Dün Özgür Üniversite’nin Dönem Açılış Toplantısında Fikret Başkaya’nın konuşmasını izledim. Bu toplantıda “komünizm”in dünü ve bugünü üzerine birkaç söz de ben ettim. Böyle bir toplantıda bu kapsamlı konuyu etraflıca açmam mümkün olmadı. Orada mümkün olmayanı bu yazıda biraz açmaya çalışacağım.
Dünkü toplantıda, Fikret hocanın “artık kimse komünizmden söz etmiyor” yakınması üzerine söz almıştım. Bence bundan daha doğal bir şey olamazdı. Çünkü komünizm yüz yılı aşkın tarihinde, insanlığa vadettiklerinin hiçbirini gerçekleştirememiş, tersine, bu vaatlerin tam zıddı bir yol izlemiş, somut pratikte bir tür devlet kapitalizmi diktatörlüğü olarak tezahür etmiş, iddiasının başat pratiği olan Sovyetler Birliği’nde çökmüş, çökmediği Çin, Vietnam gibi ülkelerde devlet kapitalizmini “piyasa” ile harmanlayarak varlığını sürdürmüş, Kuzey Kore’de ise otarşik ve dünyaya kapalı bir mutlak devlet diktatörlüğü ile varolagelmiştir.
Lenin, komünizmi, daha baştan, Bolşevik Partisi’nin başat vaatlerinden olan “işçi denetimini” ortadan kaldırıp, grev hakkını yasaklayarak ve işçileri tek kişi yönetiminde üretim makineleri ve “ücretsiz köleler” haline getirerek uygulamaya girişmiş; bununla da kalmayıp ülke çapında Çeka polis örgütünün terörüne dayanan bir tek parti diktatörlüğü kurmuş, direnen köylülerin derhal kurşuna dizilmesi talimatları yayınlamış, diğer sosyalist partileri ve anarşistleri yasa dışı ilan etmiş, Kurucu Meclis’i zor yoluyla (ve kan dökerek) ilga etmiş, 1917 Şubat devriminin ürünü olan gerçek Sovyetleri rejimin kuklası haline getirmiş, basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmıştır vb. vb.
Lenin tarafından kurulan bu rejimin ve sistemin, sonunda Bolşevik Partisi’ne kanlarıyla ve canlarıyla omuz veren yüz binlerce komünistin idam edildiği, idam edilmeyenlerin de Gulag kamplarında ölümüne çalıştırıldığı yasa tanımaz ve su sızdırmaz bir Stalinist diktatörlüğe dönüşmesi kaçınılmazdı. Yani “perşembe”nin gelişi “çarşamba”dan belliydi. Stalinist dönem üzerine çok şey yazılıp çizildi, burada uzatmayayım.
Stalin sonrasında rejim kendini bir ölçüde reforme etmeye çalıştıysa da Lenin’in koyduğu temellere dokunulmadığı için Sovyetler Birliği 70 yıl sonra yıkılıp gitti. Bizim solcularımız, bu yıkılışa karşı hiçbir “işçi direnişi” olmamasına hayret ededursunlar, aslında işçiler, bu yıkılışın ardından bir ölçüde özgürlük geleceği umuduna bile kapıldılar ama bu beklenti de boş çıktı.
Leninist “komünizm kuruculuğu”, devrim olan Çin vb. gibi ülkelerde, yukarıda da belirtiğim gibi “piyasacı devlet kapitalizmi” şeklinde devam etti ve bugün “Komünist Çin” dünyanın en büyük kapitalist, hatta emperyalist ülkelerinden biridir ve kapitalist batıyla rekabetini “kim daha hızlı ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek” noktasında sürdürmektedir.
Sonuç olarak, somut dünya pratiğinde komünizmden geriye kalan, Stalinist kan dökücülüğü bir yana koysak bile, işçileri amansızca sömüren “kapitalist sermaye birikimi” rejiminden başka bir şey değildir.
Böyle bir manzara karşısında insanların komünizmden sitayişle bahsetmeleri, onu bir ideal olarak yaşatmaları, bir toplumsal kurtuluş düşüncesi olarak ona kendilerini adamaları nasıl beklenebilir ki? Bu sözüm, yüz yılı aşkın bir zaman önce reelkomünizme alternatif olarak kendilerini “anarko-komünist” olarak niteleyen kimi anarşistleredir aynı zamanda.
Lenin, yukarda özetini verdiğim korkunç yönelimi ve pratiği ne olursa olsun, cesur ve radikal çıkışlara sahip bir önderdi. Nitekim, 19. Yüzyılın ortalarında kurulan I. Enternasyonal örgütüyle birlikte benimsenen ve 1870’lerdeki II. Enternasyonal’le resmen de kabul edilen, dönemin devrimcilerinin iştiyakle benimsediği “sosyal-demokrat” adını, bu adı taşıyan partiler I. Dünya savaşında savaş yanlısı bir tutum alıp kendi burjuvazilerini destekledikleri için anında terk etmekte bir an bile duraksamamıştı.
Bu sözüm de, her şey bir yana, komünist ve işçi kanıyla kirlenmiş ve bugün piyasacı devlet kapitalizminin ismi haline gelmiş komünizm adında hâlâ ısrar edenlere.
