Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Kürt Hareketinde Devrimci ve Reformcu Yol Ayrımı (Süleyman Arıoğlu)

Konuk Yazılar, Kürt Sorunu

Kapitalist toplumda yabancılaşmış siyaset, kurumuş bir yara kabuğu gibidir. Oksimoron bir kavram olan “burjuva demokrasisinin” emniyet sübabı gibi gördüğü, halkla sınırlı ve yüzeysel düzeyde bir temas, kriz dönemlerinde tamamen kayboluyor. Demossuz bir demokrasiyi, direnişi özümsemiş bir halka yutturmanın artık imkânının kalmadığı görünüyor. Taşıdığı bütün belirsizliklere rağmen Kürtlerin demokratik özerklik girişimi, burjuva düzenin bu kurumuş yara kabuğunu, söküp bünyeden atma potansiyeline sahip. Beraberinde bu yabancılaşmış siyasete tutunan, çizginin o ya da bu tarafındaki tüm aktörleri de… İşte bu olasılık siyasal alanda tam bir panik havası yaratmış durumda.

Üstelik bu panik sadece devleti yönetenlerde değil, Kürt çevrelerinde de yaşanıyor. Kaderini Türkiye sermaye sınıfı ile gerçekleştireceği tarihsel uzlaşmaya bağlayan Kürt burjuvazisi de demokratik özerkliğin önünü alma telaşında. Asıl şaşırtıcı olan bu telaşı, arkaik siyaset teorileriyle sermayenin yanına düşen demokrat ve sosyalistlerden dinlemek.

Radikal gazetesinin 18 Temmuz’daki sayısında Ezgi Başaran’ın, yaşamı mücadele ile geçmiş saygın bir demokrat olan eski TİP’li Tarık Ziya Ekinci ile yaptığı bir röportaj yayımlandı. Ekinci’nin başlığa çekilen “Demokratik özerklik ilanının hiçbir anlamı yok” sözleri işte tam da bu panik havasının yansıması. Ekinci, aşağıdan çözümlere hiçbir prim vermeyen burjuvazinin tepedenci çözümlerini savunuyor. Ekinci’nin mesajları ile bunları vermek için seçtiği mecra, itiraf etmek gerekir ki tam bir uyum içinde. Ekinci, BDP’nin parlamento boykotunun tıkanma noktasına getirdiği krizdeki siyaseti (siyasi krizi değil) kurtarma telaşında. Bir yanıyla medyanın genelindeki “bölücülük/ihanet” söylemiyle körüklenen şovenizme karşı dengeleyici bir işlev taşıyan Ekinci’nin mesajı, “Meclise gidin, devletle ve hükümetle anlaşın, demokrat liberal aydınlarla işbirliği yapın!”

Tarık Ziya Ekinci’nin görüşlerinin detaylı bir eleştirisine girmeden önce, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK), burjuva siyasetini ürküten özerklik ilanının ne olduğuna ve belirsizlikleri ile risklerine bir göz atmak gerekiyor. Aslında demokratik özerkliğin gündeme geliş amacı Kürt halkına, Cumhuriyetin kuruluşunda sahip olduğu ve daha sonra yitirdiği statüyü yeniden kazandırmak. Bu kadarıyla sınırlı kalsa egemen çevrelerden pek itiraz görmeyebilir. Ama özerkliğin asıl taşıdığı önem, yönetime katılım için kurduğu aşağıdan mekanizma ile halkı karar alma süreçlerinin temel aktörü haline getirme potansiyeli taşıması. Sermayenin yüreğine inen yer de tam burası.

Köy komünleri, kasaba, ilçe, mahalle meclisleri, kent meclisleri temelinde bir örgütlenmenin öngörüldüğü, karar yetkisinin bu organların delegelerinde olduğu demokratik özerklik metninde, başta kadınlar ve gençler olmak üzere her topluluğun bu meclislere katılım hakkı bulunacağı yazılı. Sosyal alanda ailenin dönüştürülmesinden, hiyerarşinin kaldırılmasından, toplumun eşit ve özgür birliğinin hedeflendiğinden; öte yandan öz savunmadan söz ediliyor. Topluluklar ekonomisinin yaratılacağı ve bunun da “azami kârı hedeflemeyen, kullanım değerini esas alan anti tekelci eşitlikçi, dayanışmacı bir ekonomik sistemin oluşturulmasından ve ekolojik devrimden bahsediliyor.

