Ergenekon davası ilk açıldığında kuşkularımı belirtmiştim. Devletin savcısıyla ve işkence uzmanı polisiyle yürütülen operasyonlara karşı her zaman kuşkuyla bakmışımdır. Hükümet mağrifetiyle yürütülen davaların siyasi hesaplaşma davaları olduğu konusunda ise hiçbir kuşkum yoktur.
Bir kısım solcu ve örneğin Taraf ve Radikal gibi liberal basın, Ergenekon davasının siyasi bir dava olduğu ayan beyan ortaya çıkmış olmasına rağmen, sürek avında devletin polisinin önüne düşüp yol göstermekten ve ulusalcılardan hiç de geri kalmayan manüplatif haberlerle AKP’nin kamuoyunu oluşturmaktan geri kalmıyor. İşte Taraf gazetesinden bir örnek:
“Dalan’da Cephanelik Çıktı, Ergenekon kapsamında aranan ve eski İstanbul BüyükşehirBelediye Başkanı Bedreddin Dalan’a ait İstek Vakfı’nda ruhsatlı beş adet tabanca ve yedi bin adet merminin bulunduğu iddia edildi.”
İddia edilmeye bile değmeyecek bir şey bu. Yani cephaneliğin ne olduğunu bilmesek, haberi yazan bizi de aldatacak neredeyse. Herkesin evinde ruhsatlı silah ve çok sayıda mermi bulmak mümkün. Taraf gazetesi bununla bizleri neye inandırmak istiyor? Bedrettin Dalan, beş adet ruhsatlı silahla ve 7 bin mermiyle darbe mi yapacakmış? Dürüst bir demokrat olduğuna eskiden beri tanık olduğum Hüsamettin Cindoruk da geçenlerde, oldukça gayretli, saadetli bir sözcünün karşısında bu tür iddialarla dalga geçiyordu, iki çatma tüfekle darbe mi yapılırmış diye. Taraf‘ın yukardaki haberi bana sadece Aydınlık‘ın manüplatif haber üretme merkezlerini hatırlattı. Zıt gibi görünmelerine rağmen özünde öylesine benziyorlar ki.
Taraf ve “taraflardan taraf beğen” mantığıyla, temelde bir arada çalışan ve geçmişte birçok ortak iş yapmış iki ölüm çetesinden birinin tarafını tutan diğer birçokları, tuttukları tarafın haklılığına iman edebilmek ve ettirebilmek için bütün bu operasyonların orduya ve “derin devlete” karşı olduğu imajını yaratmaya çalışıyorlar. “Derin devlet”e karşı devlet operasyonu! Milan Kunderanın Gülünesi Aşklar kitabından esinlenerek Gülünesi operasyonlar diyebiliriz pekâlâ. Muazzam silah depolarıyla operasyon halinde olan ordu nerede? Hükümetin yanında. Efendim, Genel Kurmay Başkanı Başbakanla acil bir görüşme yapmış da, bu ordunun operasyonlardan rahatsızlığını gösteriyormuş da. Tabii ki, ordu ile hükümet arasında bazı çelişkiler var ve bu çok doğal. Ama hiç de sanıldığı gibi “derin” bir çelişki değil bu. Tersine derinde anlaşma var. Ordu, ABD’nin desteğindeki bir hükümetle uzun süre anlaşmazlık halinde olamayacağını kavradı ve seçimlerden sonra ulusalcıları satarak hükümetle anlaştı. Bu yüzden, bu operasyonların orduya ve “derin devlet”e karşı olduğu sadece bir tevatür ve aldatmacadır. Sadece o sözü edilen devletin, tortularından kurtulmaya çalışması söz konusudur.
Stalin, Kirov’un ölümünden sonra başlattığı büyük tasfiyeleri 1936 yılında GPU başkanı Yagoda ve ekibinin tasfiyesiyle noktalamış ve onların yerine Yezhov ve ekibini getirip ikinci dalgayı başlatmıştı. Herhalde, Yagoda tasfiye edildiğinde devlet operasyonlarının sona ereceğini ya da cinayetlerin hesabının sorulacağını umut edenler de bugünkü benzerleri kadar büyük bir yanılgı içindeydiler.
