Güncel gelişmeler üzerine yazan birisi olmadığım halde son zamanlarda bazen günde iki yazı yazmak zorunda kaldığımı görüp ben de hayret ediyorum. Tabii, acil yazı yazmak, yazıyı da biraz kısaltıyor ve hatta belki de yüzeyselleştiriyor: Aciliyete cevap vermenin kaçınılmaz sonucu.
Bugün de iki yazı yazacağım anlaşılan. Biri Türkiye’de olanlara ilişkin, okumakta olduğunuz şu kısa yazı olacak. Diğeri ise yine Mısır Devrimi ile ilgili.
OdaTV polis baskınına uğramış ve yöneticilerinin evleri polis tarafından aranıyormuş şu anda.
OdaTV’yle yıldızımız pek barışık değildir. Onları ulusalcı bulurum. Öyle olmasına rağmen zaman zaman işlerine gelen yazılarımı yayınlarlar. Hatta bir seferinde, bu iktibas eylemlerine bir hayli kızıp, “sıra bir gün size de gelecek” diye yazmıştım. Yani onlar hakkında bir eleştiri yazısı yazmayı düşünüyordum. Ama şimdi böyle bir söz ettiğime pişmanım. “Sıra onlara da geldi” ama hiç de benim kastettiğim anlamda değil.
Tek tek polislerden değil ama polis kurumundan nefret ederim. Polis kurumu iktidarların gösterdiği yönde koşup “avın” ensesine biner. Beyni ve vicdanı yoktur. Kim iktidardaysa onun emirlerine uyar. Aslında savcılık ve genelde yargı kurumu da öyledir. Her neyse, daha önce de defalarca yazdım, savcının ve polisin, iktidardaki efendinin emriyle insanların tepesine binmesine, onları hapse atmasına hiçbir zaman alkış tutmam, “hukuki” gerekçeleri kuşkuyla karşılarım ve her türlü tutuklamaya karşı çıkarım. Zaten hapishane denen, insanlığa en yabancı kuruma da kökten karşıyım. Bunun anlamı, bugünkü iktidar sahipleri yarın hapse atıldıklarında onların da yanında yer alacağımdır.
Bu genel tutumumun ötesinde belirtmeliyim ki, OdaTV’ye yapılan, artık bu Ergenekon davasının iyice kabak tadı verdiğinin açık bir göstergesidir. Ulusalcı veya değil, kim iktidara karşıysa, hangi basın organı AKP hükümetine muhalefet ediyorsa Ergenekon’la bağlantılandırılıp içeri atılıyor. Balbay olayı ortada. Şimdi de OdaTV. Ergenekon davası üç yıldır sürüyor. Savcılar ancak mı ulaşmışlar OdaTV’nin de Ergenekon örgütüyle bağlantılı olduğuna ilişkin delillere? Gülünç.
Kim AKP iktidarına muhalefet ediyor, Ergekon’dan al içeri. Olay bundan ibaret. Artık kabak tadı verdiniz gerçekten.
AKP, DP’nin yolundan gidiyor.
Sıra AKP’ye de gelecek.
Umarım bu sözüm bir darbe çağrısı olarak algılanmaz.
Hele günümüzde artık Mısır Devrimi gibi güzel örnekler varken.
Gün Zileli
14 Şubat 2011
Tarafsızlığınıza yakışan, doğru tespitler içeren bir yazı daha yazmışsın Gün ağabey. Yanlış anımsamıyorsam, Kürt açılımı konusunda Tayyip Erdoğan’a “helal olsun” demiştiniz geçen sene ve aynı cenahtan çok tepki almıştınız Bence sizi entellektüel ve dürüst yapan, “doğrularınızı”, düşüncelerinizi objektif yazabilmenizdir. Sömestir tatilim bitti, yarın İsveç’e dönüyorum. Görüşmek üzere sevgiler saygılar.
Sıra AKP’ye gelmeden sıra bize gelmesin sakın?
Bu cümlemden sadece kendimi düşündüğüm çıkarılmasın, birkaç ayda bir evimin yolunda otobüs Silivri Cezaevi’nin önünden geçerken bu yazdıklarınızın hepsini hissediyordum, hemen sonra aklıma Diyarbakır geliyor, yol boyunca düşünceler içinde kısır döngüye kapılıp gidiyordum. Ve bunları sizin kaleminizden duymak beni haksızlığa karşı koymakta daha da cesaretlendirdi.
