Halil Türkden/Karanlığa Düşen Güneş
Karanlığa düşen güneş
Agos Gazetesinden alınmıştır. 21 Kasım 2013 Perşembe
‘Gece Yarısında Aydınlık’, ABD kökenli bir komünist olan Noel Field ve biricik yoldaşı Herta Field’ın İspanya İç Savaşı sırasında evlatlık edindikleri Erica Wallach’ınotobiyografisidir.
‘Gece Yarısında Aydınlık’, ABD kökenli bir komünist olan Noel Field ve biricik yoldaşı Herta Field’ın İspanya İç Savaşı sırasında evlatlık edindikleri Erica Wallach’ınotobiyografisidir. 1922-1993 yılları arasında yaşayan Erica Wallach komünist mazisinden ötürü ABD’ye kabul edilmemektedir fakat üvey ailesinin 1949’da Prag’da ortadan kayboluşlarının ardından onların peşine düşer ve bu arayış sırasında Doğu Berlin’de tutuklanır; uzun zaman boyunca sorgulanır; idama mahkûm edilir ve ölümün kol gezdiği hücrelerde hayatta kalır. Bu korku dolu beş yıl sırasında Sibirya’nın buz tutan duvarlarıyla yaşamaya ve buralarda çalışmaya mecburdur.
Stalin’den Kruşçev’e
Gece Yarısında Aydınlık EricaWallach Çeviri: Gün Zileli Ayrıntı Yayınları 448 sayfa |
Stalin’in ölümüyle idamdan son anda kurtulan ve onun yerine gelen Kruşçev dönemiyle de bu sürgünlükten kurtulan Erica Wallach’ın yaşadıklarını kâğıda döktüğü ‘Gece Yarısında Aydınlık’ın çevirisi için Gün Zileli dokunuşundan daha iyisi düşünülemezdi. Bu çevirinin Zileli’nin daha önce Eugenia Ginzburg, Jan Valtin ve Margarete Buber-Neumann gibi isimlerin otobiyografik çalışmalarına yaptığı çevirilerin bir devamı niteliğinde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Erica Wallach’ın anlattığı işkence ve tecrit yöntemlerinin diğerlerinin yaşadıklarıyla aynı olduğu,diğerleriyle aynı yere zorla çalışmaya götürüldüğü ve onlar gibi Stalin’in hiddetinden payını aldığı söylenebilir.
Erica Wallach’ınotobiyografik anlatımından damakta kalan en önemli noktalardan biri, kişinin eylemi şimdi veya yıllar öncesinde her ne kadar aynı olursa olsun, içinde bulunulan zaman diliminin algılarına, iktidarın kaypaklığına, reflekslerine ve en önemlisi de sahibine göre sonucunda Wallach’ın yaşadığı gibi işkence ve tecritlere de tabi tutulabilir, beş yıllık bir tutsaklığın ardından kendisinden özür de dilenebilir. Erica, beş yıl boyunca gördüğü işkence ve tecritlere rağmen mücrimi olmadığı bir davanın sanığı olmaz ve direncini hep diri tutar. Beş yıl boyunca kuzeyin soğuk duvarları arasında başından geçenler onun ifadesiyle gerçekliği gittikçe rüyaya dönüştürüyordu.
Erica Wallach bu kitabı hakkında “Bu, son derece sıradan bir dünyada yaşamış sıradan bir kadının hikâyesi” diyor. Biliyoruz ki, bunun tam tersi de doğrudur ve Erica, bu sıradışı dünyada yaşamış onca olağanüstü kadından sadece biridir. Erica, Pomeranya’daki yarı feodal hayatın lükslerini ve zevklerini; İspanya’da yoksulluğu ve zorlukları, adanmışlığın onur veren hissiyatını; İsviçre’deki öğrenci hayatının heyecanını; genelde aç ve yoksul bir şekilde kısıtlı harçlığını yiyecek yerine sanat kitaplarına harcama deneyimini; insani varoluşun eziyetlerini ve zorluklarını yaşamış bir kadındır.
Otobiyografinin okuyucuya yüklediği sorumluluk
Otobiyografilerin kurgulanışı ve kaleme alınma gerekçeleri tartışmalıdır. Bu yaşananlar tarihte bir dönemdi ve birçoğu da bu dönemlerin kıyısında birer ayrıntıydı. Zaman, koşullar ve iktidarlar değişti. İnsanların bile aynı olmadığı bir dönemde, otobiyografilerin okuyucuya nasıl bir sorumluluk yüklediğini Erica’nın yaşadıklarını okuduktan sonra anlayacaksınız.