Gün Zileli
19 Ekim 2025
Peki Sakallı Adam’ın öngördüğü pratiğe dökülen süreç bu muydu, başarısızlık yeni bir çıkış için pozitif bir deneyim olamaz mı ötesinde diyalektiği ret etmek bilimsel mi? Bu konuda lütfen
sakallı adamın pratoktu. Pratik oduğunda da bööyle teceelli etti ne yazık ki…
sakallı adamın pratoktu. Pratik oduğunda da bööyle teceelli etti ne yazık ki…
Düşüncede ve pratikte “solcu” bir çocukken, gençken, çevredekiler, başkaları; beni, ailemi “, komünist” sözcüğüyle etiketliyordu. Seküler, ilerici, toplumcu, eşitlikçi, doğrucu yanlarımla bir “komünist” miydim ben? Köydeki iki dedeme de “komünist” diyorlardı, DP’li vb.olmadıkları için; çocuklarının adları Mustafa, Kemal, İsmet, Zübeyde gibi isimler olduğu için. Aile büyüklerim ateist değildi; samimi, doğal, Anadolu dindarlarıydı. Yalnız amcamla köy evinde, eski, pilli bir radyodan birkaç kez “Moskova’nın Sesi” radyosunu dinlediğimi hatırlıyorum; komüner sistemin övülüp, emperyalizmin, kapitalizmin yerildiğini… O yayın da bizleri komünist etmeye yeterli miydi? Değildi tabii. Neydik biz düşüncemiz yüzünden? Solcuyduk sadece.
Irkçı siyaset, dinci siyasetin bakış açısıyla “komünistler Moskova’ya!” sloganının done’siydik. Bu siyasetlerin hedefini büyütüp, Sünni-Alevi, dindar-dinsiz, sağcı-solcu tefrikiyle etkinlik alanlarını genişletmeleriyle, her dönemde iktidarı elde etmeleri gerçekleşti. Eğitimde, kültürde, yaşantıda, “komünistler Moskova’ya!” sloganı bunların silahı oldu. Yeni moda “yerli ve milli” sloganının ağa babası, bu Moskovalı slogandır. SSCB’yle hiçbir bağı, ilgisi ilişkisi olmayan sol tavıra,
Amerikancı bir yanaşmalıkla “vatan haini” yaftası kolayca yapıştırılmış oldu.
…….
Yazımın geri kalanını sonra gönderirim sitenize . Selamlar, saygılar.
“Komünizm” çok güzel bir eleştiri ama sohbette karşı tarafın söylemedikleri söylenir.
Bir sorun var: Kıyaslamadan nasıl bileceğiz, kıyaslarsak nasıl bileceğiz.
Ne zaman Avrupalıların sömürgelerde katlettiği ve soy kırımına uğrattığı insan sayısını tespit etmeye kalkışsam karşıma güvenilmez kaynaklar çıkıyor. Mesela sadece İngilizler 40 yılda Hindistan da 100 milyon öldürdüler, Leopold Kongo’sunda 10 milyon, Amerikalarda 56 milyon vb. Kıyım yapılan yerlerdeki belge yokluğu, Amerikalara getirilen hastalıklar mı, yoksa düpedüz öldürmeler mi, kırımın yarattığı iklim ve yiyecek sağlamasındaki kısıtlamalar mı?…
Bunu es geçmek zorundayım.
İlk başta, Wittgenstein’e göre en iyi felsefe kitabı fıkralardan oluşur.
Aşağıdaki bir Nasreddin hoca fıkrası olabilir.
Bir adam ceket yaptırmak için bir terziye gider. Ölçüler alınır. Birinci prova, ikinci prova… uzar da uzar, aradan aylar geçer. Nihayet adam gına getirir ve “yahu, Allah koskoca dünyayı 6 günde yaptı, 6 ay geçti sen bir ceketi bile bitiremedin!” der.
Terzi cevap verir: “Yahu, dünyaya bak, bir de ceketine bak!”
Acaba fıkradaki terzi hem Allah hem de bir devrimci mi?
Daha kısaca, Eyüp gibi “Allah’ın işine akıl ermez, mutlaka 6 günde bitirdiği işte bir hayır vardır” diyerek sabırlı olup dünya sonunu mu beklemek gerekir, yoksa işin doğru olması zaman alır diyerek sabırlı olup beklemek mi?
Ama yine de bir çapanoğlu var. Yavaş evrim olsun, evrim hızlısı devrim olsun ikisi de sayısız fire verir.
Bu arada unutulan ve benim için belli bir azınlığın diğerlerini köle etmesini TEK sağlayan sonsuz önemli bir temel gerçek var:
DERDİMİZ, YAŞAM İÇİN MUTLAK ŞART OLAN GIDA!
Dünyada ve doğada salt bir tür hem evrimini ve devrimini hindi gibi kabararak anlatır hem de ayıbını örter durur.
Belki bir çelişkiye düşeceğim ama olsun, salt insan türünde evrim müşterek bir sosyal değişme olmaktan çıkmış, dolandırıcılarla kendilerine destek olan düşünenlerin eline geçmiş.
Belki Hocanın düşünen hindiyi konuşan papağandan daha da pahalıya satmak istemesinin asıl nedeni bu.
