Geçen gün, Yavuz Turgul’un senaryosunu yazıp yönettiği, Şener Şen’in baş rolde oynadığı (komiser) “Av Mevsimi” adlı polisiye filmi seyrettim. Öyküsü ve çekimleriyle iyi bir filmdi. Şener Şen ile Çetin Tekindor’un oyunculukları tabii ki çok iyiydi. Gerçi bu yazdıklarım yazıya giriştir. Film eleştirmeni olmadığım gibi, bir film değerlendirmesi de yapacak değilim.
Filmde, emekliye ayrılan komiserin arkadaşlarına yaptığı veda konuşmasında “Yaşasın Cinayet Masası” demesindeki ironi açıktır. “Yaşasın Cinayet Masası” demenin “Yaşasın Cinayetler” demekten bir farkı yoktur. Henüz emekli olmamış Komiserlerden birini oynayan Şener Şen’in kendisine yardımcı olarak seçtiği genç ise ölümle yaşayan mesleğe henüz intibak edebilmiş değildir; eline maktülün kesik eli değdiği için sürekli ölü kokusu almakta, sinir hastalığı derecesinde ellerini sürekli yıkamakta ve endişeli bir yüzle ellerini koklamaktan kendini alamamaktadır. Olur olmaz zamanlarda cep telefonuyla durmadan arayan kız arkadaşı, genci evlenmek için sıkıştırmaktadır. İşin komik tarafı (bence Yavuz Turgul’un ince bir buluşudur bu), kızın babası kasaplıktan yetişme bir et pazarlamacısıdır ve evlendiği takdirde “damadı” bekleyen, elinden çıkmayan kokuyu daha da yoğunlaştıracak bir et kesim işidir.
Polislik mesleğine intisap etmiş tek tek şahıslara karşı bir düşmanlığım yok, polislik de diğer kirli mesleklerden biridir ama şunu da net bir şekilde belirtmeme izin verilsin ki, polislik ve kasaplık meslekleri arasında önemli bir benzerlik vardır. Kasap hayvan kesimi, polis ise insan kesimi yapar. Kasap hayvan derisi yüzer, polis insan derisi. Kasap hayvanın bağırsaklarını ve iç organlarını çekip çıkarır, polis insanın iç organlarını ve bağırsaklarını. Kasap hayvanın beynini kafatasından çıkarır, polis insanın beynini. Poliste sorgulananlar bilirler, hiddete kapılan polisler ara sıra şöyle bağırırlar sorguladıkları kişiye: “Derini yüzerim lan, ciğerini sökerim senin, böbreğini eline veririm.”
Yukarda söylediklerim tabii ki mecazi anlamda doğrudur ama polisin zaman zaman fiilen de insan kasabı noktasına yaklaştığı olur. Darp ve işkenceyle emniyet bodrumlarında öldürülenlerin sayısı (bu ülkede ve başka ülkelerde) oldukça kabarıktır. Toprak altı edilmiş faili meçhullerden söz etmiyorum bile. Cumartesi annelerine sorulsun.
Polisi neredeyse legal bir kasap haline getiren en önemli unsur, devlet görevlisi olmasıdır. Polis her türlü icraatında devlet himayesini ve güvencesini arkasında hisseder. Aslında basit bir talimatla bile ortadan kaldırılabilecek işkencenin Türkiye karakollarının ve Emniyet müdürlüklerinin bodrumlarında normal ve legal bir prosedürmüş gibi devam etmesinin tek nedeni devletin kendi polislerine verdiği bu gizli güvencedir. Devlet var olduğu zamandan beri devam etmektedir bu işkence denen iğrenç uygulama. O halde bunun devlet eliyle uygulandığından, teşvik edildiğinden kuşku duymak ahmaklık olur.
Dolmabahçe’de devletin polisi gösteri yapan gençlere vahşice saldırdı. Gençleri tekmeledi, hamile bir genç kadının çocuk düşürmesine neden oldu. Bütün bunlara rağmen, bazı köşe yazarları kendi patolojik hallerine bakmadan gençleri “patolojik bir vaka” olarak tanımlamaya kalktılar.
Bu olaydan sonra İç İçişleri bakanlığının ya da emniyet müdürlüğünün, “sorumlular hakkında gerekli soruşturma yapılacaktır” klişesini duyar gibi oluyorum. Artık beynini ve düşünme yetilerini yitirmemiş hiç kimse bu sözlere doğal olarak inanmıyor. Bu sözlerin tercümesi, “himayemizi ve güvencemizi eskisi gibi sürdüreceğiz”dir.