Demokratik özerklik tabandan kendiliğinden gelişmiş bir proje değil. Bütün heyecan verici yanına rağmen siyasi elitlerce hazırlandı ve onu gündeme getiren yapı da bunu stratejik bir hamle olarak görüyor olabilir. Dolayısıyla daha en başından Bolşeviklerin elinde tüm özünü yitirmiş sovyetler örneğine dönüşmesi riski de var. Dolayısıyla PKK gibi katı merkeziyetçi ve baskıcı bir örgütün himayesinde kalarak güdükleşmesi riskini de göz önünde tutarak, ben yine de on yıllardır direnen bir halkın, demokratik özerkliğin potansiyelini işletebileceği kanısını taşıyorum. Ezilenlerin aşağıdan örgütlenmesi için bu eşsiz bir fırsattır.

Radikal’deki röportaja dönecek olursak, Ekinci, bir yandan Öcalan’ın “devletle mutabakata vardık” açıklaması yaparak Barış Konseyi kurulması çağrısı, öte yanda DTK’nın Demokratik Özerklik ilanı ve BDP’nin parlamento boykotunu “karmaşa” olarak yorumluyor. Kuzey İrlanda’da Sinn Fein’in silahlı kanada da hâkim olan tek merkezli yapısını övüyor ve Kürt hareketinde “her kafadan bir ses çıkmasını” ve “çok başlı” olmasını eleştiriyor.

Bunun üzerinde biraz durmak gerekiyor. Evet, Kürt hareketinde konumların değiştiği ve birçok eğilimin bir anda görünür olduğu bir süreç yaşanıyor. Bu hareketlilikte iki temel siyaset çizgisini tespit etmek mümkün. Birincisi, AKP ve devletle anlaşma yoluna giderek, pazarlıklarla elde edilebilecekleri genişletmeyi hedefleyen, meselenin, sermayenin beklentileri doğrultusunda bir uzlaşıya kavuşturulması. Bu tepedenci burjuva siyasetin çözüm araçları da parlamento ve en ileri ucunda ise AB Yerel Yönetimler Şartı çerçevesinde bir düzenleme.

İkinci siyasi hat ise aşağıdan, halk mücadelesinin/direnişinin demokratik öz örgütlenmelerini kurumsallaştırmayı öne süren eğilim. Bu eğilim şu anda kendisini demokratik özerklikle gösteriyor. Bu eğilimin de devletle ipleri koparttığı söylenemez ama özerklik projesi, başarır ya da başaramaz devleti dönüştürmeyi ve demokratikleştirmeyi de hedefliyor.

Kürt hareketinde bu iki eğilim arasındaki çelişkinin daha da keskinleşeceğini ve gün gelip ayrışmayı getirecek bir mücadelenin yaşanacağını öngörmek çok da kehanet değil. Bu aynı zamanda emekçi halkı ve burjuvaziyi aynı çatı altında tutmaya çalışan ulusal kurtuluşçu siyaset pratiğinin de sonunu işaret ediyor.

Abdullah Öcalan şimdiye kadar bir denge siyaseti izleyip devletle bağı hiç kopartmadı. Son dönemdeki onca badireli süreçten sonra gelinen noktada Öcalan dışında herkes bu boş umudun sonuca varmayacağını gördü. Ancak Öcalan, tepeden devletle uzlaşarak meseleyi çözüme bağlama siyasetini sürdürme taraftarı. BDP’nin parlamento boykotunu, seçmenin bariz baskısıyla sürdürdüğü ortadayken, Öcalan’ın 8 Temmuz’da “Devletle mutabakata vardık” açıklaması yaparak, BDP’ye parlamentoya dönün çağrısında bulunması da bunu gösteriyor. Öcalan’ın Kürt halkı üzerindeki güçlü etkisine rağmen, bu siyasi çizgisinin kitlenin beklentilerini tatmin etmekten çok uzak olacağını söylemek hiç yanlış olmaz.