Demek istediğim şu: sıra bize size, okuldaki öğrenciye sokakta hakkını savunan işçiye gelmeden (tazyikli sudan bahsetmiyorum, 80lerdeki coplu tecavüzlerden, elektrikli işkencelerden bahsediyorum) önce yapılması gereken ne?
o soruyu sormak…
ya da kim geçmişten hesap sorulması gerekir, bir şeyleri değiştirmek gerekir diyor hemen akpli deniyor, oda kabak veriyor…
çelişkimiz bu iktidarlar arası rekebtte mi, yoksa iktidarlarla-özyönetim arasında mı?
İsyan grubundaki yazıya ilişkin tartışmayı buraya taşıyorum.
Gün Zileli
* * * * * * * * * * * * * * * * * *
soner yalçın ve oda tv’deki arkadaşlarının ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmalarına gün’ün gösterdiği tepkiyi anlıyorum ama doğru bulmuyorum. balbay ve haberal örneklerinde olduğu gibi ergenekoncuları masum göstermesini ve “her türlü tutuklamaya karşı çıkarım” diyerek ergenekon sanıklarının yanında yer almasını ise vahim bir hata olarak görüyorum. her şeyden önce gün’ün ergenekon konusuna yaklaşımı son derece sorunlu. ergenekon soruşturmasına “kabak tadı” demek hiç değilse yirmi yıldır süregelen ve devletin gizli eliyle işlenen cinayetleri bilmemek ya da hafife almak demektir. cem ersever’den veli küçük’e çatlı’dan ağar’a, çiller’e, demirel’e uzanan ilişkiler ağını gözardı etmek demektir. bu denli önemli bir olguya kabak tadı diye bakmak, asker-polis-bürokrat-işadamı-mafya-medya mensuplarının içiçe geçen ilişkileri yokmuş gibi davranmaktır. gün, başından itibaren ergenekon’un varlığına ya hiç inanmıyor ya da bütünüyle kuşkulu buluyor. ergenekon davası sanıkları ve onlara destek olanlar ne diyor; “ergerekon diye bir şey yok bu akp ve feto’nun bir tertibi”. belli ki bu hedef şaşırtma gün’ün bakışını ve tavrını etkilemiş durumda. akp’nin, ergenekon soruşturmasını fırsat bilip kendi muarızlarından intikam alma çabası ergenekon gerçekliğini nasıl ortadan kaldırabilir. ergenekonun mit-polis-bürokrasi ayağı henüz deşifre edilmedi, medya ayağı da öyle. elbette bunun anlaşılır sebepleri var, bu doğrudan doğruya hükümetin tasarrufuyla ilgili. asker ile akp arasındaki kavga nedeniyle akp bilerek bu ayağın üzerine gitmiyor, kendi hesabına geldiği için. bu ayağın da deşifre edilmesi için hükümeti sıkıştırmak gerekirken, sendikalar, sol muhalefet, sivil toplum kuruluşları koro halinde ergenekon yok bu bir tertip diyorlar. gün’ün bir anarşist olarak bu koroya katılmasından acı duyuyorum. şöyle yazmış gün,
“OdaTV’ye yapılan, artık bu Ergenekon davasının iyice kabak tadı verdiğinin açık bir göstergesidir. Ulusalcı veya değil, kim iktidara karşıysa, hangi basın organı AKP hükümetine muhalefet ediyorsa Ergenekon’la bağlantılandırılıp içeri atılıyor. Balbay olayı ortada.”
balbay sadece akp muhalifi olduğu için mi içerde? jandarma kuvvet komutanıyla oturup (ki balbay bu görüşmeleri ve günlüklerini inkar etmiyor, yalnızca onların yer yer değiştirildiğini ileri sürüyor) hangi generalin birinci ordu komutanlığına getirilmesi gerektiğine varıncaya dek gazetesinin ankara elçisi olarak harekat planlarına dahil olmasının payı yok mu tutuklanmasında?