Dün de Mülkiyeli gençler, sanırım biraz da Dolmabahçe’deki olayın yarattığı öfkeyle yumurtalı bir protestoda bulundular “Kuzu” adlı bir şahsa karşı. Bu “kuzu”nun kurt postu var mıydı üstünde, varsa o anda ne yaptı bilmiyorum ama gençlerin protestosunu doğrusu pek içime sindiremediğimi belirtmeliyim. TV ekranlarından gördüğüm kadarıyla yumurtalara hedef olan “kuzu postuna bürünmüş kurt” bir anda gerçekten de kuzuya dönüştü benim gözümde. Yani bir rol değişimi oldu birdenbire. O ana kadar mazlum bir pozisyonda olan gençlerin yumurtaları fırlatırken acımasız “kurt”lara dönüştüklerini, hiç istemediğim halde görmek zorunda kaldım.
Unutmamak gerekir. Her mazlumun önünde “kurt” ya da “çakal”, hatta gelecekteki bir rejimin “kasabı” olmak yolu her zaman açıktır. Bugün mazlum konumunda olmak ömür boyu bir garanti değildir. Müthiş güçlü bir vicdan ve özdenetim gerektirir bu tür şeylerden uzak durabilmek ve günün birinde halihazır rejimin emrinde bir “kasaba” dönüşmemek.
Gün Zileli
9 Aralık 2010
“O ana kadar mazlum bir pozisyonda olan gençlerin yumurtaları fırlatırken acımasız “kurt”lara dönüştüklerini, hiç istemediğim halde görmek zorunda kaldım.”
Bu kanıya nasıl varılmış anlamak mümkün değil. Faşiste, sınıf düşmanına, otoriteye yumurta atmak şiddet gibi değerlendiriliyorsa bizim işimiz çok zor…
gün zileli o kısımları abartmış, yumurta attı diye kurt olmaz bir kişi, yumurtaya karşı gösterilen anlamsız duyarlılığa aşina değiliz, en bilinen protesto yöntemidir, bir haktır yumurta fırlatmak eğer protesto bir haksa. semboliktir, can yakmaz.
Can yakmasa da ruh yakar kardeşim. Aşağılamadır. Protesto, özsavunmanın sınırlarını aştığı zaman protesto olmaktan çıkar saldırganlığa dönüşür. Düşman bile olsa kimse düşmanının bu duruma düşmesinden memnun olmamalıdır.
oof of… nerde kaldı kaos, nerde anarşi?
Şimdi ben de bir of of çekeceğim, karşı ki dağlar yıkılacak. Kaos ve anarşiyi kargaşalık , keyfilik ve hatta yerine göre acımasızlık ve zorbalıkla karıştıranlar çok yanılırlar. Yanıldıkları bir yana, öyle bir ortamın ilk kurbanları da kendileri olurlar. Anarşi ve Kaos kosmosun uyumudur aynı zamanda. İncelik, düşünce, vicdan, sorumluluk, karşısındakini, hatta düşmanını bile kollamayı gerektirir ki, işte o zaman gerçek anarşist uyum ortaya çıkar. Böyle anlaşılmazsa ortaya bir orman kanunu ve gücü gücü yetene ortamı çıkar ki, o zaman insanlar bugünkü düzeni bile ararlar, emin olun.
yaa ya… anarşi insanın üstüne yakışanı giymesidir bence!!!
Tabii ki. Ama asla keyfilik değil. Çünkü anarşizm aynı zamanda bireysel sorumluluktur. Tartıştığımız olay bağlamında ele alacak olursak, sorumsuzca bir davranışın (yumurta atmayı demiyorum, o hafif bir şey) bütün bir gençlik hareketine nasıl zarar vereceğini takdir edersiniz herhalde. Bu bakımdan herkes kendi bilinciyle hareket etmeli ama gereksiz davranışlara yönelmemeli ve izin de vermemelidir. Yoksa acı sonuçları yaşanır bey kardeşim. Geçmişte olduğu gibi.
ne diyelim o zaman pilavdan dönenin kaşığı kırılsın hurşit beybaba…
bak bu güzel işte. Asla dönme evlat…
yumurta atmayacaksak osuracak mıyız, devrim olurken de bırak taş atma bile dersiniz siz.
Fasist: Kemalizmi, ulus devleti çesitli gerekçelerle yüceltenler adlarina komünist de deseler aslinda fasitin en âlâsidir. Nitekim fasist generalllerin ve fasist CHP’nin destegini almaktalar.
Sinif düsmani: Baba parasiyla devrimcilik oynayan bu bebeler her halleriyle sinif düsmaninin dik âlâsidir. Imtiyazli kesimdir, zaten okulu bitirince holdinglerde ya da büroraside yerlerini alacak olan gelecegin igrenç yaratiklaridir. Nitekim Tüsiad’in ve kartel medyanin destegini almaktalar.
