HDP-CHP-BHH Bloku, Türkiye’nin Syriza’sıdır!
7 Şubat 2015 tarihinde, Büyükada’da bir grup arkadaş, bir akşam sohbetinin ardından bir kampanya başlatmaya karar verdik. Hemen oracıkta kısa bir metin kalem aldık. Orada imzalarını verenler 10 kişiydi. Kampanyanın başlığı: “AKP diktatörlüğüne ‘dur’ demek için seçimlerde HDP-CHP-BHH Bloku”
Şu anda facebook (https://www.facebook.com/events/499267203544698/permalink/499956233475795/) ve
change.org (change.org/p/akp-diktat%C3%B6rl%C3%BC%C4%9F%C3%BCne-dur-demek-i%C3%A7in-se%C3%A7imlerde-hdp-chp-bhh-bloku)
üzerinden yürüyen kampanyanın iki kanalı da birleştiği zaman imzalayanlar 500’e yaklaşıyor.
Doğal olarak, bu kampanyaya, CHP’lilerden ve HDP’lilerden çeşitli itirazlar gelmekte. Ayrıca, başta anarşistler olmak üzere, bunu bir “oy verme” kampanyası olarak algılayan çok sayıda arkadaş da çeşitli itirazlar ileri sürüyorlar. Bu yazıda bu tür itirazlara, kısaca da olsa tek tek cevap vermeye çalışacağım.
CHP’lilerden gelen itirazlar kısaca şöyle özetlenebilir: HDP, AKP ile ittifak halindedir. HDP yönetimi böyle bir ittifaka asla yanaşmaz. Ayrıca, HDP, “bölücü” PKK’nın siyasetlerini yürütmektedir. CHP “bölücülerle” ittifak yapmaz.
HDP’lilerden gelen itirazlar da kısaca şöyledir:Bu, HDP’ye katilleriyle ittifak yapmasını önermekten farksızdır. Esas mesele HDP’nin seçimlerde %10 barajını aşmasıdır. Eğer hayırlı bir iş yapmak istiyorsanız HDP’yi destekleyin.
İki kesimden gelen bu itirazların dışında bazı oy hesapları yapan arkadaşlardan da şöyle itirazlar gelmektedir: Böyle bir ittifak, hem CHP’ye hem de HDP’ye oy kaybettirir ve esasen AKP’nin işine yarar. HDP’nin CHP ile işbirliği yaptığını gören HDP taraftarları AKP’ye; CHP’nin HDP ile işbirliği yaptığını gören CHP taraftarları MHP ve İP’e oy verir.
Genellikle oy kullanılmasına karşı çıkan bir kısım anarşist ve onlara yakın düşünenler de, böyle bir ittifak kurulsa dahi, bu ittifaka oy vermenin parlamenter sisteme adapte olmak anlamına geleceğini ileri sürmektedir.
Bunların dışında, önemli bir çoğunluk da, böyle bir ittifakın imkânsız olduğunu, havanda su dövmek ya da olmayacak duaya amin demek anlamına geldiğini belirterek, bizleri gerçekçi olmaya davet etmektedir.
Yukardan aşağı, tartışarak gidelim.
CHP’lilerin ileri sürdüğü, HDP’nin AKP ile ittifak halinde olduğu argümanını doğru kabul etsek bile (ki bence “ittifak” sözcüğü epeyce abartılıdır. Olsa olsa, iktidarla ve iktidardaki partiyle bir pazarlık sürecinden, dolayısıyla statükoyu fazla sarsmamak veya muhatapları değiştirmemek endişesinden söz edilebilir) o zaman bizim önerdiğimiz blok, bu “ittifakı” ya da “işbirliğini” baltalayacağı ve HDP’yi AKP’den kopartıp anti-faşist ve seküler mücadele cephesine çekeceği için faydalı, hatta elzemdir. Madem HDP gibi, Kürt bölgelerinde gerçekten de önemli bir seküler baraj oluşturan bir gücün ve kitlesinin AKP’yle “iş tuttuğu” kuşkusu içindesiniz, o zaman bu gücü oradan kopartıp yanınıza çekmeye çalışmanız gerekmez mi?
Diğer argüman ise, HDP’nin değil, aslında CHP’nin bölücü bir tutum içinde olduğunun göstergesidir. HDP’yi “bölücü” diye dışlamaya çalışmak tamamen CHP’nin ulusalcı önyargılarından kaynaklanmaktadır. Kaldı ki, eğer HDP “bölücü” bir siyaset izliyorsa, sizin tam tersine birleştirici olmanız, yani Kürt düşmanı önyargılarınızı bir kenara atarak Kürdistan’daki bu güçle yakınlaşmanın yollarını aramanız gerekmez mi?
Gelelim HDP’ye. Kimse HDP’ye katilleriyle ittifak öneriyor değil. Evet, CHP içinde ne yazık ki, Kürt düşmanı önemli bir damar mevcuttur, fakat buna rağmen CHP yönetiminde (Kılıçdaroğlu’nun son gafını saymazsak) Kürtlere daha olumlu yaklaşmak yönünde bir eğilim de bulunmaktadır. Ulusalcı milletvekillerinin bu partiden teker teker kopması ve İP’in, CHP yönetimine en fazla Kürtlere ilişkin ılımlı politikası nedeniyle saldırması bunun göstergeleridir. Kaldı ki, CHP ile Kürtlerin ittifakı geçmişte denenmemiş bir şey değildir. Erdal İnönü’nün başkanlığı döneminde Kürtler Meclis’e kendi milletvekillerini SHP çatısı altında sokmuşlardır. Gerçi sonrası hüsran olmuştur, o ayrı mesele. Ama bu olabilmiştir. Neden yeniden olmasın?
HDP’nin yüzde on barajını aşması için desteklenmesi argümanı oldukça mantıklıdır. İş oy verme noktasına geldiğinde belki böyle bir desteği, karınca kararınca devrimciler de vermeyi düşüneceklerdir ama şu anda işin esası bu değildir. Olayı, var olan güçlerin oy hesapları üzerine kurmak doğru olmaz. Olay, böyle büyük bir ittifakın, toplumda muazzam bir olumlu enerjiye yol açması ve olayların seyrini değiştirmesi, ayrıca her iki kesimdeki milliyetçi önyargıları kırmasıdır. Yazının başlığını da bu mantıkla attım. Buna yazının sonunda döneceğim.
Oy kaymalarıyla ilgili argüman da olaya sadece oy düzleminde baktığından hatalıdır. Elbette böyle bir ittifak söz konusu olursa CHP’den MHP ve İP’e (bu tür kaymalar şimdiden söz konusudur), HDP’den AKP’ye kayan oylar olacaktır. Ama yine vurgulayayım ki, bu ittifakın toplumda yaratacağı heyecan ve hiç umulmadık yerlerden sağlayacağı destek, bu tür oy kaymalarını kat be kat aşacaktır. Toplumsal olayları, durgun istatistikler çerçevesinde değerlendiren burjuva bakış açısı günümüzde o kadar baskındır ki, devrimci saflar bile bundan etkilenebilmektedir.
Temel tezime geçmeden bazı anarşistlerin ve onlara yakın düşünen arkadaşların, oy ve parlamento ile ilgili tezlerine de kısaca değineyim.
Oyla ve parlamentoyla elbette hiçbir şey değişmez. Hatta bunlar egemen sistemin rıza mekanizmalarına hizmet eder. Bu genel bir gerçektir. Bununla birlikte, bu gerçeklerin ezber düzeyinde tekrarlanması, bizi hiç istemediğimiz halde, düzenin en muhafazakâr temsilcilerinin yanına sürükleyebilir. Şu anda seçimler, eğer sistemin faşizm şeklinde devam etmesi gibi kritik bir noktada yapılıyorsa ve diktatörün kesin hâkimiyeti mi, yoksa toplumsal muhalefetin bu hâkimiyete direnci mi noktasında bir gösterge olacaksa siz bilindik ezberlerinizi tekrarlamakla yetinemezsiniz. Yetinenler olabilir ama bu, tuzu kuru konformizmden başka bir şey olmaz. Kısacası, bu seçim bir tür ölüm kalım mücadelesidir. Ya diktatör kesin hâkimiyetini kurup toplumu kendine biat ettirecek ya da karşısında önemli bir direniş ve bloklaşma görüp geri basacaktır. İşte bu seçimlerin böyle bir önemi vardır. Hatta bunun, faşizmden önceki son çarpışma olduğunu bile söyleyebiliriz. 1933 Almanya’sını unutmamak gerekir.