oda tv’nin basılmış olması ergenekon soruşturmasının kabak tadı verdiğine niçin gösterge olsun ki? oda tv’nin başındaki soner yalçın bizzat arkadaşı perinçek tarafından mit ajanı olmakla itham edilmiş, aydınlık dergisi onun ajanlığına dair dosya dolusu yazılar yayımlamış, ilişkide olduğu generalleri ifşa etmiş, efendi adlı kitabın mit tarafından yazılıp onun adıyla yayımlandığını ileri sürmüş, s. yalçın’ın ilşkili olduğu gizli servisler sayılıp dökülmüş. ve daha neler neler…
ben iyi bir medya takipçisi değilim, ama 80’li yıllardan beri her fırsatta gazete okur, haberleri dinler, olup bitenleri izlerim. ta özal zamanından beri mit ve benzeri kurumların “medya tetikçisi” denilen bir gazeteci türü peydahladıklarının tanığıyım. isimler sık sık değişir ama tetikçi hep var. işin doğası gereği bunlar zaman zaman ifşa da edilirler. örnek; tuncay özkan, fatih altaylı, soner yalçın ve daha başkaları. lafın özeti, çeyrek yüzyıldır soner yalçın adı asker-sivil istihbarat ilişkileriyle iç içe geçer. kitap ve yazı çalışmalarından anlaşılacağı gibi bu kaynaklardan da beslendiği herkesin malumu. tabii aynı zamanda bu kaynaklara dayanıp dezenformasyon yaptığı da sır değil. öyle ki kendi örgütü, ilişkilerini kontrol edemez hale gelince onu örgütten uzaklaştırmış. eğer bu ülkede birileri ergenekon davası kapsamında sorgulanıyorsa bunlardan birinin de soner yalçın olması işin doğasına aykırı değil. aksine, bugüne kadar niçin beklediler? ben de gün kadar şaşırıyorum buna. ama sebep gün’ün sandığı kadar basit bir akp muhalifliği olduğu kanaatinde değilim. yakında -en azından- yandaş basına yansır. belki de gölcük’ten bir şeyler çıktı.
sonuç olarak gün’ün şimdilik ergenekon gelecekte de akp’li sanıkların yanında yer almak istemesini ciddi bir hata olarak görüyorum. ben demokrasi havarisi değilim. dolayısıyla, erdoğan’ın, cemil çiçek’in ya da bir başkasının kim tarafından ve niçin tutuklandığına bakmadan söze girmem.
konu uzun ve karmaşık, şimdilik burda noktalıyayım. (gazi)
ağzına sağlık gazi, pek sık yazmıyorsun, yazsan fena olmaz,
sevgiler.
aşık sinan
http://asiksinan.blogspot.com
bu konuda Gazi’nin söylediklerinin altına imzamı atıyorum.
Devletin hukuğu işetirken son derece usulsüz ve keyfi davranabildiği gayet açık. Ama bu usulsüzlük tesadüfi bir şey ya da “doğulu” bir karakter değil; bizzat Ergenekon’u var eden zihniyet ve adabın kendi kılıcını keskin tutabilmek için yarattığı bir durum, ya da durumdu. Dolayısıyla aslında Ergenekon bu konuda, kendi geleneği olan keyfi hukuk adabı anlamında, iki kere sorumludur.
ufuk A.
Arkadaşlar,
Sizlerle polemik, hatta tartışma yapma niyetinde değilim. Zaten ikna olacağınız konusunda da en ufak bir umudum yok, ne yazık ki. Ama son olarak söyleyeceklerimi söyleyeyim de günah benden gitsin.
Ulusalcılığa karşı yazdığım yazılar ortadadır. Bu konuda benim kadar çok yazan bir başka anarşist gösteremezsiniz. Ergenekon konusunda da, bu olay çıktığında, bunun iki kesim arasında bir hesaplaşmanın ürünü olduğunu söylemiş ve muhtemelen Ergenekon diye bir örgütlenme olduğunu belirtmiştim. Ancak şimdi bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Ergenekon denen örgütün, Fetullah ve AKP çevresinin emrindeki polis örgütünün bir yaratımı olduğunu düşünüyorum. Bu artık ortaya çıkmış bulunuyor. Bunu söylemek, elbette özellikle 1990’lı yıllarda yoğunlaşan Kürt savaşında devletin “gayrinizami” savaşa girip çok sayıda devrimciyi ve Kürdü öldürdüğü ve bu gayrinizami savaşın halen de bitmemiş olduğu gerçeğini görmezden gelmek anlamına gelmiyor. Ne var ki, Ergenekon örgütü diye içeri alınanlardan çok azı (Veli Küçük vb) bu gayrinizami savaşın unsurlarıdır. Geri kalan yüzde