Otorite: Bu ergenekon veletlerinin fasist generallere, askeri vesayete yumurta attigini hiç görmedik, varsa yoksa halkin seçtigi sivil siyasiler, bunlar zaten otoritenin çocuklaridir, kendileri Silivri’yi boylamaktan korkan bazi caniler somdi çocuklari ön safa sürmekteler, bilinen terörist taktik…
Uzun lafin kisa, bu eregenekon çocuklari ve onlarin arkasindaki zihniyet devrimcilik falan degil, devrimin gerçek hedefidir. Nitekim halkimiz bu tiplerden nefret ediyor. Türkite artik 1960 larin bürokrat-köylü toplumu degil. “Talebe” lere artik köylüler bile yüz vermiyor. Kim bunlar yahu, kendilerini ne zannediyorlar, papagan gibi iki kelime ezberlediler diye insanlara sopa mi sallayacaklar? Bir isçiden, bir köylüden daha fazla mi söz haklari var? Onlar kim oluyor da bir panele katilmak için fakülteye gelen, kendisi de profesör olan Burhan Kuzu’nun konusma hakkini engelliyorlar? Babalari zengin oldugu halde halkin ödedigi vergilerle üniversitede bedava okuyorlar, babasi zengin olandan para alinsin, üniversiteler isçi çocuklarina açilsin, bu simariklarin zarar ziyanini da burjuva babalari ödesin, pamuk eller cebe, burjuvalarin cani cehenneme.
yahu hurşit anarşiyi keyfilikten çıkarttın ve keyif ile bireysel sorumluluğu karşı karşıya getirdin bir de üstüne üstlük doğal uyum falan da dedin ya, gülmekten kırıldım -dalga geçmiyorum hakikaten öyle-.
Evet bu memlekette solun ve solcuların neredeyse hepsi iktidardan ve yönetmekten (sürüyü gütmekten) vazgeçmemek için ayaklarını bastığı topraklardaki geçmişin kurumsal iktidar sahibine her türlü eleştiriyi yapıp yine de kendi yaratıcılığıyla yeni iktidar yöntemleri inşa etmekte, evet geçmişteki çatışmaların önemli nedenlerinden biri de bir iktidara ulaşma amacından ötürü “sol kategorisinin” kendi içine de varan bir çatışma -ama sadece iktidar mücadelesine de indirgenemeyecek-; sadece kelimelerde olmayan yaşamları da ortadan kaldıran “kendine özgür bir savaş deneyimidir” ama bu gibi deneyimlerin korkutuculuğundan ötürü -ki bu sebepsiz ve değersiz bir korku değildir- Anarşiyi kavramsal olarak iyi-güzel-cici varoluşlarla standardize etmek hakikaten sorun değil mi sence?
Öz-savunma ise yine mutlak sınırları belirlenecek bir şey değildir; bunu sistematik iktidar savunucuları ilköğretimden itibaren yapıyorlar; özgürlük benim seni rahatsız ettiğim yerde biter teranesiyle, peki benim seni rahatsız etme “hakkım”ın hiçbir zaman olmadığını, hiç bir zaman müdahale etmemin mümkün olmayacağını -değişik biçimlerde- söyleyebilirmisin?
Fikir tartışması iyi güzel ama, işte buldum ve bitti dediğimiz anda ölüyoruz. Anarşi ise yaşayan ama her an öldüğüyle yüzleşen bir varoluşa evrensel uyuma indirgenemez bence, birileri anarşiyi indirgedi diyelim, bence hayat indirgenemez. Adalet, düzen vs için sistematik ve şiirselleştirilmiş amaçlarla olmasa bile “ben” sorumluluk ve keyif alarakta saldırıda bulanamazmıyım? Saldırıyı sözlükten çıkartalım mı, çirkin bir kelime mi?
11. yorumun sahibi uyuyor, rüya görüyor. ama sessiz olun uyandırmayın. üni.de patron çocukları okuyor sanıyor. herhalde hiç üni.ye gitmedi bu zavallı.
Saldırı demesek de saldırgan kötü bir kelime. Savaş ya da kavga nizamında bazen özsavunma da saldırıyı gerektirebilir. Bu anlamda saldırı kelimesine çirkin diyemem. Ama saldırgan kelimesine çirkin diyebilirim efendim.
Sekerim herhalde hiç Nisantasi’na çikmadi, hiç Gucci ayakkabisi olmadi, hiç spor arabaya binmedi, vah vah zavalli,
olum sen aptal olup da ısrar ettiğin için zavallısın. yoksa üni.ye gitmediğin için değil. ayrıca gitmek var gitmek var. eşeğe altın semer meselesi yani.
zavallı zavallı yorumlar yapandır.