Şimdi ibrahim Şahin’in tutuklanmasından umuda kapılanlara, operasyonun Susurluk çetesine uzandığını sanıp sevinenlere sorulacak bir tek şey var: Yalçın Küçük bu örgütle ilişkili oluyor da, Susurluk çetesinin başındaki Mehmet Ağar nasıl ilişkili olmuyor? Mehmet Ağar’a ilişkin her şey açık seçik ortadayken, ona ilişilmeyip Yalçın Küçük’ün tutuklanması sizlerde hiç mi kuşku yaratmıyor? Hani nerede, geçmişte binbir cinayete ortak olmuş “derin devletin” şeriatçı kesimi? Bu operasyonların siyasi amaçlı olduğunu görmemek için ya aptal ya çocuk ya da ikisi birden olmak gerekir.
Sevinçle ellerini oğuşturan ya da polisin önüne düşüp yol götermeye kalkışan arkadaşlarımızın görmediği daha da önemli nokta, tutuklamaların, Yalçın Küçük gibi, yazdıklarına hiçbir şekilde katılmasam da, hayatı boyunca sadece yazmış ve konuşmuş bir insana uzanmasının, gerçekten Ergenekon diye bir örgüt varsa, bu örgütü karartmaya, gölgelemeye hizmet ettiğidir. Açıkçası, ben içerdeki Ergenekon sanıklarından biri olsaydım, zil takıp oynardım sevincimden, son operasyonları duyunca. Rakip tarafların, yaptıkları aşırı ve sert girişimlerle birbirlerine hizmet ettiklerini sık sık düşünmüşümdür. Yani, bütün devletsel siyasi davalarda görüldüğü gibi iş şirazesinden çıkmış bulunuyor. Artık son tutuklamalarla, Ergenekon örgütü davasının, AKP ve zırhlı korumalı savcıları sayesinde Herkesekon örgütü davasına dönüştüğünü söyleyebiliriz. Demokrasi, tutuklama furyalarıyla, iftira ve suçlama histerisiyle, herkesin tutuklanma paranoyasına kapıldığı bir ortam yaratmakla olmaz. Churchill’in dediği gibi, sabaha doğru kapıyı sadece sütçünün çaldığı bir ülkede biraz olsun demokrasiden söz edilebilir.
Gün Zileli
10 Ocak 2009
Not: Bu yazının yayımlanması, Sesonline tarafından engellendi.
Dürüst bir demokrat olduğuna eskiden beri tanık olduğum Hüsamettin Cindoruk
Ergenekon rehberi
(Taraf gazetesi HerTaraf sayfası 10 Şubat 2009)
Ergenekon nedir?
Ergenekon diye bir örgüt olduğunu sanmıyorum, varsa da ikincil bir mevzudur, yan kuruluştur.
Ya bombalar, cinayetler, tehdit altında karar veren yüksek mahkemeler, talimatla yönlendirilen gazeteler?
Örgüt açık ve seçik ortadadır, adı da bellidir, ancak yürürlükteki mevzuata göre telaffuz edilmesi suç teşkil eder.
‘Bir numara’ kim?
Rütbeli ve rütbesiz çok üst düzey kişilere emir verebilen, yüksek mahkeme üyelerini ve gazete patronlarını, hatta belki bazı cumhurbaşkanlarını yönlendirme gücüne sahip olan biri olması lazım, mantıken.
‘Bir numara’yı ortaya çıkarabilecekler mi?
2008 Temmuz ayının son günlerinde tüm gazetelerde ‘Bir Numara’yı tarif eden yazılar yazıldı, boş fotoğraf kareleri yayımlandı, hemen ertesi günü adının açıklanacağına dair kamuoyunda bir beklenti yaratıldı. “Muzaffer Tekin’e benzer ama bıyıksız, daha zayıf, Rumeli muhaciri tipli” bir başka tanınmış kişinin resimleri de aynı günlerde aynı gazete sayfalarında sık sık görülmekteydi. Sanırım kendisiyle bir pazarlık yapıldı. “Ergenekon” soruşturmasına zorluk çıkartmaması şartıyla kendisine ilişmeme sözü verildi, hatta kariyerinde ilerlemesi sağlandı.
Bu ‘pazarlığa’ uyulacak mı peki?
Zaman zaman duygusal olduğu anlaşılan çıkışlar yapmaktan kendini alamıyor olabilir. Belki de paniğe kapılıyordur. Fakat şu aşamaya kadar anlaşma yürür görünüyor. Feverandan ileri gelen yanlış adımlar atılmasa yürümemesi için bir neden yok gibi görünüyor.