Bütün bunlardan sonra, söylemek istediğim en önemli nokta, önerdiğimiz bu ittifakın ya da bloklaşmanın asla parlamenter bir ittifak olmadığıdır. Öyleymiş gibi görünebilir, ayrıca seçimlerle ilgili ortaya konduğundan öyle bir izlenim yaratıyor olabilir ama işin aslı, bu bloklaşmanın parlamenter değil, toplumsal bir bloklaşma olmasıdır. Dolayısıyla, bloklaşmadan, parti yöneticilerinin tutumları dolayısıyla umutsuz olan arkadaşlara, blok önerisinin parti yöneticilerinden çok, parti taraftarlarına yapıldığını hatırlatmak isterim. Böyle bir bloklaşmaya her iki parti yöneticilerinin yanaşmayacağını ben de biliyorum. Onlar, her zamanki gibi, milletvekili şirketi gibi çalışan partilerinin dar çıkarlarını düşünecek, dar parlamenter hesaplarla hareket edeceklerdir. Bizim ise, parlamenter hesaplarla bir işimiz yok. Bizim işimiz toplumsal muhalefet hareketiyle. Dolayısıyla biz, böyle bir bloklaşmaya her iki parti yöneticilerinin yanaşmayacağını bile bile bunu ortaya atıyoruz. Neden? Çünkü biliyoruz ki, CHP tabanında da HDP tabanında da faşizme karşı ortak direnme bilincinde olan çok sayıda insan var. Biliyoruz ki, CHP tabanı nasıl batıda sekülarizmin savunma barajıysa, ayrıca batıda bu insanlar yanlarında yine HDP’li Kürtleri buluyorlarsa; doğuda da aynı işlevi HDP’nin tabanı yerine getirmektedir.
Kısaca, kestirmeden ve ülkenin kalabalık kitleleriyle ifade edecek olursak, İslamcı muhafazakârlığın ve faşizmin önündeki en önemli baraj, CHP taraftarı Alevilerle HDP taraftarı Kürtlerdir.
O zaman, ayrılıklarından çok benzerlikleri çok daha belirgin olan bu iki kesimin (üçüncü olarak, işçileri, devrimcileri ve solu buna katalım) ortak hareket etmesinden, yukarıdan değil, tabandan birleşmesinden daha doğal bir şey olabilir mi?
Bu bir seçim ittifakı önerisi değil, bir devrimci toplumsal blok önerisidir.
Ancak böyle bir bloklaşmanın yaratacağı sinerji, Türkiye’nin Syriza dalgasını yaratır. Buna burun kıvırmak ve çelme takmak ise, niyet ne olursa olsun, stakükonun güçlerine, her şeyden önce de yaklaşan İslami faşizme hizmet eder.
Gerçekçilik konusunda ise son söz şu olmalı:
Gerçekçi ol, imkânsızı talep et.
Gün Zileli
12 Şubat 2015
bhh’nin söz hakkı yok tabii. abiler ne derse onu yapacak. beş benzemezin tutkalı mıyız renk skalasında bir farklılık mıyız biz bile şaşırdık valla. liberal ağzı bunlar. sosyalizm dördüncü cepheyi açabilir, açmak zorundadır. böyle sihirli formüllere göre daha zor gözükebilir, ama inan daha gerçekçi.
Böyle bir ittifaktan bir SYRIZA çıkar mı sorusu ilginç bir soru gerçekten.
SYRIZA’nın bugünkü zirve konumuna bakarsak bu aşırı hayalci gelebilir. Nerede SYRIZA’nın sosyal demokrasinin solu ile sosyalizm arasındaki konumu, nerede en büyük kitleye sahip CHP’nin merkez-sol konumu. Nerede SYRIZA’nın %36’sı, nerede BHH’nin %1’i. Ama bakılması gereken %36 oy alan 2015 SYRIZA’sı değil %4.5 oy olan 2009 SYRIZA’sı belki de. Açıklayayım: SYRIZA çok sayıdaki sol örgütün birleşmesinden oluşmuş. İçindeki unsurlar arasında radikaller olduğu kadar sosyal demokratlar da var. Listesi şurada:
http://en.wikipedia.org/wiki/Coalition_of_the_Radical_Left#Former_constituent_parties
Bu koalisyon, oy patlamasını merkez sol veya merkezdeki vasatlarla aritmetik toplam mantığında ittifak yapa yapa yavaş yavaş elde etmedi. Kriz sonrasında merkezin sağlı sollu çökmesiyle, neredeyse sadece kemer sıkmaya net karşı çıktığı için yani merkezin çizgisini reddettiği için, bir anda lehine kitlesel bir kayma oldu. BHH bugün bir iş başaracaksa 2009 SYRIZA’sının benzerini oluşturmayı başarmalı. Bunun için BHH’nin kendi kitlesine ek olarak CHP’den bir kesim, HDP’den de bir kesimi cezbetmesi yeterli, mesela seçimlerde test etmese de %1+1+1 ile %3’e ulaşacak bir aktif kitle oluşturabilir. Türkiye’de de 2-3 yıl içinde AKP’yi zora sokacak ekonomik sıkıntılar yaşanma ihtimali hayli yüksek. Baskı yasaları, diktatörlük kurgusundan, ekonomide doların dizginlenemez yükselişi ve RTE’nin kesinlikle önlem almak istememesi (aklı faizi düşük tutup inşaatı sürdürmekte onun, dolar umurunda değil) şu 3 yıllık sözleşme dayatmalarına kadar bir çok işaret egemenlerin bu dönem için hazırlandığını gösteriyor. Eğer böyle bir ekonomik kriz dönemine sağlam duruşlu, büyük kitlelere hitap edebilen basit ve net bir mesajı olan (daha çok özgürlük, daha az işsizlik, kürt sorununun çözümü kombinasyonlu), ve iyi çalışan bir aktivist ağı olan bir odak ile girilebilirse, Yunanistan’da olduğu gibi kendine doğru bir yerçekimi oluşturabilir. Gezi’de memnuniyetsizliğini gösteren ama sonra mecra bulamayıp pasifleşen kitle hızla akabilir bu odağa.
+Not: “Erdal İnönü’nün başkanlığı döneminde Kürtler Meclis’e kendi milletvekillerini CHP çatısı altında sokmuşlardır.”
Aynı parti aslında ama ismi o zaman SHP idi.
Allah gecinden versin Zileli bu fani dünyadan göçüp naçiz bedeni toprak olsa da enteresan fikirleri ilelebet payidar kalacaktır.
Sığ ulusalcılıktan ve bitmez tükenmez o devrimci özgüvenlerden sıkıldık. Faşizme ve yoksulluğa karşı yükselttiğimiz sesimiz gerçek sahiplerine ulaşsın artık, yalnız biz çalıp yalnız biz dinlemeyelim, bence gerçekçi bir yazı, tebrik ederim.
change.org’dan kampanyaya imzalarımızla destek verelim.
Yahu arkadaşlar bu ittifakta neden MHP yok???? Yani mikro etnikçi HDP demokrat da , Türk milliyetçiliğini programına alan MHP demokrat olamıyor mu? Yahu demokratlığı Stalin demokratlığı mı? Yoksa Hitler sosyalistliği mi? Kendi kendinizle çelişiyorsunuz HDP-CHP BHH bloğu öyle mi? Hadi oradan Tatlısu demokratları :))))
Chp ile Hdp yi birleştirebilecek olan BHH’dir. Ancak Bhh henüz çok küçük bir aktör olduğundan şu aşamada böyle bir gücü yok..
Chp ile Hdp’nin tabanlarının birbirine yakın olduğunu söylemek çok iyimser bir yaklaşım. Aksine chp ve hdp tabanları birbirinden oldukça uzaklar.
Bu yakınlaşma için iki fırsat vardı ikisi de kaçırıldı, biri Gezi’nin kendisiydi ki, hdp/bdp çekimser kalarak büyük bir hata yaptı, ikincisi ise, 6-7 ekim kobani eylemliliğiydi orda da Sekülerizim ana vurgu olabilecekken , Bdp’liler M.Kemal heykellerini yaktılar.. 3. fırsat bu seçimler olamaz, 3. Fırsatı ancak yeni bir halk dalgası ya da BHH ‘nin güçlenmesiyle olabilir.
Bence BHH , Haziranı örgütleme temasıyla hareket edecekse, ilk önce Chp ile bir seçim ittifakı düşünmelidir.Zira haziranın asıl kitlesi Chp tabanıydı. Hdp’nin şu aşamada Akp ile ve İslami faşizmle doğrudan bir cepheleşmeye niyeti olduğunu göremiyoruz.Seçim taktikleri de büyük ihtimalle çuvallayacak,,,
Bu seçim son şanstır vs gibi bir yaklaşım da çok doğru değil,
Akp seçimle alaşağı edilemez, olabildiğince, haziranda sokaklara inenlerin örgütlenmesi ve eylemliliği hedeflenmelidir, yarın bir boykot var, bu tür eylemler arttırılmalıdır, gönül isterki bütün seküler/sol kitleler birleşebilsin ancak kısa vadede hdp’li bir güç birliği zor, ancak nihayetinde Barış süreci denen oyalamaca fiyaskoyla sonlanınca Hdp’de ait olduğu yere dönecektir..Hdp dışlanmalıdır demiyorum, ancak birlik için şimdilik çok erken.