Feodal tarim toplumlarinda özellikle merkezi bürokrasinin güçlü oldugu dogu toplumlarinda talebenin önemli bir rolü vardi. Talebe ilmiye sinifinin bir neferi sayilir ve bürokrasinin hem gelecekteki bir üyesi, hem de halihazirdaki vurucu gücünü olustururdu. Yeniçeri isyanlarinda, kelle götüren politik hareketlerde talebenin rolü büyüktür. Bugünkü Afganistan’da, 30 yil önce Iran’da, 50 yil önce Türkiye’de talebe denilince kitle destegi ve militan gücü olmayan yöneticileri korku basmaktaydi; Bugün durum tamamiyle farklidir. Talebe eylemleri AK Parti için bir propaganda vesilesidir, yani açikça hayirlara vesile olmustur, Prof. Kuzu’nun saldiriya ugrayacagini bile bile SBF’ye gitmesi bundandir, Tayyip de bu konuyu isitip isitip gündeme getirerek oy makinasini çalistirmaktadir. Tabii ileri geri zekali gazeteci bozuntulari bu incelikleri anlayamayacak kadar salak ve halktan kopuklar. Bazilari da onlarin gazina geliyor. Kendini solcu sanip da talebeye bel baglayanlar da bu gerçekleri unutmasinlar, talebeyle ihtilal yapma devri Türkiye’de çoktan kapanmistir, bu kadar kayip ve çekilen bu denli acilar hâlâ ayni yolda israr edenleri akillandirmadiysa diyecek birsey yok. Bu kiyagimi unutmayin. Bilin ki halkin yüzde 90’i bu kendilerini Avrupai maymuna benzeten kiz ve oglanlardan nefret etmekte, sempati Kemalist tabaninizda bile sifir.
Bu akpliler süzme salak, türkiyede kaç üniversite öğrencisi var bir bak bakalım. ve bunlardan halk nefret ediyor ha, halka karşı halk için 🙂 halk halk diye diye liseye dönmüş üni.lerde okuyan halk çocuklarını bile elit kesime yazdınız iki yumurta yeyince kafanıza.
bir yumurta ancak bu kadar travmatik bir etki yaratabilirdi.
Valla,bu tarikatın sadık kullarından Hurşit denen zat,artık iyice kıdemli olmuş olacak ki (belki’de gün’ün sorumlu mürid’i katına
nail olmuştur ) bu siteye girenlere “yigenim,evladım,oğlum ”
gibi konumuna yakışan hitabetlerde bulunuyor .Son vecizesi de “evlat ” Vay babalık vay.. helal olsun sana ve çarpık diyalektiğine !Yani bu site zaten kaliteli senin deyişlerinle
tam edebi bir sanat harikası olup çıkıyor. !İşte böyle devam et..!
70ler fransasının merkezi otoritenin güçlü olduğu bir feodal tarım toplumu olduğunu da öğrenmiş olduk, bu vesileyle..
Adam 80 yaşında, ne olmuş evlat gibi hitaplar kullanmışsa. Bu sitede bir o mu kaldı lan laf söyleyecek, zurna..
¨Talebe olayi olmaz demedik, talebelerle devrim olmaz dedik, okuma yazma bilenlere, okuma yazmayi Atatürk Ilkokulu’nda ögrenmeyenlere… Kaldi ki Fransa’daki ögrenciler daha fazla özgürlük istemekteydi, Türkiye’deki Kemalist talebe ise asker copu, otorite, darbe, Kemal, pasanin kokmus botlari, Inönü marka kizilcik sopasi, Ittihatçi falaka, Kürt avi, Ermeni kirimi, Yahudi tecavüzü istiyordu…Yine de turkish 68 ile French 68 karsilastirtilabilir, 68 sonrasinda Fransa’da sag seçimlerde buyuk basari sagladi, çünkü Fransa halki da ögrencilerin sorumsuzluklarindan irkildi ve isçi mücadelesi agir darbe aldi.
Turkish 68’in fikir babalari Avcioglu, Mihri Belli fasist milliyetçilerdi, o zamanki TIP’in çogunluk liderleri Boran ve Aren ise Cekoslovakya’nin isgalini hakli görecek kadar gözü dönmüs Stalinistlerdi. O dönemdeki trajedi bugün tekrarlanmak istenirse ancak komedi olur.
http://www.samandagharman.com
amatörlerden ilginç yazılar bulabilirsiniz
Kemalist fasist kollektifçi tosuncuklar konusma özgürlügünü engelleme eylemlerine fasist generaller, fasist CHP ve Tüsiad’dan aldiklari destekle devam ediyorlar. Insan hak ve özgürlüklerini sabote etme çabalari engellendigi zaman çikip hüngür hüngür aglayarak kendilerini burjuvalara acindirmak için her türlü saklabanligi yapacaklardir, o zaman da onlara kimse acimayacak.
yumurta atmayın demiyor, kuzuyken kurt olmayın diyor açıkca. amaç protesto için yumurta atmaksa atılır. ama o yumurta atışta ki hırs ellerinde olsa kurşun sıkacak kadar öfke dolu mahiyetinde söylenmiş bence.