‘Sonuna kadar’ gidemeyecekler öyleyse.
‘Sonuna kadar’ gitmek kimsenin işine gelmez. Ayrıca Türkiye’ye zarar verebilir. Kamu otoritesinin tamiri güç olacak bir şekilde zedelenmesine yol açabilir. Biliyorsunuz, güvenlik stratejisinde esas olan suçluyu yoketmek değil, tesirsiz hale getirmektir. Bir yere kadar belini kırdıktan sonra zeytin dalı uzatırsınız, sizin kontrolünüzde kalmak şartıyla yaşamasına, hatta kendini geçindirecek kadar ufak tefek işler yapmasına izin verirsiniz.
Örgütün amacı askeri darbe miydi?
Zaten iktidarda olan neden darbe yapsın ki? Bu kadar aptalca bir hata yapacaklarını sanmıyorum. 2002’de iktidara gelen hükümetin kendilerini tasfiye etmeye kararlı olduğunu anladılar. Dolayısıyla hükümeti etkisiz hale getirmeye, gerekirse bir dizi siyasi entrikayla iktidardan düşürmeye, hatta belki başbakanı ekarte etmeye teşebbüs ettiler.
Ahmet Necdet Sezer?
Sezer ilk cumhurbaşkanı seçildiğinde gayet aklı başında, demokrat, hatta muhalif bir kişilik tablosu çizdi. Göreve geldikten bir yıl kadar sonra adeta 180 derece döndü. Tanınmış bir seri katile devlet madalyası takarken, Türkiye’nin uluslararası arenada gururu olan bir yazarı istiskal etme yolunu seçti. Oysa Sezer’in kendi kişiliği itibariyle birincisinden tiksinecek, ikincisini takdir edecek biri olduğunu sanıyorum. Başına neler geldiğini ancak tahmin edebilirim. Emekli olduktan sonra, selefinin aksine, mutlak suskunluğa gömülmesini saygıyla karşılıyorum.
Tasfiye kararını bu hükümet mi verdi?
Hükümetin bu kadar muazzam boyutlu bir işe tek başına girişecek gücü ve cesareti var mıdır bilmem. Batıdan destek almış olmaları muhakkak görünüyor.
Batı’nın amacı ne peki?
Türkiye’yi medeni ülkeler ailesi içinde görmek istiyorlar. Bunun dünya dengeleri açısından çok önemli bir hedef olduğunu düşünüyorlar. İslam dünyasında eli yüzü düzgün tek demokrasi ve kayda değer bir ekonomik güç olan Türkiye’nin, çağdışı kalmış bir maceracı klik elinde belirsiz yerlere sürüklenmesinden korkuyorlar. 1945’te, 1968 sonrasında ve 1989’da dünya bambaşka ufuklara yelken açarken kendini yenilemeyi başaramayan Türkiye’nin artık bu kâbustan uyanmasını istiyorlar. 1930’lar faşizmine saplanıp kalmış bir Türkiye’yi Avrupa Birliğine dahil edemeyeceklerini, ona İslam dünyası için bir model ve lokomotif olma rolünü veremeyeceklerini görüyorlar.
Emperyalizmin bir oyunu mu?
Eğer emperyalizm ise, böyle emperyalizme can kurban. Bu ülkede yaşayan ve yaşamaya devam edecek 70 milyon insana bundan daha büyük bir iyilik yapamazlar. Üç çocuğum adına onlara teşekkür borçluyum.
Daha kaç dalga gelir?
Operasyonun başarıya ulaşması için daha en az iki, belki üç adım şart. Birincisi örgütün medya ayağını kırmaktır. Bunu yapmadan kamuoyunda dönüşüm lehine güçlü bir konsensus oluşturamazlar. Bu adımın nisbeten kolay bir adım olacağını düşünüyorum. İkincisi yargı kurumlarının temizlenmesidir. Adalet işlevini kaybederek siyasi bir örgüte dönüşmüş olan üst yargıya radikal bir müdahale olmadan sistemin yeniden işler hale getirilmesi imkânsız görünüyor.
Üçüncüsü?