HDP ile Blokmu ? keke Seref keke naaaamus…http://muhalefet.org/haber-figen-yuksekdagfidanin-siyasette-gelistirici-etkisi-olur-12-13946.aspx.
Zileli kacinci kadehten sonra geldi bu akliniza:)
Zileli BHH yi mahvetmek icin elinden geleni yapiyorsun
bhh-chp-hdp ittifak önerisi teorik ve matematiksel olarak kulağa gayet hoş gelen, faşizme karşı particiliği bir kenara bırakarak farklılıkları görmezden gelerek ortak mücadele uğruna biraraya gelmeyi öneren bir düşünce.
lakin ucu açık olan ve giderilmesi gereken bazı durumlar var.
Parti yöneticilerinden umudum yok demişsiniz (evet kimsenin yok, bizim de yok), parti yöneticilerinden bağımsız toplumsal aşağıdan yukarı bir bloklaşmayı önerdiğinizi belirtmişsiniz, buraya kadar da çok güzel. ancak parti yöneticilerinin işaret etmediği bir ittifakta insanlar her zaman oy verdikleri partileri es geçerek başka herhangi bir partiye nasıl oy verecekler, yani mesela klasik bir chp’li kendi kendilerine bir öz bilinçlenme geliştirip, partisinin aday gösterdiği vekili ve parti kararını görmezden gelip gidip kendi bölgesinde hdp’ye mi verecek? veya aynı durumu hdp’li seçmen için de geliştirebiliriz. adı parti yöneticilerince konmamış bir ittifaka insanlar nasıl omuz verecek sorusunun ucu epey açık bence.
gerçekleşmesini talep ettiğiniz ittifak’ın 2 unsuru chp ve hdp’yi tam olarak irdelemişsiniz ama 3. unsur olan bhh/türkiye solu/devrimcileri parantez içinde belirtmişsiniz, burası olmamış ama abi 🙂 sanki her daim bir hazır kıta’dan bahseder gibi olmuş 🙂
neyse saygılar…
MHP faşist ve orkçı bir parti olduğu için yok. aynı gerekçeyle İP de yok.
pek içki kullanmam.
EVet. Sıra BHH’ye gelmedi doğrusu. Tabanda bir akışkanlık sağlanabilirse bu, üst kesimi de olumlu adımlar atmaya zorlayabilir.
“O kafa” yetmişli yıllardan beri değişmedi..değişmeyecek de yaşamın gerçeği önüne katarak yürümeye devam ediyor ne güzel “rüya” dır BHH ama gerçek öylemi seküler-sol söylem yetmişli yıllardan beri milyon oy alabildi mi? şimdi sorarlar hdp ye oy verenlerin içinde milliyetçi kürtler var ama..!. ulan bu ırkçılık nasıl da musallat oldu sözde “sol” a , HDP ‘ye oy vermezlermiş merak etmeyin vereceğiniz günlerde gelecektir.İşte ozaman “O KAFA” nın yorumunu duyabilecekmiyim? mesele bu..
başta aleviler olmak üzere CHP ye oy veren “taban”da çok sayıda insanla bu mücadelede yan yana, omuz omuza gelmek, haklı ve yerinde bir tavır, bence de…buna uygun bir yaklaşıma sözüm yok…
ancak: sanki “kurumsal olarak CHaPE kurtarılıyormuş hissine de kapılmıyor mu insan…bu bileşimin yazı ve demeçlerine bakınca?
demokratik mücadele için asıl sorun, devletin ve iktidarın “yasal gücü” değil…muhalefetin zaafları, hata ve yanlışları bence şurdan başlıyor: cehapeyi aşamamak…
bence devletin iktidarını korumak için asıl gücü, muhalefet alanını tanzimdeki başarısı ve kontrollü muhalefet alanı yaratabilmiş olması…kısaca dersem: iktidarı ordu ve yargı (gereğinde yasamaya ayar çekerek) zaten tutuyordu. CHP asıl olarak”muhalefet alanını tutma, işgal etme” görevini şimdiye kadar başarıyla yapabildiği için, devlet bu kadar ceberut ve pervasız görünmede beis görmedi. her üç “erkte” hakimiyet kaim olunca böyle olur.
şimdi süreç değişti…ekonomik sıkışmışlık küresel entegrasyonu dayatınca”sistem dışı” tuttuğu islamcı kitlelerin ve bölgedeki islamcı sermayenin desteğine ihtiyaç duyulunca AKP ye iktidar verildi…bu hem küresel sermaye güçlerinin…hem de sıkışmışlıktan sıyırmayı hesap eden kemalist rejimin “kafalarının ardındakini biribirinden saklşı tutarak kurduğu bir oyun-hesaptı…nihayet de ortalığa saçılmasını “parelelle mücadele ” adıyla hergün izliyoruz. cemaat daha küresel oynarken,AKP daha devletlu-neo kemalist oyuncu olduğunu gizleyemez duruma düştü. Ki bu savaşta sıl koz paylaşım ve düğüm çözüm alanı başta suriye ve ırak olmak üzre, ortadoğudaki rezaletler ve fiyasko olacak…tabiri caizse “mahkemelik” bir durum..
işte böylesi kartların toplanıp, yeni oyun kurallarının belirlenmesi sürecinde, kurumsal CeHaPe yi yeniden oyuna dahil edecek hatalar, tam da “muhalefet alanını onun elinden kurtarmanın imkanı belirmişken…vahim olur bence…
dediğim gibi…oyunu CHPye veren başta aleviler olmak üzere, demokrasi mücadelesinde omuzdaş olcağımız insanlara çağrımız haklı ve yerinde…ama tam da CeHaPe iç kaosunun onu sürüklemekte olduğu “ulusalc-faşist veya halkçı-sol demokrat” yarılmada, bu gecikmiş doğumu engellemkten sakınmalıyız…
diktayı istemiyorsak h.d.p yi destekliyerek %10 barajını aşırtmamız gerek.seçimden sonra tekrar partine dönebilirsin.
Çok başarılı bir komedyensiniz.
sağol. Çocukken mahalledekilerin taklidini yaptırırlardı. Oradan kalma bir özellik sanırım.
Siz hâlâ “kapitalist iktisadı (nam-ı diğer ‘serbest piyasa ekonomisi’)” yok sayarak;
“HDP-CHP-BHH Bloku, Türkiye’nin Syriza’sıdır!”
plânları yapmaya devam edin!
Bas bas bağırıyoruz:
Fabrikadaki işçiye,
Özel okuldaki öğretmene,
Üniversitedeki akademisyen adayına,
Lokantadaki garsona,
ve milyonlarcasına;
“EKONOMİ” hakkında gelecek garantisi vermediğiniz müddetçe,
Sayın Gün Zileli’nin sitesinde, kendi aramızda beyin jimnastiği yapmaya devam ederiz!
Detaylı bilgi için aşağıda yazılanları; sabırla, zaman ayırarak okuyunuz:
http://www.gunzileli.com/2015/01/28/trendler/
Yorum 2, 4, 28, 50, 51 ve 52.
Yunan Maliye Bakanı “Yanis Varufakis”in sosyalizm itirafları
12 Şubat 2015
Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varufakis, kendi blog sayfasında 10 Aralık 2013 tarihinde yayımladığı bir yazıda ‘sosyalizm itiraflarında’ bulunmuş ve geçmiş dönemlerdeki sol eğilimlere yönelik eleştirilerini sıralamıştı.
Yanis Varufakis’in blog yazısından bir kesit:
“Avrupa’nın elitleri bugün, başını çektikleri krizin doğasını ve Avrupa medeniyeti bir yana kendi kaderlerine dahi etkisini anlamayan bir grup cahil lider topluluğu gibi davranıyorlar. Yoksul kesimin sürekli olarak azalan birikimlerini talan ederek iflas etmiş bankacıların yarattığı kara delikleri kapatmaya çalışıyorlar.”
“Parasal birlik yaratarak (A) Avrupa’nın makro-ekonomisinden tüm şok emicileri ortadan kaldırdılar, (B) şok geldiğinde de devasa olmasını sağladılar. Şimdi ise inkâr ediyorlar ve mantıksızca Tanrıların, rekabetçi tasarrufa kurban edilmek üzere yeterli sayıda insan hayatı sunacağı mucizesini bekliyorlar. (…)”
“On yıllar boyunca milyonlarca kişiyi ilerici politikalar adına kınadığımız Sol’un endüstriyel feodalizme dair kolektif suçluluğunun her daim bilincinde olarak, ben yine de Sovyetler ve Avrupa Birliği arasında paralellik kuruyorum.”