doksanı, AKP muhalifi (çoğunlukla ulusalcı) kesimdir(esas failler, Çillerler, Ağarlar vb. bugün AKP’nin himayesi altındadır). Balbay vb. bu AKP muhalifliğini bir darbe yapmayı planlama aşamasına vardırmış olabilirler. Ne var ki, “darbe planlamak” diye bir suç yoktur; “cinayet işlemeyi planlamak” diye bir suç olmadığı gibi. Dolayısıyla, Ergenekon davası yapay bir davadır ve AKP’ye karşı muhalefeti bastırmanın bir aracı olarak düzenlendiği apaçık ortaya çıkmıştır. Soner Yalçın’ın fikirlerinin tamamen karşısında olduğumu belirtmeye bilmem gerek var mı? Bu sitede aleyhimde de birkaç yazı yayınlanmıştır. Ne var ki, fikri karşıtlık başka şeydir, tutuklama başka şeydir. Gazi’nin, Tayyip’ten bile daha gayretkeş olması karşısında şaşkınım. Tayyip hiç değilse, söz düzleminde bile olsa, hüküm verilmeden herkes suçsuzdur falan diyor. Gazi ne yapıyor? Üstelik bir de, Doğu Perinçek’leri şahit göstererek, Soner Yalçın’ın MİT olduğunu falan söylüyor. Bilmiyorum öyle midir? Kimseye kefil olacak halim yok ama herhalde Soner Yalçın MİT olduğu için tutuklanmadı? Yoksa devlet MİT ajanlarını tutuklamaya başladı da benim mi haberim yok! Neyse, bu somut siyaset düzlemini geçelim. Benim tutumum açıktır: Devletin ve polisin her türlü tutuklamasına karşıyım. Bu anarşist tutumdur. Sana söylüyorum, aşık Sinan. İnsan yoldaşının “ağzına sağlık” dilemeden biraz sorumluluk duyar, olayın üzerinde ciddi ciddi düşünür. Acaba 5 dakikadan fazla düşündün mü bu tür şeyler üzerinde, merak ediyorum. Ufuk’a değil bu sözüm, sana.
Dünyanın hiçbir yerinde, tarihin hiçbir evresinde, hiçbir anarşist herhangi birisinin tutuklanmasını ve hapse atılmasını istemez, talep etmez, hatta karşı çıkar. Bu anarşizmin abc’sidir. Fransız anarşisti Louise Michel, kendi suikastçısının bile hapse atılmasını önlemiş, aleyhinde ifade vermemiştir. Yunanlı bireyci anarşist Panagulis, mahkemenin önünde, kendi işkencecisini suçlamayı reddetmiştir. Daha bunun gibi onlarca örnek verebilirim. Polis-mahkeme-hapishane üçlüsü anarşist devrimcilerin baş düşmanıdır. Hiçbir anarşist bunların gölgesine sığınmaz, bunların gölgesinde yapılan işlere alkış tutmaz, isterse düşmanını yakalamış olsun, polise yol göstermez.
Gün Zileli
ağzına sağlık dememde ne tür bir “sorumsuzluk” olduğunu anlayamadım da sen de şunu bil ki ben “gündem üzerine düşünüyorum”culuk eksenli reel-“politik doğruculuk” hareketini pek anlamlı bulmayıp yazılarımda konu etmiyorum diye düşünmüyor ya da okumuyor ki ne olup bittiğini bilmiyor değilim, bu söylediğinde ağzından çıkanı kulağının duymadığını düşünüyorum, düşünmenin sağlıklısı iyidir, sana da bir beş dakika daha düşünmeni tavsiye ederim “yoldaş”.
aşık sinan
http://asiksinan.blogspot.com
* * * * * * * * * * * * * * * * * *
“Darbe planlamak gibi bir suç yoktur” Imza : Gün Zileli. Bu utanç sana ölünceye kadar yeter. Sen anarsist falan degil demokrat bile degilsin. Sen kendine bir çevre yaratmak için anarsist geçinen pozcu, cahil, çeliskili,kompleksli ve kariyerist bir zavallisin. Tek tek Avrupa ülkelerini dolasip sosyal yardim dilenen bir asalak aslinda degil site açmak sokaga bile çikmamali ama sende yüz yok ki, sanki teflon tava.
Neden bu kadar sinirlendiğinizi anlayamadım ama yeniden izah etmeye çalışayım. Bir kere şunu belirteyim. ‘Demokratik iktidar’ ya da ‘seçimle iktidara gelmiş hükümet’ türü liberal kategorilerim yoktur. İktidar iiktidardır. Seçimle geleni de darbeyle geleni de halkı ezer. Öte yandan, hukukun önemli olduğunu düşünürüm, hukukun küçümsenmesini doğru bulmam. Özellikle bireyi devlet karşısında koruyan hukuk kurallarını çok önemserim. Mesela, suçlananın suçsuzluğunu değil, suçlayanın suçu kanıtlaması gerektiği gibi.