Belki de düşünmüyor gibi görünenlerin eli kolu bağlanmış, kaderlerine razı olmaya razı edinmiş, hatta belki zengin ülkelerde olduğu gibi tüketim bolluğu içinde mutasyona uğramış ve yeni bir biyolojik tür olmuşlar!
Belki çoktan beri bu işin ustası olmuş ve dahiler dolu Çin’in bu işi ABD ve Batı’dan çok daha da ucuza başarma olasılığı ABD’yi rahatsız etmekte. ABD tüm ekolojik ihtarları es geçecek ve bombalarıyla da işi çabuk bitirecek, dünyanın sonunu getirecek. Böylece Trump’ın bel kemiği “Evangelistlere” göre, Yahudiler ya Hristiyan olup Cennete ya da olmayıp Cehenneme giderler.
Bernie Sanders, “stalinist” mi?
neden?
Javier Milei, Arjantin’de ara seçimleri de kazanarak hâlihazırdaki iktidarını daha da güçlendirdi.
Galiba, ne “Che Guevara”, ne “Eva Peron”, ne “Simon Bolivar”… Hem “Latin Amerika”nın genel tarihinde, hem Arjantin’in tarihinde önemli yere sahip bu isimlerin hiçbir önemi kalmadı.
“Komünizm”i geçin; “ideoloji” kelimesinin hem sözlüklerdeki varlığı, hem pratik hayattaki karşılığı tamamen silindi, tamamen yok oldu, tamamen tarihe karıştı.
“Turbo-kapitalizm”e hoş geldiniz!
Kainatın lideri: “Elon Musk” ve onun gibilerdir!
Gün bey, adeta fosilleşmiş bir insandır bugün! Numunedir! Yakında o da göçer gider bu hayattan, ve unutulur…
Pipsqueak, “stalinist” mi?
“Anonim 27 Ekim 2025”: “Yakında o da göçer gider bu hayattan, ve unutulur…”
Ölüm kavramına anlam vermek, dünya veya evrende yerini ve hayatta kalanlarla ilişkisini belirlemek ve benzeri kavramlar ait oldukları kültüre özgüdürler. “Yakında o da göçer gider bu hayattan, ve unutulur…” etrafa ölüm saçmasıyla ün kazanan kültürün bir felaketzedesinin, bir mağdurun itirafı, ağıtı, acı çığlığı gibi bir şey.
Bu etrafa ölüm saçma kültüründe bile böyle umutsuzluk beyin yıkamasına karşı gelenler oldu, var ve çok! Uzatmamak için çok sevdiğim bir düşünürün bu “elon musk” gibilerin kültüründe sanatın anlamsızlığı eserinden bir alıntı: “Eskiden sanatçı haça gerilmiş İsa ressamı eseri ile insana ölüm korkusunu yenme cesaretini vermek isterdi; şimdi anlamsızlığın içinde doğmuş büyümüş ressam, zavallıya kendi boğazını kesmesi için bıçak uzatır.” Örneğin bir demircinin olmadı diye çöpe attığı, şimdi “ticaretten başka bir Allah yoktur narası” atan “elon musklar” belki iyi para getirir diye sergilerler.
Sanırım duymuşunuzdur, İtalyan sanatçı Piero Manzoni bu anlamsızlığa karşı “Sanatçının B*ku” eseri ile isyan etmek istedi. B*kunu teneke kutulara koyup sergiledi. Teneke kutular 150 000-300 000 dolara satıldı.
“Anonim 27 Ekim 2025” yorumu, sağ/sol devrimcilerin devrim ticareti teneke kutularına benzer: Zamana uymak!
Diğer bir örnek: Pipsqueak, “stalinist” mi?
Hem de nasıl! Pipsqueak tam ve eşsiz bir Stalinist! “Her şey ya doğru ya da yanlış” 0-1 ya da dijital dünyada sadece ve sadece kendi bildiklerinin doğru olduğunu savunmakla DEMOKRASİ, KOMÜNİZM, SOSYALİZM, MARKSİZM, İLERİCİ ANARŞİZM inançlarımıza, iş ve işçi yaratan kurumlarımıza karşı geliyor!
Not: Özellikle zengin ve Türkiye gibi gittikçe zenginleşen ülkelerde çoktan beri halinden memnun, burnu havada orta sınıflıların temsilcileri DEMOKRASİ barınağına sığınmaktalar. Bu devasa büyük beyinliler, daima X ve Facebook ileri teknoloji aracılığıyla ve mutlaka kayıt olma şartıyla — tabii demokrasi var efendim, ilahisi çekerek — kendi benzerleriyle iletişim kurarlar. Bunlara şu soruyu sormak imkansız: Nasıl demokrasi olan bir yerde fakir ve zengin var ve seve seve beraber yaşamayı becerirler? Zaten sorsan da artık iş işten çoktan geçmiş ve çoktan köşeyi dönmüş demokrasi robotları cevap verir.
Bir özetini yapacağım: Kuş ne bir algoritma, ne bir Amazon-Google-Microsoft Yapay Zekası, ne bir Veri Tabanı, ne bir “Özgür/köle Okul-Üniversite”, ne bir İLERİCİ anarşizm reçetesi ne bir… kullanır ama her zaman bir yuva yapar.