“Farklılıklarına rağmen, ortak bir noktaları, en tepeden (Politbüro veya Komisyona), en alta (her üye devletteki tüm bakanlar veya tüm delilikleri tekrar eden son komisere) uzanan tekdüze ‘parti çizgileri’. Hem Sovyetler hem de AB aparatçıkları Hristiyan mezhebinde olduğu gibi, gerçekleri ancak kendi kehanetlerine ve kendi kutsal kitaplarına uygun olduğu takdirde kabullenen kararlılığı paylaşıyor. (…) Avrupa’nın elitleri derin bir inkâr ve kargaşa içindeyken kafalarını deve kuşu gibi kuma gömerken, Sol da Avrupa kapitalizminin çöküşünün işlevsel, kitlelerin ortak refahını üretebilecek kabiliyete sahip bir sosyalist siteme açılacak boşluğu doldurmaya hazır olmadığımızı kabullenmeli.”
ILIMLI ÖNERİ
“Görevimiz çift yönlü olmalı: Mevcut gidişata dair, Marksist olmayanların, yani neoliberalizm tarafından kandırılan Avrupalıların kavrayabileceği bir analiz öne sürmek. Ve bu analizi, sürekli düşüş haline son vermek için Avrupa’nın istikrara kavuşmasına yönelik önerilerle uyumlu hale getirmek (…).”
“Biz ‘Ilımlı Öneri’mizle bunu yapmaya çalışıyorduk. Radikal aktivistlerden, koruma fonu yöneticilerine kadar olan farklı hedef kitlelerimize hitap ederken, ortak çıkarımız olan sağcılarla da stratejik ittifaklar kurmak. Sağcılarla basit ve tek ortak çıkarımız, tasarruf ile kriz ve iflas eden devletler ile iflas eden bankalar arasındaki olumsuz beslenme döngüsünü sona erdirmek. Hem kapitalizm hem de yerine geçebilecek herhangi bir ilerici programı baltalayacak olumsuz bir etkiyi engellemek.”
“(…) İki itirafla sonuçlandırayım. Nefret ettiğim sistemin istikrarı için ılımlı bir gündem izlemeyi samimi olarak savunmaktan mutlu olsam da, buna hevesliymişim gibi görünemem. Mevcut şartlar altında yapmamız gereken bu olabilir. Ama daha radikal bir gündemin makul bir şekilde uygulandığını muhtemelen ben göremeyeceğim.”
“Son olarak, çok kişisel bir itiraf: ‘Üst tabaka’ için ‘daha kabul görür’ bir hisse müsamaha göstererek, hayatım boyunca kapitalizmin değiştirilebileceği umudunu boşa çıkarma üzüntüsünü gizliden gizliye azaltma riski yaratıyorum. Yüksek ve güçlüler tarafından kutlanarak kendi kendine tatmin olma hissi, zaman zaman bana da yanaştı. Ne kadar radikal olmayan, çirkin, zararlı ve yıpratıcı bir histi o!”
DÜNYAYI DEĞİŞTİREMEYEN SOSYALİSTLER GİBİ OLMAMALIYIZ!
“Kişisel olarak en kötü hissettiğim zaman bir havaalanındaydı. Pahalı bir takım giyen biri, Avrupa krizi konusunda bir konuşma için beni davet etti ve bana bir birinci sınıf bilet alabilecek kadar saçma bir hesap ödedi. Birkaç uçuşun ardından yorgun bir şekilde eve dönerken, uçuş kapısına doğru ekonomi sınıfında sıraya girmiştim. Bir anda, dehşete düşmüş bir şekilde ‘ayaktakımını’ baypas etme yetkisi verildiği hissine kapılmanın benim için ne kadar kolay olduğunu fark ettim.”
“(…) Eğer şeytanla ittifak kuracaksak (örneğin IMF ile, benim iflas tasarrufu olarak nitelediğim terim ‘bankruptocracy”ye karşı çıkan neoliberallerle) dünyayı değiştirmekte başarısız olan ama özel şartlarını geliştirmekte başarı sağlayan sosyalistler gibi olmaktan sakınmalıyız.”
“Burada kurnazlık gerektiren şey stratejik amaçlar doğrultusunda, sonunda neoliberallerin kendi kendilerini engelleyen pisliklerine karşı tüm muhalefetin etrafından dolaşmalarına yardımcı olan ve kapitalizmin yaradılışındaki iğrençliklere bakışımızı muhafaza eden ve bunu korumaya çalışan devrimci maksimalizmden (devrimci aşırılıktan) sakınmak. Radikal itiraflar bu zor dengeyi kurmaya yardımcı olabilir. Sonunda Marksists hümanizm, dönüşmekte olduğumuz şeye karşı sabit bir mücadeledir.”
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/02/150212_yunan_maliye_bakani_sosyalizm
Syriza benzeri sol bir iktidar için bence Yunanistan’daki gibi ekonomik kriz lazım. Ama Türkiye’de krizlerden hep sağın çıktığını da göz önünde bulundurmak gerek. 2001 krizi olmasa merkez sağ silinmeyecekti ve AKP iktidara gelemeyecekti mesela. Yeni bir ekonomik kriz sola değil aşırı sağa, mesela MHP’ye yarayabilir pekala.
Ama bu kadarı da fazla kaçtı. Hakaret Kotasını aştı yani. 🙂
Hocam o kadar uzun link vermek yerine lütfen bitly tarzı link kısaltma servislerini kullanin
hakalısın, beceriksizlik işte.
mhp işçi partisi faşist ve ırkçı olduğu için yok ama chp var…neyse ya komik…
CHP’yi faşist olarak görmek saçmadır. Bu partinin kabanında yüzbinlerce alevi, secularizmden yana insan vardır. Bu insanlar Gezi mücadelesinde yer almıştır. Sekterlik kimseye yarar getirmez.
mhp işçi partisi de gezi sürecinde yer almıştır…chp tabi ki faşisttir…yaptığı katliamlar ortadadır…yüz yıllık tarihi ortadadır…tabana göre niye bakıyorsun tabanın ne etkisi var partilere…akp yi de faşist olarak görmeyelim…hrantın katline üzülen kürtlerin katline üzülen binlerce insan var..sekterlik falan değil nesnel tespit…politika ile vicdan arasında ki fark budur…politika yapıyorsan ilüzyonlar dünyasında yaşarsınız…binlerce aleviye chp nin faşist olduğunu anlatırım…katiline aşık kurban rolünden çıkmalarını anlatırım…popülizm yapmam…
gerçi bu seçim ittifakları beni enterese etmiyor belirteyim…hdp ile sokakta faşizme karşı dayanışırım…ama içinde ki kürt milliyetçilerini belirtirim…içlerinde ki burjuvaları belirtirim…ama ırkından dilinden dolayı baskıya uğradığında sokakta yan yana gelirim gidip onlarla biji serok apo sloganı atmam…hdp ye oy atmam…ama chp gibi de görmem hdp yi…yani seçimlerden falan medet ummak chp yi solda görmek chp yi kurtarma ‘demokratikleştirme’ çabası bitmedi gitti…boşuna bir çaba burjuva demokrasisinden medet ummak…hayalci mayalci diyorlar belki bize ama…kurtluş öz yönetimlerde kurtuluş doğrudan demokraside…seçimlerden bir şey çıkmaz…
İlahi Gün bey çok güldüm mantık kurgunuza:) MHP ırkçı ve faşist , HDP ise demokrat öylemi?? Bayılıyorum bu bizim “Vatansız solun” siyasi mantık yapısı zaten sorunlu idi şimdi buna tam olarak emin oldum…. HDP PKK terör örgütünün siyasal uzantısı olarak SİLAHLARIN GÖLGESİNDE BASKI VE KORKU İLE TOPLU OY KULLANMA İLE seçilmiş sözde demokratik bir yapı olacak , halkın oyları ile meclise girmiş MHP faşist !!! adama hadi oradan denir. KÜRTÇÜLÜK YAPMAK, ERMENİCİLİK YAPMAK DEMOKRATLIK TÜRK MİLLİYETÇİSİYİM DEMEK FAŞİTLİK HADİ ORDAN Nedir sizlerdeki bu Türk düşmanlığı, hadi milliyetçi olun denmiyor ama be birader Kürtçülere, Ermeniciler gösterdiğiniz sabrı neden Türklere gösterip de GERÇEK BİR DEMOKRAT OLMAYI DENEMİYORSUNUZ……
14 subat sevgiiler gununun sadece hetereksist olarak kutlanmasininin hdp nin ve diger sosyalist partierin devrim programlarina alinmamasini siddetlen kiniyoruz, ..imza: 14 subat sevgililer gununun homoseksueller tarafindan da kutalanbilecek bir hale getirilmesine karsi cikanlari her an homofibiklikle suclama egilimi olan bir kisim sosyal aktivist.