Şimdi ben ne demişim. Balbay belki darbe planlamış olabilir ama böyle bir suç yok demişim. Kızmadan önce düşünün. Mesela siz şu kızgın halinizle beni öldürmeyi düşünebilirsiniz. hatta bunun için silah bile edinebilirsiniz. Defterinize Gün Zileli’yi ne yaıp edip öldüreceğim, bunun için şu yolu izleyeceğim diye yazabilirsiniz. Henüz bu aşamada yakayı ele verirseniz, ‘gün Zileli’yi öldürmeyi planlamak’ diye bir suçtan yargılanmazsınız. Çünkü cinayet planlamak diye bir suç yoktur. Olsa olsa silah bulundurmaktan yargılanırsız. Anlatabildim mi öfkeli arkadaşım. Öfke belki insanı diri tutar ama inan ki sonuçta akla ve tutarlı düşünmeye zarar verir.
Darbeci,
magazin manşetleri gibi röportajın kendi içinde tutarlı bi cümleyi slogan yapıp haykırmana, ağzından köpük saçarak cahil ve ukalaca yargılamalar yapman çok saçma. Gün Zileli’yi çekememe kokuları geliyor buram buram… Pöff be kardeşim bu kadarı da olmaz ki!
Abi, aşık sinan blogunun reklamını almışsın sen de siteye para ödedi mi bu arkadaş bunun için yoksa gene bir çok işinde olduğu gibi bunu da karşılık beklemeden gönüllü mü yaptın?
Gönüllü körlük senin ki de be abi.
hahahaha gerçekten farkında değilim be karakarga. ama olsun, o da okunsun. akıl ve vicdan her şeyi değerlendirir merak etme
Bu arkadaşlara ne oluyor, düşünceye özgürlük? Kendi zihinlerinden neler neler geçiyor kim bilir… Bunları, sırf düşündükleri için yargılamak gerek. Neyle saldırdıklarını görmeleri açısından.
Abi seni anarşizmin de solunda gördüm. Zaten bu yüzden takipçinim ama bu kadar olmaz. Biraz sağa çek : )
Aman yanlış anlaşılmasın, kimse yargılanmasın. Sizin düştüğünüz yerlere düşmek istemem açıkçası. Birinin yargılanmasıyla hazza ulaşanlardan değilim ben.
Bir insana nasıl böyle hakaret edilebilir anlamıyorum. Tek bir söze mi bu kin bu öfke. Hiç sanmıyorum. Sanırım bazı kişisel düşmanlarınız size saldırmak için bazı şeyleri bahane ediyorlar sayın Zileli…
zilelinin bu kişisel düşmanları daha öncede bazı tartışmalarda böyle saldırgan tutum sergilemişlerdi, ama olsun onlarda insan…
Gün Zileli bu üslupsuz ağır çirkin lafların hiç birini hak etmiyor. Açıkçası bazı yazılar vardır, yazan kişinin iç dünyasını, mayasını okursunuz. Hıncal Uluç’tan bu yüzden tiksindik.
Kara Karga değinmiş, düşüncede özgürlük dedik ve diyeceğiz. Eminim Gün Zileli’ye hakaret eden kişi de gözü kapalı ‘düşünceye özgürlük’ sloganları atmıştır. Sorun da bu sanırım, sloganlar gözü kapalı atılmak için vardır. Veya gözü kapalı insanlar slogan atar, ezberden konuşur.
Ben de düşüncenin her türlüsünün özgürlüğünden yanayım. Bu düşüncelerin fiiliyata geçmesi durumunda zaten artık eylem olduğundan takınılan tutum da -sevinç, üzüntü, suçluluk veya ceza…- değişiklik gösterecektir. Ama kimse, hiç kimse düşüncesinden ötürü cezalandırılmamalı. Hele ki düşüncenin bir salisecik bile olmadığı, bunun mümkün olmadığı beyin gibi bir organ-mekanizma varken buradan darbecilikle suçlanmak suçlayan kişinin bilinçaltına inmeyi gerektirir ki açıkçası hiç merak etmiyorum Pandora’nın Kutusu’nu.. Hıncal’dan çok var.
Anarşizm konusundaki sidik yarışmaları sanırım Türkiyel’de anarşistler arasında hala çok moda. Anarşizme yazık.