MHPliler ve AKPliler 68’e saldırırken,
mükemmel bir yazı!
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16512571.asp?&hid=16513027
Belki de “bir 68 güzellemesi” diyebiliriz muhterem arkadaşım.
68 güzellemeyi hak etmiyor mu hiç? yazıyı okudunuz mu? o söylenen şeylerin hangisi yanlıştı?
Hiçbiri yanlış değil. Ama devrim için yola çıkan bu gençlerimiz hiçbir zaman kendilerini sistemin sahiplerine sevimli gelecek “özellikleriyle” göstermek istememişlerdir ki. Sanki bana biraz, “bu çocukları sevin, aslında onlar da sizin sınıfınızdan başarılı insanlardı” denmek istenmiş gibi geldi de.
Ne alakası var Hurşit bey amca. Aksine egemenler ve temsilcileri (AKP-MHP) yumurtalı eylemlerden sonra 68’i öcü gibi göstermeye çalıştılar. Sanki kan döken ve darbelere hizmet eden piyonlarmış gibi. Aksine hepsi devrimci, başarılı, salt doldurulmuş militan değil birer bilim adamı, sanatla uğraşan, tamahkar, mütevazi halk çocukları. Adam öldürmek bir yana hep kendileri öldürülmüş. Gel de sistemin zehrini alanlara anlat bunu. Soner Yalçın bunu denemiş.
Eh peki senin dediğin gibi olsun bey kardeşim. Yine de ben kendimizi övmektense eleştirmenin daha yararlı olacağı kanısındayım. Tabii ki eleştiriyi inkarcılıkla karıştırmamak da gerekir. O başka.
68’deki darbecilerin aldattigi zavalli çocuklari devrimin essiz kahramanlari gibi gösterip provokasyonu savunmak Soner Yalçin’a kalmis, normal karanlik olaylari bu gibi Jitem eskisi , Aydinlik’tan Mîtçi oldugu için atilmis karanlikçilar savunacak, bazi ahmaklar da Tüsiadçi Dogan Holding’in parlattigi sözde devrimci pozisyonlari alacak, Allah size akil fikir versin.
Soner Yalçın “Aydinlik’tan Mîtçi oldugu için” falan atılmadı, zaten kendisi hiç atılmamıştı. Bu akpli hakkaten izan yoksunu. kendi attıkları yalanlara kendileri inanıyorlar. sonra kanıt diye önümüze seriyorlar. 68’in darbe için örgütlendiği de yine kendi darbeci miraslarının yalanı, şimdi aynısını yine söyleyip kanıt bulmuş gibi davranıyorlar.
Kapagina bak. Sonra ne yaparsan yap. O da olmazsa Jitem’in Israil destekli Oda Tv adli internet sitesine bak. Sonra da git “jandarma biz sosyalistiz, bizi yalniz dost sana” diyebugün artik yeni anlamlar kazanmis olan türkünü söyle aslan parçasi.
sen de varsa gönder, aydınlık’ın hele 2007’de soner yalçın’ı mitçi ilan etmesine olanak yok. bence atıyosun…
http://www.odatv.com/n.php?n=aydinlik-yalanci-cikti-0112081200
Atıyorsun dediğin için özür dilerim ama aydınlıkın o haberi nedeniyle ne bugün soner yalçının yazdıkları yalan olur ne de ben askerci olurum. ukala düzen bekçisi.
Söyle sogukkanli bir biçimde incele bakalim, Soner Yalçin ne yaziyor, nereye varmak istiyor, kimleri ön plana çikartiyor, dis politikada ne öneriyor, Rafi bey aorada ne ariyor.
oldu paşam. bizim aklımız basmıyor.
http://www.albinoblacksheep.com/games/hitler-vs-stalin
hitler vs. stalin oyunu
Dikkat ediyorum da yumurta atan öğrencilere, ‘anarşist’ deyip küçük akıllarınca onları yaftalamaya çalışıyorlar.
Nasıl ki ‘demokrasi’ kelimesini matah bir şeymiş gibi yığınlara sunuyorlarsa burada da artık yüzlerine vurulası bir sersemlikleri var. Gelin şu ‘huzursuz’ üniversite gençliğinin meselesine ‘anarşizm’ üzerinden bakalım. Parlamenter demokrasinin bir aldatmaca olduğunu haykıran anarşistlerdir…
Kökleri insanlık tarihi kadar eskidir. Bao Jingyan’ın ‘Ne efendi ne kul’unu bir başlangıç metin olarak alanlar da vardır.