14 subat sevgililer gününün sadece heteroseksueller tarafindan kutlanmasinda , homofabiklik görmeyip elestirmeyenleri, homofobik olarak elestirebilme,ay devrimde neymis be diyebilme, sosyal inisiyatifi..pankartini tecavuz edilerek oldurulmus bir genc kizin cenazesinde tasimanin onurunu yasiyoruz..ayni isimle hetereksuellerin bir takim gunlerinde ötekilestirilen homoseksuellerin seyisi olarak bi orgutlenmeye gidiyoruz, HDP ve kuyrukcularini ve periferisinini bekleriz.Arkaik solcular gelmesin…(ozgecan icin protesto eyleminde utanmadan hetereksist 14 subat bayraminiz kahrolsun diye pankart acan herkese ve her sol kulture selamlar ederim.)(cumhuriyet gazetesindeki foto
…(ozgecan icin protesto eyleminde utanmadan hetereksist 14 subat bayraminiz kahrolsun diye pankart acabilen sol mantiga herkese ve her sol kulture selamlar ederim.)(cumhuriyet gazetesindeki Foto)
tecavuz edip bir genc kzi vahsice oldurmek…… o kizin kitlesel cenazesinde 14 bilmemne gunun sadece hetereksueller tarafindan kutlanmasini protesto eden pankart acmak….?
Murat’a aynen katılıyorum. Vatansız solculara cevap bugün Ankara Arenada veriliyor. Herkes kendi yoluna. Vakit harcamaya bile değmez. O müthiş birikimi ile orada olamayan GZ ittifak arayışlarına devam etsin.
MHP-İP el ele milli cephede 🙂
MHP-ip elele degil MHP-ip ic ICE..
Namli gecmisinde bir defa olsun solcu grublarla bile beraber olmamis Ip liler muradlarla beraber olmanin muradini yaasama asamasina erdiler..
Murad beyleri kutlamak gerek..
Ip ye gelince.O Solun bittigi yerdir.Politikanin bittigi yerdir.Sözün bittigi yerdir.
GZ ninde anlamadigi bu yerdir
Alevi potansiyelini ciddiye almayanlar çok buyuk stratejik hata yapmis olacaklardir. Zira Aleviler son mitingle gosterdikleri gibi CHP,BHH,HDP’yi bir araya getirebilecek tek toparlayici guc durumundadir. Aleviler daha aktif bir sekilde CHP_BHH_HDP opsiyonunu dillendirir ve agirliklarini koyarlarsa bence bu uç politik cevre de bunu gormezlikten gelemez ve kendine ceki duzen verir.
CHP Türkiye’nin en fazla Pasok’u olur. CHP,AKP politikaları karşısında dönüşen Türkiye Siyasal Siyasal sistemin de MHP ile birlikte eski sistemden yeni sisteme Kontrollü geçişi temsil eden bir burjuva geçiş partisidir.AKP’ye muhalefeti bu sebeple sınırlı ve tutarsızdır. Dolayısıyla Türkiye’nin Syriza’sı olacak bir harekette CHP’nin bir yeri yoktur ama tabanın demokratik öğelerinin toplumsal muhalefetin bir parçası olması, bu partinin sınıf ve demokrasi temelinde sınanması için bu partiye taktik olarak teklif götürülmeli. Geriye HDP-BHH-HALK EVLERİ-DHF-DİP-LGBT-KADIN HAREKETİ-ANARŞİST vb siyasal eğilim ve güçlerin bir araya gelip alternatif bir siyasal seçenek ortaya koyması… Kolay mı peki hayır! HDP’nin müzakere süreci tutarlı bir halk cephesi oluşturmasının önünde engellerden bir tanesi. Aynı şekilde BHH içerisindeki ulusalcı kanat TKP; Aydemir Güler-Kemal Okuyan ve Merdan Yanardağ gibi şoven unsurlar böyle birliği imkansız kıldığını söylemek hayalcilik olmasa gerek.. Türkiye siyasetin de Ulusalcı ve Liberal ayrışımlar Marksizm doğrultusunda aşılmadıkça bu öğelerin ideolojik etkisi kırılmadıkça yeni bir toplumsallığın oluşması zordur.
pkk bir ırkçı terör örgütüdür
çok doğru bir önerme. güreş dil teorileri vardır mesela bu teoriye göre dünyada bütün diller kürtçeden türemiştir. kürdüz bütün başlardan üstün olan başlarız diye marşlar söylerler.
liderleri der ki dünya üzerinde kürt’ten daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.
hayattaki yegane üstünlüğüm kürt doğmaktır.
eğer bende bazı fevkaladelikler görüyor buluyorsanız bunları sadece ve yalnız kürt olmama, kürtlüğüme bağlayınız.
bir kürt, cihana bedeldir.
muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
gibi ırkçı söylemlerde bulunmuştur liderleri. kınıyorum
http://eksisozluk.com/entry/25535383
ırkçılığa karşı çıkmak için ırkçılıktan arınmak gerekir.
http://www.taraf.com.tr/manset/akpye-karsi-care-yan-yana-durmak/
CHP iktidara gelse AKP’nin yaptığı birçok şeyi devam ettirecektir. Çünkü CHP de AKP kadar neoliberal ve vahşi kapitalizmi savunan bir partidir.
Üstelik AKP’nin dikta politikaları aslında bu tür neoliberal ve uyguladığı vahşi kapitalist politikaların sonucudur. Kısaca CHP iktidara gelse bazı ufak tefek nüanslar değişecektir. Çünkü AKP’nin dikta eğilimleri aslında bugünkü büyük sermayenin isteklerinin yansımasıdır. Kapitalizmin ve bugünkü sermayenin ulaştığı gücü ve bu güçle birlikte oluşan istekleri görmeden bunu da anlamak mümkün değildir. Büyük sermaye bugün artık işçi sınıfını ve doğayı iliklerine varıncaya kadar sömürmek istemektedir. CHP iktidara geldiğinde de bu isteklerde bir azalma olmayacaktır. Bu defa içi boş bir laiklik anlayışına vurgu yapılacak ama işçilerin ve doğanın amansızca sömürüsü görmezden gelinecek, üstelik tüm bunları uygulamak için CHP de AKP kadar katı ve sert otoriter politikalar uygulayacak, yalnız bu defa bunları uygulamak için laiklik maskesi takacak ve laiklik maskesini takarak bu tür otoriter, totaliter politikaları devam ettirecektir.
Bu yüzden burada asıl sorun sadece AKP değildir. Ya da en öncelikli sorun da sadece AKP değildir. AKP büyük sermayenin maşasıdır ama CHP de büyük sermayenin maşasıdır. Ama AKP diktatörlüğüne son vermek gerekir denilebilir. Fakat AKP maşa olduğu için asıl ve en önemli sorun aynı zamanda büyük sermayenin diktatörlüğüdür.
Bu yüzden CHP türü partiler sonucu değiştirmeyecektir. Gelinen sonuç itibarıyla düşünüldüğünde tüm bunlar işçi sınıfı için tam anlamıyla çözümsüzlüğü ifade eder. Ya da gelinen noktada tüm bunlar laiklik maskesi takarak bu düzeni her koşulda devam ettirmek isteyen ve sermayenin diktatörlüğüne işçi sınıfının teslim olduğu bir düzenden başka bir şeyi göstermez. Ki şu an itibarıyla varılan yer de burasıdır: yani artık işçi sınıfı neredeyse tam anlamıyla neoliberalizme ve vahşi kapitalizme teslim olmuş ve kendi kaderini onun insafına, CHP, AKP türü partilere ve amacı belirsiz veya son derece kısa vadeli düşünen ya da CHP türü partilerin yörüngesi altına girmek için can atan güdümlü bir sol anlayışla, bırakmıştır.
Genel doğrular.
Marksizmin otoriter ve totaliter bir sisteme dayanan rezil bir düşünce olduğunu düşünürüm. Ama bugünkü vahşi kapitalizm ve neoliberalizm Marksizmden bin kat daha rezil ve sefil bir düşünceyi ve sistemi simgeliyor. Ondan,yani bu derecede rezil bir kapitalizm ve neoliberalizmden, daha kötüsünü hayal etmekte açıkçası zorlanıyorum.