Hele ki düşüncenin bir salisecik bile olmadığı, bunun mümkün olmadığı beyin gibi bir organ-mekanizma varken…’
yani düşüncenin olmadığı bir an yoktur beyinde bunu hatırlatmak istedim. Ve bilemez hiç kimse, gerçekten bir insanın ne düşündüğünü, eyleme dökülmediği sürece ki onda bile emin olamazsınız pratikte teorinin ne derece tutarlı yürüdüğünü. O yüzden asıl bu yazılardan böyle sonuçlar çıkartan kişi kendini gözlemlesin. Daha olmadı Hıncal’ın asistanlığını yapsın. Boynuz kulağı geçer derler…
Yazılanları okuyunca. kendimi biraz daha fazla ifade etme gereği duydum. Öncelikle Gün Zileli ile hiç bir kişisel husumetim yok. Yazdıklarının doğru olduğuna inandığımda bunu açıkca belirtmekten hiç çekinmedim. Ancak Gün’de, bu ergenekon ve AKP mevzularında ciddi bir hipermetropi olduğunu düşünüyorum. Çünkü Msır ya da Tunus’ta olan biteni gayet iyi gören gözleri, konu TC egemenlik alanı olduğunda bence olup biteni seçemiyor. Gerçi bu Gün’e özgü bir arıza değil; hepimiz biraz böyleyiz. Balık, dışına çıktığında suyun ve dolayısıyla denizin farkına varıyor.
Galiba en önemli engel, devrim konusunda edinilmiş ezberlerimizdir. Devrim nedir? Gördük ki, gözleri sadece köşeli olanı görebilenler, Mısır’da olanı da devrim diye nitelemekten kaçınıyorlar. Neden mi? Çünkü ortada hala etkin bir ordu, kapitalist bir ekonomi ve merkezi iktidar var. En azından şu anda hala mevcutlar. Ama diğer tarafta, son derece kararlı şekilde, kendi hayatlarının çizgisini kendileri belirlemeye niyetlenmiş ve bu yolda çok ciddi değişimler yaratmış, bir pratik oluşturmuş, her ne vesileyle olursa olsun sürecin gereklerine göre süreç içinde örgütlenmiş kitleler var. Soruyu sormaktan çekinmeyelim o halde: bir kitle hareketini devrim yapan nedir? Bana öyle geliyor ki, devrim kitlelerin kendi inisiyatifleriyle mevcut statükoda bir kırılma noktası oluşturmaları, yeni bir akış çizgisi oluşturabilmeleridir. Bu sadece sokakta olmaz; dilde, biraradalık adaplarında, söylemde ve kollektif hakikatın yeniden inşasında kendini gösterir. Mısır’da ve Tunus’ta olan budur; dolayısıyla orada yaşananlar birer devrimdir bence de. (hatta bu arada unutulup gitmiş, hatta o günlerde anarşistler arasında tartışılmasını bir kaç kere önermeme rağmen kimsede bir istek uyandırmamış olan Romanya devrimi var). Belki de içimize sindirmemiz gereken şudur: devrimler her zaman bizim kafamızdaki ideallere/ütopyalara uygun sonuçlar vermez.
Peki şimdi Gün’e soruyorum: son 7-8 yıldır TC devletinin egemenlik alanında neler oluyor; neler oldu? Kemalizmin statükosu parçalanmadı mı ya da parçalanmamakta mı? Bu statükoyu parçalayan değirmenin suyu, oranlandığında Tahrir’dekinden daha kalabalık bir kitleden (%47) gelmiyor mu? Doğru bu kitle, Mısır’dan farklı olarak meydanlara çıkmadı, ama sandık başına gitti. Eğer oy pusulalarını sandığa atmak yerine ellerinde sallayarak meydanları doldursalardı, o zaman buna devrim diyebilir miydik? (evet doğru deseydik bile, belki “bizim devrimimiz” demezdik; ama “ben devrime devrim demem benim olmayınca” mıdır doğrusu?)
Bu sorular soranın da cevaplayanın da başını ağrıtacak sorulardır, gayet iyi biliyorum. Çünkü, ilan edilmemiş “radikallik statükosu”na fena halde terstir. Ancak madem tarihin kırılma noktaları ömrümüzün içine sığıp gözümüzün önünde gerçekleşiyor, aratık hiç bir kaygı bizi devrim meselesi ile yüzleşmekten alıkoyamamalı.
ufuk A.
Ufuk, Mısır, Tunus ve başka yerlerle ilgili devrim tanımına yüzde yüz katılıyorum ama bunu AKP’nin yüzde 48 oyuyla eşitlemini de yüzde yüz hayretle karşılıyorum:) Oy mekanizmaları manipülasyona dayanır. unutma ki, Mübarek’in partisi de yüzde 85 oy alıyordu. Türkiye’de statükonun parçalandığı falan da yok. Sadece statükonun AKP’ye devredilmesi söz konusu. selamlarımla.