Öcalan’ın çizgisi Kürt halkını tatminden uzak ama AKP’nin ve Kürt burjuvazisinin beklentileriyle çok örtüşüyor. Bu da ilginç bir görüntü oluşturdu tabii. Daha bir ay öncesinde seçim meydanlarında Öcalan’ı darağacına göndermekten bahseden AKP, iflas eden siyasetini kurtarmak için şimdi onun ipine tutunmaya çalışıyor. AKP’nin önce yandaş kalemleri ardından da bizzat bir bakanı, Öcalan’a övgü dolu referanslar vermeye, PKK’yi ise Ergenekon’un kontrolünde bir örgüt gibi sunmaya başladılar. Bunun nedeni, PKK’nin Öcalan’ın “mutabakat” açıklamasını, boşa çıkarması. Fırat Haber Ajansı’na açıklama yapan Cemil Bayık, “Hiç kimse kendini kandırmasın, halkımız bu konuda duyarlı olmalı; bunlar taktik ve oyalamadır. Önderimizi, hareketimizi ve halkımızı oyalamak istiyorlar” diyerek PKK’nin tavrını ortaya koydu.

Tarık Ziya Ekinci de tepedenci çözümden yana. “Hiçbir anlamı yok” dediği demokratik özerkliği içerikten yoksun olmakla eleştiriyor. Ekinci, içinde öncü elitler olmadığı için, tabanın katılım araçlarını “içerikten yoksun” sayıyor olsa gerek. Ekinci, daha sonra da içeriği tarif ediyor tabii ki: “Önemli olan yasalarla, hukuk çerçevesinde, devlet ve hükümetle anlaşarak belli formüller üretmektir.”

Ancak Ekinci aynı röportajın içinde Cumhuriyet döneminde Kürtlerin Türkleşmesini zorunlu gören bir anlayışın geliştiğini, devletin Kürt sorununu evrensel boyutlarda çözme gibi bir niyeti olmadığını, AKP’nin de bu anlayışın sınırına dayandığını söylüyor. Devletin, Öcalan’la müzakereler yürüterek hem BDP’yi hem de Kürtleri susturduğunu, çünkü devletin çözüme niyeti olmadığını anlatıyor. Yani gerçekleri görmüyor değil. Fakat yöntem hala devlet ve hükümetle anlaşmak! 50 yıllık bir mücadele deneyimine sahip olup da görüşlerini bir kez olsun gözden geçirmemek de takdire şayan bir çelikten irade olmalı!

Neyse ki Ezgi Başaran, röportajın bir yerinde Ekinci’ye “anlamlı demokratik özerkliğin” ne olduğunu soruyor da öğreniyoruz: “Yeni anayasa yapılırken müdahil olmak ve bunu savunmaktır. Türkiye’de artık her şeyi merkezden idare edemezsiniz. Belli bazı yetkiler yerel yönetimlere ve meclislere verilmelidir.”

Ekinci’nin çare diye sunduğu; AKP’nin bugüne kadar baskı ve zor ile dayattığı neoliberal düzenin gereklerine göre düzenlenecek “yeni bir anayasa” ile merkezdeki iktidarı, eyalet meclisleri aracılığıyla yerel iktidarlar ile paylaşmak… Yani, sermayenin bünyeden atılması gereken kurumuş yara kabuğu siyasetinin revizyonu. Ekinci legalliğe bu denli bağlılık gösterdiği için federatif bir çözümün ötesini düşünmüyor. Oysa demokratik özerklik, hükümetle anlaşarak değil tek taraflı ilan edildiğinde demokratik ve özerk olur.

Kürt siyasal hareketine yön veren gövdenin eğilimleri Ekinci’nin beklentilerinden çok uzak olduğu için onların ittifak eğilimlerini de eleştiriyor. Çatı partisi tartışmalarına değiniyor. Burada Türkiye soluna dair “Kemalist” eleştirisinde haklı ancak Ekinci’nin üzerinde durduğu nokta burası değil. Ekinci’yi asıl rahatsız eden solun AB’ye karşı olması. Aslında Ekinci de o eleştirdiği soldan temelde çok farklı bir düşünce yapısına sahip değil. Çünkü toplumların gelişiminde burjuva demokratik bir aşamayı o da zorunlu sayıyor. Bu anlayışını röportajda anlattıklarında bir kez daha ortaya koyan Ekinci, Kürt hareketinin ideal müttefikini de işaret ediyor: “Kürt siyasi hareketinin başarısı Türkiye’deki demokrat liberal aydınlarla olur…”