Gün Zileli “ırkçılığa karşı çıkmak için ırkçılıktan arınmak gerekir.” derken sanırım henüz anarşist olmadığını ve ırkçılıktan arınmadığını itiraf mı ediyor acaba ? Çünkü HDP eylemleri ve söylemleri ve gizli açık ajandaları ile tam anlamı ile ırkçı bir partidir….
kimse bu konuda seninle yarışamaz.
Soner Yalçın yine kavramları çarpıtmış, birçok Kemalistin yaptığı gibi. Bugünkü yazısında Soner Yalçın şöyle diyor:
“Milliyetçiler, halkçılar, sosyalistler…”
Vatan Partisi böyle bir çağrı yapınca “Cihangir solcuları” ayağa kalktı:
“Faşistler..!”
Soğuk Savaş’ın zehirlediği kafalardan başka türlüsü düşünülemez. Bunlar…
“Türk’üm”diyene ırkçı diyor.
“Ulusalcıyım” diyene faşist diyor.
Bu neoliberalizm yetiştirmeleri her yanda var. Öyle ki…
Dünyadaki gelir dağılımı adaletsizliğini gözler önüne seren “Kapital” adlı kitabın etkisini azaltmak için yazarı Thomas Piketty‘ye “ulusalcısı” dediler. Küreselleşme taraftarları “ulusalcılığı” küçümseme aracı yaptı! Sadece bu olsa…
“Türk’üm”diyene ırkçı diyor.
“Ulusalcıyım” diyene faşist diyor.
Bu neoliberalizm yetiştirmeleri her yanda var. Öyle ki…
Dünyadaki gelir dağılımı adaletsizliğini gözler önüne seren “Kapital” adlı kitabın etkisini azaltmak için yazarı Thomas Piketty‘ye “ulusalcısı” dediler. Küreselleşme taraftarları “ulusalcılığı” küçümseme aracı yaptı! Sadece bu olsa…
Türkiye’de “ulusalcılık” Ergenekon Soruşturması’nın temel sebebi sayıldı! İnsanlar yıllarca Silivri zindanında yatırıldı.”
http://odatv.com/n.php?n=kendini-milliyetci-sananlar-bu-ittifaka-niye-karsi-1802151200
Soner Yalçın burada neoliberallerin savunduğu küreselleşme ile anarşist ve birçok sosyalistin savunduğu sınırlar kalksın şeklindeki düşünceleri aynı kefeye koymuş ve bunları bir tutmuş.
Neoliberallerin savunduğu küreselleşme de asıl amaç büyük şirketlerin dünya çapında egemen olmasıdır. Ama anarşistlerin savunduğu sınırlar kalksın argümanında amaç işçi sınıfının, sıradan insanların çıkarını savunmak ve işçi sınıfını birbirine düşürmemek, egemen sınıflara ezdirmemektir. Böylece örneğin Çin işçisi Türkiye’de işçi sınıfı ile yarışmak zorunda kalmaz. Ama Soner Yalçın’ın savunduğu dünya görüşünde işçiler (patronların dünya pazarlarında egemen olmak ve daha güçlü konumda olmak düşüncesi ve zorlamasıyla) için birbiri ile ister istemez kıyasıya rekabet etmek zorunda kalacak, birbirleri yüzünden işini kaybedecek ve birbirinden nefret edecektir. Çin işçisi ayda 50 dolar ücretle çalışıyorsa Türkiye’de işçi sınıfı da kaçınılmaz olarak onunla rekabet etmek için daha düşük ücretle çalışmak zorunda kalacak veya işini kaybetmek zorunda kalacaktır. Ama anarşistlerin bakışı bütüncüldür, daha kapsamlıdır.
Soner Yalçın gayet güzel yazmış. Halen Soner gibi yazarlarımızın olması büyük şans.
Soner Yalçın, ayda 50 dolarla veya son derece düşük ücretle çalışmak zorunda kalmanın ne anlama gelmediğini bilmediği, en önemlisi burjuva basınında yazmayı büyük özgürlük gördüğü için böyle şeyler yazabilir, tabii karşılamak gerekir.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/hic-aklimdan-cikmiyor-ki-108032
http://oyumhdpye.com/resim.php?resim=2015021819/2015-02-18-19-42-08-773738-35906-oyumHDPye.jpg
HDP – HÜDA-PAR Birliği
Kuzey Kürdistan’da “Kürdlerin Birliği” adı altında ortak hiçbir amacı olmayan, dünya görüşleri farklı hatta karşıt olan kesimler birlikte hareket edebiliyor. Bağımsızlık diyenler ile entegrasyonu savunanlar, materyalistler ile idealistler birlikte haraket edebiliyorsa, ne ulusal ne de dünya görüşü ortak paydasından söz edebiliriz.Madem düşünsel ve inançsal hiçbir ortaklık aranmıyor, geriye sadece Kürd olmaktan kaynaklı bir birlikten söz edilebilir. Zaten ağzını açan “Küdler birlik olmalı” diyor.
Hem ilkesizce yapılan birlikler hem de nitelikten arındırılmış “Kürdlerin Birliği” istemi bu kadar önemli ve gerekliyse, o zaman ‘Bütün Kürdler Birlik olmalıdır” tümel önermesi benimsenmeli ve hayata geçirilmelidir.
Söz konusu “birlik” savunucularının gerekçeleri arasında ‘Kürdler arası diyalog olmalıdır. Farklı düşünceler medenice ilişkiler geliştirmeli ve kürdlerarası gerginlik ortadan kaldırılmalıdır. Böylece Kürdlerarası kavga önlenebilir v.s.) yer alıyor. Kuşkusuz bu gerekçeleri öne sürenler “Ulusal Birlik” gibi iddalı söylemlerde bulunmaslar ve entegrasyonculuğu “Kürdlük” adı altında meşrulaştırmasalar gerekçeleri anlaşılırdır.
Evet Kürdistan’da Kürdlerarası diyalog olmalıdır ve Kürdistan’da demokratik ilişkiler, şiddetin/baskının ve sindirmenin yerini almalıdır. En sert eleştiriler bile şiddete başvurmdan dile getirilmeli ve bu eleştirilere de şiddet içermeyen tepkiler verilmelidir.
Bu önemli konuda herkes dürüst olmalıdır ve var olan gerçekliğe uygun davranmalıdır. Madem Kürdlerarası şiddetsiz “iyi ilişkiler” amacınızdır ve madem olası çatışmaların önünü kesmektir derdiniz o zaman en uç ve çatışma potansiyeli barındıran kesimleri önce bir araya getirmelisiniz.
Kürdistan’da; İslamcı-Laik, Dindar-Ateist, Kemalist-Türk İslamcı, Alevi-Sünni, Entegrasyoncu-Federasyon ve Bağımsızlıkçı, Müslüman-Êzidi ve Hıristiyanlar HDP çatısı altında bir araya gelebiliyorsa, ne Ulusal ne Dinsel ne de İdeolojik bir ortaklıktan söz edilebilir. Yani Kürdistan’da yaşayan herkes (dini-ideolojisi ve devletle ilişkisi ne olursa olsun) birlik oluşturabiliyor.
Bu tür amaçsız ve ilkesiz bir birliğe “Ulusal Birlik” denilmediği sürece sorun yoktur. “Kürdlerarası çatışmasız bir diyalog ortamı” için bu birlik/birliktelik veya iyi ilişkiler gereklidir deniliyorsa, o zaman bazı adımlar atılmalıdır ki inandırıcı olsun.
Niteliğinden/düşüncesinden bağımsız olarak, HÜDA-PAR, HDP’den sonra Kuzey Kürdistan’daki en etkili/örgütlü güçtür. HDP dışında kalan diğer tüm Kürd Partilerinin/Oluşumlarının ortak gücü HÜDA-PAR kadar değildir. HÜDA-PAR’ın tutumu, HDP’nin oylarını ve politikalarını çok ciddi bir şekilde etkileyebilir. Dahası Kürdistan’da çatışma potansiyeli en fazla HDP ile HÜDA-PAR arasında vardır.
Madem farklı düşünen tüm Kürdleri birlikte hareket etttirmek ve çatışmaların önünü kesmek amacınızdır, o zaman neden seçimi etkileyebilecek tek parti olan ve HDP ile çatışabilecek potansiyeli en çok barındıran kurum olan HÜDA-PAR ile “birlikten” ve ilişkilerin normalleştirilmesinden söz etmiyorsunuz?
Bağımsızlıktan dem vuranlar, asgari federasyon isteyenler, İslamcı Kürdler ve Demokratik Türkiye için Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş’in izleyicileri “Kürdlerin Birliği” adına bir araya gelip görüşmeler yapıyorlarsa, HÜDA-PAR ile de bu görüşmelerin yapılmaması için hiçbir haklı gerekçe yoktur.