Yalanla yaşamaya tahammülü olmayanların gerçeğidir.
Antikapitalist; küreselleşmeye bir alternatif öneren; ekolojist ve savaş karşıtıdır.
Modernizm denen şeyle meselesi vardır. Bir vicdan ayaklanmasıdır. Cemil Meriç zamanında anarşizmin adını ne güzel koymuş:
‘İktidarını devretmek, onu kaybetmektir. İşçi de olsa, her milletvekili, yarının yahudasıdır. Millet meclisine bir işçi göndermek neye benzer bilir misiniz? Bir annenin kızını geneleve kaydettirmesine…’
Pierre Joseph Proudhon anarşizmin devletle olan meselesini ne de güzel anlatmıştır: ‘Yönetilmek, ne bunu yapacak hakka, ne bilgeliğe, ne de erdeme sahip yaratıklar tarafından, gözaltında tutulmak, casus gibi izlenmek, idare edilmek, yasalara bağımlı kılınmak, sayılmak, kaydedilmek, fikir aşılanmak, vaaz verilmek, denetlenmek, hesaplanmak, değer biçilmek, sansür edilmek ve emredilmektir. Yönetilmek her türlü işlemle, her türlü hareketle not edilmek, kayda geçirilmek, sıraya alınmak, değeri belirlenmek, lisans verilmek, yetki verilmek, nasihat edilmek, yasak koyulmak, reformdan geçirilmek, düzeltilmek ve cezalandırılmaktır. Yönetilmek, kamu yararı gerekçesiyle ve genel çıkarlar adına yükümlülüğe bağlanmak, yetiştirilmek, soyulmak, sömürülmek, tekellere bağımlı kalmak, zorbalığa maruz kalmak, köşeye sıkıştırılmak, gizemlerle büyülenmek ve yağmalanmaktır; en ufak bir direniş ya da yakınma sözcüğü karşısında baskıya uğramak, ceza görmek, aşağılanmak, taciz edilmek, takip edilmek, istismara uğramak, sopayla dövülmek, silahsız bırakılmak, hapse atılmak, yargılanmak, mahkum edilmek, kurşuna dizilmek, sürgüne gönderilmek, feda edilmek, satılmak, ihanete uğramaktır; alay edilmek, gülünç düşürülmek, öfkelendirilmek, onursuz bırakılmaktır. Devlet budur, onun adaleti budur, onun ahlakı budur.’
Bu gençlerin itirazı haklıdır. Kafayı kaldırdıkları için sopa yiyorlar. Karınlarındaki bebekler tekmeleniyor, burunları kırılıyor…
Sabah programlarını izleyerek mutlu olan ruhen katatonik kadınlardan, yandaş medyadan aldığı milyonlarla semiren börek suratlı köşe yazarı müsveddelerinin yazılarını okuyarak, ‘Ulan ülkeye demokrasi geldi’ diyen avanak erkeklerden bir farkı var bu bir avuç çocuğun…
Okuyor, bakıyor, anlıyor, hissediyor, acı çekiyor ve ayağa kalkıp itiraz ediyorlar.
İnsanlıklarını hatırlıyorlar. Basit bir yumurta yüzünden kafalarına sopa indiğinde ise haklılıklarını anlayıp mutlu oluyorlar.
Anarşizmin, demokrasi yalanından farkı budur.
Serdar Akinan
http://www.aksam.com.tr/anarsist-bunlar..-260y.html
Yahu senin aklin neye basiyor ki ? Serdar Akinan’dan, Oda Tv ‘den, holding medyasindan “devrimci mücadele” ögrenmektesin. Türküm, dogruyum, çaliskanim, ne mutlu Türküm diyene, Türk önde, Türk ileri….. kendini medeni zanneden ilkel maymun beyaz Türk bozuntularinin Avrupai görünmek için gardropla ugrastigi gibi ayni kesimden bazi talebe kendini sözümona çagdas göstermek için ancak 1930’lara kadar uzanabilmis ve papaganligi meslek edinmis…geç bunlari, aç gözünü… önce git bir yabanci dil ögren , kullandigin kavramlarin anlamini bil..dersini çalismakla yetinme, o dersler Kemalizm’in irkçi soven egitimi…degisik kaynaklar ara…
aydınlıkçılar yalçına mittirolmit demiş hehehehehehe
yeyin ula yeyinnn size bir şey olmazz
Hocam Özgür üniversitedeki film gösterimleri sonrası konuşmaların çok aydınlatıcı. Eleştirmensin yani. Film tahlillerin güzel yani, hep cuk oturan filmler seçmişin. hakkını yeme
bu adam kafayı yemiş, karşılarındaki her insanı işçi partili, kemalist falan sanıyor. yabancı dil bilmediğimi bile öğrenmiş allah müstehakını versin çok bilmiş, devrim öğreten büyük öğretmenim, bi de akp li 🙂
“Sevgili” atatürk ilkokulu aklımın neye bastığını sana değişik biçimlerde gösterebilirim istersen, hangisini tercih edersin?