Varlıkları bu ölüm saçan kültürün yarattığı pislik ve leş dolu merdivenin basamaklarına yerleştirmek FAŞİST RUHLULUK! Tüm diğer kültürleri yok eden “herkes birbirine karşı, Allah da herkese karşı”, “hayat bir hayat kavgasıdır” ve benzeri naralar atan bir kültür içinde yaşayan, Rus ve Çin devrimlerinden sonra hala devrim ticareti ile geçinenler bu her yerde ölüm saçan yıkıcı kültürün laik kurbanları.
Yazdıklarımın tümünü 500 yıl önce 25 yaşında biri daha da kısa söyledi: “Bu ölüm saçan kültürde yaşayanlar köleliği gönüllü seçenler olmalı!”
Fatih Altaylı; bundan böyle sadece “röportaj” programları yapacağını, siyasetle ilgili asla konuşmayacağını duyurdu:
https://t24.com.tr/haber/iddia-fatih-altayli-siyaset-,1272519
Komünizm mi, sosyalizm mi, anarşizm mi, demokrasi mi, nasyonalizm mi yoksa hepsine ortak olan olan kapitalizm mi?
Üç silahşor İngiliz-Amerikan-Fransız devrimlerinde başyıldız Fransız Devrimi bile bir rejim/devlet değişmesi ise de, çok gürültü ettiğinden ve zenginlik iştahı açtığından mükemmel bir orta sınıf düşünür olan Karl Marks’ın kafasında “teknoloji-modern bilim-emekçiler birleşmiş güçler ile daha da iyisi olabilir” ampulü yakar. Zaten tarihin bir kavga eseri olduğu ampulünün yandığı İngiltere’de, Saray’a yakın başka bir dahi tıpkı Marks gibi Saray becerilerinden aldığı ilhamla biyolojik dünyanın bile kavgalarla ilerlediği altın yumurtasını yumurtlar.
Sonuç? Rus ve Çin devrimleri ile oluşan iki canavar rejim/devlet, rahatlık ve eğlenceden başka hiç bir derdi olmayan Batı orta sınıflıları klonlarını Rusya ve Çin’de yaratırlar.
“Kapitalizm Bir Hayalet Hikayesi” kitabında Hindistanlı yazar Arundhati Roy orta sınıftan olmasını cesaretle ve hayran olunacak bir dille göğüsler:
“Hindistan’da, Uluslararası Para Fonu (IMF) sonrası “reformlar”ın ardından ortaya çıkan yeni ORTA SINIFA, YANİ PAZARA AİT 300 MİLYON İNSAN, yeraltı dünyasının ruhları, ölü nehirlerin, kurumuş kuyuların, çıplak dağların ve ağaçsız ormanların hayaletleriyle yan yana yaşıyor. Borç batağına saplanmış 250.000 çiftçinin intihar eden hayaletleri ve bizim için yer açmak üzere yoksullaşan ve mülksüzleştirilen 800 milyon insanın hayaletleri. Ve günde yirmi Hint rupisinden az bir parayla hayatta kalmaya çalışanlar.”
Türkiye orta sınıfı ise önce komünizm ideolojisi savundu. O olmayınca, mutlaka bir yerde bir hata yapıldı mantığına sarılanlar yeni ve daha iyi komünizm yolunu tutar. Komünizmin altında yatanlarda — yine Freud ve Marks’ın o ünlü “altında yatanlar” çıktı karşımıza! — hata bulan yani bir akım, anarşizm, peyda olur. Her iki taraf farklarını medeni ve demokratik bir ortamda dostça ve kibarca tartışırlar.
Ama nedense her ikisi de orta sınıflı olduklarını ve zenginleşmenin nimetlerinden yararlandıklarını kurdukları denklemlere katmazlar.
Benzeri hasıraltı etmeler artık tarihin kendisi olmakta. Avrupa gücü yetmeyen ülkelere istediğini yaptırır. ABD Avrupa’ya istediğini yaptırınca cırtlak cırtlak bağırmaları kulak zarımı yırtar.
Bir antropolog vahşi çıplak düşünürlerle ayıplarını örtmüş medeniyi kıyaslar: elinden her iş gelen çıplak amatör “bir gün gelir lazım olur” diyerek hiç bir şeyi atmaz; ayıplarını örten profesyonel uzman işine yaramayanları atar, çok daha doğrusu saklar.
Osmanlı İmparatorluğunu paylaşan Avrupa ülkelerine karşı savaş açıp milliyetçiliği benimseyen Türkiye, ne Kürtlere ne de diğer azınlıklara aynı hakkı tanır.
Bence bu alçaklıkları politik-sosyolojik- ekonomik-coğrafik ve benzeri “–ik”, “-ik”… anal-izcileri profesyonel uzman uşaklar, yaltakçılar, iki yüzlüler!
Sadece hafta sonu zamanım olduğundan ardı ardına yazdığım için özür dilerim.
“Dünkü toplantıda, Fikret hocanın “artık kimse komünizmden söz etmiyor” yakınması üzerine söz almıştım.”
Eğer yanılmıyorsam Profesör Fikret hocanız “ÖZGÜR Üniversite” kurucusu veya orada ders verir.
Yakınma özgürlüğüne saygım var ama üniversitelerde bilimselliğe de saygı gerekmez mi?
Not: Gerçi başta Trump olmak üzere tüm dünya politik liderleri bu dediğime bıyık altında pis pis sırıtırlar ama bu sadece işgüzar “sosyal” bilimcilere iş yaratır.