“Ümmetçi anlayışı entegrasyonu öngördüğü ve devletleşmeyi içermediği için” HÜDA-PAR dışlanıyorsa,“enternasyonalizm” adı altında Türkiye’yi demokratikleştirmek te Kürdler açısından aynı şey değil mi?
HDP ile HÜDA-PAR programlarını incelediğinizde, HÜDA-PAR’ın Kürdlerin Ulusal Hakları noktasında HDP’den geri olmadığını çok net olarak görürsünüz. Demek ki, HDP’yi tercih edip HÜDA-PAR’ı dışlamak için haklı “ideolojik” bir gerekçeniz kalmıyor.
Öcalan’ın “İslam Kardeşliği” söylemi, PKK bünyesinde kurulan “Yurtsever İmamlar Birliği” gibi dini kurumlar ve en son İslamcı Azadi inisiyatifi ile geliştirilen sıcak ilişkiler, dini gerekçeyle HDP’yi tercih edip HÜDA-PAR’ı dışlamanızın haklı gerekçesi olamaz.
Sorun HÜDA-PAR(Hizbullah)’ın geçmişi ise; Kürdlere karşı suç işleyenler mutlaka bunun hesabını vermelidir. Herkes geçmişiyle hesaplaşıp gereken öz eleştiriyi yapmalıdır ve bir daha benzer suçları işlemeyeceğinin güvencesini vermelidir kuşkusuz. Ama bu doğru yaklaşım herkesi kapsamalıdır.
HÜDA-PAR’ın geçmişi (1990’lardaki Hizbullah’ın karanlık/kirli eylemleri ve infazları) sorun ise, (ki bize göre ciddi bir sorundur ve HÜDA-PAR bu lanetli dönemde oynadığı lanetli rolünden dolayı gerçek bir yüzleşme yapmalı ve en basitinden Kürdlerden özür dilemelidir. Ama aynı şekilde PKK de karanlık ve kirli geçmişiyl hesplaşmalı ve Kürdlerden özür dilemelidir) birlik kurmaya çalıştığınız PKK’nin 15 bin İç İnfazı ve sayısız Kürd yurtseverini katletmesi aynı şey değil mi?
PKK’nin Kürdlere karşı işlediği suçlar Hizbullah’ın Kürdlere karşı işlediği suçlardan kat be kat fazladır. Bu gerçeklik, HDP ile birlik olup HÜDA-PAR’ı geçmişinden dolayı dışlamanızın haklı ve dürüstç olmadığını gösteriyor.
Haklı bir gerekçeniz olmadığı halde, “Kürdlerin birliği ve selameti/maslahatı” adı altında HÜDA-PAR’ı dışlayıp HDP politikalarını aklama çabanızda samimi değilsiniz. Ve amacınız da Kürdlerarası şiddetin önünü kesmek değildir.
HDP’yi aklayarak HÜDA-PAR’ı dışlamanız demek, devletin Kürdleri Ulusal Sorun’dan uzaklaştırıp “LAİK-ŞERİATÇI” çelişkisini derinleştirerek Kürdleri bir birine kırdırma politikasına açıkça hizmet etmeniz demektir.
Meclis’te bir iki sandelye kapma olasılığı gözlerinizi karartmış olabilir ve devletin uzun vadeli kirli politikalarını görmenizi engelleyebilir. Ama böyle kirli ve tehlikeli bir oyunda rol alırken, Kürdistan’ı harabeye çevirecek bir iç çatışmaya zemin hazırlarken, “Kürdlerin maslahatı ve Kürdlerarası olası çatışmaları engelleme” gibi yapıcı ve insani bir misyonunuz varmış gibi davranamazsınız. Çünkü somut gerçekler inandırıcı olmanıza engel oluyor.
Samimi ve dürüst olmak, Kürdlerarası sağlıklı ve medeni ilişkiler geliştirmek, Kürdlerarası çatışma ortamına son vermek gibi bir kaygınız ve amacınız varsa, yapacağınız ilk iş HDP ile HÜDA-PAR arasındaki sorunları çözmek ve onları bir araya getirmektir. Zaten Ümmetçilik ile Kemalizm ideolojik olarak entegrasyonculuğun iki farklı yüzüdür, dolayısıyla uzlaşmalarına engel hiçbir şey de yoktur.Yaratılan karşıtlık yapaydır ve sadece Kürdleri “LAİK-ŞERİAT” karşıtlığı üzerinden ayıştırarak Ulusal Sorun’dan uzaklaştırmaktır amaç. (Nasname)
42 de yazılan yazı.. bu siteye taşınması… ne tuhaf.. Belli, egemen bir Kürt devletinin ideolojisi tartışılıyor; din mi, milliyet mi? TC’nin kuruluşundaki sorunsal gibi… Ne acıklı; bu “büyük siyaset” içeren yazı belli ki, Kürt emekçisini nasıl sömürürüz üzerinden ideoloji arayışında bir “akl-ı selim” arıyor..
Bu arayışta olanlar, günü geldiğinde “bakanlık” da isteyeceklerdir! ..
Sanırım, hükmetmek istemeyen, yönetici koltuklarında semirme beklentisi olmayan bir Kürt isyancısını ve “Türk Sosyalist-anarşisti” hiç ilgilendirmeyen bu ince-riya dolu “büyük politikalar” ile ilgili yazılar neden buraya taşınır ki?
HDP’yle HÜDA-PAR arasında fark yok. Meselenin özü bu O.Gürsel. HDP’nin tarafını tutup HÜDA-PAR’a karşı olmanın tutarsızlığını iyi göstermiş.
nasname benzeri “devletçi-kürd” siteleri arada bir parazit yapsa da çoğunluk kürtler içinde hiç destek bulmaz…zira kürtler tarihsel olarak “devlete en uzak yaşamı” bugüne kadar taşıyabilmiş bir halk… nihayetinde, Rojava ve Kobané gerçekliği her ne kadar “konjonktürel” sebeplerle izah edilirse de bu durum arkalarında tarihten gelen bir geleneğin olduğunu da unutturmamalı, bence…
kürtler bu tarihsel arka planın ve geleneğin devamcısı olarak, bugünkü teorik-ideolojik sıkışmaya, pratikten bir cevap vermiş olmaktalar.
Kent demokrasileri-kantonlar…şimdi bence yapmamız gereken, bu tarihsel mirası arada paralize etmeye çalışan paraziter seslere takılmak değil… kantonların güven içinde varlıklarını sürdürebilecek ortamlar yaratma mücadelesinede destek olmak, olmalı…
bir de vburadan teorik olarak ne dersler çıkarabiliriz, ona bakalım;
kantonal güvenlik düzenli ordularla değil, özörgütlülük ve özsavunma ile sağlanabilirmiş, benim çıkardığım birinci ders bu oldu, mesela…
soruyorum’a
Aksine, savunduğunuz Kürtlerin çoğunluğu devletçi. Devletin meclisine giriyor, seçimlerine katılıyor, en üst makamına adaylıklarını koyuyorlar. Aradaki fark; bunlar ezen ulus devletçisi, Nasname ezilen ulusun. Devletleşmek ezilen ulusun ulusal baskıdan kurtulması için tek yoldur.
http://www.nasname.com/a/koltuk-sevdasi-ve-vicdan
46 nolu anonimin sorusunu kaçırmıştım…kısaca diyeyim… değil devletçi kürdü, hiçbir devletçiliği savunmam söz konusu bile olmaz…
http://www.nasname.com/a/hdp-turkiyeye-demokrasi-kurdistana-fasizm
Sn. Zileli, Kurtuluş Cephesi’nin şu yazısında adınız geçiyor;
Ortada Kalan Mevta Birleşik Haziran Hareketi
Eğer bir mezar taşı yazılacak olsa, Birleşik Haziran Hareketi (BHH) için “Ekim 2014’de doğdu-Ekim 2015’de öldü” yazılırdı.
Birleşik Haziran Hareketi adı verilen ve bir yılını çıkarmadan ölen “oluşum”, SİP-TKP’sinin iki kesimi, SİP-TKP’sinin “rakibi” TKP-1920’ciler, ÖDP, EHP yanında, Avrupalı anarşist Gün Zileli, troçkistlerin “dedesi” Masis Kürkçügil, ÖDP’nin sendikalardaki yöneticileri, CHP’li üç milletvekili ve “bağzı” aydınlar tarafından “III. Vişnelik Toplantısı”nda kurulduğu ilan edilmişti. Körlerin fili tarif etmesi gibi, BHH’yi de “katılımcılar” kendilerine göre tanımladılar. Kimisi için “partiler-üstü” bir “oluşum”, kimilerine göre “birleşik cephe” vs. idi. Tüm katılımcıların ortak kanısına göre, BHH “kesinkes yaklaşan seçimlere dönük bir blok” değildi. Ve ne olmadığı da, ne olamayacağı da bir süre sonra görüldü.