Üçüncüsü en zorudur. Hrant Dink cinayetin aydınlatılması lazım. Bu cinayet, gerek dünya kamuoyu, gerek Türk toplumunun vicdanı açısından gerçek bir dönüm noktasıdır. Aydınlatıldığı takdirde eski düzenin vicdani dayanaklarının tartışılmaz ve geri dönülmez bir şekilde sarsılacağını sanıyorum.
Neden zor peki?
Hrant’ı valiliğe çağırıp tehdit ettiler. Türkiye’de İstanbul valisini kurye olarak kullanabilecek kaç kişi var? Başbakanla cumhurbaşkanını saymıyorum. İçişleri Bakanının da olayın içinde olduğunu sanmam. Geriye iki üç kişi kalıyor, isimleri bellidir. Yargıtay mensuplarını akı kara diye okumaya kim ikna edebilir? Yüz tane kafası traşlı gencin Hrant Dink Caddesinde (eski Halaskârgazi) gösteri yapmasını kim örgütleyebilir? Hürriyet gazetesi Hrant’ı vatan haini gösteren sekiz sütun manşeti kendiliğinden mi attı, yoksa Kerinçsizgillere mi kandı? Demin bir pazarlıktan söz ettim. Eğer öyle bir pazarlık varsa o pazarlığı bozmadan bu soruların cevabı verilebilir mi bilmiyorum. Ama Hrant cinayetini aydınlatmadan bu operasyonu tatmin edici bir sonuca bağlamak da zor. Çözümü güç bir ikilem olmalı. Çözmeye çalışanlara Allah kolaylık versin.
Hükümet Ergenekon soruşturmasını kendi siyasi amaçları için kullanıyor olabilir mi?
Böyle bir tehlike var tabii. İktidar tehlikeli bir oyundur. Hükümetin gizli bir gündem güttüğüne, “şeriat özlemi” içinde olduğuna zerrece inanmıyorum; hiç inanmadım. Ama iyi niyetle başlanan bir mücadele bile insanı bazen adım adım zulme, adaletsizliğe sürükleyebilir. Yağmurdan kaçarken doluya tutulma ihtimalini gözden ırak tutmamak lazım.
Ergenekoncular cezalandırılacak mı?
Bence zor. Bu kadar salkım saçak bir davayı sonuca nasıl bağlayabilirler merak ediyorum. Belki bilfiil cinayete bulaşmış birkaç kişi mahkûm olur, o kadar.
Boşuna mı bunca heyecan peki?
Amaç intikam almak değil ki? Ülkeyi bir beladan kurtarmak, bunca yıldır ufkunu karartan kâbustan uyandırmak. Bir gariban Tuncay Özkan veya memlekete o kadar hizmeti dokunmuş bir Bedrettin Dalan mahkûm olsa kim ne kazanacak. Mevkilerinden tepetaklak gelmeleri, bir süre tutuklu kalmaları ya da yurt dışında sürünmeleri bence yeterince cezadır. Belki akılları başlarına gelir, doğru yola dönerler.
http://nisanyan1.blogspot.com/2009/02/guncel-yazi.html
Generallerin yüzde 15’i tutuklu
TSK’daki tutuklu general sayısı 46’ya çıktı. 8 general hakkında da yakalama kararı var. Toplam 54 isim, TSK’daki general kadrosunun yüzde 15’ini oluşturuyor.
Çeşitli davalardan tutuklanarak cezaevine gönderilen ve haklarında yakalama kararı çıkarılan muvazzaf general sayısı 53’e yükseldi.
Bu generallerden 46’sı cezaevinde bulunurken, 8’i hakkında da yakalama kararı bulunuyor. Toplam 53 isim TSK’daki general kadrosunun yüzde 15’ini oluşturuyor.
Hasdal Cezaevinde halen bir Or, 9 Kor, 17 Tüm ve 19 Tuğgeneral ve amiral bulunuyor. 8 general ve amiral hakkında da yakalama kararı var. 364 general kadrosunun olduğu TSK’da, bu kadronun 349’u dolu bulunuyor.
54 generalin de tutuklu ya da haklarında yakalama kararı olması, fiili kadroyu 295’ya indirdi.