Birak da Gün Zileli biraz hukuk dersi versin. Herseyden anlar ya, ergenekon süreci baslayali beri hukukçu da oldu. Nasil oluyor da halk, özgürlük ve demokrasi karsiti darbe planlari yapmak suç teskil etmiyor bilelim, ( öldürmeye tam tesebbüs de nasil suç olmuyorsa, G.Z. hukukunda?) zaten planlar gerçeklesseydi kimse generalleri yargilayamayacakti degil mi uyanik G.Z.? Her halukarda G.Z. ve generaller masum yani. Anlasilan dünyanin en asker milleti Türkler, bakin anarsistleri bile askerci, keh , keh keh. Sevsinler böyle demokratlari, böyle aydinlari, böyle pervasizlari.
Kardeşim, okuduğunu doğru okumanı tavsiye ederim sana. Ben tam teşebbüsten bahsetmedim. Tam teşebbüs elbette suçtur. Yani sen bana ateş ettin ama tutturamadın, bu tam teşebbüstür. ama tam teşebbüsle planlama arasında büyük fark vardır. Planlamak diye bir suç yoktur. Bunu bilmek için hukukçu olmaya gerek yoktur. Biraz akıl, biraz izan yeter. askercilik suçlamana ise sadece gülerim. bak ben AKP’nin oylarını devrim diye gören bir anlayışa AKP’lisin diyor muyum? Demem de. Çünkü değildir. Sadece AKP’den fazlaca umuda kapılmış bir devrimcinin ruh halini yansıtır. Yafta yapıştırmak yerine fikri eleştirmek daha sağlıklı değil mi? Gülüş biçimin ise irkiltici ölçüde sahte.
Kisacasi darbeciler tanklari sokaga çikarana kadar masumlar, bir suç yok, olsa olsa fikir suçu, vah, vah, vah. Tanklar sokaga çikinca da……. , 1960, 1971, 1980, 1996,2007 ertesinde oldugu gibi senin saflarda alkis, alkis, alkis, cosku, cosku, cosku …Askerci degilmis.Bos lafa karnimiz tok. Söylesene kardesim, 60’li yillarda 60 derbesi hakkinda ne düsünmekteydin. 1971’in hemen ertesinde ve 1980’in hemen ertesinde yöneticisi oldugun fraksiyon ne tutum aldi?
Söylememiş değilim ki… Ben bunların hepsini, sözünü ettiğniz darbelere ilişkin tutumu, kendimi öncelikle eleştirerek Yarılma’da, Havariler’de, Sapak’ta yazdım. Zahmet edip bir okursanız görebilirsiniz. Öte yandan, siz bugün tankların nerede olduğunu sanıyorsunuz? Ciddi bir halk hareketi olsun tanklar hemen yollara çıkacaktır. Sizinki, askerler doğrudan iktidarda olmadığı zaman tankların işlevsiz olduğunu sanan ya da öyle göstermek isteyen liberal rüyasıdır. Kısacası, askerler bugün de fiilen iktidarın ortağı ve koruyucu gücüdür. ayrıca, sizin bu mantığınızla hareket edilirse, “ihtilal yapmayı planlıyorlar ya da düşünüyorlar” diye devrimcilerin de içeri atılması gerekir. Batılı ülkelerde kimi komünistler ve anarşistler iktidar silahla devrilecektir diye yazarlar açık açık, hem de legal yayın organlarında ama hiçbir takibata uğramazlar. Çünkü bu da fikir özgürlüğü kapsamına girer. Sizinkisi tam anlamıyla Nazi ve Stalinist mantığıdır. “Potansiyel suçlu” diye insanları içeri atmak. Hatta Nazilerde bir de “önleyici tutuklama” diye bir şey vardır. “Suç” işlenmeden potansiyel suçluyu içeri atıp böylece “suçu” önlemek mantığı. Kendinizi yeniden bir gözden geçirseniz iyi edersiniz.
Gün Zileli’ye alt metninde nefret barındıran bu saçmalama yorumunu ciddiye almamak gerek. Okuduğunu anlamak, yanlış anlamak bir yana kendi içindekini GZ’nin, benim bile okurken sabrımı zorlayan bu yorumlara büyük bir sabırla yeniden ve bir daha cevap vermesine karşılık kendi içindekini yakıştırması, oraya çekmesi bir tek duyguya, nefrete işaret ediyor. Fikirsel olarak tartışmak değil sanırım derdi. Sadece kusmak.