Aslında tüm “-izm”ler enayi avcılığı yapanların tuzakları. KAPİTALİZM dışında herhangi bir “-izm” seçin ve lütfen siz veya hocanız vaatlerini gerçekleştiren bir örnek verin. Böylece tüm dünyayı ve tüm “-izm”leri aşan ve tapılan bilimsellik de muradına erişsin.
Fransız Devrimi ile doğan DEVRİM başarısızlığı yeni ve daha cazip bir DEVRİM doğurmadı mı? Tıpkı Kapitalizm ÖZGÜR pazarının altındaki gizli el gibi, tarihin altında gizli, gözden uzak, derinlerde yatan SINIF KAVGASI, artık dost olmuş burjuva/aristokrat SINIF KAVGASININ yerine geçmedi mi?
Daha önce ALTTA YATANLARI bulup çıkarma vardı ama Modern Bilimin becerileri ve başarılarıyla hız kazandı. Fransız Burjuva devriminin başarısızlığı yeni bir bağlam yarattı ve Saray’a yakın olan Freud hasta insanın toplum ve kendi kendisiyle kavgasını alta atmasına, Marks hasta toplumun içindeki kavgasını bulutların arasına (idealizm) atmasında buldular. Tabii ardından, tıpkı nasyonalizm gibi, taklit eden edene!
Burada özür dileyip bir hatırlatma yapacağım: Tarihi, yani zaman içinde değişmeyi ki bu saplantı zamanın doğması ile başlar, izah etmeyi sadece devrimi kendilerine meslek edinenlerin tekeli altına almak bilimselliğe saygısızlıktır. Biraz tarih felsefesi bilmekte yarar var! Yakın tarihten bir örnek: Bir teori tarihin, yani zaman içinde değişmelerin, nedeninin oyun olduğunu ileri sürer. Bu teori balığın insana dönüşünü de, büyük balığın küçük balığı yutmasını da, dolandırıcı zenginlerin zavallı fakirleri soymasını da açıklar! Bence bu teorinin en büyük değerliliği ancak ve ancak oyuna katılanların oyun oynadığını ileri sürmesinde. Kısacası seyircilik ile oyuna katılma arasında çok kesin bir ayırım yapar. Devrimcilik modasına sarılıp atıldıkları karanlık zindanda haklı olarak kurtuluş çığlıkları atmak ve bu çığlıkları meslek edinmek başka, insan tarihini bilmek çok daha da başka! İlki dogma, ikincisi bilgi!
Her neyse, karanlık zindana bir örnek vereyim. Önce bir uyarı: Çin komünizminin başarılarını kendilerine meslek etmişler Türkiye ve Hindistan ve benzerleri hayli çok. Yani “artık kimse komünizmden söz etmiyor” doğru değil!
Okumak isterseniz kaynak: https://www.bbc.com/news/articles/c8x1rnnd5gjo
Not: BBC sonsuz benzeri İngiltere ve Batı ayıplarını en fazla ve gururla saklaya bir p*zevenk!
Xi Jinping yönetimindeki Çin Komünist Partisi, Sincan üzerindeki kontrolünü daha önce hiç olmadığı kadar sıkılaştırmaya başladı
… bir milyondan fazla Uygur Müslümanın sözde “yeniden eğitim kamplarında” tutulmasından, Birleşmiş Milletler tarafından insanlığa karşı suç iddialarına kadar, Çin otoriterliğine dair en kötü iddialarla anılmaya başlandı.
Çin iddiaları reddediyor ancak bölge uluslararası medya ve gözlemcilerden büyük ölçüde uzak tutulurken, sürgündeki Uygurlar dehşete düşen veya kaybolan akrabalarının hikayelerini anlatmaya devam ediyor.
Ancak son yıllarda Sincan, Çin içinde ve giderek artan bir şekilde ülke dışında bir turizm merkezi olarak ortaya çıktı.
“300 milyon turist Çin’in göz alıcı Sincan bölgesini ziyaret etti. (Ama) Görmedikleri bir taraf var.
Çin’in büyük bir bölümünde Han Çinlilerinin çoğunlukta olmasının aksine, Sincan’da çoğunlukla Türkçe konuşan Müslümanlar yaşıyor ve Uygurlar en büyük etnik grup.
Bu arada bölgeye yatırımlar da akıyor. Hilton ve Marriott gibi önemli markaların da aralarında bulunduğu yaklaşık 200 uluslararası otel, Sincan’da halihazırda faaliyet gösteriyor veya açılmayı planlıyor.
Uygur aktivist Bayan Kaşgary, memleketinin Pasifik’in ötesinden giderek popülerleştiğini görerek turistleri Sincan’daki “ciddi sorunları fark etmeye” çağırıyor.
“İNSANLARA BURAYI ZİYARET ETMEMELERİNİ SÖYLEMEK BENİM HADDİME DEĞİL, ancak orada yaşadıklarının [Sincan’ın] beyazlatılmış bir versiyonu olduğunu anlamaları gerekiyor” diyor.
Not: Bakın bu hanım da orta sınıf DEMOKRASİ ve KİBARLIk sakızı çiğnemeyi öğrenmiş, maşallah!
“Bu arada, benim gibiler aktivizmimiz yüzünden asla geri dönemeyeceğiz. Çok tehlikeli… ama neden gidemiyorum? Burası benim vatanım” der.