Kemalizm kemalizm deyip, sanki mustafa kemal özünde şeytanmış gibi insanların nefret ve tepkilerini sadece kemalist diktatörlüğe yönlendirmeye çalışarak, liberal otoriter zorba akp düzenini meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz… Bu mitolojik kurgu yaratmak üzerinden ideolojik oyunlarınla sen küçük çocukları kandırırsın anca bay geveze! Fethullah efendinden ne kadar icazet alabiliyorsun konuşurken?
AKP’nin sistemli şiddetine karşı atılmış iki tane uyduruk yumurtaya faşist etiketi biçtiniz “öğrenci kolektifleri”ne, bu kadar kolay mı? Evet bir çoğunun otoriter eğilimleri vardır, çünkü iktidarın değişik biçimlerini ve çok boyutlu hallerini belki sorgulamamış olabilirler, ama uyduruk iki yumurtadan sonra da yok efendim faşistmişler, vesaire vesaire gevezeliğiyle, marjinalleştiremeyeceksiniz, tecrit edemeyeceksiniz.
Hamile bir kadının yok efendim, öğrenci değilmiş, yok efendim neymiş, kursa gidiyormuşta eylemde olması caiz miymiş değilmiymiş? Yahu ahlakçılık tutkunları, kafanızı çalıştırma yönünde çaba sarfederseniz, o kadının okula gitmek için çabaladığı ve zengin bir aileden değilse, bir çok vakit “BORU” gibi harçları, sonra yaşamsal ihtiyaçlarını karşılaması için gerekli şeyleri maddi olarak karşılmasının yöntem olarak hatalı ve bence başarısız olacak olan hatalı yöneliminin içindeki arzuları nı anlayamıyormusunuz? Anlamak istemiyorsan, sana anlatmak için derviş gibi durmadan dil dökeceğimimi sanıyorsun? Bir burjuvayı -tercihen şiddetsiz bir içimde zorla soyması ve ihtiyacı olan parayı bireysel olarak alması bile bence “hakkıdır”.
Ayrıca, kardeşim ben bu eğitim sisteminin bu biçimini, iktidarı kara da olsa, kızıl da olsa, ampul sarısı da olsa, kemal oklarının beyazı veyahut, mhp kurtlarının siyah rengi de olsa, feministin moru, lgbtt’lerin gökkuşağı da olsa, demokrasi biçiminde kendini gizlemiş olan diktatörlüğün kendisine karşı çıkıyorum ve saldırıyorum. Ama kendi gerçekliği üzerinden kendisinin bilgiye ulaşması için mücadele veren, görüşlerine katılmadığım birisine de popülistlik yapıp faşist falan demem, diyenlere de gerekli biçimlerde saldırırım.
Yabancı dil diye bıdı bıdı, gevelemene de gerek yok, bir insanın anarşist ve iktidar karşıtı olması için de, illa ingilizce bilmesi gerekir diye bir kural’da yok, kaldı ki, sosyal bir ayaklanma, yıkıcı bir oluş için öncelikle ezilenlerin gerçeklikleriyle ilişki kurabilmek için, onları “yüce ideolojiye” katmak için değil, anlamak için hissetmek için, buna çabalamak için onların “dilini”, sen bunu muhtemelen çok bilmişliğinden sadece sembolik kültürle sınırlayarak anlarsın muhtemelen, öğrenmeye çalışmak gerekir, sevgili burjuva bozuntusu. Sen git dil öğren ingilizce vs, islami-liberal otoriter zorbalarınla birlikte kariyerine devam et. İsyankarlar ihtiyaçları ölçüsünde, türkçe, ingilizce, kurmanci, zazaca veyahut başka dilleri, başka gerçekliklerle yaşamsal amaçlarla, ve politika pisliğine bulaşmadan ilişkilenmek için öğrenmeye çabalıyorlar, ve kendileri çabalayabilirler…
Başöğretmenlik arzun ortaya çıktı ise, disipline etme pratiklerine devam etmek istiyorsan illa, karşında da “uysal, notunu” kıracağın bir öğrenci yok! İspatı(praksisi) şimdilik bu biçimde oldu bayım veyahut bayan!
Kemal’in ve Kemalist dil fasistlerinin saçmaliklari neticesinde Türkçe’de o kadar çok kavram karmasasi ortaya çikti ki fikrlerini degisik kavramlarla anlatmak isteyenler zorluk çekmekteler ve bu nedenle o arkadasa yabanci dil ögrenmesini tavsiye ettim, nitekim yerli yersiz ve anlam kaymasina yol açacak sekilde “praxis” gibi kelimeler kullanilmayacaksa, siyasetle ugrasmak için yabanci dil ögrenmeye elbette gerek yok.