GZ zaten avukat, sana ihtiyaci yok. Darbe planlari hazirlayan generallere savunma yapiyor, elinde koskoca bir ordu ve bilumum silah bulunan ve somut planlar yapan hatta gelecekteki hükümeti bile tesbit eden generallerle silah rüyasi gören “devrimci” gruplari bir tutmaktan da geri kalmiyor. Dûnyanin neresine gidersen git darbe plani yapan generaller yargilanir, bunu bile bilmeyecek kadar acemi bir avukat bu. Sana gelince , sen de darbeci generallerin savunulmasin çok olagan birseymis gibi görmekle onunla ayni çizgide yer almaktasin? Eger gerçekten varsan hiç de “yaman çeliski” içinde falan degilsin, çevrenin dagilmasindan ürktügün için dalkavukluk yapmaktasin o kadar. Senin idolün nefret edilecek ne yapmis ki ondan nefret edilsin? Ates olsa cürmü kadar yer yakar. Bir tek sey var, o da kendine “anarsist” diyen birinin darbeci generalleri masum gösterecek kadar yadirganacak bir tavir takinmasi. Ortada nefret degil, yadirgama hali söz konusu.
Evladım, sizde mantık, izan var mı, yani şu yazdıklarınızda. Gün Zileli nerede darbeci generalleri savunmuş. Yani ömrümde bu kadar mana kaydırmacası ve mügalata görmedim. Zileli, bu münakaşanın başında, Mustafa Balbay’ın darbe planlamış olsa bile yargılanamayacağını söylemişti ki, bu doğrudur. Planlamakla yapmak, planlamakla girişimde bulunmak aynı şeyler değildir. Gün kardeşimize hak veriyorum. Hem size bir şey söyleyeyim mi, çok hırçın, çok didikleyici bir üslubunuz var. iticisiniz be kardeşim. Bu ne şiddet bu ne celal yani. Dediklerinize ikna olacak olsam sırf bu nedenle uzak dururdum. Kusura bakmayın ama ben de bir nefret kokusu alıyorum. Nedir yani, alt tarafı şöyle denmiş, böyle denmiş. Diyelim ki, bir insan hatalı bir laf bile etmiş olsa böylesine küstahça üstüne yürümek manalı bir davranış mı sizce. ister istemez insanın aklına bunun ardında kişisel bir dava mı var sorusu geliyor, daha önceki bey kardeşimin dediği gibi. Tartışmayı başından itibaren takip ediyorum. Hadi Hurşit, buna da karışma, gençler aralarında tartışsınlar dedim ama benim bile sabrımı taşırdınız vallahi.
isim hanesine yanlışlıkla gün zileli’nin adını yazmışım. özür dilerim Gün zileli’den de. Onun adına mesaj yollamış gibi oldum. Mesajı yazan ben Hurşit Öz
Sen nesin, küfür ve nefret dışında buraya nasıl bir yorum-fikir yazdın da anarşistliğini eleştiriyorsun GZ’nin? Avukatlık gibi, bir tartışma içinde söylenecek en klişe en aptalca saldırıları yapman da sığ zekanın ürünü. Terbiyeli ol, ben GZ gibi saldırılar karşısında efendi duramam her an düzküfre geçebilirim. Onurun zedelenir böbeğim..
Bu arada ateşi seni çoktan yakmış belli ki…
15 bin darbeci, baslarinda pasa karilari anit-kabirde agizlarindan köpükler saçarak Türkiye halkina hakaret ederken bizim de sessiz kalmamiz düsünülmemeli. TSK lagvedilmeli. Avukatlari da kendilerine gelmeli. Eglence bitti.
Hurşit abi sen de haklısın. Kim Gün Zileli olmak istemez ki : )
evladım, senin kadar takip etmediğim muhakkak. Bak şimdi bu başka bir meseledir. Ama bana soracak olursan, akp ile darbecilerin kapışmasında bir tarafta yer almak mecburiyetinde değiliz. Yani demek istediğim şu ki, hem darbecilere hem de akp iktidarına karşı çıkmak doğrusur. Gün bey de yazılarında hep bunu söyler zaten
Haberi ben de okudum ama dendiği gibi “Türkiye halkına hakaret” babında bir harekete ya da söze rastlamadım. Tabii bu gösteriyi yapanlar, bilinen Kemalist ve milliyetçi sloganları tekrarlamıqşlardır ama hakaret nerede ben öyle bir şey göremedim.
Devran’a katılıyorum. Bana da açıkçası, açıktan bir hakaret varmış gibi gelmedi. İdeolojik olarak benimseyen yok tabii ki benim çok uzağımda Kemalizm ama kemalistlerin her gösterisini üstüme alınmam.
:)) direnistanbul sürecinde “aktivistin el kitabı”nı delil göstermiştiya polis, bu konuşmaları da delil olarak gösterilebilir değil mi? dikkat:))
boynuz kulağı geçer, ama duyamaz!
not: oksimoronlardan kaçınınız!