Not: Bu bana komünizme katılmayan Müslüman, Hristiyan, Yahudi birleşmiş dinlerin Gazze’yi turistik yapmaya katkı ve planlarını düşündürdü.
Sağ ve sol devrimcileri çok sevdiğimden “Tourists in COMMUNİST China’s Xinjiang region” yazıp aradım.
Binlerce meşhur otel falan filan ticaret haberleri arasında komünizmden söz eden sadece iki haber gördüm. Belki Fikret hocanız haklı: “artık kimse komünizmden söz etmiyor”! Herkes sizin dediğiniz gibi KAPİTAL peşinde!
1. ÇİN’DEN (YAŞASIN KOMÜNİZM!)
https://english.www.gov.cn/news/202509/24/content_WS68d3d995c6d00ca5f9a06667.html
Chinese President Xi Jinping, also general secretary of the COMMUNİST Party of China “…delivers an important speech after listening to work reports from the CPC Xinjiang…”
2. Sözde “DÜŞMANI” ABD’den (KAHROLSUN KOMÜNİZM! pardon AUTOCRACY!)
https://www.dol.gov/agencies/ilab/against-their-will-the-situation-in-xinjiang
Since 2016, the Chinese Communist Party (CCP) has subjected Uyghurs…
Yahu ne bu geveze arsız ve saygısız kişinin zırt pırt yazıları?! İnsanda bir denge, kişilik ve ölçü olur.? Kim okur, kim kaale alır bu zırıltıları?
Zohran Mamdani, “stalinist” mi?
02 Kasım 2025 at 21:30:
“Yahu ne bu geveze arsız ve saygısız kişinin zırt pırt yazıları?! İnsanda bir denge, kişilik ve ölçü olur.? Kim okur, kim kaale alır bu zırıltıları?”
________________________
Lütfen; önce “kendi cahilliğiniz” ile yüzleşiniz.
“Cahillik” tehlikeli değildir; fakat, “cahillikte ısrar etmek” ölümcül derecede tehlikelidir.
“Pipsqueak’in yazdıkları”na sataşmadan önce; “kendi cahilliğiniz”i sorgulayınız, acele etmeyiniz. “İnsanın kendi cahilliğiyle mücadele etmesi”; düşmanca bir tavır değildir.
Eğer sabırlı değilseniz; “Pipsqeuak’in yazdıkları”nı hiç okumayınız, zamanınızı boşa harcamayınız.
Eğer sabırlıysanız; “Pipsqueak’in yazdıkları”nın kıymetini yavaş yavaş idrak etmek için uğraşınız.
“Pipsqueak’in yazdıklarına sataşacak kadar” korkak olmayınız; “kendi cahilliğinizle yüzleşecek kadar” cesur olunuz.
“Bir insanın kendi cahilliğiyle yüzleşmesi” epey zordur; deneyin, belki becerirsiniz.
Gün Zileli’nin dikkatine:
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı”ndan açıklama:
Cumhuriyet Başsavcılığımızca; “İmamoğlu Çıkar Amaçlı Suç Örgütü”ne yönelik yürütülmekte olan soruşturma kapsamında, şüpheliler “Soner Yalçın”, “Şaban Sevinç”, “Aslı Aydıntaşbaş”, “Ruşen Çakır”, “Yavuz Oğhan” ve “Batuhan Çolak”ın üzerilerine atılı “yalan bilgiyi alenen yayma, suç örgütüne yardım etme suçları”ndan savunmalarının alınması için “İstanbul Emniyet Müdürlüğü”ne talimat verilmiştir. İfade alma işlemleri “Emniyet Müdürlüğü”nde gerçekleşecektir.
Kaynak:
https://x.com/ismailsaymaz/status/1986316494683119802?s=19
Ölçüsüz dengesiz klavye yazıcısı altı paragrafta tekrarlı aynı şeyi sayıklamış. Egosu ve hurafesi neyse bunlar da o. Hastanelik olduğunun farkında değil. Kendi sorup, başka isimle kendisi cevaplayan hasta.
Site yetkilisi “Gün Zileli (Post author) “? 02 Kasım 2025” hakaretini sansürlememiş, anarşist yoldaşlar, galiba. Bu da bana çok güzel bir alıntı hatırlattı: Marksist ile anarşist arasındaki fark, anarşistin çok daha cahil olması!
“? 02 Kasım 2025” bunu fazlasıyla kanıtladı. Yazdıklarımı zerre kadar anlamamış. Ayrıntılarla anlatmaya giriştim, uzadıkça uzadı, vazgeçtim.
İki kısa cevapla yetineceğim: Her ikisine ortak OKUL ve çocuk gözüyle görmek.
Dünyada en büyük alçaklık, adilik, gaddarlık ve faşist ruhluluk çocukları OKULLARA tıka basa doldurup aralarında seçimler yapmak.
Tarih bilmeyenler sitesinde en basit şeyleri bile hatırlatmak gerekiyor: Daha 100-150 yıl önce dünyayı üstünlükte kuyruğuna takmış İngiltere’de kadınlar “uzun saçlı, kısa beyinli olarak bilinirdi!” Seçim kıstasınız ne?
Tarihten söz açıldı, ikinciye geçeyim.