BHH “ilk sınavı”nı (aynı zamanda “son sınavı”) 7 Haziran seçimlerinde alınacak “tutum”da vermeye kalkıştı. Bir bakıma BHH’nın varolduğunu sandığı “bağımsız siyasal hat ve gücünün bu seçimlerde hayata geçirilmesi” kararı alındı. Bu çerçevede CHP ve HDP ile “ittifak” yapmayacaklarını ilan ettiler. Doğal olarak “ilk sınav”da, bir şeyler söylüyormuş görünerek, hiçbir şey söylemeden ve hiçbir şey yapmadan sıfır çekti.
Böylesine muğlak ve yuvarlak “seçim kararı” karşısında kendi bileşenleri ayrışmaya başladı. Özellikle SİP-TKP’sinin bir bölüntüsü olan HTKP kesiminde ortaya çıkan “ayrılık” HDP’nin desteklenmesini savunanlar ile BHH’nin (olmayan, olamayan ve oldurulmayan) “bağımsız siyasal hattı”nı savunanlar arasında oldu. Eski SİP-TKP teorisyenlerinden Haluk Yurtsever ve çevresi “HDP’ye oy ver!” diyerek “Barajı Yıkmak için +1” adlı bir faaliyete yönelirken, HTKP’nin “genç lideri” Erkan Baş en hararetli BHH savunucusu olarak ortaya çıktı.
HTKP içindeki tartışmalar giderek “ayrışma”lara doğru ilerlerken, BHH’nin diğer “komünist” bileşeni SİP-TKP’sinin diğer bölüntüsü “KP” seçimlere kendi adıyla katılma kararı aldı.
Bu gelişmeler karşısında ÖDP her zamanki gibi hiçbir şeye bulaşmamayı esas alan “tutarlı çizgisini” sürdürdü. Yani hiçbir şey yokmuşçasına davrandı. Diğer katılımcılar ise kendi kafalarına göre takılmayı tercih ettiler.
Tartışmalar, ayrışmalar, farklılaşmalar olanca hız ve bereketiyle sürüp giderken, BHH’nin en hararetli savunucusu Erkan Baş şöyle Mart ayında, yani kuruluşundan beş ay sonra şunları söylüyordu:
“Haziran yol almaya devam edecek. Çünkü Haziran, masa başı planların, kimi üstün zekaların cin fikirliliğinin değil Türkiye’nin ürettiği bir mücadele birliğidir. Bizlerin yaptığı tarihin, toplumsal mücadelenin ortaya çıkardığı bir ihtiyacın somutlanmasından daha fazlası değildi.
Bu nedenle Haziran’a ömür biçenler ve Haziran’dan kaçanlar kaybetmeye mahkumdur. Haziran mutlaka kazanacak.”
BHH oluşturucuları, yaklaşan 7 Haziran seçimleri nedeniyle “taktik” düzeyde farklılaşmakla birlikte, BHH’nın işlevsizliğine ilişkin hiçbir laf etmeden sessiz sedasız seçim gününü beklediler.
7 Haziran seçimlerinde HDP’nin %13 düzeyinde oy oranıyla barajı geçmesiyle mutlu olanlar, hiç kuşkusuz seçimde HDP’yi desteklemenin “en doğru politika” olduğunu söyleyenler oldu. ÖDP’nin suya-sabuna dokunmazlığı, HTKP’nin kendi içinde farklılaşması ve KP’nin kendi listesiyle seçime katılması yine sessizlikle geçiştirildi. Ama HTKP içindeki farklılaşma çoktan ayrışmaya yönelmişti. Başını “genç teorisyen”lerden Kurtuluş Kılçer’in çektiği bir bölüm HTKP’den ayrıldığını ilan etti. Ardından da Ağustos ortasında yeni bir parti kurduklarını açıkladılar Bu yeni parti Türkiye Komünist Hareketi adıyla SİP-TKP’sinin üçüncü bölüntüsü olarak legalizmin kütüğüne yazıldı.
BHH’nin “ölüm ilanı”nı Ağustos sonlarına doğru “eski teorisyen” Haluk Yurtsever verdi. Ona göre:
“Haziran Hareketi, siyasal bir odak, siyasal bir toplanma ve eylem merkezi olamadı. Programıyla ve eylemiyle düzen karşıtı, diri, iddialı bir güç olarak öne çıkamadı. Parti fetişizmiyle, örgütsel liberalizmin birbirlerini tuhaf biçimde besledikleri, siyasetsizlik/apolitizm Haziran ortamına egemen oldu.
Topluma açılamayan, sözüyle eylemiyle yürüyüp büyüyemeyen Haziran Hareketi, örgütlerin sürtüşme ve didişme alanına döndü. Öğütülecek buğday olmayınca değirmenin taşları birbirini yemeye başladı.
Türkiye siyasal ortamını doğru okuyarak, seçmen yurttaşa seçim günü ne yapması gerektiğini de söyleyen bir seçim tutumu alamadı.”
Haluk Yurtsever BHH’nın “ölüm ilanı”nı yaparken şunları da eklemeyi ihmal etmedi:
“Haziran Hareketinin başarısızlığının faturası, ne yazık ki yalnızca varılan sonuçta başat rol oynayan aktörlere değil, emekçi kitlelerin acil gereksinimi olan bir tasarıma, özünde doğru kurgulanmış bir araca kesilmiş oldu. Birleşik, eylemli, örgütlü, meclisli mücadele düşüncesi yıpranmış, güven ve enerji yitirmiş oldu.”
Böylece “ölüm ilanı” BHH’yı oluşturanları suçlarken, bir yandan da “birleşik mücadele”den dem vurmuş oldu.
1 Kasım seçimlerinde nasıl tutum alınacağı sorunu bir kez daha “musalla taşında” yatan BHH’nın gündemine geldi. Sonuçta “tutum” açıklandı:
“Birleşik Haziran Hareketi delegasyonu, yaklaşan seçim gündemini de ele almış ve dün olduğu gibi bugün de Haziran’ın bağımsız siyasal hat ve gücünün bu seçimlerde de hayata geçirilmesi kararını teyit etmiştir.”
Açık biçimde 7 Haziran seçimlerine ilişkin alınan boş, anlamsız, belirsiz “tutum” bir kez daha “teyit” edilmişti. Bunun ardından BHH’nın en hararetli savunucusu Erkan Baş “1 Kasım seçiminde HDP’ye sırt çevirmenin mümkün olmadığını ve seçimde HDP’ye oy vereceklerini” açıkladı. Hemen ardından, “kapalı kapılar ardında” HTKP’liler ile Halkevciler görüşüp anlaştılar. Sonuçta, Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut, HTKP MK üyesi Erkan Baş ve HTKP MK üyesi Metin Uçak HDP Genel Merkezi’ne giderek Figen Yüksekdağ’a HDP’yi destekleyeceklerini beyan eylediler.
Ne de olsa 7 Haziran seçimlerinde HDP’yi destekleyenlere karşı çıkmışlar, ama sonuçta HDP seçimden “başarıyla” çıkmıştı. Şimdi “yeniden seçim” vardı ve beklentiler sonuçların aynı olacağı yönündeydi. Böyle bir fırsat elbette kaçırılamazdı. En azından seçimlere “ilgisiz ve tavırsız” kalmadıkları görüntüsünü verebileceklerdi. Bu da “musalla taşında yatan mevta”nın “biyolojik olarak” öldüğünün onaylanması oldu.
“Sol”un tarihini bilenler, BHH türünden “birleşik cephe”lerin bolca konuşulup, bolca kurulup, bolca dağıtıldığını çok iyi bilirler. Kendilerini “sol” parti ya da örgüt olarak tanımlayanların çuvala konulmuş patatesler gibi bir araya gelmelerinden bir şey beklenemez. BHH “olayı”nda da aynısı oldu.
Şimdi gittikçe ayrışan ve parçalanan, seçmen tabanını diğer bölüntüye, KP’ye kaptıran HTKP dışında BHH’dan söz eden pek kalmamış durumda. Sağda-solda “Haziran” yazılı pankartlarla ortalıkta dolaşanlar ölüyü diriltmeye çalışmakla meşguller. BHH, hiçbir şey olamadan doğmuş ve ölmüştür. Kalanların başı sağolsun!
http://kurtuluscephesi.com/kurcep1/kc147_8.html
sen ne diyorsun gün abi şu yukarıdaki bhh değerlendirmesine? çekirdek stalinistler, light stalinistleri mi suçluyor?
BHH’nin başarısız olduğu çok açık.
sana niye laf dokundurmuşlar ki avrupalı anarşist diye?
Bula bula bunu bulmuşlar demek ki!