Süleyman ARIOĞLU

22 Temmuz 2011

13 Comments

  1. bedriye

    Gerçekte haklı tespitlerle dolu bir yazı. Benim de bu sürece dahil buna benzer kaygılarım var. Gelişmeler ille de BDP ile Abdullah Öcalan’ın açıklamalarını birbiriyle örtüşmüyor.Aksine…Uzaktan bakıldığında PKK liderinin bu konuda güç kaybettiği de anlaşılıyor. Avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamda bazı satır aralarını iyi okumak gerekiyor: Pkk’yı terör örğütü olarak kabul ediyor ama BDP’yi meclis çatışı altında polikita yapan bir parti olarak algılıyor. Bu algıda seçicilik gözden kaçmıyor doğal olarak.
    Bana göre ortaya çıkan tüm kargaşaları iki temel başlıkta toplama mümkün:
    1. Bir grup Kürt burjuvazisi Abdullah Öcalan gibi Küet meselesini devletle karşılıklı mütarake maddeleri çerçevesinde anlaşarak çzmek.
    2. grup ise ellerindeki en önemli güç olan ve devlete yaptırım gücü kendilerine sağlayan sihalı terör örğütünün devam etmesinde yana. Ve en önemli gelişme de bana kalırsa kendi içlerinde çok başlılık ve belli bir konu üzerinde mutabaka varmayışları da var tabii.
    Böyle olunca sonuca yaklaştığını düşünen Kürt aydınlar olduğu gibi çözümlük içinde bocaladığını da düşünüyor bazı aydınları.

  2. DİNE

    sistemın medya ayağı ayrıştırmak için ıyı çalısıyor .. iyi kürt kötü kürt ayrıştırması bıttı.. şimdide özgürlük hareketını önderini ve bdp yı ayrıstırma çabalarınıa.. gucunuz yetmez .

  3. Casus Belli: Kendin ol DINE

    Önderin “beni istediginiz gibi kullanin” dedi mi, demedi mi? Simdi kukla mi, degil mi? Hepiniz gibi o da bir kukla.

  4. özgürlükçü

    casus,
    heryere yetiştin ama asıl sorulara cevap veremedin amirlerinden izinmi çıkmadı.ödünüz patladı değilmi ilk defa bütün sistem mağdurlarının kendini yönetme programı”demokratik özerklik”bombası patlayınca sahiplerinin kendilerine ömür boyu hak diye gördüğü biz yönetiriz onlar yönetilir tehlikeye girdiğinde saldırmaya başladınız.ne doğru proje olduğu sizin rahatsızlanmanızdan belli oldu halkın kendini gerçekleştirip yönetmesinin aşağıdan yukarıya kural kurum ve işleyişler ön gören bu projeden ödünüz patlaması çok doğal bize uyar biz kendimizi halkın gerisinde görüp ondan öğrenen halk kuyrukçusuyuz asıl vesayetçi yukardan mühendislikle halkın yerine en iyisini bilip yapan sistemin egemenleri ile onun çanak yalayıcıları düşünüp korksun çünkü halkımız diyorki artık yeter size gerek yok biz kendimizi gerçekleştirip yönetebiliriz diyor duyuyormusun?

  5. Casus Belli: Amerikali anar

    özgürlükçü özgür olmak isteyen arkadasa,
    amerikali bir anarsistin görüsleriyle sana cevap vermistim ama yayinlanmadi. eger teknik bir hata ise yeniden yollarim.
    Demokratik özerklik saçmaligina gelince kendi taraftarini bile ikna edemeyen bu proje aslinda özerklikle alakasi olmayip Stalinci sos bulanmis Kürt milliyetçiliginin ilkel bir ifadesidir.
    Türk solunun böyle kürt milliyetçiligine kuyruk olmasina sasirmadim. Bir vakitler Sovyetler Birligi’ne kuyruk olanlar çoktu, Taksim meydanina “Yasasin Sovyetler Birligi” pankartiyla çiktilar. Küçücük kafali, kocaman pazulu geri zekali isçi bozuntusu resmi ile. Simdilerde bu tipler
    kocaman kafali, küçücük pazulu patron bozuntulariyla
    Tüsaidçilik oynamaktalar. Dogu Almanya’lara kosturup veya kosturtulup TKP’den icazet alamayinca çincilige oynayan Dogu Perinçekler simdilerde israil destekli çakma ulusalci ergenekon kuslari. Bugün egreti gelin misali blok maskarasi Levent efendinin örgütü zamanindaSütçü Ramiz’in (Ramiz Alia) Arnavutlugu’na yaltaklanacak kadar küçülmüstü. Simdi bu köle ruhlu adamciklar Kürt milliyetçligi mihmandarlari ama sakin ola ki Kürtlerin lehine birsey yaptiklari da sanilmasin, tasaron örgüt olarak birkaç devlete birden hizmet veren Atilla Ilhan deyimiyle (bilen bilir) Halep yosmasi PKK ‘nin
    teröristlerine karabas koyunu hizmeti vermekten baska fonksiyonlari da yok.