Önce Rönesans ve nihayet 19’ncu yüzyıl doğanın ne kadar büyüleyici bir varlık olduğunu gösterir.
Doğa ve Toplum üzerinde egemenlik kurma geleneği mirasına konan alçak ruhlu Zenginlik-Bolluk muhabbet tellalları devrime hazırlanır; şair ruhlular büyülenirler.
Bilim-teknik tarihi ve felsefesi cahilliği de hayli yüz kızartıcı. Bu aslında çok doğal çünkü emir verenler politikacılar ağız sulandırırlar! Uşakları olan bilim-teknisyenleri toplumdan tamamıyla kopmuş EMEKÇİLER.
Doğa ve Toplum üzerinde egemenlik kurma peşinde olanların aracı olan enformasyon birikimi Yapay Zeka çoktan geleneksel bilginin yerine geçti. Yukarıda lafını ettiğim OKUL bu gelişmenin ilk belirtilerinden biri. Teknolojide egemen olan “yapılabilirse yapılacak” kuralı var.
“Google Aralık 2024’te Willow adlı yeni bir kuantum çipini tanıttı. Bu çip, dünyanın en hızlı süper bilgisayarlarının 10.000.000.000.000.000.000.000.000 yıl boyunca tamamlayacağı bir problemi beş dakikada çözebilecek.”
Bilmem söylemem gerekir mi, hemen ardından son zamanlarda çok daha sık yapılan ebedi reklam gelir: Bu yenilik “? 02 Kasım 2025” ve benzerlerinin binlerce yıl yaşamasını sağlayabilecek! Tabii, emek karşılığı karşılığında!
07 Kasım 2025 at 11:51:
“Ölçüsüz dengesiz klavye yazıcısı altı paragrafta tekrarlı aynı şeyi sayıklamış. Egosu ve hurafesi neyse bunlar da o. Hastanelik olduğunun farkında değil. Kendi sorup, başka isimle kendisi cevaplayan hasta.”
___________________
Lütfen dikkat ediniz; sizin yaptığınız, direkt kişinin (şahsın) kendisine yönelik hamledir. Bu hiç dürüst bir tavır değil. Böyle davranmak size hiç yakışmıyor. Sizin burada gösterdiğiniz tavra; (Latince) “ad hominem” denir. Lütfen bu davranışınızı bırakınız.
Kişilerin (şahısların) kendisine yönelik hamle yapmaktansa, onların aktardıklarına (yazdıklarına) yönelik “cevap niteliği taşıyan argümanlarınız & metinleriniz” varsa onları yazınız. Ama siz bunu hiç yapmıyorsunuz, sadece ama sadece kişilere (şahıslara) yönelik hamleler yapıyorsunuz. Hatanız bu.
“Cahillik”, tamamen kötü bir hakaret değildir; sizin gibi “ad hominem” yapan kişilerin kendini olgunlaştırması için bir uyarı niteliğindedir. Lütfen; “kendi cahilliğiniz”le yüzleşme cesareti gösteriniz. Size böylesi yakışır.
“Pipsqueak’in yazdıklarına sataşacak kadar” korkak olmayınız; “kendi cahilliğinizle yüzleşecek kadar” cesur olunuz.
“Bir insanın kendi cahilliğiyle yüzleşmesi” epey zordur; deneyin, belki becerirsiniz.
Marksizmde Ahlâk Tartışmaları:
“Adalet”, “Özgürlük” ve “Mutluluk”
Konuşmacı:
Prof. Dr. Kurtul Gülenç
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Felsefe Bölümü
“Bilim Tarihi ve Felsefesi” Anabilim Dalı
https://www.youtube.com/watch?v=n5FTL2zQky0
Süre:
1 saat 50 dakika
Sayın “ 02 Kasım 2025 at 21:30”
Bu biraz esprimsi ama başıma geldi: Kuantum fizikte bir elektron/fotonun iki delikten aynı anda geçme çözümü bana ‘basit’ gelmişti. Allah sabır versin, anneler çocuk yapsın, kalabalık artsın, eninde sonunda, özellikle çok kalabalık yerlerde, sarışın mavi gözlü bir dahi fırlar ve çözüm bulur, düşünmüştüm.
Bilirsiniz problem çözme zeka ölçüsüdür ve son 10 bin yıldır kalabalık ile büyük zeka arasında sonsuz sıkı bir korelasyon olduğu apaçık.
Ben pipsqueak olduğumu hatırlayıp bu beni aşan konularda sayın bilge “02 Kasım 2025 at 21:30″nin ihtarını hatırlayıp saygısız zırt pırt, dengesiz, ölçüsüz, zırıltılarla uslu puslu, terbiyeli, halinden memnun eğlence arayan orta sınıflıların rahatını bozmamalıyım.
Ne var ki, bu orta sınıf pısırıkların imparatoru çıplak! Eğer problem çözme bir zeka kıstası ise, ilk canlılar, tek hücreliler, çoktan (4 milyar yıl önce) hayat kavgası problemini çözdüler. Geri kalanı tarih! Daha doğrusu bu dolandırıcı hikayelerini okulda öğrenen enayilerin aşağılığı kabul etmeleri.
