ Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim.”
Mehmet’le görüşmemiz ayaküstü oluyor. Çok acelesi var, otobüse yetişecek garibim. Ama “abi, bana borç verecek akbil’in var mı” diyor. Aramızda…
Abdullah, çok uzaklardan koşuyor. Ama hep koşuyor, “Acelem var, anneme yardım etmem lazım” diyor. “2 dakika dur, laflayalım” diyorum. “Haberleşiriz, şimdi olmaz. Annem merak eder” diyor. “Anne kuzusu” diyorum… Şuursuzca..
Başka bir gün, Hasan Ferit’le buluşuyoruz. Tavla oynuyoruz, “çayına” diyorum. “Dostluğuna” diye cevap veriyor. Tavlayı kim kazandı hatırlamıyorum ama dostluğumuz pekişiyor.
Bir gün, bir yolculukta, Medeni ile tanışıyorum. Laf lafı açıyor. Dershaneye gittiğini söylüyor, hem iş, hem ders çok yoruyormuş. Onun öğretmeni olabilmek geçiyor içimden. Beylik sözlerle karşılayabiliyorum konuşmasını. Aslında aciz kalıyorum ve bunu da belli ediyorum.
Evet…Ben böyle rüyalar görüyorum ve her uyandığımda yüzüm gülüyor. Çünkü şunu biliyorum; cebimde param da olmasa, mutsuz da hissetsem, dostlarım var, bu dünyada veya başka dünyalarda.
Acaba egemenler nasıl rüyalar görüyorlar. Düşlerinde para mı görüyorlar mesela ya da kağıt öğütme makineleri mi? Belki de savcı cüppesi görüyorlardır, kim bilir. Belki polis rozeti… Ama rüya görüyorlarsa, bizim rüyalarımıza benzemediğine eminim. Çünkü bizim rüyalarımız, aynı zamanda düşlerimiz. Onlarınki ise, kâbus…
Berkin’i görmüyorum rüyalarımda.. Çünkü Berkin rüya değil, hepimizin gerçeği…
Melih,çok beğendim.Okurken,yumruğumuzu sıkıpta bırakamayışımızın,gergin bir ipte asılı duruşumuzun öfkesinde yalnız olmadığımızı hissettirdin. Hasılı direnç dostluklarla büyürmüş.Teşekkür ederim,arkadaşım.
Ne güzel şeyetmişsiniz bayım, kaleminize sağlık.
eline, yüreğine, düşlerine sağlık dostum.
Sağolun, var olun. Hepinize çok teşekkür ederim
elbet bir gün döktükleri kanda boğulacaklardır
elbet bir gün döktükleri kanda boğulacaklardır