TUTUKLU GENERAL VE AMİRALLER:
ORGENERAL: Bilgin Balanlı
KORGENERAL VE KORAMİRALLER: Korkut Özarslan, Yurdaer Olcan, Mehmet Otuzbiroğlu, Kadir Sağdıç, Korcan Polatsü, Ziya Güler, Turgut Atman, Rıdvan Ulugüler
TÜMGENERAL VE TÜMAMİRALLER: Bülent Kocababuç, Güngör Kurubaş,Gürbüz Kaya, İsmail Taş, Halil Helvacıoğlu, Erdal Bektaş, Ahmet Yavuz, İhsan Balabanlı, Abdullah Dalay, Nurettin Işık, Fehmi Canan, Bekir Memiş, Hıfzı Çubuklu, Semih Çetin, Soner Polat, Mücahit Şişlioğlu, Caner Bener,
TUĞGENERAL VE TUĞAMİRALLER: Kasım Erdem, Ali Aydın, Gökhan Gökay, Ömer Mimiroğlu, Hakan Akkoç, Mehmet Eldem, Erhan Pamuk, Kubilay Baloğlu, Abdullah Gavremoğlu, Ahmet Türkmen, Cem Gürdeniz, Turgay Erdağ, Fatih İlgar, Aziz Çakmak, Levent Erkek, Levent Görgeç, Can Yıldırım, Şafak Yürekli, Osman Kayalar
YAKALAMA KARARI OLANLAR:
Halen Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin (EDOK) Komutanı Orgeneral Nusret Taşdeler, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Ege Deniz Bölge Komutanı Tuğamiral Alaettin Sevim, 6. Kolordu Komutamı Korgeneral Mehmet Eröz, Genelkurmay MEBS Başkanı Koramiral Deniz Cora, Deniz Kuvvetleri MEBS Başkanı Tümamiral Sinan Ertuğrul, 2. Hava Kuvvet Komutan Yardımcısı Tümgeneral Beyazıt Karataş ve Tümgeneral Mustafa Bakıcı hakkında da yakalama kararı bulunuyor.
Bu mudur Herkesekon sayın Zileli? Haklısınız kısmen ama biraz insaf!
Bu generallrin her biri bir sol örgütün sorumlusu, acaba anarşistlerin sorumlusu kim? Azzzzz sonra….
Koramiral Cora tutuklu 47’nci general
”Amirallere suikast” davası kapsamında hakkında yakalama kararı bulunan Koramiral Deniz Cora tutuklanarak cezaevine gönderildi. Cora’yla birlikte tutuklu general sayısı 47 oldu.
İSTANBUL – İkinci ”Amirallere suikast girişimi” davasında hakkında yakalama emri bulunan Koramiral Deniz Cora, Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne geldi.
İstanbul Merkez Komutanlığına ait sivil araçla Çırağan Caddesi üzerindeki savcı ve hakimlerin kullandığı kapıdan giriş yapan Cora, daha sonra mahkeme yazı işlerinin bulunduğu kata çıktı.
Hakkındaki yakalama emrinin yüzüne karşı okunan Koramiral Cora, tutuklanarak Hasdal Cezaevi’ne gönderildi.
Dava kapsamında Koramiral Cora hakkında 12 Ağustos’ta yakalama emri çıkarılmıştı.
Aynı davanın diğer sanığı olan Kurmay Albay Ümit Metin ise soruşturma kapsamında 27 Mayıs’ta tutuklanmıştı.
İddianamede, Cora ve Metin’in ”terör örgütü üyeliği” suçundan 15’er yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
Öte yandan, Deniz Cora’yla birlikle tutuklu general sayısı 47’ye yükseldi. 7 general hakkında daha yakalama kararı var.
2 ALBAYA TUTUKLAMA
Bu arada Gölcük’teki Balyoz belgeleri soruşturmasında mahkemeye sevk edilen 3 albaydan 2’si tutuklandı 1’i ise serbest bırakıldı.
Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube’de yapılan aramalarda ele geçirildiği iddia edilen ‘Balyoz planı belgeleri’ iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında bugün 4 asker daha bugün Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne getirildi. Merkez Komutanlığı’na ait bir araçla sabah saatlerinde getirilen askerler protokol kapısını kullanarak adliyeye girdi. Soruşturma savcısı Hüseyin Ayar tarafından sorgulanan muvazzaf Kurmay Albaylar Osman Gündüz Bora Oğurlu, Levent Kerim Uça ile Murat Özenalp “darbeye teşebbüs” suçundan tutuklanma talebi ile nöbetçi İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Emekli albay ise savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldı.