Üstelik ilk çorbadan çıkıp dünyaya yayıldıklarında, pipsqueak otlar su dışında gıda temin etme yolunu bulmuşlar: Bir devasa zekalı pipsqueak OTLAR (yine kendime bir pay çıkardım galiba!) kuantum mekanik enerjiyi güneşten biyolojik enerjiye, yani gıdaya, çevirmiş! Bak şu pipsqueaklere!
Peki, bu küstahlığımın nedeni ne? Emin olun benim büyüdüğüm mahallede millet kırk delikten aynı anda girip çıkarlardı. Hatta daha henüz Devlet nasıl görür, nasıl baskı altında tutar falan filan gibi büyük beyinli dırdırlarını bile henüz benimsememişlerdi. Mesela kontrol aleti kimlik çıkalı çok olmamıştı ve yaşlar okula gitmeye uydurulurdu. 30 yaşında anneme aslında ne zaman doğduğumu sordum, “çok sıcaktı, incir çoktu” diyerek sanki benim okulda öğrendiklerim ve enayiliğimle alay etti.
George Sand’ın Fransızlara “iyi yaşamak için yaşamaktan vazgeçtiniz” lafı bende büyük izler bıraktı. Cahillikleriyle karşılaşmak istemeyen cahil ilericileri hiç sevmem. Ancak onlarla annem ve mahalledeki kırk delikten girip çıkanlar arasındaki farkı da biliyorum diyemem.
Sadece benzeri kişi ya da durumlara rastlayınca bildiğimi düşünüp mutlu olurum.
Sizin “16. Anonim 05 Kasım 2025 at 18:13” yazınız bir örnek. Geçende diğer bir örneğe rastladım. Eğer zamanınız olur da bakmak isterseniz: ‘‘https://www.bbc.com/news/articles/cjw92x915xlo’’
Not: Gerçi BBC tam bir üçkağıtçı!
Tek bir örnek: Tüm İsrail’in Gazze’ye bomba yağdırma haberlerine 7 Ekimi hatırlatarak yayınlayan bir alçaklar alçağı, yalakalar yalakası…
“21Anonim 08 Kasım 2025 at 22:13″ yorumunu görünce gülmem tuttu. Amacım ne aile içi kavgalarına girmek ne de körüklemek.
1. Fikret hoca “artık kimse komünizmden söz etmiyor” demiş. Karşılığını veren Gün hocamız da ” Bence bundan daha doğal bir şey olamazdı.” demiş.
2. “21Anonim 08 Kasım 2025 at 22:13” de “Marksizmde Ahlâk Tartışmaları: “Adalet”, “Özgürlük” ve “Mutluluk”” demiş.
3. Komünist Manifesto’yu Marks ve Engels yazdı. Modern komünizm fikri de 1848 tarihli Komünist Manifesto ile başlar.
Haşa huzurdan! Çıplak, vahşi, yabani ilkeller arasında değilim! Medeni ve okumuş yazmış bilgeler arasındayım.
Marks ve Engels kendilerini özellikle, düzeni ahlaki nedenlerle eleştirenlerden uzak tuttular. Zamanın en gözde olan modern bilim modasına balıklama atladılar.
Doğal olarak, devrimcilerin kulak ve gözleri tüm dünyayı oyuncak etmiş, büyüyünce olmak istedikleri asıl güç sahibi politikacılarda. Doğal olarak geri kalan her şey boş laf! Bu sitede olduğu gibi, modern bilimi, tarihini ne de felsefesini bilirler.
Bence haklılar da. Modern bilimciler dünyanın gelmiş geçmiş en adi dalkavukları, en alçak politikacı yalakaları. Kime olsa uşaklık etmeye hazırlar. Hatta koyu dinci bağnazlar: Asıl amaçları gerçeğe erişmek olduğundan vicdanları kara para aklamasından geçmiş bu yobazların. Devrimciler bu yağcılara, bu yararlı yaltakçı enayilere ihtiyaçları olduğunu sezer ya da bilirler.
“Anonim 08 Kasım 2025 at 22:13” Engels’in “Sosyalizmin ütopyadan bilime gelişmesi” (İngilizce: Socialism: Utopian and Scientific) kitabını hiç duymamış. Marks’ın ısrarla üzerinde durduğu proleter devrimin, istekler, hayal kurmalar, ütopik arzular, ahlaki nedenlerden değil, suyun ısınınca kaynadığı gibi bilimsel materyalist nedenler olacağını savundu. “21Anonim 08 Kasım 2025 at 22:13” bunları bilmeyen tipik ve sıradan bir parti üyesi. Komünizm laik dini-ideolojisinin bir ayak askeri, gelecekte bir apparatçik olmaya hazırlanan, sokakta solcu gazetesi satan benden de ufak bir pipsqueak.
Ahlak kavramına, Yahudilik, Hristiyanlık, İslam geleneksel tek tanrılı ruhani dinlerde rastlanır. Bilim de ahlak yoktur. Gerçi doğa yasası bilime dinden girdi. Ama bu site yüksek yerlerde dolaşanlar sitesi, bu bilge dolu sitede haddimi bilmeliyim! Sadece şaşırtmak için dinden bilime geçişin günümüz Türkiye’sinde olduğunu fısıldayacağım.
Son olarak da doğrusunu bilmeyi savunanın dünyanın en şarlatan yaratığı olduğuna tüm varlığmla inanıyorum. Kaldı ki ahlak konusunda!