  6. özgürlükçü

    dilinde sinkafa kadar zehirlendiğine göre kimliğini artık açık et bu seviyede küfürü yapabilmek için sade devleti arkana almak yetmez devlet-ordu-polis-miti-iti-sermaye-salyalı ırkçılar-velhasıl bu gayrimeşru sistemin bütün egemenleri ve yalakalarına güvenerek bu lafları ettiğini biliyoruz hani kimseden korkmadan kimliğini açık edecektin yemedimi?

  7. casusu belli: sinkaf ne demek?

    Ben küfür falan etmedim. Nerede etmisim göster. Ama su “AKP ile ordu anlasti” diyenler var ya, bu günkü gelismeler sonunda onlara ne demeli? çikaralim agzimizdan baklayi….mi (?)

  8. casus belli: sinkaf ne demek?

    GK Baskani ve 3 KK istifa etti ya, simdi tüm sosyalistler, marksist, leninist, hatta ve hatta Aydin Doganistler bu devrimci eylemleri alkislarlar, çünkü Türkiye’de sol demek militarizm demektir. Belki bazi utangaçlar “bize ne canim bu lar hakim siniflar arasindaki iç çeliskiler ” diyebilirler, bu yine de iyi, hiç olmazsa bu arkadaslarda utanma duygusunun mevcut oldugunu anlamis oluyoruz, bazilari da Türk postali yalamaktan vazgeçip Kürt milliyetçilerinin mekaplarini yalamaya çoktan basladilar, onlarin da militaristlerden tek farklari ne mutlu türküm, yerine ne mutlu kürdüm demeleri…

  9. casus belli: Hey sosyalistler...

    Amirleriniz istifa etti, hadi bakalim siz de istifa edin…

  10. özgürlükçü

    “işçi bozuntusu,halep yosması,maskara levent” bunlar ne casus sen işine baksana bu site işçi düşmanlarının işçi dostlarına sınkaflı küfürler edebileceği site değil.g.k başkanıda dahil senin çürümüş gayrimeşru sisteminin bütün kurum ve aktörlerini senle birlikte yapacağız.yapıyoruzda onun için çok zoruna gidiyor salyalı faşistlerin gibi kudurup saldırıyorsun özellikle blok ve kürt hareketine haklısın sahiplerinin en çok korktuğu gerçekleşiyor onlara ihtiyaç kalmayacak sistem mağdurları kendini yönetme becerisinin ufak ufak nüvelerini üretmeye başladı doğal olarak sahiplerininde sana ihtiyacı kalmayacak.senin sisteminde bize düşen inkar,imha,jop,gaz,vergi,dayak ensemizde boza pişirenin vesayetçiler yada senin amirlerin fark etmiyir siz kimseyi kandırmaya çalışmayın ordu ile en iyi sen anlaşırsın benim gibileri yok etmek fikrinde birleşerek sorununuzu aşarsınız.biz bu çirkef hayatı yaşayan ve onu değiştirmek isteyenleriz verdiğimiz mücadele kendimizi gerçekleştirme mücadelesi olduğu için istifa çalışmaz.asıl sen amirlerinle sorunlar yaşayacakmışsın gibi duruyor vesayetçiliği haklı olarak karşı çıkarken kitle kuyrukçuluğu diye halk iradesini eleştirmeye başladın yakında amirin akp-chp-mhp-sermaye-ordu anlaşınca yerini sorgulamaya başlarsın.sinkaflarınıda al yanında götür.

  11. özgürlükçü

    militarist kime diyorsun utanmaz herif programında zorunlu askerliği kaldıracağım diyen sadece blok olduğunu bilmiyormusun sen bilmezmisin askeri belediye başkanına bile bağlasan askeri vesayet bitmez tek çare vesayeti kaldırmak için zorunlu askerliği kaldırmaktır.amirin akp bunu diyemediğini bildiğin halde bunu diyenlere militarist demek tam bir şerefsizliktir

  12. özgürlükçü

    hurşit abiden özür diliyorum sana dedikleri azmış sen sadece postal,mekap,çanak değil aklımdan geçenleride yalarsın

  13. casus belli: Hey itirafçi özgürlükçü

    Aklindan geçenleri iyi itiraf etmissin:))

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