Yahu şimdi de standart bir dil olarak Türk ulusu için yaratılmış dilin, egemenler ve kurumsallaşma savunucularının tarafında, bozulmasından söz ediyorsun. Bir de üstüne üstlük, bunda M. Kemal’i suçluyorsun ama hatalı suçluyorsun, çünkü sende bir şeytan gibi görünüyor sanırım ve kendini kontrol edemiyorsun saldırmak için, öncelikle rahatlayabilirsin kendisi öldü, belki bu bilgi ver hakikat yardımcı olabilir.
İkincisi ise, Türkçe’yi zaten M.Kemal yaratmıştır, onun iktidarda olduğu zamanlarda, anayasal bir monarşinin iktidarına dayanılarak alınan kararla dil ortaya çıkartılmıştır. Kavram karmaşasının her nedeni ni de faşistlere atarak, her sorunun nedenini ulusalcılık veyahut bir düşman ideolojiye bağlayanların tutumları boyutuyla aynı noktada duran bir tuhaf tutum sergilemişsin.
Evet bu memleketin iktidar sahipleri dili standartlaştırmak istemişlerdir ve bunun için her türlü çabayı göstermek istemimişlerdir ve yapmışlardır da, ama burada kendisini ifade etme çabaları sınırlananların nedenlerinden farklı olarak, senin rahatsızlık nedenin dilin standardize olmaması ve çok karışık olması. Bu senin esas başka bir sorunu yaratmış olduğun nokta, dil bir mutlak özün taşıyıcısı değildir ve bu sonsuza kadar taşınmalıdır gibi kutsal bir amaç yoktur, bir zaman yaratılır, ve insanların kendi ifadeleri, müdahaleleriyle de değişir -her türlü zorba iktidara rağmen-. Kaldı ki, bu kaotik değişim bir sorun değildir, sorun olan standartlaştırılmasıdır iyicil gibi görünen her türlü zor araçlarıyla, dilin öldürülmesidir, tabi ki beraberindeki insan duygulanımlarının da öldürülmesiyle paralel gider.
Her türlü karamsarlık için yeterli sebepleri fazlasıyla ortaya çıkaran bu pratikler yaşanmaktayken, “demokratik evrensel yurttaş” tipinin sınırlarının anlık olarak ötesine geçen sembolik saldırıları ile “Öğrenci Kolektifleri”, her ne kadar kurumsal ifadelerinde ve bazı söylemlerinde, düşünsel otoriter eğilimler barındırsalarda (türbanın, dini geleneğin kadını tanımladığı ve sistemleştirdiği varoluş biçimine “haklı” eleştirilerine rağmen, yine türban giymekteki kadınların otoriteler tarafından yaşam alanlarının dışına atılmaya zorlanmasına -yasal falan değil- doğrudan bir karşı çıkış pratiğinin gerekliliği gibi…), “kediye kedi“ demek gerekiyorsa, -ki bence gerekli- basit bir yumurta atılmasını, “faşist, ulusalcı, ırkçı” pratik ve onun ötesinde kişiliğe yönelik bir etiket olarak tanımlayan her türlü iktidar heveslisinin saldırılarına karşı savunulmalılar, üstelik birçok gevezenin yumurta atılmasından dolayı üzeri kirlenen “Devletli sınıfın üyesine” gösterdikleri incelikli dayanışma, bir hafta önce ağır polis saldırısına uğrayan, sembolik sokak gösterisi yapmak isteyen öğrencilerin iktidarın polisi tarafından doğası gereği hesapsızlaşabilecek bir saldırısın da, neredeyse tamamen sessizlikle konuyu geçiştirmek ya da “tatlı çalan dehşetli, korkunç çocukların cezaevine tıkılması” tutumuyla örtüşerek, “efendim öğrenci de değilmiş zaten, dershanede okuyormuş, ne işi var öğrenci de değil zaten” tutumuyla salaklıklarını ideolojik propagandaya dönüştürdüler.
Oysa, ideoloji müridi olmayan, kendisinin makinelerden üstünlüğünün farkında olan her insan, basit bir düşünme pratiğiyle dershanenin üniversiteye giriş için hazırlanılan bir öğretim ve ne kadar biçimsel olarak sorunlu olsa da bir öğrenim merkezi olduğunun farkında olabilmekte. Bilginin tekelleşmesinin destekçileri olan, dershane patronlarının yalakalarını kendi işleriyle meşgul olmaları için bazen yalnız bırakmalı, kendi yolumuzda yürümek için.
Saldırı, yıkım ve yaratım, anarşi için