İstanbul nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Mehmet Karababa’ya tekrar ifade veren şüphelilerden Levent Kerim Uça ile Murat Özenalp “darbeye teşebbüs” suçundan tutuklandı. Şüpheli Osman Gündüz Bora Oğurlu ise mahkeme sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Tutuklu 52. general
Adana 6. Kolordu Komutanı Korgeneral Mehmet Eröz, İnternet Andıcı Davası kapsamında tutuklandı.
Eröz, bu davada tutuklanan 11’inci sanık olurken, cezaevindeki general sayısı da 52’ye yükseldi.
İNTERNET Andıcı Davası’nda hakkında yakalama kararı çıkarılan Adana 6’ncı Kolordu Komutanı Korgeneral Mehmet Eröz, dün tutuklandı. Korgeneral Mehmet Eröz, İstanbul Merkez Komutanlığı’na teslim olduktan sonra komutanlığa bağlı bir araçla Silivri’deki duruşma salonuna getirildi. Eröz, 1’inci Ergenekon davasının duruşması için Silivri’de bulunan 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne çıkarıldı. Duruşmada kimlik tespiti yapılan Eröz’e, Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese tarafından yasal hakları
hatırlatılarak, yakalama emrine karşı beyanı alındı.
Eröz suçsuz olduğunu belirterek, “Andıç bir emir değil, komutandan alınan bir onaydır. Onay verilen faaliyetin nasıl uygulamaya geçeceği emirle olur” dedi. Duruşma savcısı Mehmet Ali Pekgüzel sanığın üzerine atılı suçun mahiyeti, kuvvetli suç şüphesi ve delileri karartma gerekçesiyle tutuklanmasını talep etti. Mahkeme heyeti, Eröz’ün “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” ile “terör örgütü yöneticisi olmak” suçlarından tutuklanmasını kararlaştırdı. İnternet Andıcı Davası’nda tutuklu sayısı 11’e yükselirken, tutuklu generallerin sayısı da 52 oldu.
Dönemin Genelkurmay 2’nci Başkanı Hasan Iğsız’dan sonra belgede imzası bulunan sanık Korgeneral Mehmet Eröz bir süre önce avukatı aracılığıyla mahkemeye dilekçe vermiş, dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un mahkemeye çağrılarak tanık olarak dinlenmesini istemişti.
Tuğamiral tutuklandı
Bu arada Balyoz Soruşturması kapsamında dün öğle saatlerinde Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesine gelen Tuğamiral Nadir Hakan Eraydın, Savcı Hüseyin Aksoy tarafından yapılan sorgulamanın ardından tutuklanması talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Eraydın, hâkim karşına çıkarıldığı Nöbetçi İstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuklanarak cezaevine gönderildi. Öte yandan dün adliyeye gelen bir başka muvazzaf subay savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldı.
16 Mart Cumartesi günü, Yurt Gazetesi’nin Kültür Eki’nde dosya konusu Yalçın Küçük :
https://twitter.com/elestiriyicalma/status/312572922428551168/photo/1
Ergenekon’da jandarmaya suç duyurusu
Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Hasan Iğsız, Alaattin Sevim ve Mustafa Balbay’ın avukatı Murat Ergün, İzmir Adliyesi Barosu Birimi’nde, 11 Mart’taki duruşmadaki gerginliğe ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Duruşmada yaşanan arbede sırasında yaralandığını belirten Avukat Ergün, salonda görevli jandarma personeli hakkında Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı. İzmir Baro Başkanı Sema Pekdaş da, meslektaşlarına yönelik saldırıyı kınadıklarını, yetkilileri göreve davet ettiklerini dile getirdi.
ARKAMIZDA ÖRGÜT OLSA ÇIKARDIK
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’de görülen 67’si tutuklu 275 sanıklı Ergenekon davasının 279. duruşması dün Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’nde görüldü. Tutuklu sanık emekli Yüzbaşı Hasan Ataman Yıldırım, “Apo’yla yapılan pazarlık sonucu esirler alındı. Yakında yeni yargı paketiyle KCK davasındaki tutukluları da serbest bırakırlar. Arkamızda bir örgüt olsa biz de çıkardık” dedi. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese de “Burada kimse tutsak değil. Burada CMK’ya göre sanık olarak yargılanıyorsunuz” diyerek Yıldırım’ı uyardı.